SAHİH-İ MÜSLİM

İÇECEKLER

 

32/15- MİSAFİRE İKRAM VE ONU KENDİSİNE TERCİH ETMENİN FAZİLETİ BABI

 

5327-172/1- Bana Zuheyr b. Harb tahdis etti, bize Cerir b. Abdulhamid, Fudayl b. Gazvan'dan tahdis etti, o Ebu Hazim el-Eşcai'den, o Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet etti: Bir adam Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelerek: Ben darlık ve sıkıntı içindeyim dedi. Bunun üzerine O da zevcelerinden birisine haber gönderdi. O: Seni hak ile gönderene yemin olsun ki yanımda sudan başka bir şey yok dedi. Sonra bir başkasına haber gönderdi. O da aynı şeyi söyledi. Nihayet hepsi de aynısını: Hayır, seni hak ile gönderene yemin olsun ki yanımda sudan başka bir şey yok dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu gece bunu kim misafir eder. Allah'ın rahmeti ona olsun" buyurdu. Ensar'dan bir adam ayağa kalkarak:

 

Ben ey Allah'ın Rasulü! deyip onu alıp evine götürdü. Hanımına: Yanında bir şey var mı dedi. Hanımı: Çocuklarıma yedireceğim kadanndan fazlası yok dedi. Kocası: Sen onları bir şeyle oyala. Misafırimiz içeri girdi mi kandili söndür ve ona bizim yemek yediğimiz izlenimini ver. O yemek için elini uzatınca sen de kalk ve kandili söndür. (Ebu Hureyre) dedi ki: Oturdular, misafir de yemek yedi. Ertesi gün sabah Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gittiğinde Nebi: ''Allah bu gece misafirinize yaptığınızı beğendi" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 3798, 4889; Tirmizi, 3304 -muhtasar-

 

 

 

5328-173/2- Bize Ebu Kureyb Muhammed b. el-Ala tahdis etti. Bize Veki', Fudayl b. Gazvan'dan tahdis etti. O, Ebu Hazim'den, onun Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayete göre Ensar’DAN bir adamın yanında bir misafir bir gece kaldı. Yanında kendisinin ve çocuklarının yiyeceği kadarından başka da bir yemek yoktu. Hanımına: Çocukları uyut, kandili söndür ve yanında alanıda misafirin önüne koy dedi. (Ebu Hureyre) dedi ki: Bunun üzerine şu:

"Onlar kendileri muhtaç olsalar dahi başkalarını kendilerine tercih ederler" (Haşr, 9) ayeti nazil oldu.

 

 

 

5329- .. ./3- Bunu bize Ebu Kureyb de tahdis etti. .. Ebu Hureyre (r.a.) dedi ki: Bir adam kendisini misafir etmesi için Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi. Yanında misafir olarak ona ikram edecek bir şeyleri yoktu. Bunun için: "Bunu misafir edecek bir adam yok mu, Allah'ın rahmeti ona olsun" buyurdu. Ebu Talha denilen ensardan bir adam kalktı ve o adamı alıp evine götürdü. Sonra da hadisi Cerir'in hadisine yakın olarak rivayet etti ve hadisi rivayetinde de Veki'in zikrettiği gibi ayetin nüzulünü de zikretti.

 

 

AÇIKLAMA:          (5327) "Darlık ve sıkıntı içindeyim." Yani bana darlık ve sıkıntı isabet etti.

 

Bu da meşakkat, ihtiyaç, kötü geçim ve açlık anlamına gelir.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına darlık ve sıkıntının isabet ettiği bu kişi gelince teker teker hanımlarına haber gönderdi. Onların her birisi de:

 

"Seni hak ile gönderene yemin olsun ki yanımda sudan başka bir şey yok. .. O adam da onu alıp evine götürdü diyerek adamın hanımı ile birlikte misafirlerini nasıl ağırladığını zikretti.

 

Bu hadis-i şeriften pek çok hüküm anlaşılmaktadır. Bunların bir kısmı şunlardır:

 

1. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Onun aile fertleri dünyada oldukça zahid, açlığa ve dünya geçiminin darlığına oldukça sabırlı ve mütehammil idiler.

 

2. Kavmin büyüğü olan zatın misafiri gözetlemeye bizzat kendisinden ve kendisi ile birlikte olanlardan başlayarak onu önce -imkanı varsa, mümkün olduğu kadarı ile kendi malından gözetleyip kollamalı sonra da arkadaşlarından iyilik ve takva üzere yardımlaşma yoluna göre onun için bir şeyler istemelidir.

 

3. Darlık ve sıkıntı hallerinde dayanışma içinde olmalı ve sıkıntı çekenler gözetilmelidir.

 

4. Misafire ikram edip, onu kendisine tercih etmek faziletlidir.

 

5. Bu hadiste Ensar'dan olan bu zatın ve hanımının bir menkıbesi yer almaktadır.

 

6. Eğer misafir ev halkına acıyarak yemek yemeyecek olursa, misafire ikramda bulunmak için uygun bir çareye başvurulur. Çünkü hanımına: Kandili söndür ve ona yemek yediğimiz izlenimini ver demişti. Zira misafir yemeğin az olduğunu ve onların da kendisi ile birlikte yemek yemediklerini görmüş olsaydı yemek yemekten imtina edebilirdi.

 

"Onu alıp evine gitti." Buradaki rahl: kaldığı evi meskeni demektir. Çünkü kişinin rahli taş kerpiç, kıl ya da tüyden kaldığı her bir yere (eve) denilir.

"Hanımına: yanında bir şey var mı dedi... Onları bir şeyle oyala." Bu da küçük çocukların yemek yeme ihtiyaçlarının olmadığı ve ancak onlara zarar verecek bir açlık olmaksızın çocukların alışageldikleri adeti üzere canlarının sadece yemeği çekmekten ibaret şeklinde anlaşılır. Çünkü onlar yemek yemeyecek olurlarsa kendilerine zarar verecek kadar ihtiyaç içinde bulunsalardı onlara yemek yedirmek vacip olurdu. Onlara yemek yedirmek de başkasını misafir etmeye öncelenirdi.

 

Şanı Yüce Allah ve onun Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu adamı ve kadını övmüş oldu. Bu da her ikisinin de bir farzı terketmediklerine ama iyilik yapıp güzel bir davranış sergilediklerine delildir. Çünkü kendisi ve hanımı kendi rızaları ile ihtiyaç içinde olup darlık içinde bulunmalarına rağmen misafirlerini kendilerine tercih ettiler. Bu sebeple yüce Allah onları övdü ve her ikisi hakkında: "Kendileri darlık ve ihtiyaç içinde olsalar dahi başkalarını kendilerine tercih ederler" (Haşr, 9) buyruğunu indirdi. İşte buradan da başkasını tercih etmenin fazileti ve teşvik edildiği anlaşılmaktadır. İlim adamları yemek ve benzeri dünyevi işler ile nefsin payları hususunda başkalarını kendisine tercih etmenin faziletini icma ile kabul etmişlerdir. Allah'a yakınlaştıncı amellere gelince, efdal olan bu hususta başkalarını kendisine tercih etmektir. Çünkü bu gibi amellerde hak şanı yüce Allah'a aittir. Allah en iyi bilendir.

 

''Allah misafirinize bu gece yaptıklarınızı beğendi. " Kadı Iyaz dedi ki: Şanı yüce Allah'ın beğenmesinden maksat onun bu işten razı olmasıdır. Bununla Allah'ın meleklerinin bu yapılanı beğendiğinin ve onları şereflendirmek için şanı yüce Allah'ın beğenmeyi kendisine izafe etmiş olma ihtimali de vardır.

 

 

 

 

5330-174/4- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Şebabe b. Sevvar tahdis etti, bize Süleyman b. el-Muğire, Sabit’DEN tahdis etti, o Abdurrahman b. Ebu Leyla'dan, o el-Mikdad’DAN şöyle dediğini rivayet etti: İki arkadaşım ile birlikte aşın sıkınbdan (açlıktan) kulaklanmızın duymadığı, gözlerimizin görmediği bir halde geldik. Kendimizi Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabına arz etmeye koyulduk fakat onlardan kimse bizi (misafir etmeyi) kabul etmedi. Bunun üzerine biz de Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gittik. O da bizi alıp zevcelerinin yanına gitti. Orada üç dişi keçi gördük. Bunun üzerine Neb, (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "bunların sütünü sağıp aranızda paylaştınn" buyurdu. Bunun üzerine biz de sütü sağıyorduk. Herbirimiz de kendi payını içiyor, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e de payını ayınyorduk. O da geceleyin gelip uyuyan bir kimseyi uyandırmayacak, uyanık olana da işittirecek şekilde bir selam veriyordu. Sonra mescide gidip namaz kılıyor, sonra gelip sütünü içiyordu. Bir gece payımı içmiş olduğum halde şeytan bana gelerek: Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ensar'a gidiyor, onlar Ona ikramda bulunuyor, O da onlardan bir şeyler elde ediyor, dolayısıyla Onun bu yudum süte ihtiyacı bulunmuyor de (diyerek vesvese ver)di. Bunun üzerine ben de gidip Onun payını alıp içtim. Onun payı karnıma girer girmez ve arbk onu çıkarmanın bir yolu olmadığını da anlayınca bu sefer şeytan bana pişmanlık verdi ve: yazıklar olsun sana sen ne yaptın. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in payını mı içtin. O şimdi gelecek, onu bulamayacak, sana beddua edecek, sen helak olacaksın. Sonra da dünyanı da ahiretini de kaybetmiş olacaksın dedi. Üzerimde de bir örtüm vardı. Ayaklanmın üstüne onu koyarsam başım dışanda kalır, onu başımın üstüne koyarsam ayaklanm dışanda kalırdı. Uykum da kaçb. Diğer iki arkadaşım ise uyudular ama onlar benim yaptığımı yapmaddar. Derken Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi, daha önce selam verdiği şekilde selam verdi. Sonra mescide gidip namaz kıldı. Sonra içeceği sütünün yanına geldi. Üzerini açtı ama kapta bir şey bulamayınca başını semaya kaldırdı. Ben: Şimdi bana beddua edecek ve ben helak olacağım dedim. Ama O: ''Allah'ım, bana yedireni sen de yedir. Bana içecek bir şeyler verene sen de içir" buyurdu.

 

 

Mikdad dedi ki: Ben de örtümü alıp onu üzerime bağladım, bıçağı alıp keçilerin yanına gittim. Hangisi daha semiz ise onu Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e kesecektim. Bir de ne göreyim, kesmek istediğimin memeleri sütle dolu. Hatta hepsinin memeleri sütle dolu idi. Bunun üzerine Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in aile halkına ait -içine süt sağmak istemedikleri- bir kap buldum. İçine süt sağdım. Hatta sütün üzerine kopük yükseldi. Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldim. O: "Bu gece sütünüzü içtiniz mi" buyurdu. Ben (evet) iç ey Allah'ın Rasulü! dedim. O da içtikten sonra bana uzattı. Ben: Ey Allah'ın Rasulü! iç dedim. O da içtikten sonra bana uzattı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kandığını ve duasını aldığımı anlayınca yere düşecek kadar gülmeye başladım. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunun üzerine: "Bu yaramazlıklarından biri mi yoksa ey Mikdad" buyurdu. Ben de: Ey Allah'ın Rasulü! Başımdan şunlar şunlar geçti ve şunu şunu yaptım dedim. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Bu ancak Allah'tan bir rahmettir. Bana izin verseydin ya. İki arkadaşımızı da uyandırırdık, onlar da bundan içerlerdi" buyurdu. Ben de: Seni hak ile gönderene'yemin ederim ki artık ben seninle birlikte ondan içtikten sonra artık insanlardan ondan kimin içtiklerine asla aldırmam dedim.

 

Diğer tahric: Tirmizi, 2719 -muhtasar-;

 

 

 

5331- .. ./5- Bize İshak b. İbrahim de tahdis etti, bize en-Nadr b. Şumeyl haber verdi, bize Süleyman b. el-Muğıre bu isnad ile tahdis etti.

 

 

AÇIKLAMA:          "İki arkadaşım ile birlikte aşın açlıktan kulaklanmız gözlerimiz göremez vaziyette gittik. .. " Buradaki "cehd" açlık ve meşakkat demektir. Babın baş tarafında geçmişti.

 

"Kimse bizi kabul etmedi." Bu da kendilerini misafir etmelerini istedikleri kimselerin yanlarında başkalarını gözetecek bir şeyleri bulunmayan elleri dar kimseler olduklan şeklinde anlaşılmalıdır.

 

"Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geceleyin gelir ... selam verirdi." Bu ifadeler uyuyan ya da onların durumunda olan kimselerin bulunduğu bir yerde onları uyandırmayacak şekilde selam vermek ve verilecek bu selamın yüksek ile alçak sesle verilmeyip ortalama bir şekilde uyuyanlara işittirecek ve başkalarını da rahatsız etmeyecek bir şekilde selam vermesi gerektiğini göstermektedir.

 

"Onun şu bir yuduma ihtiyacı yok." Cur'a (yudum) cim harfi ötreli ve fethalı (cer'a) diye de söylenir. Bu iki söyleyişi İbnu's-Sikkit ve başkaları da nakletmiştir. İçilecek bir şeyden alınacak bir yuduma denilir. Bunun fiili cim harfi fethalı re harfi kesreli olarak "ceria"dır.

"Karnıma girince" karnıma girip içinde yerleşince

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dua edip: Allah'ım, bana yedirene sen de yedir. Bana içirene sen de içir buyurdu. " Bundan iyilik yapana hizmet edene ve iyilik yapacak kimseye dua edileceği hükmü anlaşılmaktadır. Ayrıca Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ne kadar halim, güzel ahlak ve oldukça beğenilen güzel davranış ve tutumlara, kerim bir nefse sahip olduğuna, ne kadar sabırlı ve haklarını görmezlikten geldiğine delil vardır. Çünkü Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), sütten kendisine düşen payı hiç sormadı.

 

Keçiler hakkında "bir de ne göreyim, hepsinin memeleri sütle dolmuş."

İşte bu nübuvvetin mucizelerinden ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bereketindendir.

"O kabın içine süt sağdım, hatta üzerine köpük dahi çıktI." Buradaki rağve sütün üzerine çıkan köpük demektir. Re harfi fethalı, ötreli (ruhuve) ve kesreli (riğve) olmak üzere üç meşhur söyleyişi vardır. "Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in süte kandığını ve onun duasını aldığımı anladığım zaman yere düşünceye kadar güldüm. Bu yaramazfıkfarından biri mi ey Mikdad buyurdu." Bu şu demektir: Önceleri Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in payını içip onu rahatsız edecek bir davranış yaptığından ötürü kendisine beddua edeceğinden korktuğu için aşırı derecede üzüntülü idi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in süte kanıp onun duasının kabul edildiğini öğrenince Mikdad sevindi ve aşırı güldüğünden ötürü yere düşecek kadar güldü. Buna sebep ise kederinin büsbütün gidip sevince dönüşmesi idi. Bu da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sütünü içmesi ve kendisine yedirip içirene yaptığı duasının kabul edilmesi ve bütün bunların da Mikdad'ın yaptıkları sebebi ile ortaya çıkması, böylelikle bu mucizenin ortaya çıkması ve kendisi önce çirkin bir iş yapmışken sonradan güzel bir iş yapmasına hayret etmesi idi. Bundan dolayı Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu yaramazlıkfarından biri mi ey Mikdad" buyurmuştur. Yani sen kötü bir iş yaptın ama o nedir deyince ona ne yaptığını haber verdi. . Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de kendisine: Bu ancak yüce Allah'tan bir rahmettir dedi. Yani o sütü olmadık bir zamanda ve adetine aykın bir vakitte var etmesi onun bir rahmetidir. Bununla birlikte her şey, yüce Allah'ın lütuf ve rahmeti ile olur.

 

 

 

 

5332-175/6- Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberı, Hamid b. Ömer elBekravı ve Muhammed b. Abdulala birlikte el-Mu'temir b. Süleyman'dan -lafız İbn Muaz'a ait olmak üzere- tahdis etti. Bize el-Mu'temir tahdis etti, bize babam Ebu Osman'dan tahdis etti. Yine Abdurrahman b. Ebu Bekir'den de şöyle dediğini tahdis etti: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte yüz otuz kişi idik. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Aranızda yanında yemek bulunanınız var mı" buyurdu. Bir adamın yanında bir sa' (ölçek) Zahire ya da ona yakın bir şey vardı. Bu hamur olarak yoğuruldu. Sonra müşrik, saçı darmadağın, uzun boylu birisi önüne kattığı birkaç koyun ile geldi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunlar satılık mı yoksa bir atiyye mi -yahut yoksa bağış mı-" buyurdu. Adam: Hayır, satılıktır dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ondan bir koyun satın aldı. Koyun pişirildi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in verdiği emir ile koyunun karaciğeri közlendi. (Abdurrahman) dedi ki: Allah'a yemin ederim ki Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in O koyunun karaciğerinden bir parça vermediği o yüz otuz kişiden hiç kimse kalmadı. Eğer orada hazır ise ona verdi eğer değilse ona (payını) sakladı.

 

(Abdurrahman) dedi ki: Yemeği iki kaba koydu. Hep birlikte o iki kaptan yedik ve doyduk. İki kapta da bir miktar arttı. Ben de onu deveye yükledim -ya da onun dediği gibidir-.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 2216, 2618

 

AÇIKLAMA:          "Müşrik, saçı başı birbirine karışmış bir adam geldi." Buradaki "müş'an" mim harfi ötreli, şin sakin olup sonundaki nun harfi şeddelidir. Saçı kabarık ve dağınık kimse demektir.

"Allah'a yemin ederim ki RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in O koyunun karaciğerinden yüz otuz kişiden payayırmadığı hiç kimse kalmadı. .. " Hı harfi ötreli olmak üzere "huzze: et ve benzeri şeylerden bir parça" demektir.

 

Bu hadis-i şerifte RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in apaçık iki mucizesi vardır. Birincisi bu kadar kişiye yetecek kadar bu karaciğerin çoğaltılması, ikincisi ise bir ölçek zahire ile koyun etinin hepsini doyuracak kadar ve ondan kimsenin ona ihtiyacı bulunmadığından ötürü artanı deveye yükleyip götürecek kadar çoğaltılmasıdır.

 

Hadisten karşı karşıya kaldıkları hallerde arkadaşların ikram ve benzeri hususlarda birbirlerini kollayıp gözetecekleri ve aralarından birisi mevcut değilse payının ayrılıp saklanacağı hükmü anlaşılmaktadır.

 

 

 

 

5333-176/7- Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberi, Hamit b. Ömer elBekravi ve Muhammed b. Abdulala el-Kaysi -lafız İbn Muaz'a ait olmak üzere- hepsi Mu'temir’DEN tahdis etti. Bize el-Mu'temir b. Süleyman tahdis edip dedi ki: Babam dedi ki: Bize Ebu Osman'ın tahdis ettiğine göre Abdurrahman b. Ebu Bekir de kendisine şunu tahdis etmiştir: Suffa ashabı fakir kimselerdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de bir seferinde: "Yanında iki kişilik yemek bulunan kimse üç kişi alıp gitsin. Yanında dört kişiye yetecek yemek bulunan kimse de beşincisini ve altıncısını alıp gitsin" buyurdu ya da buyurduğu gibi- Ebu Bekir de üç kişi getirmişti. Allah'ın nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) on kişi, Ebu Bekir ise üç kişi götürmüştü. (Ravi) dedi ki: Şöyle ki: Ben, babam ve annem -zevcem deyip demediğini bilmiyorum- bir de bizim evimize ve Ebu Bekir'in evine birlikte hizmet eden bir hizmetçi de vardı. Ebu Bekr ise Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında akşam yemeğini yedi sonra da bir süre orada kaldı. Nihayet yatsı namazı kılındı. Sonra döndü ve Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyuklayıncaya kadar orada kaldı. Gecenin Allah'ın dilediği kadar bir süresi geçtikten sonra geldi. Hanımı ona: Seni misafirlerinin -ya da misafirin dedi- yanına gelmekten ne alıkoydu dedi. Ebu Bekir: Onlara akşam yemeğini yedirmedin mi yoksa dedi. Hanımı: Sen gelmeden yemek istemediler. Onlara yemelerini söyledilerse de onlar onların istediklerini yerine getirmediler. (Abdurrahman) dedi ki: Ben de gidip saklandım. Ebu Bekir:

Adi herif dedi ve beddua etti, ağır sözler söyledi. Sonra da haydi yeyin afiyet olmayasıca dedi. Ayrıca: Allah'a yemin ederim ki ebediyyen bunu yemeyeceğim dedi.

 

(Abdurrahman) dedi ki: Allah'a yemin ediyorum ki biz bir lokma aldık mı mutlaka onun altından ondan fazlası artıp çoğalıyordu. Nihayet doyduk ve bundan önceki halinden daha da çoğaldı. Ebu Bekr (radıyallahu anh) ona bakınca onun olduğu gibi hatta daha fazla olduğunu gördü. Hanımına: Ey FirasoğuIlarının kızı. Bu ne dedi. O hayır gözümün nuru. Yemin ederim ki o bundan öncekinden üç kat daha fazladır dedi.

 

(Abdurrahman) dedi ki: Bunun üzerine Ebu Bekir ondan yedi ve -yeminini kast ederek- ancak o şeytandandı deyip sonra da ondan bir lokma yedi. Sonra o yemeği alıp RasuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e götürdü. Yemek sabaha kadar yanında kaldı.

 

(Abdurrahman) dedi ki: Bizlerle bir topluluk arasında bir akit vardı. Akdin süresi bitince biz de oniki adamı arif (komutan) yaptık. Oniki adam ayırdık ve onların her birisi ile birlikte bir grup kişi koyduk. Her bir adam ile birlikte kaç kişinin bulunduğunu ancak Allah bilir. Şu kadar var ki o, o yemeği onlarla birlikte (öbürlerine) gönderdi ve hepsi de ondan yediler -yahut dediği gibidir.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 602, 2581, 6140, 6141; Ebu Davud, 3270, 3271

 

AÇIKLAMA:          "Yanında iki kişilik yemek bulunan bir kimse üç kişi alıp gitsin. Yanında dört kişilik yemek bulunan kimse beşincisini ve altıncısını alıp gitsin. " Sahih-i Müslim'in bütün nüshalarında "üç kişi alıp gitsin" şeklindedir. Ama Sahih-i Buhari'de bu "üçüncüsünü alıp gitsin" diye kaydedilmiştir. Kadı lyaz dedi ki: Buhari'nin zikrettiği bu şekil doğru olan şekildir. Çünkü hadisin geri kalan kısmının anlatımına uygun olan budur.

 

Derim ki: Müslim'deki rivayetin de açıklanabilir bir tarafı vardır. O da Buhari'ye uygun bir şekilde yorumlanması ve sayıyı üçe tamamlayacak kişiyi alsın yahut üçe tamamlasın anlamına gelir. Nitekim yüce Allah: "Ve onun gıdalarını da dört günde taktir buyurdu" (Fussilet, 10) buyruğunda da böyledir. Yani dördüncü günün tamamında bunu yaptı demektir. Cenazeler Kitabı'nda bunun açıklaması geçmiş ve benzerleri de zikredilmişti.

Bu hadis-i şerifte, başkasını kendisine tercih etmenin ve başkasını kollayıp gözetmenin faziletine dikkat çekilmekte ve çok sayıda misafir geldiği taktirde cemaatin onları kendi aralarında dağıtıp paylaştırmaları, onların her birisinin de kaldırabileceği kadarı ile misafir götürmesi gerektiği, kavmin büyüğünün ise ashabına böyle yapmalarını emredip kendisinin de mümkün olan kadarını alıp ağırlaması gerektiği anlaşılmaktadır.

 

"Ebu Bekir de üç kişi getirdi. Allah'ın Nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise on kişi götürdü." Bu ifadeler Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in işlerin en faziletli olanı yaptığına, cömertlik ve eli açıklıkta herkesten önde olduğuna dair açık bir ifadedir. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in aile fertleri de o gece götürdüğü misafir sayısına yakındı. Böylelikle yemeğinin yarısını ya da onun yakınını paylaşmış oldu. Ebu Bekir (radıyallahu anh) da yemeğinin üçte birini ya da daha fazlasını paylaşmış oldu. Diğerleri de bundan daha azını paylaştılar. Allah en iyi bilendir.

 

"Ebu Bekir, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında akşam yemeğini yedi... Nihayet Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyuklayınca geldi." Nease: Uyukladı ayn harfi fethalıdır. Buradan, yanında misafiri bulunan bir kimsenin eğer onların işlerini görecek ve onun yerini tutacak birisi varsa kendi işlerini görmek ve maslahatlarını yoluna koymak için gitmesinin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim burada Ebu Bekir'in yerini tutacak oğlu Abdurrahman (radıyallahu anh) vardı. Yine buradan Ebu Bekir (radıyallahu anh) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i ne kadar sevdiği, her şeyi bırakıp Ona bağlandığı, gecesi ile gündüzü ile kendi hanımına, çocuklarına, misafirlerine ve başkalarına Onu tercih ettiği de anlaşılmaktadır.

 

"Misafirlerin Ebu Bekr (radıyallahu anh) gelinceye kadar yemek yememeleri"ne gelince, onlar bunu kendi kanaatlerine göre Ebu Bekr (radıyallahu anh)'a karşı bir edep, ona bir şefkat ve merhamet olmak üzere yapmışlardı. Çünkü onlar, Ebu Bekir (radıyallahu anh)'a kendi yemeklerinden ona bir şeyartmaması ihtimalini düşünmüşlerdi. İlim adamları der ki: Misafir için doğru olan misafir ağırlayanın yemeği erken takdim etmesi, çoğaltması ve buna benzer diğer hususları yapması karşısında direnmemeleri gerekir. Ancak onun misafirinden haya ettiği için kendisine zor gelecek şeyleri zorlanarak yapmaya kalkıştığını bilmesi hali müstesnadır. O vakit yumuşak bir şekilde onun böyle bir şey yapmasına engel olmaya çalışır. Bu hususta şüphe ve tereddüt edecek olursa ona itiraz etmez ve yapılan ikramı reddetmeye kalkışmaz. Çünkü misafir ağırlayanın bir mazereti yahut da açıklamasına imkan bulunmayan bir maksadı bulunabilir. Misafirlerin de ona muhalif davranmaları sebebi ile meşakkat ile zorluk ile karşı karşıya kalabilir. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'ın bu alayında görüldüğü gibi.

 

Abdurrahman'ın "ben de gidip saklandım ... " demesine gelince, saklanması babasının kendisine kızmasından ve ağır sözler söylemesinden korkması dolayısı ile idi. "Feceddea: ağır sözler söyledi" aslında burnu n ve benzeri diğer organların kesilmesi için beddua etmek demektir. Sebbetmek ise sövmek, saymak anlamındadır.

 

"Yağunser: Adi herif" ise ağır ve çekilemeyen kimse demektir diye açıklamışlardır. Cahil kimse demek olduğu da söylenmiştir. Bu ise cahillik anlamındaki gayn harfi fethalı olarak "gasare"den alınmıştır. Nun ise bunda Zaid olur. Bunun sefih (beyinsiz) anlamında olduğu da söylenmiştir. Mavi renkli bir sinek olduğu söylendiği gibi adi herif anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu da adilik ve bayağılık demek olan "el-gusr"den alınmış olur. Kadı Iyaz bazı üstadlarından bu gayn harfi ve se harfi fethalı olarak "ğanser" diye okunacağını söylediğini nakletmektedir. Hattabi ve bir grup ise bunu "anter" diye rivayet etmişler ve bu sinek demektir demişlerdir. Bunun mavi bir sinek türü olduğu ve böylelikle onu tahkir etmek için o sineğe benzettiği de söylenmiştir.

 

"Yeyin, afiyet olmayasıca" o bu sözleri kendisi geciktiği için akşam yemeğini yemediklerinden ötürü içine düştüğü darlık, sıkınb ve öfkeden dolayı söylemişti. Bunun beddua olmayıp bir haber vermek anlamında olduğu yani siz vaktinde bunu afiyetle yemediniz demek olduğu da söylenmiştir.

 

"Allah'a yemin ederim ki ebediyyen onu yemeyeceğim." Diğer rivayette ise misafirler hakkında (5334) "Allah'a yemin olsun ki sen ondan yemediğin sürece biz de ondan yemeyeceğiz dediler. Sonra o da onlar da yedi" dedikleri kaydedilmektedir. Buradan da şu anlaşılmaktadır. Bir kimse bir hususa dair yemin eder de başkasının ondan hayırlı olduğunu görecek olursa o işi yapar ve yemininin keffaretini yerine getirir. Nitekim sahih hadisler de bunu böylece ifade etmiştir. Yine buradan, misafir ağırlayan kimsenin misafirlerine ikram hususunda kendisini meşakkate sokabileceği ve onun yeminini bozması ile misafirlerinin yeminlerini bozması birbirleri ile çabşacak olursa, kendi yeminini bozacağı da anlaşılmaktadır. Çünkü misafirlerinin onun üzerindeki hakkı daha üstündür. Bu birinci hadis muhtasardır. İkinci rivayet buna daha açıklık getirmekte hadisten hazf edilen kısmı da takdim ya da tehir olunmuş olan bölümlerini de açıkça ortaya koymaktadır.

 

"Biz bir lokma aldık mı mutlaka onun albndan ondan fazlası ile artardı.

 

Ondan hepsi doyuncaya kadar yediler ... "

 

Buradaki: "Mutlaka onun albndan fazlası ile artardı." Bu hadiste Ebu Bekir es-Sıddik (r.a.)'ın apaçık bir kerameti olduğu gibi evliyanın kerametinin sabit olduğu da gösterilmektedir. Bu da mutezileye aykırı olarak ehli sünnetin görüşüdür.

 

"Hayır gözümün nuru yemin olsun o şu anda öncekinden çoktur." Dil bilginleri der ki: "Gözümün nuru (kurratul ayn)" sevince ve insanın sevdiği ve kendisine uygun gelen hususları gördüğünü anlatmak için kullanılan bir deyimdir. Denildiğine göre böyle söylenmesi kişinin arzusunun gerçekleşmesi dolayısı ile gözünün rahat ve huzur bulmasından dolayıdır. Artık gözünü başka bir şeye dikmez. Bu durumda ifade (kurratul ayn) karar bulmaktan! kılmaktan alınmış olur. Bunun kat harfi ötreli olarak "el-kur" alındığı da söylenmiştir ki bu da serinlik demektir. Yani sevindiğinden ve onu rahatsız edecek bir şeyolmadığından ötürü gözü serindir. Asmai ve başkaları dedi ki: Ekarallahu aynahu: Allah gözünü aydın etsin tabiri göz yaşını serinletsin demektir. Çünkü sevinç gözyaşı serindir. Üzüntü ve keder gözyaşı ise sıcaktır. Bundan dolayı bunun zıddı durumda: Eshanallahu aynahu: Allah gözünü ısıtsın, hararet versin denilir.

 

el-Metali sahibi dedi ki: ed-Davudi dedi ki: O gözünün aydınlığı tabiri ile Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem}'i kastetmiş ve Ona yemin etmiştir. Buradaki "la: hayır" sözü de Zaiddir. Bunun meşhur benzerleri vardır. Nefi için kullanılmış olma ihtimali de vardır. Bu durumda onda hazfedilmiş ifade olur ve bu da şu demek olur: Benim: Gözümün nuru yemin olsun ki o öncekinden daha fazladır demekten başka söyleyecek bir sözüm yok anlamına gelir.

 

"Ey Firasoğullarının kızı!"

 

Bu, Ebu Bekir (r.a.)'ın hanımı Um Ruman'a bir hitabıdır. Yani Ey Firas oğullarından olan hanım demektir. Kadı Iyaz dedi ki: Firas İbn Gunn Malik b. Kinane'nin kendisidir. Um Ruman'ın nesebinin de Gun b. Malik'e ulaştığında görüş ayrılığı yoktur. Fakat onun gunma nisbetinin nasıl olduğu hususunda çokça ihtilaf edildiği gibi kendisinin Firas b. Gunoğullarından mı yoksa el-Haris b. Gunmunoğullarından mı olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu hadis ise Firas b. Gunoğullarından olduğunun doğru olduğunu göstermektedir.

 

"Biz de on iki adamı arif (başkan) yaptık. Onların her biri ile birlikte bir çok kimse vardı." Nüshaların çoğunluğunda bu şekilde ayn ve şeddeli re harfi ile "fearrefne" şeklindedir. Yani arifler tayin ettik demektir. Pek çok nüshada da başta iki fe ile birlikte "feferrakna: biz de (onları) dağıttık" şeklindedir. Bu da o on iki adamdan her birini bir grup ile birlikte ayırdık demektir. Her ikisi de doğrudur. Burada Kadı Iyaz birincisinden başkasını zikretmemektedir.

 

Bu hadiste, ariflerin (Amirlerin) askerlere ve benzeri gruplara dağıtılmasının caiz oluşuna delil vardır. Ebu Davud'un Süneni'nde "ariflik haktır (babı)" vardır. Çünkü bunda insanların maslahatı ve askerlerin ve benzeri toplulukların imamın arif edinmesi (görevlendirmesi) sureti ile daha kolay bir şekilde disiplin altına alınması mümkün olur.

 

Diğer hadisteki "arifler ateştedir" buyruğu ise görevlerinde kusurlu hareket eden ve yetkilerini caiz olmayan işler yaparak aşan kimseler hakkında yorumlanır. Onların çoğunda görüldüğü gibi. "Biz de on iki adamı arif tayin ettik. .. "

 

 

 

 

5334-177/7- Bana Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti, bize Salim b. Nuh el-Attar el-Cüreyri'den tahdis etti, o Ebu Osman'dan, o Abdurrahman b. Ebi Bekir'den şöyle dediğini rivayet etti: Bize misafirlerimiz geldi. Babam ise geceleyin Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile konuşup sohbet ederdi. (Abdurrahman) dedi ki: Babam gitti ve: Ey Abdurrahman! Misafirlerinin işini gör dedi. Akşamı ettiğim zaman onlara ikramlarını takdim ettik Ama onlar kabul etmeyerek evimizin babası gelip bizimle birlikte yemedikçe (yemeyiz) dediler. Ben onlara: O sert bir adamdır. Sizler eğer yemeyecek olursanız onun bana eziyet edeceğinden korkarım dedim. Ama onlar yemeyi kabul etmediler. Gelince de onlardan önce hiç bir şeyi sormayarak: Misafirlerinizin işini gördünüz mü dedi. Onlar: Hayır, Allah'a yemin olsun ki biz işimizi yapmadık dediler. Ebu Bekir: Abdurrahman'a emir vermemiş miydim dedi. (Abdurrahman): Ben de ondan uzaklaşarak kenara çekildim dedi. Ebu Bekir: Ey Abdurrahman dedi. Ben yine kenara çekildim. Ebu Bekir: Adi herif, sana ant veriyorum. Sesimi duyuyorsan mutlaka gelmelisin dedi. Ben de geldim ve: Allah'a yemin olsun ki benim günahım yok İşte misafirlerin. Onlara sorabilirsin, ben onlara ikramlarını getirdim ama sen gelmeden yemeği kabul etmediler dedi. Bu sefer Ebu Bekir: Ne oluyor size? İkramımızı kabul buyurmaz mısınız dedi. Sonra Ebu Bekir (radıyallahu anh): Allah'a yemin olsun ki bu gece ben bundan yemeyeceğim dedi. Onlar da: Allah'a yemin olsun ki sen ondan yemedikçe biz de onun tadına bakmayacağız dediler. Ebu Bekir:

 

Bu gecedeki bu şer gibisini asla görmedim. Ne oluyor size, neden bizim ikramımızı kabul etmiyorsunuz dedi.

 

(Abdurrahman) dedi ki: Sonra Ebu Bekir: Birincisi şeytandan idi, haydi ikramınızı getirin dedi. Yemek getirildi. Besmele çekip yedi, onlar da yediler. Sabah olunca Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna gitti ve: Ey Allah'ın Rasulü! Onlar yeminlerinin gereğini yerine getirdiler ben ise yeminimi bozdum dedi ve ona olanları haber verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Aksine onların arasında yemininin gereğini en çok yerine getiren ve onların en hayırlıları olan sensin" buyurdu.

 

(Ravi) dedi ki: Keffarette bulunup bulunmadığına dair bana bir bilgi ulaşmadı dedi.

 

 

AÇIKLAMA:          "Misafirlerinin işini gör" yani onlara akşam yemeklerini ikram et ve onların haklarını yerine getir.

 

"Onlara ikramlarını getirdik" Kira (ikram) misafire hazırlanan yiyecek ve içeceklere denilir.

 

"Evimizin babası" ev sahibi demektir.

 

"O sert bir adamdır" o güçlü ve sarabetli birisidir. Saygı gösterilmesi gereken hususların çiğnenmemesi ve misafirine karşı kusurlu davranılması ve benzeri hususlar dolayısı ile kızar demektir.

 

"Ne oluyor size? İkramımızı kabul buyurmaz mısınız?" Kadı Iyaz dedi ki: "ela: maz mısınız" lam harfi şeddesiz olup bu da teşvik etmek ve söze başlamak için kullanılır. Cumhur bunu bu şekilde rivayet etmiştir. Bazıları ise lam harfini şeddeli olarak rivayet etmişlerdir. O da: Neden ikramımızı kabul etmiyorsunuz demek olur. Yani bundan sizi alıkoyan ve onu yememeye iten nedir demektir.

 

"Birincisi şeytandandır." Bununla yeminini kastediyor. Kadı Iyaz dedi ki: Şöyle de açıklanmıştır: Yani birinci lokma şeytanı uzaklaştırmak, burnunu yere sürtmek ve yemin etmeye tahrik hususundaki maksadına muhalefet etmek -içindir. Çünkü böylelikle kendisi ile misafirleri arasında bir soğukluk meydana getirmek istiyordu. Ebu Bekir (radıyallahu anh) daha hayırlı bir yol olan yeminini bozmak sureti ile onu hakir düşürdü.

 

"Ebu Bekir dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü! Onlar yeminlerinin gereklerini yerine getirdiler bense bozdum ... " Yani onlar yeminlerine bağlı kaldılar ben ise yeminime aykırı hareket ettim deyince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona:

 

Hayır onlar arasında en berr olanları sensin" yani en itaatkarları sensin ve sen onlardan hayırlısın. Çünkü sen (böyle bi durumda) mendub ve teşvik edilmiş olan yeminini bozdun. Bu sebeple sen onlardan faziletlisin.

 

"Bana keffarette bulunduğuna dair bir bilgi ulaşmadı." Yani onun yeminini bozmadan önce keffarette bulunduğuna dair bilgi ulaşmadı. Keffarrette bulunmasının vacip olduğunda ise görüş ayrılığı yoktur. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Her kim bir hususa dair yemin edip de başkasının ondan hayırlı olduğunu görürse, hayırlı alanını yapsın ve yemininin kefaretini yerine getirsin" buyurmuştur. Bu da Yüce Allah'ın: ''Ama Allah sizi yeminleri bağlamanız sebebi ile sorgular. Onun kefareti ... yemek yedirmektir. .. " (Maide, 89) buyruğunun geneli ile birlikte bu mesele hakkında açık bir nastır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

33/16- YEMEĞİN AZ OLMASI HALİNDE BAŞKASINI GÖZETMENİN FAZİLETİ, İKİ KİŞİNİN YEMEĞİNİN ÜÇ KİŞİYE YETECEĞİ VE BUNA BENZER HUSUSLARA DAİR BİR BAB