SAHİH-İ MÜSLİM |
İÇECEKLER |
1- HAMR'IN (ŞARAB'IN)
HARAM KILINDIĞI VE ŞARABIN ÜZÜM, KURU HURMA, TAZE HURMANIN SIKILMASINDAN, KURU
ÜZÜMDEN VE BUNDAN BAŞKA SARHOŞLUK VEREN DİĞER ŞEYLERDEN YAPILDIĞININ BEYANI
BABI
5099-1/1- Bize Yahya b.
Yahya et-Temimi tahdis etti, bize Haccac b. Muhammed, İbn Cüreyc'den haber
verdi, bana İbn Şihab, Ali b. Hüseyn b. Ali'den tahdis etti, o babasından, o
Ali b. Ebu Talib (radıyallahu anh)'dan şöyle dediğini rivayet etti: Bedir günü
ganimetler arasında Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte iken
bana yaşlıca bir dişi deve düştü. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
bana bir diğer yaşlı deve daha verdi. Ben bu iki deveyi bir gün Ensar’DAN bir
adamın kapısının yanında çöktürmüştüm. Beraberimde Kaynukaoğullarından bir
kuyumcu da bulunduğu halde o develere satmak maksadıyla izhir otu yüklemek
istiyordu. Böylelikle onun Fatıma (radıyallahu anha) ile düğünümüzün yemeği
için bir katkı sağlamasını istiyordum. Hamza b. Abdulmuttalib de o evde içki
içiyordu. Beraberinde ona şarkı söyleyen bir cariye de vardı. Bu cariye: Ey
Hamza! Şu semiz mi semiz develere kalkıp bir baksana dedi. Bunun üzerine Hamza
derhal kılıçla yanlarına kalkıp gitti. Hörgüçlerini kesti, böğürlerini
yardıktan sonra da ciğerlerinden bir miktar aldı.
(İbn Cureyc) dedi ki:
İbn Şihab'a: Hörgüçlerden de mi (aldı) dedim. O:
Hörgüçlerini kesip alıp
götürdü dedi. İbn Şihfib dedi ki: Ali dedi ki: Ben gerçekten beni düşüren bir
manzara ile karşılaştım. Derhal Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına
gittim. Huzurunda Zeyd b. Harise de vardı. Ona durumu haber verince beraberinde
Zeyd ile birlikte çıktı. Ben de onunla birlikte gittim. Hamza'nın yanına girip
ona kızdı. Hamza başını ona doğru kaldırıp baktı ve: Sizler benim babalarımın
kölelerinden başka nesiniz ki dedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
bunun üzerine gerisin geri döndü ve nihayet yanlarından çıkıp gitti.
5100- .. ./2- Bunu bize
Abd b. Humeyd de tahdis etti, bana Abdurrezzak
haber verdi, bana İbn
Cureyc bu isnad ile aynısını rivayet etti. 64
5101-2/3- Bana Ebu Bekir
b. İshak da tahdis etti....Bana Yunus b. Yazid, İbn Şihab'dan tahdis etti, bana
Ali b. Hüseyn b. Ali'nin haber verdiğine göre, Hüseyn b. Ali de kendisine şunu
haber vermiştir: Ali (r.a.) dedi ki: Bedir günü ganimetlerden payıma düşen bir
semiz devem vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de bana o günkü
(beytülmal'e ait) beşte birden bir semiz deve daha vermişti. Ben Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kızı Fatima ile evlenmek isteyince Kaynuka
oğullarından kuyumcu bir adam iel de benimle gelmesi için sözleşmiştim.
Böylelikle izhir otu getirecektik. Ben de onu kuyumculara salıp onun bedeli ile
vereceğim düğünümün yemeğine katkıda bulunsun istemiştim. Ben o iki devem için
semer, çuval ve iplerden oluşan gerekli eşyalarımı toplamak için uğraşırken
develerim de Ensar’DAN bir adamın bir odasının yanı başında çökmüş vaziyette
idi. Toplayacaklarımı topladığım zaman bir de ne göreyim. Develerimin
hörgüçleri kesilmiş, böğürleri deşilmiş, ciğerlerinin bir kısmı alınmıştı.
Onların bu halini görünce gözlerime sahip olamadım. Bunu kim yaptı dedim.
