SAHİH-İ MÜSLİM |
İÇECEKLER |
20/3- RAZI OLACAĞINDAN
EMİN OLDUĞU VE KESİN OLARAK BÖYLE BİLDİĞİ KİMSENİN EVİNE GİDERKEN BAŞKASINI DA
BERABER GÖTÜRMENİN CAİZ VE YEMEK İÇİN TOPLANIP BİR ARAYA GELMENİN MÜSTEHAB
OLDUĞU BABI
5281-140/1- Bize Ebu Bekir b. Ebi Şeybe tahdis etti, bize Halef b.
Halife, Yezid b. Keysan'dan tahdis etti, o Ebu Hazim'den, o Ebu Hureyre
(r.a.)'den şöyle dediğini rivayet etti: Bir gün yahut bir
Açlık ey Allah'ın
Rasulü! dediler. O: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki sizin dışarı
çıkmanıza sebep teşkil eden şey ne ise beni de dışarı çıkardı. Haydi
kalkın" buyurdu. Onlar da onunla birlikte kalktılar. Ensar’DAN bir adamın
yanına gitti. O adamın evinde olmadığını gördüler. Evin hanım ı onu görünce:
Merhaba, hoş sefa geldiniz dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
hanıma: "Filan kişi nerede" diye sordu. Kadın: Bize biraz tatlı su
almak için gitmişti dedi. Derken ensardan olan o zat geldi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ve iki arkadaşına baktıktan sonra:
Elhamdulillah, bugün misafirleri benden daha şerefli hiçbir kimse yoktur dedi.
Sonra gidip meyveleri arasında koruk hurma, kuru hurma ve taze hurma da
buluna!) bir hurma salkımı getirdi ve bundan yeyin dedi. Bıçağı da eline aldı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Sakın sağmal bir hayvanı
kesmeyesin" buyurdu. Onlara bir koyun kesti. Koyundan ve o salkımdan
yediler, içtiler. Karınları doyup suya da kandıkları zaman Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu Bekir ve Ömer (radıyallahu anhuma)'ya:
"Nefsim elinde olana yemin ederim ki kıyamet gününde bu pek büyük
nimetlerden sorgulanacaksınız. Açlık sizi evinizden dışarıya attı. Sonra da bu
nimetlerden yeyip içmeden geri dönmediniz" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
5282- .. ./2- Bana İshak
b. Mansur da tahdis etti, bize Ebu Hişam -yani el-Muğıre b. Seleme- haber
veedi, bize Abdulvahid b. Ziyad tahdis etti, bize Yezid tahdis etti, bize Ebu
Hazim tahdis edip dedi ki: Ebu Hureyre'yi şöyle derken dinledim: Ebu Bekir
beraberinde Ömer de bulunduğu halde oturmakta iken yanlarına Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) çıkageldi ve: "Burada oturmanıza sebep
ne" buyurdu. İkisi de: Açlık bizi evimizden dışarıya çıkmaya mecbur etti,
seni hak ile gönderene yemin olsun.
Sonra da Halef b.
Halife'nin hadisine yakın olarak hadisi zikretti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Bu babta
üç hadis yer almaktadır. Birincisi Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'ın (2581) Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ve iki arkadaşının açlıktan dolayı evlerinden
dışarı çıktıkları ve Ensar’DAN olan o zatın evine gittikleri, evin hanımının
onları içeri alıp Ensar’DAN zatın gelip gelişlerine sevinmesi, onlara ikramı
sözkonusu edilmektedir.
Burada sözü geçen
Ensar'dan olan zatın adı Ebu Heysem b. etTeyyihan'dır. Ebu Heysem'in adı da
Malik'dir.
Bu hadis-i şerif, pek çok
faydalı hususu ve hükmü kapsamaktadır. Bunların bir kısmı şunlardır:
"Rasuluilah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir gün yahut bir
Ensar'dan bir adamın
yanına gitti ... " Bu hadiste;
1. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in ve ashab-ı kiramın büyüklerinin (radıyallahu an hum)
dünyadan ne kadar az bir şeyelde ettikleri ve bazı zamanlarda açlık ve dar
geçim ile müptela olundukları anlaşılmaktadır.
Bazı kimseler bunun
fetihlerden ve çeşitli şehir ve kasabaların ele geçirilmesinden sonra olduğunu
ileri sürmüş ise de bu batıl bir iddiadır. Çünkü bu hadisi rivayet eden kişi
Ebu Hureyre'dir. Bilindiği gibi o Hayber fethinden sonra Müslüman olmuştur.
Eğer Ebu Hureyre'nin bu hadisi rivayet etmiş olması bu hadiseye bizzat yetişmiş
olmasını gerektirmez. Çünkü bunu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den yahut
başkasından dinlemiş olma ihtimali vardır denilecek olursa cevap şudur: Bu
hadisin Zahirinden anlaşılana aykırıdır. Böyle bir şeyi kabul etmeyi gerektiren
bir zorunluluk da yoktur. Hatta doğru olan bunun aksidir ve Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefat edinceye kadar kimi zaman bolluk kimi
zaman da azlık halleri ile karşı karşıya kalıp durduğudur. Kimi zaman varlıklı
olabiliyor kimi zaman ise yanında ne varsa bitip tükeniyordu. Nitekim Sahih'de
Ebu Hureyre'den şöyle dediği sabittir:
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) arpa ekmeğinden karnını doyurmamış olduğu halde dünyadan
ayrılıp gitti demiştir. Aişe (radıyallahu anha)'dan da:
Muhammed'in aile halkı
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye geldiğinden beri arka arkaya üç gün bir
yemekten karınları doymuş değildir. Hatta Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in ruhu kabz edilip vefat ettiğinde zırhı ailesinin geçimi için borç
aldığı bir arpa karşılığında rehin idi" dediği rivayet edilmiştir ve bunun
dışında bilinen daha başka rivayetler de vardır. Bu sebeple Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bazı zamanlarda varlıklı olmakla birlikte bundan kısa bir
süre sonra yanında bulunanlar tükeniveriyordu. Buna sebep ise Yüce Allah'a
itaat uğrunda çeşitli hayır yollarında harcaması, muhtaçları tercih etmesi,
yoldan gelenleri ağırlaması, seriyyeleri donatması ve daha başka sebepler
bunlar arasındadır.
Onun iki arkadaşının
(radıyallahu anhuma) huyu da böyle idi. Hatta ashabının çoğunluğu bu ahlaka
sahipti.
Ensar ve muhacirden
(radıyallahu anhum) varlıklı olan kimseler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e son derece iyilikte bulunup Ona ikramlarda bulunmalarına, Ona pek çok
güzel ikramları ve daha başka şeyleri takdim etmelerine rağmen bazı hallerde
Onun ihtiyacını bilmedikleri de oluyordu. Çünkü onlar Onun elinde bulunan gıda
ve yiyecekleri başkalarını kendisine tercih edip verdiği için elinde
bulunanların bittiğini bilmiyoriardı. Aralarından bunu bilen kimseler de o vakitlerde
darlık içerisinde de bulunabilirdi -iki arkadaşının başından geçtiği gibi-o
Ashab-ı kiram arasından Onun ihtiyacını bilip de o ihtiyacını giderebilmek
imkanına sahip olan bir kimse mutlaka o ihtiyacını gidermek için de elini çabuk
tutardı fakat Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), hem meşakkatlere
katlanmayı tercih ettiği için hem de onlara böyle bir yük yüklememek için bu
halini onlardan saklı tutuyor, açıklamıyordu.
Nitekim Ebu Talha da ben
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sesini işittim de o sesinden aç
olduğunu anladım demiş ve hemen o ihtiyacını karşılamaya kalkışmıştı. Cabir
(radıyallahu anh)'ın rivayet ettiği hadis de bu şekildedir. Bu iki hadisi de
yüce Allah'ın izni ile bundan sonra sözkonusu edeceğiz. Daha önce bundan önceki
babta geçen Ebu Şuayb el-Ensari'nin:
"Yüzünden aç
olduğunu anladığı için çabucak yemek yapmaya gitti" hadisi de böyledir.
Bunun benzeri hadisler Sahih'de pek çok ve meşhurdur.
Aynı şekilde ashab kendi
aralarında da birbirlerini tercih ediyor ve bir kimse arkadaşının zorunlu bir
ihtiyacı olduğunu bilir bilmez mutlaka onu ortadan kaldırmaya çalışıyordu.
Nitekim şanı yüce Allah onları bu nitelikleri ile vasfetmiş ve: "Kendileri
darlık ve ihtiyaç halinde olsalar dahi kendilerine {kardeşlerini} tercih ederler"
(Haşr, 9) ve: "Kendi aralarında merhametlidirler" (Feth, 29)
buyurmaktadır.
Ebu Bekir ve Ömer
(radıyallahu anhuma) "açlık bizi dışarı çıkardı demeleri ile Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: nefsim elinde olana yemin ederim ki sizi
dışarı çıkartan ne ise beni de dışarı çıkarttı" buyruğunun anlamı da
şudur:
Ebu Bekir ve Ömer şanı
yüce Allah'ın murakabesi altında bulundukları ona itaat ile kesintisiz meşgul
olup bu itaatle uğraştıkları için kendilerini rahatsız edecek huzurlarını
kaçıracak ve ibadet için tam anlamı ile gayret göstermekten ve ondan tamamı ile
lezzet almaktan alıkoyacak bu arızi hal ile meşgul oldular. İşte bunu gidermek
için bu açlıklarını giderecek mübah bir sebep araştırmak üzere dışarı çıktılar.
İşte bu da itaatlerin en mükemmellerinden murakebe (Allah'ın gözetimi nıtında
bulunma) türlerinin en ilerilerindendir. Nitekim küçük ve büyük abdestin
sıkıştırması halinde, canın yemeği arzu ettiği bir yemeğin hazırlanması
esnasında, nakış ve süslerin bulunduğu bir elbisede namaz kılmak aynı şekilde
konuşanların yanında ve buna benzer kalbi meşgul eden haller karşısında namaz
kılmak nehyedildiği gibi hakime de kızgınlığı, açlığı, üzüntüsü, aşırı sevinci
ve buna benzer kalbini meşgul edip tam anlamı ile zihnini toparlamasına engel
olacak hallerde iken hüküm vermesi de yasaklanmıştır. Allah en iyi bilendir.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem}'in: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki sizi dışarı
çıkartan sebep ne ise benim de dışarı çıkmama sebep o oldu" buyruğunda;
2. İnsanın karşı karşıya
kaldığı, kendisine acı ve ızdırap veren hali ve buna benzer durumları şikayette
bulunmak ve razı olmamak anlamında değil de teselli ve sabra teşvik etmek
anlamında söylemenin caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Burada Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem}'in yaptığı gibi ayrıca dua istemek yahut bu geçici halin
ortadan kaldırılmasına sebep olmak için yardım etmek için de bu halini dile
getirebilir. Bütün bunlar yerilmiş şeyler değildir. Ancak şikayet etmek,
rahatsız olmak ve sabırsızlık göstermek maksadı ile bu halin dile getirilmesi
yerilmiştir.
3. Yine burada yemin
istenmeden yemin etmenin caiz olduğu da anlaşılmaktadır. Az önce buna dair
geniş açıklama geçtiği gibi buna dair beyan da defalarca geçmiş bulunmaktadır.
Hadisteki "kalkın
buyurdu, onlar da kalktılar" ibare asıl nüshalarda bu şekilde (iki kişi
için olmakla birlikte) çoğul (en az üç kişi için kullanılan) zamir ile
kaydedilmiştir. Bunun caiz olduğunda görüş ayrılığı yoktur. Ama cumhur bunun
iki kişi hakkında kullanılmasının mecaz olduğunu söylerken diğerleri hakikat
anlamının da bu olduğunu söylemişlerdir.
"Ensar'dan bir
adama gitti." Bu Ebu'l-Heysem Malik b. et-Teyyihan'dır. Başlıkta
belirttiğimiz gibi kendisine güvenilen ziyafet sahibine naz yapmanın ve evine
bir topluluğu alarak gitmenin caiz olduğu hükmü de anlaşılmaktadır.
4. Hadiste
Ebu'l-Heysem'in bir menkıbesi vardır. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
onu böyle bir işe ehil görmüştür. Bu da bir şeref olarak ona yeter.
"Evin hanımı
merhaba, hoş sefa geldiniz dedi." Merhaban ve ehlen: merhaba hoş geldiniz:
Arapların yakından bildikleri iki kelimedir. Yani sen geniş ve rahat bir yere
kendileri ile ünsiyet bulacağın kimselere yenik düştün anlamındadır.
5. Bu ve benzeri
sözlerle misafire ikramda bulunmak gelişine sevindiğini açığa çıkarmak ve onu
bu işe ehil görmek müstehaptır. Çünkü bütün bunlar ve benzeri işler misafire
bir ikramdır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: ''Allah'a ve ahiret gününe
iman eden misafirine ikramda bulunsun" buyurmuştur.
6. Yabancı kadının
sesini işitmek ve ihtiyaç halinde ona sözlü olarak cevap vermek caizdir.
7. Kocasının evine
girmek maksadı ile -kocasının bundan hoşlanacağından kesinlikle emin olduğu
kimselere- girmek için izin vermesi -bu izin verilenin o kadın ile haram kılınmış
halvette bulunmaması şartı ile- caizdir.
"Bize tatlı su
getirmek üzere gitti."
8. Buradan da tatlı su
almanın ve iyi su arayıp bulmanın caiz olduğu anlaşılmaktadır.
"Allah'a hamd olsun
bugün misafiri benden daha değerli hiçbir kimse yoktur" buyruğundan da
çeşitli hükümler anlaşılmaktadır.
9. Açık bir nimetin
ortaya çıkması halinde Allah'a hamd etmek müstehaptır.
10. Aynı şekilde
gerçekleşmesi beklenen bir sıkıntının uzaklaşması halinde de ve bunun dışında
daha başka hallerde de Allah'a hamd etmek müstehaptır. Ben bu hususta el-Ezkar
adlı kitabımda işe yarayacak bir bölümü bir araya getirmiş bulunmaktayım.
11. Misafirin yüzüne
karşı sevinç ve memnuniyeti ortaya koymak ve bu nimetin gerçekleşmesi dolayısı
ile onun işiteceği şekilde Allah'a hamd etmek bir fitneden korkmuyorsa
misafirini övmek müstehaptır. Şayet fitneden korkarsa yüzüne karşı onu övmez.
İşte bunun caiz olduğunu belirten hadisler ile yasak olduğunu ifade eden
hadisleri bir arada cem ve telif etme yolu budur. Ben bunları haklarında geniş
açıklamalar ile birlikte el-Ezkar adlı kitabımda bir araya getirmiş
bulunuyorum.
12. Ensar'dan olan bu
zatın faziletine, belagatine, bilgisinin pek büyük olduğuna bir delil vardır.
Çünkü o böyle bir yerde son derece harika, güzel ve özlü bir ifade kullanmıştır.
"Derhal gidip
onlara içinde koruk, taze ve kuru hurma bulunan bir hurma salkımı getirdi ve
bundan yeyin dedi." Burada "izk" ayn harfi kesreli olarak kibase
de denilen bir hurma salkımı demektir. Onun bu şekilde türlü hurmaları bulunan
bir salkım getirmesi daha güzel bir ikram olması ve böylelikle bütün türleri
bir arada bulmaları içindir. Çünkü birisi bir türden diğeri öbür türden
hoşlanabilir.
13. Bunda meyvenin,
ekmek, et ve diğer yiyeceklerden önce yenilmesinin müstehap olduğuna delil
vardır.
14. Misafire önce mümkün
olanı getirmekte eli çabuk tutmak ve bundan sonra onun için yapacağı yemeği ona
ikram etmek müstehaptır. Özellikle de misafirin derhal yemek yemeye ihtiyacının
olduğunu düşünürse bu böyledir. Çünkü bazı hallerde çabucak ona yemek
sunulmasına ileri derecede muhtaç olabilir ve çabuk gitmeyi istediğinden ötürü
ona hazırlayacağı yemeği beklemek ona zor gelebilir.
15. Selef'den bir
topluluk, misafir için tekellüfte bulun'mayı (kişinin ikram için kendisini
gereğinden fazla zorlamasını) mekruh görmüşlerdir. Bu ise ev sahibine açık bir
şekilde zor gelen ikramlar hakkında kabul edilmiştir. Çünkü böyle bir zorlama
onun samimiyetine ve misafir dolayısı ile tam anlamı ile sevinmesine engel olur.
Hatta bazen bu kısmen onun hallerinde de kendisini gösterebilir. Misafir de
bundan rahatsız olabilir. Bazı hallerde misafir onun yaptığı bir ikramın
kendisine zor geldiğini bunun için kendisini zora soktuğunu dahi anlayabilir,
buna bağlı olarak misafir de ona olan şefkatinden ötürü rahatsız olabilir.
Bütün bunlar da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Allah'a ve ahiret
gününe iman eden bir kimse misafirine ikram etsin" buyruğuna aykırıdır.
Çünkü misafire tam anlamı ile yapılacak bir ikram onun gönlünü rahatlatmak,
onun gelişine sevindiğini açıkça ortaya koymaktır. Ensar’DAN olan bu zatın
yaptığı bu iş ile koyun kesmesi ise ona zor gelen işlerden değildir. Hatta
birkaç koyun hatta birkaç deve kesmiş olsaydı ve Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) ile Onun iki arkadaşı (radıyallahu anhuma)'yı ağırlamak için çok
miktarda mal harcamış olsaydı bundan dolayı kendisi yine çok sevinecek, memnun
olacak ve imrenilecek bir halde olacaktı. Allah en iyi bilendir.
"Bıçağı aldı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ona: Sakın sağınal bir hayvanı
kesmeyesin buyurdu." Mim harfi ötreli (mudye) ve kesreli (midye) bıçak
demektir. Daha önce defalarca açıklanmıştı. Haluk ise süt veren sağınal
demektir.
"Karınlarını
doyurup suya kanınca da ... kıyamet gününde bu nimetlerden sorgulanacaksınız
buyurdu."
16. Doyuncaya kadar
yemenin caiz oluşuna delildir. Doymanın mekruh oluşu hakkında gelen rivayetler
bunun sürekli yapılması hakkında kabul edilir. Çünkü böylesi kalbi katılaştırır
ve muhtaçların halini unutturur. Burada sözkonusu edilen sorgulanmaya gelince,
bu nimetleri sayıp dökmek ve bu nimetler bildirilerek onların minnet edilmesi
ve bunca nimet ile ikramda bulunulduğunun açığa çıkartılması manasınadır. Yoksa
bu sorgulama azarlamak, başa kakıpak ve hesaba çekmek anlamında değildir. Allah
en iyi bilendir.
(5282) İkinci yolun
isnadında: "Bana İshak b. Mansur tahdis etti ... Ebu Hureyre'yi şöyle
derken dinledim." Bu isnad bizim diyarımızdaki nüshalarda bu şekildedir.
Kadı lyaz'ın naklettiğine göre isnad bu şekilde İbn Mahfm'ın rivayeti ile
el-Cülüdi yolundan er-Razı rivayetinde de bu şekildedir. Ama esSenceri'nin
el-Cülüdi rivayetinde el-Muğıre b. Seleme ile Yezid b. Keysan arasında bir adam
ilave edilmiştir. O da Abdulvahid b. Ziyad'dır. Ebu Ali el-Ceylani dedi ki:
Abdulvahid'in adının bulunması bir zorunluluktur. O olmadan hadis muttasıl
olmaz. Nitekim bu hadisi Ebu Mesud ed-Dimeşki de el-Etraf adlı eserinde
Müslim'den, o İshak'dan, o Muğıre'den, o Abdulvahid'den, o Yezid b. Keysan'dan,
o Ebu Hazim'den, o Ebu Hureyre'den diye rivayet etmiştir. El-Ceylani dedi ki:
İbn Mahan ve başkalarının rivayetinde bunun zikredilmemesi apaçık bir hatadır.
Derim ki: Halef
el-Vasıtı de bunu el-Etraf'da Abdulvahid'i iskat ederek nakletmiştir. Muğıre ve
Yezid'in durumunun gerektirdiği açık durum el-Ceylani'nin dediği gibi
Abdulvahid'in adının bulunmasının bir zorunluluk olduğudur. Allah en iyi
bilendir.
Bunlar (bu babtaki)
birinci hadis ile ilgili açıklamalardır .
5283-141/3- Bana Haccac
b. eş-Şairtahdis etti, bana Dahhak b. Mahled, önce bana arzetmiş olduğu, sonra
okuduğu bir yapraktan tahdis edip dedi ki: Bunu bize Hanzala b. Ebu Süfyan
haber verdi, bize Said b. Mina tahdis edip dedi ki: Cabir b. AbduIlah'l şöyle
derken dinledim: Hendek kazıldığı zaman ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in açlıktan karnının içe çekilmiş olduğunu gördüm. Derhal hanımımın
yanına döndüm ve ona: Sende bir şey var mı? Çünkü ben ResuluIlah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in ileri derecede açlıktan karnının içeriye çekilmiş olduğunu
gördüm dedim. O da bana içinde bir ölçek arpa bulunan bir torba çıkardı.
Evimizde beslediğimiz bir de kuzucuğumuz vardı. Onu kestim, eşim de arpayı
öğüttü. Ben bitirince o da işini bitirmişti. Kuzuyu onun tenceresine
parçaladım. Sonra dönüp ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e giderken:
ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve Onunla birlikte geleceklere karşı
beni mahcup etme dedi. Ben de ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gidip
benimle onun arasında gizlice: Ey Allah'ın Rasulü! Bizim bir kuzucuğumuz vardı,
onu kestik. Eşim de yanımızda bulunan bir ölçek arpayı öğüttü. Beraberinde
birkaç kişi ile birlikte bize buyur dedim. Bunun üzerine ResuluIlah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yüksek sesle: "Ey Hendek ahalisi! Şüphesiz Cabir sizin
için bir ziyafet hazırlamış bulunuyor. Haydi hepimiz oraya gidelim"
buyurdu. Ayrıca ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben gelmeden
sakın tencerenizi indirmeyin ve hamurunuzu pişirmeyin" buyurdu. Ben
geldim. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ahalinin önünde olduğu
halde geldi. Nihayet hanımımın yanına vardım. O: Başıma neler getirdin diye
söylendi. Ben: Senin bana söylediğini aynen yaptım dedim. Sonra eşim hamurumuzu
onun önüne çıkarıp getirdi. O da içine tükürüp bereketlenmesi için dua etti.
Sonra tenceremize yöneldi, onun da içine tükürüp bereketlenmesi için dua etti
ve: "Ekmek pişirebilecek bir kadın daha çağır da seninle birlikte o da
ekmek pişirsin ve tencerenizden kepçe ile al onu (ateşten) indirmeyin"
buyurdu.
Onlar bin kişi idiler.
Allah adına yemin ediyorum hepsi yeyip onu bırakıp geri çekildiler. Tenceremiz
ise olduğu gibi kaynıyor, kaynadığı duyuluyordu, hamurumuz da -yahut Dahhak'ın
dediği gibi- ekmek olarak pişirildiği halde olduğu gibi duruyordu.
Diğer tahric: Buhari,
3070 -muhtasar-, 4102
5284-142/4- Bize Yahya
b. Yahya da tahdis edip dedi ki: Malik b. Enes'e İshak b. Abdillah b. Ebu
Talha'dan okudum. Buna göre o Enes b. Malik (r.a.)'ı şöyle derken dinlemiştir:
Ebu Talha, Um Süleym'e: Ben, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sesinin
güçsüz çıktığını duydum. Ondan aç olduğunu anladım. Sende bir şeyler var mı
dedi. Um Süleym: Ever deyip bir kaç arpa ekmeği çıkardı. Sonra kendisine ait
bir baş örtüsünü alıp o ekmekleri başörtüsünün bir kısmı ile sardı. Sonra onu
elbisemin altına yerleştirdi. Diğer kısmı ile de beni örttü. Sonra da beni
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gönderdi. Ben de onu götürdüm.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in beraberinde cemaat ile birlikte
mescitte oturduğunu gördüm. Onların başında ayakta durdum. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Seni Ebu Talha mı gönderdi" buyurdu.
Ben, evet dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yemek için
mi" buyurdu. Ben: Evet dedim. Bu sefer Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
beraberindekilere: "Kalkın" buyurdu.
O yola koyulunca ben de
onların önünde yola koyuldum. Nihayet Ebu Talha'nın yanına vardım ve ona
(durumu) haber verdim. Ebu Talha da: Ey Um Suleym! Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) beraberinde cemaat ile geldi. Yanımızda ise onlara yedirecek
bir şey yok dedi. Um Suleym: Allah ve Resulü daha iyi bilir dedi.
Sonra Ebu Talha yola
koyuldu ve nihayet Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile karşılaşb.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onunla beraber olduğu halde geldi ve
içeri girdiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Um Suleym!
Yanında ne varsa getir" buyurdu. Um Suleym de o ekmeği getirdi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in verdiği emir üzerine ekmek doğrandı. Um Suleym
de onun üzerine bir yağ tulumundan üzerine yağ sıkıp onu kabk yaptı. Daha sonra
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun üzerine Allah'ın söylemesini
dilediği şeyleri söyledi. Sonra: "On kişiye izin ver" buyurdu. O da
(içeri girmeleri için) onlara izin verdi. Doyuncaya kadar yedikten sonra
çıktılar. Sonra: "On kişiye izin ver" buyurdu. O da onlara izin
verdi. 00yuncaya kadar yedikten sonra çıktılar. Sonra: 'bn kişiye izin
ver" buyurdu. Nihayet gelenlerin hepsi doyuncaya kadar yediler. O gün
onlar yetmiş yahut seksen kişi idi.
Diğer tahric: Buhari,
422 -muhtasar-, 3578, 5381, 6688; Tirmizi, 363
AÇIKLAMA: İkinci
hadis (5283) ise Cabir (r.a.)'ın ziyafeti ile ilgili hadistir. Bu hadiste de
türlü faydalı bilgiler ve bir takım temel kaideler vardır. Bunların bir kısmı
şunlardır:
1. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in nübüvvet alametlerinden çok açık bir delil ve
göz kamaştırıcı bir alamet vardır. Bunun gibi ahad bir çok hadis birbirini
desteklemiş olup nihayet bunların toplamı tevatür sınırını dahi aşmıştır.
Böylelikle bu ahad rivayetlerin ifade ettikleri ortak mana ile kesin bir bilgi
ortaya çıkmaktadır. O da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in az
miktardaki yemeği açıkça görülecek şekilde çoğaltması, suyun bir kaynak gibi
fışkırması ve çoğaltılması, yemeği n tesbih etmesi, ağaç kütüğünün inlemesi ve
buna benzer bilinen pek çok olağanüstü olayların ifade ettikleri manadır. İlim
adamları bu gibi hususları "delaelu nubüvve" adını taşıyan kitaplarda
bir araya getirmişlerdir. il-Kaffal eş-Şaşi'nin Delail'i, onun arkadaşı Ebu
Abdullah el-Halimi'nin İmam Hafız Ebu Bekir'in ve başkalarının şöhret kazanmış
delail kitapları bunlara örnektir. En güzelleri de Beyhaki'nin kitabıdır.
Nebimiz Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ve bize Ona ihsan etmiş olduğu
ikram ve lütuflar sebebi ile cenab-ı Allah'a hamd olsun. Başarı da
Allah'tandır.
"Bize Said b. Mina
tahdis etti." Mina ismi hem med hem kasr ile okunur.
Daha önce defalarca
açıklandı.
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in karnının içeriye geçmiş olduğunu gördüm." Ha ve mim harfleri
ile "hams: içeriye geçmek, çekilmek" demektir. Ben açlıktan ötürü
karnının içeri çekilmiş olduğunu gördüm demektir.
"Derhal hanım ım ın
yanına gittim." Geri dönüp yanına gittim demektir.
Bazı nüshalarda
(fenkefe'tu yerine) "fenkefeytu" şeklinde kaydedilmiştir ki bu dilde
bilinen anlama aykırıdır. Doğrusu ise hemzeli olan bu şekildir.
"Bana bir torba
çıkardı." Cirab: Deriden yapılan bilinen bir kap (torba, dağarcık)
demektir. Açıklaması daha önce geçti.
"Evde beslediğimiz
bir kuzucuğumuz vardı." Buheyme kelimesi be harfi ötreli olarak
"behime"nin çoğuludur. Bu da koyun yavrularının küçüğüne denilir.
Cevheri dedi ki: Erkek ve dişi hakkında kullanılır. Keçi ve koyun türünün
küçüklerine denilir. Az önce de geçtiği üzere dacin: eve alışkın, evcil hayvan
demektir.
"Yanına gelip özel
olarak Onunla gizlice konuştum ve ey Allah'ın Rasulü! dedim."
1. İhtiyacı bir
topluluğun huzurunda gizlice söylemek caizdir. Yasak ise ancak yüce Allah'ın izni
ile yeri gelince açıklayacağımız gibi üçüncü kişiyi dışarıda tutarak iki
kişinin kendi arasında gizlice konuşması hakkındadır.
"Cabir size bir
ziyafet hazırlamış ... " Sur kelimesi sin harfi ötreli vav harfi
harekesizve hemzesiz olarak birilerinin davet edildiği yemek demektir. KayıtSız
ve şartsız yemek olduğu da söylenir. Farsça bir kelimedir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) 'in Arapça dışında çeşitli lafızlar kullandığına dair
birbirini destekleyen sahih hadisler gelmiş bulunmaktadır. Bu da bunları
kullanmanın caiz olduğuna delildir.
"Hayye hela: haydi
bunu yap yahut bunu yapmaya çağır" demektir.
Bu açıklamayı Ebu Ubeyd
ve başkaları yapmıştır. Çabucak bunu yap anlamında olduğu da söylenmiştir.
el-Herevi ise: Bunu getir ve çabuk ol diye açıklamıştır.
"Rasuluilah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanların önünde geldi." Bu şekilde
yapmasının sebebi onları davet edenin kendisi olmasından dolayıdır. Onlar da
Onun arkasından geldiler. Nitekim yemek sahibi bir kimsenin bir grup kişiyi
davet etmesi halinde önlerinde yürümesi de böyledir. Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bunun gibi bir durum dışında onların önünden yürümezdi ve
onlar için de onun bastığı yerleri basmaları mümkün olmazdı. Burada ise bunu
böyle bir maslahat dolayısı ile yaptı.
"Nihayet hanımımın
yanına geldim. O başıma neler getirdin diye söylendi." Yani onu yerdi ve
ona beddua etti. Bunun hey sen rüsvay olasın, sen yerilesin anlamında olduğu
söylendiği gibi bu senin görüşünün neticesinde senin isabetsiz görüşünün bir sonucu
olarak ve sen sebep olduğun için meydana geldiği anlamında olduğu da
söylenmiştir.
"Ben senin bana
söylediklerini yaptım." Yani ben Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
yanımızda olanı haber verdim. Dolayısı ile o maslahatı daha iyi bilir demektir.
"Sonra tenceremize
yöneldi ... Ekmek pişirecek bir kadın daha çağır ... " Bu lafız
"kadına hitaben" çağır davet et lafzı bazı asıl nüshalarda bu şekilde
ayn harfinden sonra ye ile kaydedilmiştir. Sahih ve lahir olan budur. Çünkü
kadına bir hitaptır. Bundan dolayı da seninle birlikte o da ekmek pişirsin
buyurmuştur. Bazılarında ise ayn’DAN sonra vav ve nun harfi ile "uduni:
beni çağırın" şeklinde, bazılarında ise ud'ini: beni çağır"
şeklindedir. Bunların ikisi de aynı zamanda doğrudur. Taktiri ise: Benim için
ekmek pişirecek bir kadın çağırın veya çağır demektir.
"Tencerenizden
kepçe ile al" kith kepçe demektir. Nitekim: Kadahtul meraka: yemek suyunu
kepçe ile aldım demektir.
"Bin kişi idiler.
Allah adına yemin ederim ki. .. olduğu gibi duruyordu."
Buradaki "onu
bırakıp çekildiler" karınlarını doyurup gittiler demektir.
"Kaynamakta olduğu
da duyuluyordu" anlamındaki "teğittu" fiili gayn harfi kesreli
tı harfi şeddeli olup kaynarken kaynamasının duyulması anlamındadır.
"Olduğu gibi" zamiri hamura aittir.
Bu hadis de nübüvvet
alametlerinden ikisini ihtiva etmektedir:
1. Az miktardaki yemeği
çoğaltmak.
2. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in normalde beş ve onlara yakın sayıdaki kişiye yetecek kadar
az miktardaki yemeği biraz sonra çoğalıp bin kişiye hatta daha fazlasına
yeteceğini bilmesidir. Bu sebeple O, daha yemeğin yanına gitmeden bin kişiyi
davet etti. Yine ayrıca bu yemeğin bir ölçek arpa ile bir kuzucuktan ibaret
olduğunu da bilmişti. Allah en iyi bilendir.
Üçüncü hadise (5284)
gelince. O da Enes'in Ebu Talha'nın yemeği hakkındaki hadisidir. Bu hadiste de
nübüvvet alametlerinden olan bu iki alamet vardır. Bunlar da az miktardaki
yemeği çoğaltmak ile Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu az
miktardaki yemeği yüce Allah'ın çoğaltacağım ve bu kadar çok sayıdaki kişiye
yeteceğini bilmesi ve bunun için onları bu yemeğe davet etmesidir.
Bilelim ki Enes
(radıyallahu anh) burada iki hadis rivayet etmektedir. Birincisi bir yoldan
diğeri bir başka yoldan gelmiştir. Her ikisi iki ayrı olayolup, her ikisinde de
bu iki mucize ve daha başka mucizeler de cereyan etmiştir. Bu iki hadisin
birincisine göre "Ebu Talha ve Um Süleym (radıyallahu anhuma) Enes
(radıyallahu anh)'ı Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e birkaç arpa ekmeği ile
göndermişlerdi. Enes dedi ki: ... sonra: on kişiye izin ver buyurdu, nihayet
Onunla beraber gelenlerin hepsi doyuncaya kadar yediler. O gün onlar yetmiş ya
da seksen adam idiler.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Seni Ebu Talha mı gönderdi" buyurması üzerine
ben de evet dedim ile "yemek için mi buyurdu ben evet dedim"
ibaresinde de yine nübüvvetin alametlerinden iki alamet sözkonusudur. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in beraberindekilerle birlikte gitmesi de daha
önce geçtiği gibi üçüncü bir alamet, yemeği çoğaltması dördüncü bir alamettir.
Yine bu hususta daha önce geçen Ebu Hureyre ve Cabir'in rivayet ettikleri
hadislerde nebilerin -Allah'ın salat ve selamları onlara- açlık ve buna benzer
çeşitli meşakkatlere mübtela oldukları, böylelikle sabrederek ecir ve
makamlarının yükseltilmesi için bunların bir vesile kılındığı da
anlaşılmaktadır.
Yine bu hadislerden
onların içinde bulundukları hali gizledikleri de anlaşılmaktadır. Diğer
hususlara gelince:
1. Ashab-ı kiram
(radıyallahu anhum) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in durumunu çok
yakından itina ile takip ediyorlardı.
2. Hediye göndermek,
kendisine hediye gönderilenin mertebesine göre az dahi olsa müstehaptır. Çünkü
hediye az dahi olsa hiç yokdan iyidir.
3. Alim bir kimse
arkadaşlarına faydalı olmak, onlara edeb öğretmek için oturur ve bunu mescitte
yapmak müstehaptır.
4. Yemek sahibi
misafirlerin önünden gider ve ayrıca onları karşılamak için de dışarı çıkar.
5. Hadiste Um Suleym
(radıyallahu anha)'ya ait bir menkıbe, onun fıkhının büyük olduğuna, akıllı
birisi olduğuna delil bulunmaktadır. Çünkü Allah ve Rasulü en iyi bilir
demiştir. Bu da o yemeğin ne olduğunu biliyordu. O halde maslahatı da en iyi
bilen odur. Eğer bu kadar büyük bir kalabalığın gelişinde böyle bir maslahat
olduğunu bilmeseydi bunu yapmazdı. Bundan dolayı da üzülmüyoruz demektir.
6. Ekmeğin doğranması ve
tirit yapmak, ekmeği lokmalar haline getirip suyuna bandırmaya tercih edilir.
"Üzerine bir yağ
tulumundan yağ sıktı." Ukke ayn harfi ötreli kaf harfi şeddeli olup özel
olarak yağ için kullanılan deriden küçük bir kaptır.
"Onu katık
yaptı." Yani bu yağ ile onu katık haline getirdi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in onar kişiye izin vermesi ise onlara meşakkat vermemesi
içindir. Çünkü içine o ekmeklerin doğrandığı kap etrafında on kişiden daha
fazla sayıda kişi bir halka olarak toplanamıyordu. Daha fazla oldukları
taktirde kaptan uzak kalacaklarından ötürü zarar görürlerdi. Allah en iyi
bilendir .
5285-143/5- Bize Ebu Bekir
b. Ebi Şeybe tahdis etti, bize Abdullah b. Numeyr tahdis etti. (H.) Bize İbn
Numeyr de -lafız ona ait olmak üzere- tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize
Sa'd b. Said tahdis etti, bana Enes b. Malik tahdis edip dedi ki: Ebu Talha bir
yemek hazırlamış olduğu halde beni Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
Onu davet edeyim diye gönderdi. Ben gittiğimde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) de insanlarla birlikte idi. Bana baktı, ben utandım ve: Ebu Talha'nın
davetine kap et buyur dedim. O da insanlara: "Kalkın" buyurdu. Ebu
Talha: Ey Allah'ın Rasulü! Ben ancak senin için bir şey hazırlamıştım dedi.
(Enes) dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona elini değdirdi ve
bereketlenmesi için ona dua ettikten sonra: ''Ashabımdan on kişilik bir
topluluğu içeri al" buyurdu ve "yeyin" dedi. Onlara
parmaklarının arasından bir şey çıkardı. Onlar da doyuncaya kadar yediler ve
dışarı çıktılar. Bu sefer: "İçeriye on kişi al" buyurdu. Onlar da
doyuncaya kadar yediler. Onar kişi içeri alıp, onar kişi dışarı çıkartıp durdu.
Nihayet aralarında içeri girip doyuncaya kadar yemedik hiç kimse kalmadı. Sonra
onu (sofrayı) hazırladı. Bir de baktık ki sofra ondan yedikleri (yemeğe
başladıkları) gibi duruyordu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
5286- .. ./6- Bana Said
b. Yahya el-Umevi de tahdis etti, bana babam tahdis etti, bana Said b. Said
tahdis edip dedi ki: Enes b. Malik'i şöyle derken dinledim: Ebu Talha beni
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gönderdi ve hadisi İbn Numeyr'in
hadisine yakın olarak rivayet etti. Ancak o hadisin sonunda şunları söyledi:
Sonra geriye kalanı alıp bir araya getirip topladı. Sonra da onun
bereketlenmesi için dua etti. (Enes) dedi ki: Önce nasıl idiyse aynı hale geldi
ve: "Bunu alın" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Sözünü
ettiğimiz (iki hadisten) diğer hadis ise "Enes dedi ki: Ebu Talha beni
yemek hazırlamış olduğu halde Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e davet
edeyim diye gönderdi. .. insanlara haydi kalkın" buyurdu ve hadisin geri
kalan kısmını zikretti.
"Onlara
parmaklarının arasından bir şey çıkardı." Bu hadis hiç şüphesiz bir başka
olaydır. Bununla birlikte birinci hadiste sözü geçen diğer hususların hepsi ve
fazlası da vardır. İşte bir başka nübüvvet alameti olan bu alamet ise şerefli parmakları
arasından o şeyi çıkarmasıdır.
5287- .. ./7- Bana Amr
en-Nakid de tahdis etti... Abdurrahman b. Ebu Leyla, Enes b. Malik'den şöyle
dediğini rivayet etti: Ebu Talha, Um Suleym'e Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in kendisine özel bir yemek hazırlamasını istedi sonra beni ona
gönderdi ve hadisin geri kalan kısmını rivayet etti. Bu rivayette şunları
söyledi: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elini koyup onun üzerine besmele
çektikten sonra: "On kişiye izin ver" buyurdu. O da onlara izin verdi.
İçeri girdiler. Allah Rasulü: ''Allah'ın adını anarak yeyin" buyurdu.
Onlar da yediler. Bu uygulamayı seksen kişiye yaptı. Sonra bunun arkasından
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve aile halkı da yediler, besmele çektiler
ve geriye de bir miktar artırdılar.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
5288- .. ./8- Bize Abd
b. Humeyd de tahdis etti. .. Enes b. Malik (radıyallahu anh) Ebu Talha'nın
hazırladığı yemek hakkında Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den bu olayı
rivayet etti ve rivayetinde şunları söyledi: Ebu Talha kapıda durdu. Nihayet
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelince Ona:
Ey Allah'ın Rasulü! O
hazırladığım (yemek) pek az bir şeydi. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Onu getir, şüphesiz yüce Allah ona bereket ihsan edecektir"
buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
5289- ... /9- Bize Abd
b. Humeyd de tahdis etti ... Enes b. Malik, Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den bu hadisi rivayet etti ve bu rivayetinde şunları söyledi:
"Sonra Resulutlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yemek yedi, aile halkı da
yedi ve komşularına yetecek kadarını da artırdılar. "
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
5290- .. ./10- Bize
el-Hasan b. Ali el-Hulvani de tahdis etti ... Enes b. Malik dedi ki: Ebu Talha,
Resulutlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i mescitte yatmış bir sırt üstü, bir
yüz üstü dönüp durduğunu görmüştü. Bunun üzerine hemen Um Suleym'e gelerek: Ben
Resuluilah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i mescitte yatmış bir yüzüstü bir sırt
üstü dönüp dururken gördüm. Zannederim O açtır deyip hadisin geri kalan kısmını
rivayet etti. Rivayette şunları da söyledi: Sonra Resulutlah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) Ebu Talha, Um Suleym ve Enes b. Malik yediler. Bir miktar da arttı.
Onu komşularımıza hediye ettik.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
5291- ... /11- Bana
Harmele b. Yahya et-Tucibı de tahdis etti, bize Abdullah b. Vehb tahdis etti,
bana Usame'nin haber verdiğine göre Yakub b. Abdullah b. Ebu Talha el-Ensari
kendisine şunu tahdis etti: O Enes b. Malik (radıyallahu anh)'ı şöyle derken
dinlemiştir: Bir gün Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldim.
Ashabı ile birlikte oturmuş onlarla konuştuğunu gördüm. Karnına da bir taş
üzerine bir sargı bağlamıştı -Usame: ben şüphe ediyorum dedi- Bunun için
ashabından bazılarına: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) karnına niçin
sargı bağlamıştı dedim. Onlar: Açlıktan dediler. Bunun üzerine Ebu Talha'nın
yanına gittim. O ise Milhan kızı Um Suleym'in kocasıdır. Ona: Babacığım, ben
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in karnına bir sargı bağladığını
gördüm. Ashabından birilerine sordum da açlıktan dediler dedim. Ebu Talha
derhal annemin yanına içeri girdi ve: Bir şeyler var mı dedi. O evet, yanımda
bir parça ekmek ve birkaç hurma var. Eğer Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yalnız başına bize gelecek olursa Onu doyururuz. Eğer Onunla birlikte
bir kişi daha gelecek olursa onlara az gelir dedi. Sonra da hadisin geri kalan
kısmını kıssası ile birlikte zikretti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
5292- .. ./12- Bana
Haccac b. eş-Şair de tahdis etti, bize Yunus b. Muhammed tahdis etti, bize Harb
b. Meymun, en-Nadr b. Enes'den tahdis etti, o Enes b. Malik'den, o Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den Ebu Talha'nın yemeği hususunda öncekilerin
hadisine yakın olarak hadisi zikretti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (5287)
"Geriye bir miktar artırdılar." Hemzeli olarak sür: geriye artırılan
şeye denilir.
(5288) "Ebu Talha
kapıda durdu ... Şüphesiz Allah onu bereketlendirecektir." Ebu Talha'nın
kapıda durması Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'in gelişini beklemek içindi.
O gelince Onu karşıladı.
"Ancak pek az bir
şeydi." Asıl nüshalarda bu şekildedir ve bu şekli de doğrudur. Burada
"kfme" fiili tam bir midir. Ayrıca habere ihtiyacı yoktur.
"Şüphesiz Allah bunu
bereketlendirecektir." Burada da nübüvvet alametlerinden apaçık bir alamet
vardır.
(5289) "Sonra
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de aile halkı da yedi."
Buradan da yemek
sahibinin ve onun aile halkının misafirlerin yemeği bitirdikten sonra
yemelerinin müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır.
(5290) "Bir sırt
üstü bir yüzüstü dönüp duruyor." Diğer rivayette (5291) "karnına bir
sargı bağlamıştır" denilmektedir. Her iki rivayet arasında bir aykırılık
yoktur. Biri diğerine açıklık getirmektedir.
"Ebu Talha'nın
yanına gittim. O Milhan kızı Um Suleym'in kocası idi.
Ona babacığım
dedim." Burada "babacığım" sözü dolayısı ile mecazi bir kullanım
sözkonusudur. Çünkü Ebu Talha kendisinin öz babası değildi, üvey babası idi.
"Milhan"
isminde mim harfi kesrelidir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: