SAHİH-İ MÜSLİM |
TIB |
16/11- HER HASTALIĞIN
BİR İLACININ OLDUĞU VE TEDAVİ OLMANIN DA MÜSTEHAPLIĞI BABI
5705-69/1- Bize Harun b.
Maruf, Ebu't-Tahir ve Ahmed b. İsa tahdis edip dedi ki. Bize İbn Vehb tahdis etti,
bana Amr -ki o b. el-Haris'dir- Abdurabbi b. Said'den haber verdi, o
Ebu'z-Zubeyr'den, o Cabir'den o Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Her bir hastalığın bir ilacı vardır.
Hastalığın ilacı isabet ederse aziz ve celil Allah'ın izni ile iyileşir. "
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
5706-70/2- Bize Harun b.
Maruf ve Ebu't-Tahir tahdis edip dedi ki: Bize İbn Vehb tahdis etti, bana
Amr'ın haber verdiğine göre Bukeyr kendisine şunu tahdis etti: Asım b. Amr b.
Katade'nin kendisine tahdis ettiğine göre Cabir b. Abdullah el-Mukanna'ı hasta
iken ziyaret ettikten sonra: Hacamat yaptırıncaya kadar gitmeyeceğim. Çünkü ben
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Muhakkak onda bir şifa
vardır" buyururken dinledim dedi.
Diğer tahric: Buhari,
5682, 5701, 5704, 5697
AÇIKLAMA: (5705)
"Her hastalığın bir ilacı vardır. Hastalığın ilacı isabet ederse Allah'ın
izni ile iyileşir." Deva (ilaç) dal harfi fethalı ve sonu medlidir.
Aralarında el-Cevheri'nin de bulunduğu pek çok kimse de bunun bir söyleyişinin
de dal harfi kesreli (diva) olduğunu nakletmektedirler. Kadı Iyaz dedi ki: Bu
Kilabhların söyleyişidir ve şaz bir söyleyiştir.
Bu hadisten anlaşılan
hükümlere gelince: Hadiste tedavinin müstehap olduğuna işaret vardır. Bu hem
mezhep alimlerimizin hem selefin çoğunluğunun ve genel olarak da halefin
görüşüdür. Kadı Iyaz dedi ki: Bu hadis-i şeriflerde din ve dünya ilimleri ile
alakah çeşitli hususlar bir arada bulunmaktadır. Ayrıca tıp ilminin sahih
olduğu, genel olarak tedavi olmanın caiz olduğu ve Müslim'in zikrettiği bu
hadislerde sözü geçen yollarla tedavi olmanın müstehap olduğu da
anlaşılmaktadır.
Yine bu hadisler de
aşırı mutasavvıflar arasından tedaviyi inkar edenlere de cevap vardır. Her şeyin
Allah'ın kaza ve kaderi ile olduğunu ve tedaviye ihtiyaç olmadığını söylerler.
İlim adamlarının delili ise bu hadislerdir. Ayrıca onlar failin yüce Allah
olduğuna ve tedavinin de yine Allah'ın kaderinin bir bölümü olduğuna inanırlar.
Bu ise dua etmenin emredilmiş olmasına, kafirlerle savaşma emrine, gerektiği
gibi korunmak, el ile kendisini tehlikeye atmaktan uzak kalmanın emrolunduğuna
benzer. Halbuki ecel değişmez, taktirler belirlenmiş vakitlerden ne sonraya
kalır ne de öne gelirler. Allah'ın mukadderatının gerçekleşmesi ise mutlak bir
zorunluluktur. Allah en iyi bilendir.
İmam Ebu Abdullah
el-Mazeri dedi ki: Müslim tıp ve ilaç hakkında bunca çok hadisi zikretmiş
bulunmakla birlikte kalbinde hastalık bulunan kimseler bir kısmına itiraz etmiş
ve şöyle demişlerdir: Doktorlar balın müshil olduğu üzerinde icma etmişlerdir.
Peki nasıl olur da ishal olan bir kimseye tavsiye edilebilir. Yine doktorlar
sıtmaya yakalanmış bir kimsenin soğuk suyu kullanmasının helake yakın büyük bir
tehlike olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Çünkü soğuk, deri gözeneklerini
daraltır ve buhann dışarı çıkmasını engelleyerek içeride hapseder. Hararetin
(çıkacak yerde) aksine hareket etmesini sağlar. Böylelikle bu da telef olmaya
sebeptir. Yine bunlar zatulcenb hastalığının kust ile tedavi edilmesine de
karşı çıkarlar. Çünkü onda ileri derecede bir hararet vardır, bunu da tehlikeli
görürler.
