SAHİH-İ MÜSLİM |
TIB |
35/20- KAHİNLİĞİN VE KAHİNLERE GİTMENİN HARAM KILINDIĞI BABI
5774-121/1- Bana Ebu't-Tahir ve Harmele b. Yahya tahdis edip dedi
ki: Bize İbn Vehb haber verdi, bana Yunus İbn Şihab'dan haber verdi, o Ebu
Seleme b. Abdurrahman b. Avfdan, o Muaviye b. el-Hakem es-Sülemi'den şöyle
dediğini rivayet etti: Ben: Ey Allah'ın Rasulü! Cahiliye döneminde iken
yaptığımız bazı hususlar vardı. Kahinlere giderdik. O:
"Kahinlere gitmeyin" buyurdu. Biz bazı
şeyleri uğursuz kabul ederdik dedim. O: "Bu birinizin nefSinde duyduğu bir
şeydir. Bu sizi (işinizi yapmaktan) alıkoymasın" buyurdu.
5775- ..
./2- Bana Muhammed b. Rafi'de tahdis etti, bana Huceyn -yani b. el-Müsenna-
tahdis etti, bize Leys, Ukayl'den tahdis etti. (H.) Bize İshak b. İbrahim ve
Abd b. Humeyd de tahdis edip dedi ki: Bize Abdurrezzak haber verdi, bize Ma'mer
haber verdi. (H.) Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Şebabe b.
Sevvar tahdis etti, bize İbn Ebu Zib tahdis etti. (H.) Bana Muhammed b. Rafi'de
tahdis etti, bize İshak b. İsa haber verdi, bize Malik haber verdi, hepsi
Zühri'den bu isnad ile Yunus'un hadisi ile aynı manada rivayet etti. Yalnız
Malik hadisi rivayetinde uğursuz kabul etmeyi sözkonusu etmekle birlikte onun
hadisinde kahinler sözkonusu edilmemiştir.
5776- ..
./3- Bize Muhammed b. es-Sabbah ve Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis edip dedi
ki: Bize İsmail -ki o b. Uleyye'dir- Haccac es-Savvaf’dan tahdis etti. (H.) Bize İshak b. İbrahim de tahdis etti, bize İsa b. Yunus haber
verdi, bize Evzai tahdis etti, ikisi Yahya b. Ebu Kesir'den, o Hilal b. Ebu
Meymune'den, o Ata b. Yesar'dan, o Muaviye b. el-Hakem es-Sülemi'den, o Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den ez-Zühri'nin Ebu Seleme'den, onun Muaviye'den
hadisi ile aynı manada rivayet etti. Ama Yahya b. Ebu Kesir'in hadisi
rivayetinde şunu ekledi: Dedi ki: Aramızdan bazı adamlar çizgi çiziyorlar
dedim. O: "Nebilerden bir nebi çizgi çiziyordu. Kimin çizgisi (onunkine)
muvafakat ederse işte o (isabetli)dir" buyurdu.
5777- 122/4- Bize Abd b.
Humeyd de tahdis etti, bize Abdurrezzak haber verdi, bize Ma'mer, Zühri'den
haberverdi, o Yahya b. Urve b. ez-Zubeyr'den, o babasından, o Aişe'den şöyle
dediğini rivayet etti: Ben: Ey Allah'ın Rasulü! Kahinler
bize bir şeyler söylüyorlardı da onun gerçekleştiğini görüyorduk dedim. O:
"İşte o cinlerden olanın kap ıp da kendi dostunun kulağına bıraktığı ve
ona yüz yalan kattığı hak sözdür" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
5762, 6213, 7561
5778-123/5- Bana Seleme b. Şebib tahdis etti, bize Hasan b. A'yen
tahdis etti, bize Ma'kil -ki o b. Ubeydullah'dır- ZÜhri’den tahdis etti, bana
Yahya b. Urve'nin haberverdiğine göre o Urve'yi şöyle derken dinlemiştir. Aişe
dedi ki: Bazı kimseler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e kahinlere dair soru sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) onlara: "onlar bir şey değildir" buyurdu. Soru soranlar: Ey
Allah'ın Rasulü! Ama onlar bazen bir şeyi sÖylüyorlar da gerçek çıkıyor
dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İşte o cinlerden
olanın kaptığı cinninin sözüdür. Bunu tavuğun (gıdaklamayı) tekrarladığı gibi o
sözü velisinin kulağında tekrar edip durur. Ona yüz yalandan fazlasını da katıp
karıştırırlar" buyurdu.
