SAHİH-İ MÜSLİM |
HUDUD |
8 - باب حد
الخمر
8/19- İÇKİ İÇMENİN HADDİ
BABI
35 - (1706) حدثنا
محمد بن
المثنى ومحمد
بن بشار. قالا:
حدثنا محمد بن
جعفر. حدثنا
شعبة. قال:
سمعت قتادة يحدث
عن أنس بن
مالك؛
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم أتي برجل
قد شرب الخمر.
فجلدته
بجريدتين،
نحو أربعين.
قال:
وفعله أبو
بكر. فلما كان
عمر استشار
الناس. فقال
عبدالرحمن:
أخف الحدود
ثمانين. فأمر
به عمر.
4427-35/1-
Bize Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşar tahdis edip, dedi ki: Bize
Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize Şu'be tahdis edip, dedi ki: Katade'yi Enes
b. Malik'den tahdis ederken dinledim. Buna göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e içki içmiş bir adam getirildi. Ona iki hurma dalı ile kırk kadar sopa
vurdu.
(Enes), dedi ki: Ebu
Bekir de bunu uyguladı. Ömer (radıyallahu anh) halife olunca insanlarla
istişare etti. Abdurrahman: Hadlerin en hafifi seksen (sopa) dır, dedi. Ömer de
bunun vurulmasını emretti.
Diğer tahric: Buhari,
6773; Tirmizi, 1443
(1706) - وحدثنا
يحيى بن حبيب
الحارثي.
حدثنا خالد
(يعني ابن
الحارث). حدثنا
شعبة. حدثنا
قتادة. قال:
سمعت أنسا
يقول: أتي
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم برجل.
فذكر نحوه.
4428- .. ./2- Bana Yahya
b. Habib el-Harisı de tahdis etti, bize Halid -yani b. el-Haris- tahdis etti,
bize Şu'be tahdis etti, bize Katade tahdis edip, dedi ki: Enes'i şöyle derken
dinledim: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bir adam getirildi deyip,
hadisi buna yakın olarak zikretti.
36 - (1706) حدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
معاذ بن هشام.
حدثني أبي عن
قتادة، عن أنس
بن مالك؛
أن
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم جلد في
الخمر
بالجريد
والنعال. ثم
جلد أبو بكر
أربعين. فلما
كان عمر، ودنا
الناس من الريف
والقرى، قال:
ما ترون في
جلد الخمر؟
فقال
عبدالرحمن بن
عوف: أرى أن
تجعلها كأخف
الحدود. قال:
فجلد عمر
ثمانين.
4429-36/3-
Bize Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti ... Enes b. Malik'den rivayete göre
Allah'ın Nebi'si (Sallallahu aleyhi ve Sellem) içki içilmesi sebebi ile hurma
dalları ile ve ayakkabılarla dövdü. Sonra Ebu Bekir de kırk (sopa) vurdu. Ömer
halife olup da insanlar kırsal kesimlere ve köylere doğru gidince içki sebebi
ile celde vurmak hususundaki görüşünüz nedir, dedi. Abdurrahman b. Avf:
Hadlerin en hafifi olarak onu tespit etmeni uygun görüyorum, dedi. (Enes):
Bunun üzerine Ömer de seksen sopa vurdu, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
6773, 6776 -muhtasar-; Ebu Davud, 4479; İbn Mace, 2570
(1706) - حدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
يحيى بن سعيد.
حدثنا هشام،
بهذا
الإسناد،
مثله.
4430- ... /4- Bize
Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti, bize Yahya b. Said tahdis etti, bize Hişam
bu isnad ile aynısını tahdis etti.
37 - (1706) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا وكيع عن
هشام، عن
قتادة، عن
أنس؛ أن النبي
صلى الله عليه
وسلم كان يضرب
في الخمر
بالنعال
والجريد أربعين.
ثم ذكر نحو
حديثهما. ولم
يذكر: الريف
والقرى.
