SAHİH-İ MÜSLİM

CİHAD VE SİYER

 

39/41- RASÜLULLAH (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'İN MÜŞRİKLERDEN VE MÜNAFIKLARDAN GÖRDÜĞÜ EZİYETLER BABI

 

4625-107/1- Bize Abdullah b. Ömer b. Muhammed b. Eban el-Cufi de tahdis etti, bize Abdurrahim -yani b. Süleyman- Zekeriya'dan tahdis etti, o Ebu İshak'dan o Amr b. Meymun el-Evdi'den o İbn Mesud'dan şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Beyt'in yakınında namaz kılmakta iken Ebu Cehil ve arkadaşları da oturuyordu. Bir gün önce de bir deve kesilmişti. Ebu Cehil: Hanginiz Filanoğullarının dişi devesinin karnındaki yavru eşini alıp, onu secde edeceği zaman Muhammed'in omuzlarına koyacak, dedi. Oradakilerin en bedbahtı olan bir kişi kalkıp onu aldı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secdeye varınca omuzlarının arasına koydu. (Abdullah), dedi ki: Bunun üzerine hepsi de gülüştüler. Biri diğerinin üzerine yatıyordu. Ben de ayakta durmuş bakıyordum. Keşke gücüm olsaydı da onu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sırtının üzerinden atabilseydim. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise secdede kalmış, başını kaldırmıyordu. Nihayet bir kişi gidip Fatıma'ya haber verdi. O henüz küçük bir kız iken geldi ve onu babasının üzerinden alıp attı. Sonra da onlara dönüp hakaretler yağdırdı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazını bitirince sesini yükseltip onlara beddua etti. Allah Rasulü beddua edince üç defa beddua eder, dilekte bulununcada üç defa dilekte bulunurdu. Sonra da: -üç defa- "Allah'ım Kureyşi sana havale ediyorum" buyurdu. Onun sesini işitmeleri ile birlikte gülmeleri kesildi, bedduasından korktular. Sonra: "Allah'ım Ebu Cehil b. Hişam'ı, Utbe b. Rabia'yı, Şeybe b. Rabia'yı, Velid b. Ukbe'yi, Ümeyye b. Halef'i ve Ukbe b. Ebu Muayt'ı sana havale ediyorum" -(ravi, dedi ki) yedinci kişinin de adını söyledi ama ben onu hatırlamıyorum- Muhammed'i hak ile gönderene yemin ederim ki, ben adını verdiği kimselerin Bedir günü öldürülmüş olduklarını, sonra da o kör kuyuya Bedir kuyusu na sürüklenerek götürüldüklerini gördüm.

 

Ebu İshak, dedi ki: Bu hadis-i şerifte Velid b. Ukbe'nin adının verilmesi yanlıştır.

 

Diğer tahric: Buhari, 240,.520, 2934, 3185, 3854, 3960 -buna yakın-; Nesai, 306;

 

 

 

4626-108/2- Bize Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşar -lafız İbnu'l-Müsenna'ya ait olmak üzere- tahdis edip, dedi ki: Bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize Şu'be tahdis edip, dedi ki: Ebu İshak'ı Amr b. Meymun'dan tahdis ederken dinledim. O Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secdede iken ve Kureyş'ten bir takım kimseler de onun etrafında bulunuyorken Ukbe b. Ebu Muayt bir dişi devenin karnındaki yavru eşini alıp geldi ve onu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sırtına attı. O da başını kaldırmadı. Fatıma gelerek o eşi sırtından aldı ve bu işi yapana beddua etti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de: "Allah'ım! Kureyşin bu ileri gelenlerini, Ebu Cehil b. Hişam'ı, Utbe b. Rabia'yı, Şeybe b. Rabia'yı ve Ukbe b. Ebu Muayt'1258 Umeyye b. Halef'i yahut Ubey b. Halef'i -şüphe eden Şu'be'dir- sana havale ediyorum" buyurdu.

Abdullah, dedi ki: Ben bunların Bedir günü öldürüldüklerini ve kuyuya atıldıklarını gördüm. Yalnız Umeyye yahut da Ubey'in eklem yerleri kopmuş oldu. Bundan dolayı o kuyuya atılmadı.

 

Diğer tahric: Matbu nüshada Ukbe b. Ebu Muayt ve Şeybe b. Rabia diye geçmektedir. 259 4625 numaralı hadisin kaynakları

 

 

 

4627-109/3- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Cafer b.

Avn tahdis etti, bize Süfyan, Ebu İshak’DAN bu isnad ile buna yakın olarak rivayet etti ve şunları ekledi: O üç defa: ''Allah'ım kureyşi sana havale ediyorum, Allah'ım kureyşi sana havale ediyorum, Allah'ım kureyşi sana havale ediyorum"diye üç defa tekrar etmeyi severdi. O bunlar arasında el-Velid b. Utbe ve -şüphe etmeden- Umeyye b. Halef'i de zikretti. Ebu İshak: Yedincisini unuttum, dedi.

 

 

 

4628-110/4- Bana Seleme b. Şebib de tahdis etti, bize el-Hasen b. A'yen tahdis etti, bize Zuheyr tahdis etti, bize Ebu İshak, Amr b. Meymun'dan tahdis etti, o Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Beyt'e dönerek Kureyş'ten altı kişiye beddua etti. Aralarında Ebu Cehil, Umeyye b. Halef, Utbe b. Rabia, Şeybe b. Rabia ve Utbe b. Ebu Muayt vardı. Allah adına yemin ederim ki, onların hepsinin Bedir sahasında yere yıkılmış olduklarını, güneşin onları değişikliğe uğrattığlI)lgördüm. O gün sıcak bir gündü.

 

 

AÇIKLAMA:          (4625) "hanginiz kalkıp Filanoğullarının dişi devesinin karnındaki yavru eşini alıp getirir ... " Sela: yavru eşi, sin harfi fethalı lam harfi şeddesizdir. Bu ise dişi devenin ve diğer hayvanların karnında yavrunun içinde sarıh olduğu organıdır. İnsanoğlunda bunun karşılığı neşime (eş}dir.

 

"Oradakilerin en bedbahtı kalkıp gitti." Bu kişi ikinci rivayette açıkça ifade ettiği gibi Ukbe b. Ebu Muayt'dır. Bu hadiste açıklanması zor bir nokta vardır: Sırtı üzerinde necasetin bulunması ile birlikte namaza nasıl devam etti diye sorulur. Bu soruya Kadı İyaz'da şu şekilde cevap vermektedir: Bu necis değildir. Çünkü bağırsaktaki pislik ile bedenin rutubeti temizdir. Yavru eşi de bunlardandır. Necis olan kandır.

 

Bu cevap Maliki mezhebi ile ona muvafakat edenlere göre uygundur.

 

Çünkü eti yenen hayvanların dışkıları temizdir ama bizim (Şafii) mezhebimize, Ebu Hanifenin ve diğerlerinin mezhebine göre bu necistir.

 

Bu sebeple Kadı Iyaz'ın sözünü ettiği bu cevap zayıf ya da batıldır. Çünkü burada sözü geçen yavru eşi adeten kandan ayrılması sözkonusu olmadığından ötürü beraberinde necaseti de bulundurmaktadır. Çünkü putlara tapınanların kestikleri de necistir. Burada sözü geçen bu dişi devenin eti ve bütün parçaları da bu şekildedir. Bu hususta kabul edilebilir cevap: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sırtına neyin konulduğunu bilmemesi ve bundan dolayı temizlik halinin devam ettiğini kabul ederek secdesini sürdürmesidir. Ayrıca bu namazın farz bir namaz olup, bizce sahih olan kanaate göre iadesinin gerektiği veya farzın dışında bir namaz olup, iadesinin gerekmediği namaz mıdır onu da bilmiyoruz. Eğer iade edilmesi vacip ise bunun vakti geniştir. Şayet onun sırtına konulanı fark etmemesi uzak bir ihtimaldir denilecek olursa, bunu fark etse öile necaset olduğunu kesin olarak bilmiyordu deriz. Allah en iyi bilendir.

 

"Eğer gücüm olsaydı onU atacaktım." Buradaki "menia (güç)" nun harfi fethalıdır. Sakin olarak telafuz edileceği (men'a şeklinde) nakledilmiştir. Ama bu şaz ve zayıf bir kanaattir. Bu sözün anlamı ise keşke onların eziyetlerini engelleyebilecek bir gücüm olsaydı, yahut da keşke Mekke'de beni koruyacak bir aşiretim olsaydı demek olur. Buna göre ise "menia" mani: engelin çoğuludur. Katibin çoğulunun ketebe diye gelmesi gibi.

 

"Beddua ettimi üç defa beddua eder dilekte bulunduilm üç defa dilekte bulunurdu." Bundan duanın üç defa tekrar edilmesinin müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır.

Burada "dilekte bulunmak" duanın kendisidir. Ama lafız farklı olduğundan ve tekid olmak üzere (dua: burada beddua anlamı verilmiştir) lafzına atfedilmiştir.

 

"Sonra Allah'ım Ebu Cehil b. Hişam'ı ... ve el-Velid b. Ukbe'yi sana havale ediyorum." Bu Müslim'in bütün nüshalarında kaf harfi ile el-Velid b. Ukbe şeklindedir. İlim adamları ise bunu yanlış olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. Doğrusu te harfi ile el-Velid b. Utbe'dir. Nitekim Müslim bunu bundan sonra gelecek olan Ebu Bekr b. Ebu Şeybe rivayetinde böylece zikretmiştir. Buhari de Sahihi'nde ve ondan başka diğer hadis imamları da bu ismi doğru olarak söylemişlerdir. İbrahim b. Süfyan da hadisin sonunda buna dikkat çekerek bu hadiste el-Velid b. Ukbe yanlıştır demiştir. İlim adamları der ki: Kaf harfi ile el-Velid b. Ukbe ibn Ebu Muayt'dır. O tarihte kendisi hayatta değildi, yahut da oldukça küçük bir çocuktu. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Mekke'nin fethedildiği günü büluğa yaklaşmış olduğu halde başını. sıvazlaması için getirilmişti.

 

"Yedinci kişinin de adını söyledi ama ben onu bellemedim." Buhari'nin rivayetinde de bu yedinci kişinin adı Umare b. el Velid olarak kaydedilmiştir.

 

"Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i hak ile gönderene yemin ederim ki. .. o kör kuyuya Bedir kuyusu na sürüklendiklerini gördüm." İşte bu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kabul olunan (bed)dualarından birisidir. Karib ise içinde su bulunmayan boş kuyu demektir. Onların bu kuyuya atılmaları ise onları tahkir etmek, kötü kokularından insanların da rahatsız olmaması içindir. Yoksa bu onların defnedilmesi değildir. Çünkü harbi bir kimsenin defnedilmesi gerekmez.

 

Mezhep alimlerimiz der ki: Aksine çölde bırakılır. Başkalarının ondan rahatsız olması hali müstesna.

 

Kadı Iyaz, dedi ki: Bazıları bu hadisin "onların Bedir'de yere yıkılmış olduklarını gördüm" sözüne itiraz etmişlerdir. Çünkü bilindiği gibi siyer alimleri şunları söylemektedir: Bu yedi kişiden birisi olan Umare b. el-Velid, Necaşi'nin yanında bulunuyordu. Çünkü onu kendi zevcelerinden birisi hakkında itham etmişti. Kendisi ise güzel bir kişi idi. Onun ihliline bir büyü üflediğinden dolayı o da Habeş adalarından birisinde yırtıcı hayvanlarla birlikte yayılmaya başlamış sonra da ölüp gitmişti.

 

Kadı Iyaz, dedi ki: Bunun cevabı onların çoğunluğunu bu halde görmüş olmasıdır. Buna delil ise Ukbe b. Ebu Muayt'ın onlardan birisi olmakla birlikte Bedir'de öldürülmemiş aksine oradan esir alınmış olmasıdır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise Bedir'den döndükten sonra İrku'z-zubye denilen yerde ölüme terk etmişti, demektedir.

 

Derim ki: Zubye ötreli , sakin bir be ve ye’DEN sonra he (yuvarlak te) iledir. El-Hazimı, el-Mu'telif fi'l-Emakin adlı kitabında bunu böylece zaptetmiştir. Ayrıca: Vakidi ise burası Medine tarafından Ravha’DAN üç mil uzaklıkta bir yerdir.

 

"Eklemleri kopmuştu bu sebeple kuyuya atılmadı." Evsal: Eklemler demektir.

(4627) Ebu Bekr b. Ebu Şeybe'nin rivayetinde: "Üç defa (dua etmeyi) severdi." Bizim diyarımızdaki nüshalarda bu şekilde sonu be harfi ile bitmek üzere "yestahibbu: severdi" şeklindedir. Kadı lyaz'ın zikrettiğine göre ise bu lafız yestehibbu ve yestahissu diye de rivayet edilmiştir. Ayrıca daha açık anlaşılan budur. Anlamı da ısrar etmektir demiştir.

 

 

 

 

4629-11115- Bana Ebu't-Tahir, Ahmed b. Amr b. Serh, Harmele b. Yahya ve Amr b. Sevvad el-Amiri -Iafızları birbirine yakın olarak- tahdis edip, dediler ki: Bize İbn Vehb tahdisedip, dedi ki: Bana Yunus İbn Şihab’DAN haber verdi, bana Urve b. ez-Zubeyr'in tahdis ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem}'in zevcesi Aişe (r.anha) kendisine şunu tahdis etti: O Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem}'e: Ey Allah'ın Rasulü! Sen Uhud gününden daha zor bir gün geçirdin mi, dedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Andolsun senin kavminden (çok sıkıntılar) ile karşılaştım. Onların bana çektirdikleri en büyük sıkıntı Akabe günü olmuştu. Ben kendimi İbn Abd Ya'la b. Abd Külal'a (beni himaye etmesi için) arz ettim de istediğimi kabul etmedi. Kederli bir şekilde gerisin geri dönüp gittim. Ancak Karn es-Sealib'de kendime geldim. O vakit başımı kaldırınca beni gölgelendiren bir bulut görüverdim. Dikkatle bakınca içinde Cibril'i gördüm. Bana seslenerek: Muhakkak aziz ve celil Allah kavminin sana söylediklerini sana verdikleri cevabı işitmiştir. Sana haklarında ne dilersen onu emretmen için dağlar meleğini gönderdi, dedi. Bu sefer dağlar ile görevli melek bana seslenip selam verdi. Sonra da Ey Muhammed, şüphesiz Allah kavminin sana söylediklerini işitti. Ben dağlar meleğiyim. Rabbim beni sana neyi dilersen onu bana emretmen için gönderdi. Dilersen şu İki Ahşeb'i onların üzerlerine kapatırım, dedi."

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Hayır onların sulblerinden bir ve tek olarak Allah'a ona hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet edecek kimseler çıkartacağın! ümit ederim" buyurdu.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 3231, 7389 -muhtasar-

 

AÇIKLAMA:          ''Ancak Karn es-Sealib'de kendime geldim." Yani içinde bulunduğum keder ve üzüntünün çokluğundan ötürü kendimi ancak Karn es-Sealib denilen yere yaklaşınca kendimi toparlayabildim. Durumumun ne olduğunu fark ettim. Gideceğim yeri ve bulunduğum yeri iyice tespit ettim.

 

Kadı Iyaz, dedi ki: Karn es-Sealib ile Karn el-Men azil aynı yerdir. Burası Necidlilerin mikatıdır. Mekke'den iki merhale uzaktadır. Karn'ın asıl anlamı ise büyük bir dağdan kopuk küçük her bir dağın adıdır.

 

"Dilersen üzerlerine İki Ahşeb'i kapatınm." Ahşeb hemze fethalı ha ve şin iledir. İki Ahşeb Mekke'nin Ebu Kubeys dağı ile onun karşısındaki dağa denilir.

 

 

 

 

4630- 112/6- Bize Yahya b. Yahya ve Kuteybe b. Said ikisi Ebu Avane’DEN tahdis etti. Yahya, dedi ki: Bize Ebu Avane, el-Esved b. Kays'dan haber verdi, o Cündüb b. Süfyan’DAN şöyle dediğini rivayet etti: Şu gazalardan birisinde Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in parmağı kanadı da O: "Sen kanayan bir parmaktan başka nesin? Allah'ın yolundadır bu çektiğin" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 2802, 6146; Tirmizi, 3345,

 

 

 

4631-113/7- Bunu bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve İshak b. İbrahim de birlikte İbn Uyeyne'den tahdis etti. O el-Esved b. Kays'dan bu isnad ile rivayet etti ve şunları da söyledi: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir orduda iken parmağı isabet aldı.

 

 

AÇIKLAMA:          (4630) "Sen kanayan bir parmaktan başka bir şey misin ... " Burada senin (ey parmak) karşılaştığın Allah yolunda hesaba katılmıştır demektir. Daha önce Huneyn gazvesi babında recezin şiir olup olmadığına dair açıklamalar ile onun şiir olduğunu kabul edenlerin şiir olmasının şartı o maksatla söylenmiş olmasıdır. Bu ise bu maksatla söylenmiş değildir, dediklerini ve bilinen rivayetin te harfi kesreli olarak "demıti: kanadın" ve "lakiti: karşılaştın" şeklinde olduğunu, bazı ravilerin ise bunu sakin olarak okuduklarını açıklamıştık.

 

(4631) "Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir ordu arasında idi. Parmağı isabet ald!." Asıl nüshalarda bu şekilde "ğar: ordu" diye kaydedilmiştir. Kadı lyaz, dedi ki: Ebu'l-Velid el-Kinani, dedi ki: Burada bu kelimenin "gazi" olup tashife uğramış olma ihtimali vardır. Nitekim diğer rivayette "bir gazada" denilmektedir. Yine Buhari'nin rivayetinde de: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yürürken ona bir taş isabet etti" denilmektedir. Kadı lyaz, dedi ki: Burada "ğar" ile bildiğimiz mağara değil de ordu ve topluluk anlamının kastedilme ihtimali de vardır. O durumda "gazalardan biri" rivayetine de uygun düşer. Ali (r.a.)'ın: "Bu iki ğar arasında bulunan bir kişi hakkındaki kanaatin nedir" sözünde de iki askeri birlik ve iki topluluk arasındaki kişi. .. anlamındadır.

 

 

 

 

4632-114/8- Bize İshak b. İbrahim tahdis etti, bize Süfyan, el-Esved b. Kays'dan haber verdiğine göre o Cündub'u şöyle derken dinlemiştir:

Cibril'in Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelmesi gecikince müşrikler:

Muhammed'e veda edildi, dediler. Bunun üzerine aziz ve celil Allah: ':4ndolsun kuşluk vaktine. Örtüp bürüdüğünde geceye ki Rabbin seni terk de etmedi sana darılmadı da." (Duha, 1-3) buyruklarını indirdi.

 

Diğer tahric: Buhari, 1125, 4983, 4950; Tirmizi, 3325;

 

 

 

4633-115/9- Bize İshak b. İbrahim ve Muhammed b. Rafi' -lafız İbn Rafi'e ait olmak üzere- tahdis etti. İshak bize Yahya b. Adem haber verdi, İbn Rafi' tahdis etti, dedi. (Yahya, dedi ki): Bize Zuheyr, el-Esved b. Kays'dan şöyle dediğini tahdis etti: Cündub b. Süfyan'ı şöyle derken dinledim: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) rahatsızlandığı için iki ya da üç gece teheccüt namazına kalkamad!. Bir kadın ona gelip: Ey Muhammed! Ben senin şeytanının seni terketmiş olduğunu ümit ederim. Çünkü onun iki yahut üç geceden beri sana yaklaştığını görmedim deyince aziz ve celil Allah: ':4ndolsun kuşluk vaktine, örtüp bürüdüğü zaman geceye ki rabbin senden ayrılmadı, sana darılmadı da" buyruğunu indirdi.

 

 

 

4634- .. ./10- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, Muhammed b. el-Müsenna ve İbn Beşşar tahdis edip, dedi ki: Bize Muhammed b. Cafer, Şu'be'den tahdis etti. (H.) Bize İshak b. İbrahim de tahdis etti, bize el-Mülai haber verdi, bize Süfyan tahdis etti, (Şu'be ile) ikisi el-Esved b. Kays'dan bu isnad ile bundan önceki ikisinin hadisine yakın olarak rivayet etti.

 

 

AÇIKLAMA:          (4633) "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki ya da üç gece rahatsızlandı. .. Darılmadı da." İbn Abbas (r.a.), dediki: "Ma veddaeke" yani seni rasul olarak gönderdiğinden beri seninle alakasını koparmadı; "ma kala" sana buğz etmedi demektir. Veda'ya veda denilmesi ayrılmak ve terketmek oluşundan dolayıdır.

 

"Ma veddeake": Sahih ve meşhur yedi kıraat imamının okuduğu kıraatlere göre dal harfi şeddelidir. Şaz kıraatte şeddesiz olarak okunmuştur. Ebu Ubeyd, dedi ki: Bu "vedea" kökünden gelip "seni terk etmedi" anlamındadır. Kadı Iyaz: Nahivciler bu kökten mazi ya da mastar gelmesini kabul etmezler. Onlara göre ondan ancak muzari ve emir gelir. Daha başka kip yapılmaz. Aynı şekilde "yezeru: bırakır" fiili de böyledir. Kadı Iyaz, dedi ki: Her ikisinden de mazi de muzari de gelmiştir. Nitekim şair şöyle demektedir:

 

"Sanki kendileri için önden gönderdikleri Bıraktıklarından daha faydalı olacakmış gibi" Yine bir başka şair şöyle demektedir: "Onun vadide aldığı ne ki onu bıraksın"

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

40/42- NEBİ (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'İN DUASI VE MÜNAFIKLARIN EZİYETLERİNE SABRETMESİ HAKKINDA BİR BAB