SAHİH-İ MÜSLİM

TIB

 

16/1- TIP, HASTALIK VE RUKYELER (HASTALARI OKUMA İLE TEDAVİ) BABI

 

5663-39/1- Bize Muhammed b. Ebu Ömer el-Mekkl tahdis etti, bize Abdulaziz ed-Deraverdı, Yezid’den -ki o b. Abdullah b. Usame b. el-Had'dır- tahdis etti, o Muhammed b. İbrahim'den, o Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe'den şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hastalandığı taktirde Cebrail Ona okur ve şöyle derdi: Bismillahi yubrik ve minkulli dain yeşfik ve min şerri hasidin iza hased ve şerri külli zi ayn: Allah, adı ile seni iyileştirsin, her hastalıktan sana şifa versin, hased ettiği zaman hasetçinin şerrinden ve gözü değen herkesin şerrinden (sana şifa versin).

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

5664-40/2- Bize Bişr b. Hilal es-Savvaf tahdis etti, bize Abdulvaris tahdis etti, bize Abdulaziz b. Süveyh, Ebu Nadra'dan tahdis etti, o Ebu Said'den rivayet ettiğine göre Cebrail Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelerek ey Muhammed hastalandın mı dedi. O: "Evet" buyurdu. Cebrail: Sana eziyet veren her şeyden Allah'ın adı ile sana okuyorum, her bir nefsin yahut her bir hasetçinin gözünün şerrinden, Allah sana şifa versin. Allah'ın adı ile sana okuyorum.

 

Diğer tahric: Tirmizi, 972; İbn Mace, 3523

 

 

 

5665-41/3- Bize Muhammed b. Rafi' tahdis etti, bize Abdurrezzak tahdis etti, bize Ma'mer, Hemmam b. Münebbih'den şöyle dediğini tahdis etti: Bu, Ebu Hureyre'nin bize Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den tahdis ettikleridir. Sonra aralarında şu hadisin de olduğu bazı hadisler zikretti: Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Göz (n azar değmesi) haktır" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 5740, 5944; Ebu Davud, 3879;

 

 

 

5666-42/4- Bize Abdullah b. Abdurrahman ed-Darimi, Haccac b. eşŞair ve Ahmed b. Hiraş da tahdis etti, Abdullah bize Müslim b. İbrahim haber verdi derken diğer ikisi tahdis etti dedi. (Müslim b. İbrahim) dedi ki: Bize Vuheyb, İbn Tavus'dan tahdis etti, o babasından, o İbn Abbas'dan, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den: "Göz (nazar değmesi) haktır. Eğer herhangi bir şey kaderin önüne geçecek olsaydı göz onu geçecekti. (Nazarınızın değdiği kimse için) gusletmeniz istenecek olursa siz de gusledin" buyurduğunu rivayet etti. 

 

 

Diğer tahric: Tirmizi, 2062

 

AÇIKLAMA:          Bu babta "Cebrail Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e okudu" dedikten sonra okuma (rukye) ile ilgili diğer hadisleri zikretti. Bir başka hadiste ise hesapsiZ cennete girecek kimseler hakkında "okumazlar, kendilerine okunmasını istemezler, rablerine tevekkül ederler" buyurulmuştur. Bundan dolayı bu hadisin buradaki hadislere muhalif olduğu zannedilebilir. Aksine hadisler arasında bir ihtilaf yoktur. Aksine burada övgü kafirlerin söyledikleri sözlerden olan okumaların sözkonusu edildiği rukyelerin ve bilinmeyen rukyeler ile Arapça

. olmayan ve anlamları bilinmeyen rukyelerin (okumaların) terk edilmesi hakkındadır. Bu gibi rukyeler anlamlarının küfür olma ya da ona yakın yahut mekruh olma ihtimali dolayısı ile yerilmiştir. Kur'an ayetleri ile ve bilinen zikirlerle okuma hakkında ise nehy sözkonusu değildir. Aksine bu sünnettir.

