SAHİH-İ MÜSLİM |
AV |
4- DENİZDE YAŞAYAN ÖLÜ
HAYVANLARIN MÜBAH OLDUĞU BABI
4974-17/1- Bize Ahmed b. Yunus tahdis etti, bize Züheyr tahdis etti, bize Ebu'z-Zübeyr Cabir'den tahdis etti (H.)
Bunu bize Yahya b. Yahya da tahdis etti, bize Ebu Hayseme, Ebu'z-Zübeyr'den haber verdi, o Cabir'den şöyle dediğini rivayet
etti. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), bizi (bir askeri birlik olarak)
gönderdi. Başımıza da Ebu Ubeyde'yi
komutan tayin etti. Kureyşlilere ait bir kervanın
yolunu kesecektik. Bize azık olarak bir torba kuru hurma verdi. Bundan başka
bize verecek bir şey bulamamıştı. Bunun için Ebu Ubeyde bize hurmaları teker teker
veriyordu. (Ebu'z-Zubeyr)
dedi ki: Ben: Peki o tek hurmayı ne yapıyordunuz dedim. O: Küçük çocuğun emdiği
gibi onu emer, sonra da üzerine su içerdik. O gün akşama kadar bize yetiyordu.
Bir de bastonlarımızla selem ağaçlarına vurarak yapraklarını silkeliyor sonra o
yaprakları su ile ıslatıp yiyorduk. Deniz kıyısına doğru gittik. Deniz
kıyısında pek büyük bir kum tepesi gibi yüksek bir şeyle karşılaştık. Onun
yanına gittiğimizde bunun anber (balina) denilen bir
hayvan olduğunu gördük. Ebu Ubeyde:
Bu bir ölüdür dedikten sonra: Hayır aksine biz Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
elçileriyiz ve Allah yolundayız. Siz de çaresiz kalmış bulunuyorsunuz. Haydi
yiyin dedi.
(Cabir) dedi ki: Biz
orada bir ay kaldık. Üçyüz kişi idik ve hatta kiloda
aldık. Ben göz çukurundan testilerle yağ doldurduğumuzu görmüşümdür. Ayrıca
ondan öküz gibi -yahut öküz kadar- parçalar da kesiyorduk. Ebu
Ubeyde, bizden onüç adam
alıp gözünün çukuruna onları oturttu. Yine o balığın kaburga kemiklerinden
birisini alıp dikti, sonra da beraberimizdeki en büyük deveye semer vurdu. Deve
o kemiğin altından geçti. Onun etinden parçalar alarak bir miktar haşlayıp azık
olarak yanımıza aldık. Medine'ye geldiğimizde Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
huzuruna varıp bunu ona anlatınca O:
"O Allah'ın sizin
için çıkardığı bir rızıktır. Beraberinizde onun
etinden bir şey var mı (varsa) bize de yedi ri
n" buyurdu. (Cabir) dedi ki: Bunun üzerine biz de Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
etinden bir miktar gönderdik ve O da onu yedi.
AÇIKLAMA: "Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bizi (bir askeri birlik olarak) gönderdi. Başımıza
Ebu Ubeyde'yi komutan tayin
etti." Buradan orduların mutlaka onları disiplin altına alacak emir ve
yasaklarına itaat edecek bir komutan tayin etmenin gerekliliği ve komutanın
onların en faziletlileri ya da en faziletlilerinden birisi olması gerektiği
anlaşılmaktadır. İlim adamları der ki: Yol arkadaşı olan insanların sayıca az
olsalar dahi başlarına birini emir yapıp ona itaat etmeleri müstehaptır.
"Kureyş'in bir kervanının yolunu kesecektik." Daha önce
"ir"in yiyecek ve başka şeyler yüklü deve
(kervanı) olduğu geçmişti. Bu hadis-i şerifte, harp ehlinin yolunu kesmenin
onlara baskın düzenlemenin ve mallarını alıp ganimet olarak ele geçirmek için
çıkmanın caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır.
"Bize azık olarak
bir torba kuru hurma verdi. .. geceye kadar bize yetiyordu."
"Cirab" cim harfi kesreli ve fethalı (cerab) diye söylenmekle birlikte kesreli söyleyiş daha
fasihtir. Daha önce defalarca açıklanmıştı. (Torba, heybe, dağarcık anlamlarına
gelir). Burada ashab (radıyallahu
anhum)'Un dünya hayatında ne kadar zahid oldukları, dünyalıktan oldukça az bir şeyler ele
geçirip açlığa, zor yaşayışa sabredip katlandıkları, böyle bir duruma rağmen
gazaya gittikleri açık bir şekilde ifade edilmektedir. "Bize azık olarak
bir torba kuru hurma verdi. Bize ondan başka verecek bir şey bulamamıştı. Ebu Ubeyde de bize hurmaları
birer birer veriyordu." Bu hadisin bir
rivayetinde (4977) "azıklarımızı boyunlarımız üstünde (omzumuzda)
taşıyorduk." Bir diğer rivayette (4978) "azıkları tükenince Ebu Ubeyde onların azıklarım bir
kaba topladı. Bize gıdamızı dağıtıyordu. Öyle ki her gün bize bir(er) hurma
isabet ediyordu." Denilmektedir. Muvatta'da da:
"Azıkları tükendi, iki kap hurma vardı. O bize yiyeceğimizi (gıdamızı)
dağıtıyordu. Öyle ki her birimize her gün birer hurma isabet ediyordu."
Denilmektedir. Müslim'in diğer rivayetinde de (4975) "o bize (önce) birer
avuç birer avuç verirken daha sonra her birimize birer hurma vermeye
başladı" denilmektedir.
Kadı lyaz
dedi ki: Bu rivayetlerin bir arada telifi şu şekildedir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
kendi mallarından ve onların dışında ashab-ı kiramın
onlara destek olmak üzere verdiklerinden beraberlerinde bulunanlardan ayrı
olarak bir kap azık vermişti. Bundan dolayı "biz azıklarımızı
taşıyorduk" demiştir. Ayrıca onların azıkları arasında sözü edilen bu
torbanın dışında kuru hurma bulunmamakla birlikte ondan başka azıklarının da
bulunma ihtimali vardır. Ebu Ubeyde'nin
onlara hurmaları teker teker vermesine gelince bu
azıkları tükenip kaldıkları sürenin uzamasından sonraki ikinci durumlarında olmuştu.
Nitekim son rivayette bunu böylece açıklamıştır. Birinci rivayet, ilk durumları
hakkında değil son durumları hakkında haber bir mana taşımaktadır.
Açıkça göründüğü kadarı
ile "hurmaların teker teker verilmesi"
onlara hurmayı avuç avuç paylaştırmasından sonra
olmuştur. Hurmaları azalınca onlara birer birer
paylaştırdı. Sonra o da bitti ve bir hurmayı dahi bulamaz oldular. O tek
hurmayı bulamadıkları için de acı çektiler ve yüce Allah onlara anber (denilen balinali nasip
edinceye kadar ağaç yaprakları m yediler.
(4978) "Ebu Ubeyde azıklarımızı bir kapta
topladı. O bize ... gıdamızı veriyordu." Bu da onun bu azıklarım
kendilerinin rızası ile toplayıp onlar için bereketlenmesi amacıyla azıklarını
karıştırdığı şeklinde açıklanır. Nitekim Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de aynı şeyi bir çok yerde
yapmıştır. Eş'ariler de böyle yaptıkları için Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
onları övmüştü. Mezhep alimlerimiz ve onların dışında ilim adamları da
yolculuktaki yol arkadaşlarının daha da bereketlenmesi, geçimlerinin daha iyi
olması ve bazılarının diğerlerinden farklı özel bir yemek yememesi için
azıklarını karıştırmaları müstehaptır demişlerdir.
Allah en iyi bilendir.
"Pek büyük bir kum
yığını gibi" kesib: tepe şeklinde ve
uzunlamasına kum yığını demektir.
"Derken anber (balina) denilen bir hayvan ile karşılaştık. Ebu Ubeyde:
Bu ölü (leş}dir dedi. .. Biz üçyüz kişi idik.
Hatta şişmanladık." Hadisin sonunda da bu balıktan azık aldıklarını da
zikretmekte ve döndüklerinde Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in de kendilerine beraberinizde etinden
bir şey var mı, bize yedirseniz buyurduğunu ve bunun üzerine biz de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ondan bir parça gönderdik. O da ondan yedi dediği
kaydedilmektedir.
Hadisin anlamı şudur: Ebu Ubeyde (radıyallahu
anh) önce kendi içtihadı ile bu bir meyte (leş}dir demişti. Meyte (ölülleş) haramdır. Onu
yemek size helal değildir. Sonra içtihadını değiştirerek: Hayır o size meyte olmakla birlikte helaldir. Çünkü sizler Allah yolunda
bulunuyorsunuz ve bunu yemeye mecbursunuz. Şanı yüce Allah da mecbur kalan
kimseye haddi aşmadan ve düşmanlık etmeden meyteden
yemeyi mübah kılmıştır. Siz de bundan yeyiniz demesi üzerine onlar da ondan yediler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
etinden isteyip ona ikram edileni yemesine gelince, o bununla helal olduğu
hususunda gönüllerinin tamamen rahatlaması için mübah
olduğunda herhangi bir şüphe bulunmadığı ve böyle bir şeyi kendisi için de
beğenip kabul ettiğini anlatmak üzere işi ileriye götürmek istemişti. Yahut da
bu şanı yüce Allah tarafından Allah'ın kendilerine yaptığı olağanüstü bir ikram
olmasından ötürü onu teberrüken yemek istemişti.
Bu rivayette bir
kimsenin arkadaşının malından ve eşyasından -ona nazlanmak maksadıyla- bir
şeyler istemesinde bir sakınca olmadığına ve bunun yasaklanmış türden istemek
(dilenmek) türünden sayılmadığına delil bulunmaktadır. Çünkü yasaklanan istenen
(dilenmek) sırf mal edinmek ve buna benzer maksatlarla yalancı olan kimseler
hakkındadır. Buradaki isteyiş ise kaynaşmak ve latife yaparak güzel bir şekilde
şakalaşmak ve nazlanmak içindir. Ayrıca bu hadiste Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den sonra caiz olduğu gibi
zamanında da hükümler hakkında içtihad etmenin caiz
olduğu anlaşılmaktadır.
Yine bu hadiste, fetva isteyenin
hakkında şüpheye düştüğü bazı mübahları müftinin -eğer bu hususta ona bir meşakkat gelmiyor ve
böylelikle fetva soranın kalbi ı;ahatlayacaksa- alıp
kullanmasının müstehap olduğu da anlaşılmaktadır.
Ayrıca denizde ölmüş
bütün deniz hayvanları mübahtır. Bu hususta
kendiliğinden ölmüş olan ile avlanarak ölmüş olan arasında da bir fark yoktur.
Balıkların mübah olduğu hususunda Müslümanlar icma etmişlerdir. Mezhep alimlerimiz der ki: öldürülmesinin
yasaklığı hakkındaki hadis dolayısı ile kurbağa haramdır. Ayrıca derler ki:
Bunların dışındakiler hakkında da üç görüş vardır. Bu görüşlerin en sahih
olanına göre bu hadis dolayısı ile bütün deniz hayvanlarının helal oİduğudur. İkincisi helal değildir. Üçüncüsü ise kara
hayvanları arasında eti yenilir bir benzeri bulunanlar helaldir fakat
benzerlerinin eti yenmiyorsa helal değildir. Buna göre deniz atı, deniz sığırı
ve deniz ceylanı yenilir. Deniz köpeği, deniz domuzu ve deniz eşeği yenilmez.
Mezhep alimlerimiz dedi
ki: Eşeklerin bir kısmı karada eti yenilir olmakla birlikte çoğunlukla eti
yenilmez. Bizim mezhebimiZin bu husustaki tafsilatı
bu şekildedir.
Kurbağa dışında bütün
deniz hayvanlarının mübah olduğunu söyleyenler
arasında Ebu Bekir es-Sıddik,
Ömer, Osman ve İbn Abbas (r.a.)'da bulunmaktadır.
Malik, kurbağa dahil bütün deniz hayvanlarının mübah
olduğunu söylemiştir. Ebu Hanife ise balık dışında
helal değildir, Sebepsiz yere kendiliğinden ölüp su üstüne çıkmış olan balık da
helal değildir. Fakat bizim (Şafii) mezhebimize göre bu da helaldir. Ashab ve onlardan sonra gelen pek çok ilim adamı böyle
demiştir. Ebu Bekir es-Sıddik,
Ebu Eyyub, Ata, Mekhul, Nehai, Malik, Ahmed, Ebu Sevr, Davud ve başkaları bunlar arasındadır. Cabir b. Abdullah,
Cabir b. Zeyd, Tavus ve Ebu
Hanife ise helal olmaz demişlerdir.
Delilimizyüce Allah'ın: "Deniz avı ve yiyeceği size helaldir" (Maide, 96) buyruğudur. İbn Abbas
ve cumhur: Deniz avı sizin kendi avladığınızdır. Yiyeceği ise denizin kıyıya
attığıdır demişlerdir. Cabir (radıyallahu anh)'ın rivayet ettiği bu hadisi
de ayrıca "o (deniz) suyu temiz meytesi (ölüsü)
helal olandır" hadisini de delil göstermişlerdir. Bu da sahih bir
hadistir. Ayrıca zikrettiklerimiz dışında meşhur daha başka hususları da delil
göstermişlerdir.
Cabir'in Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den:
"Denizin (kıyıya)attıgı ve denizin çekildiği
için kıyıda kalanı yeyiniz. Denizde ölüp su üstüneçıkanı ise yemeyiniz" şeklinde rivayet edilen
hadise gelince, hadis imamlarının ittifakı ile zayıf bir hadistir. Delil
gösterilmesi -hiçbir şeyonunla tearuz etmese
{çatışmasa) dahi delil gösterilemez. Hele sözünü
ettiğimiz rivayetler ile çelişiyor ise nasıl delil gösterilir? Ben bu hadisin ravilerininzayıf olduklarını, mühezzeb
şerhi yiyecekler babında açıklamış bulunuyorum. Eğer onlar mecbur kaldıkları
için anber (balina) ile ilgili bir delil yoktur
denilecek olursa biz de: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Medine'de herhangi bir zorunluluk olmadan ondan
yemesi delil gösterilir deriz.
"Biz onun göz
çukurundan testilerle yağ doldurduğumuzu gördüm ...
" Buradaki "vakb" vav
harfi fethalı kaf sakin ve sonu be olan kelime gözün
içi ve çukuru demektir. Kilal ise kulenin çoğulu olup
kişinin önünde taşıdığı büyük testiye denilir.
"Öküz kadar"
buradaki (kadar anlamındaki lafız) diyarımız nüshalarında meşhur iki şekilde
rivayet ettik. Birisi fethalı kaf sonra sakin bir dal
ile (kadr suretinde) öküz misali öküz kadar
anlamındadır. Diğeri ise kesreli fe sonra fethalı dal
ile "fider" şeklindedir. Birincisi daha
sahihtir. Kadı Iyaz birinci şeklin tashif olduğunu, ikinci şeklin doğru olduğunu söylemiş ise
de durum dediği gibi değildir.
"Sonra en büyük
deveye semer vurdu." O deveye semer koydu demektir.
"Onun etinden
haşlayıp beraberimizde azık olarak aldık." Buradaki "veşaik" lafzı hakkında Ebu Ubeyd
dedi ki: Bu etin alınıp pişmeyecek kadar kaynatılması ve yolculukta götürülmesi
demektir. Tekili "veşika" diye gelir. Veşikanın tamamen kurutulmuş et olduğu da söylenmiştir.
"Vücutlarımız
(eski) gücüne kavuştu." Tekrar güçlendik demektir.
"Ebu Ubeyde kaburga kemiklerinden
bir kemik alıp onu dikti." Nüshalarda bu şekilde "onu dikti"
anlamındadır. Birinci rivayette ise onu ikame etti (doğrulttu) şeklinde olup
ona ait zamiri müennes olarak kullanmıştır. Bilinen şekli de budur. Müzekker kullanışı
da bununla organı kastettiği diye açıklanır .
4975-18/2- Bize Abdulcebbar b. Ala tahdis etti, bize Süfyan tahdis edip dedi ki: Amr, Cabir
b. Abdullah'ı şöyle derken dinlemiştir: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizi
gönderdi. Biz üçyüz atlı idik. Komutanımız da Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'dı. Kureyş'in bir
kervanına pusu kuracaktık. Sahilde onbeş gün ikamet
ettik. Şiddetli bir açlıkla karşı karşıya kaldık. O kadar ki silkelediğimiz
ağaç yapraklarını yedik. Bundan dolayı orduya ceyşul habat denildi. Derken deniz bize anber
(balina) denilen bir hayvanı kıyıya attı. Biz de ondan onbeş
gün boyunca yedik. Yağından süründük. Hatta vücutlarımız eski gücünü kazandı. Ebu Ubeyde o balinanın kaburga
kemiklerinden birisini alıp dikti. Sonra ordudaki en uzun adama ve en uzun
deveye baktı. O adamı o devenin üzerinde bindirdi. Kaburga kemiğinin altından
geçti. Göz çukuruna da birkaç kişi oturdu. Bizler onun göz çukurundan şu kadar
şu kadar testi yağ çıkardık. Bizimle beraber bir torba kuru hurma vardı. Ebu Ubeyde bizden her bir adama
birer avuç veriyordu. Sonra birer hurma vermeye başladı. O da bitince onun da
yokluğunu hissettik.
Diğer tahric: Buhari, 4361, 5494; Nesai, 4363;
4976-19/3- Bize Abdulcebbar b. el-Ala da tahdis etti, bize Süfyan tahdis edip dedi ki: Amr, Cabir'i
ceyşul habat hakkında şöyle
derken dinledi: Bir adam önce üç deve boğazladı, sonra üç daha sonra üç daha
boğazladı. Sonra Ebu Ubeyde
ona bu işi yapmamasını söyledi.
4977-20/4- Bize Osman b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Abde -yani b. Süleyman- Hişam b. Urve'den tahdis etti, o Vehb b. Keysan'dan, o Cabir b.
Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bizi -üçyüz
kişi olduğumuz halde- gönderdi. Azıklarımızı boyunlarımızın üzerinde
taşıyorduk.
Diğer tahric: Buhari, 2483 -uzunca-,
2983, 4360 -uzunca-; Tirmizi, 2475; Nesai, 4362; İbn Mace, 4159
4978-21/5- Bana Muhammed b. Hatim de tahdis
etti, bize Abdurrahman b. Mehdi, Malik b. Enes'den tahdis etti, o Ebu Nuaym Vehb
b. Keysan'dan rivayet ettiğine göre Cabir b. Abdullah
kendisine haber vererek dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üçyüz kişilik bir seriyye
gönderdi. Başlarına Ebu Ubeyde
b. Cerrah'ı komutan tayin etti. Azıkları bitince Ebu Ubeyde azıklarını bir kapta topladı. O bize gıdamızı
veriyordu. Öyle ki her gün birer hurma isabet ediyordu.
4979- ..
./6- Bize Ebu Kureyb de tahdis etti. .. Vehb b. Keysan dedi ki: Cabir b.
Abdullah'ı şöyle derken dinledim: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
benim de aralarında bulunduğum bir seriyyeyi Siyf el-Bahr'a gönderdi. Sonra
hepsi de hadisin geri kalan kısmını Amr b. Dinar ile Ebu'z-Zubeyr'in hadisi
rivayetlerine yakın olarak rivayet etti. Ancak Vehb
b. Keysan'ın hadisi rivayetinde: Ordu ondan
{balıktan} onsekiz gün boyunca yedi demektedir.
4980- ... /7- Bana Haccac b. eş-Şair de tahdis etti,
bize Osman b. Ömer tahdis etti. (H.) Bana Muhammed b.
Rafi'de tahdis etti, bize Ebu'l-Munzir el-Kazzaz tahdis etti, ikisi Davud b. Kays'dan o Ubeydullah b. Miksem'den, o Cabir
b. Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Cüheyne topraklarına bir askeri birlik gönderdi.
Başlarına da birisini komutan tayin etti. Sonra da hadisi öbürlerinin hadisine
yakın olarak rivayet etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (4975)
"Onun göz çukuruna birkaç kişi oturdu." Buradaki "hicac" ha sonra cim harfi ile olup ha harfi kesreli ve
fethalı (hacac) diye de söylenir. İki meşhur
söyleyiştir. Bu da bundan önceki rivayette geçen "göz çukuru" ile
aynı anlamdadır. Onu da açıklamış bulunuyoruz.
(4976) "Bir adam üç
deve kesti, sonra üç deve daha kesti... sonra Ebu Ubeyde bunu ona yasakladL" Bu develeri kesen kişi Kays
b. Sa'd b. Ubade (radıyallahu anh)'tır.
(Birinci rivayette (4974) "orada bir ay kaldık"
denilmektedir. İkinci rivayette (4975) "ondan onbeş
gün yedik" denilirken, üçüncü rivayette (4979) "askerler ondan onsekiz gün yedi" denilmektedir. Rivayetleri telif
etmenin yolu da şudur: Bir ay diye rivayet edenin rivayeti asıldır. Ayrıca
onunla birlikte fazladan bir bilgi de bulunmaktadır. Ondan daha aşağısını
rivayet edenler fazlasının olmadığını söylememektedir. Söylese dahi bunun
olduğunu söyleyenin rivayeti takdim edilir. Defalarca açıkladığımız gibi usül alimleri nezdinde meşhur ve
sahih olan adet mefhumunun hükümsüz olduğudur. Fazlanın sabit olduğunu söylemek
onunla çatışmıyor ise fazlalığı reddetmek gerekmez. Üstelik burada böyle bir
çatışma sözkonusu olduğundan dolayı fazlalığı kabul
etmek gerekir. Kadı Iyaz bu rivayetleri şöylece telif
etmektedir: Onbeş gün diyen bir kimse o balıktan bu
süre zarfında taze et olarak yediklerini, bir ay diyen kimse de onların bu eti
kurutup ayın geri kalan kısmında kurutulmuş olarak ondan yediklerini
kastetmiştir. Allah en iyi bilendir.
(4979) "Siyful Bahr" sin harfi
kesreli ve ye harfi sakin (med)dir.
Bu da bundan önceki iki rivayette denildiği gibi deniz kıyısı demektir.
(4980) "Bize Haccac b. eş-Şair de tahdis etti
deyip bu isnadda: Bize Ebul
Munzir el-Kazzaz tahdis etti" demektedir. Bizim diyarımız nüshalarında
bu şekilde "el-Kazzaz" diye kaydedilmiştir.
Birçoğunda ise be harfi ile "el-Bezzaz" diye zikredilmiştir. Yine
Kadı Iyaz ravilerin bu
hususta ihtilaf ettiklerini ve daha meşhur olanın kaf
ile "el-Kazzaz" olduğunu da söylemiştir.
Nitekim el-Ensab'da es-Sem'anı'nin
ve başkalarının da zikrettiği şekil budur. Halef el-Vasıti
ise el-Etraf adlı eserinde Müslim'in rivayetinde be ile (Bezzaz) diye zikretmiş
olmakla birlikte üzerinde bazı karartmalar bulunmaktadır. Belki de her iki
şekilde Kazzaz ve Bezzaz da söylenmiş olabilir.
Burada sözü edilen Ebül Munzir'in
adı İsmail b. Huseyn b. el-Müsenna'dır.
Ahmed b. Hanbel, İbn Ebu Hatim'in kitabında
belirttiği üzere adını böyle vermiştir. Cumhur ise onun sadece İsmail b. Ömer
olduğunu söylemekle yetinmiştir. Ebu Hatim: O saduk (çok doğru sözlü) birisidir demiştir. Ahmed b. Hanbel de ondan hadis
yazılmasını emir etmiştir. O Müslim'in fert ravilerindendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
5- EVCİL EŞEKLERİN
ETİNİN YENMESİNİN HARAM KILINMASI BABI