4431-37/5- Bize Ebu Bekr
b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Veki', Hişam’DAN tahdis etti, o Katade'den, o
Enes’DEN rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) içki içmek
sebebi ile ayakkabılarla ve hurma dalları ile kırk (sopa) vuruyordu. Sonra da
ikisinin hadisine yakın olarak rivayeti zikretti ama kırsal kesimi ve köyleri
zikretmedi.
AÇIKLAMA: (4427)
"Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e içki içmiş bir adam getirildi de ...
Ömer de onun vurulmasını
emretti." Bir rivayette: (4429) "Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
içki içmek sebebi ile hurma dalları ve ayakkabılar ile dövdü ... bunun üzerine
Ömer de seksen sopa vurdu." Başka bir rivayette (4431) Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) içki içmek sebebi ile ayakkabılarla ve hurma dalları ile kırk
sopa vuruyordu." (Bundan sonra gelen) Ali (r.a.)'ın rivayet ettiği hadiste
(4432) "Kırk sopa vurduktan sonra sopa vurana: Dur, dedi. Sonra: Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kırk, Ebu Bekir kırk ve Ömer seksen sopa vurdu.
Hepsi sünnettir ama bunu ben daha çok seviyorum, dedi."
Birinci rivayette:
"Abdurrahman hadlerin en hafifi" dedi. Yani sen ona hadlerin en
hafifi kadar vur demektir. Yahut da bu haddi hadlerin en hafifi gibi tespit et.
Nitekim bu hususu diğer rivayette açıkça ifade etmiştir. O da:
"Görüşüme göre sen
bunu hadlerin en hafifi kadar tespit et." Yani şarap (içki) içme haddi
olan bu cezayı öyle tespit et. "Hadlerin en hafifi" Kur'an'da nass
ile tespit edilmiş olan had olup, sözkonusu hadler hırsızlık haddi el
kesilmesi, zina haddi yüz celde vurulması, kazf (zina iftirası) haddi ise seksen
celdedir. İşte sen de bu hadlerin en hafifi gibi seksen celde olarak tespit et
demektir. Bundan kıyas yapmanın caiz olduğu ve hakim ile müftünin arkadaşları
ile hüküm verme meclisinde hazır bulunanlarla istişarede bulunmasının da
müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır.
38 - (1707) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة
وزهير بن حرب
وعلي بن حجر.
قالوا: حدثنا
إسماعيل (وهو
ابن علية) عن ابن
أبي عروبة، عن
عبدالله
الداناج. ح
وحدثنا إسحاق
بن إبراهيم
الحنظلي
(واللفظ له).
أخبرنا يحيى
بن حماد.
حدثنا
عبدالعزيز بن
المختار. حدثنا
عبدالله بن
فيروز مولى
ابن عامر
الداناج.
حدثنا حضين بن
المنذر، أبو
ساسان. قال:
شهدت
عثمان بن عفان
وأتى
بالوليد، قد
صلى الصبح
ركعتين. ثم
قال: أزيدكم؟
فشهد عليه
رجلان: أحدهما
حمران؛ أنه
شرب الخمر.
وشهد آخر؛ أن
رآه يتقيأ.
فقال عثمان:
إنه لم يتقيأ
حتى شربها. فقال:
يا علي! قم
فاجلده. فقال
علي: قم، يا
حسن! فاجلده. فقال
الحسن: ول
حارها من تولى
قارها (فكأنه
وجد عليه).
فقال: يا
عبدالله بن
جعفر! قم
فاجلده.
فجلده. وعلي
يعد. حتى بلغ
أربعين. فقال:
أمسك. ثم قال:
جلد النبي صلى
الله عليه
وسلم أربعين.
وجلد أبو بكر
أربعين. وعمر
ثمانين. وكل
سنة. وهذا أحب
إلي.
زاد
علي بن حجر في
روايته: قال
إسماعيل: وقد
سمعت حديث
الداناج منه
فلم أحفظه.
4432-28/6-
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, Zuheyr b. Harb ve Ali b. Hucr da tahdis edip,
dediler ki: Bize İsmail-ki o b. Uneyye'dir- İbn Ebu Arube'den tahdis etti, o
Abdullah ed-Danac'dan rivayet etti. (H.) Bize İshak b. İbrahim el-Hanzalt de
-lafız ona ait olmak üzere- tahdis etti, bize Yahya b. Hammad haber verdi, bize
Abdulaziz b. el-Muhtar tahdis etti, bize İbn Amir ed-Danac'ın azadlısı Abdullah
b. Feyruz tahdis etti, bize Hudayn b. el-Munzir Ebu Sasan tahdis edip, dedi ki:
Şuna tanık oldum: el-Velid, Osman b. Affan'a getirildi. Sabah namazını iki
rekat kıl{dır}dıktan sonra, size daha fazlasını da kıldırayım mı, demişti. Onun
aleyhine birisi Humran olan iki adam şahitlik etti. Humran içki içtiğine diğeri
de onu kusarken gördüğüne şahitlik etti.
Bunun üzerine Osman:
Eğer onu içmemiş olsaydı kusmazdı, dedi. Sonra: Ey Ali kalk ona celde vur,
dedi. Bu sefer Ali de: Kalk ey Hasan, ona celde vur, dedi. Hasan: Sen bunun
cefasını, sefasını sürene yükle, dedi. -Ona kızgın gibi idi.-
Bu sefer Ali: Ey
Abdullah b. Cafer, kalk da ona celde vur, dedi. O da: Ona celde vurmaya
başladı. Ali de sayıyordu. Nihayet kırka varınca: Dur, dedi. Sonra da: Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kırk celde vurdu. Ebu Bekr de kırk celde vurdu.
Ömer ise seksen vurdu. Bunların hepsi sünnettir, ben de bunu daha çok severim,
dedi.
Ali b. Hucr rivayetinde
şunları ekledi: İsmail, dedi ki: Ben Danac'ın hadisini kendisinden dinledim,
ama onu iyice bellemedim.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 4480, 4481; İbn Mace, 2571
39 - (1707) حدثني
محمد بن منهال
الضرير. حدثنا
يزيد بن زريع.
حدثنا سفيان
الثوري عن أبي
حصين، عن عمير
بن سعيد، عن
علي. قال : ما
كنت أقيم على
أحد حدا فيموت
فيه، فأجد منه
في نفسي، إلا
صاحب الخمر.
لأنه إن مات
وديته. لأن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم لم يسنه.
4433-39/7- Bana Muhammed
b. Minhal ed-Darir de tahdis etti ... Umeyr b. Said, Ali’DEN şöyle dediğini
rivayet etti: Ben herhangi bir kimseye had uygulasam da bundan dolayı ölse
içimde bu sebeple bir pişmanlık duymam. İçki içen kişi müstesna. Çünkü o (bunun
neticesinde) ölürse onun diyetini öderim. Zira Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bunu sünnet olarak tespit etmemişti.
Diğer tahric: Buhari,
6778; Ebu Davud, 2569;
4434- .. ./8- Bize
Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti, bize Abdurrahman tahdis etti, bize Süfyan
bu isnad ile aynısını tahdis etti.
AÇIKLAMA: (4432)
"Ve hepsi sünnettiL" Yani Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem}'in de fiili
uygulaması, Ebu Bekir'in uygulaması da gereğince amel edilebilecek bir
sünnettir. Ömer'in fiili uygulaması da böyle olmakla birlikte Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ile Ebu Bekir'in yaptıklarını daha çok severim.
"Ama ben bunu daha
çok severim" sözü vurmuş olduğu ve celde vurana: Dur, dediği kırk celdeye
işarettir. Yani senin şimdiye kadar buna vurduğun kırk celdeyi seksen celdeden
daha çok severim.
Bu da sahabenin fiili
uygulamasının gereğince amel olunacak bir sünnet olduğuna delildir. Bu da Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Benim sünnetime ve hidayete erdirilmiş
raşid halifelerin sünnetine sımsıkı sarılın. Onu azı dişlerinizle
kavrayın" buyruğuna da uygundur. Allah en iyi bilendir.
Hamr (şarab)a gelince,
şarab içmenin haram olduğu üzerinde müslümanlar icma ettikleri gibi şarab içene
had uygulamanın gerektiği üzerinde de icma etmişlerdir. Az ya da çok içmiş
olması fark etmez. Aynı şekilde kişi defalarca içse dahi içmesi dolayısı ile
öldürülmeyeceği üzerinde de icma etmişlerdir. Tirmizi ve pek çok kimse bu
hususta icmaı bu şekilde nakletmişlerdir. Kadı Iyaz -yüce Allah'ın rahmeti ona-
ise istisna teşkil eden bir kesimin şöyle dediklerini nakletmektedir: Bu
hususta varid olmuş hadis dolayısı ile dört defa ona celde vurulduktan sonra öldürülür.
Bu görüş ise batıldır, ashab-ı kiramın ve onlardan sonra gelenlerin dört
defadan çok içse dahi öldürülmeyeceği şeklindeki icmalarına da aykırıdır. Delil
gösterdikleri hadis ise nesh edilmiştir. Bir topluluk da: İcma onun mensuh
olduğuna delildir. Bazıları ise bunun Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Müslüman bir kimsenin kanı ancak şu üç husustan birisi ile helal olur:
Cana can, zina eden evli, dinini terk edip cemaatten ayrılan kişi" hadisi
bunu nesh etmişlerdir.
İlim adamları şarap içme
haddinin miktarı hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Şafii, Ebu Sevr, Davud,
Zahiri alimleri ve başkaları haddi kırk celdedir demişlerdir. Şafii (r.a.)
ayrıca: Bununla birlikte imamın bunu seksene kadar çıkarma yetkisi vardır. Bu
durumda kırktan fazla ise aklını gidermesine başkasına iftira etmeye,
öldürmeye, türlü rahatsızlık verici hallere, namazı terke ve başka hususlara
maruz kalmasına sebep olduğu için ta'zir sayılırlar.
Kadı Iyaz aralarında
Malik, Ebu Hanife, Evzai, Sevri, Ahmed ve İshak'ında -yüce Allah'ın rahmeti
üzerlerine olsun- bulunduğu selefin ve fukahanın cumhurundan şöyle dediklerini
nakletmektedir: Şarap (içki) haddi seksen celdedir. Bu görüşlerine ashabın
icmaını son halini ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in fiili uygulamasının
sınırlandırmak için olmadığını delil olarak göstermişlerdir. Bundan dolayı ilk
rivayette "kırk kadar" demiştir.
Şafii ve ona muvafakat
edenlerin delili ise Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ikinci rivayette açıkça
ifade edildiği gibi ancak kırk celde vurmuştur.
Ömer (radıyallahu
anh)'ın artırması ise ta'zirdir. Ta'zir ise imamın görüşüne havale edilmiştir.
İsterse yapabilir, isterse bunu terk edebilir. Yapıp yapmamakta maslahata göre
hareket eder. Ömer onu uygun gördüğü için yaptı fakat Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'de, Ebu Bekir de, Ali de görmediği için terk ettiler. İşte Şafii
(radıyallahu anh) bu şekilde kırktan fazla celdenin imamın görüşüne havale
edilmiş olduğunu söylemektedir.
Kırk celde ise mutlaka
gerekli olan miktarı tespit edilmiş haddir. Eğer fazlası had olsaydı, Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de, Ebu Bekir (radıyallahu anh) da onu terk
etmediği gibi, Ali (radıyallahu anh) da Ömer (r.a.)'ın fiilinden sonra onu terk
etmezdi. Bunun için Ali (radıyallahu anh): Bununla birlikte hepsi bir sünnettir
demiştir. Bu da kırk ile yetinmek de seksene vardırmak da sünnettir
anlamındadır. Şafii'nin bu görüşü bu hadislerin gerektirdiği ve onların
zahirlerinden anlaşılan manadır. Hiçbirisinin anlaşılmasında da herhangi bir
müşkil yoktur. Diğer taraftan bizim sözünü ettiğimiz bu miktar hür kimsenin
haddidir. Kölenin haddi ise zina ve zina iftirasında olduğu gibi hürre
uygulanması gereken haddin yarısıdır. Allah en iyi bilendir.
Ümmet içki içene sarhoş
olsun olmasın had vurulacağı üzerinde icma etmişlerdir. Ama ilim adamları nebis
içmenin hususunda farklı kanaatlere sahiptirler. Nebiz ise üzüm şırası dışında
sarhoşluk veren diğer şıralardır. Şafii, Malik ve Ahmed -yüce Allah'ın rahmeti
onlara- içki ile selef ve haleften ilim adamlarının büyük çoğunluğu bu nebis de
haramdır ve bundan dolayı tıpkı üzüm şırası olan şarabı içen kimseye vurulduğu
gibi celde vurulur. Bunun mübah olduğuna inanması ya da haram olduğuna inanması
arasında bir fark yoktur. Ebu Hanife ve Kufeliler -yüce Allah'ın rahmeti
onlara- ise böyle bir nebiz haram değildir, onu içene de had vurulmaz. Ebu Sevr
ise: Haramdır ve onun haram olduğuna inanan kimse onu içtiği için celde vurulur
ama mübah olduğuna inanana vurulmaz. Allah en iyi bilendir.
(4427) "İki hurma
dalı ile ona kırk kadar celde vurdu." Mezhep alimlerimiz bunun ne anlama
geldiği hususunda farklı görüşlere sahiptir. Onlar: Bunun anlamı şudur: O iki
hurma dalı ayrı ayrı idi. Bunların her birisi ile toplamları kırka ulaşıncaya
kadar bir miktar sayıda vurdu. İçki içme celdesi seksendir diyenler arasından
başkaları ise anlamı şudur demişlerdir: Bu iki dalı bir araya getirip her ikisi
ile kırk celde vurdu. Böylelikle toplam seksen celde olur. Ama bizim mezhep
alimlerimizin yorumu daha açıktır. Çünkü diğer rivayet bunu beyan ettiği gibi
ayrıca Ali (radıyallahu anh)'ın hadisi de bunu beyan etmektedir.
"İki hurma dalı ile
ona vurdu." Ve diğer rivayette (4431) "Hurma dalları ile ve
ayakkabılarla" denilmektedir. İlim adamları hurma dalları ile
ayakkabılarla, elbiselerin uçları ile vurmak sureti ile içki için sözkonusu
olan celd haddinin gerçekleşeceği üzerinde icma etmiş olmakla birlikte kamçı
ile caiz olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bunlar aynı zamanda bizim
mezhep alimlerimizin iki görüşüdür. Daha sahih olan caiz olduğudur. Mezhep
alimlerimizden bazıları istisna olarak bu had için kamçının şart olduğunu
söylemiş ve elbise ve ayakkabılarla caiz değildir demiştir. Bu ise fahiş bir
hatadır. Bu sahih hadislere aykırı olması sebebi ile söyleyene geri çevrilir.
Mezhep alimlerimiz der ki:
Eğer kamçı ile bu haddi uygulayacak olursa çubuk ile asa arasında büyüklüğü
mutedil bir kamçı olmalıdır. Eğer hurma dalı ile vuracak olursa kuru ile yaş
arasında hafif olmalıdır. Bunlarla iki vuruş şekli arasında orta yollu
vurmalıdır. Elini başının üstüne kaldırmayarak aşağı indirmekle de
yetinmemelidir. Aksine kolunu mutedil bir şekilde kaldırıp vurmalıdır.
"Ömer döneminde
insanlar kırsal kesime ve köylere çıkınca ... " Rif, suların bulunduğu
yerler yahut da sulara yakın yerler demektir. Bu ifadenin anlamı da Ömer b.
el-Hattab (radıyallahu anh) zamanında Şam ve Irak fethedilip insanlar da rif
(denilen kırsal kesim}lere verimli bölgelere geçimin geniş olduğu yerlere, üzüm
bağlarının ve çeşitli mahsul ve meyvelerin çok olduğu bölgelere dağılıp
yerleşince bu sefer çokça şarap içmeye başladılar. Bu sebeple Ömer de
cezalarını ağırlaştırmak ve onları içkiden vazgeçirmek maksadı ile içki içme
haddini artırdı.
(4427) "Ömer
(radıyallahu anh) halife olunca insanlarla istişare etti ve Abdurrahman
hadlerin en hafif olanını (uygula), dedi." Müslim'de ve başka kaynaklarda
bu şekilde bu görüşü ortaya atanın Abdurrahman b. Avf olduğu zikredilmekte ise
de Muvatta'da ve başkalarında bu görüşü ortaya atanın Ali b. Ebu Talib
(radıyallahu anh) olduğu belirtilmektedir. Her ikisi doğrudur. Her ikisi de bu
görüşü ifade etmişlerdir. Muhtemelen bunu ilk olarak Abdurrahman (radıyallahu
anh) söylemiş, Ali ve başkaları da ona muvafakat etmiş, bundan dolayı bu husus
bir rivayette Abdurrahman (radıyallahu anh)'a -bu husustaki önceliği dolayısı
ile- nisbet etmiş, bir başka rivayette de fazileti, bilgisinin çokluğu ve
Abdurrahman (r.a.)'a üstünlüğünden ötürü Ali (r.a.)'a nisbet etmiştir.
(4432) "Abdullah
ed-Danac" aynı şekilde sondaki cim hazf edilerek "edDana"
denildiği gibi sonuna he getirilerek "ed-Danah" da denilir. Farsça'da
alim, bilgin demektir.
"Bize Hudayn b.
el-Munzir tahdis etti." Daha önce Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde bu
şekilde dad harfi ile Hudayn adında ondan başka kimse olmadığı belirtilmiş idi.
"Onun aleyhine iki
kişi şahitlik etti. Biri Humran idi. Onun şarap içtiğine diğeri ise onu
kusarken gördüğüne şahitlik etti. Osman (r.a.) da: Onu içmeseydi kusmazdı,
dedikten sonra ona celde vurdu." İşte bu Malik ve ona muvafakat edenlere
şaraptan dolayı kusan kimseye içki içen haddinin vurulacağına delildir. Bizim
mezhebimizin görüşüne göre ise yalnız bundan dolayı had uygulanmaz. Çünkü o
bunun şarap olduğunu bilmeden içmiş yahut içmesi için zorlanmış yahut da
hadlerin düşmesini sağlayan daha başka mazeretler sebebi ile içmiş olabilir.
Burada ise Malik'in delili güçlüdür. Çünkü ashab-ı kiram bu hadiste adı geçen
Velid b. Ukbe'ye celde cezası verilmesi üzerinde ittifak etmişlerdir.
Mezhebimize mensup ilim adamları buna Osman (r.a.)'ın Velid'in içtiğini
bildiğini bundan dolayı hadler hususunda bilgisine uygun olarak hüküm verdiğini
söyleyip cevap verebilirler. Ama bu zayıf tevildir. Ayrıca Osman (r.a.)'ın
ifadelerinin zahiri böyle bir yorumu reddetmektedir. Allah en iyi bilendir.
"Osman (radıyallahu
anh): Ey Ali! Kalk ona celde vur, dedi... Artık yeter, dedi." Hadisin
manası şudur: Velid b. Ukbe aleyhine had sabit olunca Osman (radıyallahu anh)
imam olarak Ali (r.a.)'a ona ikramda bulunmak ve haddin uygulanması hususunda
işi onun yetkisine bırakmak (tehviz) sureti ile kalk ona celde vur, dedi. Yani
bu hususta uygun göreceğin kimseye emretmen sureti ile ona haddi uygula, dedi.
Ali (radıyallahu anh) de bunu kabul ederek Hasan (radıyallahu anh)'a, kalk ona
celde vur, dedi. Ama Hasan (radıyallahu anh) kabul etmeyince bu sefer İbn
Cafer'e söyledi. O da ona celde vurdu. Ali (radıyallahu anh)'da az önce
belirttiğimiz gibi uygun gördüğümüz kimseye yetki vermek hususunda izin
verilmişti.
"Ona kızmıştı"
ona (bir sebep dolayısı ile) öfkeli idi.
"Bunun cefasını
sefasını sürene yükle." Burada sıcaktan kasıt ileri derecede kendisinden
hoşlanılmayan şeydir. Soğuktan kasıt ise serin, rahat ve hoş olan şeydir. Bu
Arapların mesellerinden bir meseldir. Asmai ve başkaları, dedi ki: Yani sen bunun
sıkıntısını ve pisliklerini onun afiyet ve zevklerini üzerine alan kimseye
havale et. Burada zamir halifeliğe ve yöneticiliğe aittir. Yani nasıl ki Osman
ve onun yakınları halifeliğin rahat ve huzurunu kullanıyarlarsa ve bunu kendi
ellerinde bulunduruyarlarsa onun kötü tarafını, pisliklerini de onlar
üstlensinler. Bu da bu celd işini ya bizzat Osman'ın kendisi yüklensin, yahut
da ona yakın akrabalarının özel olanlarından birisi yükle nsin demektir. Allah
en iyi bilendir.
"Dur, dedi., sonra
da hepsi de sünnettir, dedi." Bu Ali (radıyallahu anh)'ın Ömer'in
uygulamalarını tazim ettiğine, onun verdiği hükmü n ve sözün sünnet olduğuna,
emrinin hak olduğuna aynı şekilde Ebu Bekir (radıyallahu anh)'ın da durumunun
böyle olduğunu kabul ettiğine delildir. Yani şianın onun hakkında uydurdukları
yalanların aksi kanaatteydi.
Şunu da bilelim ki
burada Müslim'de zahiren Ali (radıyallahu anh)'ın Velid b. Ukbe'ye kırk celde
vurduğu manası anlaşılmaktadır. Buhari'nin Sahihi'nde Abdullah b. Adiyy b.
el-Hiyar rivayetinden anlaşıldığına göre ise Ali seksen celde vurmuştur. Her
ikisinde de sözü edilen olayaynı olaydır. Kadı lyaz, dedi ki: Ali (radıyallahu
anh)'ın içki haddi hususunda vurulması gereken celde ile ilgili kanaati seksen
olduğu şeklindedir. Nitekim içkinin azı için de çoğu için de seksen celde
vurulur sözü bu kabildendir. Yine ondan rivayet edildiğine göre Necaşi diye
bilinen bir kişiye seksen celde vurmuştur. (Kadı lyaz), dedi ki: Meşhur olan
ise daha önce Muvatta’DAN ve başkasından gelen rivayette geçtiği gibi haddin
seksen celde olarak uygulanmasını Ömer'e teklif eden Ali (r.a.)'dır. İşte bütün
bunlar Ali (radıyallahu anh)'ın Velid'e seksen celde vurduğuna dair rivayet
nakledenlerin rivayetlerine ağırlık kazandırmaktadır. (Kadı lyaz) devamla, dedi
ki: Bu rivayet ile Müslim'in sözünü ettiği kırk celde vurduğu na dair rivayet
onun iki başlı bir kamçı ile ona celde vurduğuna dair rivayet ile bir arada
telif edilebilir. İşte bu kamçının baş tarafı ile ona kırk celde vurunca toplam
seksen celde olur. (Yine Kadı lyaz devamla), dedi ki: Ayrıca Ali (radıyallahu
anh)'ın: Ben bunu daha çok severim sözü Ömer (radıyallahu anh)'ın uyguladığı
seksen celde hakkında olma ihtimali de vardır. Kadı lyaz'ın açıklamaları
bunlardır. Söylediklerinin bir kısmına aykırı olan bazı hususları daha önce
kaydettik ve bunun yorumunu da zikrettik. Allah en iyi bilendir.
(4433) "Ebu
Hasin'den o Umeyrb. Said'dan ... Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bunu sünnet olarak tespit etmemişti." Burada adı geçen Ebu Hasin adında ha
harfi fethalı sad harfi kesreli olup adı Osman b. Asım elEsedi el-Kufi'dir.
Umeyr b. Said'e gelince, ismi Müslim'in bütün nüshalarında bu şekilde hem
"Umeyr" isminde hemde "Said" isminde birer ye harfi vardır.
Buhari'nin Sahihi'nde de hadis ve isimlere dair bütün kitaplarda da böyledir.
Onun ismi hakkında görüş ayrılığı yoktur. Ama el-Cem'u Beyne Sahihayn adlı
eserinde "Said" isminde ye harfi bulunmaksızın "Umeyr b.
Sa'd" olarak kaydedilmiştir ki bu bir yanlışlıktır ve bir tashiftir. Ya
el-Humeydi'nin kendisinden kaynaklanır yahut da ondan nakledenlerden birisi bu
tashifi yapmıştır. Mezhep alimlerimizin kitaplarından "el-Mühezzeb"
adlı eserinde ta'zir babında ise her iki isimdeki ye harfi de zikredilmeksizin
"Ömer b. Sa'd" olarak kaydedilmiştir. Bu ise büyük bir hatadır.
Doğrusu ise az önce geçtiği gibi her ikisinde ye harfini tespit etmektir.
Ali (r.a.)'ın:
"Ölürse onun diyetini öderim." Yani onun diyetini tazminat olarak
veririm. Bir ilim adamı şöyle demektedir: İfadenin doğru şekli (liannehu: çünkü
o yerine) "fe innehu: çünkü o eğer ölürse onun diyetini öderim denilerek
lam yerine fe harfi getirilmesidir. Zaten Buhari'nin rivayetinde de bu şekilde
fe iledir.
"Çünkü Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu sünnet olarak tayin etmemiştir" sözü de
şu demektir. Yani onunla ilgili miktarı tespit edilmiş bir had taktir
etmemiştir. İlim adamlarının icma ile kabul ettiklerine göre kendisine had
uygulanması gerekip de imam yahut imamın görevlendirdiği kimse ona şer'i had
cezasını uygulayıp, bunun sonucunda ölürse bundan dolayı ona diyet de yoktur,
keffaret de düşmez. Ne imama, ne imam adına celde vurana, ne de beytü'l-malden
böyle bir ödeme gerekir.
Ama ta'zir sebebi ile
ölen bir kimseye bizim mezhebimize göre diyet ve keffaret ile onun tazminatının
ödenmesi gerekir. Bu tazminatı ödeme yükümlülüğünün kime ait olduğu hususunda
ise Şafii'nin iki görüşü vardır. Daha sahih olanına göre onun diyetini imamın
akilesi tarafından ödenmelidir. keffaret ise imamın malından ödenir. İkinci
görüşe göre ise diyetin beytulmaldan ödenmesi gerekir. Buna göre keffaret
yükümlülüğünün kime ait olduğu hususunda ise mezhep alimlerimizin de iki görüşü
vardır. Bir görüşe göre bu da beytülmalden ödenir. İkinci görüşe göre imamın
malından ödenir. Bizim mezhebimiz budur. İlim adamlarının büyük çoğunluğu ise
bu durumda imama akilesine de beytulmala da tazminat ödemek düşmez demişlerdir.
Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
9/20- TA'ZİR
OLARAK VURULACAK KAMÇILARIN MİKTARI BABI