SAHİH-İ MÜSLİM |
SAHABE |
SAHABENİN FAZİLETİ - 1-
EBU BEKİR ES-SIDDİK (R.A.)'IN FAZİLETLERİNDEN BİR KISMINA DAİR BİR BAB
İmam Ebu Abdullah
el-Mazeri dedi ki: İnsanlar ashabın bazısının diğer bazısından faziletli olduğu
hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bir kesim biz fazilet farkını gözetmeyiz, aksine
bu hususta bir şey söylemeyiz derken cumhur fazilet farkı olduğunu söylemişler
sonra da ihtilaf ederek ehl-i sünnet: Ashab'ın en faziletlisi Ebu Bekir
es-Sıddik' dir derken Hattabiye: En faziletlileri Ömer b. Hattab'dır, Ravendiye
en faziletlisi Abbas'dır, Şia Ali'dir, demişlerdir. Ehl-i Sünnet en
faziletlilerinin Ebu Bekir sonra Ömer olduğunu ittifakla kabul etmekle birlikte
cumhurlan sonra Osman sonra Ali' dir, demiştir. Diğer taraftan Ktifeli ehli sünnetten bazı kimseler Ali'nin Osman'dan öncelikli
olduğunu söylemişlerdir. Sahih ve meşhur olan kanaat ise Osman' ın önceliğidir.
Ebu Mansur el-Bağdadi
dedi ki: Mezhep alimlerimiz ashabın en faziletlilerinin zikredilen sıralanışa
göre dört halife olduğu sonra onları tamamlayan alb kişi ile birlikte aşere-i
mübeşşere olduğu sonra Bedir ehli sonra Uhud ehli sonra Rıdvan beyatinde
bulunanlar sonra da Ensar arasında iki Akabe Beyatinde bulunmak meziyetine
sahip bulunanlar. Aynı şekilde ilk önce müslüman olanlar (es-sabikun
el-evvelün) gelir. Bunlar da İbnu'l-Müseyyeb ile bir kesimin görüşüne göre her
iki kıbleye namaz kılmış olanlardır. Şabi'nin görüşüne göre ise bunlar Rıdvan
beyatine katılmış olanlardır. Ata ve Muhammed b. Kab'ın görüşüne göre ise
bunlar Bedir ehlidir.
Kadı Iyaz dedi ki:
Aralarında İbn Abdilberr'in bulunduğu bir kesimin kanaatine göre ashab-ı kiram
arasından Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hayatında vefat etmiş olanlar
ondan sonra hayatta kalanlardan daha faziletlidir. Ancak böyle mutlak bir ifade
beğenilmemiş, kabul görmemiştir.
İlim adamları zikredilen
bu fazilet derecelendirmesinin kesin olup olmadığı, zahiren ve batinen böyle
olup olmadığı, yalnız zahirde mi olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Kesinlikle böyle olduğunu söyleyenler arasında Ebu'l Hasan el-Aşeri de vardır.
O dedi ki: Ashabın fazileti imamlıkta (halifelikte)ki sıralarına göredir. Bunun
idihadi ve zanni olduğunu söyleyenler arasında Ebu Bekir el-Bakillani de
vardır. İbnul Bakillani bu fazilet derecelendirmesinin zahirde mi yoksa hem
zahir hem batında birlikte mi olduğu hususunda ihtilaf olduğunu sözkonusu
etmiştir.
Aynı şekilde Aişe mi
yoksa Hatice mi (radıyallahu anhuma) hangisinin faziletli olduğu hususunda da
ihtilaf ettikleri gibi Aişe ve Fatıma’DAN hangisinin faziletli olduğu hususunda
da ihtilaf etmişlerdir. -Allah hepsinden razı olsun-
Osman (radıyallahu
anh)'a gelince, onun halifeliği icma ile sahihtir. O bir mazlum olarak
öldürülmüştür. Onu bir fasıklar güruhu öldürmüştür. Çünkü öldürülmeyi
gerektiren hususlar açık seçik bir şekilde bellidir. Osman (radıyallahu anh)
ise bunu gerektirecek bir iş yapmadığı gibi ashab-ı kiramdan kimse de onun
öldürülmesine iştirak etmemiştir. Onu öldürenler ancak çeşitli kabilelerin
sıradan ve bayağı insanları ile ayak takımı ve seviyesiz kimseler
öldürmüşlerdir. Bunlar bir araya gelip hizipleşmiş ve Mısır’DAN onu öldürmek
kastıyla gelmişlerdir. Hazır bulunan ashab-ı kiram da onlara karşı onu
savunmaktan acze düşmüşlerdir. Bu ayaklananlar da onu muhasara edip sonunda onu
şehid etmişlerdir. (radıyallahu anh)
Ali (radıyallahu anh)'a
gelince onun da halifeliği icma ile sahihtir. Kendisi kendi zamanında gerçek
halife idi. Başkasının halifeliği de mevzu bahis değildir.
Muaviye (radıyallahu anh)'a
gelince o da fazilet sahibi, adaletli, seçkin ashab-ı kiramdandır. (radıyallahu
anh)
Meydana gelen savaşlara
gelince, her bir kesimin kendisine göre doğru olduğuna inandığı bir tür kanaat
ve delili vardı. Hepsi de adil idiler (radıyallahu anhum). Savaşlarında olsun
başka hususlarda olsun te'vil ederek davranmışlardı. Bu yaptıkları da onların
hiçbirisini adaletin dışına çıkartınaz. Çünkü onlar içtihad eden kimselerdi ve
onlardan sonraki müçtehidler öldürülmeyi gerektiren meselelerde olsun başkalarında
olsun ihtilafa düştükleri gibi içtihada konu olan meselelerde ihtilaf
etmişlerdir. Bu hal ise onlardan herhangi birisinin eksik görülmesini
gerektirmez.
Bilelim ki bu savaşların
sebebi ortadaki meselelerin hakkında bir takım şüpheli yanların bulunması idi.
Bu meseleler ile ilgili ileri derecedeki şüpheler dolayısı ile içtihatları da
farklılık göstermiş ve üç kısma ayrılmışlardır: .
Bir kısım içtihad ederek
hakkın kendi tarafında olduğunu ve kendisine muhalefet edenin de baği (haksızca
meşru otoriteye baş kaldıran) olduğunu ve dolayısı ile hak gördüğü tarafa
yardımcı olup onu desteklemesi, kendi kanaatlerine göre baği olan kimse ile de
savaşmaları gerektiği kanaatine sahip olmuşlardı. Bunu da yerine getirdiler. Bu
nitelikte olan bir kimse için ise kendi kanaatine göre bağilerle savaşan
adaletli bir imama yardımcı olmaktan geri kalması helal olmazdı.
İkinci kısım ise
bunların tam aksine içtihadlan neticesinde hakkın öbür tarafta olduğunu ve
bundan dolayı ona yardımcı olmalarının ve o tarafa karşı başkaldıran bağilerle
savaşmanın icab ettiği kanaatine sahip olmuştur.
Üçüncü bir kısım ise bu
mesele hakkında şüphe ve tereddüde düşmüş ve hayret içerisinde kalmış, iki
taraftan herhangi birisini tercih etmek için güçlü bir delil bulamamışlardı.
Bundan dolayı her iki kesimden uzak durdular. Böyle bir uzak duruş da onlar
hakkında vacip idi. Çünkü böyle bir şeyi hakettiği açıkça görülmediği sürece
müslüman ile savaşmaya kalkışmak helal değildir. Eğer bu iki taraftan birisinin
ağırlıklı olarak haklı olduğu ve hakkın onun yanında olduğu kanaatini açıkça
tesbit edebilmiş olsalardı, ona karşı başkaldıran bağilerle savaşmak hususunda
o tarafa yardımcı olmaktan geri kalmalan da caiz olmazdı.
Bu sebeple hepsi de
-Allah onlardan razı olsun- mazurdurlar. İşte bundan dolayı hak ehli ve irma
hususunda kendisine itibar edilen kimseler hepsinin şehadetlerinin ve
rivayetlerinin kabul edilmesi, adaletlerinin de kemal derecede olduğu hususu
üzerinde ittifak etmişlerdir. Allah hepsinden razı olsun.
1- EBU BEKİR ES-SIDDİK
(R.A.)'IN FAZİLETLERİNDEN BİR KISMINA DAİR BİR BAB
6119-1/1- Bana Zuheyr b.
Harb, Abd b. Humeyd ve Abdullah b. Abdurrahman ed-Ofuimi tahdis etti, -Abdullah
bize Habban b. Hilal haber verdi derken diğer ikisi tahdis etti, dedi- Bize
Hemmam tahdis etti, bize Sabit tahdis etti, bize Enes b. Malik'in tahdis
ettiğine göre Ebu Bekir es-Sıddik kendisine tahdis edip dedi ki: Bizler
mağarada iken tepemiz üzerindeki müşriklerin ayaklarını görünce: Ey Allah'ın
Rasulü! Onlardan biri eğer ayaklarına bakacak olursa bizim de ayakları altında
olduğumuzu görecektir, dedim. O: "Ey Ebu Bekr! Üçüncüleri Allah olan iki
kişi hakkında zannın nedir" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
3922, 4663; Tirmizi, 3096;
6120-2/2- Bize Abdullah
b. Cafer b. Yahya b. Halid tahdis etti, bize Ma'n tahdis etti, bize Malik, Ebu
Nadr’DAN tahdis etti, o Ubeyd b. Huneyn'den, o Ebu Said’DEN rivayet ettiğine
göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) minber üzerinde oturdu da:
"Bir kulu Allah kendisine dünya hayatının güzelliklerini vermek ile kendi
nezdindekilerden birisini seçmek arasında serbest bıraktı. O da onun
nezdindekileri seçti" buyurunca Ebu Bekir ağladı, ağladı. Sonra da:
Babalarımız, analarımız sana feda olsun, dedi. (Ebu Said) dedi ki: Seçimde
serbest bırakılan kişi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) idi. Ebu Bekr
de aramızda bunu en iyi bilendi.
Ayrıca Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz malı ile
arkadaşlığı ile insanlar arasında iyiliğini en çok gördüğüm kişi Ebu Bekr' dir
ve eğer bir halil (candan dost) edinmiş olsaydım Ebu Bekir'i halil edin
ecektim. Fakat İslam kardeşliği (daha üstündür). Mescide açılan kapılardan Ebu
Bekr'in kapısı dışında hiçbir kapı bırakılmasın" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
466, 3904; Tirmizi, 3660
6121- .. ./3- Bize Said
b. Mansur tahdis etti, bize Fuleyh b. Süleyman, Salim Ebu Nadr'dan tahdis etti,
o Ubeyd b. Huneyn ve Busr b. Said'dan, o
Ebu Said el-Hudrl’DEN
şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir gün
insanlara bir hutbe verdi deyip Malik'in hadisinin aynısını rivayet etti.
