SAHİH-İ MÜSLİM |
CİHAD VE SİYER |
39 - باب
ما لقي النبي
صلى الله عليه
وسلم من أذى المشركين
والمنافقين
39/41- RASÜLULLAH
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'İN MÜŞRİKLERDEN VE MÜNAFIKLARDAN GÖRDÜĞÜ
EZİYETLER BABI
107 - (1794) وحدثنا
عبدالله بن
عمر بن محمد بن
أبان الجعفي.
حدثنا
عبدالرحيم
(يعني ابن سليمان)
عن زكرياء، عن
أبي إسحاق، عن
عمرو بن ميمون
الأودي، عن
ابن مسعود.
قال:
بينما
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يصلي عند
البيت، وأبو
جهل وأصحاب له
جلوس، وقد
نحوت جزور
بالأمس. فقال
أبو جهل: أيكم
يقوم إلى سلا
جزور بني فلان
فيأخذه، فيضل
في كتفي محمد
إذا سجد؟ فانبعث
أشقى القوم
فأخذه. فلما
سجد النبي صلى
الله عليه
وسلم وضعه بين
كتفيه. قال:
فاستضحكوا. وجعل
بعضهم يميل
على بعض. وأنا
قائم أنظر. لو
كانت لي منعة
طرحته عن ظهر
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. والنبي
صلى الله عليه
وسلم ساجد، ما
يرفع رأسه.
حتى انطلق
إنسان فأخبر
فاطمة. فجاءت،
وهي جويرية،
فطرحته عنه.
ثم أقبلت
عليهم تشتمهم.
فلما قضى
النبي صلى
الله عليه
وسلم صلاته
رفع صوته ثم
دعا عليهم.
وكان إذا دعا،
دعا ثلاثا.
وإذا سأل، سأل
ثلاثا. ثم قال (اللهم!
عليك بقريش)
ثلاث
مرات.فلما
سمعوا صوته
ذهب عنهم
الضحك. وخافوا
دعوته. ثم قال
(اللهم! عليك
بأبي جهل بن
هشام، وعتبة
بن ربيعة،
وشيبة ابن
ربيعة،
والوليد بن
عقبة، وأمية
بن خلف، وعقبة
بن أبي معيط)
(وذكر السابع
ولم أحفظه)
فوالذي بعث
محمدا صلى
الله عليه وسلم
بالحق! لقد
رأيت الذين
سمى صرعى يوم
بدر. ثم سحبوا
إلى القليب،
قليب بدر.
قال
أبو إسحاق:
الوليد بن
عقبة غلط في
هذا الحديث.
4625-107/1-
Bize Abdullah b. Ömer b. Muhammed b. Eban el-Cufi de tahdis etti, bize
Abdurrahim -yani b. Süleyman- Zekeriya'dan tahdis etti, o Ebu İshak'dan o Amr
b. Meymun el-Evdi'den o İbn Mesud'dan şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Beyt'in yakınında namaz kılmakta iken Ebu Cehil
ve arkadaşları da oturuyordu. Bir gün önce de bir deve kesilmişti. Ebu Cehil:
Hanginiz Filanoğullarının dişi devesinin karnındaki yavru eşini alıp, onu secde
edeceği zaman Muhammed'in omuzlarına koyacak, dedi. Oradakilerin en bedbahtı
olan bir kişi kalkıp onu aldı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secdeye
varınca omuzlarının arasına koydu. (Abdullah), dedi ki: Bunun üzerine hepsi de
gülüştüler. Biri diğerinin üzerine yatıyordu. Ben de ayakta durmuş bakıyordum.
Keşke gücüm olsaydı da onu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sırtının
üzerinden atabilseydim. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise secdede kalmış,
başını kaldırmıyordu. Nihayet bir kişi gidip Fatıma'ya haber verdi. O henüz
küçük bir kız iken geldi ve onu babasının üzerinden alıp attı. Sonra da onlara
dönüp hakaretler yağdırdı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazını
bitirince sesini yükseltip onlara beddua etti. Allah Rasulü beddua edince üç
defa beddua eder, dilekte bulununcada üç defa dilekte bulunurdu. Sonra da: -üç
defa- "Allah'ım Kureyşi sana havale ediyorum" buyurdu. Onun sesini
işitmeleri ile birlikte gülmeleri kesildi, bedduasından korktular. Sonra:
"Allah'ım Ebu Cehil b. Hişam'ı, Utbe b. Rabia'yı, Şeybe b. Rabia'yı, Velid
b. Ukbe'yi, Ümeyye b. Halef'i ve Ukbe b. Ebu Muayt'ı sana havale ediyorum"
-(ravi, dedi ki) yedinci kişinin de adını söyledi ama ben onu hatırlamıyorum-
Muhammed'i hak ile gönderene yemin ederim ki, ben adını verdiği kimselerin
Bedir günü öldürülmüş olduklarını, sonra da o kör kuyuya Bedir kuyusu na
sürüklenerek götürüldüklerini gördüm.
Ebu İshak, dedi ki: Bu
hadis-i şerifte Velid b. Ukbe'nin adının verilmesi yanlıştır.
Diğer tahric: Buhari,
240,.520, 2934, 3185, 3854, 3960 -buna yakın-; Nesai, 306;
108 - (1794) حدثنا
محمد بن
المثنى ومحمد
بن بشار
(واللفظ لابن
المثنى). قالا:
حدثنا محمد بن
جعفر. حدثنا شعبة.
قال: سمعت أبا
إسحاق يحدث عن
عمرو بن ميمون،
عن عبدالله.
قال:
بينما
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ساجد، وحوله
ناس من قريش.
إذ جاء عقبة
بن أبي معيط
بسلا جزور.
فقذفه على ظهر
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
فلم يرفع
رأسه. فجاءت
فاطمة فأخذته
عن ظهره. ودعت
على من صنع
ذلك. فقال
(اللهم! عليك
الملأ من
قريش. أبا جهل
بن هشام، وعتبة
بن ربيعة،
وعقبة بن أبي
معيط، وشيبة
بن ربيعة،
وأمية بن خلف،
أو أبي بن خلف
(شعبة الشاك))
قال: فلقد
رأيتهم قتلوا
يوم بدر.
فألقوا في بئر.
غير أن أمية
أو أبيا تقطعت
أوصاله. فلم
يلق في البئر.
4626-108/2-
Bize Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşar -lafız İbnu'l-Müsenna'ya ait
olmak üzere- tahdis edip, dedi ki: Bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize
Şu'be tahdis edip, dedi ki: Ebu İshak'ı Amr b. Meymun'dan tahdis ederken
dinledim. O Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) secdede iken ve Kureyş'ten bir takım kimseler de onun etrafında
bulunuyorken Ukbe b. Ebu Muayt bir dişi devenin karnındaki yavru eşini alıp
geldi ve onu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sırtına attı. O da
başını kaldırmadı. Fatıma gelerek o eşi sırtından aldı ve bu işi yapana beddua
etti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de: "Allah'ım! Kureyşin bu
ileri gelenlerini, Ebu Cehil b. Hişam'ı, Utbe b. Rabia'yı, Şeybe b. Rabia'yı ve
Ukbe b. Ebu Muayt'1258 Umeyye b. Halef'i yahut Ubey b. Halef'i -şüphe eden
Şu'be'dir- sana havale ediyorum" buyurdu.
Abdullah, dedi ki: Ben
bunların Bedir günü öldürüldüklerini ve kuyuya atıldıklarını gördüm. Yalnız
Umeyye yahut da Ubey'in eklem yerleri kopmuş oldu. Bundan dolayı o kuyuya
atılmadı.
Diğer tahric: Matbu
nüshada Ukbe b. Ebu Muayt ve Şeybe b. Rabia diye geçmektedir. 259 4625 numaralı
hadisin kaynakları
109 - (1794) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا جعفر بن
عون. أخبرنا
سفيان عن أبي
إسحاق، بهذا
الإسناد، نحوه.
وزاد: وكان
يستحب ثلاثا
يقول (اللهم!
عليك بقريش.
اللهم! عليك
بقريش. اللهم!
عليك بقريش)
ثلاثا. وذكر
فيهم الوليد
بن عتبة، وأمية
بن خلف. ولم
يشك. قال أبو
إسحاق:
ونسيت السابع.
4627-109/3- Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Cafer b.
Avn tahdis etti, bize
Süfyan, Ebu İshak’DAN bu isnad ile buna yakın olarak rivayet etti ve şunları
ekledi: O üç defa: ''Allah'ım kureyşi sana havale ediyorum, Allah'ım kureyşi
sana havale ediyorum, Allah'ım kureyşi sana havale ediyorum"diye üç defa
tekrar etmeyi severdi. O bunlar arasında el-Velid b. Utbe ve -şüphe etmeden-
Umeyye b. Halef'i de zikretti. Ebu İshak: Yedincisini unuttum, dedi.
110 - (1794) وحدثني
سلمة بن شبيب.
حدثنا الحسن
بن أعين. حدثنا
زهير. حدثنا
أبو إسحاق عن
عمرو بن
ميمون، عن
عبدالله. قال:
استقبل
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم البيت.
فدعا على ستة
نفر من قريش.
فيهم أبو جهل
وأمية بن خلف
وعتبة بن
ربيعة وشيبة
بن ربيعة وعقبة
بن أبي معيط.
فأقسم بالله
لقد رأيتهم
صرعى على بدر،
قد غيرتهم
الشمس. وكان
يوما حارا.
4628-110/4-
Bana Seleme b. Şebib de tahdis etti, bize el-Hasen b. A'yen tahdis etti, bize
Zuheyr tahdis etti, bize Ebu İshak, Amr b. Meymun'dan tahdis etti, o
Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Beyt'e dönerek Kureyş'ten altı kişiye beddua etti. Aralarında Ebu
Cehil, Umeyye b. Halef, Utbe b. Rabia, Şeybe b. Rabia ve Utbe b. Ebu Muayt
vardı. Allah adına yemin ederim ki, onların hepsinin Bedir sahasında yere
yıkılmış olduklarını, güneşin onları değişikliğe uğrattığlI)lgördüm. O gün
sıcak bir gündü.
AÇIKLAMA: (4625)
"hanginiz kalkıp Filanoğullarının dişi devesinin karnındaki yavru eşini
alıp getirir ... " Sela: yavru eşi, sin harfi fethalı lam harfi
şeddesizdir. Bu ise dişi devenin ve diğer hayvanların karnında yavrunun içinde
sarıh olduğu organıdır. İnsanoğlunda bunun karşılığı neşime (eş}dir.
"Oradakilerin en
bedbahtı kalkıp gitti." Bu kişi ikinci rivayette açıkça ifade ettiği gibi
Ukbe b. Ebu Muayt'dır. Bu hadiste açıklanması zor bir nokta vardır: Sırtı
üzerinde necasetin bulunması ile birlikte namaza nasıl devam etti diye sorulur.
Bu soruya Kadı İyaz'da şu şekilde cevap vermektedir: Bu necis değildir. Çünkü
bağırsaktaki pislik ile bedenin rutubeti temizdir. Yavru eşi de bunlardandır.
Necis olan kandır.
Bu cevap Maliki mezhebi
ile ona muvafakat edenlere göre uygundur.
Çünkü eti yenen
hayvanların dışkıları temizdir ama bizim (Şafii) mezhebimize, Ebu Hanifenin ve
diğerlerinin mezhebine göre bu necistir.
Bu sebeple Kadı Iyaz'ın
sözünü ettiği bu cevap zayıf ya da batıldır. Çünkü burada sözü geçen yavru eşi
adeten kandan ayrılması sözkonusu olmadığından ötürü beraberinde necaseti de
bulundurmaktadır. Çünkü putlara tapınanların kestikleri de necistir. Burada
sözü geçen bu dişi devenin eti ve bütün parçaları da bu şekildedir. Bu hususta
kabul edilebilir cevap: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sırtına neyin
konulduğunu bilmemesi ve bundan dolayı temizlik halinin devam ettiğini kabul
ederek secdesini sürdürmesidir. Ayrıca bu namazın farz bir namaz olup, bizce
sahih olan kanaate göre iadesinin gerektiği veya farzın dışında bir namaz olup,
iadesinin gerekmediği namaz mıdır onu da bilmiyoruz. Eğer iade edilmesi vacip
ise bunun vakti geniştir. Şayet onun sırtına konulanı fark etmemesi uzak bir
ihtimaldir denilecek olursa, bunu fark etse öile necaset olduğunu kesin olarak
bilmiyordu deriz. Allah en iyi bilendir.
"Eğer gücüm olsaydı
onU atacaktım." Buradaki "menia (güç)" nun harfi fethalıdır.
Sakin olarak telafuz edileceği (men'a şeklinde) nakledilmiştir. Ama bu şaz ve
zayıf bir kanaattir. Bu sözün anlamı ise keşke onların eziyetlerini
engelleyebilecek bir gücüm olsaydı, yahut da keşke Mekke'de beni koruyacak bir
aşiretim olsaydı demek olur. Buna göre ise "menia" mani: engelin
çoğuludur. Katibin çoğulunun ketebe diye gelmesi gibi.
"Beddua ettimi üç
defa beddua eder dilekte bulunduilm üç defa dilekte bulunurdu." Bundan
duanın üç defa tekrar edilmesinin müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır.
Burada "dilekte
bulunmak" duanın kendisidir. Ama lafız farklı olduğundan ve tekid olmak
üzere (dua: burada beddua anlamı verilmiştir) lafzına atfedilmiştir.
"Sonra Allah'ım Ebu
Cehil b. Hişam'ı ... ve el-Velid b. Ukbe'yi sana havale ediyorum." Bu
Müslim'in bütün nüshalarında kaf harfi ile el-Velid b. Ukbe şeklindedir. İlim
adamları ise bunu yanlış olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. Doğrusu te harfi
ile el-Velid b. Utbe'dir. Nitekim Müslim bunu bundan sonra gelecek olan Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe rivayetinde böylece zikretmiştir. Buhari de Sahihi'nde ve
ondan başka diğer hadis imamları da bu ismi doğru olarak söylemişlerdir.
İbrahim b. Süfyan da hadisin sonunda buna dikkat çekerek bu hadiste el-Velid b.
Ukbe yanlıştır demiştir. İlim adamları der ki: Kaf harfi ile el-Velid b. Ukbe
ibn Ebu Muayt'dır. O tarihte kendisi hayatta değildi, yahut da oldukça küçük
bir çocuktu. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Mekke'nin fethedildiği
günü büluğa yaklaşmış olduğu halde başını. sıvazlaması için getirilmişti.
"Yedinci kişinin de
adını söyledi ama ben onu bellemedim." Buhari'nin rivayetinde de bu
yedinci kişinin adı Umare b. el Velid olarak kaydedilmiştir.
"Muhammed
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i hak ile gönderene yemin ederim ki. .. o kör
kuyuya Bedir kuyusu na sürüklendiklerini gördüm." İşte bu Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in kabul olunan (bed)dualarından birisidir. Karib ise içinde su
bulunmayan boş kuyu demektir. Onların bu kuyuya atılmaları ise onları tahkir
etmek, kötü kokularından insanların da rahatsız olmaması içindir. Yoksa bu
onların defnedilmesi değildir. Çünkü harbi bir kimsenin defnedilmesi gerekmez.
Mezhep alimlerimiz der
ki: Aksine çölde bırakılır. Başkalarının ondan rahatsız olması hali müstesna.
Kadı Iyaz, dedi ki:
Bazıları bu hadisin "onların Bedir'de yere yıkılmış olduklarını
gördüm" sözüne itiraz etmişlerdir. Çünkü bilindiği gibi siyer alimleri
şunları söylemektedir: Bu yedi kişiden birisi olan Umare b. el-Velid,
Necaşi'nin yanında bulunuyordu. Çünkü onu kendi zevcelerinden birisi hakkında
itham etmişti. Kendisi ise güzel bir kişi idi. Onun ihliline bir büyü
üflediğinden dolayı o da Habeş adalarından birisinde yırtıcı hayvanlarla
birlikte yayılmaya başlamış sonra da ölüp gitmişti.
Kadı Iyaz, dedi ki:
Bunun cevabı onların çoğunluğunu bu halde görmüş olmasıdır. Buna delil ise Ukbe
b. Ebu Muayt'ın onlardan birisi olmakla birlikte Bedir'de öldürülmemiş aksine
oradan esir alınmış olmasıdır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise Bedir'den
döndükten sonra İrku'z-zubye denilen yerde ölüme terk etmişti, demektedir.
Derim ki: Zubye ötreli
zı, sakin bir be ve ye’DEN sonra he (yuvarlak te) iledir. El-Hazimı,
el-Mu'telif fi'l-Emakin adlı kitabında bunu böylece zaptetmiştir. Ayrıca:
Vakidi ise burası Medine tarafından Ravha’DAN üç mil uzaklıkta bir yerdir.
"Eklemleri kopmuştu
bu sebeple kuyuya atılmadı." Evsal: Eklemler demektir.
(4627) Ebu Bekr b. Ebu
Şeybe'nin rivayetinde: "Üç defa (dua etmeyi) severdi." Bizim
diyarımızdaki nüshalarda bu şekilde sonu be harfi ile bitmek üzere
"yestahibbu: severdi" şeklindedir. Kadı lyaz'ın zikrettiğine göre ise
bu lafız yestehibbu ve yestahissu diye de rivayet edilmiştir. Ayrıca daha açık
anlaşılan budur. Anlamı da ısrar etmektir demiştir.
111 - (1795) وحدثني
أبو الطاهر
أحمد بن عمرو
بن سرح، وحرملة
ابن يحيى،
وعمرو بن سواد
العامري
(وألفاظهم
متقاربة)
قالوا: حدثنا
ابن وهب. قال:
أخبرني يونس
عن ابن شهاب.
حدثني عروة بن
الزبير؛ أن عائشة
زوج النبي صلى
الله عليه
وسلم حدثته؛
أنها
قالت لرسول
الله صلى الله
عليه وسلم: يا رسول
الله! هل أتى
عليك يوم كان
أشد من يوم
أحد؟ فقال
(لقد لقيت من
قومك. وكان
أشد ما لقيت
منهم يوم
العقبة. إذ
عرضت نفسي على
ابن عبد يا
ليل بن عبد
كلال. فلم
يجبني إلى ما
أردت. فانطلقت
وأنا مهموم
على وجهي. فلم
أستفق إلا
بقرن الثعالب.
فرفعت رأسي
فإذا أنا
بسحابة قد
أظلتني. فنظرت
فإذا فيها
جبريل.
فناداني.
فقال: إن الله عز
وجل قد سمع
قول قومك لك
وما ردوا
عليك. وقد بعث
إليك ملك
الجبال
لتأمره بما
شئت فيهم. قال: فناداني
ملك الجبال
وسلم علي. ثم قال:
يا محمد! إن
الله قد سمع
قول قومك لك.
