SAHİH-İ MÜSLİM |
SAHABE |
28- EBU ZER (R.A.)'IN
BAZI FAZİLETLERİ BABI
6309-132/1- Bize Haddab b. Halid el-Ezdi tahdis etti. Bize
Süleyman b. el-Muğire tahdis
etti, bize Humeyd b. Hilal, Abdullah b. es-Samit'den şöyle dediğini haber verdi: Ebu
Zer dedi ki: Kavmimiz Ğifar arasından çıktık. Onlar
haram ay'ı helal kabul ediyorlardı. Bu sebeple ben ve kardeşim Uneys ile annemiz çıkhk. Bir
dayımızın yanında misafir olduk. Dayımız bize ikram etti, bize ihsanlarda
bulundu. Kavmi bizi kıskandıkları için: Sen, aile n yanından çıkıp gittiğin
zaman Uneys onlara muhalefet eder, dediler. Bunun
üzerine dayımız geldi ve bize kendisine söylenenleri açıkladı. Bu sefer ben:
Senin şimdiye kadar yaptığın iyilikleri şimdi berbat ettin. Artık bundan sonra
seninle bir arada kalamayız, dedim.
Hemen develerimizi yaklaşhrdık (yüklerimizle) üzerine bindik. Dayımız da
elbisesini üzerine örterek ağlamaya koyuldu. Biz de yola koyulduk. Nihayet
Mekke yakınlarında bir yerde konakladık. Uneys,
develerimizin sayısı kadar (başkaları ile) karşılıklı şiir ahşması
yarışına girdi. Sonra kahine gittiler. Kahin, Uneys'in
daha iyi olduğunu söyledi. Bu sefer Uneys hem
develerimizi hem de onlarla birlikte bir mislini getirerek geldi.
(Ebu
Zer) dedi ki: Ve ey kardeşimin oğlu! Ben, Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ile karşılaşmadan üç yıl önce namaz kılmışımdır.
Ben: Kime, dedim. O:
Allah'a, dedi. Ben: Peki hangi tarafa yöneliyordun, dedim. O: Rabbim beni hangi
tarafa çevirdi ise oraya doğru yöneliyordum. Yatsı vakti namaza durur nihayet
gecenin son vakti gelince bir örtü gibi -güneş üzerime yükselinceye kadar-
seriliyordum.
Uneys: Benim Mekke'de bir işim var. Sen benim yerime göz kulak
ol, dedi. Uneys Mekke'ye varıncaya kadar gitti. Bize
dönmesi gecikti. Sonra geldi. Ben: Ne yaptın, dedim. O: Mekke'de senin dinin
üzere Allah'ın kendisini elçi olarak gönderdiğini iddia eden bir adam ile
karşılaştım, dedi. Ben: İnsanlar ne diyor, dedim. O: Şairdir, kahindir,
sihirbazdır diyorlar, dedi. Uneys de şairlerden bir
şairdi.
Uneys dedi ki: Andolsun ben kahinlerin
sözlerini dinledim. Onun söylediği kahinlerin sözü değildir. Yine O'nun sözünü
şiirin vezinleri ve türleri ile karşılaştırdım. Fakat benden sonra hiçbir
kimsenin dili ona şiir demeye varmaz. Allah'a yemin olsun ki O kesinlikle doğru
söylüyor ve muhakkak onlar yalancıdırlar.
(Ebu
Zer) dedi ki: Ben: O halde sen benim yerime göz kulak ol da ben de gidip bir
bakayım, dedim. Arkasından Mekke'ye geldim. Aralarından zayıf gördüğüm bir
adamı gözüme kestirerek: Sizin sabii (dininden dönen)
diye çağırdığınız bu adam nerede, dedim. O bana işaret ederek sabiiyi mi sordun deyip vadideki ahali, buldukları bütün
taş ve kemiklerle üzerime hücum ettiler. Sonunda bayılmış olarak yere düştüm.
Kalktığım zaman ise kıpkırmızı dikili taş gibi olmuştum. Zemzem'e gittim,
üzerimdeki kanları yıkadım.
Zemzem kuyusunun
suyundan içtim. Kardeşimin oğlu yemin ederim
Bir sefer Mekkeliler
ayın ortalığı aydınlattığı bir gecede ansızın kulaklarına vuruldu (uyudular).
Evi de kimse tavaf etmiyordu. Onlardan iki kadın ise isaf ve naileye dua ediyorlardı. Tavafları sırasında benim yanımdan
geçtiklerinde ben: Onların birini diğerine nikahlayın, dedim. Ama onlar
söylediklerinden vazgeçmedi. Tekrar yanımdan geçtiklerinde tahta parçası gibi
bir ferc, -şu kadar var ki ben kinayeli konuşmuyorum-
dedim. Onlar bağırıp çağırarak gittiler. Bu arada: Keşke burada adamlarımızdan
birisi de olsaydı, diyorlardı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Ebu Bekir yukarıdan
aşağıya inerlerken karşılarına çıktı. "Neyiniz var", dedi. İki kadın:
Bu sabii Kabe ile örtüleri arasındadır, dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Size ne, dedi" diye sordu. Onlar: O
bize ağız dolusu bir söz (küfür) söyledi, dediler. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
de gelip taşı istilam etti, arkadaşı ile birlikte beyt'i
tavaf etti. Sonra namaz kıldı. Namazını bitirdiği zaman -Ebu
Zer (devamla)dedi ki: İslam selamı ile O'na ilk selam veren kişi ben oldum.
Ona: Esselamu aleyke ya Rasulullah, dedim. O: "Ve aleyke
ve rahmetullah: Sana da ve Allah'ın rahmeti de
olsun" buyurdu. Sonra: "Sen kimsin" buyurdu. Ben: Gifar'danım, dedim. Derhal elini tutup parmaklarını alnına
koydu. İçimden Gifar'a mensup olduğumdan hoşlanmadı,
dedim. Ben gidip O'nun elini tutmak isteyince arkadaşı beni alıkoydu. O O'nu
benden iyi biliyordu. Sonra başını kaldırdı, arkasından: "Ne zamandan beri
burada idin" buyurdu. Ben:
Gecesi ile gündüzü otuz
günden beri buradaydım, dedim. O: "Sana kim yediriyordu" buyurdu.
Ben: Zemzem suyundan başka yiyecek bir şeyim yoktu ama kilo aldım hatta kamımın
boğumları kıvrım kıvrım oldu. Üstelik içimde açlık
hissi diye bir şey duymadım, dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"O mübarektir.
Şüphesiz o gerçekten doyurucu bir yemektir" buyurdu.
Bunun üzerine Ebu Bekir: Ey Allah'ın Rasulü! Bu
Sonra Uneys'in yanına gittim. O: Ne yaptın, dedi. Ben: Yaptığım
şudur: Ben müslüman oldum ve tasdik ettim, dedim. O:
Ben de senin dininden yüz çeviren birisi değilim. Çünkü ben de müslüman oldum ve tasdik ettim deyince annemize gittik. O
da: Ben de sizin dininizden yüz çevirecek değilim. Şüphesiz ben de müslüman oldum ve tasdik ettim, dedi. Sonra bineklerimize
bindik ve nihayet kavmimiz Gifar'a geldik. Kavmimizin
yarısı müslüman oldu. Ima
b. Rahada el-Gifari onlara
imamlık yapıyordu. O onların efendisi idi.
Diğer yarıları da: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye geleceği zaman müslüman
oluruz, dediler. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Medine'ye geldi, geri kalan yarıları da müslüman
oldu. Eslemliler gelerek: Ey Allah'ın Resulü! (Onlar)
bizim kardeşlerimizdir. Onlar ne üzerine müslüman
oldularsa biz de onun üzerine müslüman olduk deyip müslüman oldular. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Gifar, Allah onlara mağfiret buyursun. Eslem, Allah onunla silm yapsın
(ona selamet ve barış versin)" bu!lurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
6310- .. ./2- Bize İshak
b. İbrahim el-Hanzall tahdise
etti, bize en-Nadr b.
Şumeyl haber verdi, bize Süleyman b. el-Muğire
tahdis etti, bize Humeyd b.
Hilal bu isnad ile tahdis
etti ve: "Ben gidip bakıncaya kadar benim yerime göz kulak ol, dedim"
sözlerinden sonra: "Evet ama Mekkelilere karşı tetikt'"
ol. Çünkü onlar O'ndan nefret ediyor ve O'ndan hoşlanmıyorlar, dedi" ibarelerini
ekledi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (6309)
"Kendisine söylenen sözleri bize açıkladı." Nun
ve (peltek) se ile "nesa:
açıkladı" yaydı, ifşa etti, demektir. "Biz de develerimizi
yaklaştırdık." Sırma, sad harfi kesreli olarak,
bir miktar deve demektir. Bir miktar koyun hakkında da kullanılır.
"Uneys, bizim develerimiz üzerine ve onların bir misli
üzerine şiir atışması yaptı ... " Ebu Ubeyd ve
başkaları bunu şerh ederken şöyle demiştir:
Munafere (şiir atışması) muhahara (karşılıklı
övünmek ve muhakeme etmek) demektir. İki şairden her biri diğerine karşı övünür
sonra hangisinin daha iyi ve taraftarları daha güçlüdür diye hükmetsin diye bir
adamın hükmüne başvururlar. Diğer rivayette açıkladığı gibi bu karşılıklı
övünme (atışma) hangisinin daha şair olduğu hususunda bir övünme idi.
"Bizim develerimiz
ve onların bir misli karşılığında" yani o ve bir başkası hangileri daha
üstün (şairdir) diye bahse tutuştular. Bu bahiste de birisi kendi develerini öbürü
de kendi develerini koydu. Hangisi daha üstün gelirse o iki tarafın develerini
de alıp gidecekti. Sonra bir kahinin hükmüne başvurdular. Kahin, Uneys'in daha üstün olduğuna hükmetti. İşte "Uneys'i daha hayırlı buldu" sözünün anlamı budur. Yani
onun daha iyi ve daha üstün olduğunu söyledi.
"Nihayet gecenin
sonunda bir örtü gibi düşerdim." Burada "hifa:
örtü" hı harfi kesreli fe harfi de şeddesiz ve
sonu medlidir. Çoğulu "ahfiye"
diye gelir. Kadı Iyaz dedi ki: Kimisi bunu İbn Mahan'dan ötreli cim ile "cufa" diye rivayet etmiştir ki, bu da selin üzerindeki
çerçöp demektir. Ama doğru ve bilinen birincisidir.
"Şiirin vezinleri
ve türleri" buradaki "akra: şiirin yolları
ve çeşitleri" demektir. Kaf, re harfleri ve sonu med
iledir.
"Mekke'ye geldim,
aralarından zayıf gördüğüm bir adamı gözüme kestirdim." Yani onların en
zayıfları kimdir diye baktım ve ona sordum. Çünkü çoğunlukla zayıfın kötülük
yapmayacağından emin olunur. İbn Mahan'ın
rivayetinde ise ye harfi ile "tedayyaftu:
misafir etmesini istedim" şeklindedir. Kadı Iyaz
ve başkaları bunu kabul etmeyerek burada bunun uygun açıklaması yoktur,
demişlerdir.
"Kırmızıya boyanmış
bir dikili taş gibi idim." Bununla onu vurmaları neticesinde kendisinden
çokça kan aktığından ötürü bu hale geldiğini kastetmektedir.
Ötreli olarak "nusub" ise cahiliye dönemindeki insanların diktikleri,
yanında kurban kestikleri için de kan ile kırmızı rengi alan taşlardı. Sad harfi ötreli olarak da sakin olarak da (nusb) söylenir. Çoğulu ensab
(dikili taşlar) diye gelir. Yüce Allah'ın: "Dikili taşlar üzerine kesilen
de ... " (Maide, 3) buyruğunda da bu lafız
kullanılmıştır.
"Hatta karnımın
boğumları kıvrım kıvrım oldu." Yani çokça
şişmanladığım için büklüm büklüm oldu ..
"İçimde açlık hissi
diye bir şey duymadım." Sahfe: açlık hissi sin
fethalı ve ötreli (suhfe) hı harfi sakindir. Açlığın
sebep olduğu rikkat, zayıflık ve bitkinlik demektir. "Mekke'liler
ayın olduğu aydınlık bir gecede ... " Burada "kamra:
ayın doğduğu gece" demektir. Adhayan ise
aydınlık anlamındadır. "Kulakları üzerine" ibaresi (ala esmihatihim) bütün nüshalarda bu şekildedir. Kulakta olup
başa doğru giden delik demek olan (simah)in
çoğuludur. Sad ile "simaah"
ve sin ile "simah" diye de söylenmekle
birlikte sad söyleyişi daha fasih ve daha meşhurdur.
Burada kastedilen kulaklarıdır. Uykuya daldılar demektir. Nitekim yüce Allah
da: "Biz de kulaklarına vurduk." (Kehf, 11)
buyruğunda onları uyuttuk anlamındadır.
"İki kadın"
anlamındaki lafız, nüshaların bir çoğunda "ve'mraeteyni"
şeklinde ye ile bazılarında ise elif ile "ve'mraetani"
şeklindedir. Birincisi hazfedilmiş bir fiil ile nasb
edilmiştir, iki kadın gördüm, demek olur.
"Ama onlar
söylediklerinden vazgeçmediler." Yani söylediklerinden vazgeçmeyip aksine
devam ettiler. Nüshaların bir çoğunda "an: ... den" lafzı yerine
"ala" kullanılmıştır. Bu da doğrudur. Sözlerine devam etmekten
vazgeçmediler, takdirindedir.
"Ben: Tahta parçası
gibi bir ferc, dedim ve kinayeli söz
söylemiyorum."
Buradaki hen ve hene her şey hakkında
kinaye olmakla birlikte çoğunlukla ferc ve zeker
hakkında kinayeli kullanılır. Onlara: Tahta gibi bir şey fercin içinde olsun,
dedi. Bununla İsaf ve Naile'ye söverek kafirleri öfkelendirip kızdırmak
istemiştir.
"Onlar da
bağrışarak ... gittiler." Velvele: Veyl diye dua
etmektir. Enfar: Neferin çoğuludur. Bu ise yardıma
koşmak üzere harekete geçen kişi demektir. Bazıları bunu (minenfarine
yerine) min ansarine:
yardımcılarımızdan diye rivayet etmişlerdir ki bu da aynı manadadır. Yani
burada bizim yardımcılarımızdan bir kimse bulunmuş olsaydı bize yardım eder
intikamımızı alırdı demektir.
Ağız dolusu bir söz
(küfür)" yani öyle büyük bir söz söyledi ki ondan daha çirkin bir şeyolamaz. Tıpkı bir şeyi doldurup onunla birlikte başka
bir şeyin sığmasına imkan olmaması gibi. Öyle bir söz söyledi ki onu söylemek
ve nakletmek imkansızdır. Sanki onu nakledecek olanın ağzını kapatır ve
büyüklüğünden ötürü doldurur gibidir.
"Ona İslam selamı
ile ilk selam veren kişi ben oldum. O bana: Sana da Allah'ın rahmeti de
buyurdu." Bütün nüshalarda bu şekilde "selam" lafzı
zikredilmeksizin: "Ve aleyke: sana da"
şeklindedir. Bu da bizim mezhep alimlerimizin bu husustaki iki görüşünden
birisine delildir. Bu görüşe göre bir kimse selamı alırken "ve aleyke" derse onun için yeterli olur. Çünkü atıf (ve
bağlacı) cevap olması için yeterlidir. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile
selefin hallerinden meşhur olan ise selamı eksiksiz olarak aldıklarıdır. Ve aleykumselam ve rahmetullah yahut
da ve rahmetuhu ve berekatuhu
diye selamı alırlardı. Bunun da izahı ilgili babında geçmiş bulunmaktadır.
"Arkadaşı beni
alıkoydu." Yani beni engelledi.
Zemzem hakkında: "O
doyurucu bir yemektir" buyruğunda lı harfi
ötreli ayn harfi sakin olarak "tum" onu içeni yemeği n doyurduğu gibi doyurur
anlamındadır.
"Bana hurmalıklı bir
yer gösterildi." Yani onun bulunduğu cihet bana gösterildi.
"Kanaatimce orası Yesrib'den başkası değildir." Bu, Medine'ye Tabe ve Taybe isimleri verilmeden
önce idi. Bundan sonra ise ona "Yesrib"
denilmesini yasaklamaya dair bir hadis gelmiş bulunmaktadır. Yahut da O, o
vakit insanlar nezdinde bilinen adı ile onu anmış oldu.
"Ben dininizi kabul
etmiyor değilim." Yani ondan hoşlanmayan birisi değilim aksine ona
giriyorum.
"Bineklerimize
bindik." Yani hem kendimiz develerimize bindik hem eşyamızı yükledik ve
yola koyulduk.
"Ima b. Rahada el-Gifari" Ima ismi sonu med'li olup başındaki hemze meşhur olan söyleyişe göre kesreHdir. Kadı Iyaz aynı zamanda
fethalı (Eyma) olarak da nakletmiş ve tercih
edileceğine işaret etmiş olmakla birlikte o tercih edilen bir söyleyiş
değildir. "Rahada" ise hepsi de fethalı re,
ha ve dat harfleri iledir.
(6310) "Ona buğzettilerve O'ndan hoşlanmadılar." Ona buğzettiler, O'na karşı tedbirH
davrandılar, yüzlerini ekşiterek hoşlanmayan kaba yüz ifadeleri ile onu
karşıladılar demektir .
6311- .. ./3- Bize
Muhammed b. el-Müsenna el-An ez! tahdis
etti, bana İbn Ebu Adiyy tahdis edip dedi ki: Bize İbn Avn, Humeyd
b. Hilal'den bildirdi, o Abdullah b. es-Sam if den
şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Zer dedi ki:
Kardeşimin oğlu ben Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in peygamber olarak
gönderilmesinden önce iki yıl boyunca namaz kıldım. Ben: Hangi tarafa
dönüyordun, dedim. O, Allah'ın beni döndürdüğü tarafa deyip hadisi Süleyman b.
el-Muğire'nin hadisine yakın olarak nakletti. Hadiste
şunu da söyledi: Kahinlerden bir adamın önünde muhakeme oldular. Kardeşim Uneys onu övüp durdu ve nihayet ona galip geldi. Bunun
üzerine biz de onun develerini alıp kendi develerimize kattık.
Yine hadisi rivayetinde
şunları da söyledi: (Ebu Zer) dedi ki: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
geldi, Beyt'i tavaf edip makam-ı İbrahim'in arkasında
iki rekat namaz kıldı. Arkasından ben de O'nun yanına gittim. Gerçek şu ki O'na
İslam selamı ile selam veren ilk insan benim. Esselamu
Aleyke ya Rasulallah,
dedim. O: "Ve aleyke selam sen kimsin",
dedi.
Yine onun hadisi
rivayetinde şunlar da vardır: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ne zamandan beri buradasın" buyurdu. Ben: On beş günden beri, dedim.
Bu rivayette ayrıca şu
da vardır: Ebu Bekir: Bu
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Nereye
yöneliyordun" burada "teveccehu:
yöneliyordun" fiilinde te ve cim harfleri
fethalıdır. Bazı nüshalarda te harfi ötreli cim harfi
kesreli (tuviccihu) şeklindedir. Her ikisi de
doğrudur.
Kahinlerden bir adamın
hükmüne başvurdular." Burada tenafur hükmüne
başvurmaları anlamındadır.
"Onu misafir edip
ağırlamayı bana lütfet." Bunu özel olarak bana bırak ve bunu bana ikram
buyur demektir. Dil bilginlerinin, dediklerine göre hı harfi sakin ve fethalı
olmak üzere "tuhfe ve tahfe"
insana kendisi ile ikram olunan şeydir. Bu anlamda fiil ise (hadiste
kullanıldığı gibi) "ethafe" şeklindedir.
6312-133/4- Bize İbrahim
b. Muhammed b. Ar'ara es-Samı ve Muhammed b. Hatim tahdis etti. Her ikisinin hadisi nakletmeleri birbirine
yakın olmakla birlikte lafız İbn Hatim'e ait olmak
üzere, dediler ki: Bize Abdurrahman b. Mehdi tahdis etti, bize el-Müsenna b. Said, Ebu Cemre'den tahdis etti, o İbn Abbas'dan şöyle dediğini rivayet etti: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
Mekke'de peygamber olarak gönderildiği haberi Ebu
Zer'e ulaşınca kardeşine: Devene bin ve şu vadiye git de semadan kendisine
haber geldiğini ileri süren bu adama dair bilgiyi benim için öğren. Önce O'nun
söylediklerine kulak ver sonra bana gel, dedi.
Bunun üzerine o yola
koyulup Mekke'ye geldi. Onun söylediklerine kulak verdi. Sonra Ebu Zer'e dönüp dedi ki: Ben O'nun mekarim-i
ahlakı (güzel ahlaki değerleri) emrettiğini ve şiirle ilgisi olmayan bir söz
naklettiğini gördüm, dedi.
Ebu Zer: İstediğim hususta beni rahatlatacak bilgi getirmedin
deyip kendisi azığını hazırladı ve içinde su bulunan bir kırbasını taşıdı.
Nihayet Mekke'ye geldi. Mescid'e gitti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'i
aradı ama onu tanımıyordu. Kimseye O'nu sormaktan da hoşlanmadı. Nihayet
-geceyi kastederek- ona yetişince o da uzanıp yattı. Ali (radıyallahu
anh) onu görünce onun yabancı birisi olduğunu anladı.
O da onu görünce arkasından gitti. Onlardan biri diğerine bir şey sormadı.
Nihayet sabahı ettikten sonra kırbacığını ve azığını alıp mescide çekildi. O
gününü akşama kadar Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'i görmeksizin geçirdi. Bu sefer yine yatacağı yere
çekilince Ali onun yanından geçti ve: Bu adamın nerede kalacağını bilme vakti
gelmedi mi deyip onu kaldırıp onunla birlikte gitti. Yine onlardan biri
diğerine hiçbir şey sormuyordu.
Nihayet üçüncü gün
aynısını yaptı. Ali tekrar onu kaldırıp beraber götürdü. Sonra ona: Bana
anlatmaz mısın? Senin bu şehre gelmene sebep olan nedir, dedi. Ebu Zer: Eğer bana doğruyu göstereceğine dair söz ve ant
verirsen söylerim, dedi. Ali, dediğini yapınca Ebu
Zer de ona haber verdi. Ali bu sefer: Şüphesiz ki o haktır ve o Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)' dir. Sabahı edeceği n
zaman arkamdan gel. Ben senin için korkacak bir şey görürsem su döküyormuşum
gibi ayakta duracağım. Yoluma devam edersem sen de benim gireceğim yere girene
kadar arkamdan gel, dedi. O da, dediğini yaparak yola koyulup onun izini takip
ederek gitti. Nihayet (Ali) Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in huzuruna girdi, o da onunla birlikte
içeri girdi. Sözlerinin bir kısmını dinledi ve olduğu yerde müslüman
oldu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ona: "Kavmine geri dön ve benim emrim sana gelinceye kadar onlara durumu
haber ver" buyurdu.
Bunun üzerine Ebu Zer: Nefsim elinde olana yemin ederim ki bunların ta
ortasında bunu yüksek sesle feryad ederek ilan
edeceğim deyip dışarı Çıktı ve mescide gitti. En yüksek sesi ile şehadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur ve
şüphesiz Muhammed Allah'ın Resulü'dür diye seslendi.
Müşrikler galeyana gelip
onu yere yıkıncaya kadar vurdular. Derken Abbas geldi, onun üzerine abandı ve:
Vay sizin halinize. Bunun Gifar'dan olduğunu ve sizin
Şam'a giden tüccarlarınızın yolunun onların bulunduğu yerden geçtiğini bilmiyor
musunuz, dedi. Ertesi gün tekrar aynısını yaptı. Yine onun üzerine üşüştüler ve
onu dövdüler. Tekrar Abbas üzerine abanarak onu kurtardı.
Diğer tahric: Buhari, 3522, 3861
AÇIKLAMA: "İbrahim
b. Muhammed b. Ar'ara es-Sami" sin ile Usame b. Luey'e mensubtur. Ar' ara
aralarında sakin re olmak üzere iki ayn iledir.
Bunun üzerine diğeri
yola koyuldu ve nihayet Mekke'ye geldi." Nüshaların çoğunda bu şekildedir.
Bazılarında ise "diğeri" yerine "o" denilmektedir. Her
ikisi de doğrudur.
"İstediğimi
öğrenmek hususunda beni rahatlatmadın" Müslim'in bütün nüshalarında bu
şekilde fe harfi ile "fıma"
şeklindedir. Buhari'nin rivayetinde ise mim ile
"mimma" diye kaydedilmiştir. O daha
güzeldir. Yani benim maksadımı gerçekleştiremedin. Bu durumu açıklığa
kavuşturmak hususundaki tedirginliğimi gideremedin.
"Şen" şin harfi fethalı olarak eski kırba demektir.
"Ali onu görünce
bir yabancı olduğunu anladı. .. Onu görünce onu takip etti." Müslim'in
bütün nüshalarında bu şekilde: "Tebiahu: Onu
takip etti" şeklindedir. Buharinin rivayetinde
ise "etbaahu: ona peşinden gelmesini
söyledi" şeklindedir. Kadı Iyaz dedi ki: Bu daha
güzel ve ifadelerin bağlamına daha uygundur. Bu durumda da te
harfi sakin olur. Yani ona peşimden gel, dedi. "Kırbacığını taşıdı."
Burada "kuraybe: kırbacık" kaf harfi ötreli olmak üzere küçültme ismidir. Bazı
nüshalarda ise küçültme ismi olmayıp "kırba" şeklindedir. Bu da daha
önce sözü geçen "şenne: yıpranmış eski
kırba"nın kendisidir.
Yola koyulup onu takip
etti." Yani onu takip ederek arkasından gitti. "Aralarında bunu
yüksek sesle feryad ederek ilan edeceğim." Yani şehadet kelimesini yüksek sesle söyleyeceğim.
"Aralarında" anlamında "beyne zahraneyhim"
lafzında nun fethalıdır. "Beyne zahrayhim" de denilir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
29- CERİR BİN
ABDULLAH (R.A.)'IN BAZI FAZİLETLERİ BABI