 

Kimi ilim adamı bu iki farklı hadisi cem ve telif etmek hususunda şu açıklamada bulunmuştur: Okumanın terki hakkındaki övgü daha faziletli olan içindir ve tevekkülü açıklamak ile alakalıdır. Okumanın yapıldığı ve izin verildiği hadisler ise caiz olduğunu beyan etmek içindir. Bununla birlikte okumayı terk etmek daha faziletlidir. İbn Abdilberr bu görüştedir. Ayrıca bunu bir takım kimselerden de nakletmiş olmakla birlikte tercih olunan birincisidir. Hatta ayetlerle ve yüce Allah'ın zikri ile okumanın caiz olduğu üzerinde icmaı dahi nakleden ilim adamları vardır.

 

El-Mazeri dedi ki: Allah'ın kitabı yahut onun anılması ile ilgili olması halinde bütün okumalar caizdir. Eğer Arapça dışında bir dil ile yahut da anlamı bilinmeyen sözlerle yapılırsa yasaklanmıştır. Çünkü muhtevasında küfür olma ihtimali vardır. Kitap ehlinin rukyesi (okuması) hususunda ilim adamları ihtilaf etmişlerdir. Ebu Bekir es-Sıddik, bu okumayı caiz görmekle birlikte okuduklarının tahrife uğratıp değiştirdikleri buyruklardan olma korkusundan ötürü Malik mekruh görmüştür. Bu okumayı caiz kabul edenler de şöyle derler: Daha güçlü görülen onların okumaları değiştirmedikleridir. Çünkü onların bu okumadan maksatları değiştirip tahrif ettiklerinden gözettikleri maksatlarından farklıdır. Nitekim Müslim bundan sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Bana okumalarınızı arz edin (gösterin), kendisinde (olumsuz) bir şey bulunmadığı sürece okumalarda bir sakınca yoktur" buyurmuştur.

 

Bir başka rivayette geçen: "Ey Allah'ın Rasulü! Sen rukyeleri (okumaları) yasaklamıştın" denilmesine gelince, ilim adamları da bu hususta birkaç türlü cevap vermişlerdir:

 

1. Önce yasaklamıştı sonra bunu nesh etti ve okumaya okuma işini yapmaya izin verdi ve böylelikle şeriatte bu izin karar kıldı.

 

2. Yasaklama az önce geçtiği gibi bilinmeyen okumalar hakkındadır.

 

3. Yasaklama cahiliye dönemi insanlarının pek çok husus hakkında iddia ettiği gibi tabiatı gereği faydalı ve etkili olacağına inanan bir takım kimseler için sözkonusu olmuştu.

Başka hadiste: "Gözden yahut zehirli bir hayvanın sokmasından başka bir şeyden dolayı okuma yoktur" buyruğu hakkında da ilim adamları şu açıklamayı yapmışlardır: Bu sözleri ile caiz olan okumayı, bunlardan ibaret olarak göstermek ve bunların dışındakiler hakkında yasaklamak değildir. Maksat her ikisinin zararı dolayısı ile nazar değmesi ile zehirli hayvan sokması kadar okumayı hak eden ve ondan daha uygunu olmadığını anlatmaktır.

 

Kadı Iyaz dedi ki: Müslim'den başka bir yerdeki bir hadiste belirtildiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e (cin çarpmasına karşı okuma demek olan) müşra hakkında soru soruldu da bunu şeytana izafe etmiştir. Müşra ise te'zim ehli (denilen) okuma ve benzeri manevi tedavilerle uğraşan kimseler yanında bilinen meşhur bir şeydir. Ona bu ismin veriliş sebebi ise kişiden (bu gibi etkiyi) dağıtmasından yani onu bundan kurtarmasından dolayıdır. Hasan ise o sihirin bir bölümüdür demiştir.

 

Kadı Iyaz dedi ki: Bu müşranın yüce Allah'ın kitabı ve onu anmayı ihtiva eden lafızların dışında ve mübah türden olduğu bilinen tedavi dışında olan şeyler hakkında yorumlanır. Mütekaddiminden bazıları bunu tercih ederek karısına yaklaşamayan kimsenin bu halinin çözülmesini hoş görmemiştir. Buhari ise Sahihi'nde Said b. el-Müseyyeb’DEN şunu nakletmektedir: Ona kendisinde bir tür delilik bulunan yahut da hanımına yaklaşamayan bir kimse hakkında ona okunur yahut muşra yapılır mı diye sorulmuş o bunda bir sakınca yoktur. Onlar bunu yapmakla ancak düzeltmek isterler demiş ve faydalı olan bir şeyin yapılmasını yasaklamamıştır. Müşrayı caiz kabul edenlerden birisi de Taberidir. Sahih olan da budur. Pek çok kimse yahut çoğunluk sağlıklı olan kimse için dahi karşı karşıya kalması muhtemel hoşlanılmayan haller ve haşerata karşı rukye yapılmasını (okunmasını) istemek caizdir. Bunun delili pek çok hadis-i şerifdir. Bunlardan birisi de Aişe (radıyallahu anha)'nın Sahih-i Buhari'deki şu hadisidir: "Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yatağına yatmak üzere çekildiği zaman avucuna tükürür gibi yapar ve: Kulhuvallahu ahad ile felak ve nas surelerini okur, sonra bunları yüzüne ve ellerinin vücudunun ulaştığı yerlerine sürerdi. Allah en iyi bilendir.

 

(5664) "Allah'ın adı ile sana okuyorum ... " Hadis, yüce Allah'ın adı ile okunabileceğini açıkça ifade ettiği gibi okumanın ve duanın pekiştirilip tekrarlanması da anlaşılmaktadır.

 

Hadisteki: "Her bir nefsin şerrinden" ifadesi ile ilgili olarak nefisten ademoğlunun nefsinin kastedilmesi ihtimali vardır denildiği gibi bununla gözün (nazarın) kastedilme ihtimali vardır da denilmiştir. Çünkü nefs aynı zamanda göz hakkında da kullanılır. Nitekim bir kimsenin gözü insanlara değiyar (nazar ediyor ise) raculun nefis denilir. Nitekim diğer rivayette de (5663) "nazarı değen herkesin şerrinden" buyurulmuştur. Bu durumda "yahut kıskananın nazarından (gözünden)" buyruğu da farklı bir lafızIa te'kid kabilinden olabilir. Yahut da ravi hangi lafzın söylendiği hususunda şüphe etmiş olabilir. Allah en iyi bilendir.

(5666) "Nazar haktır. Eğer kaderi geçecek bir şeyolsaydı... guslediniz."

 

İmam Ebu Abdullah el-Mazeri dedi ki: İlim adamlarının büyük çoğunluğu bu hadisin Zahir anlamını esas almışlar ve göz (nazar değmesi) haktır demişlerdir. Bid'atçilerden çeşitli gruplar da bunu kabul etmemişlerdir. Onların bu kanaatlerinin yanlışlığının delili de şudur: Özü itibari ile aykırı olmayan ve hakikati tersyüz etme sonucuna yahut bir delili tutarsız hale getirme sonucuna getirmeyen her bir husus aklın caiz kabul ettiği (mümkün gördüğü) hususlardan olup, şeriat de onun meydana geleceğini haber vermişse ona inanmak icabeder ve onu yalan saymak caiz olmaz. Hem onların böyle bir şeyi yalanlamaları ile ahirette meydana geleceği bildirilen hususları yalanlamaları arasında nasıl bir fark vardır ki? Gözün sabit olduğunu kabul eden bazı tabiat bilginlerinin iddialarına göre nazarı değen kimsenin gözünden göz ile muttasıl zehirli bir güç harakete geçer ve o nazarın değdiği kişi helak olur yahut fasit olur. Onlar derler ki: Yılandan ve akrepten zehirli bir gücün çıkması ve sokulan kimseye bu zehirin ulaşması neticesinde ölmesi nasıl imkansız değil ise bu da imkansız değildir. Bu zehirleme olayı nasıl hissedilmiyor ise göz değmesi de böyledir.

 

El-Mazeri dedi ki: Ama bu kabul edilemez. Çünkü bizler kelam ilmi kitaplarında yüce Allah'tan başka bir fail olmadığını beyan etmiş olduğumuz gibi tabiatların etkisini kabul edenlerin sözlerinin tutarsız olduğunu da ve hadis olanın kendisinden başka bir varlıkta herhangi bir etki doğurmadığını da açıklamış bulunuyoruz. Bu husus böylece anlaşıldığına göre onların söyledikleri de batıl olur. Diğer taraftan biz diyoruz ki gözden çıkan bu husus ya bir öz (cevher)dir yahut bir arazdır. Bunun araz olması batıldır. Çünkü araz intikali kabil değildir. Cevher olması da batıldır. Çünkü cevherler mütecanisdir. Onların bir kısmının bir kısmını ifdas edici olması aksinin de tercih edilmesinden daha uygun olamaz. O halde bu söyledikleri batıldır. Doğruya en yakın açıklamayı ise aralarından İslam'ı kabul eden kimseler yapmışlardır. Onlar der ki: Görülemeyen latif bir takım özlerin gözden yola çıkarak nazar değen kimseye değmesi ve onun vücudundaki deri gözeneklerinden içeri girip şanı Yüce Allah'ın o esnada helak olmayı yaratması sureti ile olur. Nitekim Allah zehirin içilmesi halinde de ölümü halk eder. Bu yüce Allah'ın uygulayageldiği bir adettir. Ama bu aklın zorunlu olarak kabul ettiği bir zorunluluk ve bir tabiatın neticesi değildir. Ehl-i sünnetin kanaatine göre ise göz nazarı değen kimsenin bakması esnasında yüce Allah'ın fiili ile bir şeyleri bozar ve helak eder. Şanı Yüce Allah da bu kişinin bir başka kişi ile karşılaşması esnasında böyle bir zararı yaratmak adetini de cereyan ettirir. Acaba ortada görünemeyen cevherler (özler) var mıdır, yok mudur? Bu aklın mümkün kabul ettiği hususlardan birisidir. Bu ikisinden birisini kesinlikle söyleyemez. Ancak gözün bizzat fail olmadığını ve fiilin yüce Allah'a ait olduğunu kesin olarak söyleyebilir. İslam tabiblerinden özlerin harekete geçtiğini kesin olarak söyleyen bu kesin ifadesinde yanılmış olur. Bu ancak mümkün olan hususlardandır. Bu da usül ilmi ile alakalı olan bir açıklamadır.

 

Fıkıh ilmi ile alakalı olan açıklamalara gelince, şeriat böyle bir durum ile karşı karşıya kalınması halinde Sehl b. Huneyf hadisinde abdest alma emrini getirmiştir. O yıkamrken ona nazar isabet edince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona nazar eden kimseye abdest almasını emir buyurmuştur. Bu hadisi Malik Muvatta'da rivayet etmiş bulunmaktadır. İlim adamlarına göre nazarı değe n kimsenin abdest alma şekli şöyledir: Ona bir çanakta su getirilir. Bu çanak yere konulmaz. Ondan bir avuç alarak onunla ağzını çalkaladıktan sonra onu tekrar o çanağa boşaltır. Sonra o çanaktan bir miktar su alıp yüzünü yıkar, sonra sol eli ile su alıp onunla sağ elini yıkar. Sonra sağ eli ile su alıp onunla sol dirseğini yıkar. Fakat dirsekler ile topuklar arasını yıkamaz. Daha sonra sağ ayağını yıkar, sonra da sol ayağını az önce açıklanan şekilde yıkar. Bütün bunların suyu ise çömlek içinde kalır. Sonra peştemalının (izarının) iç tarafını yıkar. Bu ise izarını bağladığı göbeğinin sağ tarafından sarkan ucudur. Bazıları izarının içi lafzının fecrden kinaye olduğunu zannederse de ilim adamlarının çoğunluğu açıkladığımız kanaattedir. Bu şekilde abdestini tamamladıktan sonra bunu arka tarafından başı üzerine boşaltır. Bunun anlamının gerekçesini bulmak da niçin böyle olduğunu bilmek de imkansızdır. Aklın gücü bilinen bütün hususların sırlarını da bilmeye yetmez. O halde böyle bir şeyanlamı akıl ile kavranılamaz diye reddedilemez. İlim adamları nazar eden kimsenin nazarının değdiği kimse için abdest almaya mecbur edilip edilmeyeceği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bunu vacip kabul edenler Müslim'in buradaki rivayetinde geçen "sizden yıkanmanız istenirse yıkanın" buyruğunu delil gösterdikleri gibi daha önce zikrettiğimiz Muvatta'da geçen Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in nazar edene abdest almasını emrettiği Muvatta rivayetini delil göstermişlerdir. Emir de vücub içindir.

 

El-Mazeri dedi ki: Bana göre sahih olan kanaat vücub ifade ettiğidir. Nazar değen kimsenin helak olacağından korkulursa bu hususta görüş ayrılığı daha da uzak bir ihtimal olur. Nazarı değen kimsenin abdest alması neticesinde iyileşmek de görülegelen adetlerden idi yahut da şeriat bunu genel olarak haber vermiştir. Eğer helak olmak ancak nazarı değenin abdest alması ile ortadan kalkıyorsa o taktirde bu ölüme yaklaşmış bir nefsi canlandırması kesin olarak kendisine özellikle görevolan kimsenin yapması gereken iş kabilinden olur. Bilindiği üzere çaresiz kalmış (zaruret derecesindeki) aç kimseye karşılıksız yemek vermeye kişi mecbur edildiğine göre bu öncelikle sözkonusudur. İşte bu açıklamalarla bu husustaki görüş ayrılığı da ortadan kalkmaktadır. El-Mazeri'nin sözleri burada bitmektedir.

 

Kadı Iyaz naklettiğim üzere el-Mazeri'nin bu sözlerini zikrettikten sonra şunları söylemektedir: Cumhurun görüşüne göre ve Zühri'nin açıklayıp ilim adamlarının anlattıklarına yetiştiğini haber verip, ilim adamlarımızın da güzel bulduğu ve bu şekilde amelin görülegeldiği üzere bu yıkanmanın biraz daha açıklanmaya ihtiyacı kalmıştır: Nazarı değen kimsenin yüzünü yıkaması ise onun o suyu dökmesi ve sağ eli ile alması ile olur. Geri kalan azaları da bu şekilde olup o bu suyu bir defada o çömlekteki abdest suyu üzerine döker. Bu abdest alış şekli ise namaz abdestinde ve diğer abdestlerde azaları yıkamak şeklinde olmaz. Yine izarın iç tarafını yıkaması da ancak iç tarafını çömleğe sokup batırması sureti ile olur. Daha sonra çömleği elinde tutan kişi kalkıp bunu nazar değen kimsenin başının üzerine arka tarafından bütün vücudu üzerinden boşaltır. Sonra da çömleği onun arkasından yere ters çevirir. Bir görüşe göre de bu suyu üzerine boşaltacağı vakit gafil bir anını yakalar. Bu da İbn Ebu Zi'b'in rivayetidir. İbn Şihab'dan Akil'in rivayeti ile de bunun gibi bir ifade gelmiştir. Ancak o rivayette ağzını çalkalamadan önce yüzünü yıkamakla başlayacağı belirtilmektedir. Yine o rivayette belirtildiği üzere ayakların yıkanması hususunda ayakların hepsini yıkamaz. Ayrıca şunları söylemektedir:

 

Sonra aynısını parmaklarının dibinden itibaren sağ ayağının ucuna uygular. Sol ayağına da böyle yapar. Burada izarın içi mi'zer denilen peştemalin bağlandığı yerdir. İzarın içinden kasıt ise peştemalin vücuda temas eden tarafıdır. Maksadın onun vücutta değen yeri olduğu da söylenmiştir. Yine maksadın onun ferc bölgesi olduğu da söylenmiştir. Nitekim izarı iffetli kimse denilirken ferci iffetli kimse anlaşılır. Bundan maksadın kaba etleri olduğu da söylenmiştir. Çünkü izarın bağlandığı yer onun üzeridir. Malik'in kaydettiği Sehl b. Huneyf hadisinde bu yıkamanın şekli hususunda şu ifadeler yer almaktadır:

 

Nazarı değen kimseye onun için (nazar ettiğin kimse için) yıkan buyurmuş, o da yüzünü ve ellerini dirseklerini, diz kapaklarını ve ayaklarının uçlarını bir de izarının iç tarafını yıkamıştır. Bir diğer rivayette ise yüzünü, ellerinin dış tarafını ve dirseklerini yıkamış, göğsünü, peştemalinin iç tarafını, diz kapaklarını, ayaklarının uçlarını ve üst taraflarını kabın içinde yıkamıştır. Zannederim:

 

Verdiği emir üzerine ondan birkaç yudum da içmiştir. Allah en iyi bilendir.

