SAHİH-İ MÜSLİM |
FAZİLETLER |
41 - باب
من فضائل
إبراهيم
الخليل صلى
الله عليه
وسلم
41- İBRAHİM EL-HALİL
(A.S.)'IN FAZİLETLERİNDEN BAZISINA DAİR BİR BAB
150 - (2369) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا علي بن
مسهر وابن
فضيل عن
المختار. ح
وحدثني علي بن
حجر السعدي
(واللفظ له).
حدثنا علي بن
مسهر. أخبرنا
المختار بن
فلفل عن أنس
بن مالك. قال
: جاء
رجل إلى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم فقال:
يا خير
البرية! فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "ذاك
إبراهيم عليه
السلام".
6090-150/1- Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Ali b. Mushir ve ibn Fudayl, el-Muhtar'dan
tahdis etti. (H.) Bana Ali b. Hucr es-Sa'di -Iafız ona ait olmak üzere- de
tahdis etti, bize Ali b. Mushir tahdis etti, bize el-Muhtar b. Fulful, Enes b. Malik
(radıyallahu anh)'den şöyle dediğini haber verdi: Bir adam, Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelerek: Ey yaratılmışların hayırlısı diye
hitab edince Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O, dediğin İbrahim
(a.s.)-dır" buyurdu.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 4672; Tirmizi, 3352
150-م - (2369)
وحدثناه أبو
كريب. حدثنا
ابن إدريس.
قال: سمعت
مختار بن
فلفل، مولى
عمرو بن حريث
قال: سمعت
أنسا يقول
: قال
رجل. يا رسول
الله! بمثله.
6091- .. ./2- Bunu bize
Ebu Kureyb de tahdis etti, bize İbn İdris tahdis edip dedi ki: Amr b. Hureys'in
azadlısı Muhtar b. Fulful'u şöyle derken dinledim: Enes'i şöyle derken
dinledim: Bir adam ey Allah'ın Resulü ... , dedi deyip hadisi aynen rivayet
etti.
150-م 2 - (2369)
وحدثني محمد
بن المثنى.
حدثنا عبدالرحمن
عن سفيان، عن
المختار. قال:
سمعت أنسا عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم. بمثله.
6092- .. ./3- Bana
Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti, bize Abdurrahman, Süfyan’dan tahdis
etti, o Muhtar’DAN şöyle dediğini rivayet etti:
Enes'i Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den rivayetle dinledim deyip aynısını rivayet etti.
AÇIKLAMA: "Bir
adam, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelip: Ey yaratılmışların
hayırlısı diye hitap etti ... "
İlim adamları der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözlerini İbrahim (aleyhisselam)'a karşı-halilullah
olması ve kendisinin büyük atası olması sebebi ile- ona karşı alçakgönüllülük
göstermek ve saygısını ifade etmek için böyle, demiştir. Yoksa bizim nebimiz
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) daha faziletlidir. Nitekim O (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Ben Ademoğullarının seyyidi (efendisi) yim" buyurmuştur.
Ama bununla ne övünmek
ne de kendisinden önce geçenlere dil uzatmak maksadı ile söylememiştir. Aksine
bunu Beyan ve tebliğ etmekle emrolunduğu bir hususu açıklamak için söylemiştir.
Bundan dolayı Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bununla birlikte
övünmem sözkonusu değildir" buyurarak bazı seviyesiz kıt anlayışlarda
uyanabilecek yanlış anlamaları ortadan kaldırmak istemiştir.
Bir görüşe göre O
(Sallallahu aleyhi ve Sellem); "İbrahim yaratılmışların en
hayırlısıdır", dediğinde kendisinin Ademoğullarının efendisi olduğunu
henüz bilmiyordu. Fakat bu te'vil zayıftır, "çünkü bu bir haberdir
dolayısı ile ondan sonra farklı bir şey söylemek ve nesh edilmesi sözkonusu
olmaz denilecek olursa buna da şu şekilde cevap verilir: Bununla birlikte onun
çağında bulunan yaratılmışların en faziletlisi olduğunu kastetmiş olmasının
önünde bir engel yoktur. Ama burada herkesi kapsayacak şekilde genel bir mana
izlenimi veren mutlak bir ibare kullanmıştır. Buna sebep ise alçakgönüllüğünü
ifade etmekte daha beliğ bir anlatım olmasıdır. Hatta et-Tahrir sahibi bu
anlamdaki açıklamayı kesin bir dille ifade ederek şöyle demiştir: Maksat kendi
çağdaşlarının en faziletli olduğunu anlatmaktır. Kadı Iyaz ikinci yoruma da şu
şekilde cevap vermektedir: Bu ifade haber dahi olsa bu yine de haberler
arasında neshin sözkonusu olabileceği haberlerdendir. Çünkü faziletleri yüce
Allah dilediği kimselere bağışlar. Böylelikle kendisinin daha faziletli
olduğunu öğreninceye kadar İbrahim (aleyhisselam)'ın faziletini haber vermiş,
kendisinin faziletli olduğunu öğrenince de onu haber vermiştir. Bu da aynı
zamanda nebiler -Allah'ın salat ve selamları onlara- arasında fazilet farkının
caiz olması anlamını da ihtiva eder. Böyle bir fazilet gözetmeyi yasaklayan
hadise de " Faziletler Kitabı'nın baştaraflarında geçen şekillerde cevap
verilir.
151 - (2370) حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
المغيرة (يعني
ابن
عبدالرحمن
الحزامي) عن
أبي الزناد،
عن الأعرج، عن
أبي هريرة قال
: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "اختتن
إبراهيم،
النبي عليه
السلام، وهو
ابن ثمانين
سنة، بالقدوم".
6093-151/4- Bize Kuteybe
b. Said tahdis etti... Ebu Hureyre dedi ki: RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Nebi İbrahim (aleyhisselam) seksen yaşında iken el-Kadum denilen
yerde (yahut: keserle) sünnet oldu" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
3356, 3357 -muallak olarak-, 6298
AÇIKLAMA: "İbrahim
nebi seksen yaşında iken Kadum denilen yerde (yahut: keserle) sünnet
oldu." Sahih-i Müslim'in ravileri "Kadum" lafzında (dal
harfinin) şeddesiz olduğunu ittifakla rivayet etmişlerdir. Buhari'nin
rivayetlerinde ise şeddeli ve şeddesiz olduğu hususunda ihtilaf vardır. Bunlar
derler ki: Marangozun aletine sadece şeddesiz olarak kadum denilir. Ama Şam'da
bir yer adı olan "Kadum" şeddesiz de söylenir. Bunu şeddeli okuyan
oradaki kasabayı kasteder. Şeddesiz okuyanın okuyuşunda ise hem kasaba hem alet
(keser) anlamına gelme ihtimali vardır. Çoğunluk ise şeddesiz ve aletin
kastedildiği kanaatindedir.
Burada geçen
"seksen yaşında" ifadesi doğru olandır. Muvatta'da ise Ebu Hureyre'ye
mevkuf olarak "yüz yirmi yaşında olduğu" kaydedilmiştir.
Bu ise ya te'vil edilir
yahut da reddolunur. Taharet Kitabı'nın baştaraftannda Fıtratın Hasletleri
bahsinde sünnet olmanın hükmüne dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.
152 - (151) وحدثني
حرملة بن
يحيى. أخبرنا
ابن وهب.
أخبرني يونس
عن ابن شهاب،
عن أبي سلمة
بن عبدالرحمن وسعيد
بن المسيب، عن
أبي هريرة؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
قال "نحن أحق
بالشك من
إبراهيم. إذ
قال: رب أرني
كيف تحيى
الموتى. قال
أولم تؤمن قال
بلى ولكن
ليطمئن قلبي.
ويرحم الله
لوطا. لقد كان
يأوي إلى ركن
شديد. ولو
لبثت في السجن
طول لبث يوسف
لأجبت الداعي".
6094-152/5- Bana Harmele
b. Yahya da tahdis etti ... Ebu Hureyre (radıyallahu anh) Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Biz
İbrahim 'e göre şüphe etmekte daha bir hak sahibiyiz. Çünkü o: Rabbim bana
ölüleri nasıl dirilttiğini göster, demişti. Yüce Allah da: Yoksa iman etmedin
mi buyurunca o: Ettim ama kalbimin mutmain olması için (istiyorum), demişti.
Allah Lut'a da rahmet buyursun. O zaten pek güçlü bir yere dayanıyordu. Ve eğer
Yusuf'un kaldığı kadar uzun süre zindanda kalmış olsaydın çağıranın çağınsına
mutlaka uyardın. "
152-م - (151)
وحدثناه، إن
شاء الله،
عبدالله بن
محمد بن أسماء.
حدثنا جويرية
عن مالك، عن
الزهري؛ أن
سعيد بن
المسيب وأبا
عبيد أخبراه
عن أبي هريرة،
عن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. بمعنى
حديث يونس عن
الزهري.
6095- .. ./6- Bunu bize
-inşallah- Abdullah b. Muhammed b. Esma da tahdis etti, bize Cuveyriye
Malik’DEN tahdis etti, o Zühri’DEN rivayet ettiğine göre Said b. el-Müseyyeb ve
Ebu Ubeyd kendisine Ebu Hureyre’DEN haber verdiler, o Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den Yunus'un Zühri'den rivayet ettiği hadis ile aynı manada
rivayet etti.
153 - (151) وحدثني
زهير بن حرب.
حدثنا شبابة.
حدثنا ورقاء
عن أبي
الزناد، عن
الأعرج، عن
أبي هريرة،
عن
النبي صلى الله
عليه وسلم قال
"يغفر الله
للوط إنه أوى
إلى ركن شديد".
6096-153/5- Bana Zuheyr
b. Harb da tahdis etti, bize Şebabe tahdis etti, bize Verka, Ebu Zinad'dan
tahdis etti, o Mrec'den, o Ebu Hureyre'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den: ''Allah Lut'a mağfiret buyursun. O gerçekten pek güçlü bir yere
sığınmıştı" buyurdu.
.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Biz İbrahim'e göre şüphe etmekte daha
bir hak sahibiyiz ... " Bu hadisin şerhi daha önce İman Kitabı'nda açık
bir şekilde geçmiş bulunmaktadır.
154 - (2371) وحدثني
أبو الطاهر.
أخبرنا
عبدالله بن
وهب. أخبرني
جرير بن حازم
عن أيوب
السختياني،
عن محمد بن
سيرين، عن أبي
هريرة؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال "لم
يكذب إبراهيم
النبي، عليه
السلام، قط
إلا ثلاث
كذبات. ثنتين
في ذات الله.
قوله: إني
سقيم. وقوله:
بل فعله
كبيرهم هذا.
وواحدة في شأن
سارة. فإنه
قدم أرض جبار
ومعه سارة.
وكانت أحسن
الناس. فقال
لها: إن هذا
الجبار، إن لا
يعلم أنك
امرأتي،
يغلبني عليك.
فإن سأل
فأخبريه أنك
أختي. فإنك
أختي في
الإسلام. فإني
لا أعلم في
الأرض مسلما
غيري وغيرك.
فلما دخل أرضه
رآها بعض أهل
الجبار. أتاه
فقال له: لقد
قدم أرضك
امرأة لا
ينبغي لها أن
تكون إلا لك.
فأرسل إليها
فأتى بها.
فقام إبراهيم
عليه السلام
إلى الصلاة.
فلما دخلت
عليه لم يتمالك
أن بسط يده
إليها. فقبضت
يده قبضة
شديدة. فقال
لها: ادعي
الله أن يطلق
يدي ولا أضرك.
ففعلت. فعاد.
فقبضت أشد من
القبضة
الأولى. فقال
لها مثل ذلك.
ففعلت. فعاد.
فقبضت أشد من
القبضتين
الأوليين.
فقال: ادعي
الله أن يطلق
يدي. فلك الله
أن لا أضرك.
ففعلت. وأطلقت
يده. ودعا الذي
جاء بها فقال
له: إنك إنما
أتيتني
بشيطان. ولم
تأتني بإنسان.
فأخرجها من
أرضي، وأعطها
هاجر.
قال
فأقبلت تمشي.
فلما رآها
إبراهيم عليه
السلام انصرف.
فقال لها:
مهيم؟ قالت:
خيرا. كف الله يد
الفاجر. وأخدم
خادما.
قال
أبو هريرة:
فتلك أمكم يا
بني ماء
السماء.
6097-154/8- Bana
Ebu't-Tahir de tahdis etti, bize Abdullah b. Vehb haber verdi, bana Cerir b.
Hazim, Eyub es-Sahtiyani'den haber verdi, o Muhammed b. Strin'den, o Ebu
Hureyre'den rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
şöyle buyurdu: "İbrahim Nebi (aleyhisselam) üç yalan dışında asla yalan
söylemedi. İkisi Allah içindi. Biri: Ben gerçekten hastayım demesi diğeri ise
hayır bunu bu büyükleri yaptı demesidir. Bir yalanı da Sare hakkında idi. O
Sare de beraberinde olduğu halde zorba (cebbar) birisinin memleketine geldi. Sare
insanların en güzeli idi. Ona: Bu zorba kişi senin benim zevcem olduğunu
bilecek olursa beni yenik düşürüp seni elimden alır. Bu sebeple sana soracak
olursa benim kızkardeşim olduğunu ona haber ver. Çünkü sen İslam 'da benim
kızkardeşimsin. Ayrıca yeryüzünde benden ve senden başka müslüman bir kişi
olduğunu bilmiyorum, dedi. İbrahim onun ülkesine girince o zorba kişinin
yakınlarından birisi onu gördü ve zorbanın yanına giderek ona: Senin
memleketine öyle bir kadın geldi ki bu ancak senin olmalıdır, dedi. Bunun
üzerine ona birisini gönderdi ve Sare getirildi. İbrahim (aleyhisselam) de
kalkıp namaza durdu. Sare o zorbanın yanına girince kendisini tutamayıp ona
elini uzattı. Fakat eli çok şiddetli bir şekilde kabz'edildi. Zorba Sare'ye:
Allah'a elimi bırakması için dua et ve sana zarar vermeyeceğim, dedi. O da dua
etti. Ama tekrar aynı işi yapmaya kalkışınca bu sefer eli öncekinden daha
şiddetli bir şekilde kabzedildi. Zorba ona öncekinin aynısını söyledi. O da,
dediğini yaptı. Tekrar elini uzatınca bu sefer önceki iki seferinden daha
şiddetli bir şekilde eli kabzedildi. Bu sefer: Allah'a elimi bırakması için dua
et, Allah adına sana zarar vermeyeceğime dair yemin ederim, dedi. Sare de dua
etti, eli serbest bırakıldı. Sonra Sare'yi getiren kişiyi çağırdı ve ona:
Şüphesiz sen bana ancak bir şeytan getirdin, bir insan getirmedin. Bunu
memleketimin dışına çıkart ve ona Hacer'i ver, dedi.
Sonra Sare yürüyerek
gitti. İbrahim (aleyhisselam) onu görünce namazından ayrıldı ve ona: Ne oldu,
dedi. Sare: Hayır oldu, Allah o günahkarın elini tuttu ve bir hizmetçi de
hizmetimize verdi", dedi.
Ebu Hureyre dedi ki: Ey
gökyüzü suyunun oğulları işte anneniz budur.
Diğer tahric: Buhari,
3357, 5084
AÇIKLAMA: "İbrahim
nebi (aleyhisselam) sadece üç defa yalan söyledi. İkisi yüce Allah'ın zatı
hakkında idi. Bunlar: "gerçekten ben hastayım" (Saffat, 89) ile
"Hayır, bunu onların bu büyükleri yaptı" (Enbiya, 63) sözleridir.
"Birisini de Sare hakkında söylemişti. O da ... "
el-Mazeri dedi ki: Yüce
Allah'tan tebliğ edilmesi gereken bir hususta yalandan peygamberler -azıyla
çoğuyla- korunmuşlardır. Tebliğ ile alakalı olmayıp nitelikler arasında sayılan
dünyevi önemsiz işler hakkında bir defa yalan söylemek gibi yalanların ise
onlar tarafından söylenmesinin mümkün olması ile bundan da korunmaları
hususunda selefin de halefin de meşhur iki görüşü vardır. Kadı Iyaz dedi ki:
Sahih olan tebliğ ile alakalı hususlarda yalan söyledikleri kesinlikle tasavvur
olunamaz. İster onların küçük günah işleyebileceklerini kabul edelim ister
bundan korunduklarını ya da korunmamış olduklarını kabul edelim yalan az ya da
çok olsun kesinlikle tebliğ ile alakalı hususlarda sözkonusu olamaz. Çünkü
nübüvvet makamı bundan çok yüksektir. Bunun olabileceğini kabul etmek ise
sözlerine güveni ortadan kaldırır.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "İkisi yüce Allah'ın zat! ile ilgilidir, birisi de
Sare'nin durumu hakkındadır" buyruğu da şu demektir: Sözkonusu bu
yalanlar, muhatabın ve bu sözleri işitenin anlayışına nisbetle böyledir.
Hakikatte ise bunlar şu iki sebep dolayısı ile yerilmiş yalan değildir:
1. Bu sözleri ile
tevriye yapmıştır. Sare hakkında: İslam'da kızkardeşim, demiştir ki bu da işin
hakikatinde doğrudur. Yüce Allah'ın izni ile diğer iki sözün açıklamasını
zikredeceğiz.
2. İkincisi ise eğer bu
tevriyesiz bir yalan olsaydı yine de zalimlerin şerrinin önlenmesi için caiz
olurdu. Nitekim fukaha, bir zalim, öldürmek maksadıyla saklanmış bir insanı
arasa yahut da gasb yolu almak maksadıyla bir insanın emanetini istese ve buna dair
soruştursa bunu bilen kimsenin bu gibi şeyleri saklaması ve bunu bilmediğini
söylemesi icab eder. Bu caiz bir yalandır. Hatta zSlimi def etmek için
söylendiği için vaciptir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) böylelikle bu üç
yalanın mutlak olarak yerilmiş olan yalan kapsamına girmediğine dikkat çekmiş
olmaktadır.
el-Mazen dedi ki:
Bazıları bu kelimeleri yorumlamış ve bunları yalan olmanın sınırları dışına
çıkartmıştır. Bununla birlikte Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
kullanmış olduğu bir lafzı kullanmaktan uzak durmanın bir anlamı da yoktur.
Derim ki: Bunlar
hakkında "yalan" lafzını kullanmak hadiste varid olduğundan ötürü
yasak değildir. Bunların yorumlanıp te'vil edilmesi ise doğrudur, bunun önünde
bir engel yoktur.
İlim adamları der ki:
Sare hakkında söylediği söz de aynı zamanda yüce Allah içindir. Çünkü böyle bir
söz zalim ve kafir birisini pek büyük bir hayasızlığı işlemekten alıkoymak için
bir sebeb, bir yoldur. Nitekim bu husus, Müslim'den başka kaynaklarda müfesser
(açıklanmış) olarak gelmiş ve şöyle buyurmuştur: "Bunların her biri
mutlaka İslam'da söylenmesi helal olan yalanlardır." Yani o bu sözleri ile
tartışıyor ve savunuyordu. Bu ilim adamları der ki: Bu üç yalanın ikisinin yüce
Allah'ın zatı hakkında olması, üçüncüsünün ise yüce Allah'ın zatı hakkında
olmakla birlikte kendisi için bir fayda ve bir payının da bulunmasından
dolayıdır.
Ayrıca onun:
"Muhakkak ben hastayım" sözünü hastalanacağım diye de
yorumlamışlardır. Çünkü insan hastalıklara maruzdur. O bu sözleri ile onlarla
birlikte bayramlarına çıkıp bahl işlerine ve küfür amellerine tanık olmamak
için bir mazeret göstermek istemiştir. Bir başka açıklama da şöyledir: Yüce
Allah'ın benim üzerime takdir buyurduğu ölüm sebebi ile ben hastalanacağım. Bir
diğer açıklamaya göre o zamanlarda onu bir sıtma yakalıyordu.
İbrahim
(aleyhisselam)'ın: "Hayır, onu bu büyükleri yaptı" sözü hakkında da
İbn Kuteybe ve bir grup şöyle demiştir: Bu sözleri ile putların büyüklerinin bu
işi yapması için putların konuşmalarını şart koşmuştu. Yani eğer bunlar
konuşuyorlarsa bu işi de-büyükleri yapmıştır demek olur.
Kisai dedi ki: Yüce
Allah'ın: "Hayır, bunu yaptı" buyruğu üzerinde durak yapılır. Yani bu
işi yapan yaptı demektir. Sonra okumaya yeniden başlayarak: "İşte
büyükleri budur, bu işi yapanı onlara sorun" anlamında olur. Çoğunluğun
kanaatine göre ise ibare zahirinden anlaşıldığı şekildedir, buna cevap da az
önce belirtildiği surettedir. Allah en iyi bilendir.
(Allah adına yemin
ederim anlamını verdiğimiz) "felekillahe" Allah sana zarar vermeyeceğime
şahit olsun, bunun teminah o olsun demektir.
"Mehyem" mim
ve ye harfleri fethalı, aradaki he harfi sakin olmak üzere durumun ne, ne haber
demektir. Buhari'de ise ravilerin çoğunluğu tarafından somi tenvinli elif ile
"mehyemen" diye kaydedilmiş ise de birincisi daha fasih ve daha
meşhurdur.
Sare'nin: "Ve bana
bir hizmetçi verdi" bana bir hizmetçi hibe etti, bağışladı demektir. Bu da
Hacer' dir. İsminin elif harfi med ile acer olduğu da söylenmiştir. Hadim:
Hizmetçi ise müzekker ve müennes (erkek ve dişi) hakkında kullanılır.
"Ebu Hureyre dedi
ki: Ey göğün suyunun oğulları işte anneniz budur" sözü hakkında çoğunluğun
açıklaması şudur: Burada gökyüzü suyunun oğullarından kasıt neseblerinin
karışmaksızın ve temiz olarak gelmiş olması sebebi ile Arapların tamamıdır. Bir
diğer görüşe göre çoğunlukla davar sahipleri olduklarından geçimleri meralara
ve otlak yerlere göğün suyu ile (yağmurla) yeşeren şeylere bağlı olduğundan
ötürü böyle, demiştir.
Kadı Iyaz dedi ki: Bana
göre daha güçlü olan bu sözlerden kastı özel olarak Ensar'dır ve onları büyük
ataları Amir b. Harise b. İmriu'l-Kays b. Sa'lebe b. Mazi b el-Edede nisbet
edilmeleridir. Kendisi de "maussema: gökyüzünün suyu" diye bilinirdi.
Bu ünvanla meşhur olan odur. Ensar'ın hepsi de sözü geçen Harise b. Salebe b.
Amr b. Amir'in çocuklarıdır. Allah en iyi bilendir.
Bu hadiste de İbrahim
(aleyhisselam)'ın açık bir mucizesi görülmektedir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
42- MUSA (A.S.)'IN
FAZİLETLERİNİN BİR KISMINA DAİR BİR BAB