SAHİH-İ MÜSLİM

DAVALAR

 

10- MÜÇTEHİTLERİN iHTiLAF ETMESİNİN BEYANI BABI

 

4470-20/1- Bana Zuheyr b. Harb tahdis etti. Bana Şebabe tahdis etti. Bana Verka', Ebu'z-Zinad'dan tahdis etti. 0, P;rec'den, o Ebu Hureyre'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Bir zamanlar iki kadının beraberlerinde oğulları bulunuyorken kurt gelip onlardan birisinin oğlunu alıp götürdü. Oğlu alınan kadın diğer arkadaşına kurt ancak senin oğlunu alıp gitti, dedi. Öteki de: (Hayır) ancak senin oğlunu alıp götürdü, dedi. Sonra Davud (as)'ın hükmüne başvurdular. O da çocuğun o kadınların yaşça büyük olanlarına ait olduğuna hüküm verdi. Çıktıklarında Süleyman b. Davud'un yanından geçtiler -ikisine de selam olsun- kadınlar (durumu) ona haber verince Süleyman: Bana bıçağı getirin de onu ikinize böleyim, dedi. Küçük: Hayır! Allah'ın rahmeti üzerine olasıco. Çocuk onun oğludur deyince bu sefer çocuğun küçük kadına ait olduğuna hüküm verdi."

(A'rec), dedi ki: Ebu Hureyre, dedi ki: Allah'a yemin olsun ki ben (bıçak anlamındaki) "sikkin" lafzını ancak o gün işittim. Bizler ise hep ona "mudye" derdik.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

 

4471- .. ./2- Bize Suveyd b. Said de tahdis etti, bana Hafs -yani b. Meysere es-Sa'ani- Musa b. Ukbe'den tahdis etti. (H.) Bize Umeyye b. Bistam da tahdis etti, bize Yezid b. Zure' tahdis etti, bize Ravh -ki o b. el-Kasım'dır- Muhammed b. Adan'dan tahdis etti, hepsi Ebu Zinad'dan bu isnad ile Verkan'ın hadisi ile aynı manada rivayet etti.

 

 

Diğer tahric: Suveyd b. Said'in hadisini yalnızca Müslim rivayet etmiştir; Umeyye b. Bistam'ın hadisini Nesai, 5418

 

AÇIKLAMA:          Bu babta Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'ın Davud ve Süleyman -Allah'ın salat ve selamları onlara- kurdun birilerini aldığı iki çocuk hakkında annelerinin anlaşmazlığa düşmeleri üzerine Davud'un çocuğun büyük kadına ait olduğuna dair hüküm verdiği bu iki kadın Süleyman {aleyhisselam)'ın yanına gelince "ben aranızda onu ortadan ikiye böleceğim" demesi üzerine küçük kadının o büyük kadına aittir diye itiraf ettiğini halbuki daha önceden büyük kadının kesebilirsin, dediğini ifade eden hadis yer almaktadır. Bu rivayete göre Süleyman küçük kadının şefkatini çocuğun gerçek annesinin o olduğuna delil görmüştür. Yaşı büyük olan kadın ise bundan rahatsız olmamış, aksine musibette çocuğunu kaybetmek sureti ile arkadaşının da kendisine ortak olması için böyle bir şey istemişti.

 

İlim adamları der ki: Davud {aleyhisselam)'ın o çocuğun yaşça büyük olan kadına ait olduğuna hüküm vermesi, onda gördüğü benzerlik yahut da onun şeriatinde yaşça büyük olmak sebebi ile tercihin sözkonusu olacağı ya da çocuğun büyük kadının elinde bulunması ve onun şeriahnda bunun bir tercih sebebi olması dolayısıyla bu hükmü vermiş olabilir. Süleyman ise meselenin iç yüzünü öğrenmek için oldukça incelikli bir yola başvurarak gerçeğe ulaşmıştır. Her ikisine çocuğu ortadan bölmek istediği izlenimini verdi. Böylelikle çocuğun parçalanmasının kime ağır geleceğini öğrenecekti. O da çocuğun annesi demektir. Yaşça büyük olan kadın çocuğun kesilmesini isteyince onun gerçek annesi olmadığını öğrenmiş oldu. Küçük kadın da sözlerini söyleyince onun gerçek annesi olduğunu anladı. Halbuki onun maksadı gerçek manada çocuğu kesmek değildi. O ancak çocuğun gerçek annesini ayırd etmek için her ikisinin şefkat ve merhametini sınamak istemişti. Sözünü ettiğimiz husus ile gerçek annesi ortaya çıkınca o da onu tanıdı. Bundan sonra büyük kadının ikrar etmesini istediği ve onun da bu olaydan sonra çocuğun küçük kadına ait olduğunu ikrar edip kabul etmiş olması ve yalnızca sözü geçen şefkat ile değil de ikrar ile birlikte çocuğun küçük kadına ait olduğuna hüküm vermiş olması da mümkündür.

 

ilim adamları der ki: Benzeri bir uygulamayı -tek başına olması halinde onunla alakalı bir hükmün sözkonusu olmayacağı bir surette- gerçeğe ulaşmak için yaparlar.

 

Şayet tek bir mesele hakkında Davud (aleyhisselam)'ın hüküm vermiş olmasından sonra Süleyman (aleyhisselam) nasıl hüküm verip onun hükmünü nakletti? Halbuki müçtehid bir başka müçtehidin hükmünü nakletmez denilecek olursa buna çeşitli şekillerde cevap verilmiştir. Bunların birincisine göre Davud (aleyhisselam) henüz hükmü kesin olarak vermemişti. ikincisine göre bu Davud (aleyhisselam)'ın verdiği bir hüküm değil bir fetva idi. Üçüncü açıklamaya göre onların şeriatında davacı davasını bir başka hakime götürüp o da ondan farklı bir kanaat sahibi ise onun hükmünün fesh edilmesi şeriatlerinde bulunan bir husus olması mümkündür. Dördüncüsüne göre ise Süleyman bu işi hakkı ortaya çıkarmak ve doğrunun ortaya çıkmasını sağlamak için bir çare olmak üzere yaptı. Büyük kadın da bunu ikrar edince onun ikrarı ile amel etti. Daha önce verilmiş bir hükümden sonra olsa dahi. Nitekim lehine hüküm verilmiş olan bir kimse bu hükümden sonra bu hususta hak karşı tarafındır diye itiraf etmesi halinde de durum böyledir.

 

"Küçük kadın: Hayır, Allah'ın rahmeti sana olsun. O onun oğludur, dedi." Yani hayır, onu ortadan ikiye bölme deyip cümle burada tamam olduktan sonra yeni bir cümleye başlayarak: Allah'ın rahmeti üzerine olsun, o onun oğludur" demiştir. ilim adamları der ki: Bu gibi hallerde araya bir vav getirerek "hayır ve Allah'ın rahmeti üzerine olsun" denilmesi müstehaptır demişlerdir.

 

"(Bıçak anlamındaki) sıkkın ve müdye"e gelince. Müdye hem ötreli hem kesreli hem de fethalı olarak (mudye, midye ve meyde şeklinde) söylenir. Bu ismin veriliş sebebi hayvanın hayat süresini kestiğinden dolayıdır. Sıkkın ise hem müzekker hem müennes olarak kullanılır "sikkine" de denilir. Buna bu ismin veriliş sebebi ise hayvanın hareketini teskin etmesi (durdurması) dolayısıyladır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

11- HAKİMİN, HASIMLARIN ARASINI DÜZELTMESİNİN MÜSTEHAP OLDUĞU BABI