SAHİH-İ MÜSLİM

FAZİLETLER

 

5- NEBİ (S.A.V.) İLE BİRLİKTE GÖNDERİLEN HİDAYETİN VE İLMİN MİSALİNİ BEYAN BABI

 

5912-15/1- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, Ebu Amir el-Eş'ari ve Muhammed b. el-Ala -lafız Ebu Amir'e aİt olmak üzere- tahdis edip, dediler ki: Bize Ebu Usame, Bureyd'den tahdis etti, o Ebu Burde'den, o Ebu Musa'dan, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Şüphesiz aziz ve celil Allah'ın benimle göndermiş olduğu hidayet ve ilmin misali bir araziye yağan yağmur gibidir. Bu arazinin bir kısmı güzeldir ve pek çok miktarda ot ve çim en bitirir. Bir kısmı da çoraktır, suyu tutar. Allah da onunla insanları faydalandırır. Kendileri oradan içtikleri gibi sularlar ve otlatırlar. (Yağmur) yerin bir başka kısmına da isabet etmekle birlikte ancak orası dümdüzdür. Ne suyu tutar ne ot bitirir. İşte bu Allah'ın dininde fıkıh sahibi (bilgi sahibi) olup, Allah'ın benimle gönderdikleri ile kendisine fayda sağladığı, öğrenip öğreten kişinin misali ile buna (büyüklenerek) baş kaldırmayan (dönüp bakmayan) ve benimle gönderilen Allah'ın hidayetini kabul etmeyenin misali budur. "

 

 

Diğer tahric: Buhari, 79

 

AÇIKLAMA:          Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: ''Allah'ın benimle gönderdiği hidayet ve ilmin misali ... hidayeti kabul etmeyenin misali budur. "

 

Gays: Yağmur demektir. Uşb kela ve haşiş hepsi de bitkinin ismidir. Ama haşiş kuru (ot) uşb ve maksur (sonu medsiz) kele ise özel olarak yaş ot hakkında kullanılır. Hemzeli "kele" kuru hakkında da yaş hakkında da kullanılır. Hattabi ve İbn Faris dedi ki: Kele, kuru hakkında kullanılır, demiş ise de bu şaz ve zayıf görüştür.

 

"Ecadib" ot bitmeyen yere denilir. Hattabi dedi ki: Bu suyu tutan ve üzerinde suyun çabucak akmadığı yer demektir. İbn Battal, el-Metali sahibi ve başkaları ise ecadib kıyasa uygun olmayarak "cedb"in çoğuludur. Nitekim "husn"un çoğulu olarak mehasib kullanmaları da böyledir. Halbuki kıyasa göre mehasin "mahsen"in çoğuludur.

 

Hattabi dedi ki: Bazıları da buradaki "ecadib" lafzını "ehadib" diye söylemiş iseler de bunun bir kıymeti yoktur. Bazıları ise cim ve re ile "ecarid", demişlerdir. Bu ise doğrudur. Yani eğer böyle rivayet gelmişse doğrudur. Asmai dedi ki: Yer hakkında "ecarid" ot bitmeyen yer demektir. Yarıi orası bitki örtüsü bulunmayan çıplak arazi anlamındadır. Bazıları da hı, zel ve başında hemze ile -ihazenin çoğulu olmak üzere- ihazat olduğunu söylemişlerdir ki bu da suyu tutarı suyun biriktiği yer demektir. El-Metali sahibi Hattabi'nin sözünü ettiği bu şekilleri zikrederek bunların nakledilmiş rivayetler olduğunu belirtmiştir. Kadı Iyaz ise şerhte Müslim'de olsun başka kaynaklarda olsun bu kelime ancak dal harfi ile verimli bitki bitirenin zıt anlamlısı olan "el-cedb" den türemiş bir lafız olarak kaydedilmiştir. Zaten hadis şarihleri de buna göre hadisi şerh etmişlerdir.

 

Kaf harfi kesreli olmak üzere "ka"ın çoğulu olan "kı'an" düz arazi demektir. Düz ve pürüzsüz anlamında olduğu söylendiği gibi bitkisi olmayan yer anlamında olduğu da söylenmiştir. RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in de açıkça belirttiği gibi bu hadiste kasıt da bu anlamdır. Bu kelime aynı zamanda "ekvu ve ekva" diye de çoğulu yapılır. Kaf harfi kesreli olarak "kiah" de aynı anlamdadır. Asmai dedi ki: Kaatuddar: evin önündeki düzlük (avlu vs.) demektir, demiştir.

 

Sözlükte "fıkh" ise anlamak demektir. Mazi fiili kaf harfi kesreli "fekihe" muzarisi ise kaf harfi fethalı "yefkahu" diye feriha yefrahu gibi gelir. Mastarının kaf harfi sakin "fıkh" şeklinde olduğu da söylenmiştir. Şer'i anlamı ile fıkıh ise Kitabul Ayn sahibi el-Herevi ve başkaları şöyle demektedirler: Bundan kaf harfi ötreli "fekuha" diye gelir. İbn Dureyd ise birincisi gibi kesreli olarak "fakiha" denileceğini söylemiştir. Rası.1lullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Allah'ın dinini fıkh eden kimse" buyruğundan kasıt ise bu ikinci anlamdır. Böylelikle bu meşhur olan söyleyişe göre kaf harfi ötreli (fekuha) şeklinde İbn Dureyd'in görüşüne göre ise kesreli olarak (fakiha) diye söylenir. İki şekilde de (hadis) rivayet edilmiştir. Ama meşhur olan ötreli (fakuha) rivayetidir.

 

"Onun bir kısmı suyu kabul eden iyi topraktır" anlamındaki ibare Müslim'in bütün nüshalarında "taifetun tayyibetün: bir kısmı iyi" şeklindedir. Buhari'de ise "onun bir kısmı temiz olup suyu kabul eder" şeklinde nun harfi fethalı ve sonra kaf ile "(tayyibe yerine) nakiyye" diye geçmektedir. Bu da aynı manadadır. Buhari'nin rivayetlerinde meşhur olan da bu şekildir. Bunu Buhari de başkaları da peltek se ve gayn ile ondan sonra gelen be harfi ile "sağbetun" diye rivayet etmiştir. Hattabi dedi ki: Dağlarda ve kayalıklardaki su birikintileri anlamındadır. "es-Sağb" de aynı anlamdadır. Çoğulu ise "suğban" diye gelir.

 

Kadı Iyaz ve el-Metali sahibi dedi ki: Bu rivayet nakilcilerin bir hatası, bir tashif ve manayı değiştiren bir rivayettir. Çünkü bu birinci kısım bitkinin yeşerdiği yere misal olarak verilmiştir. Sağbe denilen yerde ise bitki yeşermez.

 

Rası.1lullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Suladılar" buyruğu ile ilgili olarak dil bilginleri der ki: Seka ve eska: Su verdi, suladı aynı anlamda iki söyleyiştir. İçmek için ona suyu vermek anlamında "seka" ona içecek bir şeyayırmak, vermek için de "eska" kullanılır.

Rası.1lullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Reva: otlattılar" lafzı da Müslim'in bütün nüshalarında böylece gelmiş olmakla birlikte Buhari'de "vezerau: ekin ektiler" diye kaydedilmiştir. Her ikisi de doğrudur, Allah en iyi bilendir.

 

Hadisin manalarına ve maksadına gelince, hadis Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in getirdiği hidayette yağan yağmuru misal vermektedir. Yani arazi üç türlüdür. İnsanlar da bu şekilde üç türlüdür. Birinci arazi türü yağmurdan faydalanır ve eğer o sırada toprak ölü ise yağmurdan sonra canlanır ve ot bitirir. Böylelikle insanlar da hayvanlar da ekinler ve başka şeyler de ondan yararlanır. İşte birinci tür insanlar da bu şekildedir. Bunlara hidayet ve ilim ulaşır ve o bunu belleyerek kalbi hayat bulur, onunla amel eder, başkasına onu öğretir, böylelikle hem kendisi yararlanır hem başkasına faydalı olur.

 

İkinci tür arazi ise kendisi yararlanmayı kabul ebnez. Ama onun da bir faydası vardır ki o da suyu başkası için tubnasıdır. Böylelikle insanlar da hayvanlar da ondan yararlanır. İkinci tür insanlar da böyledir. Bunların belleyen, öğrenen kalpleri olmakla birlikte kendilerinin derinlemesine bir anlayış ve kavrayışları da yoktur. Kendisi ile manaları ve hükümleri çıkartacak şekilde akli bir derinlikleri de bulunmamaktadır. Ayrıca bunların itaat uğrunda ve bu bilgi ile amel ebnek yolunda ciddi bir gayretleri de yoktur. Bu sebeple onlar bu ilmi (hidayeti) öğrenirler. Ta ki onların yanında bulunan ilme ihtiyacı bulunan susamış, yararlanabilecek ve başkalarına faydalı olabilecek bir öğrenci gelip bu ilmi onlardan öğreninceye kadar. Böylelikle o da ondan yararlanır. Bu suretle bunlar kendilerine ulaşan (hidayet) ile başkalarına fayda sağlamış olurlar ..

 

Üçüncü tür arazi ise çoraktır, orada ne bitki ne de benzeri bir şey vardır.

 

Kendisi sudan yararlanmaz ve başkası ondan yararlansın diye de suyu tutmaz. İnsanların üçüncü türü de böyledir. Onların belleyen kalpleri, uyanık kavrayış ve anlayışları yoktur. ilmi dinledikleri zaman ondan yararlanmazlar, başkalarına faydalı olmak için de onu belleyip öğrenmezler. Allah en iyi bilendir.

 

Bu hadiste çeşitli türden ilimler vardır. Bunlardan biri misal vermektir, bir diğeri ilim öğrenip öğrebnenin fazileti ve bunlara ileri derecede teşvik ile ilimden yüz çevirmenin yerildiği gibi hususlardır. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

6- NEBİ (S.A.V.)'İN ÜMMETİNE ŞEFKATİ VE KENDİLERİNE ZARAR VERECEK ŞEYLERDEN ONLARI SAKINDIRMAKTA MÜBALAĞA GÖSTERMESİ BABI