5779- ..
./6- Bana Ebu't-Tahir de tahdis etti, bize Abdullah b. Vehb haber verdi, bana
Muhammed b. Amr, İbn Cureyc’DEN haber verdi, o İbn Şihab’DAN bu isnad ile
Ma'kil'in Zühri'den rivayetine yakın olarak rivayet etti.
AÇIKLAMA: (5774)
"Kahinlere gitmeyin" bir rivayette (5778)
"Ona kahinler hakkında soru soruldu, O: Onlar bir şey değildir
buyurdu."
Kadı Iyaz -Allah'ın
rahmeti ona- dedi ki: Araplarda kahinlik üç çeşit idi:
1. Bir kimsenin
cinlerden kendisine semadan hırsızlama yolu ile dinleyip çaldıklarını haber
veren cinlerden bir velisi (arkadaşı) olur. Bu tür, Allah'ın nebimiz
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e peygamberlik verdiği zamandan itibaren batıl
olmuştur.
2. Yeryüzünün çeşitli
bölgelerinde yakın ya da uzak kendisinden gizli ve saklı olan yerlerde yeni
meydana gelen ve olan şeyleri haber vermesi bu şekilde bir kahinliğin
bulunması uzak değildir. Mutezile ile bazı kelamcılar bu iki türü de kabul
etmeyerek imkansız olduklarını söylemiş iseler de bu
imkansız da değildir, olmasında da uzak bir ihtimal yoktur. Ama doğru
söyledikleri de var yalan söyledikleri de. Bununla birlikte onları tasdik etmek
ve söylediklerini dinlemek yasağı geneldir.
3. Müneccimler bu tür de
yüce Allah kimi insanlara bir tür kuvvet halk eder. Ama bu türde de yalan daha
fazladır. Arraflık da bu kabilden bir iştir. Bunu yapan kişiye de arraf
denilir. Arraf ise bir takım sebep ve mukaddimeleri bazı hususlara delil görüp
bunlarla o işleri bildiğini iddia eder. Bazen bu teknik işte bir kısmında zecr
(kuşların uçuşlarından anlam çıkarmak) tark (çizgi çizmek) ve yıldızlar ile
alışılmış bir takım sebeplerden de yararlanabilirler. Bütün bu türlere kahinlik adı verilir. Şeriat bunların hepsinin yalancı
oldunu söylemiş, onları doğrulamayı ve onlara gitmeyi yasaklamışlır. Allah en
iyi bilendir.
(5778) "Onlar bir
şey değildir" buyruğu da sözlerinin balıl olduğu, bir gerçeğinin olmadığı
anlamına gelir. Bundan balıl bir şey hakkında bu sözü kullanmanın caiz olduğu
anlaşılmaktadır. (5774) "Biz bazı şeyleri ugursuz sayardık. O: Bu
birinizin kendi nefsinde hissettiği bir şeydi. Bu sizi alıkoymasın"
buyruğu da şu demektir: böyle bir hoşlanmayış adeten sizin nefislerinizde
ortaya çıkar ama buna iltifat etmeyin ve bundan önce yapmayı kararlaştırdığınız
işten geri dönmeyin.
Sahabi Urve b. Amir
(radıyallahu anh)'dan sahih olarak geldiğine göre o
şöyle demiştir: Ben, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e uğursuzluk
duygusuna kapılmayı sözkonusu ettim de O: Bunun en güzeli tefeüldür. O müslüman
birisini geri çevirmez. Bu sebeple sizden biriniz hoşlanmadık bir şey görecek
olursa: Allah'ım! İyilikleri senden başkası getiremez. Kötülükleri de senden
başkası bertaraf edemez. Bir iyiliği yapmak da bir kötülükten uzak durabilmek
de ancak senin ile (verdiğin güç ile) olur desin." Bunu Ebu Davud sahih
bir isnad ile rivayet etmiştir.
(5776) "Nebilerden
bir nebi çizgi çiziyordu ... " Bu hadisin şerhi
daha önce Namaz Kitabı'nda geçmişti.
