SAHİH-İ MÜSLİM |
HİBE |
1/2- MALIN ÜÇTE BİRİNi
VASİYET ETMEK BABI
4185-5/1- Bize Yahya b.
Yahya et-Temimitahdis etti. .. Amir b. Sa'd babasından şöyle dediğini rivayet
etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni neredeyse öldürecek kadar ızdırap
veren bir ağrıdan dolayı ziyaret etti. Ben: Ey Allah'ın Resulü! Ağrı ve
sızılarım gördüğün bu hale gelmişbulunuyor. Ben malı çok birisiyim ve benim bir
tek kızımdan başka mirasçım yok. Malımın üçte ikisini sadaka olarak dağıtayım
mı, dedim. Allah Resulü: "Hayır!" buyurdu. Bu sefer: Peki yarısını
sadaka olarak dağıtayım mı, dedim. Allah Resulü: "Hayır, üçte biri(ni
tasadduk et). Üçte bir de çoktur ya, Çünkü senin mirasçılarını varlıklı olarak
bırakman onları insanlara avuç açacak fakir kimseler olarak bırakmandan daha
hayırlıdır. Hem sen Allah'ın rızasını arayarak -hanımının ağzına koyduğun
lokmaya varıncaya kadar- mutlaka onun karşılığında sana ecir verilir"
buyurdu. Ben: Ey Allah'ın Rasülü! Arkadaşlarımdan sonra {burada} geri kalacak
mıyım, dedim. O: "Şüphesiz sen geri bırakılacak olup da Allah'ın rızasını
arayarak her ne amelde bulunacak olursan mutlaka onun sebebi ile derecen ve
yüksekliğin artacaktır. Belki de sen seninle bir takım kimseler
yararlandırılıncaya ve seninle başkaları zarar görünceye kadar bırakılacaksın.
Allah'ım ashabımın hicretini onlar için tamamla, ökçeleri üzerine gerisin
gerisi onları çevirme. Fakat zavallı kişi Sa'd b. Havle'dir" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
56, 1295, 3936, 4409, 5668 -muhtasar-, 6373, 6733; Ebu Davud, 6864; Tirmizi,
2116; Nesai, 3628 -muhtasar-; İbn Mace, 2708 -muhtasar-
AÇIKLAMA: Sa'd b.
Ebu Vakkas (radıyallahu anh)'ın rivayet ettiği hadiste: Beni ölüme oldukça
yaklaştıran bir ağrımdan dolayı Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni
ziyarete geldi hadisinden hasta ziyaretinin müstehap olduğu ve diğer insanlar
için müstehap olduğu gibi imam (Müslümanların lideri, önderi) için de müstehap
olduğunu göstermektedir.
İbrahim el-Harbi, dedi
ki: Ağrı (veca') her bir hastalığın adıdır.
Yine bu hadisten hasta
kimsenin tedavi, salih bir kimsenin kendisine dua etmesi, vasiyette bulunmak,
durumu ile ilgili fetva sormak ve benzeri dolu bir maksat için duyduğu ağrıları
sözkonusu etmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Darlanıp sıkıldığını anlatmak ve
benzeri bir amaç ile şikayet olsun diye söyleyecek olursa ancak mekruh olur.
Çünkü böyle bir hal onun hastalığı dolayısı ile alması mümkün olan ecrini
azaltır.
"Ve ben malı çok
birisiyim" mal toplamanın mübah olduğuna delildir.
Çünkü böyle bir ifade
örfen ancak çok miktardaki mal hakkında kullanılır.
"Ve benim kızımdan
başka mirasçım yok." Yani benim mirasımı bırakacağım oğlum ve diğer özel
mirasçılarım bulunmamaktadır. Yoksa onun asebe denilen akraba mirasçıları
vardı. Bunun farz hisse sahiplerinden mirasçım olmadığı anlamına geldiği de
söylenmiştir.
"Malımın üçte
ikisini sadaka olarak dağıtayım mı, dedim, O: Hayır buyurdu. Yarısını sadaka
olarak dağıtayım mı, dedim. O: Üçte bir olsun, üçte bir de çoktur ya"
buyurdu.
Kadı lyaz, dedi ki: Üçte
bir anlamındaki birinci kapat "sülüs" kelimesinin nasb ve ref ile
okunması caizdir. Nasb ile okunması iğra olmasına göredir. Yahut da üçte birini
ver anlamında bir mı takdirine göredir. Ref' ile okunması ise faH olmasına
binaendir. Yani üçte bir sana kafi gelir. Ya da mübteda olup haberi
hazfedildiğinden yahut da mübtedası hasb edilmiş bir haber olduğundan dolayı
merfu olarak okunabilir.
Bu hadis-i şerifte
mirasçılarla vasiyet arasında adaleti gözetmeye dair bir -irşad bulunmaktadır.
Mezhep alimlerimiz ve onların dışındaki ilim adamlarının, dediklerine göre eğer
mirasçılar varlıklı kimseler ise bağış olmak üzere malının üçte birini vasiyet
etmesi müstehaptır. Şayet fakir iseler üçte birinden azını vasiyet etmesi
müstehap olur. Bu çağlarda ilim adamlarının icma ettikleri üzere mirasçısı olan
kimsenin üçte birden fazla yaptığı vasiyeti ancak mirasçısının kabul etmesi ile
geçerli olabilir. Yine onların icma ettikleri üzere mirasçıların geçerli kabul
etmeleri halinde malın tamamının vasiyeti dahi geçerli olur. Hiçbir mirasçısı
olmayana gelince bizim ve cumhurun kanaatine göre üçte birden fazlası hakkında
vasiyeti sahih değildir. Ebu Hanife, arkadaşları, İshak ve kendisinden gelen
iki rivayetten birisine göre İmam Ahmed ise bunun caiz olduğunu söylemiştir. Bu
görüş Ali ve İbn Mesud (r.a.) dan da rivayet edilmiştir.
"Malımın üçte
ikisini sadaka olarak dağıtayım mı" Burada sadaka olarak dağıtmaktan
vasiyeti kastetmiş olma ihtimali olduğu gibi derhal gerçekleştirilecek bir
şekilde sadaka olarak dağıtmayı kastetmiş olma ihtimali de vardır. Her ikiside
hem bize hem de bütün ilim adamlarına göre aynı hükümde olup, mirasçının rızası
olmadan üçte birden fazlasının geçerliliği yoktur. Fakat Zahiri mezhep alimleri
muhalefet ederek ölümü ile neticelenen bir hastalığa yakalanmış olan bir
kimsenin malının tamamını da tasadduk edip bağışlaması -tıpkı sağlıklı kimse
gibi- sahihtir demişlerdir. Cumhurun delili hadisteki "üçte bir de çoktur
ya" ifadesinin zahiri ile birlikte hastalığı halinde altı kölesini
hürriyetine kavuşturan bir kimsenin bu kölelerinden Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in iki kişiyi hürriyetine kavuşturmakla birlikte dördünün köleliğini
bırakmasıdır.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Senin mirasçılarını varlıklı bırakman ... hayırlıdır."
İnsanlara el açmaları onlardan dilenmek üzere ellerini avuçlarını açmaları
demektir. Hadiste akrabalık bağını gözetmek, akrabalara iyilikte bulunmak,
mirasçılara karşı şefkatli davranmak teşvik edildiği gibi daha yakın olan
akrabanın gözetilip ona iyilikte bulunmanın daha uzak olana göre daha faziletli
olduğu anlaşılmaktadır. Bazı ilim adamları bunun zenginin fakirden üstün
olduğuna da delil göstermişlerdir.
"Sen yüce Allah'ın
rızasını arayarak ... hanımının ağzına koyduğun lokmaya varıncaya kadar ...
mutlaka ecrini alırsın." Bu hadisten şunlar anlaşılmaktadır:
1. Çeşitli hayır
yollarında infakta bulunmak müstehaptır.
2. Ameller niyetler
iledir.
3. Kişi ancak niyeti ile
am eli karşılığında sevap kazanır.
4. Aile fertlerine
yapılan harcama dolayısı ile -eğer bununla yüce Allah'ın rızasını kastedecek
olursa- sevap kazanır.
5. Mübah olan bir iş ile
yüce Allah'ın rızasını kastedecek olursa bu bir itaate dönüşür ve bundan dolayı
sevap kazanır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de buna "hanımının
ağzına koyduğun lokmaya varıncaya kadar" buyruğu ile dikkat çekmiş
bulunmaktadır. Çünkü zevcesi onun dünyadan paylarının arzu ve isteklerinin
mübah zevk ve lezzetlerinin en özelleri arasındadır. Onun ağzına bir lokma
koyması adeten bu çoğunlukla onunla oynaşma, latifeleşme ve mübah bir şekilde
zevk alma halinde olur. Böyle bir durum ise itaatten ve ahiret ile ilgili
hususlardan en uzak bir haldir. Bununla birlikte Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bir kimse bu lokma ile yüce Allah'ın rızasını kastedecek olursa bundan
dolayı ecir kazanacağını haber vermektedir. O halde yüce Allah'ın rızasını
isteyerek yapması şartı ile bunun dışındaki haller ile ecir kazanmak öncelikle
sözkonusudur. Bu da aynı zamanda bir kimse esası itibari ile mübah olan bir işi
yaparken onunla yüce Allah'ın rızasını kastedecek olursa bundan dolayı ecir
alacağı hükmünü de ihtiva etmektedir. Yüce Allah'a itaat etme gücünü artırmak
niyeti ile yemek yemek, ibadete daha bir gayretle kalkmak maksadı ile dinlenmek
için uyumak, nefsini gözünü ve benzeri organlarını haramdan korumak ve onun
hakkını vermek, salih bir evlat sahibi olmak için zevcesi ile ve cariyesi ile
yararlanması gibi haller buna örnektir. İşte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in: "Sizden birinizin cinsel arzusunu (meşru yoldan) karşılaması
da bir sadakadır" buyruğunun anlamı budur. Allah en iyi bilendir.
"Ben: Ey Allah'ın
Rasulü! Ashabından sonra geri mi kalacağım, dedim ... " Kadı Iyaz, dedi
ki: Yani ben ashabından sonra Mekke'de geri mi kalacağım? O bu sorusunu ya daha
önce Mekke'den hicret edip yüce Allah için orayı terk ettiğinden ötürü Mekke'de
kalmaktan çekindiği için söylemiştir. Bu durumda bunun hicretinin değerini
düşüreceğinden yahut da hicreti sebebi ile alacağı sevabını eksilteceğinden
korktuğu için söylemiştir. Yahut da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ve
ashabının Medine'ye gittikten sonra Mekke'de kalıp hastalığı sebebi ile
onlardan geriye kalacağından korkmuştur. Çünkü onlar yüce Allah için terk edip
bıraktıkları bir şeye tekrar geri dönmekten hoşlanmıyorlardı. Bu sebepten
dolayı diğer rivayette: "Hicretinden sonra geri kalmaktan korkuyorum"
denilmektedir. Kadı Iyaz, dedi ki: İşte bu hadis-i şerif dolayısı ile Mekke'nin
fethinden sonra da hicret hükmünün baki kaldığı söylenmiştir. Bunun Mekke
fethinden önce hicret eden kimseler hakkında böyle olduğu da söylenmiştir.
Mekke Fethinden sonra (Mekke'den) hicret eden kimseler için ise böyle değildir.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Şüphesiz sen geri bırakıldıktan sonra herhangi bir
amelde bulunacak olursan ... " Burada geri bırakılmaktan kasıt uzun bir
ömür yaşamak ve ashabından pek çok kimseden sonra hayatta kalmak demektir.
Bu hadis-i şerifte de
salih amelin daha da çoğaltılması için uzun ömrün . fazileti ve salih ameller
ile yüce Allah'ın rızasını istemeye teşvik vardır. Allah en iyi bilendir.
"Belki de sen bir
takım kimseler senden yararlanıncaya ve bir takım kimseler senden zarar
görünceye kadar geriye bırakılacaksın (yaşayacaksın)" bu hadis-i şerif
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mucizelerindendir. Çünkü Sa'd
(radıyallahu anh) Irak'ı ve başka yerleri fethedinceye kadar yaşadı. Bir takım
kimseler din ve dünyalarında ondan yararlandığı gibi kafirler de din ve
dünyaları hususunda ondan zarar görmüşlerdir. Çünkü onlar öldürüldüler ve
cehenneme vardılar. Kadınları ve çocukları da esir edildi. Malları ve ülkeleri
ganimet alındı. Sa'd Irak'a vali oldu. Pek çok kimse onun elleri vasıtası ile
hidayet buldu. Haklarında hakkı uyguladığı için pek çok kafir ve benzeri
kimseler de ondan ötürü zarar gördü.
Kadı Iyaz, dedi ki:
Hicret etmiş bir kimsenin zaruretten dolayı olması halinde Mekke'de kalması ve
orada ölmesi hicretinin ecrini boşa çıkarmaz. Ancak kendi istek ve tercihi ile
orada kalması halinde hicretinin ecri boşa çıkar. Bazıları da hicret eden
kimsenin Mekke'de ölmesi nasıl olursa olsun onun hicretinin ecrini boşa
çıkartır. Yine Kadı Iyaz'ın, dediğine göre hicretin ancak özel olarak
Mekke'liler üzerine farz kılındığı da söylenmiştir.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: ''Allah'ım, ashabımın hicretini geçerli kıl ve onları
ökçeleri üzerine gerisin geri çevirme" buyruğu ile ilgili olarak Kadı
Iyaz, dedi ki: Bazıları bunu nasıl olursa olsun hicret etmiş kimsenin Mekke'de
kalmasının hicretini eksilteceğine delil göstermişlerdir. Ama bana göre bunda
delil olacak bir taraf yoktur. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
onlara genel olarak bir dua yapmış olması ihtimali vardır. ''Ashabımın
hicretlerini geçerli kıl" buyruğu da hicretlerini tamamla ve onu boşa çıkarma.
Hicretlerini terk etme suretleri ile ve razı olunan hallerindeki
istikametlerinden geri dönmeleri sureti ile onları ökçeleri üzerine gerisin
geri çevirme demektir.
"Fakat zavallı Sa'd
b. Havle'dir" zavallı (bais) zavallılığın izleri üzerinde görülen kimse demektir
ki bu da fakirlik ve azlıktır.
"Mekke'de öldüğü
için Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de onun için ağıt yaktı."
İlim adamlarının, dediklerine göre bu sözler raviye aittir. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in sözü değildir. Aksine onun (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
sözleri: "Fakat zavallı olan Sa'd b. Havle'dir" ile sona ermektedir.
Ravi bu sözün anlamını açıklamak üzere bu sözleri söylemiştir. Yani Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözleri ile onun için ağıt yakınış, onun için
üzülmüş, Mekke'de öldüğünden ötürü ona acımıştı. Bu sözü söyleyenin kim olduğu
hususunda da ihtilaf etmişlerdir. Bu sözleri söyleyenin Sa'd b. Ebu Vakkas
olduğu söylenmiştir. Nitekim bu bazı rivayetlerde müfessel olarak (açıklanmış
olarak) gelmiştir. Kadı lyaz, dedi ki: Ama çoğunlukla nakledilen bu sözün
Hadesan'ye ait olduğudur. Kadı lyaz devamla, dedi ki: Sa'd b. Havle kıssasının
mahiyeti hakkında ihtilaf etmişlerdir. Onun Mekke'de ölünceye kadar oradan
hicret etmediği söylendiği gibi İsa b. Dinar ve başkaları da şunu
söylemişlerdir: Buhari'nin zikrettiğine göre o hicret etmiş, Bedir'e katılmış
sonra da Mekke'ye geri dönüp orada ölmüştür. İbn Hişam da şöyle demektedir: O
ikinci Habeşistan hicretine katılmış, Bedir ve daha başka gazalarda da
bulunmuş, Veda haccında hicretin 10. Yılında Mekke'de vefat etmiştir.
Kendisinin Mekke'de Hudeybiye barışı esnasında hicretin yedinci yılında
Medine'den çıkıp orada vefat ettiği de söylenmiştir. Buna ve İsa b. Dinar'ın
görüşüne göre onun zavallılığının sebebi kendi isteği ile dönüp Mekke'de
ölmesinden ötürü hicretinin hükümsüz olması dolayısı iledir. Diğerlerinin
kanaatine göre ise zavallı oluş sebebi kendi seçimi ile olmasa dahi hangi
durumda olursa olsun Mekke'de ölmüş olmasıdır. Buna sebep ise yüce Allah'a
hicret yolunda vatanından uzak hicret ettiği yurtta ölmemek sureti ile
kaçırdığı ecir ve kamil sevaptır.
Kadı Iyaz, dedi ki: Bu
hadis-i şerifte Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Sa'd b. Ebi Vakkas ile
birlikte bir adamı geride bıraktığı ve ona: Eğer Mekke'de vefat ederse onu
Mekke'de defnetme diye emir buyurduğu da rivayet edilmektedir.
Müslim'de diğer
rivayette hicret ederek ayrıldığı yerde ölmekten hoşlanmadığını sözkonusu
etmektedir. Müslim'in diğer rivayetinde de Sa'd b. Ebi Vakkas'ın şöyle dediği
bildirilmektedir: Ben Sa'd b. Havle'nin öldüğü gibi hicret ederek ayrıldığım
yerde öleceğim diye korktum.
Burada sözü edilen Sa'd
b. Havle ise Sübeya el-Eslemiye'nin kocasıdır. Sa'd b. Ebi Vakkas ile ilgili
olan bu hadiste Kur'an-ı Kerim'de sözü edilen vasiyetin genel çerçevesinin
sünnet ile tahsis edilmesinin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu aynı zamanda usül
alimlerinin çoğunluğunun da kabul ettiği bir görüştür. Sahih olan da budur.
4186- .. ./2- Bize
Kuteybe b. Said ve Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis edip, dedi ki: Bize Süfyan b.
Uyeyne tahdis etti (H.) Bana Ebu't-Tahir ve Harmele de tahdis edip, dedi ki:
Bize İbn Vehb haber verdi, bana Yunus haber verdi (H.) Bize İshak b. İbrahim ve
Abd b. Humeyd de tahdis edip, dedi ki: Bize Abdurrezzak haber verdi, bize
Ma'mer haber verdi, hepsi Hadesan'den bu isnad ile hadisi buna yakın olarak
rivayet etti.
4187- ... /3- Bana İshak
b. Mansur da tahdis etti. Bize Ebu Davud elHaferı, Süfyan'dan tahdis etti. O,
Said b. İbrahim'den, o, Amir b. Sa'd'dan, o, Sa'd’dan şöyle dediğini rivayet
etti: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanıma gelip beni ziyaret etti. Sonra
hadisi Hadesan'nin hadisi ile aynı manada zikretmekle birlikte Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Sa'd b. Havle hakkındaki sözünü zikretmedi. Ancak: Kendisi
hicret ederek ayrıldığı yerde ölmekten hoşlanmıyordu, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
2742 -uzunca-, 5354 -uzunca-; Nesai, 3629, 3630
4188-6/4- Bana Zuheyr b.
Harb da tahdis etti... Musab b. Sa'd, babasından şöyle dediğini tahdis etti:
Hastalanmıştım. Bu sebeple Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e birisini
göndererek: Benim malımı dilediğim gibi paylaştırmama müsaade et, dedim. O
kabul etmedi. Bu sefer: O halde yarısını, dedim. Yine kabul etmedi. Üçte bir
olsun, dedim, (Sa'd), dedi ki: Üçte birden sonra sesini çıkarmadı, dedi.
(Ravi), dedi ki: Bundan
sonra üçte bir (i vasiyet etmek) caiz oldu, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
4189- .. ./5- Bize
Muhammed b. el-Müsenna ve İbn Beşşar tahdis edip, dedi ki: Bize Muhammed b. Cafer
tahdis etti, bize Şu'be, Simak’DEN bu isnad ile buna yakın olarak tahdis etti
ve: "Bundan sonra üçte bir (i vasiyet etmek) caiz oldu" ibaresini
zikretmedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
4190-7/6- Bana Kasım b.
Zekeriya da tahdis etti... Musab b. Sa'd babasından şöyle dediğini rivayet
etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hasta iken ziyaretime geldi.
Ben: Malımın tamamını vasiyet edeyim mi, dedim. O: "Hayır" buyurdu.
Ben: Peki yarısını, dedim. O: "Hayır" buyurdu. Ben: Peki üçte birini,
dedim. O: "Olur, üçte bir de çoktur ya" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (4187)
"Bize Ebu Davud el-Haferi tahdis etti." Buradaki
"el-Haferi" nisbetinde ha ve fe harfleri fethalıdır. Kufe'de bir
mahalle adı olan el-Hafer'e nisbet edilmiştir. Ebu Davud da burada kalıyordu.
Ebu Hatim b. Hibban, Ebu Sa'd es-Sem'ani ve başkaları bunu böylece
zikretmişlerdir. Burada adı geçen Ebu Davud'un adı sika, zahid, abid bir zat
olan Amr b. Sa'd'dır. Ali el-Medini, dedi ki: Ben Kufe'de Ebu Davud el-Haferl’DEN
daha çok ibadet eden bir kimse gördüğümü bilmiyorum. Veki'de şöyle demiştir:
Eğer zamanımızda herhangi birisi sebebi ile türlü bela ve musibetler
defedilebilirse bu Ebu Davud sebebi ile olur. Kendisi 203 yılında vefat
etmiştir. 206 yılında vefat ettiği de söylenmiştir. Allah'ın rahmeti ona olsun.
4191-817- Bize Muhammed
b. Ebu Ömer el-Mekkı tahdis etti, bize es-Sakafı Ebu Eyyub es-Sahtiyani'den
tahdis etti, o Amr b. Said'den, o Humeyd b. Abdurrahman el-Himyerı'den, o
Sa'd'ın çocuklarının çocuklarından üç kişiden rivayet ettiğine göre hepsi de
ayrı ayrı kendi babasından tahdis ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Sa'd'a Mekke'de iken hasta ziyaretinde bulunmak üzere bulunduğu yere
girdi ve Sa'd ağladı. Allah Resulü:
"Seni ağlatan
ne" buyurdu. Sa'd: Ben kendisinden hicret ederek ayrıldığım bir yerde Sa'd
b. Havle'nin öldüğü gibi öleceğim diye korktum, dedi.
Bunun üzerine Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): -üç defa- ''Allah'ım Sa'd'a şifa ver, Allah'ım
Sa'd'a şifa ver" buyurdu. Ey Allah'ın Resulü! Benim çok malım var ve benim
biricik mirasçım benim kızımdır. Malımın tamamını vasiyet edeyim mi, dedi.
Allah Resulü: "Hayır" buyurdu. Sa'd: Peki ya üçte ikisini, dedi.
Allah Resulü: "Hayır" buyurdu. Sa'd: Peki ya yarısını deyince,
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Hayır" buyurdu. Sa'd: Peki ya üçte birini deyince
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Üçte bir (olabilir) ama üçte
bir de çoktur ya. Çünkü senin kendi malından verdiğin sadaka bir sadakadır. Ve
şüphesiz kendi aile halkına yaptığın harcama da bir sadakadır. Muhakkak senin
zevcenin senin malından yediği bir sadakadır. Şüphesiz senin aile halkını hayır
içinde -yahut da iyi bir yaşantı, dedi. - bırakman senin için onları insanlara
el açacak halde bırakmandan daha hayırlıdır" buyurdu ve eli ile işaret
etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
4192-9/8- Bana Ebu Rabi'
el-Ateki de tahdis etti. Bize Hammad tahdis etti, bize Eyyub, Amr b. Said'den
tahdis etti. O Humeyd b. Abdurrahman el-Himyeri'den, o Sa'd'ın çocuklarının
üçünden şöyle dediklerini rivayet etti:
Sa'd, Mekke'de iken
hastalandi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de onun ziyaretine geldi
deyip es-Sakafi'nin hadisine yakın olarak hadisi rivayet etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
4193- .. ./9- Bana
Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti. Bize Abdu'l-A'la tahdis etti, bize
Hişam, Muhammed’DEN tahdis etti, o Humeyd b. Abdurrahman'dan rivayet etti. Bize
Abdu'l-A'la tahdis etti, bize Hişam, Muhammed'den tahdis etti, o Humeyd b.
Abdurrahman'dan rivayet etti:
Bana Sa'd b. Malik'in
çocuklarından üçü tahdis etti. Hepsi de bana diğerinin hadisini naklettiği gibi
rivayet etti ve şöyle dedi: Sa'd Mekke'de iken hastalandi. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) onu ziyarete geldi. Hadisi Amr b. Said'i, Humeyd
el-Himyerl’den rivayet ettiği gibi rivayet etti. 566
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (4191)
"Humeyd b. Abdurrahman el-Himyeri'den o Sa'd'ın çocuklarının üçünden
rivayet etti..." Diğer rivayette (4192) "Humeyd'den, o Sa'd'ın
çocuklarından üçünden şöyle dediklerini rivayet etti. .. " Bu rivayet
mürseldir. Birincisi ise muttasıldır. Çünkü Sa'd'ın çocukları tabiindendirler.
Müslim'in muttasıl ve mürsel olmak bakımından bu farklı rivayetleri
zikretmesinin sebebi ise bu hususta ravilerin ihtilaf ettiklerini açıklamak
içindir.
Kadı Iyaz, dedi ki:
Müslim'in Kitabı'nın baş taraflarında yerleri geldikçe sözkonusu edeceğini
belirttiği bu ve benzeri çeşitli illetler hakkında bazı kimseler onun bunları
başlı başına ve ayrıca sözkonusu edeceğini ve bunları sözkonusu etmeden vefat
ettiğini sanmışlardır. Doğrusu ise onun bunları bu şerhin baş taraflarında
açıkladığımız gibi kitabının çeşitli yerlerinde zikretmiş olduğudur.
Bu rivayetin sıhhati
hususunda bu görüş ayrılığının olumsuz bir etkisi olmadığı gibi hadisin aslının
sıhhati hususunda da olumsuz bir etkisi yoktur. Çünkü hadisin aslı Humeyd'in,
Sa'd'ın çoçuklarından diye naklettiği cihetten başka yollardan da sabittir.
Ayrıca Müslim'in sözünü ettiği bazı rivayet yollarında da bu hadisin onun çocuklarından
muttasıl olarak rivayeti de sabit olmuştur.
