SAHİH-İ MÜSLİM

HUDUD

 

8/19- İÇKİ İÇMENİN HADDİ BABI

 

4427-35/1- Bize Muhammed b. el-Müsenna ve Muhammed b. Beşşar tahdis edip, dedi ki: Bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize Şu'be tahdis edip, dedi ki: Katade'yi Enes b. Malik'den tahdis ederken dinledim. Buna göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e içki içmiş bir adam getirildi. Ona iki hurma dalı ile kırk kadar sopa vurdu.

 

(Enes), dedi ki: Ebu Bekir de bunu uyguladı. Ömer (radıyallahu anh) halife olunca insanlarla istişare etti. Abdurrahman: Hadlerin en hafifi seksen (sopa) dır, dedi. Ömer de bunun vurulmasını emretti.

 

Diğer tahric: Buhari, 6773; Tirmizi, 1443

 

 

 

4428- .. ./2- Bana Yahya b. Habib el-Harisı de tahdis etti, bize Halid -yani b. el-Haris- tahdis etti, bize Şu'be tahdis etti, bize Katade tahdis edip, dedi ki: Enes'i şöyle derken dinledim: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bir adam getirildi deyip, hadisi buna yakın olarak zikretti.

 

 

 

4429-36/3- Bize Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti ... Enes b. Malik'den rivayete göre Allah'ın Nebi'si (Sallallahu aleyhi ve Sellem) içki içilmesi sebebi ile hurma dalları ile ve ayakkabılarla dövdü. Sonra Ebu Bekir de kırk (sopa) vurdu. Ömer halife olup da insanlar kırsal kesimlere ve köylere doğru gidince içki sebebi ile celde vurmak hususundaki görüşünüz nedir, dedi. Abdurrahman b. Avf: Hadlerin en hafifi olarak onu tespit etmeni uygun görüyorum, dedi. (Enes): Bunun üzerine Ömer de seksen sopa vurdu, dedi.

 

Diğer tahric: Buhari, 6773, 6776 -muhtasar-; Ebu Davud, 4479; İbn Mace, 2570

 

 

 

4430- ... /4- Bize Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti, bize Yahya b. Said tahdis etti, bize Hişam bu isnad ile aynısını tahdis etti.

 

 

 

4431-37/5- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Veki', Hişam’DAN tahdis etti, o Katade'den, o Enes’DEN rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) içki içmek sebebi ile ayakkabılarla ve hurma dalları ile kırk (sopa) vuruyordu. Sonra da ikisinin hadisine yakın olarak rivayeti zikretti ama kırsal kesimi ve köyleri zikretmedi.

 

 

AÇIKLAMA:          (4427) "Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e içki içmiş bir adam getirildi de ...

 

Ömer de onun vurulmasını emretti." Bir rivayette: (4429) "Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) içki içmek sebebi ile hurma dalları ve ayakkabılar ile dövdü ... bunun üzerine Ömer de seksen sopa vurdu." Başka bir rivayette (4431) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) içki içmek sebebi ile ayakkabılarla ve hurma dalları ile kırk sopa vuruyordu." (Bundan sonra gelen) Ali (r.a.)'ın rivayet ettiği hadiste (4432) "Kırk sopa vurduktan sonra sopa vurana: Dur, dedi. Sonra: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kırk, Ebu Bekir kırk ve Ömer seksen sopa vurdu. Hepsi sünnettir ama bunu ben daha çok seviyorum, dedi."

 

Birinci rivayette: "Abdurrahman hadlerin en hafifi" dedi. Yani sen ona hadlerin en hafifi kadar vur demektir. Yahut da bu haddi hadlerin en hafifi gibi tespit et. Nitekim bu hususu diğer rivayette açıkça ifade etmiştir. O da:

 

"Görüşüme göre sen bunu hadlerin en hafifi kadar tespit et." Yani şarap (içki) içme haddi olan bu cezayı öyle tespit et. "Hadlerin en hafifi" Kur'an'da nass ile tespit edilmiş olan had olup, sözkonusu hadler hırsızlık haddi el kesilmesi, zina haddi yüz celde vurulması, kazf (zina iftirası) haddi ise seksen celdedir. İşte sen de bu hadlerin en hafifi gibi seksen celde olarak tespit et demektir. Bundan kıyas yapmanın caiz olduğu ve hakim ile müftünin arkadaşları ile hüküm verme meclisinde hazır bulunanlarla istişarede bulunmasının da müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır.

 

 

 

 

4432-28/6- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, Zuheyr b. Harb ve Ali b. Hucr da tahdis edip, dediler ki: Bize İsmail-ki o b. Uneyye'dir- İbn Ebu Arube'den tahdis etti, o Abdullah ed-Danac'dan rivayet etti. (H.) Bize İshak b. İbrahim el-Hanzalt de -lafız ona ait olmak üzere- tahdis etti, bize Yahya b. Hammad haber verdi, bize Abdulaziz b. el-Muhtar tahdis etti, bize İbn Amir ed-Danac'ın azadlısı Abdullah b. Feyruz tahdis etti, bize Hudayn b. el-Munzir Ebu Sasan tahdis edip, dedi ki: Şuna tanık oldum: el-Velid, Osman b. Affan'a getirildi. Sabah namazını iki rekat kıl{dır}dıktan sonra, size daha fazlasını da kıldırayım mı, demişti. Onun aleyhine birisi Humran olan iki adam şahitlik etti. Humran içki içtiğine diğeri de onu kusarken gördüğüne şahitlik etti.

 

Bunun üzerine Osman: Eğer onu içmemiş olsaydı kusmazdı, dedi. Sonra: Ey Ali kalk ona celde vur, dedi. Bu sefer Ali de: Kalk ey Hasan, ona celde vur, dedi. Hasan: Sen bunun cefasını, sefasını sürene yükle, dedi. -Ona kızgın gibi idi.-

 

Bu sefer Ali: Ey Abdullah b. Cafer, kalk da ona celde vur, dedi. O da: Ona celde vurmaya başladı. Ali de sayıyordu. Nihayet kırka varınca: Dur, dedi. Sonra da: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kırk celde vurdu. Ebu Bekr de kırk celde vurdu. Ömer ise seksen vurdu. Bunların hepsi sünnettir, ben de bunu daha çok severim, dedi.

Ali b. Hucr rivayetinde şunları ekledi: İsmail, dedi ki: Ben Danac'ın hadisini kendisinden dinledim, ama onu iyice bellemedim.

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 4480, 4481; İbn Mace, 2571

 

 

 

4433-39/7- Bana Muhammed b. Minhal ed-Darir de tahdis etti ... Umeyr b. Said, Ali’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Ben herhangi bir kimseye had uygulasam da bundan dolayı ölse içimde bu sebeple bir pişmanlık duymam. İçki içen kişi müstesna. Çünkü o (bunun neticesinde) ölürse onun diyetini öderim. Zira Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu sünnet olarak tespit etmemişti.

 

Diğer tahric: Buhari, 6778; Ebu Davud, 2569;

 

 

 

4434- .. ./8- Bize Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti, bize Abdurrahman tahdis etti, bize Süfyan bu isnad ile aynısını tahdis etti.

 

 

AÇIKLAMA:          (4432) "Ve hepsi sünnettiL" Yani Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem}'in de fiili uygulaması, Ebu Bekir'in uygulaması da gereğince amel edilebilecek bir sünnettir. Ömer'in fiili uygulaması da böyle olmakla birlikte Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Ebu Bekir'in yaptıklarını daha çok severim.

 

"Ama ben bunu daha çok severim" sözü vurmuş olduğu ve celde vurana: Dur, dediği kırk celdeye işarettir. Yani senin şimdiye kadar buna vurduğun kırk celdeyi seksen celdeden daha çok severim.

 

Bu da sahabenin fiili uygulamasının gereğince amel olunacak bir sünnet olduğuna delildir. Bu da Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Benim sünnetime ve hidayete erdirilmiş raşid halifelerin sünnetine sımsıkı sarılın. Onu azı dişlerinizle kavrayın" buyruğuna da uygundur. Allah en iyi bilendir.

 

Hamr (şarab)a gelince, şarab içmenin haram olduğu üzerinde müslümanlar icma ettikleri gibi şarab içene had uygulamanın gerektiği üzerinde de icma etmişlerdir. Az ya da çok içmiş olması fark etmez. Aynı şekilde kişi defalarca içse dahi içmesi dolayısı ile öldürülmeyeceği üzerinde de icma etmişlerdir. Tirmizi ve pek çok kimse bu hususta icmaı bu şekilde nakletmişlerdir. Kadı Iyaz -yüce Allah'ın rahmeti ona- ise istisna teşkil eden bir kesimin şöyle dediklerini nakletmektedir: Bu hususta varid olmuş hadis dolayısı ile dört defa ona celde vurulduktan sonra öldürülür. Bu görüş ise batıldır, ashab-ı kiramın ve onlardan sonra gelenlerin dört defadan çok içse dahi öldürülmeyeceği şeklindeki icmalarına da aykırıdır. Delil gösterdikleri hadis ise nesh edilmiştir. Bir topluluk da: İcma onun mensuh olduğuna delildir. Bazıları ise bunun Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Müslüman bir kimsenin kanı ancak şu üç husustan birisi ile helal olur: Cana can, zina eden evli, dinini terk edip cemaatten ayrılan kişi" hadisi bunu nesh etmişlerdir.

 

İlim adamları şarap içme haddinin miktarı hususunda ihtilaf etmişlerdir.

 

Şafii, Ebu Sevr, Davud, Zahiri alimleri ve başkaları haddi kırk celdedir demişlerdir. Şafii (r.a.) ayrıca: Bununla birlikte imamın bunu seksene kadar çıkarma yetkisi vardır. Bu durumda kırktan fazla ise aklını gidermesine başkasına iftira etmeye, öldürmeye, türlü rahatsızlık verici hallere, namazı terke ve başka hususlara maruz kalmasına sebep olduğu için ta'zir sayılırlar.

 

Kadı Iyaz aralarında Malik, Ebu Hanife, Evzai, Sevri, Ahmed ve İshak'ında -yüce Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- bulunduğu selefin ve fukahanın cumhurundan şöyle dediklerini nakletmektedir: Şarap (içki) haddi seksen celdedir. Bu görüşlerine ashabın icmaını son halini ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in fiili uygulamasının sınırlandırmak için olmadığını delil olarak göstermişlerdir. Bundan dolayı ilk rivayette "kırk kadar" demiştir.

 

Şafii ve ona muvafakat edenlerin delili ise Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ikinci rivayette açıkça ifade edildiği gibi ancak kırk celde vurmuştur.

 

Ömer (radıyallahu anh)'ın artırması ise ta'zirdir. Ta'zir ise imamın görüşüne havale edilmiştir. İsterse yapabilir, isterse bunu terk edebilir. Yapıp yapmamakta maslahata göre hareket eder. Ömer onu uygun gördüğü için yaptı fakat Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de, Ebu Bekir de, Ali de görmediği için terk ettiler. İşte Şafii (radıyallahu anh) bu şekilde kırktan fazla celdenin imamın görüşüne havale edilmiş olduğunu söylemektedir.

 

Kırk celde ise mutlaka gerekli olan miktarı tespit edilmiş haddir. Eğer fazlası had olsaydı, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de, Ebu Bekir (radıyallahu anh) da onu terk etmediği gibi, Ali (radıyallahu anh) da Ömer (r.a.)'ın fiilinden sonra onu terk etmezdi. Bunun için Ali (radıyallahu anh): Bununla birlikte hepsi bir sünnettir demiştir. Bu da kırk ile yetinmek de seksene vardırmak da sünnettir anlamındadır. Şafii'nin bu görüşü bu hadislerin gerektirdiği ve onların zahirlerinden anlaşılan manadır. Hiçbirisinin anlaşılmasında da herhangi bir müşkil yoktur. Diğer taraftan bizim sözünü ettiğimiz bu miktar hür kimsenin haddidir. Kölenin haddi ise zina ve zina iftirasında olduğu gibi hürre uygulanması gereken haddin yarısıdır. Allah en iyi bilendir.

 

Ümmet içki içene sarhoş olsun olmasın had vurulacağı üzerinde icma etmişlerdir. Ama ilim adamları nebis içmenin hususunda farklı kanaatlere sahiptirler. Nebiz ise üzüm şırası dışında sarhoşluk veren diğer şıralardır. Şafii, Malik ve Ahmed -yüce Allah'ın rahmeti onlara- içki ile selef ve haleften ilim adamlarının büyük çoğunluğu bu nebis de haramdır ve bundan dolayı tıpkı üzüm şırası olan şarabı içen kimseye vurulduğu gibi celde vurulur. Bunun mübah olduğuna inanması ya da haram olduğuna inanması arasında bir fark yoktur. Ebu Hanife ve Kufeliler -yüce Allah'ın rahmeti onlara- ise böyle bir nebiz haram değildir, onu içene de had vurulmaz. Ebu Sevr ise: Haramdır ve onun haram olduğuna inanan kimse onu içtiği için celde vurulur ama mübah olduğuna inanana vurulmaz. Allah en iyi bilendir.

 

(4427) "İki hurma dalı ile ona kırk kadar celde vurdu." Mezhep alimlerimiz bunun ne anlama geldiği hususunda farklı görüşlere sahiptir. Onlar: Bunun anlamı şudur: O iki hurma dalı ayrı ayrı idi. Bunların her birisi ile toplamları kırka ulaşıncaya kadar bir miktar sayıda vurdu. İçki içme celdesi seksendir diyenler arasından başkaları ise anlamı şudur demişlerdir: Bu iki dalı bir araya getirip her ikisi ile kırk celde vurdu. Böylelikle toplam seksen celde olur. Ama bizim mezhep alimlerimizin yorumu daha açıktır. Çünkü diğer rivayet bunu beyan ettiği gibi ayrıca Ali (radıyallahu anh)'ın hadisi de bunu beyan etmektedir.

 

"İki hurma dalı ile ona vurdu." Ve diğer rivayette (4431) "Hurma dalları ile ve ayakkabılarla" denilmektedir. İlim adamları hurma dalları ile ayakkabılarla, elbiselerin uçları ile vurmak sureti ile içki için sözkonusu olan celd haddinin gerçekleşeceği üzerinde icma etmiş olmakla birlikte kamçı ile caiz olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bunlar aynı zamanda bizim mezhep alimlerimizin iki görüşüdür. Daha sahih olan caiz olduğudur. Mezhep alimlerimizden bazıları istisna olarak bu had için kamçının şart olduğunu söylemiş ve elbise ve ayakkabılarla caiz değildir demiştir. Bu ise fahiş bir hatadır. Bu sahih hadislere aykırı olması sebebi ile söyleyene geri çevrilir.

 

Mezhep alimlerimiz der ki: Eğer kamçı ile bu haddi uygulayacak olursa çubuk ile asa arasında büyüklüğü mutedil bir kamçı olmalıdır. Eğer hurma dalı ile vuracak olursa kuru ile yaş arasında hafif olmalıdır. Bunlarla iki vuruş şekli arasında orta yollu vurmalıdır. Elini başının üstüne kaldırmayarak aşağı indirmekle de yetinmemelidir. Aksine kolunu mutedil bir şekilde kaldırıp vurmalıdır.

 

"Ömer döneminde insanlar kırsal kesime ve köylere çıkınca ... " Rif, suların bulunduğu yerler yahut da sulara yakın yerler demektir. Bu ifadenin anlamı da Ömer b. el-Hattab (radıyallahu anh) zamanında Şam ve Irak fethedilip insanlar da rif (denilen kırsal kesim}lere verimli bölgelere geçimin geniş olduğu yerlere, üzüm bağlarının ve çeşitli mahsul ve meyvelerin çok olduğu bölgelere dağılıp yerleşince bu sefer çokça şarap içmeye başladılar. Bu sebeple Ömer de cezalarını ağırlaştırmak ve onları içkiden vazgeçirmek maksadı ile içki içme haddini artırdı.

 

(4427) "Ömer (radıyallahu anh) halife olunca insanlarla istişare etti ve Abdurrahman hadlerin en hafif olanını (uygula), dedi." Müslim'de ve başka kaynaklarda bu şekilde bu görüşü ortaya atanın Abdurrahman b. Avf olduğu zikredilmekte ise de Muvatta'da ve başkalarında bu görüşü ortaya atanın Ali b. Ebu Talib (radıyallahu anh) olduğu belirtilmektedir. Her ikisi doğrudur. Her ikisi de bu görüşü ifade etmişlerdir. Muhtemelen bunu ilk olarak Abdurrahman (radıyallahu anh) söylemiş, Ali ve başkaları da ona muvafakat etmiş, bundan dolayı bu husus bir rivayette Abdurrahman (radıyallahu anh)'a -bu husustaki önceliği dolayısı ile- nisbet etmiş, bir başka rivayette de fazileti, bilgisinin çokluğu ve Abdurrahman (r.a.)'a üstünlüğünden ötürü Ali (r.a.)'a nisbet etmiştir.

 

(4432) "Abdullah ed-Danac" aynı şekilde sondaki cim hazf edilerek "edDana" denildiği gibi sonuna he getirilerek "ed-Danah" da denilir. Farsça'da alim, bilgin demektir.

 

"Bize Hudayn b. el-Munzir tahdis etti." Daha önce Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde bu şekilde dad harfi ile Hudayn adında ondan başka kimse olmadığı belirtilmiş idi.

 

"Onun aleyhine iki kişi şahitlik etti. Biri Humran idi. Onun şarap içtiğine diğeri ise onu kusarken gördüğüne şahitlik etti. Osman (r.a.) da: Onu içmeseydi kusmazdı, dedikten sonra ona celde vurdu." İşte bu Malik ve ona muvafakat edenlere şaraptan dolayı kusan kimseye içki içen haddinin vurulacağına delildir. Bizim mezhebimizin görüşüne göre ise yalnız bundan dolayı had uygulanmaz. Çünkü o bunun şarap olduğunu bilmeden içmiş yahut içmesi için zorlanmış yahut da hadlerin düşmesini sağlayan daha başka mazeretler sebebi ile içmiş olabilir. Burada ise Malik'in delili güçlüdür. Çünkü ashab-ı kiram bu hadiste adı geçen Velid b. Ukbe'ye celde cezası verilmesi üzerinde ittifak etmişlerdir. Mezhebimize mensup ilim adamları buna Osman (r.a.)'ın Velid'in içtiğini bildiğini bundan dolayı hadler hususunda bilgisine uygun olarak hüküm verdiğini söyleyip cevap verebilirler. Ama bu zayıf tevildir. Ayrıca Osman (r.a.)'ın ifadelerinin zahiri böyle bir yorumu reddetmektedir. Allah en iyi bilendir.

 

"Osman (radıyallahu anh): Ey Ali! Kalk ona celde vur, dedi... Artık yeter, dedi." Hadisin manası şudur: Velid b. Ukbe aleyhine had sabit olunca Osman (radıyallahu anh) imam olarak Ali (r.a.)'a ona ikramda bulunmak ve haddin uygulanması hususunda işi onun yetkisine bırakmak (tehviz) sureti ile kalk ona celde vur, dedi. Yani bu hususta uygun göreceğin kimseye emretmen sureti ile ona haddi uygula, dedi. Ali (radıyallahu anh) de bunu kabul ederek Hasan (radıyallahu anh)'a, kalk ona celde vur, dedi. Ama Hasan (radıyallahu anh) kabul etmeyince bu sefer İbn Cafer'e söyledi. O da ona celde vurdu. Ali (radıyallahu anh)'da az önce belirttiğimiz gibi uygun gördüğümüz kimseye yetki vermek hususunda izin verilmişti.

 

"Ona kızmıştı" ona (bir sebep dolayısı ile) öfkeli idi.

 

"Bunun cefasını sefasını sürene yükle." Burada sıcaktan kasıt ileri derecede kendisinden hoşlanılmayan şeydir. Soğuktan kasıt ise serin, rahat ve hoş olan şeydir. Bu Arapların mesellerinden bir meseldir. Asmai ve başkaları, dedi ki: Yani sen bunun sıkıntısını ve pisliklerini onun afiyet ve zevklerini üzerine alan kimseye havale et. Burada zamir halifeliğe ve yöneticiliğe aittir. Yani nasıl ki Osman ve onun yakınları halifeliğin rahat ve huzurunu kullanıyarlarsa ve bunu kendi ellerinde bulunduruyarlarsa onun kötü tarafını, pisliklerini de onlar üstlensinler. Bu da bu celd işini ya bizzat Osman'ın kendisi yüklensin, yahut da ona yakın akrabalarının özel olanlarından birisi yükle nsin demektir. Allah en iyi bilendir.

 

"Dur, dedi., sonra da hepsi de sünnettir, dedi." Bu Ali (radıyallahu anh)'ın Ömer'in uygulamalarını tazim ettiğine, onun verdiği hükmü n ve sözün sünnet olduğuna, emrinin hak olduğuna aynı şekilde Ebu Bekir (radıyallahu anh)'ın da durumunun böyle olduğunu kabul ettiğine delildir. Yani şianın onun hakkında uydurdukları yalanların aksi kanaatteydi.

 

Şunu da bilelim ki burada Müslim'de zahiren Ali (radıyallahu anh)'ın Velid b. Ukbe'ye kırk celde vurduğu manası anlaşılmaktadır. Buhari'nin Sahihi'nde Abdullah b. Adiyy b. el-Hiyar rivayetinden anlaşıldığına göre ise Ali seksen celde vurmuştur. Her ikisinde de sözü edilen olayaynı olaydır. Kadı lyaz, dedi ki: Ali (radıyallahu anh)'ın içki haddi hususunda vurulması gereken celde ile ilgili kanaati seksen olduğu şeklindedir. Nitekim içkinin azı için de çoğu için de seksen celde vurulur sözü bu kabildendir. Yine ondan rivayet edildiğine göre Necaşi diye bilinen bir kişiye seksen celde vurmuştur. (Kadı lyaz), dedi ki: Meşhur olan ise daha önce Muvatta’DAN ve başkasından gelen rivayette geçtiği gibi haddin seksen celde olarak uygulanmasını Ömer'e teklif eden Ali (r.a.)'dır. İşte bütün bunlar Ali (radıyallahu anh)'ın Velid'e seksen celde vurduğuna dair rivayet nakledenlerin rivayetlerine ağırlık kazandırmaktadır. (Kadı lyaz) devamla, dedi ki: Bu rivayet ile Müslim'in sözünü ettiği kırk celde vurduğu na dair rivayet onun iki başlı bir kamçı ile ona celde vurduğuna dair rivayet ile bir arada telif edilebilir. İşte bu kamçının baş tarafı ile ona kırk celde vurunca toplam seksen celde olur. (Yine Kadı lyaz devamla), dedi ki: Ayrıca Ali (radıyallahu anh)'ın: Ben bunu daha çok severim sözü Ömer (radıyallahu anh)'ın uyguladığı seksen celde hakkında olma ihtimali de vardır. Kadı lyaz'ın açıklamaları bunlardır. Söylediklerinin bir kısmına aykırı olan bazı hususları daha önce kaydettik ve bunun yorumunu da zikrettik. Allah en iyi bilendir.

 

(4433) "Ebu Hasin'den o Umeyrb. Said'dan ... Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu sünnet olarak tespit etmemişti." Burada adı geçen Ebu Hasin adında ha harfi fethalı sad harfi kesreli olup adı Osman b. Asım elEsedi el-Kufi'dir. Umeyr b. Said'e gelince, ismi Müslim'in bütün nüshalarında bu şekilde hem "Umeyr" isminde hemde "Said" isminde birer ye harfi vardır. Buhari'nin Sahihi'nde de hadis ve isimlere dair bütün kitaplarda da böyledir. Onun ismi hakkında görüş ayrılığı yoktur. Ama el-Cem'u Beyne Sahihayn adlı eserinde "Said" isminde ye harfi bulunmaksızın "Umeyr b. Sa'd" olarak kaydedilmiştir ki bu bir yanlışlıktır ve bir tashiftir. Ya el-Humeydi'nin kendisinden kaynaklanır yahut da ondan nakledenlerden birisi bu tashifi yapmıştır. Mezhep alimlerimizin kitaplarından "el-Mühezzeb" adlı eserinde ta'zir babında ise her iki isimdeki ye harfi de zikredilmeksizin "Ömer b. Sa'd" olarak kaydedilmiştir. Bu ise büyük bir hatadır. Doğrusu ise az önce geçtiği gibi her ikisinde ye harfini tespit etmektir.

 

Ali (r.a.)'ın: "Ölürse onun diyetini öderim." Yani onun diyetini tazminat olarak veririm. Bir ilim adamı şöyle demektedir: İfadenin doğru şekli (liannehu: çünkü o yerine) "fe innehu: çünkü o eğer ölürse onun diyetini öderim denilerek lam yerine fe harfi getirilmesidir. Zaten Buhari'nin rivayetinde de bu şekilde fe iledir.

 

"Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu sünnet olarak tayin etmemiştir" sözü de şu demektir. Yani onunla ilgili miktarı tespit edilmiş bir had taktir etmemiştir. İlim adamlarının icma ile kabul ettiklerine göre kendisine had uygulanması gerekip de imam yahut imamın görevlendirdiği kimse ona şer'i had cezasını uygulayıp, bunun sonucunda ölürse bundan dolayı ona diyet de yoktur, keffaret de düşmez. Ne imama, ne imam adına celde vurana, ne de beytü'l-malden böyle bir ödeme gerekir.

 

Ama ta'zir sebebi ile ölen bir kimseye bizim mezhebimize göre diyet ve keffaret ile onun tazminatının ödenmesi gerekir. Bu tazminatı ödeme yükümlülüğünün kime ait olduğu hususunda ise Şafii'nin iki görüşü vardır. Daha sahih olanına göre onun diyetini imamın akilesi tarafından ödenmelidir. keffaret ise imamın malından ödenir. İkinci görüşe göre ise diyetin beytulmaldan ödenmesi gerekir. Buna göre keffaret yükümlülüğünün kime ait olduğu hususunda ise mezhep alimlerimizin de iki görüşü vardır. Bir görüşe göre bu da beytülmalden ödenir. İkinci görüşe göre imamın malından ödenir. Bizim mezhebimiz budur. İlim adamlarının büyük çoğunluğu ise bu durumda imama akilesine de beytulmala da tazminat ödemek düşmez demişlerdir. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

9/20- TA'ZİR OLARAK VURULACAK KAMÇILARIN MİKTARI BABI