6122-3/4- Bize Muhammed
b. Beşşar el-Abdi tahdis etti ... Ebu'l-Ahvas dedi ki: Abdullah b. Mesud'u Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle dedi diye tahdis ederken dinledim:
"Eğer ben bir halil edinecek olsaydım şüphesiz Ebu Bekir'i halil
edinirdim. Ama o benim kardeşim ve benim arkadaşım (sahabem}dır. Hem aziz ve
celil Allah sizin bu arkadaşınızı halil edinmiştir. "
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
6123-4/5- Bize Muhammed
b. el-Müsenna ile İbn Beşşar -lafız İbnu'l-Müsenna'ya ait olmak üzere- tahdis
edip dedi ki: ... Abdullah, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den: "Eğer
ümmetimden bir kimseyi halil edinecek olsaydım elbetteki Ebu Bekir'i
edinirdim" buyurdu.
Diğer tahric: Tırmizi,
3655
6124-5/6- Bize Muhammed
b. el-Müsenna ve İbn Beşşar tahdis edip dedi ki: Bize Abdurrahman tahdis etti,
bana Süfyan, Ebu İshak’DAN tahdis etti, o Ebu'l-Ahvas'dan, o Abdullah'dan
rivayet etti. (H.) Bize Abd b. Humeyd de tahdis etti, bize Cafer b. 'Avn haber verdi,
bize Ebu Umeys, İbn Ebu Muleyke'den haber verdi, o Abdullah'dan şöyle dediğini
rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben bir halil
edinecek olsaydım elbetteki Ebu Kuhafe'nin oğlunu halil edinirdim"
buyurdu.
6125-617- Bize Osman b.
Ebu Şeybe, Zuheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim tahdis etti, -İshak bize Cerir
Muğire'den haber verdi derken diğer ikisi tahdis etti, dedi- OVasıl b.
Hayyan'dan, o Abdullah b. Ebul-Huzeyl'den o Ebu'l-Ahvas'dan, o Abdullah'dan o
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den: "Eğer ben yeryüzü halkından bir
kimseyi halil edinecek olsaydım elbetteki Ebu Kuhafe'nin oğlunu halil
edinirdim. Ama bu arkadaşınız Allah'ın halilidir" buyurduğunu rivayet
etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
6126-7/8- Bize Ebu Bekr
b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Ebu Muaviye ve Veki' tahdis etti. (H.) Bize
İshak b. İbrahim de tahdis etti, bize Cerir haber verdi. (H.) Bize İbn Ebu Ömer
de tahdis etti, bize Süfyan tahdis etti, hepsi A'meş'den rivayet etti. (H.)
Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr ve Ebu Said el-Eşecc de -lafız ikisine ait
olmak üzere- tahdis edip, dediler ki: Bize Veki' tahdis etti, bize A'meş
Abdullah b. Murre'den tahdis etti, o Ebu'lAhvas'dan o Abdullah'dan şöyle
dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şunu
bilin ki ben her bir halile hafifliğinden beri olduğumu ilan ediyorum. Ve eğer
ben bir halil edinecek olsaydım şüphesiz Ebu Bekir'i halil edinirdim. Ama sizin
arkadaşınız Allah'ın halilidir" buyurdu.
Diğer tahric: Tirmizi,
3655; İbn Mace, 93
AÇIKLAMA: (6119)
"Ey Ebu Bekir! Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında zannın nedir"
yani üçüncüleri onlarla birlikte yardımı desteği, hıfzı ve kendilerine doğru
yolu gösteripona yönlendirmesi ile birliktedir. Bu yüce Allah'ın: "Muhakkak
Allah takva sahibi olanlar ile ihsan edicilerle beraberdir" (Nahı, 128)
buyruğunun kapsamı içerisindedir.
Hadiste Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in bu konumda bile ne kadar muazzam bir tevekküle sahip
olduğu anlaşılmaktadır.
Aynı zamanda Ebu Bekr
(r.a.)'ın fazileti de bu hadiste açıkça bellidir. Bu da onun en üstün
menkıbelerinden birisidir. Bu lafızda onun fazileti çeşitli şekillerde ortaya
çıkmaktadır. Canını feda etmesi, aile halkından, malından ve başkanlık
makamından yüce Allah'a ve Rasulü'ne itaat, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ile birlikte olmak için ayrılması, O'nun uğrunda diğer insanlara düşmanlık
etmesi, aynı şekilde canını O'na siper etmesi ve diğer hususlar bunlar
arasındadır.
(6120) Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Allah bir kulu kendisine dünya
hayatının güzelliğini vermek ile ... serbestbıraktı. Ebu Bekir: Babalarımız,
annelerimiz sana feda olsun, dedi." Bütün nüshalarda burada olduğu gibi
"Ebu Bekir ağladı, ağladı" şeklindedir. Bu da çokça ağladı, sonra
yine ağladı demektir. "Zehratüddünya: Dünya hayatının güzelliği"nden
kasıt dünyanın nimetleri, malı, sınırlı imkanlarıdır. Yüce Allah burada
dünyalığı bahçedeki çiçeğe benzetmektedir.
"Sana feda
olsun" sözüde bu şekilde ... feda olsun, feda olayım demenin caiz olduğuna
delildir. Daha önce de birkaç defa açıklandı.
Ebu Bekir (r.a.) bu
ikisinden birini seçmekte serbest bırakılan kimsenin Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) olduğunu bildiği için ondan ayrılacak olmanın vahyin ve onun dışındaki
diğer hayırların ebediyyen kesileceğini bildiğinden üzülerek ağlamışlı. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in "bir kul" diyerek bunun kimliğini
müphem bırakması marifet ehlini ve keskin anlayış sahibi uyanık kimselerin
anlayışını görmek istemesinden dolayı idi.
"Malı ve arkadaşlığı
hususunda insanlar arasında bana en çok iyilik yapmış olan kişi Ebu
Bekir'dir." İlim adamlarının, dediklerine göre bunun anlamı şudur: Canı ve
malı ile bana karşı en cömertleri ve en müsamahakarları odur.
Yoksa buradaki
"minnet (tercümede iyilik)" yapılan bir iyiliği başa kakmak anlamında
değildir. Çünkü böyle bir davranış sevabı iptal eden bir eziyettir ve ayrıca
bunları ve başka hususları (iyilikleri) kabul etmekte minnet Allah'ın ve
Rasulü'nündür.
"Eğer ben bir halil
edinecek olsaydım muhakkak Ebu Bekir'i halil edinirdim ama İslam
kardeşliği" bir rivayette de (6122) "ama o benim kardeşim ve
arkadaşımdır. Bu arkadaşınızı da Allah halil edinmiştir" ile ilgili olarak
Kadı lyaz şunları söylemektedir: Denildiğine göre halil edinmenin asıl anlamı muhtac
olmak ve yalnızca kendisini ona vermek demektir. Buna göre Allah'ın halili her
şeyi bırakıp ona yönelen, her şeyle ilişkisini kesip kendisini
. ona veren demektir.
İhtiyacını yalnızca yüce Allah'a arzettiğinden ötürü bu ismin verildiği de
söylenmiştir. Halillik özel oluştur diye de açıklanmıştır. Seçip üstün tutmak
anlamında olduğu da söylenmiştir.
İbrahim (aleyhisselam)'a
halil denilmesinin sebebi onun yüce Allah için başkalarını dost edinmesi ve
onun için başkalarına düşmanlık etmesi dolayısıyladır. Bir diğer görüşe göre
ona halil denilmesi pek güzel hasletler ile ve kerim bir ahlak ile ahlaklanmış
olmasıdır. Yüce Allah'ın onu halil edinmesi ise ona yardımcı olması ve onu
kendisinden sonrakiler için imam yapmasıdır.
İbn Furek dedi ki:
Halillik; sırların gizliliklerine varıncaya kadar sevginin tertemiz ve arıduru
olmasıdır. Halilliğin aslının muhabbet olduğu da söylenmiştir. Bu da yardımına
koşmak, lütuf ve ihsanda bulunmak demektir. Halilin; kalbinde halil edindiği
kimseden başkasına yer vermeyen kimse olduğu da söylenmiştir.
Hadisin anlamına
gelince: Yüce Allah sevgisi onun kalbinde başka birisine yer bırakmamıştır
demektir.
Kadı lyaz dedi ki:
Çeşitli hadislerde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Haberiniz olsun
ben Allah'ın habibiyim" buyurmuştur. Kelamcılar muhabbet mi halillikten
yüksektir yoksa halillik mi yüksektir yoksa eşit midir hususunda ihtilaf
etmişlerdir. Bir kesim her ikisi aynı anlamdadır, habib de ancak halil
olabilir, halil de habibden başkası olamaz, demişlerdir. Habibin daha yüksek
olduğu da söylenmiştir. Çünkü bu bizim nebimizin (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
niteliğidir. Halilin daha yüksek olduğu da söylenmiştir. Çünkü bizim nebimizin
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüce Allah'ın halili olduğu bu hadisle Sabittir.
Ayrıca bununla da Allah'tan başkasını halil edinmediği ve diğer taraftan
Hatice'ye, Aişe'ye, babasına, Usame'ye, babasına, Fatıma'ya iki oğluna ve
başkalarına sevgi beslediği de tesbit edilmiştir.
Yüce Allah'ınkulunu
sevmesi ise kendisine itaat etme imkanını vermesi, onu koruması, tevfikini
ihsan buyurması, lütuflarını ona kolaylaştırması, hidayeti kolaylaştırması ve
rahmetini üzerine bol bol göndermesidir. Bunlar Allah'ın sevgisinin
göstergeleridir. Bunun gayesi (son noktası) ise kalbindeki perdeleri onu
basireti ile görünceye kadar açmasıdır. Böylelikle sahih hadiste, dediği durum
gibi olur: "Ben onu sevdim mi artık kendisi ile işittiği kulağı, kendisi
ile gördüğü gözü olurum. .. " Kadı Iyaz'ın açıklamaları bunlardır.
Ebu Hureyre'nin ve ondan
başka diğer sahabenin (radıyallahu anhum): Ben halilimi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) şöyle buyururken dinlemesi buna aykırı değildir. Çünkü sahabi açısından
herkesi bırakıp yalnızca Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e muhabbet
beslemesi güzel bir şeydir.
"Ebu Bekr'in
(mescide açılan) kapısından başka mescitte açılan bir kapı bırakılmasın. "
Buradaki "havhe" iki oda yahut iki ev ve buna benzer şeyler
arasındaki küçük kapıya denilir. Ebu Bekr es-Sıddik (radıyallahu anh)' ın açık
bir fazileti ve özelliği vardır.
Yine hadisi şerifte
mescitlere -önemli bir ihtiyaç için olması hali dışında kapılarından başka
küçük kapı ve benzeri yerlerden mescitlere girip çıkmanın engelleneceği de
anlaşılmaktadır.
(6126) "Şunu bilin
ki her bir halile halilliğinden beri olduğumu ilan ediyorum. " Buradaki
(hil: halil) ve hille: halillik" kelimelerinde hı harfi kesrelidir.
Birincisinin kesreli olacağı üzerinde ittifak vardır. Bu da halil anlamındadır.
İkincisi ise bütün nüshalarda bütün raviler tarafından hı harfi kesrelidir.
Kadı Iyaz da hepsinden bu şekilde nakletmiş olup şöyle demiştir: Ama doğru ve
daha uygunu fethalı okunmasıdır. Bu kelime ve aynı kökten türeyen diğer
benzerleri kardeşlik ve samimi arkadaşlık (sadakat) anlamındadır, demiştir.
Buna göre hadisin bu ibaresi ben halilliği gerektiren o arkadaşlığından beri
(uzak) olduğumu ona bildiririm demek olur. Kadı Iyaz'ın açıklamaları bunlardır.
Ama kesreli söyleyiş de rivayetlerde geldiği şekilde sahihtir. Bu da ben onu
halil edinmekten uzaklaşmış olduğumu ona ilan ederim demek olur. İbnul Esir bu
kelimenin hı harfinin hem kesreli hem fethalı olarak rivayet edildiğini ve her
ikisinin de hı harfi ötreli olup sadakat, arkadaşlık anlamındaki
"hulle" ile aynı anlamda olduğunu belirtmiştir.
6127-8/9- Bize Yahya b.
Yahya tahdis etti ... Amr b. el-As'ın haber verdiğine göre Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisini Zatusselasil ordusunun başında (komutan
olarak) göndermişti. Ben ona geldiğimde: İnsanlar arasında en sevdiğin kimdir,
dedim. O: "Aişe'-dir" buyurdu. Ben: Erkeklerden (demek istiyorum),
dedim: O: "Onun babasıdır" buyurdu. Ben: Sonra kim, dedim. O:
"Ömer' dir" buyurdu ve arkasından daha başka adamları saydı.
Diğer tahric: Buhari,
3662, 4358; Tırmizi, 3885
AÇIKLAMA: "Kendisini
Zatu's-selasil ordusunun başında (komutan olarak) gönderdi ... " Selasil
isminde birinci sin fethalı ikincisi kesrelidir. Burası Şam taraflarında
Cüzamoğullarına ait bir sudur. Kimileri de birinci sin ötreli telaffuz edilir
(sülasil), demiştir. Nitekim İbnul Esir de en-Nihaye fi garibil Hadis adlı
eserinde böyle zikretmiştir. Zannedetim o bunu Cevheri'nin Sihahı'ndaki
sözlerinden hareketle söylemiştir fakat onun bu söylediklerinde buna delil
yoktur. Meşhur olan ve bilinen fethalı söyleneceğidir.
Bu gaza hicretin sekizinci
yılı Cumadelahire ayında olmuştu. Mute savaşı ise yine sekizinci yıl cumadelula
ayında bundan önce cereyan etmişti.
Hafız Ebu Kasım İbn
Asakir dedi ki: Zatusselasil Megazi bilginlerinin zikrettiklerine göre Mute’DEN
sonra olmuştur. Yalnız İbn İshak ondan önce olmuştur, demiştir.
"İnsanlar arasında
en sevdiğin kİşi kimdir ... Daha başka adamlar saydı."
Bu Ebu Bekir, Ömer ve
Aişe {radıyallahu anhum)'un faziletlerinin büyüklüğünü açıkça ifade eden bir
hadistir. Ayrıca ehl-i sünnetin önce Ebu Bekir'i sonra da Ömer'i bütün ashab-ı
kiramdari faziletli görmek şeklindeki kanaatleri lehine de açık bir delalet
vardır.
6128-9/10- Bana el-Hasan
b. Ali el-Hulvani de tahdis etti, bize Cafer b. Avn, Ebu Umeys'den tahdis etti.
(H.) Bize Abd b. Humeyd de -lafız ona ait olmak üzere- tahdis etti, bize Cafer
b. Avn haber verdi. Bize Ebu Umeys, İbn Ebu Muleyke'den haber verdi, Aişe
{radıyallahu anha)'ya: RasUlullah {sallallahu aleyhi ve sellem) eğer birisini
yerine halife olarak tayin edecek olsaydı kimi halife tayin ederdi diye
sorulması üzerine onun: Ebu Bekir, dediğini, bunun üzerine ona: Peki Ebu
Bekir’den sonra kimi diye sorulunca: Ömer, dediğini sonra ona: Ömer'den sonra
kimi diye sorulunca Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, dediğini ve sonra da bunun isminde
durduğunu dinledim.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Aişe
(r.anha)'ya ... soruldu ... " Yani son olarak Ebu Ubeyde'nin adını
söyleyip durdu. Bu da -ashab-ı kiramın icmaı ile birlikte- halifelikte öncelik
sırasının Ebu Bekir'e sonra da Ömer'e ait olduğu hususunda ehl-i sünnetin
lehine bir delildir.
Ayrıca ehl-i sünnetin:
Ebu Bekir'in halifeliği, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafından açıkça
halife. olmasına dair açık bir nassı ile olmayıp aksine onu halife tayin etmek
için ashab-ı kiramın icma ile onunla akit yapıp fazileti dolayısı ile onu öne
geçirdiklerine delildir. Eğer ortada onun ya da başkasının hakkında bir nas
bulunmuş olsaydı Ensar ile başkaları arasında akitten önce herhangi bir
anlaşmazlık görülmezdi. Diğer taraftan bu nassı bilen kimse bu bildiğini
mutlaka zikreder, onlar da onu kabul ederlerdi ama akitten önce birbirleri
arasında anlaşmazlık görüldü. Ortada da böyle bir nas yoktu. Bundan sonra Ebu
Bekir'in halifeliği üzerinde ittifak edilip bu şekilde karar kılındı.
Şianın iddia ettiği Ali
hakkında nassın bulunduğu, ona vasiyetin olduğu ise babıdır, müslümanların
ittifakı ile asılsızdır. Aynı zamanda Ali zamanında dahi onların bu
iddialarının babl olduğu üzerinde ittifak vardır. Bizzat onları ilk yalanlayan
kişi Ali (radıyallahu anh)' dır. O "bizim yanımızda şu sahifenin dışında
(bize özel yazılmış) bir şey yoktur" sözü ile onları yalanlamıştır. Eğer
yanında başka bir nas (metin, tavsiye vs.) bulunmuş olsaydı onu mutlaka
zikrederdi. Herhangi bir günde onun bunu zikrettiği de nakledilmediği gibi bunu
kendisine zikreden kimse de çıkmamıştır. Allah en iyi bilendir.
6129-10/11- Bana Abbad
b. Musa da tahdis etti, bize İbrahim b. Sa'd tahdis etti, bana babam Muhammed
b. Cubeyr b. Mut'im'den haber verdi, o babasından rivayet ettiğine göre bir
kadın, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bir şey hakkında bir soru
sordu. O da daha sonra kendisine dönmesini emir buyurdu. Kadın: Ey Allah'ın
Rasulü! Ya geldiğimde seni bulamayacak olursam, dedi -babam dedi ki: bu sözleri
ile sanki ölümü kastediyorduAllah Rasulü: "Beni bulamazsan Ebu Bekir'e
gelirsin" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
7220,3659, 7360; Tirmizi, 3676
6130- .. ./12- Bunu bana
Haccac b. eş-Şair de tahdis etti, bize Yakub b. İbrahim tahdis etti, bize babam
babasından tahdis etti: Bana Muhammed b. Cubeyr b. Mut'im'in haber verdiğine
göre babası Cubeyr b. Mut'im kendisine şunu haber verdi: Bir kadın, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gelerek bir şey hakkında O'nunla
konuştu. O da kendisine bir hususu emretti deyip hadisi Abbad b. Musa'nın
hadisi ile aynı şekilde rivayet etti,
AÇIKLAMA: Bu, (Aişe
(r.anha)'nın rivayet ettiği hadisten sonra, ey Allah'ın Rasulü! gelir de seni
bulamazsam demesi üzerine: "Beni bulamazsan Ebu Bekir'e gel"
buyurduğu hadiste ise yine Ebu Bekir (radıyallahu anh)'ın halifeliğine dair
açık bir nas ya da buna dair bir emir bulunmamaktadır. Aksine bu Şanı Yüce
Allah'ın kendisine bildirmiş olduğu gaybe dair bir haber vermesinden ibarettir.
Allah en iyi bilendir.
6131-11/13- Bize
Ubeydullah b. Said tahdis etti, bize Yezid b. Harun tahdis etti, bize İbrahim
b. Sa'd haber verdi, bize Salih b. Keysan, Zühri'den tahdis etti, o Urve’DEN
rivayet ettiğine göre Aişe (radıyallahu anha) dedi ki: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) hastalığı sırasında bana: "Bana "baban'' Ebu
Bekir'i ve kardeşini çağır da bir yazı yaz(dır)ayım. Çünkü ben herhangi bir
temenni edenin temenni etmesinden ve bir kimsenin: Ben daha layıkım demesinden
korkan m. Oysa Allah da müminler de Ebu Bekir'den başkasını kabul etmez"
buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Aişe (r.anha)'ya: "Bana baban Ebu Bekir'i
ve kardeşini çağır. .. " buyruğu bazı güvenilir nüshalarda bu şekilde (ene
evla: ben daha layıkım yerine) "ene vela" şeklindedir. Bu da yani ben
(bu işte) daha bir hak sahibiyim diyecektir, oysa durum onun, dediği gibi
değildir. Aksine Allah da müminler de Ebu Bekir’DEN başkasını kabul etmez
demektir. Bazı nüshalarda da "ene evla" yani ben halifeliği daha çok
hakediyorum şeklindedir. Kadı Iyaz dedi ki: Bu rivayet ondan daha iyidir.
Bazıları ise bunu "ene veli" diye nun 'şeddesiz ve lam kesreli olarak
rivayet etmiş olup, ben daha bir hak sahibiyim ve hilafet benimdir demek olur.
Bazılarından da bu "ene vellahu" diye nakledilmiştir ki Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu görevi kendisine verdiği kişi benim
anlamındadır. Bazıları da bunu: "Enna vellahu" diye nunu şeddeli
olarak okumuşlar ki onu nasıl bu göreve getirdi demek olur.
Bu hadis-i şerifte Ebu
Bekr es-Sıddik (r.a.)'ın faziletine açıkça bir delalet bulunduğu gibi Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) tarafından da vefa- . bndan sonra gelecekte ne
meydana geleceğini ve müslümanların da halifelik akdini ondan başkası ile
yapmayı kabul etmeyeceklerini haber vermektedir. Yine bu hadiste bir
anlaşmazlığın ortaya çıkacağına da işaret vardır. Bütün bunlar meydana
gelmiştir.
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in Ebu Bekr (radıyallahu anh) ile birlikte Aişe (r.anha)'nın
kardeşinin de gelmesini istemesine gelince, maksat bu belgeyi onun yazacak
olmasıdır. Nitekim Buhari'deki rivayette de: "Ben Ebu Bekir ve oğluna
haber gönderip bir ahitname yazmak istedim" denilmektedir. Buhari'nin bazı
ravileri de: Medli elif ile "veatihi: ona gitmek" şeklindedir. Kadı
Iyaz dedi ki: Kimisi bunun doğru olduğunu söylemiş ise de onun bu, dediği gibi
değildir. Aksine doğru şekil be ve nun ile "ibnihi: oğluna" şeklidir.
Bu ise Aişe (r.anha)'nın kardeşidir. Nitekim Müslim'in rivayetindeki:
"kardeşini" lafzı buna açıklık getirmektedir. Diğer taraftan Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in onun yanına gitmesi imkansız ya da çok zor
idi. Çünkü cemaatle namaza dahi katılamıyordu. İnsanlara namaz kıldırmak üzere
Ebu Bekir es-Sıddik (radıyallahu anh)'ı yerine tayin etmiş ayrıca Aişe
(radıyallahu anha)'nın evinde hastalığım geçirmek için izin istemişti.
6132-12/14- Bize
Muhammed b. Ebu Ömer el-Mekki tahdis etti, bize Mervan b. Muaviye el-Fezari
Yezid -ki o İbn Keysan'dır-'den tahdis etti, o Ebu Hazim el-Eşcai'den, o Ebu
Hureyre’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bugün sizden kim oruçlu olarak sabahı etti" buyurdu. Ebu
Bekr: Ben, dedi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bugün
aranızdan kim bir cenazenin arkasından gitti" buyurdu, Ebu Bekr: Ben,
dedi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bugün aranızdan kim bir
yoksula yemekyedirdi" Ebu Bekr: Ben, dedi. Allah Resulü: "Bugün
aranızdan kim bir hasta ziyaret etti" buyurdu. Ebu Bekir: Ben, dedi. Bunun
üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu hasletler bir kişide
bir arada bulunacak olursa mutlaka cennete girer" buyurdu.
AÇIKLAMA: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bugün aranızdan kim oruçlu olarak sabahı
etti. .. mutlaka cennete girer" hadisi hakkında Kadı lyaz: Yani cennete
hesaba çekilmeden, çirkin amelleri dolayısıyla da cezalandırılmadan girecektir.
Yoksa yalnızca iman etmek dahi yüce Allah'ın lütfu ile cennete girmeyi
gerektirir.
6133-13/15- Bana
Ebu't-Tfıhir Ahmed b. Amr b. Serh ve Harmele b. Yahya tahdis edip dedi ki: Bize
İbn Vehb haber verdi, bana Yunus, İbn Şihfıb’DAN haber verdi, bana Said b.
el-Müseyyeb ve Ebu Seleme b. Abdurrahman'ın tahdis ettiğine göre her ikisi Ebu
Hureyre (r.a.)'ı şöyle derken dinlemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) buyurdu ki: "Bir adam üzerine yük vurmuş olduğu bir ineğini
gütmekte iken inek ona dönüp: Ben bunun için yaratılmadım, aksine ben ancak
araziyi sürmek için yaratıldım, dedi." İnsanlar hayretle ve korkarak
subhanallah, inek konuşur mu, dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Şüphesiz ben buna iman ediyorum. Ebu Bekir'de Ömer'de"
buyurdu.
Ebu Hureyre dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Bir zamanlar bir
çoban, koyunları arasında bulunuyorken ona bir kurt hücum etti ve aralarından
bir koyun kaptı. Çoban arkasından gitti ve nihayet o koyunu ondan kurtarınca
kurt ona dönüp dedi ki: Peki bunların benden başka çobanlarının olmayacağı bir
gün olan o yırtıcı günde bunlara kim bakacak", dedi. Bunun üzerine
insanlar: Subhanallah, dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de:
"Muhakkak buna ben iman ediyorum. Ebu Bekir'de Ömer'de" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
6134- .. ./16- Bana
AbduImelik b. Şuayb b. el-leys de tahdis etti ... İbn Şihfıb’DAN bu isnad ile
koyun ve kurt olayını zikretmekle birlikte inek kıssasını zikretmedi.
Diğer tahric: Buhari,
3690
6135- .. ./17- Bize
Muhammed b. Abbad da tahdis etti, bize Süfyan b.
Uyeyne tahdis etti. (H.)
bana Muhammed b. Rafi" de tahdis etti, , bize Ebu Davud el-Haferi
Süfyan’DAN tahdis etti, her ikisi (Süfyan ile Ebu Davud) Ebu Zinad'dan, o
,6;rec'den, o Ebu Seleme'den o Ebu Hureyre'den o Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den Yunus'un Zühri'den naklettiği hadis ile aynı manada rivayet etti.
İkisinin hadisinde de inek ve koyun birlikte zikredilmekle birlikte her ikisi
de hadisi rivayetlerinde dedi ki: Ebu Bekir de Ömer de orada bulunmadıkları
halde "Şüphesiz ki buna ben iman ediyorum, Ebu Bekir'de Ömer'de"
buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
3471
6136- .. ./18- Bunu bize
Muhammed b. el-Müsenna ve İbn Beşşar da tahdis edip dedi ki: Bize Muhammed b.
Cafer tahdis etti, bize Şu'be tahdis etti. (H.) bize Muhammed b. Abbad da
tahdis etti, bize Süfyan b. Uyeyne Mis'ar'den tahdis etti, ikisi Sa'd b.
İbrahim'den, o Ebu Seleme'den o Ebu Hureyre'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den diye rivayet etti.
Diğer tahric: Buhari,
2324, 3471; Tırmizi, 3677
AÇIKLAMA: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ineğin ve kurdun konuşması ile insanların
bundan hayret etmeleri halinde -Ebu Bekir ve Ömer- orada bulunmamakla birlikte
"Şüphesiz ben buna iman ediyorum, Ebu Bekir'de Ömer'de" buyurması ile
ilgili olarak ilim adamları şunu söylemişlerdir. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in bunu söylemesinin sebebi onların imanlarının sadakatini
yakinlerinin kuvvetlerini ve yüce Allah'ın mutlak egemenliğini, kudretinin
kemalini, mükemmel derecede bildiklerini bilip onlara güvendiği için
söylemiştir.
Hadiste Ebu Bekir ve
Ömer {radıyallahu anhum)'un açık bir fazileti sözkonusudur. Yine hadiste
evliyanın kerametinin ve olağanüstü hallerin görülmesinin caiz olduğu
anlaşılmaktadır ki hak ehlinin görüşü (mezhebi) budur. Mesele daha önceden de
geçmiş bulunmaktadır.
"Kurt: Onların
benden başka çobanlarının bulunmayacağı o yırtıcı günde onlara kim
bakacak" ibaresinde "sebu': yırtıcı" kelimesi be harfi ötreli ve
sakin (seb') diye de rivayet edilmiştir. Çoğunluk ötreli rivayeti
nakletmişlerdir.
Kadı Iyaz rivayet ötre
iledir derken bazı dil bilginleri sakindir, demişlerdir.
Bu dil bilginleri ise
burayı kıyamet gününde mahşerin yanında gerçekleşeceği yerin bir adı olarak
kabul etmişlerdir. Yani kıyamet gününde ona kim bakacak anlamındadır. Bazı dil
bilginleri ise bunun kıyamet gününün bir adı olmasını kabul etmemektedir. Kimi
dil bilgini de şöyle demiştir: Sebatül esed:
Aslanı çağırmak halinde
kullanılır. Buna göre anlam o korku gününde (feza günü) ona kim bakacak demek
olur ki kıyamet günü de feza (korku, dehşet) günüdür.
Maksadın şu olma
ihtimali de vardır: O ihmalin olacağı o günde ona kim bakacak? Bu da ihmal
etmek anlamındaki "esbea" fiilinden gelmiş olur. Kimileri de: -be harfi
sakin olarak- sebu' aslında onların cahiliye dönemindeki bir tören günleri idi.
O günde oyunla uğraşıyorlar, bu sebeple de kurt koyunlarını yerdi.
Davudi dedi ki: Sebu'
gününden kasıt yırtıcı hayvanın seni onların yanından kovalayıp uzaklaştıracağı
ve böylelikle aralarında benim kalacağım ve sen sürüyü bırakıp kaçtığın için
sürünün benden başka çobanının olmayacağı gündür. O vakit ben o koyunlara
dilediğimi yapacağım. Kadı Iyaz'ın açıklamaları bunlardır.
İbnu'l-A'rabl dedi ki:
Burada kelimede be harfi sakindir. Bu da kıyamet günü yahut korku ve dehşet
günü demektir. Başkaları ise onun bu açıklamasını "benden başka
çobanlarının olmayacağı gün" ibaresi dolayısı ile bunu kabul etmemektedir.
Kıyamet gününde ise kurt sürünün çobanı olmayacağı gibi sürü ile alakası da
olmayacaktır. O halde sahih olan diğerlerinin söyledikleridir. Zaten buna
insanların sürülerini çobansız olarak bırakacakları fitnelerin başgöstereceği
zaman ile alakalı hadisler de işaret edilmişti. Orada belirtildiği üzere bu
zamanda sürüler yırtıcı hayvanların talanına bırakılacaktır. Bundan dolayı
burada yırtıcı hayvandan çobanı diye söz edilmiştir. Tek başına onunla kalacak
anlamındadır. Buna göre be harfi ötreli (sebu) olur. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
2- ÖMER (R.A.)'IN
FAZİLETLERİNDEN BAZISINA DAİR BİR BAB