El-Mazeri dedi ki: Bu
itiraz edenin söylediği bu sözler apaçık bir bilgisizliktir. Bu kişi bu
hususlarda yüce Allah'ın: "Aksine onlar bilgisini kuşatamadıkları bir
hususu yalanladılar." (Yunus, 39) buyruğunda dile getirdiği durumdadır.
Bizler ise bu konuda zikrolunmuş hadisleri şerh ediyor ve şöyle diyoruz:
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Her birhastalığın bir ilacı vardır.
İlaç hastalığa isabet
ederse Allah'ın izni ile iyileşir. " Bu hadiste gayet açık bir beyan
vardır. Çünkü bilindiği üzere tabipler şöyle der: Hastalık vücudun tabii
mecrasının dışına çıkması demektir. Tedavi ise onu eski mecrasına geri
çevirmektir. Sıhhatin korunması ise vücudun o tabii mecrası üzerinde kalması
ile olur. Buna göre sağlığın korunması da gıdaların ve diğer şeylerin uygun ve
elverişli olması ile olur. Vücudu tabii haline döndürmek de hastalığa zıt uygun
ilaçlarla mümkün olur. Hipokrat der ki: Eşyalar zıtları ile tedavi edilir. Ama
bazen hem hastalığın gerçeği hem de ilacın tabiatının gerçek mahiyeti çok
incelikli ve nisbeten kapalı bulunabilir. Bu durumda zıt görünen ilaca güven
azalır. İşte yalnız bu bakımdan tabip hataya düşer. Bazı hallerde hastalığın
sıcak bir maddeden kaynaklandığını sanmakla birlikte başka bir maddeden
kaynaklanıyor olabilir. Ya da soğuk bir maddeden yahut sandığı hararetten daha
aşağı mertebedeki sıcak maddeden dolayı da olabilir. Bu durumda şifa hasıl
olmaz. Sanki Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hadisinin son kısımlarında baş
tarafı ile çelişen bir hususa dikkat çekmiş gibi olduğunda şöyle denilebilir:
Sen her bir hastalığın bir ilacı vardır diyorsun. Biz ise bir çok hastanın
tedavi olmakla birlikte iyileşmediklerini görüyoruz. O da şöyle buyurmuş
gibidir: Bunun sebebi ancak ilacın olmayışından dolayı değildir. Tedavinin
gerçek mahiyetinin bilinmeyişinden dolayıdır. Bu da gayet açık bir husustur.
Allah en iyi bilendir.
5707-71/3- Bana Nasb b.
Ali el-Cahdamı tahdis etti, bana babam tahdis etti, bize Abdurrahman b.
Süleyman, Asım b. Ömer b. Katade'den şöyle dediğini tahdis etti: Ailemiz
arasında iken Cabir b. Abdullah yanımıza geldi. Bu arada bir adam da
kendisindeki çıbanlardan yahut yaralardan da rahatsızdı. Neden rahatsızsın
dedi. O: Bendeki bazı çıbanlar bana zorluk veriyor dedi. Cabir: Ey çocuk! Bana
bir hacamatçı getir dedi. Ona: Hacamatçıyı ne yapacaksın ey Ebu Abdullah! dedi.
O: Ona bir hacamat kavanozu takmak istiyorum dedi. Adam: Allah'a yemin olsun ki
sinek yahut elbise bana değiyor da bu dahi beni rahatsız ediyor, bana zor
geliyor dedi. Bundan dolayı çok sıkılıp rahatsız olduğunu görünce dedi ki: Ben
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dınledim:
"Eğer ilaçlarınızdan herhangi bir şeyde bir hayır varsa bu, ya bir
(hacamat) neşteri vuruşundadır yahut bir içim baldadır yahut ateşle
dağlamaktadlT." Ayrıca RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Bununla birlikte dağlanmayı da sevmiyorum" buyurdu. (Ravi) dedi ki:
(Hizmetçi) hacamatçıyı getirdi, ona bir neşter vurdu ve çektiği acılan da
gitti.
AÇIKLAMA: (Bu
şerhteki açıklamalar bundan önceki hadiste sözkonusu edilen İmam Ebu Abdullah
el-Mazeri'nin açıklamalarının devamıdır).
Diğer hadise gelince, o
da RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Eğer ilaçlarınızdan
herhangi birisinde bir hayır varsa ... '' Bu da bu işin ehline göre bbbın pek
harika özelliklerindendir. Çünkü dolmak (ve şişmek) sureti ile meydana gelen
hastalıklar ya kan hastalıkları ya safra ile ilgili ya sevde ile ilgili ya da
balgam ile alakalıdır. Eğer demevi (kan ile alakalı) ise bunun şifası kanın
çıkmasını sağlamaktır. Eğer geri kalan üçünden kaynaklanıyorsa bunların şifası
ise bu hastalıkların her bir karışık hali için uygun bir müshil sureti ile
gerçekleşecek olan ishaldir. Sanki Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bal ile
müshil ilaçlara dikkat çekmiş, hacamat ile bu yolla kanı çıkarmaya aynı zamanda
kan aldırmak ve bu anlamdaki sülük koymak ve benzeri yollar ile de kan dışarı
çıkartılır. Dağlamayı sözkonusu etmesi ise ağız yolu ile içilerek alınan
ilaçlarla benzerlerinin fayda vermemesi halinde kullanılmasından dolayıdır.
Çünkü tıbbın (tedavinin) sonuncusu dağlamaktır.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Bununla birlikte dağlanmayı sevmiyorum"
buyurması ise mecbur kalıncaya kadar dağlamakla tedaviyi ertelemeye bir
işarettir. Çünkü bazen dağlama acısından daha hafif olan bir acıyı önlemek için
oldukça ağır olan bir acı veren yolu seçmektir. Sözü geçen inkarcının itirazına
gelince, onu çürütmek üzere de deriz ki: Şüphesiz tıp ilmi etraflı ve geniş
açıklamalara en çok ihtiyacı olan bir ilimdir. Öyle ki hasta bir kimseye bir
zaman tedavi edici olan bir ilaç, ondan sonraki bir zamanda onun için bir
hastalık sebebi olabilir. Bu da mizacında ısınan bir gazabdan dolayı arız olan
ve bundan dolayı ilacın değiştirilmesine sebep olan bir arızi unsur, yahut
değişen bir hava ya da bunun dışında sayılamayacak kadar çok olan hususlar
etken olabilir. Kişideki bir halde bir şey ile şifa gerçekleşecek olursa diğer
hallerde aynısı ile şifanın gerçekleşmesi gerekmez. Bütün şahıslar ve tabipler
ittifakla aynı hastalığın tedavisinin yaşa, zamana, alışkanlıklara, verilen
gıdalara, alışılagelmiş tedbirlere ve tabiatların kuvvetine göre değişik arz
edeceğini kabul etmişlerdir. Sözünü ettiğimiz bu hususları öğrendiysek şunları
da bilelim ki: İshal çeşitli sebeplerden dolayı ortaya çıkabilir. Mide
şişkinliğinden ve abur cubur yemekten meydana gelen ishal bunlardan bir
çeşittir. Tabipler bu gibi durumda ilacının tabiatı ve tabiatın faaliyetini
terk etmesi sureti ile olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. Eğer ishale
yardımcı olacak bir şeye ihtiyacı bulunursa güç kalıcı olduğu sürece yardım
olunur. Onu hapsetmek ise doktorlara göre bir zarardır. Hastalığın daha da
çabuklaştırılmasıdır. Çünkü hadis-i şerifte adı geçen kişinin bu ishalinin
karnının fazla yemekle doldurulmasından yahut abur cubur yemesinden dolayı
ortaya çıkmış olabilir. Bu sebeple onun tedavisi de ishalini olduğu hal üzere
bırakmak ya da onu daha da güçlendirmektir. Bunun için Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) ona bal içmeyi emir buyurdu. Bu onun ishalinin artmasına sebep
olduğu halde yine onun (ishal olmasına sebep olan) madde tamamen yok oluncaya
kadar daha da bal içmesini emretti ve sonunda ishal durdu. Onun hastalığına uygun
gelen ilaç bal içmek de olabilir. İşte bütün bu zikrettiklerimizle bal içmenin
tıp tekniğine uygun cereyan ettiği de ve buna itiraz eden kimsenin bunu
bilmediği de sabit olmaktadır. Bizler bu açıklamalarımızia tabiplerin
söyledikleri ile hadisi tasdik etme maksadında değiliz. Aksine onlar onu
yalanlayacak olsalar biz de onları yalanlar, onları inkar ederiz. Eğer onların
iddialarının doğruluğu için müşahadeyi ortaya koyacak olurlarsa o taktirde Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sözünü te'vil eder ve sahih olacak şekilde onu
açıklarız. Bizler bu cevabı ve bundan sonraki açıklamalarımızı eğer bir
müşahade ile kendilerini destekleyecek olurlarsa, ihtiyaç duyulması hali için
bir hazırlık olarak kaydetmiş olmaktayız. Ayrıca itiraz edenin cehaletinin bununla
ortaya çıkmasını da ve kendisinin ileri sürüp itiraz ettiği ve müntesip
bulunduğu mesleği doğru dürüst bilmediğini de ortaya koymak istedik.
Sıtmalı (harareti
yükselmiş) kimseye soğuk su ile ilgili yapılacak açıklama da bunun gibidir.
Çünkü itiraz eden bir kimse Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hakkında
söylemediği bir şeyi iddia etmektedir. Çünkü Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Onu (sıtmayı, harareti) su ile serinletiniz" buyruğundan
fazlasını söylememiş ve bunun nasıl ve ne durumda olacağını beyan etmemiştir.
Tabipler de safra menşeili hummaya yakalanmış kimseye oldukça soğuk su
içirmekle idare edileceğini kabul ederler. Ona kar (suyu) içirirler ve ellerini
ayaklarını soğuk su ile yıkarlar. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu tür
hummayı (harareti) kastetmiş olması da uzak bir ihtimal değildir. Bal da
onların söylediklerine yakın bir şekildedir.
Müslim burada sahihinde
Esma (radıyallahu anha)’DAN hummadan dolayı kıvranan bir kadının geldiğini ve
üzerine gömleğinin yakasının içine su döktüğünü, ayrıca şunları söylediğini
zikretmektedir: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu su ile
serinletiniz" buyurmuştur. İşte Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
yakınlığı bilinen hadisin ravisi Esma (radıyallahu anha), hadisi bizim söylediğimize
yakın bir şekilde te'vil etmiş bulunmaktadır. Buna göre itirazcı inkarcının
geriye sadece yalan uydurup, onu ileri sürerek itiraz etmek kalıyor. Buna da
iltifat edilmez.
Zatülcenb hastalığının
kust ile şifa bulmasını inkar etmeleri de batıldır.
Çünkü bazı kadim
tabiplerin dediklerine göre zatülcenb eğer balgamdan dolayı meydana gelmişse
kust onun ilaçlarından birisidir. Carinos ve başkaları ise kustun göğüs
ağrısına faydalı olduğunu zikretmiş, yine kimi eski tabipler şöyle demiştir: Organlardan
herhangi birisinin ısıtılmasına ihtiyaç duyulduğu yerde kust kullanıldığı gibi
bedenin iç tarafındaki bir ihtilatın dışarıya çekilmesine ihtiyaç duyulacağı
yerde de kullanılır. Nitekim İbn Sina ve başkaları da böyle demiştir. İşte bu
da bu inkarcı itirazcının iddiasını iptal edip çürütmektedir.
(5726) Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Onda yedi türlü şifa vardır"
buyruğuna gelince. Tabipler kitaplarında onun (kustun) ay hali kanını ve idrar
söktürdüğünü, zehirlere kaI'şı faydalı olup cima arzusunu harekete geçirdiğini,
bal ile birlikte içilmesi halinde kabak çekirdeği ile beraber bağırsaklardaki
kurtları öldürdüğünü, hamilelik dolayısı ile yüzde çıkan değişik lekelere
sürülmesi halinde onları giderdiğini, midenin ve karaciğerin soğuk algınlığına
kaI'şı faydalı olup onları normal hallerine geri çevirdiğini, çiçek humması ve
daha başka şeylere kaI'şı faydalı olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. Kust,
Bahri ve Hindi olmak üzere iki türlüdür. Bahri kust beyaz kusttur. İki türden
daha çok bulunanıdır. Bazıları Bahri olanın Hindi türünden daha faziletli
(üstün) olduğunu ve onun hararetinin ötekinden az olduğunu söylemişlerdir. Her
ikisinin üçüncü dereceden sıcak ve kuru oldukları, Hindi olanın ise hararetin
üçüncü diliminde daha şiddetli olduğu da söylenmiştir. İbn Sina dedi ki: Kust
üçüncü derecede sıcak, ikinci derecede kurudur. İlim adamları kust hakkında
sözünü ettiğimiz bu faydaları üzerinde ittifak etmişlerdir. Böylelikle kust hem
şer'an, hem bbben övülmüş olmaktadır. Bizim kustun faydalarını tabiplerin
kitaplarından saymamızın sebebi
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in bunlardan toplu bir şekilde birkaç tanesini zikretmiş olmasından
dolayıdır.
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in: "Şüphesiz siyah habbede (çörek otunda) zehir dışında bütün
hastalıklara karşı bir şifa vardır" buyruğu da aynı zamanda daha önce kust
hakkında geçen şekilde soğuk hastalıklar için yorumlanır. Çünkü Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabının (radıyallahu anhum) halleri arasında
çoğunlukla gördüğüne göre tavsiyelerde bulunmuştur.
Kadı Iyaz kaydettiğimiz
ve el-Mazeri'ye ait bu açıklamaları zikrettikten sonra şunları da
söylemektedir: Şuniz de denilen çörek otunun menfaati hususunda tabipler pek
çok şeyi ve şaşırtıcı özellikleri sözkonusu etmişlerdir. Bunları Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hakkında söyledikleri de doğrulamaktadır.
Caminos'un naklettiğine göre o şişkinliği giderir, eğer yenilir yahut karnın
üzerine konulacak olursa karındaki kurtları azaltır, kavrulup bir beze bağlanıp
koklanacak olursa nezleyi giderir ve derinin kabuk dökmesine sebep olan
hastalığı ortadan kaldırır, kapalı ve baş aşağı siğilleri söker, eğer yaplşkan
ve kalın ihtilatlardan ötürü gelmeyen bkanıp kalmış ay hali kanının ak-nasını
sağlar, alna sürüldüğü taktirde baş ağrısına da fayda verir. Sivilceleri ve
uyuzu söker, balgam türü şişkinlikleri sirke ile birlikte çalkalaması halinde
çözer. Eğer erise yağı ile dövülmüş olarak burna çekilecek olursa gözde arız
olan suya kaI'şı fayda verdiği gibi nefsi yorgunluğa karşı da faydalı olur. Diş
ağrılarına kaI'şı onunla ağız çalkalanır. İdrar söktürür, süt artırır. Rutila
ısırmasına kaI'şı da faydalı olur. Tütsü olarak kul!anırsa haşeratı kovar .
Kadı lyaz (devamla) dedi
ki: Calinos'dan başkaları da şunları söylemektedir: Bunun bir özelliği de
balgam ve sevdavi türden sıtmayı gidermesi, nezlenin kimsenin boynuna asılması
halinde ona faydalı olması, ayrıca bir tür hummaya karşı da fayda sağlamasıdır.
Diğer taraftan sıcak olanın bazı hallerde sıcak bir takım hastalıklara fayda
sağlaması da uzak bir ihtimal değildir. Biz bu özelliği pek çok ilaçta
görebiliyoruz. Bu durumda hadisin genel ifadesi dolayısı ile şuniz (denilen
çörek otu) da bu türden olur. Ve bazı hallerde bu tek başına kullanıldığı gibi
bazı hallerde terkib halinde de kullanılabilir.
Kadı Iyaz dedi ki: Bu
hadislerin genelinde din ve dünya ilimlerinden bir çok husus olduğu gibi tıp
ilminin doğruluğu, genel olarak tabipliğin caiz olduğu, sözü edilen hacamat,
ilaçların içilmesi, burna çekilen enfiye türü ağız yolu ile ilaç vermek,
damarların (hacamat yolu ile) kesilmesi ve rukye (okumak)ın da müstehap olduğu
anlaşılmaktadır.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Hastalığı indiren ilacı da indirmiştir" buyruğu
onlara bildirmek ve buna dair izin vermek mahiyetindedir. İndirilmesinden
maksat yer yüzündeki yaratılmışlarla hastalık ve ilaç konusunda görevli olan
meleklerin indirmesi de olabilir. Bazı tabipler Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in: "Bir hacamat neşterinin yı rttığı yahut bir içim bal ya da
bir ateşle dağlama"hadisinin bütün şifa türlerine işaret olduğunu
söylemişlerdir. Allah en iyi bilendir.
(5706) "Cabir b.
Abdullah el-Mukanna'ın ziyaretine gitti." Buradaki "Mukanna"
isminde kaf ve şeddeli nun harfleri fethalıdır.
(5707) "Çıban"
anlamındaki "hurac" kelimesinde hı harfi ötreli re harfi şeddesizdir.
"ona bir hacamat
kavanozu takmak istiyorum" buradaki mihcem mim harfi kesreli ve cim harfi
fethalı olup hacamat yerini emip toplayan alet demektir.
"Hacamat
neşteri" deki mihcemden kasıt ise kanın çıkmasını sağlamak için hacamat
yerinin kendisi ile yırtıldığı demir alettir.
"Onun bundan
sıkıldığını görünce" rahatsız olduğunu, ondan usanıp onu istemediğini
gösterince demektir.
5708-72/4- Bize Kuteybe
b. Said tahdis etti, bize Leys tahdis etti. (H.) Bize Muhammed b. Rumh da
tahdis etti, bize Leys, Ebu'z-Zubeyr'den haber verdi, o Cabir’DEN rivayet
ettiğine göre Um Seleme hacamat hususunda Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den izin isteyince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona hacamat yapmasını
emir buyurdu.
(Ravi dedi ki):
Zannederim o şunu da söyledi: Ebu Taybe onun süt kardeşi idi -yahut da ihtilam
olmamış- baliğ olmamış bir çocuktu.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 4105; İbn Mace, 3480
5709-73/5- Bize Yahya b.
Yahya, Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb tahdis etti, Yahya -lafız ona ait
olmak üzere- bize Ebu Muaviye haber verdi derken diğer ikisi tahdis etti dedi:
O Ameş'den, o Ebu Süfyan'dan, o Cabir’DEN şöyle dediğini rivayet etti:
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ubey b. Kab'a bir doktor gönderdi, o
da onun bir damarını kestikten sonra onun üzerini dağladı.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 3864; İbn Mace, 3493;
5710- .. ./6- Bize Osman
b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Cerir tahdis etti. (H.) Bana İshak b. Mansur
da tahdis etti, bize Abdurrahman haber verdi, bize Süfyan haber verdi, ikisi
A'meş'den bu isnad ile rivayet etti ve her ikisi de: "Bunun bir damarını
kesti" ibaresini zikretmedi.
5711-74/7- Bana Bişr b.
Halid de tahdis etti, bize Muhammed -yani b. Cafer- Şu'be'den şöyle dediğini
tahdis etti: Ben Süleyman'ı şöyle derken dinledim: Ebu Süfyan'ı şöyle derken
dinledim: Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken dinledim: Ubeyye'nin kolundaki can
damarına bir ok atıldı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu
dağladı.
5712-75/8- Bize Ahmed b.
Yunus tahdis etti, bize Zuheyr tahdis etti, bize Ebu'z-Zubeyr, Cabir'den tahdis
etti. (H.) Bize Yahya b. Yahya da tahdis etti, bize Ebu Hayseme,
Ebu'z-Zubeyr'den haber verdi, o Cabir'den şöyle dediğini rivayet etti: Sa'd b.
Muaz'a kolundaki can damarına bir ok atıldı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
elindeki sivri uçlu bir demir ile onu dağladı. Sonra yarası şişince onu ikinci
bir defa dağladı.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
5713-76/9- Bana Ahmed b.
Said b. Sahr ed-Darimi tahdis etti bize Habban b. Hilal tahdis etti, bize
Vuheyb tahdis etti, bize Abdullah b. Tavus, babasından tahdis etti, o İbn
Abbas’DAN rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hacamat
yaphrmış ve hacamatçıya ücretini verdiği gibi burnuna ilaç da damlatmış.
5714-77/10- Bunu bize
Ebu Bekrb. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb de tahdis etti, Ebu Bekir bize Veki tahdis
etti derken Ebu Kureyb de -lafız ona ait olmak üzere- bize Veki haber verdi dedi.
O Mis'ar'den, o Amr b. Amir el-Ensari’den şöyle dediğini rivayet etti: Enes b.
Malik'i: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hacamat yaptırdı, kimseye de
ücreti hususunda haksızlık etmezdi derken dinledim.
Diğer tahric: Buhari,
2280; Tuhfetu'l-Eşraf, 1111
AÇIKLAMA: (5711)
"Cabir b. Abdullah dedi ki: Ahzab günü Ubeyye'nin kolundaki can damarına
bir ok isabet etti ... " Buradaki "Ubeyy" hemze ötreli, be
fethalı ve ye şeddelidir. Doğru şekli bu olduğu gibi rivayetlerde ve nüshalarda
da bu şekildedir. Bu ise bundan önce adı geçen Ubeyy b. Ka'b'ın kendisidir.
Bazıları ismini tashif ederek hemze fethalı be harfi kesreli veya şeddesiz
(ebi: babam şeklinde) kaydetmişlerdir ki bu fahiş bir hatadır. Çünkü Cabir'in
babası Ahzab gazvesinden bir seneden fazla bir zaman erken Uhud gününde şehid
düşmüştür.
Ekhal (denilen koldaki
can damarı) bilinen bir damardır. Halil: O hayat (can) damarıdır. Hayatın
ırmağının o olduğu söylenir. Çünkü her bir organda onun bir kolu vardır. Onun
bu kollarının da ayrı isimleri vardır. Bu damar kolda kesilecek olursa kanı
durmaz. Başkası ise bu tek bir damar olup elde olanına ekhal, uylukta olanına
nesa, sırtta olanına ebhar denilir.
Hacamatçının ücreti ile
ilgili açıklama ise daha önceden geçmiş bulunmaktadır.
"Onu dağladı"
yani kanının kesilmesi için onu dağladı. Ama buradaki (dağlamak anlamında
kullanılan) hasmin asıl anlamı kesmektir. (Çünkü dağlamakla kan kesilir).
5715-78/11- Bize Zuheyr
b. Harb ve Muhammed b. el-Müsenna tahdis edip dedi ki: Bize Yahya -ki o b. Said'dir-
Ubeydullah'dan tahdis etti, bana Nafi' İbn Ömer'den haber verdi, o Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den: "Humma cehennemin kükremesindendir. Bu
sebeple onu su ile serinletin" buyurduğunu rivayet etmiştir.
Diğer tahric: Buhari,
3264; Tuhfetu'I-Eşraf, 8162
5716- .. ./12- Bize İbn
Numeyr de tahdis etti, bize babam ve Muhammed b. Bişr tahdis etti. (H.) Bize
Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Abdullah b. Numeyr ve Muhammed b.
Bişr tahdis edip dedi ki: Bize UbeyduIlah, Nafi'den tahdis etti, o İbn Ömer'den
o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den: "Hummanın şiddeti cehennem'in
kükremesindendir. Bu sebeple onu su ile serinletiniz" buyurduğunu rivayet
etti.
Diğer tahric: Ebu Bekr
b: Ebu Şeybe'nin hadisini İbn Mace, 3472; Tuhfetu'I-Eşraf, 7954'de; Abdullah b.
Numeyr'in hadisini Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'!-Eşraf, 8090
5717 -79/13- Bana Harun
b. Said el- Eyl! de tahdis etti, bize İbn Vehb haber verdi, bana Malik tahdis
etti. (H.) Bize Muhammed b. Rafi'de tahdis etti, bize İbn Ebu Fudeyk tahdis
etti bize Dahhak -yani b. Osman- haber verdi (Malik ile) ikisi Nafi'den o İbn
Ömer'den rivayet etitğine göre ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"humma cehennemin kükremesindendir. Bu sebeple onu su ile
serinletiniz" buyudu.
Diğer tahric: Muhammed
b. Rafi'in hadisini Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 7712;
Harun b. Said el-Eyli'nin hadisini Buhari, 5723; Tuhfetu'I-Eşraf, 8369'da
rivayet etmişlerdir .
5718-80/14- Bize Ahmed
b. Abdullah b. el-Hakem tahdis etti, bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize
Şu'be tahdis etti. (H.) Bana Harun b. Abdullah da -lafız ona ait olmak üzere-
tahdis etti, bize Ravh tahdis etti, bize Şu'be, Ömer b. Muhammed b. Zeyd'den
tahdis etti, o babasından o İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Humma cehennemin kükremesindendir, bu
sebeple onu su ile söndürünüz" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
5719-81/15- Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb de tahdis edip dedi ki: Bize İbn Numeyr, Hişam’DAN
tahdis etti, o babasından, o Aişe’DEN rivayet ettiğine göre Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "humma cehennemin kükremesindendir, bu
sebeple onu su ile serinletiniz" buyurdu.
Diğer tahric: İbn
Mace, 3471; Tuhfetu'l-Eşraf, İ6987
5720- .. ./16- Bize
İshak b. İbrahim de tahdis etti, bize Halid b. el-Haris ve Abde b. Süleyman
birlikte Hişam'dan bu isnad ile aynısını rivayet etti.
Diğer tahric: Abde b.
Süleyman'ın hadisini Tirmizi, 2074; Tuhfetu'l-Eşraf, 17050'de, Halid b.
elHaris'in hadisin Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 16887
5721-82/17- Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Abde b, Süleyman, Hişam’DAN tahdis etti,
o Fatıma'dan, o Esma’DAN rivayet ettiğine göre kendisine hummadan kıvranan kadın
getirilir, o da su ister ve onu yakasından içeriye döker ve: Şüphesiz
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu su ile serinletin"ve:
"Muhakkak o cehennemin kükremesindendir" buyurmuştur derdi.
Diğer tahric: Buhari,
5724; Tirmizi, 2074; İbn Mace, 3475; Tuhfetu'l-Eşraf, 15744
5722- .. ./18- Bunu bize
Ebu Kureyb de tahdis etti, bize İbn Numeyr ve Ebu Usame, Hişam'dan bu isnad ile
tahdis etti. İbn Numeyr'in hadisinde: Kendisi ile yakası arasına suyu döktü
denilmekte ve Ebu Usame'nin hadisinde de: "O cehennem'in
kükremesindendir" denilmektedir.
Ebu Ahmed dedi ki:
İbrahim dedi ki: Bize Hasan b. Bişr tahdis etti, bize Ebu Usame bu isnad ile
tahdis etti.
5723-83/19- Bize Hennad b.
es-Serri tahdis etti, bize Ebul Ahvas, Said b. Mesruk'dan tahdis etti, o Abaye
b. Rifa'dan o dedesi Rafi b. Hadic'den şöyle dediğini tahdis etti. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Şüphesiz humma cehennemin bir
kükreyişidir. Bu sebeple onu su ile serinletiniz" buyururken dinledim.
Diğer tahric: Buhari,
3262, 5726; Tirmizi, 2073; İbn Mace, 3473
5724-84/20- Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe, Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Hatim ile Ebu Bekr b.
Nafi tahdis edip dediler ki: Bize Abdurrahman b. Mehdi, Süfyan’dan tahdis etti,
o babasından o Abaye b. Rifaa'dan rivayet etti. Bana Rafi b. Hadic tahdis edip
dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Humma cehennem'in
feveran etmesindendir. Bu sebeple onu üzerinizden su ile serinletiniz" buyururken
dinledim. Ama Ebu Bekir "üzerinizden" ibaresini zikretmedi ve: Bana
Rafi b. Hadic dedi diye söyledi.
AÇIKLAMA: (5715)
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Humma cehennemin
kükremesindendir, bu sebeple onu su ile serinletiniz" bir diğer rivayette
(5724) "Cehennemin feveran etmesindendir" denilmektedir. Feyh:
kükreme ile fevr: feveran kelimelerinin her ikisinde de fe harfi fethalıdır. Bu
da cehennemin aşırı sıcağı, alevi ve bunun yayılması demektir. Onu serinletin
ise hararetini dindirin, alevini söndürun demektir. Nitekim diğer rivayette
(5718) "onu su ile söndürün" buyurmaktadır.
"Februduhe: Onu
serinletin" lafzındaki hemze vasıl hemzesi ve re harfi de ötreli olup
sahih, fasih ve rivayetlerde de lugat kitaplarında da başkalarında da meşhur
olan söyleyiş budur. Kadı Iyaz el-Meşarik'de ise bunun katı hemzesi ile re
harfi kesreli olarak (ebridu şeklinde) bir söyleyişde de kullanıldığını
nakletmektedir. Bunu el-Cevheri de nakletmiş ve: Bu pek güzel bir söyleyiş
değildir demiştir.
Bu hadiste, cehennem'in
şu anda yaratılmış ve var olduğu şeklindeki kanaatlerinin lehine bir delil
bulunmaktadır.
(5721) "Esma'dan
rivayete göre hummaya yakalanmış kadın getirilir, o da su ister. .. " Bir
rivayette de (5722) suyu onun ile yakası arasına dökerdi denilmektedir. Kadı
Iyaz dedi ki: Bu da tabiplerin (bu husustaki) aykırı kanaatlerini reddetmekte
ve hummaya yakalanmış kimsenin su kullanmak ile iyileştiği kanaatini
doğrulamaktadır. Ayrıca hadis Zahiri üzere olup daha önce kaydedilen
el-Mazeri'nin te'viline göre değildir. Çünkü o: Eğer Esma'nın ve Müslümanların
bunun fayda verdiğine dair deneyimleri olmasaydı bunu kullanmazlardı demiştir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
27/12- LEDUD İLAÇ
İLE TEDAVİ YAPMANIN MEKRUH OLDUĞU BABI