 

Kadı Iyaz dedi ki: Bu hadiste çeşitli fıkhi incelikler bulunmaktadır. Bir ilim adamının dediğine göre bir kimsenin nazarının değdiği bilinecek olursa ondan uzak durmak ve ondan korunmak gerekir. İmamın böyle bir kimsenin insanların yanına girip çıkmasına mani olması ona evinde oturmasını emretmesi gerekir. Eğer fakir ise ona yetecek kadar bir maaş verir ve insanlara zarar vermesini önler. Çünkü böyle bir kimsenin vereceği zarar Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Müslümanlara eziyet vermemesi için mescide girmesini yasakladığı soğan ve sarımsak yiyenin zararından daha ağır olduğu gibi Ömer (radıyallahu anh)'ın ve ondan sonraki ilim adamlarının insanlara karışmasını yasakladığı cüzzamlı kimsenin zararından daha fazladır. Aynı şekilde herhangi bir kimsenin zarar görmeyeceği bir şekilde uzaklaştırmaları emrolunan zarar verici davarların zararından da daha fazladır. Bu sözü söyleyen kişinin bu sözü doğrudur ve mutlaka yerine getirilmesi gerekir. Ondan başkalarından da buna aykırı bir açıklamada bulundukları bilinmemektedir. Allah en iyi bilendir. Kadı Iyaz dedi ki: Bu hadiste ayrıca müşra denilen cin çarptığı düşünülen kimseye okumanın caiz olduğuna delil vardır. Bu husustaki görüş ayrılığı daha önce açıklandı. Allah en iyi bilendir.

 

"Bize Abdullah b. Abdurrahman ed-Darimı, Haccac b. eş-Şair ve Ahmed b. Hiraş tahdis etti" Bütün nüshalarda bu şekilde kesreli hı ra harfi ve şin ile "ahmed b. Hiraş" şeklindedir. Doğrusu da budur. Hiçbir nüshada bundan farklı bir şey görülmemektedir. Kendisi Ahmed b. el-Hasen b. Hiraş Ebu Cafer el-Bağdadi olup dedesine nisbet edilmiştir.

 

Kadı Iyaz dedi ki: Bu şekilde asıl nüshalarda noktalı hı iledir. Ama bunun bir yanılma olduğu doğrusu fethalı cim, şeddeli vav ve sin ile Ahmed b. Cevvas olduğu da söylenmiştir. Kadı'nın sözleri bunlar olmakla birlikte bu fahiş bir yanlışlıktır. Çünkü Müslim'de zikredilen ismin belirttiğimiz gibi noktalı hı, re ve şin ile yazıldığında hiçbir ihtilaf yoktur. Nitekim burada Müslim'in Sahih'inde adı geçen Müslim b. İbrahim'den rivayeti nakleden de odur.

 

Cim harfi ile "İbn Cevvas" ise Ebu Asım el-Hanefi el-Kufi'dir. Ondan da yine Müslim, bundan başka bir yerde nakletmiştir. Fakat bu Müslim b. İbrahim'de rivayette bulunmaz. Kesinlikle de burada kastedilen kişi o değildir. Bu hususta yanlışlık yapan kimsenin bu yanlışlığının sebebi ise Ahmed b. Hiraş'ın az önce belirttiğimiz gibi dedesine nisbet edilerek zikredilmiş olmasıdır

 

Rasulullah {Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Eğer kaderi bir şey geçecek olsaydı göz onu geçerdi" buyruğunda kaderin sabit olduğu da anlaşılmaktadır. Bu ise naslarla ve ehl-i sünnet'in icma ile haktır. Mesele daha önce İman Kitabı'nın baş taraflarında geçti. Kader ise her şeyin yüce Allah'ın kaderi ile olması demektir. Her şeyancak yüce Allah'ın kaderine ve onun eşya hakkındaki ezeli ilmine göre meydana gelir. Nazarın zararı da onun dışında hayır ve şer her bir şey de ancak yüce Allah'ın kaderi ile meydana gelir.

 

Yine hadisten gözün (nazarın) değmesinin doğru olduğu ve nazarın zararının da güçlü olduğu anlaşılmaktadır. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

17/2- SİHİR BABf