وأنا ملك
الجبال. وقد
بعثني ربك
إليك لتأمرني
بأمرك. فما
شئت؟ إن شئت
أن أطبق عليهم
الأخشبين).
فقال له رسول
الله صلى الله
عليه وسلم (بل
أرجو أن يخرج
الله من
أصلابهم من
يعبد الله
وحده، لا يشرك
به شيئا(.
4629-11115-
Bana Ebu't-Tahir, Ahmed b. Amr b. Serh, Harmele b. Yahya ve Amr b. Sevvad
el-Amiri -Iafızları birbirine yakın olarak- tahdis edip, dediler ki: Bize İbn
Vehb tahdisedip, dedi ki: Bana Yunus İbn Şihab’DAN haber verdi, bana Urve b.
ez-Zubeyr'in tahdis ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem}'in zevcesi
Aişe (r.anha) kendisine şunu tahdis etti: O Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem}'e: Ey Allah'ın Rasulü! Sen Uhud gününden daha zor bir gün geçirdin mi,
dedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Andolsun senin
kavminden (çok sıkıntılar) ile karşılaştım. Onların bana çektirdikleri en büyük
sıkıntı Akabe günü olmuştu. Ben kendimi İbn Abd Ya'la b. Abd Külal'a (beni
himaye etmesi için) arz ettim de istediğimi kabul etmedi. Kederli bir şekilde
gerisin geri dönüp gittim. Ancak Karn es-Sealib'de kendime geldim. O vakit
başımı kaldırınca beni gölgelendiren bir bulut görüverdim. Dikkatle bakınca
içinde Cibril'i gördüm. Bana seslenerek: Muhakkak aziz ve celil Allah kavminin
sana söylediklerini sana verdikleri cevabı işitmiştir. Sana haklarında ne
dilersen onu emretmen için dağlar meleğini gönderdi, dedi. Bu sefer dağlar ile
görevli melek bana seslenip selam verdi. Sonra da Ey Muhammed, şüphesiz Allah
kavminin sana söylediklerini işitti. Ben dağlar meleğiyim. Rabbim beni sana
neyi dilersen onu bana emretmen için gönderdi. Dilersen şu İki Ahşeb'i onların
üzerlerine kapatırım, dedi."
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ona: "Hayır onların sulblerinden bir ve tek olarak
Allah'a ona hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet edecek kimseler çıkartacağın!
ümit ederim" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
3231, 7389 -muhtasar-
AÇIKLAMA: ''Ancak
Karn es-Sealib'de kendime geldim." Yani içinde bulunduğum keder ve
üzüntünün çokluğundan ötürü kendimi ancak Karn es-Sealib denilen yere
yaklaşınca kendimi toparlayabildim. Durumumun ne olduğunu fark ettim. Gideceğim
yeri ve bulunduğum yeri iyice tespit ettim.
Kadı Iyaz, dedi ki: Karn
es-Sealib ile Karn el-Men azil aynı yerdir. Burası Necidlilerin mikatıdır. Mekke'den
iki merhale uzaktadır. Karn'ın asıl anlamı ise büyük bir dağdan kopuk küçük her
bir dağın adıdır.
"Dilersen
üzerlerine İki Ahşeb'i kapatınm." Ahşeb hemze fethalı ha ve şin iledir.
İki Ahşeb Mekke'nin Ebu Kubeys dağı ile onun karşısındaki dağa denilir.
112 - (1796) حدثنا
يحيى بن يحيى
وقتيبة بن
سعيد. كلاهما
عن أبي عوانة.
قال يحيى:
أخبرنا أبو
عوانة عن الأسود
بن قيس، عن
جندب بن
سفيان. قال
: دميت
إصبع رسول
الله صلى الله
عليه وسلم في
بعض تلك
المشاهد. فقال
:(هل
أنت إلا إصبع
دميت * وفي
سبيل الله ما
لقيت(
4630- 112/6- Bize Yahya
b. Yahya ve Kuteybe b. Said ikisi Ebu Avane’DEN tahdis etti. Yahya, dedi ki:
Bize Ebu Avane, el-Esved b. Kays'dan haber verdi, o Cündüb b. Süfyan’DAN şöyle
dediğini rivayet etti: Şu gazalardan birisinde Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in parmağı kanadı da O: "Sen kanayan bir parmaktan başka nesin?
Allah'ın yolundadır bu çektiğin" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
2802, 6146; Tirmizi, 3345,
113 - (1796) وحدثناه
أبو بكر بن
أبي شيبة
وإسحاق بن
إبراهيم.
جميعا عن ابن
عيينة، عن
الأسود بن
قيس، بهذا
الإسناد. وقال:
كان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم في غار.
فنكبت إصبعه.
4631-113/7-
Bunu bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve İshak b. İbrahim de birlikte İbn Uyeyne'den tahdis
etti. O el-Esved b. Kays'dan bu isnad ile rivayet etti ve şunları da söyledi:
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir orduda iken parmağı isabet aldı.
AÇIKLAMA: (4630)
"Sen kanayan bir parmaktan başka bir şey misin ... " Burada senin (ey
parmak) karşılaştığın Allah yolunda hesaba katılmıştır demektir. Daha önce
Huneyn gazvesi babında recezin şiir olup olmadığına dair açıklamalar ile onun
şiir olduğunu kabul edenlerin şiir olmasının şartı o maksatla söylenmiş
olmasıdır. Bu ise bu maksatla söylenmiş değildir, dediklerini ve bilinen
rivayetin te harfi kesreli olarak "demıti: kanadın" ve "lakiti:
karşılaştın" şeklinde olduğunu, bazı ravilerin ise bunu sakin olarak
okuduklarını açıklamıştık.
(4631) "Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir ordu arasında idi. Parmağı isabet ald!."
Asıl nüshalarda bu şekilde "ğar: ordu" diye kaydedilmiştir. Kadı
lyaz, dedi ki: Ebu'l-Velid el-Kinani, dedi ki: Burada bu kelimenin
"gazi" olup tashife uğramış olma ihtimali vardır. Nitekim diğer
rivayette "bir gazada" denilmektedir. Yine Buhari'nin rivayetinde de:
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yürürken ona bir taş isabet etti"
denilmektedir. Kadı lyaz, dedi ki: Burada "ğar" ile bildiğimiz mağara
değil de ordu ve topluluk anlamının kastedilme ihtimali de vardır. O durumda
"gazalardan biri" rivayetine de uygun düşer. Ali (r.a.)'ın: "Bu
iki ğar arasında bulunan bir kişi hakkındaki kanaatin nedir" sözünde de
iki askeri birlik ve iki topluluk arasındaki kişi. .. anlamındadır.
114 - (1797) حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا سفيان
عن الأسود بن
قيس؛ أنه سمع
جندبا يقول:
أبطأ
جبريل على
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فقال
المشركون: قد
ودع محمد.
فأنزل الله عز
وجل: {والضحى.
والليل إذا
سجى. ما ودعك
ربك وما قلى} [93
/الضحى /1 و 2 و 3].
4632-114/8-
Bize İshak b. İbrahim tahdis etti, bize Süfyan, el-Esved b. Kays'dan haber
verdiğine göre o Cündub'u şöyle derken dinlemiştir:
Cibril'in Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelmesi gecikince müşrikler:
Muhammed'e veda edildi,
dediler. Bunun üzerine aziz ve celil Allah: ':4ndolsun kuşluk vaktine. Örtüp
bürüdüğünde geceye ki Rabbin seni terk de etmedi sana darılmadı da."
(Duha, 1-3) buyruklarını indirdi.
Diğer tahric: Buhari,
1125, 4983, 4950; Tirmizi, 3325;
115 - (1797) حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم
ومحمد بن رافع
(واللفظ لابن
رافع) (قال
إسحاق:
أخبرنا. وقال
ابن رافع:
حدثنا يحيى بن
آدم). حدثنا
زهير عن
الأسود بن
قيس. قال: سمعت
جندب بن سفيان
يقول : اشتكى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فلم يقم ليلتين
أو ثلاثا.
فجاءته امرأة
فقالت: يا
محمد! إني
لأرجو أن يكون
شيطانك قد
تركك. لم أره
قربك منذ
ليلتين أو
ثلاث. قال:
فأنزل الله عز
وجل: {والضحى.
والليل إذا
سجى. ما ودعك
ربك وما قلى}.
4633-115/9- Bize İshak
b. İbrahim ve Muhammed b. Rafi' -lafız İbn Rafi'e ait olmak üzere- tahdis etti.
İshak bize Yahya b. Adem haber verdi, İbn Rafi' tahdis etti, dedi. (Yahya, dedi
ki): Bize Zuheyr, el-Esved b. Kays'dan şöyle dediğini tahdis etti: Cündub b.
Süfyan'ı şöyle derken dinledim: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
rahatsızlandığı için iki ya da üç gece teheccüt namazına kalkamad!. Bir kadın
ona gelip: Ey Muhammed! Ben senin şeytanının seni terketmiş olduğunu ümit
ederim. Çünkü onun iki yahut üç geceden beri sana yaklaştığını görmedim deyince
aziz ve celil Allah: ':4ndolsun kuşluk vaktine, örtüp bürüdüğü zaman geceye ki
rabbin senden ayrılmadı, sana darılmadı da" buyruğunu indirdi.
(1797) - وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة
ومحمد بن
المثنى وابن
بشار. قالوا:
حدثنا محمد بن
جعفر عن شعبة.
ح وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا
الملائي. حدثنا
سفيان. كلاهما
عن الأسود بن
قيس، بهذا الإسناد،
نحو حديثهما.
4634- .. ./10- Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe, Muhammed b. el-Müsenna ve İbn Beşşar tahdis edip, dedi ki:
Bize Muhammed b. Cafer, Şu'be'den tahdis etti. (H.) Bize İshak b. İbrahim de
tahdis etti, bize el-Mülai haber verdi, bize Süfyan tahdis etti, (Şu'be ile)
ikisi el-Esved b. Kays'dan bu isnad ile bundan önceki ikisinin hadisine yakın
olarak rivayet etti.
AÇIKLAMA: (4633)
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki ya da üç gece rahatsızlandı.
.. Darılmadı da." İbn Abbas (r.a.), dediki: "Ma veddaeke" yani
seni rasul olarak gönderdiğinden beri seninle alakasını koparmadı; "ma
kala" sana buğz etmedi demektir. Veda'ya veda denilmesi ayrılmak ve
terketmek oluşundan dolayıdır.
"Ma veddeake":
Sahih ve meşhur yedi kıraat imamının okuduğu kıraatlere göre dal harfi
şeddelidir. Şaz kıraatte şeddesiz olarak okunmuştur. Ebu Ubeyd, dedi ki: Bu
"vedea" kökünden gelip "seni terk etmedi" anlamındadır.
Kadı Iyaz: Nahivciler bu kökten mazi ya da mastar gelmesini kabul etmezler.
Onlara göre ondan ancak muzari ve emir gelir. Daha başka kip yapılmaz. Aynı
şekilde "yezeru: bırakır" fiili de böyledir. Kadı Iyaz, dedi ki: Her
ikisinden de mazi de muzari de gelmiştir. Nitekim şair şöyle demektedir:
"Sanki kendileri
için önden gönderdikleri Bıraktıklarından daha faydalı olacakmış gibi"
Yine bir başka şair şöyle demektedir: "Onun vadide aldığı ne ki onu
bıraksın"
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: