SAHİH-İ MÜSLİM |
DAVALAR |
3- ZAHİR'E VE HÜCCETİ
(DELİLİ) GÜZEL ANLATMAYA GÖRE HÜKÜM VERME BABI
4448-4/1- Bize Yahya b. Yahya et-Temımı tahdis etti, bize Ebu Muaviye, Hişam b. Urve’DEN haber verdi, o babasından, o Ebu
Seleme kızı Zeyneb'den, o Um Seleme'den
şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Şüphesiz benim huzurumda davalaşıyorsunuz. Birilerinizin diğerlerine göre
delilini daha iyi bir şekilde açıklayabilmesi mümkündür. Ben de onun lehine
ondan dinlediğime göre hüküm verebilirim. Her kime kardeşinin hakkından bir şey
kesip verecek olursam onu almasın. Çünkü ben bununla ona ancak cehennemden bir
parça kesip vermiş olurum" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari, 2458 -buna
yakın-; 2680, 6967, 7169, 7181 -buna yakın-, 7185 -buna yakın-; Ebu Davud, 3583; Tirmizi, 1339; Nesai, 5416, 5437;
İbn Mace, 2317
4449- .. ./2- Bunu bize Ebu Bekr b. Ebu
Şeybe de tahdis etti, bize Veki' tahdis etti. (H.) Bize Ebu Kureyb de tahdis
etti, bize İbn Numeyr tahdis etti, ikisi Hişam'dan bu isnad ile aynısını rivayet etti.
4450-5/3- Bana Harmele b. Yahya da tahdis
etti... Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Um Seleme'den
rivayete göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) adasının kapısında davacıların
gürültüsünü işitince yanlarına çıktı ve: "Ben ancak bir beşerim. Hiç
şüphesiz davacı (lar) bana gelir. Belki onların biri
diğerinden daha beliğ olabilir. Ben de onun doğru söylediğini düşünerek onun
lehine hüküm verebilirim. Kimin lehine bir müslümanın
hakkını hükmederek verirsem şüphesiz ki o ancak ateşten bir parçadır. İster onu
taşısın ister bıraksın" buyurdu.
4451-6/4- Bize Amr en-Nakid de tahdis etti, bize Yakub b.
İbrahim b. Sa'd tahdis
etti, bize babam Salih'den tahdis
etti. (H.) Bize Abd b. Humeyd
de tahdis etti, bize Abdurrezzak
haber verdi, bize Ma'mer haber verdi, ikisi Hadesan'den bu isnad ile Yunus'un
hadisine yakın olarak rivayet etti.
Ma'mer'in hadisi rivayetinde: (Um Seleme), dedi ki: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Um Seleme'nin kapısının önünde hasımların gürültülerini duydu,
dedi.
AÇIKLAMA: (4448) Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Siz benim huzurumda davalaşıyorsunuz ...
Ona ateşten bir parça kesip veriyorum." Diğer rivayette (4450) "Ben
ancak bir beşerim. .. Onu ister taşısın ister bıraksın" buyurulmaktadır.
el-Hanu:
Daha güzel açıklayan lafzı ha harfi fethalı olup ikinci rivayette açıkça ifade
ettiği gibi daha beliğ ve delilini ortaya koymayı daha iyi bilen demektir.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Ben ancak bir beşerim" buyruğunun
anlamı beşeriyetin haline dikkat çekmek ve yüce Allah kendilerine bu kabilden
bir şey bildirmediği sürece gaybden ve işlerin gizli
iç hallerinden hiçbir şeyi bilmelerinin mümkün olmadığına dikkat çekmektir.
Ayrıca Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in hakkında sair beşer için geçerli
olan hususların ahkam ile ilgili hususlarda onun için de geçerli olduğuna,
kendisinin insanlar arasında zahire göre hüküm verdiğine, gizli ve iç halleri
ise Allah'ın görüp ondan hesaba çekeceğine dikkat çekilmektedir. Bu sebeple o beyyine ile, yemin ile ve buna benzer zahiri hükümlere göre
hüküm verir. Halbuki işlerin iç yüzünün bundan farklı olması mümkündür. Ama o
ancak zahire göre hüküm vermekle yükümlü tutulmuştur. Bu da Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Ben la ilahe illallah deyinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunu söylemeleri halinde kanlarını ve mallarını
benden korumuş olurlar. Ancak onun hakkıyla koruyabilirler. Hesaplarını görmek
ise Allah'a aittir" buyruğuna benzemektedir. Lanetleşen kan koca ile
ilgili hadiste de:
"Eğer yeminler
olmasaydı ben ona {lanetleşen kadına} ne yapacağımı bilirdim" buyurdu. Elbetteki yüce Allah dilemiş olsaydı onun her iki hasmın iç
durumunu da bilmesini sağlar ve o da herhangi bir şahitliğe ya da yemine gerek
duymadan kendi içindeki kesin bilgiye göre hüküm verirdi. Ama yüce Allah
ümmetine ona tabi olmayı, söz, fiil ve hükümlerinde ona uymayı emrettiği için
işlerin iç yüzünü bilmemek hususunda onların hükmünü de onun için geçerli
kıldı. Böylelikle bu hususta ümmetin hükmü onun hükmü ile aynı olsun. Bunun
için yüce Allah kendisinin başkası ile eşit olduğu zahire göre hüküm verme
halini icra etmiştir. Böylelikle ona uymak mümkün olabilsin ve batına
bakmaksızın zahiren görülen hükümlere uyup, onları kabul etmek hususunda
kulların gönülleri hoş olsun. Allah en iyi bilendir.
Bu hadis Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
bazı hallerde batına uymayan bir zahir ile karşı karşıya kalabileceğini
göstermektedir. Halbuki usül alimleri onun hükümler
hususunda hata üzerinde bırakılmayacağını ittifakla kabul etmişlerdir denilecek
olursa buna cevap şudur: Hadis ile usül alimlerinin
kaidesi arasında herhangi bir çatışma yoktur. Çünkü usül
alimlerinin kastettikleri hakkında içtihadı ile hüküm verdiği hususlardır. Acaba
bu hususta hata etmesi mümkün müdür? İşte bu konuda mümkün olup olmaması ile
ilgili çoğunluğun görüş ayrılığı vardır. Aralarından bunun olmayacağını
söyleyenler vardır. Caizdir diyenler ise O hatasının devamı üzerinde
bırakılmaz. Aksine yüce Allah onu kendisine bildirir ve O da bunu telafi eder
demişlerdir.
Hadisteki bu durumun
anlamı da şudur: Eğer beyyine ve yemin gibi içtihadda bulunmaksızın hüküm verecek olursa işte bu gibi
hallerde zahiri batını ile örtüşmeyen bir hüküm verecek olursa verdiği bu hükme
hata denilmez. Aksine mükellef olduğu kesinleşen esaslara bağlı olarak verdiği
hüküm doğrudur. Mesela iki şahitin şahitliği ile amel
etmenin gerekliliğidir. Eğer bu iki şahit yalancı ise ya da buna yakın bir
durumda ise kusur onlardandır ve onlara yardımcı olanlardandır. Hükme gelince
bu hususta onun için başka bir çare yoktur. Bundan dolayı ayıplanması da sözkonusu olamaz. Halbuki içtihat edip hata ederse durum
böyle değildir. Çünkü böyle bir olayda verdiği böyle bir hüküm şeriatın hükmü
değildir. Allah en iyi bilendir.
Bu hadis-i şerifte
Maliki, Şafii ve Ahmed'in mezhebleri
ile İslam alimlerinin ve ashab, tabiin ve onlardan
sonra gelen çeşitli bölgelerdeki fukahanın büyük
çoğunluğunun şu görüşünün lehine delil bulunmaktadır: Hakimin hükmü batını değiştirmez
ve haramı helal kılmaz. Buna göre iki yalancı şahit bir malın bir kişiye ait
olduğuna tanıklık etse hakim: de buna göre hüküm verse lehine hüküm verilen
kişiye bu mal helal olmaz. Eğer kişi aleyhine başkasını öldürdüğüne dair
şahitlik ederlerse velinin onların yalan söylediklerini bilmekle birlikte
öldürülmesini sağlaması helal olmaz. İki şahit eğer bir kişinin hanımını
boşadığına şahitlik ederse onların yalan söylediklerini bilen bir kimsenin
hakimin kadının boşandığına hüküm vermesinden sonra o kadın ile evlenmesi helal
değildir.
Ebu Hanife ise şöyle demektedir: Hakimin hükmü malları değil de
fercleri helal kılar. Bu sebeple o şöyle demektedir:
Burada sözü geçen böyle bir kadını nikahlamak helal olur. Ancak bu kanaat hem
bu sahih hadise hem de ondan önceki icmaa aykırıdır.
Diğer taraftan kendisinin de başkasının da uygun bulduğu bir kaideye de
aykırıdır ki o da fereler hususunda ihtiyatlı olmak
mali konularda ihtiyatlı bulunmaktan önceliklidir.,
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Ben bununla ona ateşten bir parça kesip
vermiş oluyorum. " Yani böyle birisinin lehine batına aykırı zahiren bir
hüküm verecek olursam o haramdır ve sonunda cehennem ateşine götürür.
"Onu ister taşısın
ister bıraksın. " Burada onu serbest bırakmak anlamında değildir. Aksine
bu tehdit ve korkutmadır. Yüce Allah'ın: "İsteyen iman etsin isteyen de
kafir olsun" (Kehf, 29) buyruğu ile:
"İstediğiniz gibi amel ediniZ" (Fussilet, 40) buyruğu gibidir.
"Um Seleme'nin kapısı önünde hasımların gürültüsünü
işitti." Burada "lecebe" lafzı lam,
cim ve be harfleri fethalı olarak söylenir. Bundan önceki rivayette ise
"celebe" şeklinde olup cim harfi lamdan öncedir. Her ikisi de
doğrudur. Celebe ve lecebe seslerin birbirine
karışması demektir. Buradaki (tekil olarak kullanılmış olan) "hasb" lafzı çoğul anlamındadır. Bu da hem tekil hem
çoğul hakkında kullanılan lafızlardandır. Allah en iyi bilendir.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Her kimin lehine bir müslümana
ait bir hakkı hükmedip verecek olursam" burada "müslüman"
kayıtlaması çoğunlukla görülen hal içindir. Yoksa kafiri bu hususta hükmün
dışında tutmak kastedilmemiştir. Çünkü zımminin de
antlaşmalının da mürtedin de bu hususta malı tıpkı müslümanın malı gibidir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için aşağıdaki
link’i kullan:
4- (EBU SUFYAN'IN
HANIMI) HİND'İN MESELESİ BABI