SAHİH-İ MÜSLİM |
LUKATA |
.. ./1 (BULUNTUNUN
İÇİNDE BULUNDUĞU) KABIN, (KABININ) BAĞININ BİLİNMESİ VE KAYIP KOYUN VE DEVENİN
HÜKMÜ BABI
4473-111- Bize Yahya b.
Yahya et-Temimi tahdis edip, dedi ki: Ben Mfılik'e Rabia b. Abdurrahman'dan rivayetini
okudum. O, el-Munbais'in azadlısı Yezid'den, o Zeyd b. Halid el-Cüheni'den
şöyle dediğini rivayet etti: Bir adam Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
gelerek ona lukata hakkında soru sordu. o: "Onun kabını ve bağını tanı.
Sonra bir sene onu tanıt. Eğer sahibi gelirse (ver). Değilse ona istediğini
yap" buyurdu.
Adam: Ya kaybolmuş
koyun, dedi. Allah Rasulü: "O senin yahut kardeşinin ya da kurdundur"
buyurdu.
Adam: Peki kaybolmuş
deve, dedi.: Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ondan sana ne.
Onun su tulumu, ayakkabısı onunla birliktedir. Suya gider (su içer) ve ağaç
(yapraklarını) yer. Sahibi onu buluncaya kadar."
Yahya, dedi ki:
Zannederim ben: "İfasahe: kabını" diye okudum.
Diğer tahric: Buhari,
91, 2372, 2427, 2429, 2436, 2438, 5292, 6112; Ebu Davud, 1704, 1705, 1707, 1708
-bu manada-; Tirmizi, 1372; İbn Mace, 2504
4474-2/2- Bize Yahya b.
Eyyub, Kuteybe ve İbn Hucr da tahdis etti. İbn Hucr, bize İsmail-ki o b.
Cafer'dir- Rabia b. Ebu Abdurrahman'dan haber verdi derken diğer ikisi tahdis
etti, dedi. (Rabia) el-Münbais'in azadlısı Yezid'den, o Zeyd b. Halid
el-Cüheni’den rivayet ettiğine göre bir adam Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e lukata hakkında soru sordu: Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bir sene süre ile onu tanıt. Sonra onun ağız bağını ve kabını
iyice belle. Sonra da onu harca. Eğer sahibi gelirse onu kendisine tastamam
öde." Adam: Ey Allah'ın Rasulü! Peki ya kaybolmuş koyun, dedi. Allah
Rasulü: "Onu al. Çünkü o senin yahut kardeşinin ya da kurdundur" buyurdu.
Adam: Ey Allah'ın Rasulü! Ya kaybolmuş deve, dedi. (Zeyd), dedi ki: Bunun
üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanakları kızarıncaya -yahut
yüzü kızarıncaya- kadar kızdı, sonra da: "Ondan sana ne. Ayakkabısı ve
suyu onunla beraberdir. Sahibi onu buluncaya kadar. "
4475-3/3.- Bana
Ebu't-Tilhir de tahdis etti, bize Abdullah b. Vehb haber verdi, bana Süfyan
es-Sevri, Malik b. Enes, Amr b. el-Hilris ve başkalarının haber verdiğine göre
Rabia b. Ebu Abdurrahman kendilerine bu isnad ile Malik'in hadisinin aynısını
tahdis etmiş olmakla birlikte o şunu ekleyerek, dedi ki: Ben Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte iken bir adam gelip ona lukata
hakkında soru sordu. (Ravi), dedi ki: Ayrıca Amr hadiste: "Eğer onu isteyen
birisi gelmez ise sen de onu harca" (buyurdu), dedi.
AÇIKLAMA: Lukata
cumhurun söylediği meşhur söyleyişe göre kaf harfi fethalıdır.
İkinci söyleyiş ise kaf
harfi sakin "lukta" şeklindedir. Üçüncü söyleyiş ise lam harfi ötreli
"lukata" şeklinde, dördüncü söyleyiş ise lam ve kaf harfleri fethalı
olarak: "lakat" dır.
(4473) "Bir adam
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelip lukata hakkında soru sordu ...
Sahibi onu buluncaya kadar." İkinci rivayetle (4474) "Onu bir sene
tanıt, sonra bağını ve kabını tanı ... sahibi gelirse onu sahibine tastamam
öde."
Ezheri ve başkaları
dalle (kayıp) ancak canlı varlıklar hakkında kullanılır.
İnsan, deve ve diğer
canlılar hakkında "dalle (kayboldu)" denilir. Çoğulu ise
"daval" diye gelir. Eşyalar ile canlı varlıklar dışında kalanlara ise
"lukata" denilir. "Dalle" denilmez. Ezherı ve başkaları,
dedi ki: Canlı olup kaybolmuş çoğul varlıklar için kullanılan daval için hevami
ve hevafi de denilir. Bunun tekili hamiye ve hafiyedir. Hemet ve hefet fiilleri
çobansız kendi içinden geldiği gibi gitti anlamındadır.
"Kabını tanı"
yani sen onu kaybettiğini iddia edip niteliğini söyleyen kimsenin doğrusunu
yalanından bilmen ve o buluntu bulanın malına karışıp şüpheye düşmemesi için
bunu yap demektir. Ayn harfi kesreli olmak üzere "ifas" de deri ya da
başka şeyden yapılmış olsun kişinin harcama masraflarının içinde bulunduğu kaba
(keseye) denilir. İfaz aynı zamanda şişenin baş tarafındaki deriye de denilir.
Çünkü o da onun için bir kap gibidir. Şişenin ağzının içine giren ağaç parçası,
deri ya da katlanıp dürülmüş bez ve benzerleri ise sad harfi kesreli olarak
"simam" diye anılır. Üzerine ifaz bağlandığı zaman "afastuha
afsan" denilir. İfaz yapıldığı zaman ise e'faza fiili kullanılır.
Vika' ise kabın
(kesenin) ağzının bağlandığı iptir.
"İçeceği onunla
beraberdir" buyruğuna gelince, yani o (deve) sulara gidebilecek ve bir
günde kendisine günlerce yetecek kadar su içip işkembesini doldurabilecek güce
sahiptir. Onun ayakkabısı (ayaklan)na gelince, onlarla uzun bir mesafe yürüyebilir
ve çok tehlikeli mesafeleri de kat edebilir.
Bu hadis-i şeriften
insan sahibi anlamında "rabbülmal, rabbülmeta ve rabbülmaşie (malın
sahibi, eşyanın sahibi, davarın sahibi)" demenin caiz olduğu
anlaşılmaktadır. İlim adamlarının çoğunluğunun kabul ettiği sahih görüş budur.
Aralarından mal, ev ve buna benzer cansız varlıklar dışında kalan canlılara
izafe edilmesini mekruh görenler de vardır. Ama bu yanlışlır. Çünkü Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Eğer onun rabbi (sahibi) gelirse onu kendisine
öde" dediği gibi "sahibi (rabbi) onu buluncaya kadar" da
demiştir.
Ayrıca Ömer (r.a.)'ın
rivayet ettiği hadiste: "Az miktardaki deve ve az miktardaki koyun
sahibini (rabbini) içeri al" denilmektedir, Benzerleri de pek çoktur.
Allah en iyi bilendir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Sonra onu bir sene tanıt" buyruğu şu demektir:
Lukatayı alacak olursan onu bir yıl boyunca tanıt. Lukatayı almak vacip (farz)
mıdır yoksa müstehap mıdır? Bu hususta değişik görüşler vardır.
Bizim mezhep alimlerimizin
zikrettiklerinin özeti de şu üç görüşte toplanmaktadır: Onlara göre en sahih
olan görüş müstehap olup vacip olmadığıdır. İkinci görüş vaciptir, üçüncü görüş
ise eğer lukata onu almadığı taktirde güvenilir bir yerde ise alması müstehap
olur, değilse vaciptir.
Lukatayı bir sene
tanıtmaya gelince; eğer lukata değersiz ve değersiz gibi bir şey değilse
kendisi de onu sahibi adına korumak istemeyip, aksine mülk eçlinmek istemiş ise
icma ile bir sene süre ile onu tanıtmak mutlaka gereklidir. Ama onu mülk
edinmek istemeyip aksine onu sahibi adına korumak istemişse tanıtması gerekir
mi? Bu hususta mezhep alimlerimizin iki görüşü vardır. Bu iki görüşten birisine
göre onun için gerekli değildir. Aksine sahibi gelip kendisine ait olduğunu
isbat ederse ona verir. Değilse onu korumaya devam eder. İkinci ve daha sahih
olan görüşe göre ise sahibi aleyhine kaybolmaması için onu tanıtması gerekir.
Çünkü sahibi onun nerede olduğunu bilemiyor ki onu istesin. Bu sebeple onu
tanıtmak gereklidir. Değersiz bir şeye gelince, böyle bir şeyi kaybeden kişinin
adeten bu süreden daha fazla aramayacağını zannedeceği kadar bir süre onu
tanıtması kap eder.
Mezhep alimlerimiz der
ki: Tanıtmak ise o malı bulduğu yerde çarşıpazarlarda, mescitlerin kapılarında,
insanların toplandığı yerlerde yüksek sesle ilan edip: Kim bir şey kaybetmişse,
kimin bir hayvanı kaybolmuşsa, kim parasını kaybetmişse vb. şeyleri söyler ve
bunu adete göre tekrar eder. Mezhep alimlerimiz der ki: Önceleri onu hergün
tanıtır, sonra haftada bir, sonra daha uzun aralıklarla tanıtır. Allah en iyi
bilendir.
"Sahibi gelirse
(ona verirsin) değilse ona istediğini yap." Yani eğer o yitiğin sahibi
gelirse onu kendisine ver. Aksi taktirde senin onu mülk edinmen senin için
caizdir. Mezhep alimlerimiz der ki: Yitiği tanıtıp da bu tanıtım süresi
içerisinde yahut bu sürenin bitmesinden ve onu bulan mülkiyetine geçirmeden
önce gelecek olup da onun sahibi olduğunu ispat ederse onunla birlikte ve ondan
ayrı meydana gelmiş fazlalıkları ile birlikte alır. Onunla birlikte olanlar
hayvandaki yağ, bir sanat öğretmek ve benzeri şeylerdir. Ondan ayrı şeyler ise
çocuk, süt, yün, kölenin kazanç elde etmesi ve benzeri hususlardır.
O yitiğin kendisine ait
olduğunu iddia etmekle birlikte bunu ispatlayamayan kimseye gelince, şayet
lukatayı bulan kişi onu tasdik etmeyecek olursa onu o kimseye geri vermesi caiz
değildir. Eğer onun doğru söylediğine inanırsa lukatayı ona vermesi caiz olur.
Kendisine ait olduğunu ispatlamakla onu yükümlü tutmaz. Bütün bu hususlar onu
bulan kimsenin buluntuyu mülkiyetine geçirmesinden önce sözkonusudur. Ama o
yitiği bir yıl tanıtmakla birlikte sahibini bulmaz ise sahibi adına onu
korumayı sürdürme hakkı da vardır, onu mülk edinme hakkı da vardır. Zengin ya
da fakir olması arasında fark yoktur. Peki onu mülk edinmek isterse onu ne
zaman mülk edinebilir? Bu hususta mezhep alimlerimizin çeşitli görüşleri
vardır. Bu görüşlerin daha sahih olanına göre ben onu mülk edindim yahut onu
mülk edinmeyi seçtim demek sureti ile mülk edindiğini lafzen söylemediği sürece
onun mülkiyetini elde etmiş olmaz. İkinci görüşe göre satmak ve benzeri bir
yolla onda tas arrufta bulunmadığı sürece onumülk edinmiş olmaz. Üçüncü görüşe
göre ise mülk edinme niyeti onun için yeterlidir. Lafız ile söylemeye ihtiyacı
yoktur. Dördüncü görüşe göre sadece üzerinden bir sene geçmekle onu mülk
edinir. Eğer o buluntu malı mülk edinip de onun sahibi ortaya Çıkmaz ise ayrıca
ona bir şey gerekmez. Aksine bu onun kendi kazançlarından bir kazanç sayılır.
Ahirette bundan dolayı ondan hak olarak istenmez. Onu mülk edinmesinden sonra
sahibi gelecek olursa ona, bitişik olan fazlalıkları ile birlikte geri alır ama
ondan ayrı olanları alamaz. Şayet mülk edindikten sonra telef olursa o
buluntuyu alan kimsenin bedelini ödemesi bizim mezhebimize göre de cumhura göre
de gereklidir. Davud ise onun için böyle bir gereklilik yoktur demiştir. Allah
en iyi bilendir.
"Peki ya kaybolmuş
koyun{un hükmü nedir) diye sordu. Allah Rasulü: Senindir yahut kardeşinindir
yahut kurdundur buyurdu." Devenin aksine onu almasına izin olduğu
anlamındadır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) her ikisi arasında fark
gözetmiş ve farkı da açıklamıştır. Bu açıklamasına göre deve kendi ayakları ile
beraberindeki içecek suyu ile suya ve ağaçlara gidebilmesi . ile kurtlardan ve
başka-küçük yırtıcılardan kendisini koruması ile kendisini koruyacak kimseye
muhtaç olmaması, koyunun ise bundan farklı olması dolayısı ile sen de onu
alabilirsin yahut onu sahibi alır ya da orada yolu geçen kardeşin yahut kurt
alır. İşte bundan dolayı develeri almak caiz olmamakla birlikte koyunları almak
caizdir. Ayrıca onu alıp bir sene boyunca tanıttıktan sonra yese sonra sahibi
gelse bize göre de Ebu Hanife'ye göre de onun tazminatını ödemesi gerekir.
Malik ise onun tazminatını ödeme yükümlülüğü yoktur demiştir. Çünkü Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) sahibinin tazminat hakkı olduğunu sözkonusu
etmemiştir. Mezhep alimlerimiz ise Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
diğer rivayetteki: "Şayet sahibi gelirse onu kendisine ver"
buyurmasını delil göstermişlerdir. Ayrıca İmam Malik'in gösterdiği delile de bu
rivayette tazminat ödemeyi sözkonusu etmemekle birlikte ödenmeyeceğini de
söylememiş ama bir başka delil gereğince onun gerektiğini bildirmiştir
demişlerdir.
(4474) ResuluIlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Onu bir sene tanıt sonra (ağız) bağını
ve kabını{kesesini) bil sonra da onu harca" buyruğundan bağın ve kabın
bilinmesinin onu bir yıl tanıttıktan sonra sözkonusu olacağı şeklinde bir
yanlış izlenim uyandırabilir. Ama geri kalan rivayetler bunları tanımanın
tanıtmaktan önce olacağı hususunda tamamen açıktır. O halde bu rivayet ile
ilgili olarak burada sözü edilen tanıma başka bir tanımadır. Böylelikle ona iki
defa tanıması emredilmiş olur. Onu ilk aldığı zaman da tanır, sahibi
niteliklerini söyleyecek olursa doğru söylediğini bilsin, karışmasın, başkasına
benzemesin. Sonra bir sene boyunca onu tanıtacak olup, onu mülk edinmek isterse
bir defa daha onu yeniden tanıması, miktarını ve niteliğini bilmesi için
yeterli ve kesin bir şekilde tanıması müstehap olur. Böylelikle onu mülkiyetine
geçirip telef edip tükettikten sonra sahibi gelecek olursa ona geri versin.
Onu infak et ifadesi ise
onu mülk edin, sonra onu kendine harca demektir.
"RasuluIlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanakları kızarıncaya kadar -yahut yüzü
kızarıncaya kadar- kızdı, sonra ondan sana ne buyurdu." Vav harfi fethalı,
ötreli ve kesreli olarak: Vecne, vucne ve vince dördüncü bir söyleyiş olarak
hemze ile "ucne" şeklinde söylenir. Bu ise her iki yanakta yüksek
duran et kısımlarına denilir. Yanakları büyük olan kimseye mucen ve vacin
denilir. Çoğulu "vicnat" diye gelir.
Buradan kızgın iken
fetva ve hüküm vermenin caiz olduğuna ve bu halde verilen hükmün geçerli olup,
yürürlülük kazanacağına delildir. Ama böyle bir halde bizim için hüküm vermek
mekruhtur. Ama Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) için değildi. Çünkü öfkeli
iken bizim için korkulan husus onun hakkında sözkonusu olmaz.
4476-4/4- Bana Ahmed b.
Osman b. Hakim el-Evdi de tahdis etti. Bize Halid b. Mahled tahdis etti, bana
Süleyman -ki o b. Bilal'dir- Rabia b. Ebu Abdurrahman'dan tahdis etti, o
el-Münbais'in azadlısı Yezid'den şöyle dediğini nakletti: Zeyd b. Halid
el-Cüheni'yi şöyle derken dinledim: Bir adam Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e geldi deyip hadisi İsmail b. Cafer'in hadisine yakın olarak rivayet
etti. Ancak o rivayetinde şöyle dedi: Yüzü ve alnı kızardı ve öfkelendi. Ayrıca
-sonra onu bir yıl tanıt sözünden sonra-: "Eğer sahibi gelmez ise o senin
yanında bir emanet olur" (buyurdu) diye ekledi.
4477-5/5- Bize Abdullah
b. Mesleme b. Ka'neb tahdis etti, bize Süleyman -yani b. Bilal- Yahya b.
Said'den tahdis etti, o el-Münbais'in azadlıs! Yezid'den rivayet ettiğine göre
o Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabından Zeyd b. Halid
el-Cüheni'yi şöyle derken dinlemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e altın ya da gümüş lukata (buluntu) hakkında soru soruldu. O:
"Sen onun bağın! ve kabını (kesesini) bil. Sonra bir sene onu tanıt. Eğer
(sahibini) bilmezsen o taktirde sen onu harca(yabilirsin) ve yanında da bir
emanet olsun. Eğer günün birinde onu arayan kişi gelirse o zaman onu kendisine
öde." Adam ona, kaybolmuş develer hakkında da soru sordu. Allah Rasulü:
"Ondan sana ne. Onu (kendi haline) bırak. Çünkü onun ayakkabısı ve su tulumu
kendisi ile birliktedir. O su olan yere gider, ağaçtan yer. Ta ki sahibi onu
buluncaya kadar." Ona koyun hakkında da sordu. Bu sefer: "Onu al.
Çünkü o ancak ya senindir ya kardeşinin yahut kurdundur" buyurdu.
4478-6/6- Bana İshak b.
Mansur da tahdis etti bize Habban b. Hilal haber verdi, bize Hammad b. Seleme
tahdis etti, bana Yahya b. Said ve Rabiatu'rRa'yi Ebu Abdurrahman el-Münbais'in
azadlısı Yezid'den tahdis etti, o Zeyd b. Halid el-Cüheni’DEN rivayet ettiğine
göre bir adam Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e kaybolmuş deve (ler)
hakkında soru sordu. Rabia şunu ekledi: Yanakları kızarıncaya kadar kızdı.
Sonra hadisi onların hadisine yakın olarak anlattı ve şunları ilave etti:
"Sahibi gelip de onun kabını, sayısını ve bağını bilecek olursa onu kendisine
ver. Değilse o senindir. "
AÇIKLAMA: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (4476) "Sonra onu bir sene tanıt.
Eğer sahibi gelmez ise
senin yanında emanet olur" ikinci rivayette (4477) "Sonra onu bir
sene tanıt. Eğer (sahibini) bilmezsen onu harca ve senin yanında emanet olsun.
Günlerden bir gün onu arayan gelirse onu kendisine öde." Bunun anlamı
şudur: Bir seneden sonra sen onu mülk edinmediğin sürece senin yanında bir
emanettir. Dolayısı ile senin herhangi bir kusunm olmaksızın telef olursa senin
onun tazminatını ödeme ne gerek yoktur. Yoksa bu onun o buluntuyu mülk
edinmesini engelledi anlamında değildir. Aksine diğer açık hadisler dolayısı
ile zikrettiğimiz üzere onu mülk edinebilir. Bunlar ise RasUlullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Sonra onu harca, sonra onu infak et"
buyruklarıdır. İşte RasUlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu hususa ikinci
rivayette "eğer (sahibini) bilmezsen onu harca ve senin yanında bir emanet
olsun" buyruğu ile işaret etmiş bulunmaktadır. Yani sahibinin ondaki hakkı
sona ermez. Aksine ne zaman gelip onu isterse eğer kendisi duruyorsa onu
kendisine ver değilse onun bedelini öde. İşte bu da RasUlullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Eğer günlerden bir gün sahibi gelirse onu kendisine
ver" buyruğunun anlamıdır. Maksat ise sahibinin ondaki hakkının büsbütün
sona ermediğini anlatmaktır. Kadı Iyaz ve başkaları Müslümanların mülk
edinmesinden sonra sahibinin gelmesi halinde onu mülk edinenin tazminatını
ödeyeceği üzerinde icma etmişlerdir. Ancak Davud (ez-Zahiri) tazminatın
ödenmesinin sözkonusu olmadığını söylemiştir. Allah en iyi bilendir.
(4478) "Şayet
sahibi gelir de onun kabını, sayısını ve bağını bilecek olursa onu kendisine
ver, aksi taktirde o senindir." Bu hadiste bulunan lukatayı nitelikleri
ile söyleyen birisi gelirse bir beyyine olmaksızın onu kendisine vermesi icap
eder diyen Malik'in ve bu kanaatte olan diğerlerinin lehine bir delildir. Bizim
mezhep alimlerimiz ise: Bir beyyine olmadan onu kendisine ödemesi icap etmez
demişlerdir. Ebu Hanife ve onun mezhep alimleri de -yüce Allah'ın rahmeti
onlara- böyle demişlerdir. Bu kanaatte olanlar bu hadisi bundan maksat eğer
onun doğru söylediğine inanırsa onu kendisine vermesi caizdir, vacip değildir
diye yorumlamışlardır. Çünkü sadece onu tasdik ettiği için o buluntuyu
kendisine vermesinin emredilmesi vücub ifade etmek için değildir. Allah en iyi
bilendir.
4479-7/7 - Bana
Ebu't-Tahir Ahmed b. Amr b. Serh de tahdis etti, bize Abdullah b. Vehb haber
verdi, bana Dahhak b. Osman, Ebu'n-Nadr'dan tahdis etti, o Buşr b. Said'den, o
Zeyd b. Halid el-Cüheni'den şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e lukata hakkında soru soruldu, O: "Onu bir sene tanıt.
Eğer tanıyan çıkmaz ise o zaman sen onun kabını ve bağını belle sonra onu ye. Şayet
sahibi gelirse onu kendisine öde" buyurdu.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 1706; Tırmizi, 1373; İbn Mace, 2507
4480-8/8- Bunu bana
İshak b. Mansur da tahdis etti, bize Ebu Bekr elHanefi haber verdi, bize Dahhak
b. Osman bu isnad ile tahdis etti ve hadiste şunları da söyledi: "Eğer
tanınacak olursa onu ver. Değilse onun kabını, bağını ve sayısını belle"
4481-9/9- Bize Muhammed
b. Beşşar da tahdis etti, bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize Şu'be tahdis
etti. (H.) Bana Ebu Bekr b. Nafi' -lafız ona ait olmak üzere- tahdis etti, bize
Gunder tahdis etti, bize Şu'be, Seleme b. Kuheyl'den şöyle dediğini tahdis
etti: Suveyl b. Kafeheyi şöyle derken dinledim: Ben Zeyd b. Suhan ve Süleyman
b. Rabia gazi olarak çıktık. Bir kamçı buldum, onu aldım. İkisi bana: Onu bırak,
dediler. Ben: Hayır ama ben onu tanıtacağım. Şayet sahibi gelirse (veririm)
değilse ben ondan yararlanırım, dedim. Böylece onların, dediklerini yapmayı
kabul etmedim. Gazamızdan geri döndüğümüz vakit hakkımdaki taktir gereğince
hacca gittim. Medine'ye vardığımda Ubey b. Ka'b ile karşılaştım. Ona kamçının
durumunu ve iki arkadaşımın söylediklerini bildirince şöyle dedi: Ben
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında yüz dinar bulunan bir kese
buldum. Onu alıp Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e götürdüm. O:
"Onu bir yıl tanıt" buyurdu. (Ubey), dedi ki: Ben de onu tanıttığım
halde onu tanıyacak bir kimse bulamadım. Sonra onun huzuruna vardım, O:
"Onu bir yıl tanıt" buyurdu. Onu yine tanıttım, onu tanıyanı
bulamadım. Sonra ona gidince: "Onu bir yıl tanıt" buyurdu. Ben de onu
tanıttığım halde onu tanıyanı bulamadım. Bu sefer: "Sayısını, kabını ve
bağını iyice belle. Sahibi gelirse (ver) değilse sen ondan yararlan"
buyurdu. Ben de ondan yararlandım.
(Ravi, dedi ki) bundan
sonra onunla Mekke'de karşılaştım. Bu sefer: Üç sene mi bir sene mi (ona bu
emri verdiğini) bilemiyorum, dedi,
Diğer tahric: Buhari,
2426 -muhtasar-, 2437; Ebu Davud, 1701, 1702, 1703; Tirmizi, 1374; İbn Mace,
1506
4482- .. ./10- Bana
Abdurrahman b. Bişr el-Abdi de tahdis etti, bize Behz tahdis etti, bana Şu'be
tahdis etti, bana Seleme b. Kuheyl haber verdi. Yahut ben aralarında iken hazır
bulananlara haber verip, dedi ki: Suveyd b. Gafele'yi şöyle derken dinledim:
Zeyd b. Suhan ve Süleyman b. Rabia ile birlikte çıktım. Bir kamçı buldum deyip
hadisi: "Ben de ondan yararlandım" sözüne kadar nakletti.
Şu'be, dedi ki: On yıl
sonra onu: "Sadece bir yıl onu tanıt" dediğini dinledim.
4483-10/13- Bize Kuteybe
b. Said de tahdis etti, bize Cerir, A'meş'den tahdis etti. (H.) Bize Ebu Bekr
b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Veki' tahdis etti. (H.) Bize İbn Numeyr de
tahdis etti, bize babam tahdis etti, hepsi Süfyan’DAN rivayet etti. (H.) Bana
Muhammed b. Hatim de tahdis etti, bize Abdullah b. Cafer er-Raki tahdis etti,
bize Ubeydullah -yani b. Amr- Zeyd b. Ebu Uneyse’DEN tahdis etti. (H.) Bana
Abdurrahman b. Bişr de tahdis etti, bize Behz tahdis etti, bize Hammad b.
Seleme tahdis etti, bunların hepsi Seleme b. Kuheyl'den bu isnad ile Şu'be'nin
hadisine yakın olarak rivayet etti. Bunların hepsinin hadisi rivayetinde üç yıl
zikredilmekle birlikte Hammad b. Seleme'nin hadisinde: İki yahut üç yıl
denilmekte, Süfyan, Zeyd b. Ebu Uneyse ve Hammad b. Seleme'nin hadisi
rivayetlerinde: "Eğer bir kimse gelip sana onun sayısını, kabını ve bağını
haber verecek olursa onu kendisine ver"; Süfyan da Veki' yolu ile gelen
rivayette "değilse o da senin malın gibi olur" İbn Numeyr
rivayetinde, aksi taktirde sen ondan yararlan denilmektedir.
AÇIKLAMA: Zeyd b.
Halid'in hadisinin rivayetlerinde Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Onu bir yıl tanıt" Ubey b. Ka'b (radıyallahu anhı'ın hadisi
rivayetinde Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in üç yıl boyunca
tanıtılmasını emrettiği bir rivayette "bir sene" bir rivayette ravi
şüphe ederek "bilemiyorum bir sene mi üç sene mi, dedi." bir
rivayette iki yahut üç yıl" denilmektedir.
Kadı lyaz, dedi ki: Bu
rivayetlerin cem ve telifi ile ilgili olarak iki açıklama yapılmıştır:
Birisine göre şüphe ve
fazlalık bir kenara bırakılır. Böylelikle şüphe edilen rivayette de bir sene
kastedilmiş olur. Fazlalık ise diğer hadislere uygun olmaması sebebi ile
reddolunur.
İkincisine göre bunlar
iki ayrı meseledir. Zeyd'in bir sene tanıtma ile ilgili rivayeti yeterli olan
asgari miktar hakkında yorumlanır, Ubey b. Ka'b'ın üç yıl tanıbm ile ilgili
rivayeti ise vera ve ileri derecedeki faziletli hal hakkında yorumlanır. (Kadı
lyaz) devamla, dedi ki: Bununla birlikte ilim adamları bir yıl tanıtmak ile
yetinileceği üzerinde icma etmişler ve hiçbir kimse üç yıl tanıbmı şart
koşmamıştır. Bundan tek istisna Ömer b. el-Hattab (r.a.)'dan gelen rivayettir.
Bununla birlikte o rivayetin ondan sabit olmama ihtimali de vardır .
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
1/2- HACILARIN
LUKATASI HAKKINDA BİR BAB