SAHİH-İ MÜSLİM |
CİHAD VE SİYER |
18/20-BEDİR GAZASINDA
MELEKLER İLE YARDIM GÖNDERİLMESİ VE GANİMETLERİN MÜBAH KILINMASI
4563-58/1- Bize Hennad b. es-Serri tahdis etti, bize
İbnu'l-Mübarek, İkrime b. Ammar'dan tahdis etti. Bana Simak el-Hanefi tahdis
edip, dedi ki: İbn Abbas'ı şöyle derken dinledim: Ömer b. el-Hattab bana tahdis
edip, dedi ki: Bedir gününde ... (H). Bize -lafız
kendisine ait olmak üzere- Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize Ömer b. Yunus
el-Hanefi tahdis etti, bize İkrime b. Ammar tahdis etti. Bana Ebu Zümeyl-ki o
Simak el-Hanefi'dir- tahdis etti, bana Abdullah b. Abbas tahdis edip, dedi ki:
Bana Ömer b. el-Hattab tahdis edip, dedi ki: Bedir gününde Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) müşriklere baktı. Onlar bin kişi idi. Ashabı ise
Üçyüzondokuz adamdı. Bunun üzerine Allah'ın Nebisi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) kıbleye döndü, sonra ellerini uzattı. Rabbine şöylece niyaz etmeye
koyuldu: "Allahım! Bana verdiğin vaadini gerçekleştir. Allah'ım bana vaat
ettiğini ver. Allah'ım! Eğer Müslüman olan bu topluluğu helak edecek olursan
yeryüzünde sana ibadet edilmez. " Ellerini uzatıp kıbleye dönmüş olduğu
halde rabbine yalvarışını, ridası omuzlarından düşünceye kadar sürdürdü. O
zaman Ebu Bekir yanına gelip ridasını aldı, omuzlarına koydu. Arkasından ona
sarılarak, dedi ki: Ey Allah'ın Nebisi! Rabbine bu kadar yalvarışın yeter.
Şüphesiz ki o sana verdiği sözünü gerçekleştirecektir.
Bunun üzerine aziz ve
celil Allah: "Hani siz rabbinizden imdat istiyordunuz da: Muhakkak ben
size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediyorum diye duanıza karşılık
vermişti. " (Enfal, 9) buyruğunu indirdi. Allah ona meleklerle yardım
etti.
Ebu Zümeyl, dedi ki: İbn
Abbas bana tahdis edip, dedi ki: O gün Müslümanlardan bir adam önünde giden
müşriklerden bir adamın arkasından hızlıca koşuyorken üzerinden kamçı ile
indirilen bir darbe sesi ile ilerle hayzum diyen bir süvari sesi duyuverdi.
Önündeki müşrike baktı. Derhal yere yıkıldığını görüverdi. Ona bakınca burnunda
bir bere izinin bulunduğunu ve kamçı darbesi gibi yüzünün yarılmış olduğunu ve
bütün buralarının morarmış olduğunu gördü. Ensardan olan o zat gelip bunu
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e anlatınca "doğru söylüyorsun, o
üçüncü semadan gelen yardımcılardandı" buyurdu. O gün yetmiş kişiyi
öldürmüş, yetmiş kişiyi de esir almışlardı.
Ebu Zümeyl, dedi ki: İbn
Abbas, dedi ki: Esirleri aldıklarında Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Ebu Bekir ve Ömer'e: "Bu esirler hakkındaki görüşünüz nedir?"
buyurdu. Ebu Bekir: Ey Allah'ın Nebisi. Bunlar amca ve aşiret çocuklarıdır.
Onlardan fidye almanı uygun görüyorum. Böylelikle o bizim için kafirlere karşı bir güç olur. Umulur ki Allah onları İslam'a
hidayet eyler. Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Peki ey
Hattab'ın oğlu! Senin görüşün nedir?" buyurdu. Ömer şu cevabı verdi:
Hayır, Allah'a yemin ederim ki ey Allah'ın Rasulü! Ebu Bekir ile aynı görüşte
değilim ama benim görüşüm şudur: Bize imkan ver,
bunların boyunlarını vuralım. Ali'ye Akil'e karşı imkan
ver o onun boynunu vursun. Bana filan kimseye karşı imkan
ver -Ömer'in bir akrabasını kastederek- ben de onun boynunu vurayım. Şüphesiz
bunlar küfrün önderleri ve ileri gelenleridir.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Ebu Bekir'in söylediğinden hoşlan-
dı ama benim
söylediğimden hoşlanmadı. Ertesi gün geldiğimde Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in ve Ebu Bekir'in oturmuş ağladıklarını gördüm. Ben: Ey Allah'ın
Rasulü! Bana senin ve arkadaşının hangi sebepten dolayı ağladığını haber ver.
Eğer ağlama imkanım olursa ağlarım. Ağlayamazsam siz
ağladığınız için ağlamaklı olurum. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Ben arkadaşlarının bana yaptıkları fidye alma tekliflerinden
ötürü ağlıyorum. Onların azaplan bana şu ağaçtan daha yakında gösterildi.
" Bununla Allah'ın nebisine (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yakın bir ağacı
kastetmişti. Aziz ve celil Allah da: "Yeryüzünde çokça savaşıp zaferler
kazanıncaya kadar esirler alması hiçbir peygambere yaraşmaz
... Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve hoş yeyin." (Enfal, 67-69) buyruklarını indirdi. Böylece Allah onlara ganimeti
helal kıldı.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 2690; Tırmizi, 3181
AÇIKLAMA: "Bedir,
meşhur büyük gazanın olduğu yerdir. Burası bilinen bir su olup Medine ile Mekke
arasında Medine'den dört merhale uzaklıkta mamur bir kasabadır. İbn Kuteybe
ise: Bedir, Bedir adındaki bir adama ait bir kuyudur. Ona o adamın adı
verilmiştir. Ebu'lYaksan, dedi ki: Burası Rifaloğullarından bir adama ait idi.
Bedir Gazası Hicret'in
ikinci yılı Ramazan ayı onyedinci günü Cuma gününde olmuştur.
Hafız Ebu'l-Kasım isnadı
ile Dimeşk Tarihi'nde zayıf ravilerin de bulunduğu bir rivayete göre pazartesi
günü olmuştur. Hafız (Ebu'l-Kasım), dedi ki: Fakat mahfuz olan (bilinen) gazanın
Cuma günü olduğudur. Buhari'nin Sahihi'nde ise İbn Mesud'dan Bedir gününün
sıcak bir gün olduğu sabittir.
"Allah'ın Nebisi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kıbleye döndükten sonra ellerini uzattı ... " Yehdifu: Dua ederek Allah'ı çağırıp ondan
yardım istemek demektir. Buradan dua ederken kıbleye yönelip elleri kaldırmanın
müstehap olduğu ve dua ederken sesi yükseltmekte bir sakınca olmadığı
anlaşılmaktadır.
''Allah'ım!
Müslümanlardan bu topluluğu helak edecek olursan yeryüzünde sana ibadet
olunmayacak." Buradaki "tuhlik: helak edersen" fiili te harfi
fethalı olarak da (tehlik) diye rivayet edilmiştir. Fethalı okuyuşa göre
"el-isabe" fail (özne) olarak merfu okunur. (Bu topluluk helak olursa
demektir). Ötreli okuyuşa göre ise bu lafız nasb ile okunur ve meful (tümleç)
olur. (Hadisin tercümesinde olduğu gibi: Bu topluluğu helak edersen
... )
"Rabbine yakarışın
yeter." Yakarış (münaşede) dilemek, istemek demektir. Sesi yükseltmek
anlamındaki "neşid"den alınmıştır. Müslim ravilerinin büyük çoğunluğu
bunu bu şekilde zel harfi ile "kezake" diye rivayet etmişlerdir.
Bazıları ise fe harfi ile "kefake" diye rivayet etmişlerdir.
Buhari'nin rivayetinde ise "hasbuke" diye gelmiştir. Hepsi aynı
manadadır.
İlim adamları der ki:
Buradaki yakarışı Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı kendisini bu halde
görsün diye yapmıştır. Böylelikle onların kalpleri duası ve niyazı ile
güçlenmiş olacaktır. Bununla birlikte dua bir ibadettir. Şanı Yüce Allah ona
iki kesimden birisini ya kervam ya da orduyu vaat ebniş idi. Kervan geçip
gibnişti. Diğerinin gerçekleşeceğinden de tamamen emindi. Ama bunun
çabuklaştırılmasını ve Müslümanlara ulaşacak bir eziyet sözkonusu olmadan bu
vaadini gerçekleştirmesini dilemişti.
Yüce Allah'ın:
"Muhakkak ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediyorum"
buyruğunda "imdat" yardım etmek demektir. Birbiri ardınca
"murdifi" ise arka arkaya gelen, ardı ardına gelenler demektir. Daha
başka açıklamalar da yapılmıştır.
"Hayzum
ilerle" Kadı Iyaz, dedi ki: el-Uzri'nin yerine nun ile olmak üzere
"hayzun diye gelmiştir. Ama doğru olan birincisidir. Diğer ravilerin
bilinen rivayeti de mahfuz olan da budur. Hayzum meleğin atının adıdır. Ya
harfi hazf edilerek ona nida edilmiştir. Ey Hayzum demektir. İlim adamları der
ki: "Akdim: ilerle" Arap dilinde bilinen ve ata söylenen bir sözdür.
"Bunlar küfrün
önderleri ve ileri gelenleridir." Sanadid: İleri gelenler, eşraf demektir.
Tekili sad harfi kesreli olarak sındid diye gelir. Zamir küfrün önderlerine
yahut Mekke'ye aittir.
(Birincisine göre küfrün
önderlerinin ileri gelenleri eşrafıdır, ikincisine göre Mekke'nin eşrafıdır
demek olur).
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Ebu Bekir'in, dediğini beğendi" yani onu sevdi, onu
güzel gördü.
"Yeryüzünde çokça
savaşıp zaferler kazanıncaya kadar" buyruğu ise düşman arasında çokça
kimseyi öldürüp onları kahrebnedikçe demektir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
19/21- ESİRİ BAĞLAMAK,
ONU HAPSETMEK VE ESİRİ KARŞILIKSIZ BIRAKMANIN CAİZ OLDUĞU BABI