(5777) "İşte o hak
sözü o cinlerden olan kişi kapar ve onu dostunun kulağına bırakır, o da ona yüz
yalan katar." Yahtafue: Onu kapar" meşhur okuyuşa göre tı harfi
fethalıdır, Kur'an da da bu şekildedir. Az kullanılır bir söyleyişte kesreli
(yahtifu)dir. İsteraka ise hızlıca bir şeyalmak demektir. Kezbe: Yalan kaf harf
fethalı ve kesreli (kizbe) diye söylenir. Her iki söyleyişte de zel harfi
sakindir. Kadı lyaz dedi ki: Bazıları kaf harfinin kesreli oluşunu durum ve
heyet kastı ile kullanması hali dışında kabul etmemişlerdir. Bunu tartışmanın
yeri burası değildir. Onu bırakır sözü oraya ilka eder, telkin eder demektir.
(5778) "İşte o
cinlerden olanın kaptığı ve tavuğun (gıdaklamasını) tekrarladığı gibi velisinin
kulağına tekrarladığı sözdür." Diyarımızdaki bütün nüshalarda bu şekilde
"cinden kimsenin ... kelimedir"
şeklindedir. Yani cinden işitilen kelime söz demektir. Yahut da cinlerin
naklettikleri arasından doğru çıkan sözdür. Kadı Iyaz el-Meşarik'de bunun bu
şekilde rivayet edildiği gibi "cinden" yerine "haktan" diye
de rivayet edildiğini belirtmektedir.
"Tavuğun
tekrarlaması gibi" decace bildiğimiz tavuktur. Dil bilginleri ve garibul
hadis alimlerinin dediklerine göre el-karr:
muhatabının kulağına bir sözü iyice anlayıncaya kadar tekrar etmek demektir.
Tavuğun karrı (gıdaklamasını tekrarlaması) ise kesik kesik ses çıkarması
demektir.
Hattabi ve başkaları
dedi ki: Yani cinlerden olan kişi bu sözü velisi olan kahinin
kulağına bırakır. Bunu şeytanlar işitir. Tıpkı tavuğun sesi ile arkadaşlarını
haberdar etmesi ve onlarla iletişim kurmasına benzer. (Hattabi devamla) dedi
ki: Bunun ile ilgili bir başka izah da şudur: Rivayet ("kekarri'd-decace:
tavuğun gıdaklaması gibi") şeklinde değil de "kekarri'z-zücace"
olmasıdır. Nitekim buna Buhari'de yer alan: "Şişenin ses çıkarması gibi
onun kulağına bunu tekrar tekrar söyler" rivayeti delil teşkil etmektedir.
Bu rivayette "karure: şişe"in söz konusu edilmesi zücace (cam,
kavanoz vs.) rivayetinin sabit olduğuna delildir.
Kadı Iyaz dedi ki: Ama
Müslim'de bu kelimenin "decace: tavuk" şeklinde dal ile geldiğinde
rivayet ihtilafı bulunmamaktadır. Ama "karure: şişe" rivayeti
"zücace: cam kavanoz vs" rivayetinin sahih olduğunu gösterir.
(Devamla) Kadı Iyaz dedi ki: bu da şu demektir: Onun velisine yaptığı telkinin
hareket ettirildiği zaman elde yahut kaya üzerinde şişenin çıkardığı gibi bir
sesi olur.
5780-124/7- Bize Hasan b. Ali el-Hulvani ve Hammad b. Humeyd tahdis
etti. Hasan bize Yakub tahdis etti derken Abd dedi ki: Bana Yakub b. İbrahim b.
Sa'd tahdis etti. Bize babam Salih'den tahdis etti, o İbn Şihab'dan rivayet
etti. Bana Ali b. Husayn tahdis ettiğine göre Abdullah b. Abbas dedi ki: Bana
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabından Ensar'dan olan bir adamın
haber verdiğine göre kendileri bir
Diğer tahric: Tirmizi,
3224
5781- ..
./8- Bize ZUheyT b. Harb da tahdis etti, bize Velid b. Müslim tahdis etti, bize
Ebu Amr el-Evzai tahdis etti. (H.) Bize Ebu't-Tahir ve Harmele de tahdis edip
dedi ki: Bize İbn Vehb haber verdi, bana Yunus haber verdi. (H.) Bana Seleme b.
Şebib de tahdis etti, bize Hasan b. A'yen tahdis etti, bize Makil -yani b.
Ubeydullah tahdis etti- Hepsi Zühri’DEN bu isnad ile rivayet etti. Ancak Yunus
şöyle dedi: Abdullah b. Abbas'dan rivayete göre bana Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den ashabından bazı adamlar haber verdi.
Evzai'nin hadisinde ise:
''Ama (başka şeyler) eklerler ve artırırlar" demiştir.
Yunus'un hadisinde ise:
''Ama onlar içine okurlar ve artırırlar" şeklindedir.
Yunus'un hadisinde de şu
fazlalığı eklemiştir: Yüce Allah da: "Nihayet kalplerinden korku
giderilince: Rabbiniz ne buyurdu derler. Onlar: Hakkı (buyurdu) derler. "
(Sebe, 23)
Ma'kil'in hadisindede
Evzai'nin dediği gibi: ''Ama onlar içine yalan katarlar ve artırırlar"
şeklindedir.
5782-125/9- Bize Muhammed b. el-Müsenna el-Anezı tahdis etti, bize
Yahya -yani b. Said- Ubeydullah'dan tahdis etti, o Nafi'den, o Safiye'den, o
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcelerinden birisinden, o Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Kim bir
arrafa gidip de ona herhangi bir şey hakkında soracak olursa kırk
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Salih'in İbn
Şihab'dan rivayetinde (5780) Rasillullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
''Ama onlar içine yalan katıyorlar ve artınyorlar" buyruğundaki
"yakrifune: yalan katıyorlar" kelimesini Salih'in rivayeti olarak iki
şekilde zaptetmişlerdir. Bunlardan biri re harfi iledir. İkincisi ise zel
(yakzifune) şeklindedir. Evzai ve İbn Ma'kil rivayetinde bütün nüshaların
ittifakı ile re iledir. Yani arasına yalan karıştırırlar demektir. Bu da
"yakzifune" ile aynı manadadır. Yunus'un rivayetinde ise "yerkune:
okurlar" diye geçmektedir. Kadı Iyaz dedi ki: Biz bunu üstadIarımızdan hem
ye harfi ötreli (yurkune şeklinde) hem fethalı hem kaf harfi şeddeli olarak
zaptetmiş bulunuyoruz. Bazılan da ye harfi fethalı re harfi sakin olarak
zaptetmişlerdir. el-Meşarik de de şunları söylemiştir: Bazılan doğrusu ye harfi
fethalı re harfi sakin ve kaf harfi fethalıdır demiştir. Bunu Hattabi de böyle
zikretmiş olup bu da ona katarlar artırırlar ile aynı anlamdadır demiştir.
Nitekim filan kişi batıla yükseldi denilirken aslı yükselişten geldiği için
işittiklerinden yukarısını (fazlasını) aralarına bırakırlar demek olur. Kadı
Iyaz dedi ki: İlk rivayet bu fiilin kat kat artırılıp çoğaltılması anlamı ile
sahih olur. Allah en iyi bilendir.
(5782) "Kim bir
arrafa gidip de ona bir şey hakkında soru sorarsa ... " Arrafın açıklaması
ve onun da kahinlerin çeşitleri arasında sayıldığı daha önce geçti.
Hattabi ve başkaları
dedi ki: Arraf, çalınmış bir şeyin kaybolmuş bir eşyanın yerini ve benzerlerini
bilme işi ile uğraşan kişiye denilir. Buna giden kişinin namazının kabul
edilmeyişinin anlamı da namazının sevabı yoktur demektir. Her ne kadar farzı
yerine getirmiş oluyor ve ayrıca onu iade etmesine gerek yoksa da sevabı olmaz.
Bunun bir benzeri de gasbedilmiş bir arazide kılınmış namazdır. O namaz eda
yerine geçer ve kazası gerekmez fakat sevabı yoktur. Mezhep alimlerimizin büyük
çoğunluğu böyle demiştir. Onların dediklerine göre farz ve ondan başka vacip
namazları eğer tam anlamı ile gereği gibikılacak olursa bunun iki sonucu ortaya
çıkar: Farzı yerine getirme yükümlülüğünün düşmesi ile sevabın hasıl olmasıdır.
Eğer namazını gasbedilmiş bir arazide eda edecek olursa birincisi gerçekleşir,
ikincisi gerçekleşmez. İşte bu hadiste de böyle bir te'vilde bulunmak bir
zorunluluktur. Çünkü ilim adamları arraf denilen bir kimseye giden kişinin kırk
günlük namazını iade etmesinin gerekmediğini ittifakla kabul etmişlerdir. Bu
sebeple onu te'vil etmek gerekmektedir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
36/21- CÜZZAMLIDAN
VE BENZERLERİNDEN UZAK DURMA BABI