SAHİH-İ MÜSLİM

ADAK - YEMİN

 

3- ALLAH'A MASİYET HUSUSUNDA YAPILAN BİR ADAĞIN DA KULUN MALİK OLMADIĞI HUSUSLARDAKİ ADAĞIN DA YERİNE GETİRİLMESİ SÖZKONUSU DEĞİLDİR BABI

 

4221-8/1- Bana Zuheyr b. Harb ve Ali b. Hucr es-Sa'di -lafız Zuheyr'e ait olmak üzere- tahdis edip, dedi ki: Bize İsmail b. İbrahim tahdis etti, bize Eyyub, Ebu Kilabe'den tahdis etti, o Ebu Muhelleb'den, o İmran b. Husayn'dan şöyle dediğini rivayet etti: Sakifliler Ukayloğulları ile antlaşmalı idiler. Sakifliler Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabından iki adamı esir aldılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabı da Ukayloğullarından bir adamı esir aldılar ve onunla birlikte de el-Adba denilen de deveyi de ganimet aldılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bağlı bulunan o esirin yanından geçti.

Esir: Ey Muhammed diye seslenince onun yanına gitti. Allah Rasulü:

"Halin ne" buyurdu. Adam: Beni ne diye esir aldın ve hacıları geçen {deve}yi neden aldın, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) meselenin büyüklüğünü anlatmak için: "Ben seni senin antlaşmalıların olan Sakiflilerin işledikleri cürüm sebebi ile aldım" buyurdu. Sonra onun yanından uzaklaşıp gidince tekrar ona seslendi ve: Ey Muhammed, ey Muhammed, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) merhametli ve yumuşaktı. Tekrar onun yanına gitti ve: "Neyin var" buyurdu. Adam: Ben bir müslümanım, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Eğer sen kendi başına buyruk iken bunu söylemiş olsaydın öyle bir kurtulurdun ki bunun ötesi olmazdı" buyurdu. Sonra ayrılıp gitti. Adam tekrar ona seslenerek: Ey Muhammed, Ey Muhammed, dedi. Yine onun yanına dönüp: "Neyin var" buyurdu. Bu sefer adam: Ben gerçekten açım. Bana yemek ver, susamışım bana içecek su ver, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İhtiyacın bu mu (o karşılanacak)" buyurdu. Sonra o iki adam karşılığında fidye olarak verildi.

 

(İmran b. Husayn devamla), dedi ki: (Sonraları) Ensar'dan bir kadın da esir alındı, Adba da ele geçirildi. Kadın prangaya vurulmuştu. Onu esir alanlar da evlerinin önünde develerini dinlendiriyorlardı. Bir gece kadın prangadan kurtularak develerin yanına vardı. Bir devenin yanına yaklaştı mı o deve böğürüyor o da onu bırakıyordu. Nihayet Adba'nın yanına vardı. Adba böğürmedi. Çünkü Adba uysal bir deve idi. Kadın bu devenin arkasına oturduktan sonra onu dürttü o da yola koyuldu. Adamlar onun farkına varınca derhal onu takibe koyuldular ama kadın onları aciz bıraktı (onu ele geçiremediler). Kadın da Allah için eğer Allah bu devenin üzerinde kendisini kurtarırsa Allah için onu boğazlayacağını adadı. Medine'ye gelip insanlar da onu görünce işte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in devesi Adba, dediler. Kadın da: Eğer Allah kendisini bu devenin üzerinde kurtarırsa onu boğazlayacağını adadığını söyledi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına giderek ona bu yaptığını söyleyince Allah Resulü: "Subhanallah! Onu ne kötü cezalandırmış. Eğer Allah kendisini o devenin sırtında kurtarırsa onu Allah için boğazlayacağını adamış. Hayır. Masiyet yolunda yapılan bir adağı yerine getirmek de gerekmez, kişinin sahip olmadığı bir şey hakkındaki adağı da yerine getirilmez" buyurdu.

 

İbn Hucr'un rivayetinde: "Allah'a masiyet olan bir hususta adak olmaz" şeklindedir.

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 3316

 

 

 

4222- .. ./2- Bana Ebu Rabi' el-Ateki de tahdis etti, bize Hammad -yani b. Zeyd- tahdis etti (H.) Bize İshak b. İbrahim ve İbn Ebu Ömer de Abdülvehhab es-Sakafi'den tahdis etti. İkisi Eyyub’DAN bu isnad ile hadisi buna yakın olarak rivayet etti. Bu hadisin rivayetinde Hammad, dedi ki: Adba Ukayloğullarından bir adama ait idi. Kendisi hacIları geçen develerden birisi idi. Yine onun hadisi rivayetinde: Uysal ve iyice eğitilmiş bir deveye yaklaştı denilmektedir. Sakafi'nin hadisi rivayetinde ise: O oldukça eğitimli bir dişi deve idi denilmiştir.

 

 

AÇIKLAMA:          (4221) "Ebu'l-Muhelleb" mim harfi ötreli he ve şeddeli lam fethalıdır. Adı Abdurrahman b. Amr'dır. Muaviye b. Amr olduğu Amr b. Muaviye olduğu, en-Nadr b. Amr el-Harami el-Basri olduğu da söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.

 

"Hacıları geçen" sözü ile kastettiği devesi el-Adba'dır. Hacc kitabında el-Adba, el-Kasba ve el-Ceda'nın üç ayrı deve mi yoksa tek bir deve mi olduğuna dair açıklamalar geçmiş idi.

"Seni senin antlaşmalıların suçu sebebi ile aldım" Yani onların işledikleri cinayetten ötürü tuttum.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ben müslumanım demesi üzerine esire söylediği: "Eğer sen kendi başına buyruk iken bu sözü söylemiş olsaydın daha ötesi olmayan bir şekilde kurtulurdun" sözünden itibaren "o iki adam karşılığında fidye olarak verildi" sözleri şu demektir: Eğer sen kendi başına buyruk iken esir olmadan önce Müslüman olmayı sağlayan sözü söylemiş olsaydın en ileri bir derecede kurtuluşa ererdin. Çünkü eğer esir olmadan önce Müslüman olmuş olsaydın senin esir alınman caiz olmaz ve İslam sayesinde kurtuluşa erer, esir olmaktan esenliğe kavuşurdun. Malın da ganimet alınmazdı. Ama esir alındıktan sonra Müslüman olmuş isen bu durumda senin öldürülme şıkkının seçilmesi ortadan kalkar ve geriye köleleştirilmen, karşılıksız serbest bırakıiman ya da fidye karşılığında bırakıIman şıklarından birisini seçmek kalır.

 

Bu hadiste fidye karşılığında esiri bırakmanın caiz olduğu, esiri n İslam'a girmesinin ganimet alanların ondaki hakkını -esir olmadan önce Müslüman olması halinin aksine- ortadan kaldırmadığını ifade etmektedir.

 

Bu hadis-i şerifte Müslümaa olup, fidye karşılığı serbest bırakılınca küfür diyarına geri döndüğüne dair bir açıklama yoktur. Eğer aşiretinin güçlü olması ya da buna benzer bir sebepten ötürü dinini açığa vurabilecek halde iken küfür diyarına geri döndüğü sabit olsa dahi bu onun için haram olmazdı. Dolayısı ile hadiste açıklanması zor bir taraf bulunmamaktadır. El-Mazen bunun açıklanmasının zor olduğunu görerek: Müslüman bir kimse nasıl olur da küfür diyarına geri gönderilir demiştir. Ama bunu müşkil (açıklanması zor) görmek belirttiğim husus sebebi ile geçersizdir ve kabul edilemez.

 

"Ensar'dan bir kadın da esir alındı." Bu kadın Ebu Zer (r.a.)'ın hanımı idi.

 

"Allah'a masiyet olan bir adağı da kulun sahip olmadığı hususlardaki adağı da yerine getirmek gerekmez. " Diğer rivayette ise "Allah'a masiyet olan hususda adak yoktur" denilmektedir. Bu ifadeler içki içmek ve buna benzer masiyet olan bir işi adayan bir kimsenin bu adağının akit olarak gerçekleşmeyip batıl olacağına ve ayrıca yemin kefareti olsun başka bir yükümlülük olsun sözkonusu olmadığına delildir. Malik, Şafii, Ebu Hanife, Davud ve ilim adamlarının büyük çoğunluğu da bu görüştedir. Ahmed ise böyle bir durumda İmran b. Husayn (radıyallahu anh) ile Aişe (r.anha)'nın Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den: "Masiyet olan bir hususta adak yoktur. Onun kefareti ise bir yemin kefaretidir"diye rivayet edilen hadis gereğince bir yemin kefareti gerekir demiştir. Cumhur ise bu bölümde sözü edilen İmran b. Husayn'ın hadisini delil göstermiştir.

 

Böyle bir adağın kefaretinin bir yemin kefareti olduğunu ifade eden hadis-i şerif ise muhaddislerin ittifakı ile zayıftır.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Kulun mülkiyetinde olmayan hususta da ... " buyruğuna gelince bu bir kimsenin adağı kendisi mülkiyetinde olmayan muayyen bir şeye bağlı olarak yapması halinde yorumlanır. Mesela:

 

Allah benim bu hastama şifa verecek olursa filanın kölesini azad etmek yahut onun elbisesini sadaka vermek yahut onun evini ve benzeri bir malını tasadduk etmek boynumun borcu olsun demesi sureti ile olur. Ama mülkiyetinde olmayan herhangi bir şeyi kendi üzerine borç olarak adayacak olursa onun bu adağı sahih olur. Mesela: Allah, benim bu hastama şifa verecek olursa bir köleyi azad etmek boynuma borç olsun demesi ile birlikte bu halde iken herhangi bir köleye de onun değerine de sahip bulunmaması halinde de adağı sahihtir. Eğer o hastası şifa bulursa artık bir köle azad etmek onun için bir borç olarak sabit olur.

 

(4222) "Uysal ve iyice eğitilmiş bir dişi deve idi" ifadesi bir diğer rivayette de "eğitilmiş bir dişi deve" ifadesine gelince; mim harfi ötreli, cim ve şeddeli re fethalı olarak "mucerrese" dal harfi ve be harfi fethalı olarak "muderrebe" ile "munevveka (uysal)" ve zelul (uysal) hepsi aynı anlamda farklı lafızlardır.

 

Hadis-i şerifte kadının eğer dar-ı harbten dar-ı islama hicret etmek, kendisi ile fuhuş yapmak isteyenden kaçmak ve buna benzer hallerde zorunlu olan bir seferde kocasız, mahremsiz ve onların dışında herhangi bir kişi yanında bulunmaksızın tek başına yolculuk yapmasının caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Kadının tek başına yolculuk yapmasının yasak oluşu zaruretin dışındaki haller dışında yorumlanmaktadır.

 

Ayrıca bu hadis-i şerifte Şafii'nin ve ona muvafakat edenlerin şu kanaatinin lehine de delil bulunmaktadır: Kafirler müslümana ait bir malı ganimet alacak olurlarsa onu mülk edinmiş olmazlar. Ebu Hanife ve başkaları ise o malı dar-ı harbe götürmeleri halinde onu mülk edinirler demişlerdir.

 

Şafii ve ona uygun kanaat belirtenlerin delili bu hadis-i şerifdir. Bunun neresinin buna delalet ettiği de gayet açıklır. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

4- KABE'YE VÜRÜYEREK GİTMEYİ ADAYAN KİMSE BABI