SAHİH-İ MÜSLİM |
CİHAD VE SİYER |
16 - باب
قول النبي صلى
الله عليه
وسلم (لا نورث
ما تركنا فهو
صدقة)
16/18- NEBİ (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "BİZE MİRASÇI OLUNMAZ. BİZ NE BIRAKIRSAK O BİR
SADAKADIR" BUYRUĞU BABI
51 - (1758) حدثنا
يحيى بن يحيى.
قال: قرأت على
مالك عن ابن
شهاب، عن
عروة، عن عائشة؛
أنها قالت:
إن
أزواج النبي
صلى الله عليه
وسلم، حين
توفي رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
أردن أن يبعثن
عثمان بن عفان
إلى أبي بكر.
فيسألنه
ميراثهن من
النبي صلى
الله عليه
وسلم. قالت
عائشة لهن: أليس
قد قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم (لا
نورث. ما
تركنا فهو صدقة)؟
4554-51/1-
Bize Yahya b. Yahya tahdis edip, dedi ki: Malik'e İbn Şihab’DAN rivayetini
okudum. O Urve'den, o Aişe’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat ettiği zaman Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in zevceleri ondan miraslarını istemek üzere Osman b. Avfanı Ebu
Bekir'e göndermek istediler. Aişe onlara: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bize mirasçı olunmaz. Biz ne bırakırsak o bir sadakadır" buyurmamış
mıdır, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
6730; Ebu Davud, 2977
52 - (1759) حدثني
محمد بن رافع.
أخبرنا حجين.
حدثنا ليث عن
عقيل، عن ابن
شهاب، عن عروة
بن الزبير، عن
عائشة؛ أنها
أخبرته:
أن
فاطمة بنت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم أرسلت
إلى أبي بكر
الصديق تسأله
ميراثها من
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. مما
أفاء عليه
بالمدينة
وفدك. وما بقي
من خمس خيبر.
فقال أبو بكر:
إن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم قال (لا
نورث ما تركنا
صدقة. إنما
يأكل آل محمد
(صلى الله
عليه وسلم) في
هذا المال).
وإني والله!
لا أغير شيئا
من صدقة رسول
الله صلى الله
عليه وسلم، عن
حالها التي
كانت عليها،
في عهد رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
ولأعملن
فيها، بما عمل
به رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فأبى
أبو بكر أن
يدفع إلى
فاطمة شيئا.
فوجدت فاطمة
على أبي بكر
في ذلك. قال:
فهجرته. فلم تكلمه
حتى توفيت.
وعاشت بعد
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ستة
أشهر. فلما
توفيت دفنها
زوجها علي بن
أبي طالب
ليلا. ولم
يؤذن بها أبا
بكر. وصلى
عليها علي.
وكان لعلي من
الناس وجهة،
حياة فاطمة.
فلما توفيت
استنكر على وجوه
الناس. فالتمس
مصالحة أبي
بكر ومبايعته.
ولم يكن بايع
تلك الأشهر.
فأرسل إلى أبي
بكر: أن ائتنا.
ولا
يأتنا معك
أحد (كرهية
محضر عمر بن
الخطاب) فقال
عمر، لأبي
بكر: والله! لا
تدخل عليهم
وحدك. فقال
أبو بكر: وما
عساهم أن
يفعلوا بي.
إني، والله!
لآتينهم. فدخل
عليهم أبو
بكر. فتشهد
علي بن أبي
طالب. ثم قال:
إنا قد عرفنا،
يا أبا بكر!
فضيلتك وما
أعطاك الله.
ولم ننفس عليك
خيرا ساقه
الله إليك.
ولكنك
استبددت
علينا بالأمر.
وكنا نرى لنا
حقا لقرابتنا
من رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فلم يزل
يكلم أبا بكر
حتى فاضت عينا
أبي بكر. فلما
تكلم أبو بكر
قال: والذي
نفسي بيده! لقرابة
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم أحب إلي
أن أصل من
قرابتي. وأما
الذي شجر بيني
وبينكم من هذه
الأموال،
فإني لم آل
فيها عن الحق.
ولم أترك أمرا
رأيت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يصنعه فيها
إلا صنعته.
فقال علي لأبي
بكر: موعدك
العشية
للبيعة. فلما
صلى أبو بكر صلاة
الظهر. رقي
على المنبر.
فتشهد. وذكر
شأن علي
وتخلفه عن
البيعة. وعذره
بالذي اعتذر
إليه. ثم
استغفر. وتشهد
علي بن أبي
طالب فعظم حق
أبي بكر. وأنه
لم يحمله على
الذي صنع نفاسة
على أبي بكر.
ولا
إنكارا للذي
فضله الله به.
ولكنا كنا نرى
لنا في الأمر
نصيبا. فاستبد
علينا به.
فوجدنا في
أنفسنا. فسر بذلك
المسلمون.
وقالوا: أصبت.
فكان
المسلمون إلى
علي قريبا،
حين راجع
الأمر
المعروف.
4555-52/2-
Bana Muhammed b. Rafi' tahdis etti, bize Huceyn haber verdi, bize Leys,
Ukayl’DEN tahdis etti, o İbn Şihab'dan, o Urve b. ez-Zubeyr'den, o Aişe’DEN
kendisine şunu haber verdiğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in kızı Fatıma Allah'ın Rasulü'ne, Medine ve Fedek'den kendisine fey'
olarak verdiği ve Hayber'in beşte birinden geriye kalanından oluşan Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den kendisine kalan mirası Ebu Bekir es-Sıddik
(radıyallahu anh)’DAN istemek üzere ona birisini gönderdi. Ebu Bekr, dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bize mirasçı olunmaz. Biz ne
bırakırsak o bir sadakadır. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'in aile
halkı ise ancak bu maldan yer" buyurmuştur. Bana gelince Allah'a yemin
ederim ki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sadaka olarak bıraktığını
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dönemindeki bulunduğu halden hiçbir
şekilde değiştirmeyeceğim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona nasıl
bir uygulama yapıyor idiyse ben de ona aynı şekilde uygulama yapacağım.
Böylelikle Ebu Bekir, Fatıma'ya herhangi bir şey vermeyi kabul etmedi. Bundan
dolayı Fatıma Ebu Bekir'e karşı içten içe kızdı. (Ravi), dedi ki: Ona darıldı
ve vefat edinceye kadar onunla konuşmadı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den sonra da altı ay yaşadı. Vefat ettiğinde kocası Ali b. Ebu Talib
(radıyallahu anh) onu geceleyin defnetti ve onun vefatını Ebu Bekir'e haber
vermedi. Cenaze namazını da Ali kıldırdı. Fatıma (radıyallahu anha) hayatta
olduğu sürece Ali (radıyallahu anh) insanlar tarafından itibar görüyordu.
Fatıma (radıyallahu anha) vefat ettikten sonra Ali insanlardan o eski itibarını
görmemeye başladı. Bunun üzerine Ebu Bekir ile barışıp ona bey'at etme yolunu
tercih etti. O aylarda henüz ona bey'at etmemişti. Ebu Bekir'e haber
göndererek: Bize gel ve seninle birlikte kimse bize gelmesin, dedi. Çünkü Ömer
b. el-Hattab'ın da hazır bulunmasından hoşlanmıyordu. Ömer Ebu Bekir'e Allah'a
yemin ederim ki yalnız başına onların yanına girmemelisin, dedi. Ebu Bekir:
Bana ne yapacaklar ki? Ben Allah'a yemin ederim ki onlara gideceğim, dedi. Ebu
Bekir onların yanına girdi. Sonra Ali b. Ebu Talib şehadet kelimesi getirdikten
sonra şunları söyledi: Ey Ebu Bekir! Şüphesiz biz senin faziletini, Allah'ın
sana neler verdiğini çok iyi biliyoruz. Bizler Allah'ın sana sevk ettiği bir
hayu: dolayısı ile seni çekememiş değiliz. Ama sen bu işi (hilafeti) yalnız
kendi tekeline aldın. Biz ise Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
akrabalığımız dolayısı ile bir hak sahibi olduğumuz kanaatinde idik. Bu şekilde
Ebu Bekir ile konuşup durdu. Hatta Ebu Bekir'in gözlerinden yaş taştı. Ebu
Bekir de konuşup şunları söyledi. Nefsim elinde olana yemin ederim ki
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in akrabalarını kollayıp gözetmeyi
kendi akrabamdan daha çok severim. Bu mallar sebebi ile benimle aranızda ortaya
çıkan tartışmaya gelince, ben onlar ile ilgili haktan asla geri durmadım. Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in de onlar hakkında yaptığını gördüğüm her bir
şeyi yapmadan durmayacağım, dedi. Bu sefer Ali Ebu Bekir'e: Yarın öğleden sonra
sana bey'at etmek üzere söz veriyorum, dedi. Ebu Bekir (radıyallahu anh) öğle
namazını kıldırdıktan sonra minbere çıktı, kelime-i şehadet getirdi, Ali'nin
durumunu ve onun bey'atten geri kalışını kendisine karşı gösterdiği mazeretini
sözkonusu ettikten sonra Allah'tan mağfiret diledi. Sonra Ali b. Ebu Talib de
kelime-i şehadet getirdi, Ebu Bekir'in hakkının büyüklüğünü dile getirdi.
Yaptığını yapmaya kendisini itenin Ebu Bekir (r.a.)'i çekememezlik olmadığını
Allah'ın kendisine verip ondan dolayı üstün kıldığı faziletlerini inkar etmek
olmadığını söyledi. Ama bizler bu işte bir payımızın olduğu görüşünde idik. Bu
hususta biz dışarıda tutulduk. Bundan dolayı da biraz kızdık.
Müslümanlar buna
sevindiler ve: İsabet ettin, dediler. Ali (radıyallahu anh) maruf (güzel) bir
şekilde yaptığından geri dönünce artık Ali'ye yakın oldular.
Diğer tahric: Buhari,
3711, 3712, 4035, 4036, 4240, 4241, 6725, 6726; Ebu David, 2968, 2969, 2970;
Nesai, 4152
AÇIKLAMA: (4555)
"Ona darıldı. Vefat edinceye kadar onunla konuşmadı. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)’DEN sonra da altı ay yaşadı." Fatıma
(radıyallahu anha)'nın dargınlığı ile ilgili açıklama daha önce geçti.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den sonra altı ay yaşadığı ise sahih
ve meşhur olan kanaattir. Sekiz ay olduğu söylendiği gibi üç ay olduğu, iki ay
olduğu da söylenmiş, yetmiş gün olduğu da söylenmiştir. Sahih olana göre ilim
adamları şunu söylemişlerdir: Fatıma (radıyallahu anha) onbirinci yılın Ramazan
ayının üçüncü gününde vefat etmiştir.
"Ali (radıyallahu
anh) Fatıma (radıyallahu anha)'yı geceleyin defnetti." Buradan geceleyin
defnetmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu da icma ile kabul olunmuş bir
husustur. Ama eğer bir mazeret bulunmuyorsa gündüzün defnetmek daha
faziletlidir.
"Fatıma
(radıyallahu anhil) hayatta olduğu sürece Ali (radıyallahu anh) insanlardan itibar
görürdü ... O aylarda bey'at etmemişti." Ali (radıyallahu anh)'ın bey'at
etmekte gecikmesinin sebebini bu hadis-i şerifte zikretmiş bulunmaktadır. Ebu
Bekir (radıyallahu anh) da onun mazeretini kabul etmişti. Bununla birlikte onun
bey'at etmekte gecikmesi ne bey'ati olumsuz olarak etkiler ne kendisi hakkında
menfi bir durumdur. Bey'ati etkilemeyişinin sebebi ilim adamlarının ittifak
ettiklerine göre bey'atin sahih olması için insanların tamamının bey'at etmesi
şart olmadığı gibi hal ve akd ehlinin de hepsinin de bey'at etmesi şart
değildir. Şart olan ise ilim adamlarından başkanlardan ve insanların ileri
gelenlerinden toplanmaları mümkün olan kimselerin bey'at etmesi şarttır. Ali
(radıyallilhu anh) hakkında da olumsuz bir kanaat sahibi olmayı gerektirmeyişine
gelince, her bir kimsenin ayrı ayrı imama gidip elini onun eline vererek onunla
bey'atleşmeleri icap etmez. Ama hal ve akd ehli imam için bey'at akdinde
bulunacak olursa ona itaat etmesi gerekir, herhangi bir ihtilafı ortaya
çıkarmaması ve birliği bozmaması gerekir. İşte Ali (radıyallahu anh)'ın da
bey'at etmeden önceki süre zarfındaki durumu bu idi. Hiçbir şekilde Ebu Bekir
(radıyallahu anh)'a karşı bir muhalefet de ortaya koymadı. Onun etrafındaki
birliği de bölmeye kalkışmadı. Fakat hadis-i şerifte sözü geçen mazeret sebebi
ile onun huzurunda bulunması gecikti. Bey'at akdinin gerçekleşmesi ise onun
hazır bulunmasına bağlı değildi. Ne bundan dolayı ne başka bir sebepten ötürü
hazır bulunması onun için bir görev, bir vücub ifade etmiyordu. Böyle bir vücup
sözkonusu olmadığı için de o da hazır bulunmadı. Diğer taraftan onun yapılmış
olan bey'ati tenkit ettiği de muhalefette bulunduğu da nakledilmiş değildir.
Bununla birlikte içinde bir sitem duygusu kalmış ve bu duygu zail oluncaya
kadar huzura gelmesi gecikmiştir. Bu sitemin sebebi ise itibarı, kendi
kanaatine göre her husustaki fazileti, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
yakınlığı ve daha başka sebepler idi. Bundan dolayı o kendisi ile istişare
edilmeden ve hazır bulunmadan bu işin tekelleştirilmemesi gerektiği görüşüne
sahipti. Ebu Bekir, Ömer ve diğer ashabın mazereti ise gayet açıktı. Çünkü
onlar bey'at hususunda eli çabuk tutmanın müslümanların maslahatlarının en
büyüklerinden olduğunu görmüşler bunun geciktirilmesi halinde bir ihtilafın ve
bir anlaşmazlığın ortaya çıkacağından ve bundan dolayı da pek büyük
mefsedetlerin doğacağından korkmuşlardı. Bunun için Nebi {Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'i defnetme işini bey'at akdini gerçekleştirinceye kadar ertelediler.
Çünkü bey'at onun defnedilmesi, kefenlenmesi, yıkanması, namazının kılınması
yahut diğer herhangi bir hususta bir anlaşmazlığın ortaya çıkmaması için en
önemli bir işti. Bey'at olmasaydı bütün bu hususlarda işi hükme bağlayacak
kimse bulunmayacaktı. Bundan dolayı bey'atin öne alınmasının en önemli bir iş
olduğunu gördüler. Allah en iyi bilendir.
"Bunun üzerine Ebu
Bekir (r.a.)'a: Bize gel ve seninle birlikte başka kimse gelmesin ... diye
haber gönderdi. .. " Ömer {radıyallahu anh)'ın gelmesinden
hoşlanmayışlarının sebebi onun sert ve doğru gördüğünü dobra dobra söyleyen
birisi olduğunu bilmelerinden dolayı idi. Bu sebeple Ebu Bekir {radıyallahu
anh)'a destek vererek kalplerini Ebu Bekir'e karşı daha da olumsuzlaştıracak
bazı sözler söyleyeceğinden korkmuşlardı. Çünkü Ebu Bekir'e karşı kalplerinde
olumsuz bir duygu kalmamış ve ona karşı yumuşamışlardı. Ömer {radıyallahu
anh)'ın gelmesinin kalplerinin degişikliğe uğramasına sebep olacağından
korkmuşlardı.
Ömer {radıyallahu
anh)'ın: "Onların yanına yalnız başına girme" demesinin anlamı şudur:
Sitemde bulunurken ona karşı kaba sözler söylemelerinden ve Ebu Bekir
{radıyallahu anh)'ın yumuşaklığı ve kendisini savunmak için onlara cevap
vermemekte sabır göstermesi dolayısı ile onların daha çok şeyler söylemesine
sebep olacağından korkmuştu. Hatta onların söyleyecekleri sözler dolayısı ile
kalbindeki duyguları değiştirecek hususları dahi görebilir ve bunun sonucunda
özel ya da genel bir kötülük ortaya çıkabilirdi. Ömer hazır bulunsaydı (onun
kanaatine göre) bunlar olmayacaktı.
Ömer (radıyallahu anh)'ın
Ebu Bekir'in yalnız girmeyeceğine dair yemin etmesine ve Ebu Bekir'in onun
yeminini bozarak yalnız başına girmesine gelince bu da şuna delildir. Ant veren
bir kimsenin yeminine uymak ancak meşakkatsiz olarak yerine getirilmesinin
mümkün olması ve yerine getirilmesinde bir kötülük olmaması halinde emrolunmuş
bir husustur. İşte verilen bir yeminin bir andın gereğinin yerine getirilmesi
ile ilgili hadis de buna göre yorumlanır.
"Allah'ın sana sevk
etmiş olduğu bir hayır dolayısıyla seni çekememiş değiliz." Buradaki
çekememek fiilinin anlamı hasedin anlamına yakındır.
"Benimle sizin
aranızda bu mallar dolayısıyla ortaya çıkan anlaşmazlığa gelince, ben bu
hususta hakka uymaktan hiç geri kalmadım." Kastettiği aradaki anlaşmazlık
ve tartışmadır.
"Bunun üzerine Ebu
Bekir'e bey'at için sana yarın öğleden sonra söz veriyorum, dedi.. .. "
Aşiyye güneşin zevalinden sonraki vakittir. "Aşiy(öğleden sonraki)"
iki namazdan birisini ya öğle ya da ikindi namazını kıldı" hadisinde de bu
lafız kuManılmıştır.
Hadiste Ebu Bekir
(radıyallahu anh)'ın halifeliğinin sahih olduğu ve bunun üzerinde icmaın
gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
53 - (1759) حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم
ومحمد بن رافع
وعبد بن حميد
(قال ابن رافع:
حدثنا. وقال
الآخران: أخبرنا
عبدالرزاق).
أخبرنا معمر
عن الزهري، عن
عروة، عن
عائشة؛ أن
فاطمة
والعباس أتيا
أبا بكر
يلتمسان
ميراثهما من
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. وهما
حينئذ يطلبان
أرضه
من فدك وسهمه
من خيبر. فقال
لهما أبو بكر: إني
سمعت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
وساق الحديث
بمعنى حديث
عقيل عن
الزهري. غير
أنه قال: ثم
قام علي فعظم
من حق أبي بكر.
وذكر فضيلته
وسابقته. ثم
مضى إلى أبي
بكر فبايعه.
فأقبل الناس
إلى علي
فقالوا: أصبت
وأحسنت. فكان
الناس قريبا
إلى علي حين
قارب الأمر
المعروف.
4556-53/3- Bize İshak b.
İbrahim, Muhammed b. Rafi' ve-Abd b. Humeyd tahdis etti. İbn Rafi' bize
Abdurrezzak tahdis etti derken diğer ikisi haber verdi, dedi. Bize Ma'mer,
Zühri’den haber verdi, o Urve'den, o Aişe’DEN rivayet ettiğine göre Fatıma ve
Abbas Ebu Bekir (r.a.)'a ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)’den kalan
miraslarını istemek üzere geldiler. O zaman her ikisi de onun Fedek'deki
arazisini ve Hayber'deki payını istiyorlardı. Bunun üzerine Ebu Bekir her
ikisine: Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken
dinledim, dedi. ve hadisi Ukayl'in Zühri’den diye rivayet ettiği hadis ile aynı
manada rivayet etti. Ancak (ravi) şöyle dedi: Sonra Ali (r.a.) ayağa kalktı.
Ebu Bekir'in hakkının büyüklüğünden söz etti. Onun faziletini ve (İslam'daki)
önceliğini zikretti. Sonra Ebu Bekir'in yanına gidip ona bey'at etti. Bunun
üzerine insanlar da Ali'ye dönerek: İsabet ettin ve güzel yaptın, dediler ve
Ali işe maruf bir şekilde yaklaşınca insanlar da Ali'ye yakın oldular.
54 - (1759) وحدثنا
ابن نمير.
حدثنا يعقوب
بن إبراهيم.
حدثنا أبي. ح
وحدثنا زهير
بن حرب والحسن
بن علي الحلواني.
قالا: حدثنا
يعقوب وهو ابن
إبراهيم). حدثنا
أبي عن صالح،
عن ابن شهاب.
أخبرني عروة ابن
الزبير؛ أن
عائشة زوج
النبي صلى
الله عليه وسلم
أخبرته؛
أن
فاطمة بنت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم سألت أبا
بكر، بعد وفاة
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، أنت
يقسم لها ميراثها،
مما ترك رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
مما أفاء الله
عليه. فقال
لها أبو بكر:
إن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم قال (لا
نورث. ما تركنا
صدقة).
قال:
وعاشت بعد
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ستة
أشهر. وكانت
فاطمة تسأل
أبا بكر
نصيبها مما
ترك رسول الله
صلى الله عليه
وسلم من خيبر
وفدك. وصدقته
بالمدينة. فأبى
أبو بكر عليها
ذلك. وقال: لست
تاركا شيئا كان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يعمل به
إلا عملت به.
إني
أخشى
إن تركت شيئا
من أمره أن
أزيغ. فأما
صدقته
بالمدينة
فدفعها عمر
إلى علي
وعباس. فغلبه
عليها علي.
وأما خيبر وفدك
فأمسكهما عمر
وقال: هما
صدقة رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
كانتا لحقوقه
التي تعروه ونوائبه.
وأمرهما إلى
من ولي الأمر.
قال: فهما على
ذلك إلى اليوم.
4557-54/4-
Bize İbn Numeyr de tahdis etti, bize Yakub b. İbrahim tahdis etti, bize babam
tahdis etti. (H.) Bize Züheyr b. Harb, Hasan b. Ali el-Hulvani de tahdis edip,
dedi ki: Bize Yakub -ki o İbn İbrahim b. Sa'd'dır- tahdis etti, bize babam
Salih'den tahdis etti, o İbn Şihab'dan rivayet etti, bana Urve b. ez-Zübeyr'in
haber verdiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe
kendisine şunu haber verdi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kızı
Fatima Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in vefatından sonra Ebu
Bekir'den kendisine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Allah'ın fey
olarak verdiğinden geriye bırakmış olduğu mirasından kendisine payını vermesini
istedi. Ebu Bekir de ona: Şüphesiz Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Bize mirasçı olunmaz. Biz neyi bırakırsak o bir sadakadır" buyurdu
diye cevap verdi.
(Ravi), dedi ki: Fatıma
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den sonra altı ay yaşadı. Fatıma Ebu
Bekir'den, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Hayber'den, Fedek’den ve
Yemen'deki sadakasından bıraktığı mirastan payını istiyordu. Ebu Bekir ise bunu
ona vermedi ve: Ben Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yaptıklarından
yapmadık hiçbir şeyi terk edecek değilim. Çünkü eğer ben onun emrinden herhangi
bir şeyi terk edecek olursam doğru yoldan sapacağımdan korkarım, dedi.
Medine'deki sadakasını Ömer, Ali ve Abbas'a verdi. Sonra Ali bu sadakada ona
(Abbas'a) galip gelmişti. Hayber ve Fedek'dekileri ise Ömer elinde tutmuş ve:
Bunlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sadakasıdır. Bunlar onun
(zamanla) karşısına çıkan hakları ve beklenmedik hadiseleri içindi. Bunlar
hakkında tasarruf ise ondan sonra yönetimin başına geçen (veliyyül emr)'e
aittir, dedi. (Ravi devamla), dedi ki: İşte bu iki yer bugüne kadar bu
durumdadırlar.
AÇIKLAMA: "Karşı
karşıya kaldığı (beklenmedik) haklar ve bir takım hadiseler içindi." Yani
karşısına çıkan yerine getirilmesi gereken vacip ve mendup haklar içindi.
(Burada kullanılan) "ara" fiili bir kimsenin yanına gidip bir
ihtiyacın karşılanmasını istemek için kullanılır.
55 - (1760) حدثنا
يحيى بن يحيى.
قال: قرأت على مالك
عن أبي
الزناد، عن
الأعرج، عن
أبي هريرة؛
أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال (لا
يقتسم ورثتي
دينارا. ما
تركت، بعد
نفقة نسائي
ومؤونة
عاملي، فهو
صدقة).
4558-55/5-
Bana Yahya b. Yahya tahdis edip, dedi ki: Malik'e Ebu Zinad'dan rivayetini
okudum. O A'rec'den, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Benim mirasçılarım bir dinarı olsun
paylaştırmazlar. Ben hanımlarımın nafakasından ve tayin ettiğim memurların
masrafından sonra ne bırakırsam o bir sadakadır" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
2776, 3096, 6729; Ebu Davud, 2974
(1760) - حدثنا
محمد بن يحيى
بن أبي عمر
المكي. حدثنا
سفيان عن أبي
الزناد، بهذا
الإسناد،
نحوه.
4559- .. ./6- Bize
Muhammed b. Yahya b. Ebu Ömer el-Mekkl de tahdis etti, bize Süfyan, Ebu
Zinad’DAN bu isnad ile buna yakın olarak tahdis etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
56 - (1761) وحدثني
ابن أبي خلف.
حدثنا زكرياء
بن عدي. أخبرنا
ابن المبارك
عن يونس عن
الزهري، عن
الأعرج، عن
أبي هريرة
، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال (لا نورث.
ما تركنا صدقة(.
4560-5617- Bize İbn Ebu
Halef de tahdis etti, bize Zekeriyya b. Adiyy tahdis etti, bize İbnu'l-Mübarek,
Yunus’DAN haber verdi, o Zührt'den, o A'rec'den, o Ebu Hureyre'den, o Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den: "Bize mirasçı olunmoz. Biz neyi
bırakırsak o bir sadakadır" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Benim
mirasçılarım bir dinarı dahi paylaştırmozlar ... O bir sadakadır. " İlim
adamları der ki: Burada dinar kaydının sözkonusu edilmesi onun dışında
kalanlara dikkat çekmek kabilindendir. Nitekim yüce Allah: "Her kim zerre
ağırlığınca bir hayır işlerse onu görecektir" (Zilzal, 7) ve ''Aralarından
kendisine bir dinar dahi emanet etsen onu sana geri vermeyecek kimseler
vardır" (Ali İmran, 75) buyrukları da bunun gibidir. O halde burada bu
lafızdan maksat yasak değildir. Çünkü yasak (nehy) olması mümkün olan şeyler
hakkında sözkonusudur. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e mirasçı olmak ise
imkansız bir şeydir. O halde bu ifade ancak haber vermek anlamında olup şu demektir:
Onlar benden sonra
hiçbir şeyi paylaştırmayacaklardır. Çünkü bana mirasçı olunmaz. İşte hadisin
anlamı ile ilgili ilim adamlarının ortaya attığı görüşler arasında meşhur ve
sahih olan görüş budur. Onların büyük çoğunluğu da böyle açıklamışlardır.
Kadı Iyaz, İbn Uleyye
ile Basra halkından birilerinden şöyle dediklerini nakletmektedir: Ona mirasçı
olunmamasının sebebi yüce Allah'ın onun malının tümünü sadaka olarak tayin
etmiş olmakla bir özellik vermesinden dolayıdır. Ama doğru olan birinci açıklamadır.
Hadisin bağlamının gerektirdiği anlam da budur. Diğer taraftan ilim adamlarının
cumhuru (çoğunluğu) bütün nebilere (Allah'ın salat ve selamları hepsine olsun)
mirasçı olunmayacağı kanaatindedirler.
Yine Kadı Iyaz Hasan-ı
Basri’DEN şöyle dediğini nakletmektedir: Nebiler arasında mirasçı olunmaması
bizim Nebimize (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ait bir özelliktir. Çünkü yüce
Allah Zekeriyya (aleyhisselam) hakkında: "Bana ve Yakub hanedanından
olanlara mirasçı olacak. .. " (Meryem, 6) buyurmaktadır. Hasan-ı Basri
burada kast'ın mali mirasçılık olduğunu ileri sürmüş ve şunları söylemiştir:
Şayet nübüvvet mirasçılığını kastetmiş olsaydı: "Gerçekten ben arkamdan
gelecek akrabamdan endişe ediyorum" (Meryem, 5) demezdi. Çünkü nübüvvet
hususunda geri kalacak akrabalarından korkmuyordu. Ayrıca yüce Allah: "Ve
Süleyman Davud'a mirasçı oldu." (Nemi, 16) buyurmaktadır diye
eklemektedir. Doğrusu ise bizim cumhurdan naklettiğimiz şekilde bütün nebilere
mirasçı olunmayacağı ve Zekeriyya ve Davud kıssalarında kastedilenin nübüvvet
mirası olup, gerçek manada (maddi) miras olmadığıdır. Aksine onun yerine geçmek
ve onun makamını doldurmaktır. Allah en iyi bilendir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Görevlendirdiğim kimsenin masrafları" ile
ilgili olarak şu açıklama yapılmışhr: Burada sözü geçen görevle ndirdiğim kimse
(amilim)den maksadın bildiğimiz sadakaları (zekatları) toplayan ve onların
işine bakan kimse olduğu söylendiği gibi halife olsun onun dışında olsun
Müslümanların kamu işini gören herkes olduğu da söylenmiştir. Çünkü halife de
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in amili ve ümmeti arasında onun vekilidir.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hanımlarının masrafları ve
ihtiyaçları ile ilgili açıklama da az önce geçmiş bulunmaktadır. Allah en iyi
bilendir.
Kadı Iyaz, Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu hadislerde sözü edilen sadakalarını
açıklamak ile ilgili olarak şunları söylemektedir: Onun bıraktığı sadakalar
kendisine üç hukuki yolla geçmişti:
1. Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e hibe edilen (yapılan bağış}!ar. Bu Uhud günü
Müslüman olduğunda Yahudi Muhayrik'in vasiyetidir. Bunlar Nadiroğulları
diyarında yedi bahçe idi. Ayrıca ensarın kendisine kendi topraklarından
verdikleri de bunlar arasındadır. Onların verdikleri bu topraklar suyun
ulaşmadığı yerlerdi. İşte bunlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
mülkü idi.
2. Nadiroğullarını
sürgüne gönderdiği vakit onların arazilerinden kendisine düşen fey' deki hakkı.
Bu da özel olarak ona aitti. Çünkü Müslümanlar buraları ele geçirmek için at ve
deve koşturup gitmemişlerdi. Nadiroğullarının taşınabilir malları ise silah
dışında develerin taşıyabildikleri kadarını taşıyıp götürmüşlerdi. Onlarla
yaptığı barış anlaşmasında olduğu gibi. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) geriye bıraktıklarını Müslümanlar arasında paylaştırdı. Arazileri ise
yalnız kendisine aitti ve bunu Müslümanların ihtiyaçları için harcardı. Fedek
arazisinin yarısının da durumu böyle idi. Hayber'in fethedilmesinden sonra
Fedekliler ile Fedek arazisinin yarısının sadece kendisine aİt olması şartı ile
barış yapmıştı. Vadi'I-Kura'nın arazilerinin üçte biri de böyle idi. Oradaki
Yahudilerle barış yaptığı zaman yapılan barış anlaşması ile almıştı. Aynı
şekilde Hayber kalelerinden iki kale olan el-Vati ve es-Selalin'in durumu da bu
idi. Bu iki kaleyi de barış yolu ile pImıştı.
3. Üçüncüsü ise
Hayber'in beşte birinden ve orada savaşla alınan yerlerin beşte birinden
kendisine düşen paydı. Bütün bunlar ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
ait özel mülk idi. Bunlarda ondan başkasının bir hakkı yoktu. Ama O (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bunları yalnız kendisine hasr etmiyordu. Aksine bunların
gelirlerini aile halkına, Müslümanlara, kamu maslahatlarına harcıyordu. İşte
bütün bunlar kendisinden sonra mülk edinilmesi haram olan sadakalardır. Allah
en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
17/19- GANİMETİN
HAZIR BULUNANLAR ARASINDA NASIL PAYLAŞTIRILACAĞI BABI