Oradakiler: Bunu Abdulmuttalib oğlu Hamza yaptı. İşte O şu evde Ensar’DAN bir
kaç kişi ile birlikte içki içiyor. Bir şarkıcı cariye ona ve arkadaşlarına
şarkı söyleyip şarkısında: Ey Hamza! Şu semiz mi semiz develere kalkıp bir
baksana, dedi. Bunun üzerine Hamza da kılıcı ile kalkıp üzerlerine yürüdü.
Hörgüçlerini kesti, böğürlerini yardı, ciğerlerinin bir kısmını aldı dediler.
Ali dedi ki: Bunun
üzerine ben de gittim ve nihayet Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
huzuruna vardım. Yanında Zeyd b. Harise de vardı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) yüzümden ne ile karşılaşmış olduğumu anladı. Allah Rasulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Neyin var" buyurdu. Ben: Ey Allah'ın
Rasulü! Allah'a yemin olsun ki bugün gibisini hiç görmedim. Hamza benim
develerimin üzerine saldırıp onların hörgüçlerini kesti, böğürlerini yardı.
Şimdi de o bir evde beraberinde içki arkadaşları ile birlikte bulunuyor dedim.
(Ali (radıyallahu anh) devamla) dedi ki: Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), kaftanının getirilmesini istedi. Onu giyindi. Sonra kalkıp
gitti. Ben ve Zeyd b. Harise de arkasından gittik. Nihayet Hamza'nın bulunduğu
evin kapısına geldi. İzin istedi, Ona izin verdiler. Onların içkili olduklarını
gördü. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaptıklarından ötürü Hamza'yı
kınamaya koyulunca Hamza'nın gözlerinin kızarmış olduğunu gördü. Hamza
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bir baktı. Sonra Onun dizlerine
doğru bakışını yükseltti. Sonra bakışını daha da yukarıya kaldırdı, göbeğine
baktı. Sonra yine daha yukarıya başını kaldırdı, yüzüne baktı. Sonra da Hamza:
Siz babamın kölelerinden başka nesiniz ki dedi.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) böylelikle onun sarhoş olduğunu anladı. Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de hemen arkasını döndü, dışarı Çıktı biz de Onunla birlikte
Çıktık.
Bunu bana Muhammed b.
Abdullah b. Kuzaz da tahdis etti, bana Abdullah b. Osman, Abdullah b.
el-Mübarek’DEN tahdis etti, o Yunus'dan, o Zühri’DEN bu isnad ile aynısını
rivayet etti.
AÇIKLAMA: (5099)
"Bana semiz bir dişi deve isabet etmişti." Şarif, semiz dişi deve
demektir. Çoğulu şuruf ve şurf diye gelir.
"Beraberinde
Kaynukaoğullarından bir kuyumcu da bulunduğu halde satmak maksadı ile onlara
izhir yükleyip taşıtmak istiyordum ... " Kaynuka ismi nun harfi ötreli ve
kesreli (kaynika şeklinde) ve fethalı (kaynaka şeklinde) söylenir. Bunlar
Medine yahudilerinden bir taifedir. Bulundukları yerin kastedilmesi halinde
munsarif kullanılabilir. Kabile ya da taifenin kastedilmesi halinde de gayri
munsarif olabilir.
Hadisten düğün için
düğün yemeği yapmanın meşru olduğu anlaşılmaktadır. Çokça malı olan ile hiç
malı olmayan arasında da bir fark yoktur. Mesele daha önce Nikah Kitabı'nda
geçmiş bulunmaktadır. Yine bu hadisten çeşitli işlerde ve kazanç elde etmek
hususlarında yahudi kimsenin yardımını almanın caiz olduğu "anlaşıldığı
gibi kazanç elde etmek maksadıyla ot toplayıp satmanın caiz olduğu bunun
kişinin mertliğini eksiltmeyeceği, aynı şekilde kuyumculara yakılacak şeyleri
satmanın onlarla ticari muamelelerde bulunmanın caiz olduğu hükümleri de
anlaşılmaktadır.
"Kayne" kaf
harfi fethalı olarak şarkıcı cariye demektir.
"Ey Hamza! Şu semiz
mi semiz develere kalkıp bir baksana." eş-Şurf ile eş-şuruf
"şarif" demek olup semiz deve anlamındadır. "Niva" de
naviyenin çoğulu olup şişman semiz develer demektir. Semiz anlamında
belirttiğimiz üzere nun harfi kesreli ve medli olarak "niva'"
söyleyişi Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde olsun başka kaynaklarda olsun
rivayetlerde meşhur ve doğru olan söyleyiştir. Bazı nüshalarda ise ye harfi ile
"en-neva" diye geçmekte ise de bu bir tahriftir. Hattabi dedi ki:
Bunu İbn Cerir, şin ve re harfleri fethalı olarak "veşşerafin neva"
diye rivayet etmiştir. Bunu uzak olmak diye de açıklamıştır. Hattabi'nin
dediğine göre muhakkiklerin çoğunluğu da bunu böylece rivayet etmiştir. Ayrıca
bunun rivayet ve açıklaması ile yanlış olduğunu da ifade etmiştir.
Müslim’DEN başka
kaynaklarda bu şiirin tamamı şu şekilde gelmiştir:
"Ey Hamza! Şu semiz
mi semiz develere bir baksana Avluda bağlı bulunuyorlar, işte şurada
Sapla onların
boğazlarına derhal bıçağını Boyansınlar kızıla haydi akıt kanlarını
Lezzetli taraflarından
içki mezeleri çabuk gelsin sayende İster ince dilimlenip pişirilsin isterse de
kebap olsun. "
"Her iki devenin de
hörgücünü kesti." . Diğer rivayette (5101) "cebbe" yerine
"ictebbe" şeklindedir. Buhari'nin bir rivayetinde de bu
"ecebbe"dir. Ama bu lugatte garib bir söyleyiştir. Kesti
anlamındadır.
"Böğürlerini de
yard!." Hamza (radıyallahu anh)'ın içki içip iki devenin hörgüçlerini
kesip böğürlerini yarması, etlerinden yemesi ve yaptığı diğer bu işleri sebebi
ile hiçbirisinde onun için günah yoktur. Asıl içki içip sarhoş olmak o zaman
mübahtı. Çünkü onun bu yaptıkları içkinin haram kılınmasından önce idi.
Bazıları sarhoş olmanın her zaman haram olduğu şeklinde söylediği bu sözlerin
herhangi bir anlamı yoktur, batıldır, aslı astarı bulunmamaktadır. Kesinlikle
böyle bir şey bilinmiyor. Geri kalan diğer işleri ise Hamza mükellef olmadığı
bir halde işlemiştir. Bundan dolayı bir ihtiyacı dolayısı ile bir ilaç içip o
ilaç sebebi ile aklı başından giden yahut da sirke sandığı bir şeyi içip şarap
olduğu ortaya çıkan, yahut da bir içki içmeye zorlandığı için içip sarhoş olan
kimsenin durumunda olduğu gibi onun için de bir vebal yoktur. Çünkü o sarhoşluk
halinde mükellef değildir ve bu durumda iken yaptıklarından ötürü onun için bir
günah olmadığında da görüş ayrılığı yoktur. Telef ettiği şeylerin tazminatının
ise onun malından ödenmesi gerekir. Ali (radıyallahu anh)'ın telef ettiklerinin
değerini öğrendikten sonra bundan onu ibra etmiş olması yahut da daha sonra
Hamza'nın bu telef ettiklerinin bedelini ona ödemiş olması ya da Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in nezdindeki saygınlığı ve değeri dolayısı ile
onun büyük hakkı, ona sevgisi ve akrabalığı dolayısı ile onun adına ödemiş
olması ihtimalleri vardır.
Ömer b. Şeybe'nin
kitabında Ebu Bekr b. Ayyaş'ın rivayeti ile belirtildiği . üzere Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hamza'ya o iki dişi devenin tazminatını
ödetmiştir.
İlim adamlarının icma
ile kabul ettiklerine göre sarhoşun telef ettiği malların -deli gibi-
tazminatını ödemesi gerekir. Çünkü tazminat ödemek için mükellef olmak şartı
aranmaz. Bundan dolayı şanı yüce Allah kitabında hata yolu ile öldürmede diyet
ve kefareti farZ kılmıştır. Burada sözü edilen kesilen hörgüç eğer daha önceden
kesilmemiş ise müslümanların icmaı ile haramdır. Çünkü canlı bir hayvandan
ayrılıp kesilen bir şey ölüdür. Bu hususta Sünen kitaplarında meşhur bir hadis
vardır. Bununla birlikte önce onları kesmiş olması ihtimali de vardır. Az önce
kaydettiğimiz şiir de buna delil teşkil etmektedir. Eğer onları kesmiş ise
etleri ilim adamlarının ittifakı ile helaldir. Ancak ikrime, İshak ve Davud’dan
nakledilen hırsız, gasıp ya da saldırgan bir kimsenin kestikleri helal olmaz
şeklindeki görüşleri bundan müstesnadır. Ama cumhurun kabul ettiği ve doğru
olan kanaat helal olduğudur.
Şayet önceden onları
kesmemiş ise ve onların hörgüçlerinden yediği de sabit olmuşsa bu mübah bir
sarhoşluk halinde yediği bir şey demektir ve az önce geçtiği gibi bundan dolayı
onun için günah sözkonusu değildir. Allah en iyi bilendir.
"Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gerisin geri döndü. Diğer rivayette (5101) "gerisin
geriye topukları üzerine dönüp gitti" denilmektedir. Dil bilginlerinin ve
başka bilginlerin çoğunluğu "el-kahkara: Senin yanında yüzü sana dönük
olduğu halde gerisin geri gitmek" demektir. Ebu Amr ise hızlıca geri
dönmek diye açıklamışlır. Buna göre bunun anlamı hızlıca Çıkıp gitti demek
olur. Ama birinci anlam bilinen meşhur anlamdır. Bu şekilde yüzü ona dönük
olduğu halde gitmesi ise sarhoşluğun etkisi allında bulunduğundan ötürü arkasını
dönecek olursa hoşlanmayacağı bir işi Hamza (r.a.)'ın yapabilme ihtimalinden
korktuğundan dolayıdır.
(5101) "Onu
kuyumculara satmak istedim." Müslim'in bütün nüshalarında bu şekildedir.
Buhari'nin bablarından birisinde ise yine bu şekildedir (yani satmak fiili
"min" harfi cerri ile kullanılmıştır). İşte bunda fukahanın ona bir
elbise sattım, onu evlendirdim, ona bir cariye hibe ettim vb. tabirler de bu
harfi cerri kullanmalarının doğru olduğuna bir delil vardır. Ama fasih olan
buradan "min" harfi cerrinin hazfedilmesidir. Çünkü fiil bizatihi
geçişlidir. Fakat bu kullanımlarda "min"in kullanılması da sahihtir.
Arapların dilinde bu çokça görülen bir şeydir. Ben Tehzibu'l-lugat adlı
eserimde, mim ve nun'un birlikte kullanıldığı bölümde bir çok benzerini bir
arada zikrettim. Bu durumda ehfaş ile ona muvafakat ederek vacip (bağlayıcı)
hususlarda fazladan getirilmesini kabul edenlerin kanaatine göre
"min" ZfÜd olur.
"İki dişi devem
çökmüş bulunuyor." Nüshaların bir çoğunda bu şekilde "munahani:
çökmüş bulunuyor" şeklindedir. Bazılarında ise te harfi fazlası ile
"münahatani" şeklindedir. Buhari nüshalarında'da bu şekilde bir
ihtilaf vardır. Her ikisi de sahihtir. Mana itibari ile müennes lafız itibari
ile müzekker getirilmiştir.
"Ben develerim için
semer, çuval ve ip gibi gerekli eşyaları toplarken ... hörgüçlerinin kesilmiş
olduğunu gördüm." Diyarımızdaki nüshaların bazısında bu şekildedir. Kadı
Iyaz da kendi bölgelerindeki nüshaların bir çoğunda Ensar'dan olan adamın
söylediği sözün akabindeki "vecematü: topladım" lafzı bizim
diyarımızın nüshalarının bir çoğunda kaydedilmemiştir. Diğer taraftan bazı
nüshalarda da "hine cematu: topladığım zaman" yerine "hatta
cematu: toplayıncaya kadar" şeklindedir.
"Bir de ne göreyim!
Hörgüçleri kesilmiş bulunuyor." Nüshaların bir çoğunda (iki devem
anlamındaki lafız) şarifeyye" şeklinde bazılarında ise
"şarifaye" şeklindedir. Doğrusu da budur. Ya da
"şarifetaye" demesidir. Ancak tekil lafzı ile sondaki ye harfi
şeddesiz olarak "şarifi" diye okunması ve bununla semiz deve
anlamındaki "şarif"in cinsinin (türünün) kastedilmesi hali
müstesnadır. O taktirde iki semiz deve kapsamına girer. Allah en iyi bilendir.
"Develerimin bu
halini görünce gözlerimi tutamadım." Onun bu şekilde üzülüp ağlamasının
sebebi ise Fatıma (r.anha)'ya karşı ona hazırlayacağı çeyiz ve onun işine
gereken ilgiyi göstermek hususlarında kusurlu davranacağından korkması
dolayısıyladır. Aynı şekilde böylelikle Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
karşı da kusurlu olmuş olacaktı. Yoksa bunlar sıradan bir dünya malı olan sırf
iki deve olduklarından dolayı üzülüp ağlamamıştı. Aksine açıkladığımızdan
dolayı böyle üzülmüştü. Allah en iyi bilendir.
"İşte o Ensar’DAN
içki içen bir topluluk ile birlikte bu evdedir." Şin harfi fethalı, re
harfi sakin olarak "şerb" içki içen topluluk demektir.
"RasuluIlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kaftanının getirilmesini istedi ve onu
giyindi." Bütün nüshalarda bu şekilde "fertedahu: onu giyindi"
diye kaydedilmiştir. İşte buradan rida (denilen kaftan) giyinmenin caiz olduğu
hükmü anlaşılmaktadır. Buhari bunun için bir bab da açmıştır.
Ayrıca büyük bir zat,
eğer evinden dışarı çıkacak olursa güzel elbiselerini giyinir ve evinde yalnız
başında iken üzerindeki elbiseler ile yetinmez. Bu davranış ise mertçe
davranışlardan ve sevilen adabdandır.
"Hamza'yı kınamaya
başladı." (Başladı anlamındaki) "tafika" fiili fe harfi kesreli
de söylenebilir (tafaka şeklinde) fethalı da söylenebilir. Bunu Kadı Iyaz ve
başkaları da nakletmiştir. Meşhur olan ise kesreli söyleyiştir. Kur'an-ı Kerim'de
de böyle kullanılmıştır. Nitekim yüce Allah: "Bacaklarını ve boyunlarını
sıvazlamaya başladı" (Sad, 33) buyruğunda böyle kullanılmıştır.
5102-3/3- Bana Ebu Rabi'
Süleyman b. Davud el-Ateki tahdis etti, bize Hammad -yani b. Zeyd- tahdis etti,
bize Sabit, Enes b. Malik'den şöyle dediğini haber verdi: İçki haram kılındığı
günü Ebu Talha'nın evinde içki içenlere sakilik yapan ben idim. O gün için
içtikleri içki ise fadih denilen koruk hurma içkisi ile kuru hurma içkisi idi.
Derken bir münadinin seslendiğini duyduk. (Ebu Talha): Çık da bir bak dedi. Ben
dışarı çıktığımda bir münadinin: Şunu bilin ki şarap haram kılındı diye
sesleniyordu. Bunun üzerine Medine sokaklarında şarap aktı. Ebu Talha da bana:
Çık ve onu dök, dedi. Ben de onu döktüm. Bunun üzerine onlar -yahut birileri-:
filan ve filan o (şarap) karınlarında olduğu halde öldürüldü dediler. (Ravi)
dedi ki: Bu cümlenin Enes'in hadisinden olup olmadığını bilmiyorum- Bunun
üzerine aziz ve celil Allah da: "İman edip salih am el işleyenlere takva
sahibi olup iman edip salih amel işlemeleri şartı ile içtikleri şeyler
hususunda onlara bir günah yoktur" (Maide, 93) buyruğunu indirdi.
Diğer tahric: Buhari,
4620; Ebu Davud, 3673
AÇIKLAMA: "O
sırada onların içkileri ancak fadih denilen taze hurma ve kuru hurmadan
yapılırdı." İbrahim el-Harbi dedi ki: Fadih taze hurmanın bölünerek
üzerine su dökülmesi ve kaynayıncaya kadar bırakılmasıdır. Ebu Ubeyd de:
Ateş değdirilmeksizin
bölünen taze hurmaya denilir demiştir. Eğer onunla birlikte kuru hurma varsa
ona halid (karışım) denilir. Müslim'in zikrettiği bu hadislerde sarhoşluk veren
bütün şıraların haram kılındıklan ve hepSine hamr. (içki, şarap) denileceği
açıkça ifade edilmektedir. Bu hususta taze hurma ile kuru hurmanın nebizi,
rutab (taze hurma), busr (koruk hurma), kuru üzüm, arpa, darı, bal ve başkaları
arasında bir fark yoktur. Hepsi haram kılınmış olup bunların hepsine de
"hamr" adı verilir. Bizim mezhebimiz budur. Malik, Ahmed, selef ve
halefin büyük çoğunluğu da böyle demişlerdir.
Basralılardan bazı
kimseler: Haram olan ancak sıkılmış üzüm suyu ile ıslatılmış çiğ kuru üzüm suyu
(ndan yapılandır) demişlerdir. Bunların pişmiş ve çiğ olanına ve bunların
dışındakilerden pişirilmiş olanına gelince, içilip sarhoşluk vermediği sürece
helaldir demişlerdir.
Ebu Hanife de şöyle
demektedir: Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinin sıkılmış suları ancak haram
olur. Buna göre üzümden yapılan şarabın azı da çoğu da haramdır. Ancak üçte
ikisi gidinceye kadar pişirilmesi hali müstesnadır. Islablmış kuru hurma ve
kuru üzüme gelince, bunlara üzüm şarabında gözönünde bulundurulduğu gibi
herhangi bir sınırı gözönünde bulundurmaksızın az miktarda ateş değmiş olsa
dahi pişirilmiş olanları helaldir. O dedi ki: Ama bunun çiğ olanı haramdır
fakat onu içene had uygulanmaz. Bütün bunlar içip de sarhoş olmadığı taktirde
sözkonusudur. Eğer sarhoşluk verecek olursa müslümanların icmaı ile haramdır.
Cumhur Kur'an ve sünneti
delil göstermişlerdir. Kur'an'dan delili şanı yüce Allah'ın hamrın (şarabın)
haram kıhnış illetinin Allah'ı anmaktan ve namazı alıkoymak olduğuna dikkat
çekmiştir. Bu illet (gerekçe) ise sarhoşluk vericilerin hepsinde bulunmaktadır.
O halde bu hükmün hepsi hakkında genelleştirilmesi de gereklidir.
Eğer: Bu husus sarhoşluk
vermekle ortaya çıkar, bunun haram olduğu üzerinde de icma bulunmaktadır
denilecek olursa biz de deriz ki: Sarhoşluk vermese dahi üzümden sıkılmış olan
(şarab)'ın haram olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. Şanı Yüce Allah da bunun
haram kılınış illetini az önce geçdiği şekilde tespit etmiştir. Eğer onun
dışındakiler de bu manada olursa o taktirde hükmün hepsi hakkında
genelleştirilmesi gerekir. Bu durumda haram kıhş sarhoşluk veren tür ile alakah
olur. Adeten türden gerçekleşen durumu da illet olarak göstermiştir.
El-Mazeri dedi ki: Bu
şekildeki bir istidlal bu meselede delil gösterilen bütün hususlardan daha
güçlüdür. Devamla şunları söyler: Ayrıca bizim delil göstermekte bir başka
yolumuz da vardır. O da şudur: Üzüm şırasının sıkılması halinde içilecek olursa
tatlı ve sarhoşluk vermiyorsa bu icma ile helaldir. Ama bu şıra sertleşip
sarhoşluk verecek olursa icma ile haram olur. Bir insanın sirkeye dönüştürme
eylemi olmadan kendiliğinden sirkeye dönüşürse yine helal olur. Bu durumda
bizler bu hükümleri değiştirenin ne olduğuna ve niteliklerin değişmesi ve
farklılaşması halinde hükümlerinin de değiştiğine bakarız. Böylelikle bu
hükÜmlerin bu niteliklerle bir bağlantılarının olduğunu görürüz. İşte bu da bu
hususun açık şekilde sözlü olarak ifade edilmesi yerine geçmektedir. O halde onların
hepsini hüküm bakımından değerlendirmek ve sarhoşluk vermenin haram kılmanın
illeti olduğuna hükmetmek gerekir. İşte bu da cumhurun mezhebi lehine delil
getirmekte izlenen iki yoldan birisidir.
İkinci yol ise
Müslirri'in ve başkalarının sözkonusu ettiği çok sayıdaki sahih hadislerdir.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Sarhoşluk veren her şey
haramdır" buyruğu ile sarhoşluk veren her şey nehyedilmiştir
(yasaklanmıştır) hadisi ile "sarhoşluk veren her bir şey hamr (içki)dir
hadisi; İbn Ömer (radıyallahu anh)'ın Müslim'in burada içecekler kitabının
sonunda zikrettiği Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Sarhoşluk
veren her bir şey hamrdır ve sarhoşluk veren her bir şey haramdır" hadisi,
bir başka rivayette "sarhoşluk veren her bir şey hamrdır ve her bir hamr
da haramdır" hadisi ile namazdan alıkoyup sarhoşluk veren her bir şeyi
yasaklandığına dair hadisi bunlara örnektir. Allah en iyi bilendir.
Enes'in rivayet ettiği
hadise göre ashab bir tek kişinin haberine dayanarak içkilerini dökmüşlerdir.
İşte buradan bir kişinin haberi (haber-i vahid) ile amel edileceği hükmü
anlaşılmakta ve buna göre amelin onlar tarafından bilinen bir husus olduğu
görülmektedir.
"Medine
sokaklarında (şarap) aktı." Sikke: yol demektir. (Sikek onun çoğuludur) .
Bu hadislerden şarabın
sirkeye dönüştürülmek ile temizlenmediği anlaşılmaktadır. Bizim ve cumhurun
benimsediği görüş budur. Ebu Hanife ise bunu caiz kabul etmiştir. Yine bu
hadislerde şarabı yanında alıkoymanın caiz olmadığı hükmü de anlaşılmaktadır. Cumhur
bu hükmün üzerinde ittifak etmiştir.
5103-4/5- Bize Yahya b.
Eyyub da tahdis etti, bize İbn Uleyye tahdis etti, bize Abdulaziz b. Suhayb
haber verip dedi ki: Enes b. Malik'e fadihe dair soru sordular. O şöyle dedi:
Bizim sizin şu fadih adını verdiğiniz fadihinizden başka bir içkimiz yoktu. Ben
bunu Ebu Talha'ya, Ebu Eyyub'a ve Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
ashabından daha başka birkaç kişiye bizim evimizde ayakta içsinler diye ikram
ederken bir adam geliverip o haber size ulaşh mı dedi. Biz hayır dedik. O:
Şüphesiz haram kılındı dedi. (Ebu Talha) bunun üzerine: Ey Enes! Şu testileri
döküver dedi. (Enes) dedi ki: O adamın verdiği haberden sonra bir daha ne ona
(içmeye) döndüler ne de ona dair bir şey sordular.
Diğer tahric: Buhari, 4617;
5104-5/6- Bize Yahya b.
Eyyub da tahdis etti. Bize İbn Uleyye tahdis edip dedi ki: Bize Süleyman
et-Teymi de haber verdi. Bize Enes b. Malik tahdis edip dedi ki: Ben ayakta
birkaç adama amcalarıma fadihlerini içsinler diye takdim ediyordum. Yaşça aralarında
en küçük olanları bendim. Bu esnada bir adam gelerek: Şüphesiz içki haram
edildi dedi. Bunun üzerine Ey Enes onu dök dedi ben de onu döktüm.
(Süleyman) dedi ki:
Enes'e: Onun mahiyeti ne idi dedim. O: Koruk ve taze hurma idi dedi.
Süleyman dedi ki: Ebu
Bekir b. Enes dedi ki: O gün onların şarapları bu idi.
Süleyman dedi ki: Yine
bana bir adam Enes b. Malik’DEN tahdis ettiğine göre Enes bunu söylemişti.
Diğer tahric: Buhar,
5583; Nesai, 5556
AÇIKLAMA: "Ben
de ayakta onlara ... ikram ediyordum. Yaşça en küçükleri bendim."
Buradan yaşça küçük
olanın büyük olanlara hizmet etmesinin müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır.
Bu fazilet itibari ile birbirlerine eşit ya da yakın olmaları halinde
sözkonusudur.
5105-617- Bize Muhammed
b. el-Ala tahdis etti, bize el-Mu'temir babasından şöyle dediğini tahdis etti:
Enes dedi ki: Ben adamların yanında ayakta durmuş onlara sakilik ediyordum
deyip, İbn Uleyye'nin hadisini aynen rivayet etti ancak o şöyle dedi: Bunun
üzerine Ebu Bekir b. Enes: O gün onların içkileri bu idi dedi. Enes de hazır
bulunmakta birlikte Enes buna karşı çıkmadı.
İbn Abd el-A'la da dedi
ki: Bize el-Mu'temir babasından şöyle dediğini tahdis etti: Bana benimle
birlikte olanlardan birisinin tahdis ettiğine göre o Enes'i: O gün (bu) onların
içkileri idi derken dinlemiştir.
5106-7/8- Bize Yahya b.
Eyyub da tahdis etti, bize ibn Uleyye tahdis edip dedi ki: Bize Said b. Ebu
Arube de Katade'den haber verdi, o Enes b. Malik’DEN şöyle dediğini rivayet
etti: Ebu Talha, Ebu Dücane ve Muaz b. Cebel'e Ensardan birkaç kişi ile
birlikte sakilik yapıyordum. Birisi bulunduğumuz yere gelip içeri girdi ve: Bir
haber konusu oldu. içkinin haram olduğunu bildiren buyruk nazil oldu dedi. Biz
de o gün şarabı döktük. O sırada şarap, koruk hurma ve kuru hurma karışımı idi.
Katade dedi ki: Ayrıca
Enes b. Malik dedi ki: içki haram kılındığında o gün onların içkileri genel
olarak koruk hurma ve kuru hurma karışımı idi.
Diğer tahric: Nesai,
5557
5107- .. ./9- Bize Ebu
Gassan el-Mismai, Muhammed b. el-Müsenna ve İbn Beşşar da tahdis edip dedi ki:
Bize Muaz b. Hişam haber verdi, bana babam Katade'den tahdis etti, o Enes b.
Malik'den şöyle dediğini rivayet etti: Ben Ebu Talha, Ebu Dücane ve Suheyl b.
Beyda'ya içinde koruk hurma ve kuru hurma karışımı bulunan bir kaptan (şarap)
sunarken deyip Said'in hadisine yakın olarak rivayet etti.
Diğer tahric: Buhari,
5600
5108-8/10- Bana
Ebu't-Tahir, Ahmed b. Amr b. Serh de tahdis etti, bize Abdullah b. Vehb haber
verdi, bana Amr b. el-Haris'in haber verdiğine göre Katade b. Diame kendisine
tahdis ettiği üzere Enes b. Malik'i şöyle derken dinlemiştir: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kuru hurma ile zehvü (denilen ucundan kızarmaya
başlamış koruk) hurmanın karıştırılarak sonra da içilmesini yasakladı. Şüphesiz
bu, şarap haram kılındığı günü genel olarak onları içtikleri idi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
5109-9/11- Bana
Ebu't-Tahir de tahdis etti, bize İbn Vehb haber verdi, bana Malik b. Enes,
İshak b. Abdullah b. Ebu Talha'dan haber verdi, o Enes b. Malik'den şöyle
dediğini rivayet etti: Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Ebu Talha ve Ubeyy b. Ka'b'a
fadih (koruk hurma) ve kuru hurmadan bir şarap içiriyordum. Birisi onlara
gelerek: Şüphesiz şarap haram kılındı dedi. Bunun üzerine Ebu Talha: Ey Enes!
Kalk bu testiyi kırıver dedi. Ben de taştan oyma bir küpümüzü kalkıp aldım.
Onun dibi ile kırılıncaya kadar ona vurdum.
Diğer tahric: Buhari,
5582, 7253
AÇIKLAMA: "Ben
de taştan oyma küpümüzü kalkıp aldım, onun dibi ile kırılıncaya kadar ona
vurdum." Mihras taştan oyulmuş (küp) demektir. Burada testinin kırılması
onların içkinin telef edilmesi gerektiği gibi bu testilerin de kırılıp telef
edilmesi gerektiğini düşündükleri şeklinde yorumlanır. Esasen bu vacip
olmamakla birlikte onlar böyle bir kanaate kapıldıklarından ötürü testileri
(küpleri) kırdılar. Bundan ötürü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların
yaptıklarına tepki göstermeyerek hükmü bilmediklerinden ötürü onları mazur
görmüştür. Bunların hükmü ise kırılmalarına gerek olmadan onları yıkamaktır.
Günümüzde şarap kaplarında ve şarabın kullanıldığı bütün kaplarda da hüküm
budur. İster testi gibi çömlek olsun ister cam, ister bakır, ister demir, ister
ahşap ister deri olsun fark etmez. Bunların hepsi yıkamakla temizlenir. Onları
kırmak da caiz değildir.
5110-10/12- Bize
Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti, bize Ebu Bekr -yani el-Hanefi- tahdis etti,
bize Abdulhamid b. Cafer tahdis etti, bana babamın tahdis ettiğine göre o Enes
b. Malik'i şöyle derken dinlemiştir: Allah, içkiyi haram kıldığı ayeti indirdiğinde
Medinede o gün hurmadan yapılan dışında içilen bir içki yoktu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
2- ŞARABIN SİRKEYE
DÖNÜŞTÜRÜLMESİNİN HARAM KILINDIĞI BABI