SAHİH-İ MÜSLİM |
İÇECEKLER |
32 - باب:
إكرام الضيف
وفضل إيثاره
32/15- MİSAFİRE İKRAM VE
ONU KENDİSİNE TERCİH ETMENİN FAZİLETİ BABI
172 - (2054) حدثني
زهير بن حرب.
حدثنا جرير بن
عبدالحميد عن
فضيل بن
غزوان، عن أبي
حازم
الأشجعي، عن
أبي هريرة.
قال:
جاء رجل
إلى رسول الله
صلى الله عليه
وسلم فقال: إني
مجهود. فأرسل
إلى بعض
نسائه. فقالت:
والذي بعثك
بالحق! ما
عندي إلا ماء.
ثم أرسل إلى
أخرى. فقالت
مثل ذلك. حتى
قلن كلهن مثل
ذلك: لا. والذي
بعثك بالحق!
ما عندي إلا
ماء. فقال (من
يضيف هذا، الليلة،
رحمه الله)
فقام رجل من
الأنصار فقال:
أنا. يا رسول
الله! فانطلق
به إلى رحله.
فقال لامرأته:
هل عندك شيء؟
قالت: لا. إلا
قوت صبياني.
قال: فعلليهم
بشيء. فإذا
دخل ضيفنا
فأطفئي
السراج وأريه
أنا نأكل.
فإذا أهوى
ليأكل فقومي
إلى السراج
حتى تطفئيه.
قال: فقعدوا
وأكل الضيف.
فلما أصبح غدا
على النبي صلى
الله عليه
وسلم. فقال (قد
عجب الله من
صنيعكما
بضيفكما
الليلة(.
5327-172/1-
Bana Zuheyr b. Harb tahdis etti, bize Cerir b. Abdulhamid, Fudayl b. Gazvan'dan
tahdis etti, o Ebu Hazim el-Eşcai'den, o Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet
etti: Bir adam Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelerek: Ben darlık
ve sıkıntı içindeyim dedi. Bunun üzerine O da zevcelerinden birisine haber
gönderdi. O: Seni hak ile gönderene yemin olsun ki yanımda sudan başka bir şey
yok dedi. Sonra bir başkasına haber gönderdi. O da aynı şeyi söyledi. Nihayet
hepsi de aynısını: Hayır, seni hak ile gönderene yemin olsun ki yanımda sudan
başka bir şey yok dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Bu gece bunu kim misafir eder. Allah'ın rahmeti ona olsun" buyurdu.
Ensar'dan bir adam ayağa kalkarak:
Ben ey Allah'ın Rasulü!
deyip onu alıp evine götürdü. Hanımına: Yanında bir şey var mı dedi. Hanımı:
Çocuklarıma yedireceğim kadanndan fazlası yok dedi. Kocası: Sen onları bir
şeyle oyala. Misafırimiz içeri girdi mi kandili söndür ve ona bizim yemek
yediğimiz izlenimini ver. O yemek için elini uzatınca sen de kalk ve kandili
söndür. (Ebu Hureyre) dedi ki: Oturdular, misafir de yemek yedi. Ertesi gün
sabah Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gittiğinde Nebi: ''Allah bu
gece misafirinize yaptığınızı beğendi" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
3798, 4889; Tirmizi, 3304 -muhtasar-
173 - (2054) حدثنا
أبو كريب،
محمد بن
العلاء حدثنا
وكيع عن فضيل
بن غزوان، عن
أبي حازم، عن
أبي هريرة؛
أن
رجلا من
الأنصار بات
به ضيف. فلم
يكن عنده إلا
قوته وقوت
صبيانه. فقال
لامرأته: نومي
الصبية
وأطفئي
السراج وقربي
للضيف ما
عندك. قال
فنزلت هذه
الآية: {ويؤثرون
على أنفسهم
ولو كان بهم
خصاصة} [59 /الحشر
/9].
5328-173/2-
Bize Ebu Kureyb Muhammed b. el-Ala tahdis etti. Bize Veki', Fudayl b.
Gazvan'dan tahdis etti. O, Ebu Hazim'den, onun Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayete
göre Ensar’DAN bir adamın yanında bir misafir bir gece kaldı. Yanında
kendisinin ve çocuklarının yiyeceği kadarından başka da bir yemek yoktu.
Hanımına: Çocukları uyut, kandili söndür ve yanında alanıda misafirin önüne koy
dedi. (Ebu Hureyre) dedi ki: Bunun üzerine şu: "Onlar kendileri muhtaç
olsalar dahi başkalarını kendilerine tercih ederler" (Haşr, 9) ayeti nazil
oldu.
(2054) - وحدثناه
أبو كريب.
حدثنا ابن
فضيل عن أبيه،
عن أبي حازم،
عن أبي هريرة.
قال:
جاء
رجل إلى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم ليضيفه.
فلم يكن عنده
ما يضيفه.
فقال (ألا رجل
يضيف هذا،
رحمه الله)
فقام رجل من
الأنصار يقال
له أبو طلحة.
فانطلق به إلى
رحله. وساق
الحديث بنحو
حديث جرير.
وذكر فيه نزول
الآية كما
ذكره وكيع.
5329-
.. ./3- Bunu bize Ebu Kureyb de tahdis etti. .. Ebu Hureyre (r.a.) dedi ki: Bir
adam kendisini misafir etmesi için Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
geldi. Yanında misafir olarak ona ikram edecek bir şeyleri yoktu. Bunun için:
"Bunu misafir edecek bir adam yok mu, Allah'ın rahmeti ona olsun"
buyurdu. Ebu Talha denilen ensardan bir adam kalktı ve o adamı alıp evine
götürdü. Sonra da hadisi Cerir'in hadisine yakın olarak rivayet etti ve hadisi
rivayetinde de Veki'in zikrettiği gibi ayetin nüzulünü de zikretti.
AÇIKLAMA: (5327)
"Darlık ve sıkıntı içindeyim." Yani bana darlık ve sıkıntı isabet
etti.
Bu da meşakkat, ihtiyaç,
kötü geçim ve açlık anlamına gelir.
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in yanına darlık ve sıkıntının isabet ettiği bu kişi gelince teker
teker hanımlarına haber gönderdi. Onların her birisi de:
"Seni hak ile
gönderene yemin olsun ki yanımda sudan başka bir şey yok. .. O adam da onu alıp
evine götürdü diyerek adamın hanımı ile birlikte misafirlerini nasıl
ağırladığını zikretti.
Bu hadis-i şeriften pek
çok hüküm anlaşılmaktadır. Bunların bir kısmı şunlardır:
1. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ve Onun aile fertleri dünyada oldukça zahid, açlığa ve dünya
geçiminin darlığına oldukça sabırlı ve mütehammil idiler.
2. Kavmin büyüğü olan
zatın misafiri gözetlemeye bizzat kendisinden ve kendisi ile birlikte
olanlardan başlayarak onu önce -imkanı varsa, mümkün olduğu kadarı ile kendi
malından gözetleyip kollamalı sonra da arkadaşlarından iyilik ve takva üzere
yardımlaşma yoluna göre onun için bir şeyler istemelidir.
3. Darlık ve sıkıntı
hallerinde dayanışma içinde olmalı ve sıkıntı çekenler gözetilmelidir.
4. Misafire ikram edip,
onu kendisine tercih etmek faziletlidir.
5. Bu hadiste Ensar'dan
olan bu zatın ve hanımının bir menkıbesi yer almaktadır.
6. Eğer misafir ev
halkına acıyarak yemek yemeyecek olursa, misafire ikramda bulunmak için uygun
bir çareye başvurulur. Çünkü hanımına: Kandili söndür ve ona yemek yediğimiz
izlenimini ver demişti. Zira misafir yemeğin az olduğunu ve onların da kendisi
ile birlikte yemek yemediklerini görmüş olsaydı yemek yemekten imtina
edebilirdi.
"Onu alıp evine
gitti." Buradaki rahl: kaldığı evi meskeni demektir. Çünkü kişinin rahli
taş kerpiç, kıl ya da tüyden kaldığı her bir yere (eve) denilir.
"Hanımına: yanında
bir şey var mı dedi... Onları bir şeyle oyala." Bu da küçük çocukların
yemek yeme ihtiyaçlarının olmadığı ve ancak onlara zarar verecek bir açlık
olmaksızın çocukların alışageldikleri adeti üzere canlarının sadece yemeği
çekmekten ibaret şeklinde anlaşılır. Çünkü onlar yemek yemeyecek olurlarsa
kendilerine zarar verecek kadar ihtiyaç içinde bulunsalardı onlara yemek
yedirmek vacip olurdu. Onlara yemek yedirmek de başkasını misafir etmeye
öncelenirdi.
Şanı Yüce Allah ve onun
Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu adamı ve kadını övmüş oldu. Bu da her
ikisinin de bir farzı terketmediklerine ama iyilik yapıp güzel bir davranış
sergilediklerine delildir. Çünkü kendisi ve hanımı kendi rızaları ile ihtiyaç
içinde olup darlık içinde bulunmalarına rağmen misafirlerini kendilerine tercih
ettiler. Bu sebeple yüce Allah onları övdü ve her ikisi hakkında: "Kendileri
darlık ve ihtiyaç içinde olsalar dahi başkalarını kendilerine tercih
ederler" (Haşr, 9) buyruğunu indirdi. İşte buradan da başkasını tercih
etmenin fazileti ve teşvik edildiği anlaşılmaktadır. İlim adamları yemek ve
benzeri dünyevi işler ile nefsin payları hususunda başkalarını kendisine tercih
etmenin faziletini icma ile kabul etmişlerdir. Allah'a yakınlaştıncı amellere
gelince, efdal olan bu hususta başkalarını kendisine tercih etmektir. Çünkü bu
gibi amellerde hak şanı yüce Allah'a aittir. Allah en iyi bilendir.
''Allah misafirinize bu
gece yaptıklarınızı beğendi. " Kadı Iyaz dedi ki: Şanı yüce Allah'ın
beğenmesinden maksat onun bu işten razı olmasıdır. Bununla Allah'ın
meleklerinin bu yapılanı beğendiğinin ve onları şereflendirmek için şanı yüce
Allah'ın beğenmeyi kendisine izafe etmiş olma ihtimali de vardır.
174 - (2055) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا شبابة
بن سوار.
حدثنا سليمان
بن المغيرة عن
ثابت، عن عبدالرحمن
بن أبي ليلى،
عن المقداد.
قال:
أقبلت
أنا وصاحبان
لي. وقد ذهبت
أسماعنا وأبصارنا
من الجهد.
فجعلنا نعرض
أنفسنا على
أصحاب رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
فليس أحد منهم
يقبلنا. فأتينا
النبي صلى
الله عليه
وسلم فانطلق
بنا إلى أهله.
فإذا ثلاثة
أعنز. فقال
النبي صلى
الله عليه
وسلم (احتلبوا
هذا اللبن
بيننا). قال:
فكنا نحتلب
فيشرب كل
إنسان منا
نصيبه. ونرفع
للنبي صلى
الله عليه
وسلم نصيبه.
قال: فيجيء من
الليل فيسلم
تسليما لا
يوقظ نائما.
ويسمع
اليقظان. قال
ثم يأتي
المسجد فيصلي.
ثم يأتي شرابه
فيشرب. فأتاني
الشيطان ذات
ليلة، وقد شربت
نصيبي. فقال:
محمد يأتي
الأنصار
فيتحفونه،
ويصيب عندهم.
ما به حاجة
إلى هذه الجرعة.
فأتيتها
فشربتها. فلما
أن وغلت في
بطني، وعلمت
أنه ليس إليها
سبيل. قال
ندمني
الشيطان.
فقال: ويحك! ما
صنعت؟ أشربت
شراب محمد؟
فيجيء فلا
يجده فيدعو
عليك فتهلك.
فتذهب دنياك
وآخرتك. وعلي
شملة. إذا
وضعتها على
قدمي خرج
رأسي، وإذا
وضعتها على
رأسي خرج
قدماي. وجعل
لا يجيئني
النوم. وأما
صاحباي فناما
ولم يصنعا ما
صنعت. قال
فجاء النبي
صلى الله عليه
وسلم فسلم كما
كان يسلم. ثم
أتى المسجد
فصلى. ثم أتى
شرابه فكشف
عنه فلم يجد
فيه شيئا.
فرفع رأسه إلى
السماء. فقلت:
الآن يدعو علي
فأهلك. فقال (اللهم!
أطعم من
أطعمني. وأسق
من أسقاني)
قال فعمدت إلى
الشملة
فشددتها علي.
وأخذت الشفرة
فانطلقت إلى
الأعنز أيها
أسمن فأذبحها
لرسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فإذا هي حافلة.
وإذا هن حفل
كلهن. فعمدت
إلى إناء لآل
محمد صلى الله
عليه وسلم ما كانوا
يطعمون أن
يحتلبوا فيه.
قال فحلبت فيه
حتى علته رغوة.
فجئت إلى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم فقال
(أشربتم
شرابكم
الليلة؟) قال
قلت: يا رسول
الله! اشرب.
فشرب ثم
ناولني. فقلت:
يا رسول الله!
اشرب. فشرب ثم
ناولني. فلما
عرفت أن النبي
صلى الله عليه
وسلم قد روى،
وأصبت دعوته،
ضحكت حتى ألقيت
إلى الأرض.
قال فقال
النبي صلى
الله عليه
وسلم (إحدى
سوآتك يا
مقداد) فقلت:
يا رسول الله!
كان من أمري
كذا وكذا.
وفعلت كذا.
فقال النبي
صلى الله عليه
وسلم (ما هذه
إلا رحمة من
الله. أفلا
كنت آذنتني،
فنوقظ
صاحبينا فيصيبان
منها) قال
فقلت: والذي
بعثك بالحق!
ما أبالي إذا
أصبتها
وأصبتها معك،
من أصابها من
الناس.
5330-174/4-
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Şebabe b. Sevvar tahdis etti, bize
Süleyman b. el-Muğire, Sabit’DEN tahdis etti, o Abdurrahman b. Ebu Leyla'dan, o
el-Mikdad’DAN şöyle dediğini rivayet etti: İki arkadaşım ile birlikte aşın
sıkınbdan (açlıktan) kulaklanmızın duymadığı, gözlerimizin görmediği bir halde
geldik. Kendimizi Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabına arz
etmeye koyulduk fakat onlardan kimse bizi (misafir etmeyi) kabul etmedi. Bunun
üzerine biz de Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gittik. O da bizi
alıp zevcelerinin yanına gitti. Orada üç dişi keçi gördük. Bunun üzerine Neb,
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "bunların sütünü sağıp aranızda
paylaştınn" buyurdu. Bunun üzerine biz de sütü sağıyorduk. Herbirimiz de
kendi payını içiyor, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e de payını ayınyorduk.
O da geceleyin gelip uyuyan bir kimseyi uyandırmayacak, uyanık olana da
işittirecek şekilde bir selam veriyordu. Sonra mescide gidip namaz kılıyor, sonra
gelip sütünü içiyordu. Bir gece payımı içmiş olduğum halde şeytan bana gelerek:
Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ensar'a gidiyor, onlar Ona ikramda
bulunuyor, O da onlardan bir şeyler elde ediyor, dolayısıyla Onun bu yudum süte
ihtiyacı bulunmuyor de (diyerek vesvese ver)di. Bunun üzerine ben de gidip Onun
payını alıp içtim. Onun payı karnıma girer girmez ve arbk onu çıkarmanın bir
yolu olmadığını da anlayınca bu sefer şeytan bana pişmanlık verdi ve: yazıklar
olsun sana sen ne yaptın. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in payını mı
içtin. O şimdi gelecek, onu bulamayacak, sana beddua edecek, sen helak
olacaksın. Sonra da dünyanı da ahiretini de kaybetmiş olacaksın dedi. Üzerimde
de bir örtüm vardı. Ayaklanmın üstüne onu koyarsam başım dışanda kalır, onu
başımın üstüne koyarsam ayaklanm dışanda kalırdı. Uykum da kaçb. Diğer iki
arkadaşım ise uyudular ama onlar benim yaptığımı yapmaddar. Derken Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi, daha önce selam verdiği şekilde selam
verdi. Sonra mescide gidip namaz kıldı. Sonra içeceği sütünün yanına geldi.
Üzerini açtı ama kapta bir şey bulamayınca başını semaya kaldırdı. Ben: Şimdi
bana beddua edecek ve ben helak olacağım dedim. Ama O: ''Allah'ım, bana
yedireni sen de yedir. Bana içecek bir şeyler verene sen de içir" buyurdu.
Mikdad dedi ki: Ben de
örtümü alıp onu üzerime bağladım, bıçağı alıp keçilerin yanına gittim. Hangisi
daha semiz ise onu Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e kesecektim. Bir
de ne göreyim, kesmek istediğimin memeleri sütle dolu. Hatta hepsinin memeleri
sütle dolu idi. Bunun üzerine Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in aile
halkına ait -içine süt sağmak istemedikleri- bir kap buldum. İçine süt sağdım.
Hatta sütün üzerine kopük yükseldi. Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in yanına geldim. O: "Bu gece sütünüzü içtiniz mi" buyurdu.
Ben (evet) iç ey Allah'ın Rasulü! dedim. O da içtikten sonra bana uzattı. Ben:
Ey Allah'ın Rasulü! iç dedim. O da içtikten sonra bana uzattı. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in kandığını ve duasını aldığımı anlayınca yere düşecek kadar
gülmeye başladım. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunun üzerine: "Bu
yaramazlıklarından biri mi yoksa ey Mikdad" buyurdu. Ben de: Ey Allah'ın
Rasulü! Başımdan şunlar şunlar geçti ve şunu şunu yaptım dedim. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Bu ancak Allah'tan bir rahmettir. Bana
izin verseydin ya. İki arkadaşımızı da uyandırırdık, onlar da bundan
içerlerdi" buyurdu. Ben de: Seni hak ile gönderene'yemin ederim ki artık
ben seninle birlikte ondan içtikten sonra artık insanlardan ondan kimin
içtiklerine asla aldırmam dedim.
Diğer tahric: Tirmizi,
2719 -muhtasar-;
(2055) - وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا النضر
بن شميل.
حدثنا سليمان
بن المغيرة،
بهذا الإسناد.
5331- .. ./5- Bize İshak
b. İbrahim de tahdis etti, bize en-Nadr b. Şumeyl haber verdi, bize Süleyman b.
el-Muğıre bu isnad ile tahdis etti.
AÇIKLAMA: "İki
arkadaşım ile birlikte aşın açlıktan kulaklanmız gözlerimiz göremez vaziyette
gittik. .. " Buradaki "cehd" açlık ve meşakkat demektir. Babın
baş tarafında geçmişti.
"Kimse bizi kabul
etmedi." Bu da kendilerini misafir etmelerini istedikleri kimselerin
yanlarında başkalarını gözetecek bir şeyleri bulunmayan elleri dar kimseler
olduklan şeklinde anlaşılmalıdır.
"Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) geceleyin gelir ... selam verirdi." Bu ifadeler uyuyan
ya da onların durumunda olan kimselerin bulunduğu bir yerde onları
uyandırmayacak şekilde selam vermek ve verilecek bu selamın yüksek ile alçak
sesle verilmeyip ortalama bir şekilde uyuyanlara işittirecek ve başkalarını da
rahatsız etmeyecek bir şekilde selam vermesi gerektiğini göstermektedir.
"Onun şu bir yuduma
ihtiyacı yok." Cur'a (yudum) cim harfi ötreli ve fethalı (cer'a) diye de
söylenir. Bu iki söyleyişi İbnu's-Sikkit ve başkaları da nakletmiştir. İçilecek
bir şeyden alınacak bir yuduma denilir. Bunun fiili cim harfi fethalı re harfi
kesreli olarak "ceria"dır.
"Karnıma
girince" karnıma girip içinde yerleşince
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) dua edip: Allah'ım, bana yedirene sen de yedir. Bana içirene sen de
içir buyurdu. " Bundan iyilik yapana hizmet edene ve iyilik yapacak
kimseye dua edileceği hükmü anlaşılmaktadır. Ayrıca Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in ne kadar halim, güzel ahlak ve oldukça beğenilen güzel davranış ve
tutumlara, kerim bir nefse sahip olduğuna, ne kadar sabırlı ve haklarını
görmezlikten geldiğine delil vardır. Çünkü Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), sütten kendisine düşen payı hiç sormadı.
Keçiler hakkında
"bir de ne göreyim, hepsinin memeleri sütle dolmuş."
İşte bu nübuvvetin
mucizelerinden ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bereketindendir.
"O kabın içine süt
sağdım, hatta üzerine köpük dahi çıktI." Buradaki rağve sütün üzerine
çıkan köpük demektir. Re harfi fethalı, ötreli (ruhuve) ve kesreli (riğve)
olmak üzere üç meşhur söyleyişi vardır. "Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in süte kandığını ve onun duasını aldığımı anladığım zaman yere
düşünceye kadar güldüm. Bu yaramazfıkfarından biri mi ey Mikdad buyurdu."
Bu şu demektir: Önceleri Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in payını içip onu
rahatsız edecek bir davranış yaptığından ötürü kendisine beddua edeceğinden
korktuğu için aşırı derecede üzüntülü idi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in süte kanıp onun duasının kabul edildiğini öğrenince Mikdad sevindi
ve aşırı güldüğünden ötürü yere düşecek kadar güldü. Buna sebep ise kederinin
büsbütün gidip sevince dönüşmesi idi. Bu da Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in sütünü içmesi ve kendisine yedirip içirene yaptığı duasının kabul
edilmesi ve bütün bunların da Mikdad'ın yaptıkları sebebi ile ortaya çıkması,
böylelikle bu mucizenin ortaya çıkması ve kendisi önce çirkin bir iş yapmışken
sonradan güzel bir iş yapmasına hayret etmesi idi. Bundan dolayı Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bu yaramazlıkfarından biri mi ey Mikdad"
buyurmuştur. Yani sen kötü bir iş yaptın ama o nedir deyince ona ne yaptığını
haber verdi. . Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de kendisine:
Bu ancak yüce Allah'tan bir rahmettir dedi. Yani o sütü olmadık bir zamanda ve
adetine aykın bir vakitte var etmesi onun bir rahmetidir. Bununla birlikte her
şey, yüce Allah'ın lütuf ve rahmeti ile olur.
175 - (2056) وحدثنا
عبيدالله بن
معاذ العنبري
وحامد بن عمر
البكراوي
ومحمد بن عبدالأعلى.
جميعا عن
المعتمر بن
سليمان (واللفظ
لابن معاذ).
حدثنا
المعتمر.
حدثنا أبي عن
أبي عثمان
(وحدث أيضا)،
عن عبدالرحمن
بن أبي بكر. قال:
كنا
مع النبي صلى
الله عليه
وسلم ثلاثين
ومائة. فقال
النبي صلى
الله عليه
وسلم (هل مع
أحد منكم
طعام؟) فإذا
مع رجل صاع من
طعام أو نحوه.
فعجن. ثم جاء
رجل، مشرك
مشعان طويل،
بغنم يسوقها.
فقال النبي
صلى الله عليه
وسلم (أبيع أم
عطية - أو قال -
أم هبة؟) فقال:
لا. بل بيع.
فاشترى منه
شاة. فصنعت.
وأمر رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
بسواد البطن
أن يشوى. قال:
وايم الله! ما
من الثلاثين
ومائة إلا حز
له رسول الله
صلى الله عليه
وسلم حزة حزة
من سواد
بطنها. إن كان
شاهدا، أعطاه.
وإن كان
غائبا، خبأ له.
قال
وجعل قصعتين.
فأكلنا منهما
أجمعون. وشبعنا.
وفضل في
القصعتين.
فحملته على
البعير. أو كما
قال.
5332-175/6-
Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberı, Hamid b. Ömer elBekravı ve Muhammed b.
Abdulala birlikte el-Mu'temir b. Süleyman'dan -lafız İbn Muaz'a ait olmak
üzere- tahdis etti. Bize el-Mu'temir tahdis etti, bize babam Ebu Osman'dan
tahdis etti. Yine Abdurrahman b. Ebu Bekir'den de şöyle dediğini tahdis etti:
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte yüz otuz kişi idik. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Aranızda yanında yemek bulunanınız var
mı" buyurdu. Bir adamın yanında bir sa' (ölçek) Zahire ya da ona yakın bir
şey vardı. Bu hamur olarak yoğuruldu. Sonra müşrik, saçı darmadağın, uzun boylu
birisi önüne kattığı birkaç koyun ile geldi. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunlar satılık mı yoksa bir atiyye mi
-yahut yoksa bağış mı-" buyurdu. Adam: Hayır, satılıktır dedi. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ondan bir koyun satın aldı. Koyun pişirildi.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in verdiği emir ile koyunun karaciğeri
közlendi. (Abdurrahman) dedi ki: Allah'a yemin ederim ki Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in O koyunun karaciğerinden bir parça vermediği o yüz otuz
kişiden hiç kimse kalmadı. Eğer orada hazır ise ona verdi eğer değilse ona
(payını) sakladı.
(Abdurrahman) dedi ki:
Yemeği iki kaba koydu. Hep birlikte o iki kaptan yedik ve doyduk. İki kapta da
bir miktar arttı. Ben de onu deveye yükledim -ya da onun dediği gibidir-.
Diğer tahric: Buhari,
2216, 2618
AÇIKLAMA: "Müşrik,
saçı başı birbirine karışmış bir adam geldi." Buradaki "müş'an"
mim harfi ötreli, şin sakin olup sonundaki nun harfi şeddelidir. Saçı kabarık
ve dağınık kimse demektir.
"Allah'a yemin
ederim ki RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in O koyunun karaciğerinden
yüz otuz kişiden payayırmadığı hiç kimse kalmadı. .. " Hı harfi ötreli
olmak üzere "huzze: et ve benzeri şeylerden bir parça" demektir.
Bu hadis-i şerifte
RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in apaçık iki mucizesi vardır.
Birincisi bu kadar kişiye yetecek kadar bu karaciğerin çoğaltılması, ikincisi
ise bir ölçek zahire ile koyun etinin hepsini doyuracak kadar ve ondan kimsenin
ona ihtiyacı bulunmadığından ötürü artanı deveye yükleyip götürecek kadar
çoğaltılmasıdır.
Hadisten karşı karşıya
kaldıkları hallerde arkadaşların ikram ve benzeri hususlarda birbirlerini
kollayıp gözetecekleri ve aralarından birisi mevcut değilse payının ayrılıp
saklanacağı hükmü anlaşılmaktadır.
176 - (2057) حدثنا
عبيدالله بن
معاذ العنبري
وحامد بن عمر
البكراوي
ومحمد بن
عبدالأعلى
القيسي. كلهم عن
المعتمر
(واللفظ لابن
معاذ). حدثنا المعتمر
بن سليمان
قال: قال أبي:
حدثنا أبو عثمان؛
أنه حدثه
عبدالرحمن بن
أبي بكر؛
أن
أصحاب الصفة
كانوا ناسا
فقراء. وإن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال مرة
(من كان عنده
طعام اثنين،
فليذهب
بثلاثة. ومن
كان عنده طعام
أربعة،
فليذهب
بخامس،
بسادس). أو كما
قال: وإن أبا
بكر جاء
بثلاثة.
وانطلق نبي
الله صلى الله
عليه وسلم
بعشرة. وأبو
بكر بثلاثة.
قال
فهو وأنا وأبي
وأمي - ولا أدري هل
قال: وامرأتي
وخادم بين
بيتنا وبيت
أبي بكر - قال وإن
أبا بكر تعشى
عند النبي صلى
الله عليه وسلم.
ثم لبث حتى
صليت العشاء.
ثم رجع فلبث
حتى نعس رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
فجاء بعدما مضى
من الليل ما
شاء الله.
قالت له
امرأته: ما
حبسك عن
أضيافك، أو
قالت ضيفك؟
قال: أو ما
عشيتهم؟ قالت:
أبوا حتى
تجيء. قد
عرضوا عليهم
فغلبوهم. قال
فذهبت أنا
فاختبأت.
وقال: يا غنثر!
فجدع وسب.
وقال: كلوا. لا
هنيئا. وقال:
والله! لا
أطعمه أبدا.
قال فايم
الله! ما كنا
نأخذ من لقمة
إلا ربا من
أسفلها أكثر
منها. قال حتى
شبعنا وصارت
أكثر مما كانت
قبل ذلك. فنظر
إليها أبو بكر
فإذا هي كما
هي أو أكثر.
قال لامرأته:
يا أخت بني
فراس! ما هذا؟
قالت: لا. وقرة
عيني! لهي
الآن أكثر
منها قبل ذلك
بثلاث مرار.
قال فأكل منها
أبو بكر وقال:
إنما كان ذلك
من الشيطان.
يعني يمينه.
ثم
أكل منها
لقمة. ثم
حملها إلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم فأصبحت
عنده. قال
وكان بيننا وبين
قوم عقد فمضى
الأجل. فعرفنا
اثنا عشر رجلا.
مع كل رجل
منهم أناس.
الله أعلم كم
مع كل رجل. إلا
أنه بعث معهم
فأكلوا منها
أجمعون. أو كما
قال.
5333-176/7-
Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberi, Hamit b. Ömer elBekravi ve Muhammed b.
Abdulala el-Kaysi -lafız İbn Muaz'a ait olmak üzere- hepsi Mu'temir’DEN tahdis etti.
Bize el-Mu'temir b. Süleyman tahdis edip dedi ki: Babam dedi ki: Bize Ebu
Osman'ın tahdis ettiğine göre Abdurrahman b. Ebu Bekir de kendisine şunu tahdis
etmiştir: Suffa ashabı fakir kimselerdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) de bir seferinde: "Yanında iki kişilik yemek bulunan kimse üç kişi
alıp gitsin. Yanında dört kişiye yetecek yemek bulunan kimse de beşincisini ve
altıncısını alıp gitsin" buyurdu ya da buyurduğu gibi- Ebu Bekir de üç
kişi getirmişti. Allah'ın nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) on kişi, Ebu
Bekir ise üç kişi götürmüştü. (Ravi) dedi ki: Şöyle ki: Ben, babam ve annem
-zevcem deyip demediğini bilmiyorum- bir de bizim evimize ve Ebu Bekir'in evine
birlikte hizmet eden bir hizmetçi de vardı. Ebu Bekr ise Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in yanında akşam yemeğini yedi sonra da bir süre orada kaldı.
Nihayet yatsı namazı kılındı. Sonra döndü ve Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) uyuklayıncaya kadar orada kaldı. Gecenin Allah'ın dilediği kadar bir
süresi geçtikten sonra geldi. Hanımı ona: Seni misafirlerinin -ya da misafirin
dedi- yanına gelmekten ne alıkoydu dedi. Ebu Bekir: Onlara akşam yemeğini
yedirmedin mi yoksa dedi. Hanımı: Sen gelmeden yemek istemediler. Onlara
yemelerini söyledilerse de onlar onların istediklerini yerine getirmediler.
(Abdurrahman) dedi ki: Ben de gidip saklandım. Ebu Bekir:
Adi herif dedi ve beddua
etti, ağır sözler söyledi. Sonra da haydi yeyin afiyet olmayasıca dedi. Ayrıca:
Allah'a yemin ederim ki ebediyyen bunu yemeyeceğim dedi.
(Abdurrahman) dedi ki:
Allah'a yemin ediyorum ki biz bir lokma aldık mı mutlaka onun altından ondan
fazlası artıp çoğalıyordu. Nihayet doyduk ve bundan önceki halinden daha da
çoğaldı. Ebu Bekr (radıyallahu anh) ona bakınca onun olduğu gibi hatta daha
fazla olduğunu gördü. Hanımına: Ey FirasoğuIlarının kızı. Bu ne dedi. O hayır
gözümün nuru. Yemin ederim ki o bundan öncekinden üç kat daha fazladır dedi.
(Abdurrahman) dedi ki:
Bunun üzerine Ebu Bekir ondan yedi ve -yeminini kast ederek- ancak o
şeytandandı deyip sonra da ondan bir lokma yedi. Sonra o yemeği alıp RasuluIlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e götürdü. Yemek sabaha kadar yanında kaldı.
(Abdurrahman) dedi ki:
Bizlerle bir topluluk arasında bir akit vardı. Akdin süresi bitince biz de
oniki adamı arif (komutan) yaptık. Oniki adam ayırdık ve onların her birisi ile
birlikte bir grup kişi koyduk. Her bir adam ile birlikte kaç kişinin
bulunduğunu ancak Allah bilir. Şu kadar var ki o, o yemeği onlarla birlikte
(öbürlerine) gönderdi ve hepsi de ondan yediler -yahut dediği gibidir.
Diğer tahric: Buhari,
602, 2581, 6140, 6141; Ebu Davud, 3270, 3271
AÇIKLAMA: "Yanında
iki kişilik yemek bulunan bir kimse üç kişi alıp gitsin. Yanında dört kişilik
yemek bulunan kimse beşincisini ve altıncısını alıp gitsin. " Sahih-i Müslim'in
bütün nüshalarında "üç kişi alıp gitsin" şeklindedir. Ama Sahih-i
Buhari'de bu "üçüncüsünü alıp gitsin" diye kaydedilmiştir. Kadı lyaz
dedi ki: Buhari'nin zikrettiği bu şekil doğru olan şekildir. Çünkü hadisin geri
kalan kısmının anlatımına uygun olan budur.
Derim ki: Müslim'deki
rivayetin de açıklanabilir bir tarafı vardır. O da Buhari'ye uygun bir şekilde
yorumlanması ve sayıyı üçe tamamlayacak kişiyi alsın yahut üçe tamamlasın
anlamına gelir. Nitekim yüce Allah: "Ve onun gıdalarını da dört günde
taktir buyurdu" (Fussilet, 10) buyruğunda da böyledir. Yani dördüncü günün
tamamında bunu yaptı demektir. Cenazeler Kitabı'nda bunun açıklaması geçmiş ve
benzerleri de zikredilmişti.
Bu hadis-i şerifte, başkasını
kendisine tercih etmenin ve başkasını kollayıp gözetmenin faziletine dikkat
çekilmekte ve çok sayıda misafir geldiği taktirde cemaatin onları kendi
aralarında dağıtıp paylaştırmaları, onların her birisinin de kaldırabileceği
kadarı ile misafir götürmesi gerektiği, kavmin büyüğünün ise ashabına böyle
yapmalarını emredip kendisinin de mümkün olan kadarını alıp ağırlaması
gerektiği anlaşılmaktadır.
"Ebu Bekir de üç
kişi getirdi. Allah'ın Nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise on kişi
götürdü." Bu ifadeler Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in işlerin en
faziletli olanı yaptığına, cömertlik ve eli açıklıkta herkesten önde olduğuna
dair açık bir ifadedir. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in aile
fertleri de o gece götürdüğü misafir sayısına yakındı. Böylelikle yemeğinin
yarısını ya da onun yakınını paylaşmış oldu. Ebu Bekir (radıyallahu anh) da
yemeğinin üçte birini ya da daha fazlasını paylaşmış oldu. Diğerleri de bundan
daha azını paylaştılar. Allah en iyi bilendir.
"Ebu Bekir, Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında akşam yemeğini yedi... Nihayet
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyuklayınca geldi." Nease:
Uyukladı ayn harfi fethalıdır. Buradan, yanında misafiri bulunan bir kimsenin
eğer onların işlerini görecek ve onun yerini tutacak birisi varsa kendi
işlerini görmek ve maslahatlarını yoluna koymak için gitmesinin caiz olduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim burada Ebu Bekir'in yerini tutacak oğlu Abdurrahman
(radıyallahu anh) vardı. Yine buradan Ebu Bekir (radıyallahu anh) Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'i ne kadar sevdiği, her şeyi bırakıp Ona bağlandığı, gecesi
ile gündüzü ile kendi hanımına, çocuklarına, misafirlerine ve başkalarına Onu
tercih ettiği de anlaşılmaktadır.
"Misafirlerin Ebu
Bekr (radıyallahu anh) gelinceye kadar yemek yememeleri"ne gelince, onlar
bunu kendi kanaatlerine göre Ebu Bekr (radıyallahu anh)'a karşı bir edep, ona
bir şefkat ve merhamet olmak üzere yapmışlardı. Çünkü onlar, Ebu Bekir
(radıyallahu anh)'a kendi yemeklerinden ona bir şeyartmaması ihtimalini
düşünmüşlerdi. İlim adamları der ki: Misafir için doğru olan misafir
ağırlayanın yemeği erken takdim etmesi, çoğaltması ve buna benzer diğer
hususları yapması karşısında direnmemeleri gerekir. Ancak onun misafirinden
haya ettiği için kendisine zor gelecek şeyleri zorlanarak yapmaya kalkıştığını
bilmesi hali müstesnadır. O vakit yumuşak bir şekilde onun böyle bir şey
yapmasına engel olmaya çalışır. Bu hususta şüphe ve tereddüt edecek olursa ona
itiraz etmez ve yapılan ikramı reddetmeye kalkışmaz. Çünkü misafir ağırlayanın
bir mazereti yahut da açıklamasına imkan bulunmayan bir maksadı bulunabilir.
Misafirlerin de ona muhalif davranmaları sebebi ile meşakkat ile zorluk ile
karşı karşıya kalabilir. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'ın bu alayında görüldüğü
gibi.
Abdurrahman'ın "ben
de gidip saklandım ... " demesine gelince, saklanması babasının kendisine
kızmasından ve ağır sözler söylemesinden korkması dolayısı ile idi.
"Feceddea: ağır sözler söyledi" aslında burnu n ve benzeri diğer
organların kesilmesi için beddua etmek demektir. Sebbetmek ise sövmek, saymak
anlamındadır.
"Yağunser: Adi
herif" ise ağır ve çekilemeyen kimse demektir diye açıklamışlardır. Cahil
kimse demek olduğu da söylenmiştir. Bu ise cahillik anlamındaki gayn harfi
fethalı olarak "gasare"den alınmıştır. Nun ise bunda Zaid olur. Bunun
sefih (beyinsiz) anlamında olduğu da söylenmiştir. Mavi renkli bir sinek olduğu
söylendiği gibi adi herif anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu da adilik ve
bayağılık demek olan "el-gusr"den alınmış olur. Kadı Iyaz bazı
üstadlarından bu gayn harfi ve se harfi fethalı olarak "ğanser" diye
okunacağını söylediğini nakletmektedir. Hattabi ve bir grup ise bunu
"anter" diye rivayet etmişler ve bu sinek demektir demişlerdir. Bunun
mavi bir sinek türü olduğu ve böylelikle onu tahkir etmek için o sineğe
benzettiği de söylenmiştir.
"Yeyin, afiyet
olmayasıca" o bu sözleri kendisi geciktiği için akşam yemeğini
yemediklerinden ötürü içine düştüğü darlık, sıkınb ve öfkeden dolayı
söylemişti. Bunun beddua olmayıp bir haber vermek anlamında olduğu yani siz
vaktinde bunu afiyetle yemediniz demek olduğu da söylenmiştir.
"Allah'a yemin
ederim ki ebediyyen onu yemeyeceğim." Diğer rivayette ise misafirler
hakkında (5334) "Allah'a yemin olsun ki sen ondan yemediğin sürece biz de
ondan yemeyeceğiz dediler. Sonra o da onlar da yedi" dedikleri
kaydedilmektedir. Buradan da şu anlaşılmaktadır. Bir kimse bir hususa dair
yemin eder de başkasının ondan hayırlı olduğunu görecek olursa o işi yapar ve
yemininin keffaretini yerine getirir. Nitekim sahih hadisler de bunu böylece
ifade etmiştir. Yine buradan, misafir ağırlayan kimsenin misafirlerine ikram
hususunda kendisini meşakkate sokabileceği ve onun yeminini bozması ile
misafirlerinin yeminlerini bozması birbirleri ile çabşacak olursa, kendi yeminini
bozacağı da anlaşılmaktadır. Çünkü misafirlerinin onun üzerindeki hakkı daha
üstündür. Bu birinci hadis muhtasardır. İkinci rivayet buna daha açıklık
getirmekte hadisten hazf edilen kısmı da takdim ya da tehir olunmuş olan
bölümlerini de açıkça ortaya koymaktadır.
"Biz bir lokma
aldık mı mutlaka onun albndan ondan fazlası ile artardı.
Ondan hepsi doyuncaya
kadar yediler ... "
Buradaki: "Mutlaka
onun albndan fazlası ile artardı." Bu hadiste Ebu Bekir es-Sıddik
(r.a.)'ın apaçık bir kerameti olduğu gibi evliyanın kerametinin sabit olduğu da
gösterilmektedir. Bu da mutezileye aykırı olarak ehli sünnetin görüşüdür.
"Hayır gözümün nuru
yemin olsun o şu anda öncekinden çoktur." Dil bilginleri der ki:
"Gözümün nuru (kurratul ayn)" sevince ve insanın sevdiği ve kendisine
uygun gelen hususları gördüğünü anlatmak için kullanılan bir deyimdir.
Denildiğine göre böyle söylenmesi kişinin arzusunun gerçekleşmesi dolayısı ile
gözünün rahat ve huzur bulmasından dolayıdır. Artık gözünü başka bir şeye
dikmez. Bu durumda ifade (kurratul ayn) karar bulmaktan! kılmaktan alınmış
olur. Bunun kat harfi ötreli olarak "el-kur" alındığı da söylenmiştir
ki bu da serinlik demektir. Yani sevindiğinden ve onu rahatsız edecek bir
şeyolmadığından ötürü gözü serindir. Asmai ve başkaları dedi ki: Ekarallahu
aynahu: Allah gözünü aydın etsin tabiri göz yaşını serinletsin demektir. Çünkü
sevinç gözyaşı serindir. Üzüntü ve keder gözyaşı ise sıcaktır. Bundan dolayı
bunun zıddı durumda: Eshanallahu aynahu: Allah gözünü ısıtsın, hararet versin
denilir.
el-Metali sahibi dedi
ki: ed-Davudi dedi ki: O gözünün aydınlığı tabiri ile Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem}'i kastetmiş ve Ona yemin etmiştir. Buradaki "la: hayır"
sözü de Zaiddir. Bunun meşhur benzerleri vardır. Nefi için kullanılmış olma
ihtimali de vardır. Bu durumda onda hazfedilmiş ifade olur ve bu da şu demek
olur: Benim: Gözümün nuru yemin olsun ki o öncekinden daha fazladır demekten
başka söyleyecek bir sözüm yok anlamına gelir.
"Ey
Firasoğullarının kızı!"
Bu, Ebu Bekir (r.a.)'ın
hanımı Um Ruman'a bir hitabıdır. Yani Ey Firas oğullarından olan hanım
demektir. Kadı Iyaz dedi ki: Firas İbn Gunn Malik b. Kinane'nin kendisidir. Um
Ruman'ın nesebinin de Gun b. Malik'e ulaştığında görüş ayrılığı yoktur. Fakat
onun gunma nisbetinin nasıl olduğu hususunda çokça ihtilaf edildiği gibi
kendisinin Firas b. Gunoğullarından mı yoksa el-Haris b. Gunmunoğullarından mı
olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu hadis ise Firas b. Gunoğullarından
olduğunun doğru olduğunu göstermektedir.
"Biz de on iki
adamı arif (başkan) yaptık. Onların her biri ile birlikte bir çok kimse
vardı." Nüshaların çoğunluğunda bu şekilde ayn ve şeddeli re harfi ile
"fearrefne" şeklindedir. Yani arifler tayin ettik demektir. Pek çok
nüshada da başta iki fe ile birlikte "feferrakna: biz de (onları)
dağıttık" şeklindedir. Bu da o on iki adamdan her birini bir grup ile
birlikte ayırdık demektir. Her ikisi de doğrudur. Burada Kadı Iyaz
birincisinden başkasını zikretmemektedir.
Bu hadiste, ariflerin
(Amirlerin) askerlere ve benzeri gruplara dağıtılmasının caiz oluşuna delil
vardır. Ebu Davud'un Süneni'nde "ariflik haktır (babı)" vardır. Çünkü
bunda insanların maslahatı ve askerlerin ve benzeri toplulukların imamın arif
edinmesi (görevlendirmesi) sureti ile daha kolay bir şekilde disiplin altına
alınması mümkün olur.
Diğer hadisteki
"arifler ateştedir" buyruğu ise görevlerinde kusurlu hareket eden ve
yetkilerini caiz olmayan işler yaparak aşan kimseler hakkında yorumlanır.
Onların çoğunda görüldüğü gibi. "Biz de on iki adamı arif tayin ettik. ..
"
177 - (2057) حدثني
محمد بن
المثنى. حدثنا
سالم بن نوح
العطار عن
الجريري، عن
أبي عثمان، عن
عبدالرحمن بن
أبي بكر. قال:
نزل
علينا أضياف
لنا. قال وكان
أبي يتحدث إلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم من
الليل. قال فانطلق
وقال: يا
عبدالرحمن!
افرغ من
أضيافك. قال
فلما أمسيت
جئنا بقراهم.
قال فأبوا.
فقالوا: حتى
يجيء أبو
منزلنا فيطعم
معنا. قال
فقلت لهم: إنه
رجل حديد.
وإنكم إن لم
تفعلوا خفت أن
يصيبني منه
أذى. قال
فأبوا. فلما
جاء لم يبدأ
بشيء أول منهم.
فقال: أفرغتم
من أضيافكم؟
قال قالوا: لا.
والله! ما
فرغنا. قال:
ألم آمر
عبدالرحمن؟
قال وتنحيت
عنه. فقال: يا
عبدالرحمن!
قال فتنحيت.
قال فقال: يا
غنثر! أقسمت
عليك إن كنت تسمع
صوتي إلا جئت.
قال فجئت
فقلت: والله!
ما لي ذنب.
هؤلاء أضيافك
فسلهم. قد
أتيتهم
بقراهم فأبوا
أن يطعموا حتى
تجيء. قال
فقال: ما لكم!
ألا تقبلوا
عنا قراكم!
قال فقال أبو
بكر: فوالله!
لا أطعمه
الليلة. قال
فقالوا: فوالله!
لا نطعمه حتى
تطعمه. قال:
فما رأيت كالشر
كالليلة قط.
ويلكم! ما لكم
أن لا تقبلوا
عنا قراكم؟
قال ثم قال:
أما الأولى
فمن الشيطان.
هلموا قراكم.
قال فجيء
بالطعام فسمى
فأكل وأكلوا.
قال: فلما
أصبح غدا على
النبي صلى
الله عليه
وسلم فقال: يا
رسول الله!
بروا وحنثت.
قال فأخبره
فقال (بل أنت
أبرهم وأخيرهم).
قال
ولم تبلغني
كفارة.
5334-177/7-
Bana Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti, bize Salim b. Nuh el-Attar
el-Cüreyri'den tahdis etti, o Ebu Osman'dan, o Abdurrahman b. Ebi Bekir'den
şöyle dediğini rivayet etti: Bize misafirlerimiz geldi. Babam ise geceleyin
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile konuşup sohbet ederdi.
(Abdurrahman) dedi ki: Babam gitti ve: Ey Abdurrahman! Misafirlerinin işini gör
dedi. Akşamı ettiğim zaman onlara ikramlarını takdim ettik Ama onlar kabul
etmeyerek evimizin babası gelip bizimle birlikte yemedikçe (yemeyiz) dediler.
Ben onlara: O sert bir adamdır. Sizler eğer yemeyecek olursanız onun bana eziyet
edeceğinden korkarım dedim. Ama onlar yemeyi kabul etmediler. Gelince de
onlardan önce hiç bir şeyi sormayarak: Misafirlerinizin işini gördünüz mü dedi.
Onlar: Hayır, Allah'a yemin olsun ki biz işimizi yapmadık dediler. Ebu Bekir:
Abdurrahman'a emir vermemiş miydim dedi. (Abdurrahman): Ben de ondan
uzaklaşarak kenara çekildim dedi. Ebu Bekir: Ey Abdurrahman dedi. Ben yine
kenara çekildim. Ebu Bekir: Adi herif, sana ant veriyorum. Sesimi duyuyorsan
mutlaka gelmelisin dedi. Ben de geldim ve: Allah'a yemin olsun ki benim günahım
yok İşte misafirlerin. Onlara sorabilirsin, ben onlara ikramlarını getirdim ama
sen gelmeden yemeği kabul etmediler dedi. Bu sefer Ebu Bekir: Ne oluyor size?
İkramımızı kabul buyurmaz mısınız dedi. Sonra Ebu Bekir (radıyallahu anh):
Allah'a yemin olsun ki bu gece ben bundan yemeyeceğim dedi. Onlar da: Allah'a
yemin olsun ki sen ondan yemedikçe biz de onun tadına bakmayacağız dediler. Ebu
Bekir:
Bu gecedeki bu şer
gibisini asla görmedim. Ne oluyor size, neden bizim ikramımızı kabul
etmiyorsunuz dedi.
(Abdurrahman) dedi ki:
Sonra Ebu Bekir: Birincisi şeytandan idi, haydi ikramınızı getirin dedi. Yemek
getirildi. Besmele çekip yedi, onlar da yediler. Sabah olunca Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in huzuruna gitti ve: Ey Allah'ın Rasulü! Onlar yeminlerinin
gereğini yerine getirdiler ben ise yeminimi bozdum dedi ve ona olanları haber
verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Aksine onların arasında
yemininin gereğini en çok yerine getiren ve onların en hayırlıları olan sensin"
buyurdu.
(Ravi) dedi ki:
Keffarette bulunup bulunmadığına dair bana bir bilgi ulaşmadı dedi.
AÇIKLAMA: "Misafirlerinin
işini gör" yani onlara akşam yemeklerini ikram et ve onların haklarını
yerine getir.
"Onlara ikramlarını
getirdik" Kira (ikram) misafire hazırlanan yiyecek ve içeceklere denilir.
"Evimizin
babası" ev sahibi demektir.
"O sert bir
adamdır" o güçlü ve sarabetli birisidir. Saygı gösterilmesi gereken
hususların çiğnenmemesi ve misafirine karşı kusurlu davranılması ve benzeri hususlar
dolayısı ile kızar demektir.
"Ne oluyor size?
İkramımızı kabul buyurmaz mısınız?" Kadı Iyaz dedi ki: "ela: maz
mısınız" lam harfi şeddesiz olup bu da teşvik etmek ve söze başlamak için
kullanılır. Cumhur bunu bu şekilde rivayet etmiştir. Bazıları ise lam harfini
şeddeli olarak rivayet etmişlerdir. O da: Neden ikramımızı kabul etmiyorsunuz
demek olur. Yani bundan sizi alıkoyan ve onu yememeye iten nedir demektir.
"Birincisi
şeytandandır." Bununla yeminini kastediyor. Kadı Iyaz dedi ki: Şöyle de açıklanmıştır:
Yani birinci lokma şeytanı uzaklaştırmak, burnunu yere sürtmek ve yemin etmeye
tahrik hususundaki maksadına muhalefet etmek -içindir. Çünkü böylelikle kendisi
ile misafirleri arasında bir soğukluk meydana getirmek istiyordu. Ebu Bekir
(radıyallahu anh) daha hayırlı bir yol olan yeminini bozmak sureti ile onu
hakir düşürdü.
"Ebu Bekir dedi ki:
Ey Allah'ın Rasulü! Onlar yeminlerinin gereklerini yerine getirdiler bense
bozdum ... " Yani onlar yeminlerine bağlı kaldılar ben ise yeminime aykırı
hareket ettim deyince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona:
Hayır onlar arasında en
berr olanları sensin" yani en itaatkarları sensin ve sen onlardan
hayırlısın. Çünkü sen (böyle bi durumda) mendub ve teşvik edilmiş olan yeminini
bozdun. Bu sebeple sen onlardan faziletlisin.
"Bana keffarette
bulunduğuna dair bir bilgi ulaşmadı." Yani onun yeminini bozmadan önce
keffarette bulunduğuna dair bilgi ulaşmadı. Keffarrette bulunmasının vacip
olduğunda ise görüş ayrılığı yoktur. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Her kim bir hususa dair yemin edip de başkasının ondan hayırlı olduğunu
görürse, hayırlı alanını yapsın ve yemininin kefaretini yerine getirsin"
buyurmuştur. Bu da Yüce Allah'ın: ''Ama Allah sizi yeminleri bağlamanız sebebi
ile sorgular. Onun kefareti ... yemek yedirmektir. .. " (Maide, 89)
buyruğunun geneli ile birlikte bu mesele hakkında açık bir nastır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: