SAHİH-İ MÜSLİM |
DAVALAR |
10 - باب بيان
اختلاف
المجتهدين
10- MÜÇTEHİTLERİN
iHTiLAF ETMESİNİN BEYANI BABI
20 - (1720) حدثني
زهير بن حرب.
حدثني شبابة.
حدثني ورقاء عن
أبي الزناد،
عن الأعرج، عن
أبي هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم. قال
(بينما امرأتان
معهما
ابناهما. جاء
الذئب فذهب
بابن إحداهما.
فقالت هذه
لصاحبتها:
إنما ذهب
بابنك أنت.
وقالت الأخرى:
إنما ذهب
بابنك. فتحاكمتا
إلى داود.
فقضى به
للكبرى.
فخرجتا على
سليمان بن
داود عليهما
السلام.
فأخبرتاه. فقال:
ائتوني
بالسكين أشقه
بينكما. فقالت
الصغرى: لا.
يرحمك الله!
هو ابنها.
فقضى به
للصغرى.
قال:
قال أبو
هريرة: والله!
إن سمعت
بالسكين قط إلا
يومئذ. ما كنا
نقول إلا
المدية.
4470-20/1- Bana Zuheyr
b. Harb tahdis etti. Bana Şebabe tahdis etti. Bana Verka', Ebu'z-Zinad'dan
tahdis etti. 0, P;rec'den, o Ebu Hureyre'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Bir zamanlar iki kadının
beraberlerinde oğulları bulunuyorken kurt gelip onlardan birisinin oğlunu alıp
götürdü. Oğlu alınan kadın diğer arkadaşına kurt ancak senin oğlunu alıp gitti,
dedi. Öteki de: (Hayır) ancak senin oğlunu alıp götürdü, dedi. Sonra Davud
(as)'ın hükmüne başvurdular. O da çocuğun o kadınların yaşça büyük olanlarına
ait olduğuna hüküm verdi. Çıktıklarında Süleyman b. Davud'un yanından geçtiler
-ikisine de selam olsun- kadınlar (durumu) ona haber verince Süleyman: Bana
bıçağı getirin de onu ikinize böleyim, dedi. Küçük: Hayır! Allah'ın rahmeti
üzerine olasıco. Çocuk onun oğludur deyince bu sefer çocuğun küçük kadına ait
olduğuna hüküm verdi."
(A'rec), dedi ki: Ebu
Hureyre, dedi ki: Allah'a yemin olsun ki ben (bıçak anlamındaki)
"sikkin" lafzını ancak o gün işittim. Bizler ise hep ona
"mudye" derdik.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
(1720) - وحدثنا
سويد بن سعيد.
حدثني حفص
(يعني ابن ميسرة
الصنعاني) عن
موسى بن عقبة.
ح وحدثنا أمية
بن بسطام.
حدثنا يزيد بن
زريع. حدثنا
روح (وهو ابن
القاسم) عن
محمد بن
عجلان. جميعا
عن أبي الزناد،
بهذا الإسناد،
مثل معنى حديث
ورقاء.
4471- .. ./2- Bize
Suveyd b. Said de tahdis etti, bana Hafs -yani b. Meysere es-Sa'ani- Musa b.
Ukbe'den tahdis etti. (H.) Bize Umeyye b. Bistam da tahdis etti, bize Yezid b.
Zure' tahdis etti, bize Ravh -ki o b. el-Kasım'dır- Muhammed b. Adan'dan tahdis
etti, hepsi Ebu Zinad'dan bu isnad ile Verkan'ın hadisi ile aynı manada rivayet
etti.
Diğer tahric: Suveyd
b. Said'in hadisini yalnızca Müslim rivayet etmiştir; Umeyye b. Bistam'ın
hadisini Nesai, 5418
AÇIKLAMA: Bu babta
Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'ın Davud ve Süleyman -Allah'ın salat ve selamları
onlara- kurdun birilerini aldığı iki çocuk hakkında annelerinin anlaşmazlığa
düşmeleri üzerine Davud'un çocuğun büyük kadına ait olduğuna dair hüküm verdiği
bu iki kadın Süleyman {aleyhisselam)'ın yanına gelince "ben aranızda onu
ortadan ikiye böleceğim" demesi üzerine küçük kadının o büyük kadına
aittir diye itiraf ettiğini halbuki daha önceden büyük kadının kesebilirsin,
dediğini ifade eden hadis yer almaktadır. Bu rivayete göre Süleyman küçük
kadının şefkatini çocuğun gerçek annesinin o olduğuna delil görmüştür. Yaşı
büyük olan kadın ise bundan rahatsız olmamış, aksine musibette çocuğunu
kaybetmek sureti ile arkadaşının da kendisine ortak olması için böyle bir şey
istemişti.
İlim adamları der ki:
Davud {aleyhisselam)'ın o çocuğun yaşça büyük olan kadına ait olduğuna hüküm
vermesi, onda gördüğü benzerlik yahut da onun şeriatinde yaşça büyük olmak
sebebi ile tercihin sözkonusu olacağı ya da çocuğun büyük kadının elinde
bulunması ve onun şeriahnda bunun bir tercih sebebi olması dolayısıyla bu hükmü
vermiş olabilir. Süleyman ise meselenin iç yüzünü öğrenmek için oldukça
incelikli bir yola başvurarak gerçeğe ulaşmıştır. Her ikisine çocuğu ortadan
bölmek istediği izlenimini verdi. Böylelikle çocuğun parçalanmasının kime ağır
geleceğini öğrenecekti. O da çocuğun annesi demektir. Yaşça büyük olan kadın
çocuğun kesilmesini isteyince onun gerçek annesi olmadığını öğrenmiş oldu.
Küçük kadın da sözlerini söyleyince onun gerçek annesi olduğunu anladı. Halbuki
onun maksadı gerçek manada çocuğu kesmek değildi. O ancak çocuğun gerçek
annesini ayırd etmek için her ikisinin şefkat ve merhametini sınamak istemişti.
Sözünü ettiğimiz husus ile gerçek annesi ortaya çıkınca o da onu tanıdı. Bundan
sonra büyük kadının ikrar etmesini istediği ve onun da bu olaydan sonra çocuğun
küçük kadına ait olduğunu ikrar edip kabul etmiş olması ve yalnızca sözü geçen
şefkat ile değil de ikrar ile birlikte çocuğun küçük kadına ait olduğuna hüküm
vermiş olması da mümkündür.
ilim adamları der ki:
Benzeri bir uygulamayı -tek başına olması halinde onunla alakalı bir hükmün
sözkonusu olmayacağı bir surette- gerçeğe ulaşmak için yaparlar.
Şayet tek bir mesele
hakkında Davud (aleyhisselam)'ın hüküm vermiş olmasından sonra Süleyman
(aleyhisselam) nasıl hüküm verip onun hükmünü nakletti? Halbuki müçtehid bir
başka müçtehidin hükmünü nakletmez denilecek olursa buna çeşitli şekillerde
cevap verilmiştir. Bunların birincisine göre Davud (aleyhisselam) henüz hükmü
kesin olarak vermemişti. ikincisine göre bu Davud (aleyhisselam)'ın verdiği bir
hüküm değil bir fetva idi. Üçüncü açıklamaya göre onların şeriatında davacı
davasını bir başka hakime götürüp o da ondan farklı bir kanaat sahibi ise onun
hükmünün fesh edilmesi şeriatlerinde bulunan bir husus olması mümkündür.
Dördüncüsüne göre ise Süleyman bu işi hakkı ortaya çıkarmak ve doğrunun ortaya
çıkmasını sağlamak için bir çare olmak üzere yaptı. Büyük kadın da bunu ikrar
edince onun ikrarı ile amel etti. Daha önce verilmiş bir hükümden sonra olsa
dahi. Nitekim lehine hüküm verilmiş olan bir kimse bu hükümden sonra bu hususta
hak karşı tarafındır diye itiraf etmesi halinde de durum böyledir.
"Küçük kadın:
Hayır, Allah'ın rahmeti sana olsun. O onun oğludur, dedi." Yani hayır, onu
ortadan ikiye bölme deyip cümle burada tamam olduktan sonra yeni bir cümleye
başlayarak: Allah'ın rahmeti üzerine olsun, o onun oğludur" demiştir. ilim
adamları der ki: Bu gibi hallerde araya bir vav getirerek "hayır ve
Allah'ın rahmeti üzerine olsun" denilmesi müstehaptır demişlerdir.
"(Bıçak
anlamındaki) sıkkın ve müdye"e gelince. Müdye hem ötreli hem kesreli hem
de fethalı olarak (mudye, midye ve meyde şeklinde) söylenir. Bu ismin veriliş
sebebi hayvanın hayat süresini kestiğinden dolayıdır. Sıkkın ise hem müzekker
hem müennes olarak kullanılır "sikkine" de denilir. Buna bu ismin
veriliş sebebi ise hayvanın hareketini teskin etmesi (durdurması)
dolayısıyladır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
11- HAKİMİN,
HASIMLARIN ARASINI DÜZELTMESİNİN MÜSTEHAP OLDUĞU BABI