SAHİH-İ MÜSLİM |
Kasame, Muharib, Kısas ve Diyet |
9 - باب
تغليظ تحريم
الدماء
والأعراض
والأموال
9- KAN, IRZ VE MALLARIN AĞIR
BİR ŞEKİLDE HARAM KILINDIKLARI BABI
29 - (1679) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
ويحيى بن حبيب
الحارثي
(وتقاربا في
اللفظ). قالا:
حدثنا
عبدالوهاب
الثقفي عن
أيوب، عن ابن
سيرين، عن ابن
أبي بكرة، عن
أبي بكرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم أنه قال
(إن الزمان قد
استدار
كهيئته يوم
خلق الله
السماوات والأرض.
السنة اثنا
عشرة شهرا.
منها أربعة
حرم. ثلاثة
متواليات: ذو
القعدة وذو
الحجة والمحرم.
ورجب، شهر
مضر، الذي بين
جمادى
وشعبان). ثم
قال (أي شهر
هذا؟) قلنا:
الله ورسوله
أعلم.
قال: فسكت حتى
ظننا أنه
سيسميه بغير
اسمه. قال
(أليس ذا
الحجة؟) قلنا:
بلى. قال (فأي
بلد هذا؟)
قلنا: الله
ورسوله أعلم.
قال: فسكت حتى
ظننا أنه
سيسميه بغير
اسمه. قال
(أليس
البلدة؟) قلنا:
بلى. قال (فأي
يوم هذا؟)
قلنا: الله
ورسوله أعلم.
قال: فسكت حتى
ظننا أنه سيسميه
بغير اسمه.
قال (أليس يوم
النحر؟) قلنا:
بلى. يا رسول
الله! قال (فإن
دماءكم
وأموالكم (قال
محمد: وأحسبه
قال) وأعراضكم
حرام عليكم.
كحرمة يومكم
هذا، في بلدكم
هذا، في شهركم
هذا. وستلقون
ربكم فيسألكم
عن أعمالكم.
فلا ترجعن
بعدي كفارا
(أو ضلالا)
يضرب بعضكم
رقاب بعض. ألا
ليبلغ الشاهد
الغائب. فلعل
بعض من يبلغه
يكون أوعى له
من بعض من
سمعه). ثم قال
(ألا هل بلغت؟(.
قال
ابن حبيب في
روايته (ورجب
مضر). وفي
رواية أبي بكر
(فلا ترجعوا
بعدي(.
4359-29/1- Bize Ebu
Bekir b. Ebi Şeybe ve Yahya b. Habib el-Harisi -lafızları birbirlerine yakın
olmak üzere- tahdis etti, dedi ki: Bize Abdülvehhab es-Sekafi, Eyyub'dan tahdis
etti, o İbn Sirin'den, o İbn Ebi Bekre'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den şöyle dediğini rivayet etti: ''Şüphesiz ki o zaman, Allah'ın
gökleri ve yeri yarattığı günkü şekline dönüş gelmiş bulunuyor. Yıl oniki
aydır. Bunların dördü haram aydır. Üçü ise -Zilkade, Zilhicce ve Muharrem- arka
arkaya gelir. Bir diğeri ise Cumade ile Şa'ban arasındaki Mudar'(lılar)ın ayı
olan Receb ayıdır.
Sonra: "Bu hangi
aydır?" buyurdu. Biz: Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedik. Sonra sustu.
Öyle ki bu aya isminden başka bir isim vereceğini sandık. O: "Zülhicce
değil mi" buyurdu. Biz: Evet, öyledir, dedik. O: "Peki bu hangi
şehirdir" buyurdu. Biz: Allah ve Resulü en iyi bilir, dedik. O bu şehire
isminden başka bir isim verecektir zannına kapılıncaya kadar sustu ve: "Bu
(haram) belde değil mi" buyurdu. Biz: Evet, öyledir, dedik.
Sonra: "Bu hangi
gündür" buyurdu. Biz: Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedik. Bugüne
isminden başka bir isim verecektir diye zannedinceye kadar sustu sonra:
"Nahr günü değil mi" buyurdu. Biz: Evet ey Allah'ın Resulü, dedik. O:
"Şüphesiz kanlarınız ve mallarınız -Muhammed, dedi ki zannederim şunları
da söyledi- ve ırzlarınız şu ayınızda şu beldenizde bugününüzün haram kılındığı
gibi size haramdır. Yakında Rabbinizin huzuruna çıkacaksınız. Size amellerinizi
soracaktır. Sakın benden sonra biri diğerinizin boynunu vuran kafirler -yahut
dalalete düşmüş kimseler- olarak dönmeyin. Dikkat edin hazır bulunan
bulunmayana tebliğ etsin. Çünkü belki kendisine tebliğ olunan kişi onu (ilk
olarak) bizzat işitmiş olan bazı kimselerden daha iyi belleyebilir"
buyurduktan sonra: "Haydi söyleyin, tebliğ ettim mi" buyurdu.
İbn Habib rivayetinde:
"Ve Mudar{lılar) 'ın Receb'i" dedi. Ebu Bekr'in rivayetinde
de:"Benden sonra ... sakın dönmeyin" diye zikretti.
Diğer tahric: Buhari,
67 -muhtasar-, 105 -muhtasar-, 1741, 3197 -muhtasar-, 4406,4662 -muhtasar-,
5550, 7078, 7447
30 - (1679) حدثنا
نصر بن علي
الجهضمي.
حدثنا يزيد بن
زريع. حدثنا
عبدالله بن
عون عن محمد
بن سيرين، عن
عبدالله بن
أبي بكرة، عن
أبيه. قال : لما
كان ذلك
اليوم. قعد
على بعيره
وأخذ إنسان بخظامه.
فقال (أتدرون
أي يوم هذا؟)
قالوا: الله ورسوله
أعلم. حتى
ظننا أنه
سيسميه سوى
اسمه. فقال
(أليس بيوم
النحر؟) قلنا:
بلى. يا رسول
الله! قال (فأي
شهر هذا؟)
قلنا: الله
ورسوله أعلم.
قال (أليس بذي
الحجة؟) قلنا:
بلى. يا رسول
الله! قال (فأي
بلد هذا؟)
قلنا: الله
ورسوله أعلم.
قال: حتى ظننا
أنه سيسميه
سوى اسمه. قال
(أليس
بالبلدة؟)
قلنا: بلى. يا
رسول الله!
قال (فإن دماءكم
وأموالكم وأعراضكم
عليكم حرام.
كحرمة يومكم
هذا. في شهركم هذا.
في بلدكم هذا.
فليبلغ
الشاهد
الغائب(.
قال:
ثم انكفأ إلى
كبشين أملحين
فذبحهما وإلى جزيعة
من الغنم
فقسمها بيننا.
4360-30/2- Bize Nasr b.
Ali el-Cahdami tahdis etti, bize Yezid b. Zurey' tahdis etti, bize Abdullah b.
Avn, Muhammed b. Sirin'den tahdis etti, o Abdurrahman b. Ebu Bekre'den, o babasından
şöyle dediğini rivayet etti: O gün gelince {Allah Rasülü} devesinin üzerine
oturdu ve bir kişi o devenin yularını tuttu. O: "Bugün hangi gündür
biliyor musunuz" buyurdu. Onlar: Allah ve Rasulü en iyi bilir, dediler.
Öyle ki biz ona asıl adından başka bir isim vereceğini sandık. Sonra:
"Nahr günü değil mi" buyurdu. Biz, evet ey Allah'ın Rasulü, o gündür,
dedik.
O: "Bu hangi
aydır" buyurdu. Biz: Allah ve Rasulü en iyi bilir, dedik.
O: "Zülhicce değil
mi" buyurdu. Biz: Evet ey Allah'ın Rasulü, Zülhicce'dir, dedik.
O: "Bu hangi
şehirdir" buyurdu. Biz: Allah ve Rasulü en iyi bilir, dedik. Öyle ki ona
kendi adından başka bir isim vereceğini sandık. Sonra: "Bu (haram) belde
değil mi" buyurdu. Biz: Haram beldedir ey Allah'ın Rasulü, dedik.
Bu sefer: "Şüphesiz
kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız bu gününüzün, bu ayında, bu şehrinizde haram
olduğu gibi haramdır. O halde hazır bulunan bulunmayana tebliğ etsin"
buyurdu.
{Ebu Bekre} dedi ki:
Sonra beyazı siyahından daha çok iki koçun yanına gitti, onları kesti. Sonra az
miktardaki koyun etini alıp onu aramızda paylaştırdı.
(1679) - حدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
حماد بن مسعدة
عن ابن عون.
قال: قال محمد:
قال
عبدالرحمن بن
أبي بكرة عن
أبيه، قال:
لما كان ذلك
اليوم جلس
النبي صلى
الله عليه
وسلم على
بعير. قال:
ورجل آخذ بزمامه
(أو قال
بخطامه). فذكر
نحو حديث يزيد
بن زريع.
4361- .. ./3- Bize
Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti, bize Hammad b. Mes'ade, İbn Avn'dan
şöyle dediğini tahdis etti: Muhammed, dedi ki: Abdurrahman b. Ebu Bekre
babasının şöyle dediğini nakletti: O gün gelince Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bir devenin üzerine oturdu. Bir adam da o devenin yularını tutuyordu.
Sonra Yezid b. Zurey'in hadisine yakın olarak hadisi zikretti.
31 - (1679) حدثني
محمد بن حاتم
بن ميمون.
حدثنا يحيى بن
سعيد. حدثنا
قرة بن خالد.
حدثنا محمد بن
سيرين عن
عبدالرحمن بن
أبي بكرة، وعن
أبي بكرة، وعن
رجل آخر هو
نفسي أفضل من
عبدالرحمن بن
أبي بكرة. ح
وحدثنا محمد
بن عمرو بن
جبلة وأحمد بن
خراش. قالا:
حدثنا أبو
عامر، عبدالملك
بن عمرو.
حدثنا قرة
بإسناد يحيى
بن سعيد (وسمى
الرجل حميد بن
عبدالرحمن) عن
أبي بكرة. قال:
خطبنا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم يوم
النحر. فقال
(أي يوم هذا؟)
وساقوا
الحديث بمثل
ابن عون. غير
أنه لا يذكر
(وأعراضكم)
ولا
يذكر: ثم
انكفأ إلى كبشين،
وما بعده.
وقال في
الحديث (كحرمة
يومكم هذا. في
شهركم هذا. في
بلدكم هذا إلى
يوم تلقون ربكم.
ألا هل بلغت؟)
قالوا: نعم.
قال (اللهم!
اشهد(.
4362-31/4- Bana Muhammed
b, Hatim b. Meymun tahdis etti, bize Yahya b. Said tahdis etti, bize Kurra b.
Halid tahdis etti, bize Muhammed b. Sirin, Abdurrahman b. Ebu Bekre'den ve
bence Abdurrahman b. Ebu Bekre'den daha üstün bir diğer adamdan tahdis etti.
(H.) Bize Muhammed b. Amr b. Cebele ve Ahmed b. Hiraş da tahdis edip, dedi ki:
Bize Ebu Amir, Abdulmelik b. Amr tahdis etti, bize Kurra, Yahya b. Said'in
isnadı ile tahdis etti ve bu adamın adını Humeyd b. Abdurrahman olarak verdi- o
Ebu Bekre’DEN şöyle dediğini rivayet etti: RasuluIlah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Nahr günü hutbe verip: Bu hangi gündür buyurdu. Sonra hadisi İbn Avn'ın
hadisi gibi naklettiler. Ancak o rivayetinde: "lrzlarınız" ibaresini
de sonra iki koça yöneldi ve sonrasını da zikretmedi. Ama hadiste:
"Rabbinizin huzuruna çıkacağı güne kadar bu ayınızda, bu şehrinizde, bu
gününüzün haram kılındığı gibi (haram kıldı), tebliğ ettim mi" buyurdu.
Onlar, evet, dedi. Allah Rasulü: ''Allah'ım şahit ol" buyurdu.
AÇIKLAMA: (4359)
"RasuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Şüphesiz zaman,
Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü ilk haline dönüp gelmiş bulunuyor. ..
ve Cumade ile Şaban arasındaki Mudarlıların ayı olan Receb ayı. "
Zülkade kaf harfi
fethalı, Zülhicce ha harfi kesrelidir. Meşhur olan söyleyiş budur. Az
kullanılan bir söyleyişe göre ise Zülki'de ve Zülhacce de denilebilir.
Müslümanlar dört haram ayın bu hadiste adı geçen aylar olduğu üzerinde icma
etmişlerdir. Fakat bu haram ayların nasıl sayılacağı hususu ile ilgili müstehap
olan adab hakkında ihtilaf etmişlerdir. Kufeliler ile edebiyat bilginlerinden
bir kesim el-Muharram, Recep, Zülkade ve Zülhicce şeklinde sayılacaklarını ve
böylelikle her dört ayın da aynı senenin ayları olarak sözkonusu edileceğini
söylemişlerdir. Medine ve Basra alimleri ile ilim adamlarının büyük çoğunluğu
bunlar Zülkade, Zülhicce, Muharrem ve Recep, üçü arka arkaya ve biri de tek
başına olmak üzere sayılır demişlerdir. Sahih hadislerin zikrettiği doğru şekil
işte budur. Bu hadislerden birisi de açıklamakta olduğumuz hadistir. Esasen bu
şekilde ayların zikredilmesi üzerinde bütün taifelerden insanlar mutabakat
halindedirler.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) 'in: "Cumade ile Şaban arasındaki Mudarlıların
Receb'i"buyruğuna gelince; bu ayı bu şekilde kayıtlı olarak olarak
sözkonusu etmesi onu açıklamak ve onun ile ilgili karışıklığı gidermekten işi
ileriye götürmek içindir. İlim adamları derler ki: Mudarlılar ile Rabialılar
arasında Recep ayı hakkında ihtilaf vardı. Çünkü Mudarlılar şu anda bilinen bu
ayı Recep olarak kabul ederlerdi ki bu da Cumade ile Şaban arasındaki aydır.
Rabialılar ise bunu Ramazan ayı olarak kabul ederlerdi. Bundan dolayı Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu ayı Mudarlılara izafe etmiştir. Bir diğer
görüşe göre onlar bu ayı başkalarından daha ileri derecede tazim ediyorlardı.
Bir diğer açıklamaya göre Araplar Recep ve Şaban aylarına "recebeyn: iki
recep" adını verirlerdi. Bir diğer açıklamaya göre ise Cumade ve Recep
aylarına Cumadeyn: iki cumade adını verirler ve Şaban'a de Recep derlerdi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Şüphesiz ki zaman, Allah'ın gökleri ve yeri
yarattığı günkü ilk haline göre dönmüştür" buyruğu ile ilgili olarak ilim
adamları der ki: Bu, şu demektir: Onlar cahiliye döneminde haram ayları haram
kabul etmek hususunda İbrahim (as) dinine bağlı idiler. Peşpeşe üç ay savaşsız
kalmak onlara ağır geliyordu. Bundan dolayı savaşmaya gerek gördükleri zaman
Muharrem ayının haramlığını ondan sonraki aya yani Safer ayına ertelerlerdi.
Sonra da diğer bir senede onu bir başka aya ertelerlerdi. Böylelikle onu ardı
arkasına gelen senelerde bu uygulamayı sürdürürlerdi. Nihayet iş onlar için
çıkılmaz bir hal aldı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hacc ettiği seneki
haccı da onların bu haram kılmalarına denk düştü ve böylelikle şeriatin hükmü
ile mutabakat oldu. Çünkü onlar o sene sözünü ettiğimiz hesaba uygunluğu sebebi
ile Zülhicce ayını haram kılmışlardı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de
dönüşün, şanı yüce Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günde verdiği hükme denk
düştüğünü haber verdi.
Ebu Ubeyd, dedi ki:
Onlar (haram aylarında) erteleme uyguluyorlardı.
Yüce Allah'ın hakkında:
"Muhakkak haram ayları ertelemek ancak küfürde bir artıştır" (Tevbe,
37) buyruğu bunu anlatmaktadır. Çünkü bazan Muharrem ayında savaşma gereğini
duyarlar. Böylelikle o ayın haramlığını Safer'e erteliyodar sonra bir sonraki
sene Safer'i geciktiriyodardı. İşte o sene Muharrem'in asıl yerine dönüş
vaktine denk gelmişti.
Kadı Iyaz bu hadisin
anlamı hususunda pek açık olmayan bir kısmı da kabul olunamayan daha başka
açıklama şekilleri de sözkonusu etmiş bulunmaktadır.
"Sonra bu hangi
aydır buyurdu ... tebliğ ettim mi?" Burada sözkonusu edilen soru sormak,
ashabın susması ve açıklama ile maksat işin önemine dikkat çekmek ve hazır
bulunanlara bunu söyletmek, bu ayın, bu beldenin ve bu günün mertebesinin
büyüklüğüne dikkat çekmektir.
Ashab-ı kiramın
"Allah ve Resulü daha iyi bilir" buyurmaları onların güzel
edeblerinin bir neticesidir. Ayrıca onlar, kendilerinin bildikleri cevabın onun
için gizli saklı bir şeyolmadığını da biliyorlardı. Böylelikle onlar,
bildiklerinin haber olarak kendilerine söylenmesinin mutlak olarak kastedilen
bir şeyolmadığını anlamışlardı.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Şüphesiz sizin kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız
... gibi haramdır." Bütün bunlardan maksat da malların, kanların ve
namusların ne kadar ileri derecede haram kılındıklarını vurgulayarak açıklamak
ve bunların çiğnenmesinden sakındırmaktır.
"Benden sonra biri
diğerinizin boynunu vuran dalalete düşmüşler olarak gerisin geri
dönmeyin." Bu hadis daha önce kitabın baş taraflarında İman Kitabı'nda
açıklanmış, irabı sözkonusu edilmiş ve masiyetler sebebi ile tekfir eden
kimselerin lehine bunda bir delil olmadığı da aksine maksadın nimetlerin
küfranı (nankörlük) olduğu yahut da bunun herhangi bir şüphe ve tereddüt
olmaksızın müslümanlarla savaşmanın helal olduğunu kabul eden kimseler hakkında
yorumlandığını belirtmiş idik.
"Hazır bulunan
burada olmayana tebliğ etsin" buyruğundan ilmin tebliğ edilmesinin vacip
olduğu anlaşılmaktadır. Bu da farz-ı kifayedir. Bundan dolayı ilmin yayılacağı
yerlerde tebliğ edilmesi gerekir.
"Belki kendisine
tebliğ olunan bazı kimseler onu bizzat duyan bazı kimselerden onu daha iyi
belleyebilir." İlim adamları fazilet sahibi kimselerin ve diğerlerinin
kendilerince bir ilmi ve bir fıkhı bulunmayan şeyhlerden (hadis üstadlarından)
tahdis ettiğini iyice belleyen birisi olması şartı ile rivayette bulunmanın
caiz olduğuna delil göstermişlerdir.
(4360) "Devesi
üzerine oturdu ve bir kişi de devesinin yularını tuttu."
Devesinin yularını
tutmasının sebebi hareket etmek sureti ile sırtındakini rahatsız etmemesi ve
onu tedirgin etmemesi içindi. Bu hadiste minber ve buna benzer yüksek bir
yerden -cuma, bayram ve diğer hutbeler arasında fark olmaksızın- yüksek bir
yerde hutbe okumanın müstehap olduğuna delildir. Bunun hikmeti ise hutbe okunan
yer ne kadar yüksek olursa diğer insanlara işittirilmesi, onların onu görmeleri
ve sözünün kendilerini etkilemesi daha ileri derecede olmasından dolayıdır.
"Çoğunluğu beyaz ve
siyah renkli iki koça yöneldi. Onları kesti. Sonra da bir parça koyun eti alıp
onu aramızda paylaştırdı." Emlah, beyazı daha çok olmak üzere siyah ve
beyaz renkli demektir.
"Cuzeya: Azıcık
(et)" cim harfi ötreli, ze harfi fethalı olup bazıları ise cim harfi
fethalı, ze harfi kesreli diye rivayet etmişlerdir. Her ikisi de doğrudur.
Muhaddislerin rivayetinde meşhur olan birinci şekildir. Cevheri ve diğer dil
bilginleri de bunu böylece zaptetmişlerdir. Bu ise koyun etinden bir parça
demektir. Cim harfi kesreli olarak ciz'a'nın küçültme ismidir. Bu da bir şeyden
az miktar demektir. İkinci şekil ise İbn Faris'in el-Mücmel'deki zaptı olup, bu
bir koyun eti parçası demektir. Sanki mefule anlamında faile veznindedir.
Madfura (örülmüş) anlamında "dafira: örgü" gibi.
Kadı Iyaz, dedi ki:
Darakutni, dedi ki: Rivayetteki: "Sonra ... yöneldi" hadisin sonuna
kadar kısmı ile denildiğine göre İbn Avn'ın bir yanılmasıdır. Bunu İbn Sirin,
Enes’DEN rivayet etmiş, sonra İbn Avn bunu bu hadiste burada derc etmiş.
Böylelikle İbn Sirin bunu Abdurrahman b. Ebu Bekre'den, o babasından, o Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den diye rivayet etmiş oldu.
Kadı Iyaz, dedi ki:
Buhari bu hadisi İbn Avn’DAN rivayet etmiş olmakla birlikte onda bu sözleri
zikretmemiştir. Muhtemelen bu kısmı kasten terk etmiştir. Ayrıca bunu Müslim'in
kitabında bu babta Eyyub ve Kurra İbn Sirin'den diye rivayet etmişler ve bu
rivayetlerinde bu fazlalığı zikretmemişlerdir. Kadı Iyaz, dedi ki: Doğruya daha
yakın görünen bu fazlalığın kurban bayramı günü hutbesi ile ilgili bir başka
hadiste yer aldığıdır. Ravi bu ibarede yanılarak bunu veda haccı hutbesine
katılmış bir ifade olarak zikretti. Yahut da bunlar iki ayrı hadis olup
bunların birini diğerine kattı. Müslim ise bunu Dahaya Kitabı'nda Eyyub ve
Hişam'ın İbn Sirin'den, o Enes'den diye rivayet ettiği şu hadisten sonra
zikretmiştir: "Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaz kıldıktan sonra
hutbe verdi ve namazdan önce kurban kesenlere yeniden kurbanlarını kesmelerini
emir buyurdu. Sonra da hadisin sonunda: Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) siyah renkleri beyazlarından daha çok olan iki koça yöneldi, onları
kesti. İnsanlar da bir miktar koyun etinin bulunduğu yere gidip onu kendi aralarında
paylaştırdılar." İşte doğrusu budur ve açıklanması zor olan bu hususu da
ortadan kaldırmaktadır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: