SAHİH-İ MÜSLİM

TIB

 

16/11- HER HASTALIĞIN BİR İLACININ OLDUĞU VE TEDAVİ OLMANIN DA MÜSTEHAPLIĞI BABI

 

5705-69/1- Bize Harun b. Maruf, Ebu't-Tahir ve Ahmed b. İsa tahdis edip dedi ki. Bize İbn Vehb tahdis etti, bana Amr -ki o b. el-Haris'dir- Abdurabbi b. Said'den haber verdi, o Ebu'z-Zubeyr'den, o Cabir'den o Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Her bir hastalığın bir ilacı vardır. Hastalığın ilacı isabet ederse aziz ve celil Allah'ın izni ile iyileşir. "

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

5706-70/2- Bize Harun b. Maruf ve Ebu't-Tahir tahdis edip dedi ki: Bize İbn Vehb tahdis etti, bana Amr'ın haber verdiğine göre Bukeyr kendisine şunu tahdis etti: Asım b. Amr b. Katade'nin kendisine tahdis ettiğine göre Cabir b. Abdullah el-Mukanna'ı hasta iken ziyaret ettikten sonra: Hacamat yaptırıncaya kadar gitmeyeceğim. Çünkü ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Muhakkak onda bir şifa vardır" buyururken dinledim dedi.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 5682, 5701, 5704, 5697

 

AÇIKLAMA:          (5705) "Her hastalığın bir ilacı vardır. Hastalığın ilacı isabet ederse Allah'ın izni ile iyileşir." Deva (ilaç) dal harfi fethalı ve sonu medlidir. Aralarında el-Cevheri'nin de bulunduğu pek çok kimse de bunun bir söyleyişinin de dal harfi kesreli (diva) olduğunu nakletmektedirler. Kadı Iyaz dedi ki: Bu Kilabhların söyleyişidir ve şaz bir söyleyiştir.

 

Bu hadisten anlaşılan hükümlere gelince: Hadiste tedavinin müstehap olduğuna işaret vardır. Bu hem mezhep alimlerimizin hem selefin çoğunluğunun ve genel olarak da halefin görüşüdür. Kadı Iyaz dedi ki: Bu hadis-i şeriflerde din ve dünya ilimleri ile alakah çeşitli hususlar bir arada bulunmaktadır. Ayrıca tıp ilminin sahih olduğu, genel olarak tedavi olmanın caiz olduğu ve Müslim'in zikrettiği bu hadislerde sözü geçen yollarla tedavi olmanın müstehap olduğu da anlaşılmaktadır.

 

Yine bu hadisler de aşırı mutasavvıflar arasından tedaviyi inkar edenlere de cevap vardır. Her şeyin Allah'ın kaza ve kaderi ile olduğunu ve tedaviye ihtiyaç olmadığını söylerler. İlim adamlarının delili ise bu hadislerdir. Ayrıca onlar failin yüce Allah olduğuna ve tedavinin de yine Allah'ın kaderinin bir bölümü olduğuna inanırlar. Bu ise dua etmenin emredilmiş olmasına, kafirlerle savaşma emrine, gerektiği gibi korunmak, el ile kendisini tehlikeye atmaktan uzak kalmanın emrolunduğuna benzer. Halbuki ecel değişmez, taktirler belirlenmiş vakitlerden ne sonraya kalır ne de öne gelirler. Allah'ın mukadderatının gerçekleşmesi ise mutlak bir zorunluluktur. Allah en iyi bilendir.

 

İmam Ebu Abdullah el-Mazeri dedi ki: Müslim tıp ve ilaç hakkında bunca çok hadisi zikretmiş bulunmakla birlikte kalbinde hastalık bulunan kimseler bir kısmına itiraz etmiş ve şöyle demişlerdir: Doktorlar balın müshil olduğu üzerinde icma etmişlerdir. Peki nasıl olur da ishal olan bir kimseye tavsiye edilebilir. Yine doktorlar sıtmaya yakalanmış bir kimsenin soğuk suyu kullanmasının helake yakın büyük bir tehlike olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Çünkü soğuk, deri gözeneklerini daraltır ve buhann dışarı çıkmasını engelleyerek içeride hapseder. Hararetin (çıkacak yerde) aksine hareket etmesini sağlar. Böylelikle bu da telef olmaya sebeptir. Yine bunlar zatulcenb hastalığının kust ile tedavi edilmesine de karşı çıkarlar. Çünkü onda ileri derecede bir hararet vardır, bunu da tehlikeli görürler.

 

El-Mazeri dedi ki: Bu itiraz edenin söylediği bu sözler apaçık bir bilgisizliktir. Bu kişi bu hususlarda yüce Allah'ın: "Aksine onlar bilgisini kuşatamadıkları bir hususu yalanladılar." (Yunus, 39) buyruğunda dile getirdiği durumdadır. Bizler ise bu konuda zikrolunmuş hadisleri şerh ediyor ve şöyle diyoruz:

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Her birhastalığın bir ilacı vardır.

 

İlaç hastalığa isabet ederse Allah'ın izni ile iyileşir. " Bu hadiste gayet açık bir beyan vardır. Çünkü bilindiği üzere tabipler şöyle der: Hastalık vücudun tabii mecrasının dışına çıkması demektir. Tedavi ise onu eski mecrasına geri çevirmektir. Sıhhatin korunması ise vücudun o tabii mecrası üzerinde kalması ile olur. Buna göre sağlığın korunması da gıdaların ve diğer şeylerin uygun ve elverişli olması ile olur. Vücudu tabii haline döndürmek de hastalığa zıt uygun ilaçlarla mümkün olur. Hipokrat der ki: Eşyalar zıtları ile tedavi edilir. Ama bazen hem hastalığın gerçeği hem de ilacın tabiatının gerçek mahiyeti çok incelikli ve nisbeten kapalı bulunabilir. Bu durumda zıt görünen ilaca güven azalır. İşte yalnız bu bakımdan tabip hataya düşer. Bazı hallerde hastalığın sıcak bir maddeden kaynaklandığını sanmakla birlikte başka bir maddeden kaynaklanıyor olabilir. Ya da soğuk bir maddeden yahut sandığı hararetten daha aşağı mertebedeki sıcak maddeden dolayı da olabilir. Bu durumda şifa hasıl olmaz. Sanki Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hadisinin son kısımlarında baş tarafı ile çelişen bir hususa dikkat çekmiş gibi olduğunda şöyle denilebilir: Sen her bir hastalığın bir ilacı vardır diyorsun. Biz ise bir çok hastanın tedavi olmakla birlikte iyileşmediklerini görüyoruz. O da şöyle buyurmuş gibidir: Bunun sebebi ancak ilacın olmayışından dolayı değildir. Tedavinin gerçek mahiyetinin bilinmeyişinden dolayıdır. Bu da gayet açık bir husustur. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

 

5707-71/3- Bana Nasb b. Ali el-Cahdamı tahdis etti, bana babam tahdis etti, bize Abdurrahman b. Süleyman, Asım b. Ömer b. Katade'den şöyle dediğini tahdis etti: Ailemiz arasında iken Cabir b. Abdullah yanımıza geldi. Bu arada bir adam da kendisindeki çıbanlardan yahut yaralardan da rahatsızdı. Neden rahatsızsın dedi. O: Bendeki bazı çıbanlar bana zorluk veriyor dedi. Cabir: Ey çocuk! Bana bir hacamatçı getir dedi. Ona: Hacamatçıyı ne yapacaksın ey Ebu Abdullah! dedi. O: Ona bir hacamat kavanozu takmak istiyorum dedi. Adam: Allah'a yemin olsun ki sinek yahut elbise bana değiyor da bu dahi beni rahatsız ediyor, bana zor geliyor dedi. Bundan dolayı çok sıkılıp rahatsız olduğunu görünce dedi ki: Ben Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dınledim: "Eğer ilaçlarınızdan herhangi bir şeyde bir hayır varsa bu, ya bir (hacamat) neşteri vuruşundadır yahut bir içim baldadır yahut ateşle dağlamaktadlT." Ayrıca RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bununla birlikte dağlanmayı da sevmiyorum" buyurdu. (Ravi) dedi ki: (Hizmetçi) hacamatçıyı getirdi, ona bir neşter vurdu ve çektiği acılan da gitti.

 

 

AÇIKLAMA:          (Bu şerhteki açıklamalar bundan önceki hadiste sözkonusu edilen İmam Ebu Abdullah el-Mazeri'nin açıklamalarının devamıdır).

 

Diğer hadise gelince, o da RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Eğer ilaçlarınızdan herhangi birisinde bir hayır varsa ... '' Bu da bu işin ehline göre bbbın pek harika özelliklerindendir. Çünkü dolmak (ve şişmek) sureti ile meydana gelen hastalıklar ya kan hastalıkları ya safra ile ilgili ya sevde ile ilgili ya da balgam ile alakalıdır. Eğer demevi (kan ile alakalı) ise bunun şifası kanın çıkmasını sağlamaktır. Eğer geri kalan üçünden kaynaklanıyorsa bunların şifası ise bu hastalıkların her bir karışık hali için uygun bir müshil sureti ile gerçekleşecek olan ishaldir. Sanki Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bal ile müshil ilaçlara dikkat çekmiş, hacamat ile bu yolla kanı çıkarmaya aynı zamanda kan aldırmak ve bu anlamdaki sülük koymak ve benzeri yollar ile de kan dışarı çıkartılır. Dağlamayı sözkonusu etmesi ise ağız yolu ile içilerek alınan ilaçlarla benzerlerinin fayda vermemesi halinde kullanılmasından dolayıdır. Çünkü tıbbın (tedavinin) sonuncusu dağlamaktır.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Bununla birlikte dağlanmayı sevmiyorum" buyurması ise mecbur kalıncaya kadar dağlamakla tedaviyi ertelemeye bir işarettir. Çünkü bazen dağlama acısından daha hafif olan bir acıyı önlemek için oldukça ağır olan bir acı veren yolu seçmektir. Sözü geçen inkarcının itirazına gelince, onu çürütmek üzere de deriz ki: Şüphesiz tıp ilmi etraflı ve geniş açıklamalara en çok ihtiyacı olan bir ilimdir. Öyle ki hasta bir kimseye bir zaman tedavi edici olan bir ilaç, ondan sonraki bir zamanda onun için bir hastalık sebebi olabilir. Bu da mizacında ısınan bir gazabdan dolayı arız olan ve bundan dolayı ilacın değiştirilmesine sebep olan bir arızi unsur, yahut değişen bir hava ya da bunun dışında sayılamayacak kadar çok olan hususlar etken olabilir. Kişideki bir halde bir şey ile şifa gerçekleşecek olursa diğer hallerde aynısı ile şifanın gerçekleşmesi gerekmez. Bütün şahıslar ve tabipler ittifakla aynı hastalığın tedavisinin yaşa, zamana, alışkanlıklara, verilen gıdalara, alışılagelmiş tedbirlere ve tabiatların kuvvetine göre değişik arz edeceğini kabul etmişlerdir. Sözünü ettiğimiz bu hususları öğrendiysek şunları da bilelim ki: İshal çeşitli sebeplerden dolayı ortaya çıkabilir. Mide şişkinliğinden ve abur cubur yemekten meydana gelen ishal bunlardan bir çeşittir. Tabipler bu gibi durumda ilacının tabiatı ve tabiatın faaliyetini terk etmesi sureti ile olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. Eğer ishale yardımcı olacak bir şeye ihtiyacı bulunursa güç kalıcı olduğu sürece yardım olunur. Onu hapsetmek ise doktorlara göre bir zarardır. Hastalığın daha da çabuklaştırılmasıdır. Çünkü hadis-i şerifte adı geçen kişinin bu ishalinin karnının fazla yemekle doldurulmasından yahut abur cubur yemesinden dolayı ortaya çıkmış olabilir. Bu sebeple onun tedavisi de ishalini olduğu hal üzere bırakmak ya da onu daha da güçlendirmektir. Bunun için Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona bal içmeyi emir buyurdu. Bu onun ishalinin artmasına sebep olduğu halde yine onun (ishal olmasına sebep olan) madde tamamen yok oluncaya kadar daha da bal içmesini emretti ve sonunda ishal durdu. Onun hastalığına uygun gelen ilaç bal içmek de olabilir. İşte bütün bu zikrettiklerimizle bal içmenin tıp tekniğine uygun cereyan ettiği de ve buna itiraz eden kimsenin bunu bilmediği de sabit olmaktadır. Bizler bu açıklamalarımızia tabiplerin söyledikleri ile hadisi tasdik etme maksadında değiliz. Aksine onlar onu yalanlayacak olsalar biz de onları yalanlar, onları inkar ederiz. Eğer onların iddialarının doğruluğu için müşahadeyi ortaya koyacak olurlarsa o taktirde Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sözünü te'vil eder ve sahih olacak şekilde onu açıklarız. Bizler bu cevabı ve bundan sonraki açıklamalarımızı eğer bir müşahade ile kendilerini destekleyecek olurlarsa, ihtiyaç duyulması hali için bir hazırlık olarak kaydetmiş olmaktayız. Ayrıca itiraz edenin cehaletinin bununla ortaya çıkmasını da ve kendisinin ileri sürüp itiraz ettiği ve müntesip bulunduğu mesleği doğru dürüst bilmediğini de ortaya koymak istedik.

 

Sıtmalı (harareti yükselmiş) kimseye soğuk su ile ilgili yapılacak açıklama da bunun gibidir. Çünkü itiraz eden bir kimse Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hakkında söylemediği bir şeyi iddia etmektedir. Çünkü Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu (sıtmayı, harareti) su ile serinletiniz" buyruğundan fazlasını söylememiş ve bunun nasıl ve ne durumda olacağını beyan etmemiştir. Tabipler de safra menşeili hummaya yakalanmış kimseye oldukça soğuk su içirmekle idare edileceğini kabul ederler. Ona kar (suyu) içirirler ve ellerini ayaklarını soğuk su ile yıkarlar. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu tür hummayı (harareti) kastetmiş olması da uzak bir ihtimal değildir. Bal da onların söylediklerine yakın bir şekildedir.

 

Müslim burada sahihinde Esma (radıyallahu anha)’DAN hummadan dolayı kıvranan bir kadının geldiğini ve üzerine gömleğinin yakasının içine su döktüğünü, ayrıca şunları söylediğini zikretmektedir: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu su ile serinletiniz" buyurmuştur. İşte Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e yakınlığı bilinen hadisin ravisi Esma (radıyallahu anha), hadisi bizim söylediğimize yakın bir şekilde te'vil etmiş bulunmaktadır. Buna göre itirazcı inkarcının geriye sadece yalan uydurup, onu ileri sürerek itiraz etmek kalıyor. Buna da iltifat edilmez.

 

Zatülcenb hastalığının kust ile şifa bulmasını inkar etmeleri de batıldır.

 

Çünkü bazı kadim tabiplerin dediklerine göre zatülcenb eğer balgamdan dolayı meydana gelmişse kust onun ilaçlarından birisidir. Carinos ve başkaları ise kustun göğüs ağrısına faydalı olduğunu zikretmiş, yine kimi eski tabipler şöyle demiştir: Organlardan herhangi birisinin ısıtılmasına ihtiyaç duyulduğu yerde kust kullanıldığı gibi bedenin iç tarafındaki bir ihtilatın dışarıya çekilmesine ihtiyaç duyulacağı yerde de kullanılır. Nitekim İbn Sina ve başkaları da böyle demiştir. İşte bu da bu inkarcı itirazcının iddiasını iptal edip çürütmektedir.

 

(5726) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Onda yedi türlü şifa vardır" buyruğuna gelince. Tabipler kitaplarında onun (kustun) ay hali kanını ve idrar söktürdüğünü, zehirlere kaI'şı faydalı olup cima arzusunu harekete geçirdiğini, bal ile birlikte içilmesi halinde kabak çekirdeği ile beraber bağırsaklardaki kurtları öldürdüğünü, hamilelik dolayısı ile yüzde çıkan değişik lekelere sürülmesi halinde onları giderdiğini, midenin ve karaciğerin soğuk algınlığına kaI'şı faydalı olup onları normal hallerine geri çevirdiğini, çiçek humması ve daha başka şeylere kaI'şı faydalı olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. Kust, Bahri ve Hindi olmak üzere iki türlüdür. Bahri kust beyaz kusttur. İki türden daha çok bulunanıdır. Bazıları Bahri olanın Hindi türünden daha faziletli (üstün) olduğunu ve onun hararetinin ötekinden az olduğunu söylemişlerdir. Her ikisinin üçüncü dereceden sıcak ve kuru oldukları, Hindi olanın ise hararetin üçüncü diliminde daha şiddetli olduğu da söylenmiştir. İbn Sina dedi ki: Kust üçüncü derecede sıcak, ikinci derecede kurudur. İlim adamları kust hakkında sözünü ettiğimiz bu faydaları üzerinde ittifak etmişlerdir. Böylelikle kust hem şer'an, hem bbben övülmüş olmaktadır. Bizim kustun faydalarını tabiplerin kitaplarından saymamızın sebebi

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bunlardan toplu bir şekilde birkaç tanesini zikretmiş olmasından dolayıdır.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Şüphesiz siyah habbede (çörek otunda) zehir dışında bütün hastalıklara karşı bir şifa vardır" buyruğu da aynı zamanda daha önce kust hakkında geçen şekilde soğuk hastalıklar için yorumlanır. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabının (radıyallahu anhum) halleri arasında çoğunlukla gördüğüne göre tavsiyelerde bulunmuştur.

 

Kadı Iyaz kaydettiğimiz ve el-Mazeri'ye ait bu açıklamaları zikrettikten sonra şunları da söylemektedir: Şuniz de denilen çörek otunun menfaati hususunda tabipler pek çok şeyi ve şaşırtıcı özellikleri sözkonusu etmişlerdir. Bunları Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hakkında söyledikleri de doğrulamaktadır. Caminos'un naklettiğine göre o şişkinliği giderir, eğer yenilir yahut karnın üzerine konulacak olursa karındaki kurtları azaltır, kavrulup bir beze bağlanıp koklanacak olursa nezleyi giderir ve derinin kabuk dökmesine sebep olan hastalığı ortadan kaldırır, kapalı ve baş aşağı siğilleri söker, eğer yaplşkan ve kalın ihtilatlardan ötürü gelmeyen bkanıp kalmış ay hali kanının ak-nasını sağlar, alna sürüldüğü taktirde baş ağrısına da fayda verir. Sivilceleri ve uyuzu söker, balgam türü şişkinlikleri sirke ile birlikte çalkalaması halinde çözer. Eğer erise yağı ile dövülmüş olarak burna çekilecek olursa gözde arız olan suya kaI'şı fayda verdiği gibi nefsi yorgunluğa karşı da faydalı olur. Diş ağrılarına kaI'şı onunla ağız çalkalanır. İdrar söktürür, süt artırır. Rutila ısırmasına kaI'şı da faydalı olur. Tütsü olarak kul!anırsa haşeratı kovar .

 

Kadı lyaz (devamla) dedi ki: Calinos'dan başkaları da şunları söylemektedir: Bunun bir özelliği de balgam ve sevdavi türden sıtmayı gidermesi, nezlenin kimsenin boynuna asılması halinde ona faydalı olması, ayrıca bir tür hummaya karşı da fayda sağlamasıdır. Diğer taraftan sıcak olanın bazı hallerde sıcak bir takım hastalıklara fayda sağlaması da uzak bir ihtimal değildir. Biz bu özelliği pek çok ilaçta görebiliyoruz. Bu durumda hadisin genel ifadesi dolayısı ile şuniz (denilen çörek otu) da bu türden olur. Ve bazı hallerde bu tek başına kullanıldığı gibi bazı hallerde terkib halinde de kullanılabilir.

 

Kadı Iyaz dedi ki: Bu hadislerin genelinde din ve dünya ilimlerinden bir çok husus olduğu gibi tıp ilminin doğruluğu, genel olarak tabipliğin caiz olduğu, sözü edilen hacamat, ilaçların içilmesi, burna çekilen enfiye türü ağız yolu ile ilaç vermek, damarların (hacamat yolu ile) kesilmesi ve rukye (okumak)ın da müstehap olduğu anlaşılmaktadır.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hastalığı indiren ilacı da indirmiştir" buyruğu onlara bildirmek ve buna dair izin vermek mahiyetindedir. İndirilmesinden maksat yer yüzündeki yaratılmışlarla hastalık ve ilaç konusunda görevli olan meleklerin indirmesi de olabilir. Bazı tabipler Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Bir hacamat neşterinin yı rttığı yahut bir içim bal ya da bir ateşle dağlama"hadisinin bütün şifa türlerine işaret olduğunu söylemişlerdir. Allah en iyi bilendir.

 

(5706) "Cabir b. Abdullah el-Mukanna'ın ziyaretine gitti." Buradaki "Mukanna" isminde kaf ve şeddeli nun harfleri fethalıdır.

 

(5707) "Çıban" anlamındaki "hurac" kelimesinde hı harfi ötreli re harfi şeddesizdir.

"ona bir hacamat kavanozu takmak istiyorum" buradaki mihcem mim harfi kesreli ve cim harfi fethalı olup hacamat yerini emip toplayan alet demektir.

 

"Hacamat neşteri" deki mihcemden kasıt ise kanın çıkmasını sağlamak için hacamat yerinin kendisi ile yırtıldığı demir alettir.

 

"Onun bundan sıkıldığını görünce" rahatsız olduğunu, ondan usanıp onu istemediğini gösterince demektir.

 

 

 

 

5708-72/4- Bize Kuteybe b. Said tahdis etti, bize Leys tahdis etti. (H.) Bize Muhammed b. Rumh da tahdis etti, bize Leys, Ebu'z-Zubeyr'den haber verdi, o Cabir’DEN rivayet ettiğine göre Um Seleme hacamat hususunda Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den izin isteyince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona hacamat yapmasını emir buyurdu.

(Ravi dedi ki): Zannederim o şunu da söyledi: Ebu Taybe onun süt kardeşi idi -yahut da ihtilam olmamış- baliğ olmamış bir çocuktu.

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 4105; İbn Mace, 3480

 

 

 

5709-73/5- Bize Yahya b. Yahya, Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb tahdis etti, Yahya -lafız ona ait olmak üzere- bize Ebu Muaviye haber verdi derken diğer ikisi tahdis etti dedi: O Ameş'den, o Ebu Süfyan'dan, o Cabir’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ubey b. Kab'a bir doktor gönderdi, o da onun bir damarını kestikten sonra onun üzerini dağladı.

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 3864; İbn Mace, 3493;

 

 

 

5710- .. ./6- Bize Osman b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Cerir tahdis etti. (H.) Bana İshak b. Mansur da tahdis etti, bize Abdurrahman haber verdi, bize Süfyan haber verdi, ikisi A'meş'den bu isnad ile rivayet etti ve her ikisi de: "Bunun bir damarını kesti" ibaresini zikretmedi.

 

 

 

5711-74/7- Bana Bişr b. Halid de tahdis etti, bize Muhammed -yani b. Cafer- Şu'be'den şöyle dediğini tahdis etti: Ben Süleyman'ı şöyle derken dinledim: Ebu Süfyan'ı şöyle derken dinledim: Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken dinledim: Ubeyye'nin kolundaki can damarına bir ok atıldı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu dağladı. 

 

 

 

5712-75/8- Bize Ahmed b. Yunus tahdis etti, bize Zuheyr tahdis etti, bize Ebu'z-Zubeyr, Cabir'den tahdis etti. (H.) Bize Yahya b. Yahya da tahdis etti, bize Ebu Hayseme, Ebu'z-Zubeyr'den haber verdi, o Cabir'den şöyle dediğini rivayet etti: Sa'd b. Muaz'a kolundaki can damarına bir ok atıldı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elindeki sivri uçlu bir demir ile onu dağladı. Sonra yarası şişince onu ikinci bir defa dağladı. 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

5713-76/9- Bana Ahmed b. Said b. Sahr ed-Darimi tahdis etti bize Habban b. Hilal tahdis etti, bize Vuheyb tahdis etti, bize Abdullah b. Tavus, babasından tahdis etti, o İbn Abbas’DAN rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hacamat yaphrmış ve hacamatçıya ücretini verdiği gibi burnuna ilaç da damlatmış.

 

 

 

5714-77/10- Bunu bize Ebu Bekrb. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb de tahdis etti, Ebu Bekir bize Veki tahdis etti derken Ebu Kureyb de -lafız ona ait olmak üzere- bize Veki haber verdi dedi. O Mis'ar'den, o Amr b. Amir el-Ensari’den şöyle dediğini rivayet etti: Enes b. Malik'i: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hacamat yaptırdı, kimseye de ücreti hususunda haksızlık etmezdi derken dinledim.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 2280; Tuhfetu'l-Eşraf, 1111

 

AÇIKLAMA:          (5711) "Cabir b. Abdullah dedi ki: Ahzab günü Ubeyye'nin kolundaki can damarına bir ok isabet etti ... " Buradaki "Ubeyy" hemze ötreli, be fethalı ve ye şeddelidir. Doğru şekli bu olduğu gibi rivayetlerde ve nüshalarda da bu şekildedir. Bu ise bundan önce adı geçen Ubeyy b. Ka'b'ın kendisidir. Bazıları ismini tashif ederek hemze fethalı be harfi kesreli veya şeddesiz (ebi: babam şeklinde) kaydetmişlerdir ki bu fahiş bir hatadır. Çünkü Cabir'in babası Ahzab gazvesinden bir seneden fazla bir zaman erken Uhud gününde şehid düşmüştür.

 

Ekhal (denilen koldaki can damarı) bilinen bir damardır. Halil: O hayat (can) damarıdır. Hayatın ırmağının o olduğu söylenir. Çünkü her bir organda onun bir kolu vardır. Onun bu kollarının da ayrı isimleri vardır. Bu damar kolda kesilecek olursa kanı durmaz. Başkası ise bu tek bir damar olup elde olanına ekhal, uylukta olanına nesa, sırtta olanına ebhar denilir.

 

Hacamatçının ücreti ile ilgili açıklama ise daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

"Onu dağladı" yani kanının kesilmesi için onu dağladı. Ama buradaki (dağlamak anlamında kullanılan) hasmin asıl anlamı kesmektir. (Çünkü dağlamakla kan kesilir).

 

 

 

 

5715-78/11- Bize Zuheyr b. Harb ve Muhammed b. el-Müsenna tahdis edip dedi ki: Bize Yahya -ki o b. Said'dir- Ubeydullah'dan tahdis etti, bana Nafi' İbn Ömer'den haber verdi, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den: "Humma cehennemin kükremesindendir. Bu sebeple onu su ile serinletin" buyurduğunu rivayet etmiştir.

 

Diğer tahric: Buhari, 3264; Tuhfetu'I-Eşraf, 8162

 

 

 

5716- .. ./12- Bize İbn Numeyr de tahdis etti, bize babam ve Muhammed b. Bişr tahdis etti. (H.) Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Abdullah b. Numeyr ve Muhammed b. Bişr tahdis edip dedi ki: Bize UbeyduIlah, Nafi'den tahdis etti, o İbn Ömer'den o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den: "Hummanın şiddeti cehennem'in kükremesindendir. Bu sebeple onu su ile serinletiniz" buyurduğunu rivayet etti.

 

Diğer tahric: Ebu Bekr b: Ebu Şeybe'nin hadisini İbn Mace, 3472; Tuhfetu'I-Eşraf, 7954'de; Abdullah b. Numeyr'in hadisini Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'!-Eşraf, 8090

 

 

 

5717 -79/13- Bana Harun b. Said el- Eyl! de tahdis etti, bize İbn Vehb haber verdi, bana Malik tahdis etti. (H.) Bize Muhammed b. Rafi'de tahdis etti, bize İbn Ebu Fudeyk tahdis etti bize Dahhak -yani b. Osman- haber verdi (Malik ile) ikisi Nafi'den o İbn Ömer'den rivayet etitğine göre ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "humma cehennemin kükremesindendir. Bu sebeple onu su ile serinletiniz" buyudu.

 

Diğer tahric: Muhammed b. Rafi'in hadisini Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 7712; Harun b. Said el-Eyli'nin hadisini Buhari, 5723; Tuhfetu'I-Eşraf, 8369'da rivayet etmişlerdir .

 

 

 

5718-80/14- Bize Ahmed b. Abdullah b. el-Hakem tahdis etti, bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize Şu'be tahdis etti. (H.) Bana Harun b. Abdullah da -lafız ona ait olmak üzere- tahdis etti, bize Ravh tahdis etti, bize Şu'be, Ömer b. Muhammed b. Zeyd'den tahdis etti, o babasından o İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Humma cehennemin kükremesindendir, bu sebeple onu su ile söndürünüz" buyurdu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

5719-81/15- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb de tahdis edip dedi ki: Bize İbn Numeyr, Hişam’DAN tahdis etti, o babasından, o Aişe’DEN rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "humma cehennemin kükremesindendir, bu sebeple onu su ile serinletiniz" buyurdu.

 

Diğer tahric: İbn Mace, 3471; Tuhfetu'l-Eşraf, İ6987

 

 

 

5720- .. ./16- Bize İshak b. İbrahim de tahdis etti, bize Halid b. el-Haris ve Abde b. Süleyman birlikte Hişam'dan bu isnad ile aynısını rivayet etti.

 

Diğer tahric: Abde b. Süleyman'ın hadisini Tirmizi, 2074; Tuhfetu'l-Eşraf, 17050'de, Halid b. elHaris'in hadisin Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 16887

 

 

 

5721-82/17- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Abde b, Süleyman, Hişam’DAN tahdis etti, o Fatıma'dan, o Esma’DAN rivayet ettiğine göre kendisine hummadan kıvranan kadın getirilir, o da su ister ve onu yakasından içeriye döker ve: Şüphesiz Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu su ile serinletin"ve: "Muhakkak o cehennemin kükremesindendir" buyurmuştur derdi.

 

Diğer tahric: Buhari, 5724; Tirmizi, 2074; İbn Mace, 3475; Tuhfetu'l-Eşraf, 15744

 

 

 

5722- .. ./18- Bunu bize Ebu Kureyb de tahdis etti, bize İbn Numeyr ve Ebu Usame, Hişam'dan bu isnad ile tahdis etti. İbn Numeyr'in hadisinde: Kendisi ile yakası arasına suyu döktü denilmekte ve Ebu Usame'nin hadisinde de: "O cehennem'in kükremesindendir" denilmektedir.

Ebu Ahmed dedi ki: İbrahim dedi ki: Bize Hasan b. Bişr tahdis etti, bize Ebu Usame bu isnad ile tahdis etti.

 

 

 

5723-83/19- Bize Hennad b. es-Serri tahdis etti, bize Ebul Ahvas, Said b. Mesruk'dan tahdis etti, o Abaye b. Rifa'dan o dedesi Rafi b. Hadic'den şöyle dediğini tahdis etti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Şüphesiz humma cehennemin bir kükreyişidir. Bu sebeple onu su ile serinletiniz" buyururken dinledim.

 

Diğer tahric: Buhari, 3262, 5726; Tirmizi, 2073; İbn Mace, 3473

 

 

 

5724-84/20- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Hatim ile Ebu Bekr b. Nafi tahdis edip dediler ki: Bize Abdurrahman b. Mehdi, Süfyan’dan tahdis etti, o babasından o Abaye b. Rifaa'dan rivayet etti. Bana Rafi b. Hadic tahdis edip dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Humma cehennem'in feveran etmesindendir. Bu sebeple onu üzerinizden su ile serinletiniz" buyururken dinledim. Ama Ebu Bekir "üzerinizden" ibaresini zikretmedi ve: Bana Rafi b. Hadic dedi diye söyledi.

 

 

AÇIKLAMA:          (5715) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Humma cehennemin kükremesindendir, bu sebeple onu su ile serinletiniz" bir diğer rivayette (5724) "Cehennemin feveran etmesindendir" denilmektedir. Feyh: kükreme ile fevr: feveran kelimelerinin her ikisinde de fe harfi fethalıdır. Bu da cehennemin aşırı sıcağı, alevi ve bunun yayılması demektir. Onu serinletin ise hararetini dindirin, alevini söndürun demektir. Nitekim diğer rivayette (5718) "onu su ile söndürün" buyurmaktadır.

 

"Februduhe: Onu serinletin" lafzındaki hemze vasıl hemzesi ve re harfi de ötreli olup sahih, fasih ve rivayetlerde de lugat kitaplarında da başkalarında da meşhur olan söyleyiş budur. Kadı Iyaz el-Meşarik'de ise bunun katı hemzesi ile re harfi kesreli olarak (ebridu şeklinde) bir söyleyişde de kullanıldığını nakletmektedir. Bunu el-Cevheri de nakletmiş ve: Bu pek güzel bir söyleyiş değildir demiştir.

 

Bu hadiste, cehennem'in şu anda yaratılmış ve var olduğu şeklindeki kanaatlerinin lehine bir delil bulunmaktadır.

 

(5721) "Esma'dan rivayete göre hummaya yakalanmış kadın getirilir, o da su ister. .. " Bir rivayette de (5722) suyu onun ile yakası arasına dökerdi denilmektedir. Kadı Iyaz dedi ki: Bu da tabiplerin (bu husustaki) aykırı kanaatlerini reddetmekte ve hummaya yakalanmış kimsenin su kullanmak ile iyileştiği kanaatini doğrulamaktadır. Ayrıca hadis Zahiri üzere olup daha önce kaydedilen el-Mazeri'nin te'viline göre değildir. Çünkü o: Eğer Esma'nın ve Müslümanların bunun fayda verdiğine dair deneyimleri olmasaydı bunu kullanmazlardı demiştir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

27/12- LEDUD İLAÇ İLE TEDAVİ YAPMANIN MEKRUH OLDUĞU BABI