SAHİH-İ MÜSLİM |
CİHAD VE SİYER |
31/33- MEKKE'NİN FETHİ
BABI
4598-84/1- Bize Şeyban
b. Ferruh tahdis etti, bize Süleyman b. el-Muğire tahdis etti, bize Sabit
el-Bunani, Abdullah b. Rebah’DAN tahdis etti, o Ebu Hureyre'den rivayet etti
(Abdullah), dedi ki: Muaviye'ye bir takım heyetler geldi. Bu Ramazan ayında
olmuştu. Birbirimize yemek yapardık. Ebu Hureyre de kendi kaldığı yere bizi
çokça davet edenlerdendi. Ben: Neden bir yemek yapıp onları kendi kaldığım yere
davet etmeyeyim, dedim ve bir yemek yapılmasını emrettim, Sonra
Ben size Ey Ensar
topluluğu. Size, size ait bir hadisi öğreteyim mi, dedi. Sonra Mekke'nin
fethedilmesini sözkonusu ederek, dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) geldi ve nihayet Mekke'ye vardı. Zubeyr'i bir cenahın başında gönderdi,
Halid'i de diğer cenahın başında gönderdi. Ebu Ubeyde'yi de zırhsız birliklerin
başında gönderdi. Onlar vadinin iç tarafından gittiler. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'de bir birlik arasında idi. Bakınca beni gördü ve: "Ebu
Hureyre" dedi. Ben: Buyur ey Allah'ın Resulü, dedim. Allah Resulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ensardan olmayan birisi yanıma
gelmesin" buyurdu.
Şeyban’DAN başkası da
şunu ilave etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ensar'ı bana
çağır" buyurdu.
(Ebu Hureyre devamla),
dedi ki: Ensar etrafını kuşattılar. Kureyş de farklı kabilelerden bir çok
kimseyi ve kendisine uyanları topladı. Bunları önden gönderelim. Eğer bunların
eline bir şey geçerse biz de onlarla birlikte oluruz. Şayet isabet alırlarsa
bizden istenenleri veririz.
Derken Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kureyş'in farklı kabilelerden bir çok
kimseyi ve kendilerine uyanları topladıklarını görüyor(mu)sunuz?" buyurdu.
Sonra iki elinin birini diğerinin üstüne koyduktan sonra: "Safa'da bana
kavuşuncaya kadar (size eyvallah)" buyurdu. Biz de yolumuza devam ettik.
Bizden kim birisini öldürmek istediyse mutlaka onu öldürüyordu. Onlardan hiçbir
kimse de bize bir şey yöneltemiyordu. Derken Ebu Süfyan gelip: Ey Allah'ın
Resulü! Kureyş cemaati yok edildi. Artık bugünden sonra Kureyş olmayacak, dedi.
Sonra (Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ): "Ebu Süfyan'ın evine
giren kimse güven altındadır" buyurdu. Ensar’DAN bir kısmı diğerlerine:
Artık bu zat memleketine rağbet etti, aşiretine de şefkat gösterdi, dediler.
Ebu Hureyre, dedi ki: Derken vahiy geldi. Vahiy geldiği zaman bu bize saklı
kalmazdı (anlardık). Vahiy geldimi hiçbir kimse -vahiy bitinceye kadar- gözünü
kaldırıp Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bakmazdı. Vahiy bitince
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Ensar topluluğu"
buyurdu. Onlar: Buyur ey Allah'ın Resulü!, dediler. Allah Resulü: "Siz: Bu
adamın şehrine rağbeti oldu" dediniz. Ensar: Evet, öyle oldu, dediler.
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Asla! Ben Allah'ın kulu ve
Rasulüyüm. Allah'a ve size hicret ettim. Hayat sizin hayatınız ölüm sizin
ölümünüzdür." Bu sefer ona dönüp ağlamaya ve: Allah'a yemin olsun o
söylediklerimizi ancak Allah'ın rızasını istediğimiz, Resulünden ayrılmak
istemediğimiz için söyledik, dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'de: "Şüphesiz Allah da Rasulü de sizi doğruluyor ve mazeretinizi
kabul ediyor. "
(Ebu Hureyre devamla),
dedi ki: İnsanlar Ebu Süfyan'ın evine gittiler ve herkes kapılarını kapattı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de geldi ve nihayet Hacer(-i Esved)e
yöneldi. Onu istilam ettikten sonra Beyt'i tavaf etti. Beyt'in yanında bulunan
ibadet ettikleri bir puta geldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
elinde bir yay vardı. Yay'ın eğri tarafından tutmuştu. Putun yanına gelince onu
gözüne batırmaya ve: "Hak geldi batıl can çekişerek yok olup gitti"
buyurmaya başladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tavafını
bitirdikten sonra Safa'ya gelip Safa'nın üzerine Beyt'e bakıncaya kadar çıktı.
Ellerini kaldırdı. Allah'a hamd edip (Allah'ın) dua etmesini dilediği şeylerle
dua etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
4599-85/ ... - Bunu bana
Abdullah b. Haşim de tahdis etti, bize Behz tahdis etti, bize Süleyman b.
el-Muğire bu isnad ile hadisi rivayet etti ve hadiste şunları ekledi. Sonra iki
elini birini diğerinin üzerine koydu "onları ekin gibi biçiniz"
buyurdu. Ayrıca, dedi ki: Hadiste şunlar da vardır: Ashab: Biz bunu söyledik ey
Allah'ın Rasulü, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O halde
benim ismim nedir? Gerçek şu ki ben Allah'ın kulu ve Rasulüyüm" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Zubeyr'i
iki cenahdan birisinin başında gönderdi." Cenahlar biri sağ biri sol olmak
üzere iki cenahdır. Kalbgah da ikisi arasında olur. Ebu Ubeyde'yi de zırhsızlar
başında gönderdi. Husser: Ha harfi ötreli sin harfi şeddeli olup üzerlerinde
zırh bulunmayan kimselere denilir.
"Vadinin iç
tarafından gittiler" yani vadinin iç tarafından yollarına devam ettiler.
"Bana Ensar'ı
çağır." Benim için onları davet et.
"Bana Ensar'dan
olmayan birisi gelmesin." Sonra "etrafını sardılar" dedi.
Özellikle onları çağırmasının sebebi onlara güvenmesi, mertebelerini
yükseltmek, onların üstün değerlerini ve özel konumlarını ortaya çıkarmak
içindir.
"Kureyşiiler de
farklı kabilelerden birçok kimseyi ve kendilerine uyanları topladı" yani
değişik kabilelerden pek çok kalabalıklar topladı.
"Bizden bir kimse
birisini öldürmek istedimi mutlaka onu öldürürdü.
Onlardan hiçbir kimse
ise bize bir şeyyöneltmedi." Yani kimse kendisini savunmuyordu.
"Ebu Süfyan Kureyş
yok edildi. Bugünden sonra Kureyş olmayacak, dedi." Rivayette:
"Ubihat (yok edildi)" şeklindedir. Bundan sonraki rivayette ise
"ubıdet: yok edildi, helak edildi" şeklindedir. Her ikisi de anlam
itibari ile birbirine yakındır. Yani Kureyş öldürülmekle kökü kazındı, yok
edildi. "Hadrauhum: Onların cemaati" anlamındadır. Toplanmış cemaat
hakkında sevat ve hudra denilir. es-Sevadul a'zam: En büyük cemaat, en büyük
kalabalık da buradan gelmektedir.
"Ebu Süfyan'ın
evine giren güvendedir. " Şafii ve ona muvafakat edenler bunu Mekke
evlerinin mülk olduğuna ve bunları satmanın da kiralamanın da sahih olduğuna
delil göstermişlerdir. Çünkü insanlara izafede bulunmanın asıl anlamı mülk
edinmeyi gerektirir. Bunun dışındakiler ise mecaz anlamındadır.
Hadiste Ebu Süfyan'ın
kalbinin ısındırılmak ve şerefinin açığa çıkarılmak istendiği anlaşılmaktadır.
"Ensar birbirine
... , dedi... Allah'da Rasulü de sizi doğruluyor ve mazeretinizi kabul ediyor.
" Bu cümlenin anlamı şudur: Ensar, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
Mekkelilere şefkatini ve onların öldürülmesinden vazgeçmesini görünce onun
tekrar Mekke'de yerleşmeye, orada her zaman kalmaya döneceğini, kendilerinin
yanından ayrılıp Medine'den göç edeceğini sandılar. Bu onlara ağır geldi. Yüce
Allah da kendisine vahiy indirdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de
bu hallerini kendilerine bildirip onlara: "Siz şöyle şöyle dediniz"
buyurdu. Onlar da evet bunları söyledik, dediler.
İşte bu nübüvvet
mucizelerinden bir mucizedir. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Hayır gerçekten ben Allah'ın kulu ve Rasulüyüm" buyurdu.
Burada "kella: gerçekten" anlamındadır. Kellanın iki anlamı vardır.
Biri "gerçekten" anlamında, diğeri de nefi (asla) anlamındadır.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Şüphesiz ben Allah'ın kulu ve Rasulüyüm"
buyruğunun iki anlama gelme ihtimali vardır: Birinci ihtimale göre anlamı
şudur: Ben şüphesiz gerçekten Allah'ın Rasulüyüm. Vahiy banagelir ve ben bu ve
benzeri meselelerde olduğu gibi gaybi olan hususları bildiririm. O halde bütün
durumlarda size söyleyeceklerime ve verdiğim haberlere güvenin. Diğer anlamı
ise: Size gaybi haberler verişim dolayısıyla fitneye düşmeyin ve hristiyanların
İsa'yı -Allah'ın salat ve selamları ona- aşırı şekilde tazim ettikleri gibi
beni de tazİm etmeyin. Çünkü ben Allah'ın kulu ve Rasulüyüm.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Allah'a ve size hicret ettim. Hayat sizin hayatınız, ölüm
sizin ölümünüzdür." Anlamı şudur: Ben Allah'a ve sizin yurdunuza, orayı
yurt edinmek için hicret ettim. Onu terk etmem. Yüce Allah için yaptığım
hicretimden dönüp vazgeçmem. Aksine ben sizin yanınızdan ayrılmamak üzere hayat
(ım) sizin hayatınız, ölüm (üm) sizin ölümünüzdür. Yani ben ancak sizin
yanınızda yaşarım ve ancak sizin yanınızda öleceğim. Bu da aynı şekilde
mucizelerinden birisidir.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) onlara bu sözleri söyleyince ağladılar, özür dilediler ve:
Allah'a yemin olsun ki, az önceki sözlerimizi ancak sana olan aşırı bağlılığımızdan,
senin arkadaşlığına tutkunluğumuzdan, senin yanımızda kalmanı şiddetle arzu
ettiğimizden dolayıdır. Çünkü biz senden yararlanmak, senin bereketinden feyiz
almak, senin bizi dosdoğru yola iletmeni isteriz. Nitekim yüce Allah: "Ve
şüphesiz ki sen dosdoğru yola iletirsin. " (Şura, 52) buyurmaktadır.
Bu hadisteki "o
söylediklerimizi ancak Rasulünden ayrılmak istemediğimiz için söyledik"
sözlerinin anlamıdır. Yani biz senin bizden ayrılmanı ve bizden başkalarının
aralarında olmanı arzu etmiyoruz. Ağlamaları ise Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in kendilerine söylediklerinden ötürü sevinmeleri ve ona utanılacak
bazı hususların kendisine ulaşmış olmasından korkmaları idi. Sonra Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi, nihayet Hacer(-i Esved)'e yöneldi. Onu
istilam ettikten sonra Beyt'i tavaf etti." Bundan şu hükümler
anlaşılmaktadır:
1. Mekke'ye ilk
girildiğinde tavaf ile başlanır. İster hacc için ihrama girmiş olsun ister umre
için isterse de ihramsız olsun. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O gün
yani Mekke'nin fethedildiği günü müslümanların icmaı ile Mekke'ye ihramsız
girmişti. Başında da miğfer vardı. Bu husustaki hadisler birbirini
pekiştirmekte ve bu hususta icma gerçekleşmiş bulunmaktadır. Kadı Iyaz'ın bunun
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ait bir özellik olduğu üzerinde icma
etmişler ve ondan sonra savaşmak ya da bağy etmek (meşru İslami yönetime baş
kaldırmak) amacıyla Mekke'ye giren bir kimse için ihramsız Mekke'ye girmesinin
helal olmadığında ihtilaf etmemişlerdir şeklindeki ifadeleri ise onun
naklettiği gibi değildir. Aksine Şafii mezhebi, mezhebine mensup ilim adamları
ve başkalarının kanaatine göre savaşçının Mekke'ye ihramsız girmesinin caiz
olduğu hususunda görüş ayrılıkları yoktur. Aynı şekilde bir zalimin üstünlük
sağlayacağından korkan kimse için de tavaf ve başka sebepler için dahi
budur." Hiçbir mazereti olmayana gelince Şafii'nin bu hususta iki meşhur
görüşü vardır. Daha sahih olanlarına göre Mekke'ye ihramsız girmesi caizdir.
Ama yine de ihramlı girmesi müstehaptır. İkinci görüşe göre ise caiz değildir.
Mesele Hacc Kitabı'nın
baş taraflarında geçti.
"Beyt'in yanında
bulunan -kendisine ibadet ettikleri- bir putun yanına gitti ve yayının eğri
tarafı ile onun gözünü dürtmeye başladı." Kasıt yayın ucundaki eğri
tarafıdır. Bu fiili ile putları ve onlara ibadet edenleri zelil etmek ve
putların bir fayda vermediklerini bir zararlarının olmadığını, kendilerini dahi
koruyamadıklarını açıkça göstermek istemişti. Nitekim yüce Allah: "Ve eğer
sinek onlardan bir şeyalırsa onu ondan kurtarıp alamazlar" (Hacc, 73)
buyurmaktadır.
"Onunla gözünü
oymaya ve: 'Hak geldi batıl can çekişerek yok oldu' (İsra, 85)"
buyuruyordu. Bundan sonraki rivayette de: "Kabenin etrafında üçyüzaltmış
dikili put vardı. Elindeki bir sopa ile onları dürtmeye ve: Hak geldi batıl can
çekişerek yok oldu. Şüphesiz batıl can çekişerek yok olucudur; "Hak geldi
batıl ise ne bir şey yoktan başlatabilir ne de yeniden iade edebilir"
(Sebe, 49)" buyuruyordu. Dikili taşlar (nusub): Putlar demektir.
2. Buradan da bir
münkerin ortadan kaldırılması esnasında bu iki ayeti okumanın müstehap olduğu
anlaşılmaktadır.
"Sonra ellerinden
birini diğerinin üstüne koyarak: Onları ekin gibi biçin" buyurdu. Mekke
savaşla fethedilmiştir diyenler bunu delil göstermişlerdir.
Bu hususta ilim adamları
ihtilaf etrİıişlerdir. Malik, Ebu Hanife, Ahmed, İlim adamlarının büyük
çoğunluğu ve siyer bilginleri kılıç zoruyla fethedilmiştir derken Şafii, barış
yolu ile fethedilmiştir demiştir. el-Mazerı'nin iddiasına göre de Şafii bu
görüşünde yalnızdır. Cumhur hem bu hadisi hem de: "Kureyşliler helak
edildi, yok edildi" sözünü delil göstermiş ve şöyle demişlerdir:
Ayrıca Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kim silahını bırakırsa o güvendedir, kim
Ebu Süfyan'ın evine girerse o güvendedir" buyurmuştur. Eğer hepsi güven
altında olsalardı bunu söylemeye gerek olmazdı. Diğer taraftan Um Hani
(radıyallahu anha)'nın iki kişiye eman vermesi buna karşılık Ali (radıyallahu
anh)'ın o iki kişiyi öldürmek istemesi üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in:
"Senin eman
verdiğini biz de himaye ettik" buyurmasını da delil göstermişlerdir. O
halde Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nasıl Mekke'ye sulh yolu ile
girer de bu husus Ali (radıyallahu anh)'a gizli kalır (onun tarafından
bilinmez) ve hatta em ana dahil iki kişiyi öldürmek ister? Üstelik barıştan
sonra Um Hani'nin em anına nasıl ihtiyaçları olur?
Şafii ise Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Mekke'lilerle Mekke'ye girmeden önce Merv'u
Zahran denilen yerde onlarla barış yapmış olmasını delil göstermiştir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Onları biçin" buyruğu ve Halid'in bir takım
kimseleri öldürmesi ise kafirler tarafından Mekke'de açıkça savaşan kimseler
hakkında yorumlanır. Ebu Süfyan'ın evine giren kimseler ile silahlarını
bırakanlar Um Hani'nin eman verdiği kimselerin hepsi de eman yolu ile onlar
için ihtiyatı daha ileriye götürmek şeklinde yorumlanır. Ali (radıyallahu
anh)'ın iki kişiyi öldürmek istemesine gelince, onun bu iki kişinin bazı hallerini
yorumlamış olması yahut onların savaşmış olmaları ya da buna benzer bir hal
sergilemiş olmaları şeklinde yorumlanır.
4600-86/2- Bana Abdullah
b. Abdurrahman ed-Darimi tahdis etti, bize Yahya b. Hassan tahdis etti, bize
Hammad b. Seleme tahdis etti, bize Sabit, Abdullah b. Rebah'dan şöyle dediğini
haber verdi: Muaviye b. Ebu Süfyan'ın yanına heyet olarak gittik. Aramızda Ebu
Hureyre de vardı. Hergün aramızdan bir kişi diğer arkadaşlarına yemek
hazırlıyordu. Benim nöbetim olunca:
Ey Ebu Hureyre! Bugün
benim sıramdır, dedim ve arkadaşlarım eve geldiler. Yemeğimiz henüz olmamışlı.
Ben: Ey Ebu Hureyre! Yemeğimiz pişene kadar bize Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'den bir hadis nakletsen, dedim. O şöyle dedi: Mekke'nin fethedildiği
günü RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte idik. Halid b.
el-Velid'i sağ cenaha tayin etti. Zubeyr'i de sol cenaha tayin etti. Ebu
Ubeyde'yi ise piyadelerin ve vadinin iç tarafına tayin etti. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Ebu Hureyre! Bana ensan çağır"
buyurdu. Ben de onları çağırdım. Koşarak geldiler. Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Ey Ensar topluluğu! Kureyş'in toplayıp bir araya
getirdiği kalabalıkları görüyor musunuz?" buyurdu. Ensar: Evet, dediler.
Allah Rasulü: "Dikkat edin. Yarın onlarla karşılaşacağınız vakit ekin gibi
onları biçin" buyurdu ve eli ile işaret edip sağ elini solunun üzerine
koydu ve: "Sizinle buluşacağımız yer de Safa'dır" buyurdu.
(Ebu Hureyre), dedi ki:
O gün karşılarına kim çıklıysa mutlaka onu yere yalırdılar. Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Safa tepesine çıkb, Ensar da gelip Safa'nın
etrafını kuşattılar. Ebu Süfyan gelip: Ey Allah'ın Rasulü! KureyşIiler imha
edildi. Artık bugünden sonra Kureyş kalmayacak, dedi. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Ebu Süfyan'ın evine giren güvendedir. Silahı bırakan
güvendedir. Kapısını (üzerine) kapatan güvendedir" buyurdu.
Ensar (kendi
aralarında): Artık bu adam aşiretine acıdı ve kendi şehrini arzulamaya başladı,
dediler. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e de vahiy nazil oldu. Şöyle
buyurdu: "Siz: artık adam aşiretine acıdı ve şehrini arzu etti, dediniz.
Söyleyin bakayım o halde benim adım ne (bunu üç defa tekrar etti)? Ben
Muhammed'im. Allah'ın kulu ve Rasulüyüm. Allah'a ve size hicret ettim. Hayat
sizin hayatınız. Ölüm sizin ölümünüzdür" buyurdu.
Ensar: Allah'a yemin
olsun ki biz bunu ancakAllah'ın rızasını istediğimiz, Rasulünden ayrılmak
istemediğimiz için söylemiştik, dediler. Allah Rasulü:
"Şüphesiz Allah da
Rasulü de sizi doğruluyor. Mazeretinizi kabul ediyor" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Diğer
rivayette: "O gün karşılarına kim çıkbysa onu yere yabrdılar" ifadesi
savaşmak maksadıyla karşılarına çıkanı öldürdüler diye yorumlanır. Allah en iyi
bilendir.
"Biz: Evet onu
söyledik ey Allah'ın Rasulü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O
halde benim adım ne? Gerçek şu ki ben Allah'ın kulu ve Rasulüyüm buyurdu."
Kadı lyaz, dedi ki: Bunun iki anlama gelme ihtimali vardır. Birincisine göre o:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ben size gizlice aranızda
konuştuklarınızı size bildirmek için bir nebiyim demek istemiş olabilir. İkinci
anlamına göre: Bu korktuğunuz işi yapacak olup, sizden ayrılıp yeniden Mekke'yi
vatan edinmeye dönecek olursam, sizinle birlikte kalmak üzere size vermiş
olduğum sözü elbetteki bozmuş olurum. Ama bu benim ismimin türediği lafzın kök
anlamı ile bağdaşmaz. O ise hamd (övgü)dür. Şüphesiz ben o taktirde övülmenin
dışında bir nitelikle nitelendirilmiş olurum.
"Muaviye
(radıyallahu anh)'a heyet olarak gittik. Aramızda Ebu Hureyre de vardı. Bizden
her bir kişi arkadaşlarına bir gün yemek yapıyordu. Benim nöbetimdi.
Burada da şu hususlara
delil vardır:
1. Yolcuların yemekte
ortak olmaları ve güzel ahlaka riayet etmelerinin müstehap olduğuna delildir.
2. Böyle bir iş
karşılıklı ivazlaşma (alışveriş) kabilinden olmadığı için yemekte eşitlik şartı
ve birilerinin bir diğerinden daha fazla yememesi şartı yoktur. Aksine böyle
bir uygulama insaf ve üstün ahlak kabilindendir ve bu mübah kılmak anlamını
taşır. Bu sebeple yemekler arasında fazlalık olsa ve çeşitleri değişse dahi
caizdir. Onların bazıları diğer bazılarından fazla yese de caizdir. Ama onların
birilerinin diğerini kendisine tercih etmesi de müstehaptır.
"Eve geldiler,
yemeğimiz henüz olmamıştı... Mekke'nin fethedildiği günü Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ile birlikte idik. .. , dedi."
3. Yemek için bir araya
gelip toplanmak müstehap ve yemek pişmeden önce yemeğe davet etmek caizdir.
4. Toplanmaları halinde
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ve ashabının durumlarını gazalarını
ve buna benzer insanların iştiyakla dinleyecekleri hususları açıklamak da
müstehaptır. Aynı şekilde bunların dışında günahın sözkonusu olmadığı ve adeten
dine ve dünyaya zarar vermeyen kimseyi de rahatsız etmeyen daha başka savaş ve
benzeri hususlardan da söz etmek müstehaphr. Böylelikle bekleme müddeti
değerlendirilsin ve bekleyenler usanmasın. Ayrıca birbirleriyle gıybet ve buna
benzer yerilmiş sözler konuşarak meşgul olmasınlar.
5. Toplantıda bulunanlar
arasında fazileti yahut salih kimse oluşu ile tanınmış birisi varsa ondan
kol)uşmayı istemek müstehaptır. Eğer ondan konuşmasını istemezlerse Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabın istekleri olmadan kendisinin onlarla
konuşup anlatmaya başladığı gibi kişinin kendisinin konuşmaya başlaması
müstehap olur.
"Ebu Ubeyde'yi de
piyadeler ve vadinin iç tarafı üzerine tayin etti." Beyazika: Piyade
kimseler demektir. Bunun arapçalaşmış farsça bir kelime olduğu ve farsça
aslının ise hükümdarın bineklerine bakan kimseler ve onun işlerini görenler
anlamında. olduğu söylenir. Onlara bu ismin verilmesinin (yüklerinin) hafif
olması ve çabuk hareket etmelerinden ötürü olduğu da söylenmiştir. Bu kelime
Müslim'de burada da Müslim'in dışındaki kaynaklarda da bu şekildedir. Kadı
Iyaz, dedi ki: Bizim Müslim'deki rivayetimiz bu şekildedir. Ama bazı
rivayetlerde "es-sake: artçılar" denilmektedir. Bunlar ise askerlerin
arka tarafında bulunanlardır. Bazen bu lafız ile birlikte beyazika da birarada
zikredilmekte böylelikle hem piyaledeler hem artçılar bulunduğu ifade
edilmektedir. Bazıları da bunu "eşşarife" diye rivayet etmişler ve
bunu Mekke'ye (yüksekten) bakanlar diye yorumlamışlardır. (Devamla) Kadı İyaz,
dedi ki: Bunun hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü onlar vadinin iç tarafından
yollarına devam ettiler. Burada sözü edilen beyazika ise bundan önceki
rivayette geçen "hussar: zırhsız kimseler" dir. Bunlar da üzerlerinde
zırh bulunmayan piyadeler anlamındadır.
"Sizinle buluşma
yerimiz Safa'dır buyurdu." Yani Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bunu Halid'e ve onunla birlikte vadinin iç tarafından gidenlere söyledi.
Kendisi ile beraberindekiler ise Mekke'nin üst tarafından yollarına devam
ettiler.
"Karşılarına kim
çıktıysa onu yatırdılar." Yani karşılarına kim çıkarsa mutlaka onu
öldürdüler. O da yere düştü. Yahut da bu kelime öldürmekle uyuyan kişi gibi onu
hareketsiz koydular demektir. Nitekim rüzgar dinince "nametirrihu: rüzgar
uyudu" denilir. "Sükunet buluncaya kadar onu vurdu" yani
ölünceye kadar vurdu demektir. Koyun ve başka şeyler hakkında "name"
fiili kullanınca da öldü anlamındadır: Ferra, dedi ki: Naime: Meyte (ölmüş)
demektir. İşte Mekke'nin savaşla fethedildiğini söyleyeriler bu kelimeyi böylece
tevil etmişlerdir. Mekke'nin sulh yoluyla fethedildiğini söyleyenler ise: Onu
uyuttular (yatırdılar) sözü savaşan kimse dışında öldürmeksizin onu yere
düşürdüler anlamına gelir demişlerdir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
32/34- KABE
ETRAFINDAN PUTLARIN İZALE EDİLMESİ BABI