SAHİH-İ MÜSLİM

SAHABE

 

SAHABENİN FAZİLETİ - 1- EBU BEKİR ES-SIDDİK (R.A.)'IN FAZİLETLERİNDEN BİR KISMINA DAİR BİR BAB

 

İmam Ebu Abdullah el-Mazeri dedi ki: İnsanlar ashabın bazısının diğer bazısından faziletli olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bir kesim biz fazilet farkını gözetmeyiz, aksine bu hususta bir şey söylemeyiz derken cumhur fazilet farkı olduğunu söylemişler sonra da ihtilaf ederek ehl-i sünnet: Ashab'ın en faziletlisi Ebu Bekir es-Sıddik' dir derken Hattabiye: En faziletlileri Ömer b. Hattab'dır, Ravendiye en faziletlisi Abbas'dır, Şia Ali'dir, demişlerdir. Ehl-i Sünnet en faziletlilerinin Ebu Bekir sonra Ömer olduğunu ittifakla kabul etmekle birlikte cumhurlan sonra Osman sonra Ali' dir, demiştir. Diğer taraftan Ktifeli ehli sünnetten bazı kimseler Ali'nin Osman'dan öncelikli olduğunu söylemişlerdir. Sahih ve meşhur olan kanaat ise Osman' ın önceliğidir.

 

Ebu Mansur el-Bağdadi dedi ki: Mezhep alimlerimiz ashabın en faziletlilerinin zikredilen sıralanışa göre dört halife olduğu sonra onları tamamlayan alb kişi ile birlikte aşere-i mübeşşere olduğu sonra Bedir ehli sonra Uhud ehli sonra Rıdvan beyatinde bulunanlar sonra da Ensar arasında iki Akabe Beyatinde bulunmak meziyetine sahip bulunanlar. Aynı şekilde ilk önce müslüman olanlar (es-sabikun el-evvelün) gelir. Bunlar da İbnu'l-Müseyyeb ile bir kesimin görüşüne göre her iki kıbleye namaz kılmış olanlardır. Şabi'nin görüşüne göre ise bunlar Rıdvan beyatine katılmış olanlardır. Ata ve Muhammed b. Kab'ın görüşüne göre ise bunlar Bedir ehlidir.

 

Kadı Iyaz dedi ki: Aralarında İbn Abdilberr'in bulunduğu bir kesimin kanaatine göre ashab-ı kiram arasından Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hayatında vefat etmiş olanlar ondan sonra hayatta kalanlardan daha faziletlidir. Ancak böyle mutlak bir ifade beğenilmemiş, kabul görmemiştir.

 

İlim adamları zikredilen bu fazilet derecelendirmesinin kesin olup olmadığı, zahiren ve batinen böyle olup olmadığı, yalnız zahirde mi olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Kesinlikle böyle olduğunu söyleyenler arasında Ebu'l Hasan el-Aşeri de vardır. O dedi ki: Ashabın fazileti imamlıkta (halifelikte)ki sıralarına göredir. Bunun idihadi ve zanni olduğunu söyleyenler arasında Ebu Bekir el-Bakillani de vardır. İbnul Bakillani bu fazilet derecelendirmesinin zahirde mi yoksa hem zahir hem batında birlikte mi olduğu hususunda ihtilaf olduğunu sözkonusu etmiştir.

 

Aynı şekilde Aişe mi yoksa Hatice mi (radıyallahu anhuma) hangisinin faziletli olduğu hususunda da ihtilaf ettikleri gibi Aişe ve Fatıma’DAN hangisinin faziletli olduğu hususunda da ihtilaf etmişlerdir. -Allah hepsinden razı olsun-

 

Osman (radıyallahu anh)'a gelince, onun halifeliği icma ile sahihtir. O bir mazlum olarak öldürülmüştür. Onu bir fasıklar güruhu öldürmüştür. Çünkü öldürülmeyi gerektiren hususlar açık seçik bir şekilde bellidir. Osman (radıyallahu anh) ise bunu gerektirecek bir iş yapmadığı gibi ashab-ı kiramdan kimse de onun öldürülmesine iştirak etmemiştir. Onu öldürenler ancak çeşitli kabilelerin sıradan ve bayağı insanları ile ayak takımı ve seviyesiz kimseler öldürmüşlerdir. Bunlar bir araya gelip hizipleşmiş ve Mısır’DAN onu öldürmek kastıyla gelmişlerdir. Hazır bulunan ashab-ı kiram da onlara karşı onu savunmaktan acze düşmüşlerdir. Bu ayaklananlar da onu muhasara edip sonunda onu şehid etmişlerdir. (radıyallahu anh)

 

Ali (radıyallahu anh)'a gelince onun da halifeliği icma ile sahihtir. Kendisi kendi zamanında gerçek halife idi. Başkasının halifeliği de mevzu bahis değildir.

 

Muaviye (radıyallahu anh)'a gelince o da fazilet sahibi, adaletli, seçkin ashab-ı kiramdandır. (radıyallahu anh)

 

Meydana gelen savaşlara gelince, her bir kesimin kendisine göre doğru olduğuna inandığı bir tür kanaat ve delili vardı. Hepsi de adil idiler (radıyallahu anhum). Savaşlarında olsun başka hususlarda olsun te'vil ederek davranmışlardı. Bu yaptıkları da onların hiçbirisini adaletin dışına çıkartınaz. Çünkü onlar içtihad eden kimselerdi ve onlardan sonraki müçtehidler öldürülmeyi gerektiren meselelerde olsun başkalarında olsun ihtilafa düştükleri gibi içtihada konu olan meselelerde ihtilaf etmişlerdir. Bu hal ise onlardan herhangi birisinin eksik görülmesini gerektirmez.

 

Bilelim ki bu savaşların sebebi ortadaki meselelerin hakkında bir takım şüpheli yanların bulunması idi. Bu meseleler ile ilgili ileri derecedeki şüpheler dolayısı ile içtihatları da farklılık göstermiş ve üç kısma ayrılmışlardır: .

 

Bir kısım içtihad ederek hakkın kendi tarafında olduğunu ve kendisine muhalefet edenin de baği (haksızca meşru otoriteye baş kaldıran) olduğunu ve dolayısı ile hak gördüğü tarafa yardımcı olup onu desteklemesi, kendi kanaatlerine göre baği olan kimse ile de savaşmaları gerektiği kanaatine sahip olmuşlardı. Bunu da yerine getirdiler. Bu nitelikte olan bir kimse için ise kendi kanaatine göre bağilerle savaşan adaletli bir imama yardımcı olmaktan geri kalması helal olmazdı.

 

İkinci kısım ise bunların tam aksine içtihadlan neticesinde hakkın öbür tarafta olduğunu ve bundan dolayı ona yardımcı olmalarının ve o tarafa karşı başkaldıran bağilerle savaşmanın icab ettiği kanaatine sahip olmuştur.

 

Üçüncü bir kısım ise bu mesele hakkında şüphe ve tereddüde düşmüş ve hayret içerisinde kalmış, iki taraftan herhangi birisini tercih etmek için güçlü bir delil bulamamışlardı. Bundan dolayı her iki kesimden uzak durdular. Böyle bir uzak duruş da onlar hakkında vacip idi. Çünkü böyle bir şeyi hakettiği açıkça görülmediği sürece müslüman ile savaşmaya kalkışmak helal değildir. Eğer bu iki taraftan birisinin ağırlıklı olarak haklı olduğu ve hakkın onun yanında olduğu kanaatini açıkça tesbit edebilmiş olsalardı, ona karşı başkaldıran bağilerle savaşmak hususunda o tarafa yardımcı olmaktan geri kalmalan da caiz olmazdı.

Bu sebeple hepsi de -Allah onlardan razı olsun- mazurdurlar. İşte bundan dolayı hak ehli ve irma hususunda kendisine itibar edilen kimseler hepsinin şehadetlerinin ve rivayetlerinin kabul edilmesi, adaletlerinin de kemal derecede olduğu hususu üzerinde ittifak etmişlerdir. Allah hepsinden razı olsun.

 

 

 

1- EBU BEKİR ES-SIDDİK (R.A.)'IN FAZİLETLERİNDEN BİR KISMINA DAİR BİR BAB

 

6119-1/1- Bana Zuheyr b. Harb, Abd b. Humeyd ve Abdullah b. Abdurrahman ed-Ofuimi tahdis etti, -Abdullah bize Habban b. Hilal haber verdi derken diğer ikisi tahdis etti, dedi- Bize Hemmam tahdis etti, bize Sabit tahdis etti, bize Enes b. Malik'in tahdis ettiğine göre Ebu Bekir es-Sıddik kendisine tahdis edip dedi ki: Bizler mağarada iken tepemiz üzerindeki müşriklerin ayaklarını görünce: Ey Allah'ın Rasulü! Onlardan biri eğer ayaklarına bakacak olursa bizim de ayakları altında olduğumuzu görecektir, dedim. O: "Ey Ebu Bekr! Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında zannın nedir" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 3922, 4663; Tirmizi, 3096;

 

 

 

6120-2/2- Bize Abdullah b. Cafer b. Yahya b. Halid tahdis etti, bize Ma'n tahdis etti, bize Malik, Ebu Nadr’DAN tahdis etti, o Ubeyd b. Huneyn'den, o Ebu Said’DEN rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) minber üzerinde oturdu da: "Bir kulu Allah kendisine dünya hayatının güzelliklerini vermek ile kendi nezdindekilerden birisini seçmek arasında serbest bıraktı. O da onun nezdindekileri seçti" buyurunca Ebu Bekir ağladı, ağladı. Sonra da: Babalarımız, analarımız sana feda olsun, dedi. (Ebu Said) dedi ki: Seçimde serbest bırakılan kişi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) idi. Ebu Bekr de aramızda bunu en iyi bilendi.

 

Ayrıca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz malı ile arkadaşlığı ile insanlar arasında iyiliğini en çok gördüğüm kişi Ebu Bekr' dir ve eğer bir halil (candan dost) edinmiş olsaydım Ebu Bekir'i halil edin ecektim. Fakat İslam kardeşliği (daha üstündür). Mescide açılan kapılardan Ebu Bekr'in kapısı dışında hiçbir kapı bırakılmasın" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 466, 3904; Tirmizi, 3660

 

 

 

6121- .. ./3- Bize Said b. Mansur tahdis etti, bize Fuleyh b. Süleyman, Salim Ebu Nadr'dan tahdis etti, o Ubeyd b. Huneyn ve Busr b. Said'dan, o

 

Ebu Said el-Hudrl’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir gün insanlara bir hutbe verdi deyip Malik'in hadisinin aynısını rivayet etti.

 

 

 

6122-3/4- Bize Muhammed b. Beşşar el-Abdi tahdis etti ... Ebu'l-Ahvas dedi ki: Abdullah b. Mesud'u Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle dedi diye tahdis ederken dinledim: "Eğer ben bir halil edinecek olsaydım şüphesiz Ebu Bekir'i halil edinirdim. Ama o benim kardeşim ve benim arkadaşım (sahabem}dır. Hem aziz ve celil Allah sizin bu arkadaşınızı halil edinmiştir. "

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6123-4/5- Bize Muhammed b. el-Müsenna ile İbn Beşşar -lafız İbnu'l-Müsenna'ya ait olmak üzere- tahdis edip dedi ki: ... Abdullah, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den: "Eğer ümmetimden bir kimseyi halil edinecek olsaydım elbetteki Ebu Bekir'i edinirdim" buyurdu.

 

Diğer tahric: Tırmizi, 3655

 

 

 

6124-5/6- Bize Muhammed b. el-Müsenna ve İbn Beşşar tahdis edip dedi ki: Bize Abdurrahman tahdis etti, bana Süfyan, Ebu İshak’DAN tahdis etti, o Ebu'l-Ahvas'dan, o Abdullah'dan rivayet etti. (H.) Bize Abd b. Humeyd de tahdis etti, bize Cafer b. 'Avn haber verdi, bize Ebu Umeys, İbn Ebu Muleyke'den haber verdi, o Abdullah'dan şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben bir halil edinecek olsaydım elbetteki Ebu Kuhafe'nin oğlunu halil edinirdim" buyurdu.

 

 

 

6125-617- Bize Osman b. Ebu Şeybe, Zuheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim tahdis etti, -İshak bize Cerir Muğire'den haber verdi derken diğer ikisi tahdis etti, dedi- OVasıl b. Hayyan'dan, o Abdullah b. Ebul-Huzeyl'den o Ebu'l-Ahvas'dan, o Abdullah'dan o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den: "Eğer ben yeryüzü halkından bir kimseyi halil edinecek olsaydım elbetteki Ebu Kuhafe'nin oğlunu halil edinirdim. Ama bu arkadaşınız Allah'ın halilidir" buyurduğunu rivayet etti.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6126-7/8- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Ebu Muaviye ve Veki' tahdis etti. (H.) Bize İshak b. İbrahim de tahdis etti, bize Cerir haber verdi. (H.) Bize İbn Ebu Ömer de tahdis etti, bize Süfyan tahdis etti, hepsi A'meş'den rivayet etti. (H.) Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr ve Ebu Said el-Eşecc de -lafız ikisine ait olmak üzere- tahdis edip, dediler ki: Bize Veki' tahdis etti, bize A'meş Abdullah b. Murre'den tahdis etti, o Ebu'lAhvas'dan o Abdullah'dan şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şunu bilin ki ben her bir halile hafifliğinden beri olduğumu ilan ediyorum. Ve eğer ben bir halil edinecek olsaydım şüphesiz Ebu Bekir'i halil edinirdim. Ama sizin arkadaşınız Allah'ın halilidir" buyurdu.

 

 

Diğer tahric: Tirmizi, 3655; İbn Mace, 93

 

AÇIKLAMA:          (6119) "Ey Ebu Bekir! Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında zannın nedir" yani üçüncüleri onlarla birlikte yardımı desteği, hıfzı ve kendilerine doğru yolu gösteripona yönlendirmesi ile birliktedir. Bu yüce Allah'ın: "Muhakkak Allah takva sahibi olanlar ile ihsan edicilerle beraberdir" (Nahı, 128) buyruğunun kapsamı içerisindedir.

Hadiste Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu konumda bile ne kadar muazzam bir tevekküle sahip olduğu anlaşılmaktadır.

 

Aynı zamanda Ebu Bekr (r.a.)'ın fazileti de bu hadiste açıkça bellidir. Bu da onun en üstün menkıbelerinden birisidir. Bu lafızda onun fazileti çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır. Canını feda etmesi, aile halkından, malından ve başkanlık makamından yüce Allah'a ve Rasulü'ne itaat, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte olmak için ayrılması, O'nun uğrunda diğer insanlara düşmanlık etmesi, aynı şekilde canını O'na siper etmesi ve diğer hususlar bunlar arasındadır.

 

(6120) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Allah bir kulu kendisine dünya hayatının güzelliğini vermek ile ... serbestbıraktı. Ebu Bekir: Babalarımız, annelerimiz sana feda olsun, dedi." Bütün nüshalarda burada olduğu gibi "Ebu Bekir ağladı, ağladı" şeklindedir. Bu da çokça ağladı, sonra yine ağladı demektir. "Zehratüddünya: Dünya hayatının güzelliği"nden kasıt dünyanın nimetleri, malı, sınırlı imkanlarıdır. Yüce Allah burada dünyalığı bahçedeki çiçeğe benzetmektedir.

 

"Sana feda olsun" sözüde bu şekilde ... feda olsun, feda olayım demenin caiz olduğuna delildir. Daha önce de birkaç defa açıklandı.

 

Ebu Bekir (r.a.) bu ikisinden birini seçmekte serbest bırakılan kimsenin Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) olduğunu bildiği için ondan ayrılacak olmanın vahyin ve onun dışındaki diğer hayırların ebediyyen kesileceğini bildiğinden üzülerek ağlamışlı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in "bir kul" diyerek bunun kimliğini müphem bırakması marifet ehlini ve keskin anlayış sahibi uyanık kimselerin anlayışını görmek istemesinden dolayı idi.

"Malı ve arkadaşlığı hususunda insanlar arasında bana en çok iyilik yapmış olan kişi Ebu Bekir'dir." İlim adamlarının, dediklerine göre bunun anlamı şudur: Canı ve malı ile bana karşı en cömertleri ve en müsamahakarları odur.

 

Yoksa buradaki "minnet (tercümede iyilik)" yapılan bir iyiliği başa kakmak anlamında değildir. Çünkü böyle bir davranış sevabı iptal eden bir eziyettir ve ayrıca bunları ve başka hususları (iyilikleri) kabul etmekte minnet Allah'ın ve Rasulü'nündür.

 

"Eğer ben bir halil edinecek olsaydım muhakkak Ebu Bekir'i halil edinirdim ama İslam kardeşliği" bir rivayette de (6122) "ama o benim kardeşim ve arkadaşımdır. Bu arkadaşınızı da Allah halil edinmiştir" ile ilgili olarak Kadı lyaz şunları söylemektedir: Denildiğine göre halil edinmenin asıl anlamı muhtac olmak ve yalnızca kendisini ona vermek demektir. Buna göre Allah'ın halili her şeyi bırakıp ona yönelen, her şeyle ilişkisini kesip kendisini

. ona veren demektir. İhtiyacını yalnızca yüce Allah'a arzettiğinden ötürü bu ismin verildiği de söylenmiştir. Halillik özel oluştur diye de açıklanmıştır. Seçip üstün tutmak anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

İbrahim (aleyhisselam)'a halil denilmesinin sebebi onun yüce Allah için başkalarını dost edinmesi ve onun için başkalarına düşmanlık etmesi dolayısıyladır. Bir diğer görüşe göre ona halil denilmesi pek güzel hasletler ile ve kerim bir ahlak ile ahlaklanmış olmasıdır. Yüce Allah'ın onu halil edinmesi ise ona yardımcı olması ve onu kendisinden sonrakiler için imam yapmasıdır.

 

İbn Furek dedi ki: Halillik; sırların gizliliklerine varıncaya kadar sevginin tertemiz ve arıduru olmasıdır. Halilliğin aslının muhabbet olduğu da söylenmiştir. Bu da yardımına koşmak, lütuf ve ihsanda bulunmak demektir. Halilin; kalbinde halil edindiği kimseden başkasına yer vermeyen kimse olduğu da söylenmiştir.

 

Hadisin anlamına gelince: Yüce Allah sevgisi onun kalbinde başka birisine yer bırakmamıştır demektir.

 

Kadı lyaz dedi ki: Çeşitli hadislerde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Haberiniz olsun ben Allah'ın habibiyim" buyurmuştur. Kelamcılar muhabbet mi halillikten yüksektir yoksa halillik mi yüksektir yoksa eşit midir hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bir kesim her ikisi aynı anlamdadır, habib de ancak halil olabilir, halil de habibden başkası olamaz, demişlerdir. Habibin daha yüksek olduğu da söylenmiştir. Çünkü bu bizim nebimizin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) niteliğidir. Halilin daha yüksek olduğu da söylenmiştir. Çünkü bizim nebimizin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüce Allah'ın halili olduğu bu hadisle Sabittir. Ayrıca bununla da Allah'tan başkasını halil edinmediği ve diğer taraftan Hatice'ye, Aişe'ye, babasına, Usame'ye, babasına, Fatıma'ya iki oğluna ve başkalarına sevgi beslediği de tesbit edilmiştir.

Yüce Allah'ınkulunu sevmesi ise kendisine itaat etme imkanını vermesi, onu koruması, tevfikini ihsan buyurması, lütuflarını ona kolaylaştırması, hidayeti kolaylaştırması ve rahmetini üzerine bol bol göndermesidir. Bunlar Allah'ın sevgisinin göstergeleridir. Bunun gayesi (son noktası) ise kalbindeki perdeleri onu basireti ile görünceye kadar açmasıdır. Böylelikle sahih hadiste, dediği durum gibi olur: "Ben onu sevdim mi artık kendisi ile işittiği kulağı, kendisi ile gördüğü gözü olurum. .. " Kadı Iyaz'ın açıklamaları bunlardır.

Ebu Hureyre'nin ve ondan başka diğer sahabenin (radıyallahu anhum): Ben halilimi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyururken dinlemesi buna aykırı değildir. Çünkü sahabi açısından herkesi bırakıp yalnızca Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e muhabbet beslemesi güzel bir şeydir.

 

"Ebu Bekr'in (mescide açılan) kapısından başka mescitte açılan bir kapı bırakılmasın. " Buradaki "havhe" iki oda yahut iki ev ve buna benzer şeyler arasındaki küçük kapıya denilir. Ebu Bekr es-Sıddik (radıyallahu anh)' ın açık bir fazileti ve özelliği vardır.

Yine hadisi şerifte mescitlere -önemli bir ihtiyaç için olması hali dışında kapılarından başka küçük kapı ve benzeri yerlerden mescitlere girip çıkmanın engelleneceği de anlaşılmaktadır.

(6126) "Şunu bilin ki her bir halile halilliğinden beri olduğumu ilan ediyorum. " Buradaki (hil: halil) ve hille: halillik" kelimelerinde hı harfi kesrelidir. Birincisinin kesreli olacağı üzerinde ittifak vardır. Bu da halil anlamındadır. İkincisi ise bütün nüshalarda bütün raviler tarafından hı harfi kesrelidir. Kadı Iyaz da hepsinden bu şekilde nakletmiş olup şöyle demiştir: Ama doğru ve daha uygunu fethalı okunmasıdır. Bu kelime ve aynı kökten türeyen diğer benzerleri kardeşlik ve samimi arkadaşlık (sadakat) anlamındadır, demiştir. Buna göre hadisin bu ibaresi ben halilliği gerektiren o arkadaşlığından beri (uzak) olduğumu ona bildiririm demek olur. Kadı Iyaz'ın açıklamaları bunlardır. Ama kesreli söyleyiş de rivayetlerde geldiği şekilde sahihtir. Bu da ben onu halil edinmekten uzaklaşmış olduğumu ona ilan ederim demek olur. İbnul Esir bu kelimenin hı harfinin hem kesreli hem fethalı olarak rivayet edildiğini ve her ikisinin de hı harfi ötreli olup sadakat, arkadaşlık anlamındaki "hulle" ile aynı anlamda olduğunu belirtmiştir.

 

 

 

 

6127-8/9- Bize Yahya b. Yahya tahdis etti ... Amr b. el-As'ın haber verdiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisini Zatusselasil ordusunun başında (komutan olarak) göndermişti. Ben ona geldiğimde: İnsanlar arasında en sevdiğin kimdir, dedim. O: "Aişe'-dir" buyurdu. Ben: Erkeklerden (demek istiyorum), dedim: O: "Onun babasıdır" buyurdu. Ben: Sonra kim, dedim. O: "Ömer' dir" buyurdu ve arkasından daha başka adamları saydı.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 3662, 4358; Tırmizi, 3885

 

AÇIKLAMA:          "Kendisini Zatu's-selasil ordusunun başında (komutan olarak) gönderdi ... " Selasil isminde birinci sin fethalı ikincisi kesrelidir. Burası Şam taraflarında Cüzamoğullarına ait bir sudur. Kimileri de birinci sin ötreli telaffuz edilir (sülasil), demiştir. Nitekim İbnul Esir de en-Nihaye fi garibil Hadis adlı eserinde böyle zikretmiştir. Zannedetim o bunu Cevheri'nin Sihahı'ndaki sözlerinden hareketle söylemiştir fakat onun bu söylediklerinde buna delil yoktur. Meşhur olan ve bilinen fethalı söyleneceğidir.

 

Bu gaza hicretin sekizinci yılı Cumadelahire ayında olmuştu. Mute savaşı ise yine sekizinci yıl cumadelula ayında bundan önce cereyan etmişti.

 

Hafız Ebu Kasım İbn Asakir dedi ki: Zatusselasil Megazi bilginlerinin zikrettiklerine göre Mute’DEN sonra olmuştur. Yalnız İbn İshak ondan önce olmuştur, demiştir.

 

"İnsanlar arasında en sevdiğin kİşi kimdir ... Daha başka adamlar saydı."

 

Bu Ebu Bekir, Ömer ve Aişe {radıyallahu anhum)'un faziletlerinin büyüklüğünü açıkça ifade eden bir hadistir. Ayrıca ehl-i sünnetin önce Ebu Bekir'i sonra da Ömer'i bütün ashab-ı kiramdari faziletli görmek şeklindeki kanaatleri lehine de açık bir delalet vardır.

 

 

 

 

6128-9/10- Bana el-Hasan b. Ali el-Hulvani de tahdis etti, bize Cafer b. Avn, Ebu Umeys'den tahdis etti. (H.) Bize Abd b. Humeyd de -lafız ona ait olmak üzere- tahdis etti, bize Cafer b. Avn haber verdi. Bize Ebu Umeys, İbn Ebu Muleyke'den haber verdi, Aişe {radıyallahu anha)'ya: RasUlullah {sallallahu aleyhi ve sellem) eğer birisini yerine halife olarak tayin edecek olsaydı kimi halife tayin ederdi diye sorulması üzerine onun: Ebu Bekir, dediğini, bunun üzerine ona: Peki Ebu Bekir’den sonra kimi diye sorulunca: Ömer, dediğini sonra ona: Ömer'den sonra kimi diye sorulunca Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, dediğini ve sonra da bunun isminde durduğunu dinledim.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          "Aişe (r.anha)'ya ... soruldu ... " Yani son olarak Ebu Ubeyde'nin adını söyleyip durdu. Bu da -ashab-ı kiramın icmaı ile birlikte- halifelikte öncelik sırasının Ebu Bekir'e sonra da Ömer'e ait olduğu hususunda ehl-i sünnetin lehine bir delildir.

 

Ayrıca ehl-i sünnetin: Ebu Bekir'in halifeliği, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafından açıkça halife. olmasına dair açık bir nassı ile olmayıp aksine onu halife tayin etmek için ashab-ı kiramın icma ile onunla akit yapıp fazileti dolayısı ile onu öne geçirdiklerine delildir. Eğer ortada onun ya da başkasının hakkında bir nas bulunmuş olsaydı Ensar ile başkaları arasında akitten önce herhangi bir anlaşmazlık görülmezdi. Diğer taraftan bu nassı bilen kimse bu bildiğini mutlaka zikreder, onlar da onu kabul ederlerdi ama akitten önce birbirleri arasında anlaşmazlık görüldü. Ortada da böyle bir nas yoktu. Bundan sonra Ebu Bekir'in halifeliği üzerinde ittifak edilip bu şekilde karar kılındı.

 

Şianın iddia ettiği Ali hakkında nassın bulunduğu, ona vasiyetin olduğu ise babıdır, müslümanların ittifakı ile asılsızdır. Aynı zamanda Ali zamanında dahi onların bu iddialarının babl olduğu üzerinde ittifak vardır. Bizzat onları ilk yalanlayan kişi Ali (radıyallahu anh)' dır. O "bizim yanımızda şu sahifenin dışında (bize özel yazılmış) bir şey yoktur" sözü ile onları yalanlamıştır. Eğer yanında başka bir nas (metin, tavsiye vs.) bulunmuş olsaydı onu mutlaka zikrederdi. Herhangi bir günde onun bunu zikrettiği de nakledilmediği gibi bunu kendisine zikreden kimse de çıkmamıştır. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

 

6129-10/11- Bana Abbad b. Musa da tahdis etti, bize İbrahim b. Sa'd tahdis etti, bana babam Muhammed b. Cubeyr b. Mut'im'den haber verdi, o babasından rivayet ettiğine göre bir kadın, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bir şey hakkında bir soru sordu. O da daha sonra kendisine dönmesini emir buyurdu. Kadın: Ey Allah'ın Rasulü! Ya geldiğimde seni bulamayacak olursam, dedi -babam dedi ki: bu sözleri ile sanki ölümü kastediyorduAllah Rasulü: "Beni bulamazsan Ebu Bekir'e gelirsin" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 7220,3659, 7360; Tirmizi, 3676

 

 

 

6130- .. ./12- Bunu bana Haccac b. eş-Şair de tahdis etti, bize Yakub b. İbrahim tahdis etti, bize babam babasından tahdis etti: Bana Muhammed b. Cubeyr b. Mut'im'in haber verdiğine göre babası Cubeyr b. Mut'im kendisine şunu haber verdi: Bir kadın, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gelerek bir şey hakkında O'nunla konuştu. O da kendisine bir hususu emretti deyip hadisi Abbad b. Musa'nın hadisi ile aynı şekilde rivayet etti,

 

 

AÇIKLAMA:          Bu, (Aişe (r.anha)'nın rivayet ettiği hadisten sonra, ey Allah'ın Rasulü! gelir de seni bulamazsam demesi üzerine: "Beni bulamazsan Ebu Bekir'e gel" buyurduğu hadiste ise yine Ebu Bekir (radıyallahu anh)'ın halifeliğine dair açık bir nas ya da buna dair bir emir bulunmamaktadır. Aksine bu Şanı Yüce Allah'ın kendisine bildirmiş olduğu gaybe dair bir haber vermesinden ibarettir. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

 

6131-11/13- Bize Ubeydullah b. Said tahdis etti, bize Yezid b. Harun tahdis etti, bize İbrahim b. Sa'd haber verdi, bize Salih b. Keysan, Zühri'den tahdis etti, o Urve’DEN rivayet ettiğine göre Aişe (radıyallahu anha) dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hastalığı sırasında bana: "Bana "baban'' Ebu Bekir'i ve kardeşini çağır da bir yazı yaz(dır)ayım. Çünkü ben herhangi bir temenni edenin temenni etmesinden ve bir kimsenin: Ben daha layıkım demesinden korkan m. Oysa Allah da müminler de Ebu Bekir'den başkasını kabul etmez" buyurdu.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Aişe (r.anha)'ya: "Bana baban Ebu Bekir'i ve kardeşini çağır. .. " buyruğu bazı güvenilir nüshalarda bu şekilde (ene evla: ben daha layıkım yerine) "ene vela" şeklindedir. Bu da yani ben (bu işte) daha bir hak sahibiyim diyecektir, oysa durum onun, dediği gibi değildir. Aksine Allah da müminler de Ebu Bekir’DEN başkasını kabul etmez demektir. Bazı nüshalarda da "ene evla" yani ben halifeliği daha çok hakediyorum şeklindedir. Kadı Iyaz dedi ki: Bu rivayet ondan daha iyidir. Bazıları ise bunu "ene veli" diye nun 'şeddesiz ve lam kesreli olarak rivayet etmiş olup, ben daha bir hak sahibiyim ve hilafet benimdir demek olur. Bazılarından da bu "ene vellahu" diye nakledilmiştir ki Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu görevi kendisine verdiği kişi benim anlamındadır. Bazıları da bunu: "Enna vellahu" diye nunu şeddeli olarak okumuşlar ki onu nasıl bu göreve getirdi demek olur.

 

Bu hadis-i şerifte Ebu Bekr es-Sıddik (r.a.)'ın faziletine açıkça bir delalet bulunduğu gibi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafından da vefa- . bndan sonra gelecekte ne meydana geleceğini ve müslümanların da halifelik akdini ondan başkası ile yapmayı kabul etmeyeceklerini haber vermektedir. Yine bu hadiste bir anlaşmazlığın ortaya çıkacağına da işaret vardır. Bütün bunlar meydana gelmiştir.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Ebu Bekr (radıyallahu anh) ile birlikte Aişe (r.anha)'nın kardeşinin de gelmesini istemesine gelince, maksat bu belgeyi onun yazacak olmasıdır. Nitekim Buhari'deki rivayette de: "Ben Ebu Bekir ve oğluna haber gönderip bir ahitname yazmak istedim" denilmektedir. Buhari'nin bazı ravileri de: Medli elif ile "veatihi: ona gitmek" şeklindedir. Kadı Iyaz dedi ki: Kimisi bunun doğru olduğunu söylemiş ise de onun bu, dediği gibi değildir. Aksine doğru şekil be ve nun ile "ibnihi: oğluna" şeklidir. Bu ise Aişe (r.anha)'nın kardeşidir. Nitekim Müslim'in rivayetindeki: "kardeşini" lafzı buna açıklık getirmektedir. Diğer taraftan Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in onun yanına gitmesi imkansız ya da çok zor idi. Çünkü cemaatle namaza dahi katılamıyordu. İnsanlara namaz kıldırmak üzere Ebu Bekir es-Sıddik (radıyallahu anh)'ı yerine tayin etmiş ayrıca Aişe (radıyallahu anha)'nın evinde hastalığım geçirmek için izin istemişti.

 

 

 

 

6132-12/14- Bize Muhammed b. Ebu Ömer el-Mekki tahdis etti, bize Mervan b. Muaviye el-Fezari Yezid -ki o İbn Keysan'dır-'den tahdis etti, o Ebu Hazim el-Eşcai'den, o Ebu Hureyre’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bugün sizden kim oruçlu olarak sabahı etti" buyurdu. Ebu Bekr: Ben, dedi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bugün aranızdan kim bir cenazenin arkasından gitti" buyurdu, Ebu Bekr: Ben, dedi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bugün aranızdan kim bir yoksula yemekyedirdi" Ebu Bekr: Ben, dedi. Allah Resulü: "Bugün aranızdan kim bir hasta ziyaret etti" buyurdu. Ebu Bekir: Ben, dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu hasletler bir kişide bir arada bulunacak olursa mutlaka cennete girer" buyurdu.

 

 

AÇIKLAMA:          Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bugün aranızdan kim oruçlu olarak sabahı etti. .. mutlaka cennete girer" hadisi hakkında Kadı lyaz: Yani cennete hesaba çekilmeden, çirkin amelleri dolayısıyla da cezalandırılmadan girecektir. Yoksa yalnızca iman etmek dahi yüce Allah'ın lütfu ile cennete girmeyi gerektirir.

 

 

 

 

6133-13/15- Bana Ebu't-Tfıhir Ahmed b. Amr b. Serh ve Harmele b. Yahya tahdis edip dedi ki: Bize İbn Vehb haber verdi, bana Yunus, İbn Şihfıb’DAN haber verdi, bana Said b. el-Müseyyeb ve Ebu Seleme b. Abdurrahman'ın tahdis ettiğine göre her ikisi Ebu Hureyre (r.a.)'ı şöyle derken dinlemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Bir adam üzerine yük vurmuş olduğu bir ineğini gütmekte iken inek ona dönüp: Ben bunun için yaratılmadım, aksine ben ancak araziyi sürmek için yaratıldım, dedi." İnsanlar hayretle ve korkarak subhanallah, inek konuşur mu, dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz ben buna iman ediyorum. Ebu Bekir'de Ömer'de" buyurdu.

 

Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Bir zamanlar bir çoban, koyunları arasında bulunuyorken ona bir kurt hücum etti ve aralarından bir koyun kaptı. Çoban arkasından gitti ve nihayet o koyunu ondan kurtarınca kurt ona dönüp dedi ki: Peki bunların benden başka çobanlarının olmayacağı bir gün olan o yırtıcı günde bunlara kim bakacak", dedi. Bunun üzerine insanlar: Subhanallah, dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Muhakkak buna ben iman ediyorum. Ebu Bekir'de Ömer'de" buyurdu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

6134- .. ./16- Bana AbduImelik b. Şuayb b. el-leys de tahdis etti ... İbn Şihfıb’DAN bu isnad ile koyun ve kurt olayını zikretmekle birlikte inek kıssasını zikretmedi. 

 

Diğer tahric: Buhari, 3690

 

 

 

6135- .. ./17- Bize Muhammed b. Abbad da tahdis etti, bize Süfyan b.

Uyeyne tahdis etti. (H.) bana Muhammed b. Rafi" de tahdis etti, , bize Ebu Davud el-Haferi Süfyan’DAN tahdis etti, her ikisi (Süfyan ile Ebu Davud) Ebu Zinad'dan, o ,6;rec'den, o Ebu Seleme'den o Ebu Hureyre'den o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den Yunus'un Zühri'den naklettiği hadis ile aynı manada rivayet etti. İkisinin hadisinde de inek ve koyun birlikte zikredilmekle birlikte her ikisi de hadisi rivayetlerinde dedi ki: Ebu Bekir de Ömer de orada bulunmadıkları halde "Şüphesiz ki buna ben iman ediyorum, Ebu Bekir'de Ömer'de" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 3471

 

 

 

6136- .. ./18- Bunu bize Muhammed b. el-Müsenna ve İbn Beşşar da tahdis edip dedi ki: Bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize Şu'be tahdis etti. (H.) bize Muhammed b. Abbad da tahdis etti, bize Süfyan b. Uyeyne Mis'ar'den tahdis etti, ikisi Sa'd b. İbrahim'den, o Ebu Seleme'den o Ebu Hureyre'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den diye rivayet etti.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 2324, 3471; Tırmizi, 3677

 

AÇIKLAMA:          Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ineğin ve kurdun konuşması ile insanların bundan hayret etmeleri halinde -Ebu Bekir ve Ömer- orada bulunmamakla birlikte "Şüphesiz ben buna iman ediyorum, Ebu Bekir'de Ömer'de" buyurması ile ilgili olarak ilim adamları şunu söylemişlerdir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bunu söylemesinin sebebi onların imanlarının sadakatini yakinlerinin kuvvetlerini ve yüce Allah'ın mutlak egemenliğini, kudretinin kemalini, mükemmel derecede bildiklerini bilip onlara güvendiği için söylemiştir.

Hadiste Ebu Bekir ve Ömer {radıyallahu anhum)'un açık bir fazileti sözkonusudur. Yine hadiste evliyanın kerametinin ve olağanüstü hallerin görülmesinin caiz olduğu anlaşılmaktadır ki hak ehlinin görüşü (mezhebi) budur. Mesele daha önceden de geçmiş bulunmaktadır.

 

"Kurt: Onların benden başka çobanlarının bulunmayacağı o yırtıcı günde onlara kim bakacak" ibaresinde "sebu': yırtıcı" kelimesi be harfi ötreli ve sakin (seb') diye de rivayet edilmiştir. Çoğunluk ötreli rivayeti nakletmişlerdir.

 

Kadı Iyaz rivayet ötre iledir derken bazı dil bilginleri sakindir, demişlerdir.

 

Bu dil bilginleri ise burayı kıyamet gününde mahşerin yanında gerçekleşeceği yerin bir adı olarak kabul etmişlerdir. Yani kıyamet gününde ona kim bakacak anlamındadır. Bazı dil bilginleri ise bunun kıyamet gününün bir adı olmasını kabul etmemektedir. Kimi dil bilgini de şöyle demiştir: Sebatül esed:

 

Aslanı çağırmak halinde kullanılır. Buna göre anlam o korku gününde (feza günü) ona kim bakacak demek olur ki kıyamet günü de feza (korku, dehşet) günüdür.

 

Maksadın şu olma ihtimali de vardır: O ihmalin olacağı o günde ona kim bakacak? Bu da ihmal etmek anlamındaki "esbea" fiilinden gelmiş olur. Kimileri de: -be harfi sakin olarak- sebu' aslında onların cahiliye dönemindeki bir tören günleri idi. O günde oyunla uğraşıyorlar, bu sebeple de kurt koyunlarını yerdi.

 

Davudi dedi ki: Sebu' gününden kasıt yırtıcı hayvanın seni onların yanından kovalayıp uzaklaştıracağı ve böylelikle aralarında benim kalacağım ve sen sürüyü bırakıp kaçtığın için sürünün benden başka çobanının olmayacağı gündür. O vakit ben o koyunlara dilediğimi yapacağım. Kadı Iyaz'ın açıklamaları bunlardır.

 

İbnu'l-A'rabl dedi ki: Burada kelimede be harfi sakindir. Bu da kıyamet günü yahut korku ve dehşet günü demektir. Başkaları ise onun bu açıklamasını "benden başka çobanlarının olmayacağı gün" ibaresi dolayısı ile bunu kabul etmemektedir. Kıyamet gününde ise kurt sürünün çobanı olmayacağı gibi sürü ile alakası da olmayacaktır. O halde sahih olan diğerlerinin söyledikleridir. Zaten buna insanların sürülerini çobansız olarak bırakacakları fitnelerin başgöstereceği zaman ile alakalı hadisler de işaret edilmişti. Orada belirtildiği üzere bu zamanda sürüler yırtıcı hayvanların talanına bırakılacaktır. Bundan dolayı burada yırtıcı hayvandan çobanı diye söz edilmiştir. Tek başına onunla kalacak anlamındadır. Buna göre be harfi ötreli (sebu) olur. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

2- ÖMER (R.A.)'IN FAZİLETLERİNDEN BAZISINA DAİR BİR BAB