Bu şerhin baş
taraflarında açıkladığımız üzere eğer hadis hem muttasıl hem mürsel olarak
rivayet edilirse muhakkiklerin benimsediği sahih kimaat o hadisin muttasıl
olduğuna hükmedileceğidir. Çünkü bu sika bir ravinin ziyadesidir.
Darakutni bu rivayetin
zayıf görüldüğüne işaret etmiş olmakla birlikte onun buradaki itirazına
verilecek cevap da daha önce buna benzer yerlerde geçmiş bulunmaktadır. Allah
en iyi bilendir.
4194-10/10- Bana İbrahim
b. Musa er-Razi tahdis etti. Bize İsa -yani b. Yunus- haber verdi (H.) Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb de tahdis edip, dedi ki: Bize Veki' tahdis etti
(H.) Bize Ebu Kureyb de tahdis etti, bize İbn Numeyr tahdis etti, hepsi Hişam b.
Urve'den, o babasından o İbn Abbas’DAN şöyle dediğini rivayet etti: Şayet
insanlar üçte biri dörtte bire çekseler (iyi olurdu) çünkü Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Üçte bir olur. Bununla birlikte üçte bir
de çoktur ya. " buyurmuştur.
Hadisin Veki’DEN gelen
rivayetinde: "Büyüktür, yahut çoktur" denilmektedir.
Diğer tahric: Buhari,
2743; Nesai, 3636; İbn Mace, 2711
AÇIKLAMA: "İbn
Abbas, dedi ki: İnsanlar üçte biri dörtte bire çekseler ... " Buradaki
(çekseler anlamını verdiğimiz) "gaddu" gayn ve dad harfi ile olup
eksiltseler anlamındadır. Hadisten vasiyetin üçte birden eksik olmasının
müstehap olduğu anlaşılmaktadır. Mutlak olarak ilim adamlarının çoğunluğu da bu
kanaattedir. Bizim mezhebimize göre ise eğer mirasçıları varlıklı kimseler ise
üçte biri vasiyet etmek müstehap olur. Öyle değilse üçte birden aşağı vasiyette
bulunmak müstehaptır demişlerdir. Ebu Bekr es-Sıddik (radıyallahu anh)'dan
malının beşte birini vasiyet ettiği rivayet edilmiştir. Ali (radıyallahu
anh)'dan da buna yakın bir rivayet gelmiştir. İbn Ömer ve İshak’DAN dörtte biri
vasiyet ettiği rivayet edilmiştir. Başkaları da -altıda bir diğerleri de bundan
da aşağı başkaları onda bir demişlerdir. İbrahim en-Nehai -yüce Allah'ın
rahmeti ona-, dedi ki: Mirasçılardan birisinin payı kadar vasiyette bulunmayı
mekruh görürlerdi. Ali, İbn Abbas, Aişe ve başkalarından (r.a.) rivayet
edildiğine göre mirasçıları olup bırakacağı miras az olan kimsenin vasiyette
bulunmamasını müstehap görmüşlerdir.
Bu hadisin isnadında:
"Bize Ebu Kureyb tahdis edip, dedi ki: Bize İbn Numeyr tahdis etti, hepsi
Hişam b. Urve'den, o babasından, o İbn Abbas'dan" denilmektedir. Bu isnad
bizim diyarımızın nüshalarında bu şekildedir. el-Culudi'nin rivayetinde
böyledir. Hepsinde de Ebu Kureyb vardır. Kadı Iyaz'ın naklettiğine göre İbn
Mahan'ın nüshasında da zikrettiğimiz gibi Ebu Kureyb geçmektedir. el-Culudi
nüshasında ise Ebu Kureyb yerine Ebu Bekr b. Ebu Şeybe kaydedilmiştir. Ama
doğrusu bizim az önce kaydettiğimizdir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
2/3- VERİLEN
SADAKALARIN SEVABININ ÖLÜYE ULAŞTIĞI BABI