SAHİH-İ MÜSLİM |
SELAM |
14 - باب
جواز إرداف
المرأة
الأجنبية،
إذا أعيت، في
الطريق
14/24- YABANCI KADIN
YOLDA BİTKİN DÜŞMÜŞ İSE ONU HAYVANININ ARKASINA BİNDİRMENİN CAİZ OLDUĞU BABI
34 - (2182) حدثنا
محمد بن
العلاء، أبو
كريب
الهمداني.
حدثنا أبو أسامة
عن هشام.
أخبرني أبي عن
أسماء بنت أبي
بكر. قالت:
تزوجني
الزبير وما له
في الأرض من
مال ولا مملوك
ولا شيء، غير
فرسه. قالت:
فكنت أعلف
فرسه، وأكفيه
مؤنته،
وأسوسه، وأدق
النوى
لناضحه، وأعلفه،
وأستقي
الماء، وأخرز
غربه، وأعجن.
ولم أكن أحسن
أخبز. وكان
يخبز لي جارات
من الأنصار.
وكن نسوة صدق.
قالت: وكنت
أنقل النوى،
من أرض الزبير
التي أقطعه
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم على
رأسي. وهي على
ثلثي فرسخ قالت:
فجئت يوما
والنوى على
رأسي. فلقيت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ومعه نفر
من أصحابه.
فدعاني ثم قال
"إخ! إخ"
ليحملني خلفه.
قالت
فاستحييت
وعرفت غيرتك.
فقال: والله!
لحملك النوى
على رأسك أشد
من ركوبك معه.
قالت: حتى
أرسل إلي أبو
بكر، بعد ذلك،
بخادم،
فكفتني سياسة
الفرس. فكأنما
أعتقتني.
5656-34/1- Bize Muhammed
b. el-Ala Ebu Kureyb el-Hemdanı tahdis etti, bize Ebu Usame, Hişam'dan tahdis
etti, bana babam Ebu Bekir'in kızı Esma'dan şöyle dediğini haber verdi: Zubeyr
benimle evlendiğinde yeryüzünde onun atından başka ne bir malı ne bir kölesi ne
de başka bir şeyi vardı. Onun atının yemini ben veriyor, onun nafaka ihtiyacını
karşılıyor, işlerini görüyor, devesi için hurma çekirdeklerini öğütüyor, onun
yemini veriyor, su taşıyor, kovasını dikiyor, hamur yoğuruyordum. Bununla
birlikte güzelce ekmek pişiremiyordum. Bundan dolayı Ensar’DAN bazı komşular
benim için ekmek pişiriyorlardı. Gerçekten samimi kadınlardı. Ben, Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ez-Zubeyr'e ikta olarak verdiği araziden hurma
çekirdeğini başımın üzerinde taşıyordum. Üçte iki fersah kadar uzaklıkta idi.
Bir gün hurma çekirdekleri başımın üzerinde iken geliyordum da Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile karşılaştım. Beraberinde ashabından da birkaç
kişi vardı. Beni çağırdı, sonra devesinin üzerine arkasına beni bindirmek için
(devesine) ıh ıh dedi. Ben ise utandım ve senin ne kadar kıskanç olduğunu
bildim (bunun için binmedim) dedi. Bu sefer o (ez-Zubeyr) vallahi senin başının
üzerinde hurma çekirdeğini taşıman, Onunla birlikte binmenden bana daha ağır
gelir dedi. (Esma) dedi ki: Nihayet bundan sonra Ebu Bekir bana bir hizmetçi
gönderdi. O benim yerime ata bakmaya başladı da sanki beni kölelikten kurtarmış
gibi oldu.
Diğer tahric: Buhari,
3151 -muallak olarak-, 5224
35 - (2182) حدثنا
محمد بن عبيد
الغبري. حدثنا
حماد بن زيد
عن أيوب، عن
ابن أبي
مليكة؛ أن
أسماء قالت:
كنت
أخدم الزبير
خدمة البيت.
وكان له فرس.
وكنت أسوسه.
فلم يكن من
الخدمة شيء
أشد علي من سياسة
الفرس. كنت
أحتش له وأقوم
عليه وأسوسه.
قال ثم إنها
أصابت خادما.
جاء النبي صلى
الله عليه
وسلم سبي
فأعطاها
خادما. فقالت:
كفتني سياسة
الفرس. فألقت
عني مؤنته.
فجاءني
رجل فقال: يا
أم عبدالله!
إني رجل فقير. أردت
أن أبيع في ظل
دارك. قالت:
إني إن رخصت
لك أبى ذاك
الزبير. فتعال
فاطلب إلي،
والزبير شاهد.
فجاء فقال: يا
أم عبدالله!
إني رجل فقير
أردت أن أبيع
في ظل دارك.
فقالت: مالك
بالمدينة إلا
داري؟ فقال
لها الزبير:
مالك أن تمنعي
رجلا فقيرا يبيع؟
فكان يبيع إلى
أن كسب. فبعته
الجارية. فدخل
علي الزبير
وثمنها في
حجري. فقال:
هبيها لي.
قالت: إني قد
تصدقت بها.
5657-35/2- Bize Muhammed
b. el-Ubeyd el-Guberi tahdis etti, bize Hammad b. Zeyd, Eyyub'dan tahdis etti,
o İbn Ebu Muleyke'den rivayet ettiğine göre Esma dedi ki: ez-Zubeyr'e hizmet
ediyordum. Yani evinin işlerini görüyordum. Onun bir atı vardı ve ben bu ata
bakıyordum. Hiçbir iş bana ata bakmak kadar ağır gelmiyordu. Ona ot veriyor,
onun işini görüyor, seyisliğini yapıyordum. (İbn Ebu Muleyke) dedi ki: Sonra
ona bir hizmetçi isabet etti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bazı esirler
gelmişti de O da ona bir hizmetçi vermişti. (Esma) dedi ki: Bu hizmetçi kadın
beni ata bakmaktan kurtardı ve böylelikle benim üzerimden atın külfetini almış
oldu.
(Bir sefer) bir adam
bana gelerek: Ey Abdullah'ın annesi! Ben fakir bir adamım. Senin evinin
gölgesinde bir şeyler satmak istemiştim de (bana izin verir misin?), dedi.
Esma: Ben sana bunun için ruhsat verecek olsam dahi Zubeyr bunu kabul etmez. Bu
sebeple sen Zubeyr'in de tanık olacağı bir sırada gel ve benden bunu iste dedi.
Adam gelerek: Ey Abdullah'ın annesi. Ben fakir bir kimseyim. Senin evinin
gölgesinde bir şeyler satmak istemiştim de dedi. Esma: Medine'de benim evimden
başka bir yerin yok mu dedi. Bunun üzerine Zubeyr ona: Ne oluyor sana da bir
şeyler satmak isteyen fakir bir adama engel olmaya çalışıyorsun dedi.
Böylelikle adam bir şeyler kazanıncaya kadar satış yapıyordu. Sonra ona
cariyeyi sattım. Zubeyr yanıma girdiğinde onun bedeli de henüz kucağımda idi.
Zubeyr: Onu bana hibe et dedi. Ben onu tasadduk ettim dedim.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (5656)
"Esma'dan rivayete göre o kocası Zubeyr'in atının yemini veriyor. .. ve
hamur yoğuruyordu." Bütün bunlar insanların ittifakla kabul ettiği maruf
(iyilik) ve vicdanlı davranışlardandır. Kadın, bütün sözü geçen bu hususlarla
ve buna benzer ekmek pişirmek, yemek pişirmek, elbiseleri yıkamak ve daha başka
işlerle kocasına hizmet eder. Ama bütün bu işler kadının bir teberru (bağışı)
ve kocasına bir iyiliği, onunla güzel bir geçimi, ona karşı iyi bir davranışı
türündendir. Bunların hiçbirisini yapmak görevi yoktur. Aksine bunların
hiçbirisini yapmayacak olsa dahi günahkar olmaz. Kocasının o zaman bütün bu
işleri karısı için sağlaması gerekir. Bunların her hangi birisini yapmaya onu
mecbur tutması helal değildir. Kadın bunları ancak teberru (bir bağış olarak)
yapar. Bu da güzel bir adettir. İlk zamandan bugüne kadar kadınlar bu adeti
sürdüregelmişlerdir. Kadına vacip olan görev ise iki husustur. Biri kocasının
kendisine yaklaşmasına imkan tanımasıdır, diğeri de kocasının evinde
kalmasıdır.
"Garb: büyük
kova" demektir.
"Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Zubeyr'e ikta olarak verdiği araziden başımın
üzerinde hurma çekirdeklerini taşıyordum. Orası üçte ikilik bir fersah
uzaklıkta idi." Dil bilginleri der ki: İkta vermek bir kimseye bir parça
vermek demektir. Bu da bir arazi parçası olur. Buna da katia adı verilir. Çünkü
arazinin genelinden onu kesip vermiştir.
"Bir fersahın üçte
ikisi" yani Medine'deki evinden bu kadar uzaktı. Fersah ise üç mildir. Bir
mil de altıbin zira, bir zira orta yollu yirmidört parmağın eni kadardır. Bir
parmak da orta yollu enine yedi arpa kadardır.
Hadiste, imamın ikta
yapmasının caiz olduğuna delil vardır. Beytül malin mülkiyetinde olan araziye
hiç kimse -imamın ikta vermesi yolu dışında- Malik olamaz. Diğer taraftan imam
bazen arazinin rakabesini ikta olarak verir, maslahat gördüğü bir insana onu
mülk olarak bırakır. Bu caizdir. Bu durumda kişi böyle bir araziye imamın
kendisine verdiği dinar, dirhem ve buna benzer -onda bir maslahat görmesi
halinde- mülk vermesi gibi bu araziye de Malik olur. Bazen de o arazinin
menfaatini ona ikta olarak verir. Böylelikle ikda süresi boyunca ondan
yararlanma hakkını elde eder.
Mevat (ölü) arazilere
gelince, herkesin bu gibi arazileri ihya edip canlandırma hakkı vardır. Bunun
için ayrıca imamın iznine ihtiyaç yoktur. Malik, Şafii ve cumhurun kanaati
budur. Ebu Hanife ise ölü (mevat) araziye imamın izni olmadan ihya yolu ile
mülk edinmek mümkün değildir demiştir ..
"Zubeyr'in
arazisinden hurma çekirdeklerini taşıyordum." Kadı Iyaz bunun anlamının bu
çekirdekleri insanların yeyip attıkları yere düşmüş çekirdekleri topladığına
işaret etmekte ve şunları söylemektedir: Hurma çekirdeği ve başaklar çöplere
atılmış bezler, çöpe atılan şeyler, insanların attıkları değersiz şeyler ile
değersiz sebze ve benzeri onların beğenmedikleri için terkettikleri bilinen
atıkları alıp, toplamanın caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Bütün bunların
alınması helaldir ve bunları alan bunlara Malik olur. Salih kimseler de vera
sahibi kimseler de bu gibi atıkları toplamışlar ve bunu katıksız helal olarak
görmüşler, kendilerinin onları yeyip giymesine de razı olmuşlardır.
"Bir gün hurma
çekirdekleri başımın üzerinde iken ... ben de senin kıskançlığını bildiğim için
utandım ... " Hadisteki "ıh ıh" lafızları hemze kesreli hı harfi
sakindir. Bu çökmesi için deveye söylenen bir sözdür.
Bu hadisten şu hükümler
anlaşılmaktadır:
1. Eğer bineğin gücü
yetiyorsa başkasını da arkasına bindirmek caizdir.
Sahih hadislerde bunun
benzerleri bulunmaktadır. İlgili yerlerinde bunların açıklaması da geçmiştir.
2. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in mümin erkek ve kadınlara ne kadar şefkatli ve ne kadar
merhametli olduğu, imkanı olduğunca da onları kollayıp . gözettiği de
anlaşılmaktadır.
3. Mahrem olmayan bir kadının
yolda bitkin düştüğü görülecek olursa, özellikle de salih bir grup erkekle
birlikte iken bineğinin terkisine bindirilmesi caizdir. Böyle bir halin caiz
oluşunda bir şüphe yoktur.
Kadı Iyaz bu Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e özeldir, başkasının durumu böyle değildir.
Bizler ise erkeklerin ve kadınların nefislerinin birbirlerinden uzak tutulması
ile emrolunduk demiştir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in de adeti
ümmetinin bu hususta kendisine uyması için onlardan uzak kalmak şeklinde idi diyerek
şunları da eklemektedir: Bu, Nebi {Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ait bir
özellikti. Çünkü Esma hem Ebu Bekir'in kızı hem Aişe'nin kızkardeşi hem
Zubeyr'in zevcesi idi. Bu sebeple o Onun yakın kadın akrabalarından ve
hanımlarından birisi gibi idi. Bununla birlikte onun herkesten daha çok nefsine
hakim olmak gibi bir özelliği vardı. Mahrem kadınları bineği üzerine arkasına
bindirmeye gelince, her durumda caiz olduğunda görüş ayrılığı yoktur.
"Bana bir hizmetçi
gönderdi." Yani bana hizmet edecek bir cariye gönderdi. (Arapçada erkek ve
dişi ayırımı sözkonusu olmaksızın sonuna he (yuvarlak te) getirmeden hizmetçiye
"hadim" denilir.
(5657) Evinin gölgesinde
bir şeyler satmak için kendisinden izin isteyen fakir hakkında söyledikleri ve
Zubeyr'i razı etmenin çaresini de sözkonusu ettiğini görüyoruz. İşte burada
maslahatları gerçekleştirmekte ince ve güzel bir yol seçip, bunları
tamamlayabilmek için insanların ahlakına, huylarına göre hareket etmenin önemi
anlaşılmaktadır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: