SAHİH-İ MÜSLİM

CİHAD

 

41/14- ŞEHİDE CENNETİN SABİT OLMASI BABI

 

4890-143/1- Bize Said b. Amr el-Eş'asi ve Suveyd b. Said -lafız Said'e ait olmak üzere- tahdis edip dediler ki: Bize Süfyan Amr’DAN haber verdiğine göre o Cabir'i şöyle derken dinlemiştir: Bir adam: Ey Allah'ın Rasulü! ÖIdürülürsem ben nerede olacağım dedi. Allah Rasulü: "çennette" buyurdu. Bunun üzerine elinde bulunan bir kaç hurmayı fırlattıktan sonra öldürülünceye kadar savaştı. Suveyd'in hadisi rivayetinde: Bir adam Uhud günü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e dedi şeklindedir.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 4046; Nesai, 3154

 

AÇIKLAMA:          "Bir adam: Ey Allah'ın Rasulü! Eğer öldürülürsem ben nerede olacağım dedi..." Bu hadiste şehide cennetin sabit olduğu, hayırlı işlerde eli çabuk tutmanın ve nefsin paylarını verip onunla meşgul olarak hayrı geciktirmemek gerektiği anlaşılmaktadır.

 

 

 

 

4891-144/2- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Ebu Usame, Ebu İshak'dan tahdis etti, o el-Bera'dan şöyle dediğini rivayet etti: Nebitoğullarından bir adam Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi. (H.) Bize Ahmed b. Cenab el-Mıssisi de tahdis etti, bize İsa -yani b. Yunus- Zekeriya’DAN tahdis etti, o Ebu İshak’DAN o Bera’DAN şöyle dediğini rivayet etti: Ensardan bir kabile olan Nebitoğullarından bir adam gelerek: Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, senin O'nun kulu ve Rasulü olduğuna şahitlik ederim dedi sonra öne geçip öldürülünceye kadar savaşb. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunun üzerine: "bu kişi az bir amel işledi ve pek çok edr aldı" buyurdu.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          "Bize Ahmed b. Cenab el-Mıssisi de tahdis etti." Cenab ismi cim ve nun iledir. el-Mıssisi nisbetinde ise mim ve şeddeli sad harfleri kesrelidir. Mim harfi fethalı ve sad harfi şeddesiz olarak (masisi) olduğuda söylenmiştir. Bunlar bilinen iki şekildir. Birincisi daha meşhurdur. Bilinen şehir olan "Mıssise"ye mensuptur.

 

"Nebitoğullarından bir adam geldi." Bunlar kitapta da geçtiği gibi Ensardan bir kabiledir.

 

 

 

 

4892-145/3- Bize Ebu Bekr b. en-Nadr b. Ebu'n-Nadr, Harun b. Abdullah, Muhammed b. Rafi' ve Abd b. Humeyd -lafızları birbirlerine yakın olmak üzere- tahdis edip dediler ki: Bize Haşim b. el-Kasım tahdis etti, bize Süleyman -ki o b. el .. Muğıre'dir- Sabit'den tahdis etti, o Enes b. Malik'den şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Buseyse'yi Ebu Süfyan'ın kervanının ne yaptığını görmek üzere gözcü!casus olarak gönderdi. Geri geldiğinde evde benden ve Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den başka kimse yoktu. -(Ravi) dedi ki: Hanımlarından bazısını istisna edip etmediğini bilmiyorum- (Enes devamla) dedi ki: Ona olayı anlatb. Bununüzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dışarı çıkb, konuştu ve: "Bizim bir isteğimiz var. Her kimin bineği hazır ise bizimle birlikte binip gelsin" buyurdu. Bunun üzerine bazı erkekler Medine'nin üst taraflarında bulunan binekleri dolayısı ile izin istemeye koyuldular. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise:

 

"Hayır, bineği hazır olanlardan başkası müstesnadır (onlar gelmesin)" buyurdu. Derken Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı yola koyuldular. Nihayet müşriklerden önce Bedir'e vardılar. Müşrikler de (oraya) geldiler. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sizden hiçbir kimse ben onun önünde olmadığım sürece bir şey yapmaya kalkışmasın" buyurdu. Müşrikler yaklaşınca Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Haydi eni göklerle yer {kadar} olan bir cennete kalkınız" buyurdu.

 

(Enes) dedi ki: Umeyr b. el-Humam el-Ensari: Ey Allah'ın Rasulü! Eni göklerle yer kadar olan bir cennet mi (buyurdunuz) deyince Allah Rasulü: "Evet" buyurdu. Umeyr: Oh oh dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de:

 

"Oh oh demene seni iten nedir" buyurdu. O: Hayır (olumsuz bir sebepten dolayı değil) Allah'a yemin olsun ki ey Allah'ın Rasulü! Yalnızca onun ehlinden olmam ümidinden başka bir sebep yok dedi. RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O halde şüphesiz sen onun ehlindensin" buyurdu. (Enes) dedi ki: Umeyr ok torbasından bir kaç hurma çıkartıp onlardan yemeye başladıktan sonra: Ben bu hurmalarımı yiyene kadar hayatta kalacak olursam şüphesiz o uzun bir hayat olur dedi ve beraberindeki hurmaları fırlattıktan sonra öldürülünceye kadar onlarla savaştı.

 

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 2618 -muhtasar-

 

AÇIKLAMA:          "Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Buseyse'yi gözcü olarak gönderdi."

 

Bütün nüshalarda "buseyse" şeklindedir. Kadı Iyaz dedi ki: Bütün nüshalarda bu şekildedir. Ebu Davud ve hadis ashabı da bunu böylece rivayet etmiştir. Ama siret kitaplarında bilinen ismi ise iki fethalı be ile "Besbes" şeklindedir ki bu da Besbes b. Amr'dır. Bin Bişr olduğu da söylenir. Ensar'dan Hazrec kabilesindendir. Onların bir antlaşması olduğu da söylenir.

 

Derim ki: İki isimden birisinin onun adı diğerinin lakabı olması mümkündür.

 

"Gözcü olarak" casusluk ve ne yaptıklarını gözetlemek üzere demektir.

 

"Ebu Süfyan'ın kervanının ne yaptığını görmek üzere." Yiyecek ve daha başka eşyaları taşıyan hayvanlara "ir (kervan)" denilir. el-Meşarik de der ki: İr, yiyecek ve daha başka ticaret mallarını taşıyan deve ve binek hayvanlarına denilir. Böyle olmadıkça da onlara bu isim verilmez. Cevheri de Sihah'da: İr, erzak taşıyan develere denilir. Çoğulu ayn harfi kesreli ye harfi fethalı olarak "iyerat" diye gelir.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Bizim bir isteğimiz var. .. " buyruğundaki: "talibe: istek" kelimesi tı harfi fethalı lam harfi kesreli olup istediğimiz bir şey var demektir.

 

Zahr (lafzen sırt) ise de sırtına binilen hayvanlar demektir.

 

"Bunun üzerine bir takım kimseler ağıldaki binekleri için izin istemeye başladılar." Buradan da savaş esnasında tevriye yapmanın ve imamın ve diğer gönderdiği seriyyelerin baskın yapacakları ciheti -bu hususun yaygınlık kazanıp düşmanın onlara karşı tedbir almaması için- açıkça belirtmemesinin müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Sizden hiçbir kimse Ben önünde olmadıkça bir şey yapmaya kalkışmasın" yani o şeyde onun önüne geçen ben olmalıyım ki sizin bilmediğiniz bir takım faydaların elden kaçması sözkonusu olmasın.

 

"Bah bah: oh oh" bu lafızların iki türlü söyleyişi vardır. Hı harfi sakin (beh beh şeklinde) ve kesreli ve tenvinli (bahin bahin) şeklinde söylenir. Bu ise hayırda işin önemini ve büyüklüğünü anlatmak için kullanılan bir kelimedir.

 

"Hayır, Allah'a yemin olsun ki ey Allah'ın Rasulü!. Sadece onun ehlinden olmak ümidi ile söyledim." İtimat edilir nüshaların çoğunluğunda bu şekilde (ümidi ile anlamındaki lafız) cim harfinden sonra medli ve sondaki yuvarlak te nasb ile gelmiştir. Bazı nüshalarda ise tenvinsiz olarak "recae" şeklinde, bazılarında ise tenvin ile "recaen" ve te harfi olmaksızın kaydedilmiştir. Hepsi de sahihtir ve dilde bilinen söyleyişlerdir. Bunun da anlamı: Allah'a yemin olsun ki ben bunu ancak cennet ehlinden olurum ümidi ile söyledim demektir.

 

"Ok torbasından birkaç hurma çıkardı." Karan" kelimesi kaf ve re harfi fethalı olup sonunda nun olan bir kelimedir. Ok torbası anlamındadır. Mağriblilere ait bazı nüshalarda ise bu lafızda tashif görülmüştür.

 

"Eğer bu hurmalanmı yiyinceye kadar hayatta kalacak olursam ... öldürülünceye kadar onlarla savaştı." Hadiste kafirler arasına dalmanın ve şehadete maruz kalmanın caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Bu, ilim adamlarının büyük çoğunluğuna göre kerahatsiz olarak caizdir.

 

 

 

 

4893-146/4- Bize Yahya b. Yahya et-Temımı ve Kuteybe b. Said -lafız Yahya'ya ait olmak üzere- tahdis etti. Kuteybe bize Cafer b. Süleyman, Ebu İmran el-Cevni’DEN tahdis etti derken Yahya bize haber verdi dedi. O Ebu Bekr b. Abdullah b. Kays'dan, o babasından şöyle dediğini rivayet etti:

 

Babamı düşman karşısında iken şunları söylediğini dinledim: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Muhakkak cennetin kapılan kılıçların gölgeleri altındadır" buyurdu. Bunun üzerine kılığı pek düzgün olmayan bir adam kalktı ve: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i bu sözleri söylerken sen mi dinledin dedi. O: Evet dedi. Bunun üzerine o adam arkadaşlarının yanına döndü ve: Size selam veriyorum dedikten sonra kılıcının kınını kırıp attı, sonra kılıcı ile düşmana doğru yürüdü ve öldürülünceye kadar onunla vuruştu.

 

 

Diğer tahric: TIrmizi, 1659

 

AÇIKLAMA:          "Şüphesiz cennetin kapılan kılıçların gölgeleri altındadır. " İlim adamları der ki: Bu şüphesiz cihad ve savaşlarda çarpışmalarda hazır bulunmak cennete giden bir yol ve cennete girmenin bir sebebidir demektir.

 

 

 

 

4894-147/5- Bize Muhammed b. Hatim tahdis etti.... Enes b. Malik dedi ki: Bazı insanlar Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelip: Bizimle birlikte bize Kur'anı ve Sünnet'i öğretecek bir kaç adam gönder dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onlara kendilerine Kurra denilen Ensar'dan yetmiş adam gönderdi. Aralarında dayım Haram da vardı. Bunlar Kur'an'ı okuyorlar, geceleyin onu ders edip öğreniyorlardı. Gündüzün de su getirip onu mescide bırakıyorlar, odun getirip sabyorlar, bedeli ile suffe ehline ve fakirlere yiyecek satın alıyorlardı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunları onlara gönderdi. Derken gidecekleri yere henüz ulaşmadan onların karşılarına çıkıp öldürdüler. Kurra: Allah'ım bizim yerimize Nebimize şunu tebliğ buyur: Biz senin huzuruna geldik ve senden hoşnut olduk. Sen de bizden razı oldun.

 

(Ravi) dedi ki: Bir adam, Enes'in dayısı Haram'a arkasından yaklaşb ve mızrağını ona öbür tarafından çıkarıncaya kadar sapladı. Bunun üzerine Haram: Kabe'nin rabbine yemin olsun ki istediğimi alıp kurtuldum dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ashabına: "Kardeşleriniz öldürülmüş bulunuyor. Onlar da: Allah'ım bizim adımıza Nebimize şunu tebliğ buyur: Biz huzuruna geldik ve senden hoşnut olduk, sen de bizden razı oldun dediler" buyurdu.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          "Gündüzün su getiriyor, onu mescide bırakıyorlardı." Yani onu abdest almak yahut içmek ya da başka bir maksat ile kullanmak isteyen kimselere sebil olmak üzere mescide koyuyorlardı. Hadisten suyu mescide koymanın caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Onlar aynı zamanda Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hayatta iken mescitte isteyen kimseler için hurma salkımlarını da koyuyorlardı. Bunun caiz ve faziletli olduğu hususunda ise görüş ayrılığı yoktur.

 

"Odun getiriyorlar, onu sabp bedeli ile suffe ehline yiyecek satın alıyorlardı." Suffe ashabı Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mescidinde barınan fakir ve garip kimseler idi. Mescidin arka tarafında bunların bir sofası bulunuyordu. Burası ise mescitten ayn ve üstünde gölge yapan sundurma bulunan bir yerdi. Geceleyin orada kalıyorlardı. Bu açıklamaları İbrahim el-Harbi ve Kadı Iyaz yapmıştır.

 

Bunun aslı evin suffasından gelmektedir ki bu da evin ön tarafında gölgelik gibi bir yerdir. Hadiste sadakanın ve sadaka vermek için helalinden kazanmanın fazileti, ayrıca mescitte suffe yapmanın caiz olduğu, mescitte gecelemenin kerahat sözkonusu olmaksızın da caiz olduğu hükümleri anlaşılmaktadır. Bizim ve cumhurun kanaati de budur.

 

"Allah'ım bizim adımıza Nebimize şunu tebliğ buyur: Biz huzuruna geldik, senden hoşnut olduk, sen de bizden razı oldun." Burada da şehitlerin apaçık bir fazileti ve onların da hoşnut oldukları gibi Allah'ın onlardan razı olduğu da anlaşılmaktadır. Bu ise yüce Allah'ın: "Allah onlardan hoşnut olmuş onlar da ondan razı olmuşlardır" (Ahzab, 23) buyruğuna da uygundur.

 

İlim adamları der ki: İtaatleri sebebi ile Allah onlardan razı olmuş, kendileri de Allah'ın kendilerine verdiği ikram ve onlara ihsan etmiş olduğu hayırlar ile ondan hoşnut olmuşlardır. Çünkü yüce Allah'ın razı olması bol bol hayır ihsan ve rahmet bağışlamasıdır. Buna göre onun rızası fiili sıfatlarındandır. Aynı zamanda rıza onun iradesi anlamına da gelir. O taktirde zati sıfatlarından olur.

 

 

 

 

4895-148/6- Bana Muhammed b. Hfltim de tahdis etti, bize Behz tahdis etti, bize Süleyman b. el-Muğire, Sabit'den şöyle dediğini tahdis etti: Enes dedi ki: Bana adı verilen amcam, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Bedir'de hazır bulunmamıştı. Bu durum ona ağır gelmiş ve şöyle demişti:

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ilk gazasında ben hazır bulunmadım. Eğer Allah bundan sonra Ras(itullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte bir gazada bulunmayı bana gösterecek olursa şüphesiz Allah neler yaptığımı görecektir.

 

(Enes): Bundan başka bir söz söylemekten de çekindi dedi. Derken Uhud gününde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte hazır bulundu. Sa'd b. Muaz (onunla) karşılaşınca Enes ona: Ey Ebu Amr nereye dedi. (Sonra da ekleyerek) dedi ki: Oh şu cennetin kokusuna. Ben onu Uhud'un berisindeR alıyorum dedi. Sonra öldürülünceye kadar onlarla savaştı. Vücudanda kılıç darbesi, mızrak ve ok yarası olmak üzere yetmiş küsür yara görüldü. Onun kız kardeşi olan benim halam en-Nadr kızı er-Rubai dedi ki: Ben kardeşimi ancak parmak uçlarından tanıdım. Şu: "Müminler arasında Allah'a verdikleri sözde içtenlikle sebat gösteren nice yiğitler vardır. Onlardan kimisi adağını yerine getirdi, kimisi de beklemektedir. Onlar hiçbir şeyi değiştirmemişlerdir." (Maide, 119) ayeti de nazil oldu.

 

(Enes) dedi ki: Onlar bu ayetin onun ve arkadaşlarının hakkında indiği kanaatinde idiler.

 

 

Diğer tahric: Tirmizi, 3200

 

AÇIKLAMA:          "Allah ne yaptığımı görecektir." Nüshaların bir çoğunda "leyeranı: beni(m ne yaptığımı) görecektir" şeklinde elif ile yazılıdır ve bu sahihtir. Böylelikle "ne yaptığım" anlamındaki lafız buradaki zamirden bedel olur. Yani Allah ne yaptığımı görecektir demek olur. Bazı nüshalarda ise "leyeranallah" şeklinde gelmiştir. Nitekim Buhari'nin Sahihi'nde de bu şekildedir. Buna binaen bu kelimeyi iki şekilde zaptetmişlerdir. Birincisi ye ve re harfleri fethalı olarak "leyerayenne" şeklinde yani Allah onu apaçık bir vakıa halinde görecektir, anlamında olur. İkincisi ise ye harfi ötreli ve re harfi kesreli olmak üzere: "leyüriyenne" okunuşudur. Bu da, Allah insanlara benim yaptıklarımı gösterecek ve yüce Allah bunları onlara açıklayacaktır, demek olur.

 

"Bundan başka bir söz söylemekten çekindi." Yani o bu müphem lafzı söylemekle yetindi. Kastettiği ise "Allah ne yaptığımı görecektir" sözleridir. Çünkü şanı Yüce Allah'a başka şeyler üzerinde ahitleşerek onu yerine getirememekten korkmuştur. Yahut da bünyesinin kaldıramayacağından ya da buna benzer hususlardan çekindiği için ve böylelikle de kendisinin güç ve kuvvetten beri olduğu (Allah'ın yardımı ile bunları yapabileceği) nu anlatmak için demiştir.

 

"Oh şu cennet kokusuna. Ben onu Uhud'un berisinden alıyorum." İlim adamları der ki: Vahen: Oh" bir can çekmek ve arzulamak ifadesidir.

 

"Uhud'un berisinden alıyorum" Zahirine göre anlaşılmıştır. Çünkü yüce Allah cennet kokusunu savaş alanının cereyan ettiği yerde var etmişti. Hadis-i şeriflerde de cennet kokusunun beş yüz yıllık mesafeden alındığı sabittir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

42/15- ALLAH'IN KELİMESİ EN YÜKSEK OLSUN DİYE SAVAŞANIN SAVAŞI ALLAH YOLUNDADIR BABI