SAHİH-İ MÜSLİM |
MUSAKAT |
21/42- DEVEYİ SATIP ONA
BİNMEYİ İSTİSNA ETMEK BABI
4074-109/1- Bize
Muhammed b. Abdullah b. Numeyr tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize
Zekeriyya, Amir'den tahdis etti, bana Cabir b. Abdullah'ın tahdis ettiğine göre
oldukça bitkin düşmüş, kendisine ait bir devesi üzerinde gidiyordu. Bu sebeple
onu başı boş bırakmak istemişti. Derken Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana
yetişti, bana dua etti ve deveye vurdu. Bu sefer daha önce benzeri yol almadığı
bir şekilde yürümeye başladı. Allah Rasulü: "Bunu bana bir ukiyyeye
sat" buyurdu. Ben: Hayır, dedim. Sonra:
"Onu bana sat"
buyurdu. Ben de onu kendisine bir ukiyyeye sattı m ve üzerindeki yükü ailemin
yanına kadar taşıyıp götürmesini istisna ettim. Evime varınca deveyi alıp ona
götürdüm. Bana bedelini nakit olarak ödedi. Sonra geri döndüm. Arkamdan
birisini gönderdi ve: "Senin kanaatine göre senin deveni satın almak için
mi seninle pazarlık etmiştim? Deveni de paranı da al. O senindir" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
2385 -muhtasar- 2718, 2967; Ebu Davud, 3505 -muhtasar-; Tirmizi, 1253
-muhtasar-; Nesai, 4651, 4652
4075- .. ./2- Bunu bize
Ali b. Haşrem de tahdis etti, bize İsa -yani b. Yunus- Zekeriyya'dan haber
verdi, o Amir'den rivayet etti. Bana Cabir b. Abdullah tahdis etti deyip,
hadisi İbn Numeyr'in hadisi gibi rivayet etti.
4076-110/3- Bize Osman
b. Ebi Şeybe ve İshak b. İbrahim -lafız Osman'a ait olmak üzere- tahdis etti.
İshak bize Cerir, Muğire'den haber verdi derken, Osman tahdis etti, dedi.
Muğire, Şa'bi'den, o Cabir b. Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte gazaya gittim. Derken
bana yetişti. Altımda ise hemen hemen yürüyemeyecek kadar bitkinleşmiş su
taşıyıcı bir devem vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana:
''Deve'nin nesi var'' buyurdu. Ben: Hastadır dedim. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) biraz geride kaldı, deveyi dürttü ve ona dua etti. Bundan
sonra deve hep diğer develerin önünde yürüyüp gitti. Bu sefer Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: "Deveni nasıl görüyorsun"
buyurdu. Ben, iyi görüyorum, bereketin ona isabet etti, dedim. Allah Rasulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu bana satar mısın" buyurdu. Ben
utandım. Bizim ondan başka su taşıyacak devemiz yoktu. (Cabir), dedi ki:
Evet satarım, dedim ve
deveyi ona Medine'ye ulaşıncaya kadar sırtında yükümü taşıması şartıyla sattım.
Ben ona: Ey Allah'ın Rasulü! Henüz yeni damadım deyip ondan izin istedim. O da
bana izin verdi. Ben de Medine yolunda insanların önünden gittim. Nihayet oraya
vardığımda dayımla karşılaştım ve bana devenin durumunu sordu. Ben de deve
hakkında ne yaptığımı ona haber verdim. Onu sattığım için beni kınadı. (Cabir),
dedi ki:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den izin istediğim zaman bana: "Evlendiğin bakire mi
yoksa dul mu" buyurdu. Ben: Dul birisi ile evlendim, dedim. Allah Rasulü:
"Birbirinizle oynaşacağınız bir bakire ile neden evlenmedin" buyurdu.
Ben de ona şu cevabı verdim: Ey Allah'ın Rasulü! Babam vefat etti -yahut şehid
oldu- benimse küçük yaşta kız kardeşlerim var. Onlar gibi birisi ile evlenip,
onların yanına onu da katmak hoşuma gitmedi. Çünkü böylesi onları eğitemez,
onların işlerini göremezdi. Onları görüp gözetsin ve onlara edep öğretsin diye
dul bir hanımla evlendim.
(Cabir), dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye gelince sabahleyin deveyi
ona götürdüm. O da bana devenin parasını verip deveyi bana iade etti.
4077 -111/4- Bize Osman
b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Cerir, A'meş’den tahdis etti, o Salim b.
Ebu'l-Ca'd'den, o Cabir'den şöyle dediğini rivayet etti:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ile birlikte Mekke'den Medine'ye geldik. Devem hastalandı
deyip, hadisi olayı ile birlikte anlattı. Rivayetinde şunlar da vardır: Sonra
bana: "Bu deveni bana sat" buyurdu. Ben: Hayır, satmam, deveyi sana
bağışlıyorum, dedim. Allah Rasulü: "Hayır onu bana sat" buyurdu. Ben:
Hayır, o senindir ey Allah'ın Rasulü, dedim: O: "Hayır, onu bana sat"
buyurdu. Ben: Bir adamın bende bir ukiyye altın alacağı var, ona karşılık bu
deve senin olsun, dedim. Allah Rasulü: "Ben de onu aldım. Medine'ye kadar
ona binebilirsin" buyurdu. (Cabir), dedi ki: Medine'ye geldiğim zaman
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bilal'e: "Ona bir ukiyye altın
ver ve ona daha fazlasını da ver" buyurdu. (Cabir), dedi ki: Bana bir
ukiyye altın verdi ve bir kırat da fazla verdi. (Cabir), dedi ki: Ben de:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bana fazladan verdiği bu kırat
benden ayrılmayacaktır, dedim. Bundan dolayı bu para bir kesemde duruyordu.
Sonra harre vakası günü onu şamlılar aldı.
Diğer tahric: Buhari,
2718 -muallak olarak-; Nesai, 4653;
4078-112/5- Bize Ebu
Kamil el-Cahderi tahdis etti, bize Abdulvahid b. Ziyad tahdis etti, bize
el-Cureyrı, Ebu Nadra'dan tahdis etti, o Cabir b. Abdullah'tan şöyle dediğini
rivayet etti: Bir seferde Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte idik.
Benim su taşıyan deve m geri kaldı. Sonra hadisin geri kalan kısmını zikretti
ve rivayetinde şunları söyledi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu
dürttükten sonra bana: "Allah'ın adı ile bin" buyurdu. Yine
rivayetinde şu fazlalığı da ekledi: Bana fazla ödemeye devam etti ve bu arada:
''Allah da sana mağfiret buyursun" diyordu.
Diğer tahric: Hadisin
kaynakları daha önce 3627 numaralı hadiste gösterilmiştİ.
AÇIKLAMA: Bu babta
Cabir (radıyallahu anh)'ın hadisi yer almaktadır, Bu meşhur bir hadisdir. Ahmed
ve ona uygun kanaat belirtenler bineği satıcının kendi lehine ona binmeyi şart
koşmakla birlikte satmanın caiz olduğuna delil göstermişlerdir. Malik, dedi ki:
Eğer binilecek mesafe yakın ise bu caizdir. Böylelikle o bu hadisi, bu gibi
durum için yorumlamıştır.
Şafii, Ebu Hanife ve
başkaları ise mesafe ister az ister çok olsun böyle bir şart caiz değildir ve
bu durumda satış akdi gerçekleşmez demişlerdir. Bu görüşlerine de daha önce
geçen satışta istisna yapmanın yasak olduğuna dair hadis ile bir şartla
birlikte satışı yasaklayan diğer hadisi delil göstermişlerdir. Cabir'in bu
hadisi ile ilgili olarak da şu cevabı vermişlerdir: Bu muayyen bir olayolup,
bunun hakkında çeşitli ihtimaller sözkonusu olabilir. Çünkü Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in maksadı Cabir'e onun bedelini ödemekti. Gerçek anlamda bir
satış yapmak değildi. Yine onların açıklamalarına göre burada koşulan şartın
aynı akitte koşulmamış olma ihtimali vardır. Şart, akdin kendisinde sözkonusu
olursa zarar verir. Belki de şart daha önceden koşulmuş olmakla birlikte
rivayet edilmemiş, sonra da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) deve ye binmesini
bağışlamış olabilir.
"Onu bana bir
ukiyyeye sat." Burada ukiyye lafzı nüshalarda vav harfi ile
"vukiyye" şeklinde yazılmıştır. Bu da daha önce defalarca geçtiği
gibi doğru bir söyleyiştir. Ukiyye de denilir ve bu söyleyiş daha meşhurdur.
Hadiste bir mala sahip
olan kimse, o malını satışa arz etmese dahi satmasını istemekte bir sakınca
bulunmadığı hükmü anlaşılmaktadır.
"Senin görüşüne
göre ... pazarlık ettim." Dil bilginleri: "Mumakese: pazarlık"
bedelin eksiltilmesi hakkında konuşmak demektir. Asıl anlamı eksiltmektir.
Zalimin meksi (eksiltmesi) tabiri de buradan gelmektedir. Bu ise zalimin
insanların mallarını eksiltip, mallarından aldığı şeyler demektir.
"Deveyi ona bir
ukiyyeye sattım." Bir rivayette "beş ukiyyeye sattım ve fazladan bana
bir ukiyye verdi." Bazı rivayetlerde "iki ukiyye ve bir ya da iki
dirheme" bazılarında "bir ukiyye altın" bazılarında "dört
dinara sattım" denilmektedir. Yine Buhari'de rivayetler arasındaki
ihtilafı zikretmiş ve ayrıca "sekizyüz dirhem" bir diğer rivayette
"yirmi dinar" bir başka rivayette: "zannederim dört ukiyye"
rivayetlerini de eklemektedir. Buhari, dedi ki: Şa'bi'nin bir ukiyyeye sattım
rivayeti daha çoktur.
Kadı Iyaz, dedi ki: Bir
ukiyye altının miktarı bellidir. Gümüş ukiyyenin miktarı ise kırk dirhemdir. Bu
rivayetlerin farklılığının sebebi, ravilerin hadisi mana ile rivayet
etmeleridir. Böyle bir rivayette caizdir. Buna göre altın ukiyyeden kasıt,
Salim b. Ebu'l-Ca'd'in Cabir'den diye naklettiği rivayette açıkladığı
şekildedir. Mutlak olarak (altın kaydı zikredilmeksizin) rivayeti nakledenlerin
rivayeti de ona göre yorumlanır. Beş ukiyye diye gelen rivayette kastedilen ise
beş gümüş ukiyyedir. Bu da o zaman için bir ukiyye altının değeri idi.
Böylelikle akdin gerçekleştiği bedel olan altın ukiyye ile ödemenin
gerçekleştiği gümüş ukiyyelerin miktarı haber verilmiş olmaktadır. Bunun
neticesinde de hükümde bir değişiklik olmaz. Bütün bunların Cabir (r.a.}'ın
"bana fazlasını verip durdu" dediği gibi ona verdiği bir fazlalık
olma ihtimali de vardır. Dört dinar şeklindeki rivayete gelince o da uygundur.
Çünkü o zamanın bir ukiyye altınının dört dinar ağırlığında olma ihtimali
vardır. İki ukiyye rivayetine gelince bir ukiyyenin fiilen yapılan satışın
bedeli olması diğerinin ise "bana fazladan bir ukiyye de verdi"
dediği gibi fazladan verilen bir miktar olması ihtimali vardır.
(4081) "Bir ya da
iki dirhem" ibaresi de "ve bana fazladan bir kırat verdi"
açıklamasına uygundur. "Yirmi dinar" rivayeti ise o zaman için
kullandıkları küçük dinarlar hakkında yorumlanır. "Dört ukiyye"
rivayetine gelince bu rivayet hakkında ravinin şüphesi sözkonusudur. Dolayısı
ile buna itibar edilmez, Allah en iyi bilendir.
(4076) "Ona binmem
şarb ile" buradaki "fekar" lafzında fe harfi fethalı okunur.
(Fekara zahri: sırtının omurgası demektir). Fekar ise omurga eklemlerinin
hepsine denilir. Tekili "fekare" diye gelir.
(4076) "Ben: Ey
Allah'ın Rasulü, yeni evliyim, dedim." Yeni damada bu şekilde
"aruz" denilir. Nitekim geline de bu isim verilir. Her ikisinin de
lafzı aynıdır. Ama çoğulları farklı olur. Erkek için bir kişi olması halinde
"aruz" çoğul olmaları halinde ayn ve re harfleri ötreli olarak
"uruz" denilir. Gelin için tekil olarak "aruz" çoğul olarak
da araiz" denilir. "Neden baki re ile evlenmedin. Birbirinizle
oynaşlrdınız" Buna dair açıklama ve lafızlarının nasıl okunacağı (zaptı)
manası ile ilgili görüş ayrılıkları ve ilgili diğer şerhler nikah bölümünde
geçmiş bulunmaktadır. (Bk. 3627 numaralı hadisin şerhi)
(4077) "Bir adamın
benden bir ukiyye altın alacağı var. Ona karşılık olmak üzere deve senin olsun.
O da: Ben de ona karşılık olarak bu deveyi aldım buyurdu." Bizim (Şafii)
mezhebimiz alimleri bunu alışverişte kap ile kabulün şart olduğuna ve (lafzen
kap ve kabul olmadan) alınıp satılanların elden ele alınıp verilmesi ile
(muatat) akd olmayacağına delil gösterebilirler. Fakat daha sahih ve tercih
olunan kanaate göre bu şekilde alıp verme ile alım satım akdinin
gerçekleşeceğidir. Çünkü buradaki bu ifadeler alıp vermekle alım satım akdinin
gerçekleşmesine engel değildir. Çünkü bu hadiste böyle bir alım satım
yasaklanmamaktadır. Alıp vermekle satışın gerçekleşeceğini kabul edenler bunu
caiz görmektedir. Bu sebeple bu kanaat sahipleri reddolunmaz. Diğer taraftan
alıp verme ile gerçekleşen alışverişte her iki bedel de hazır bulunmaktadır.
Verip almış olur. Eğer her iki bedel ya da onların biri hazır bulunmuyorsa o
taktirde lafzen ifade zorunlu olur.
Bu hadiste mezhep
alimlerimiz tarafından ortaya atılmış iki görüşün daha sahih olanının lehine
delil bulunmaktadır. Bu görüş de kinaye yolu ile satış akdinin gerçekleşmesi
kanaatidir. Çünkü Cabir (r.a.)'ın: O senin olsun demekle birlikte Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de "ben de ona karşılık onu aldım"
buyurmuştur. Buradaki bu her iki lafız da kinaye (devenin ismi zikredilmeden
ona ait zamir ile) lafızlarıdır.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Bilal'e: "Ona bir ukiyye altın ver ve ona fazlasını
da ver" buyruğu da borçların ödenmesi ve hakların eda edilmesi hususunda
vekaletin caiz olduğu, aynı zamanda borcun fazlası ile ödenmesinin tartının da
ağır bastırılmasının müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır.
"Harre günü
vakıasında şamlılar onu ald!." Kastedilen Medine harresidir. Şamlılar
orada pek çok kişiyi öldürmüş ve malları talan etmişti. Bu hadise hicretin 60.
yılında olmuştu.
4079-113/6- Bana Ebu
Rabi' el-Ateki de tahdis etti, bize Hammad tahdisetti, bize Eyyub, Ebu
Zubeyr'den tahdis etti. O Cabir'den şöyle dediğini rivayet etti: Devemin bitkin
düşmüş olduğu bir sırada Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanıma gelince
devemi dürttü, o da hızlanıverdi. Bundan sonra ise onun sözlerini duymak için
devenin yularını kendime doğruçekiyor fakat bir türlü ona güç yetiremiyordum.
Sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana yetişti ve: "Bunu bana
sat" buyurdu. Ben de devemi ona beş ukiyyeye sattım. Sonra: Ama Medine'ye
kadar sırtına binmem şartı ile" dedim. Allah Rasulü:
"Medine'ye kadar
sırtına binmek hakkın olsun" buyurdu. Medine'ye geldiğimde devemi ona
götürdüm. Bana fazladan bir ukiyye verdi, sonra da onu bana hibe etti.
Diğer tahric: Buhari,
2718 -muailak olarak-
4080-114/7- Bize Ukbe b.
Mukrem el-Amm! tahdis etti, bize Yakub b.
İshak tahdis etti, bize
Beşir b. Ukbe, Ebu'l-Mütevekkil en-Naci’DEN tahdis etti, o Cabir b.
Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Seferlerinden birisinde -zannederim
o: gazi olarak bulunuyarken, dedi.- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ile birlikte yolculuk yaptım. Hadisi nakletti ve şunları da ekledi: Allah
Rasulü: "Ey Cabir! Bedelini tam olarak aldın mı?" buyurdu. Ben, evet,
dedim. Allah Rasulü: "Bedeli de senindir, deve de senindir. Bedel de
senindir, deve de senindir" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
2470, 2861 -uzunca-
4081-115/8- Bize
Ubeydullah b. Muaz el-Anberı de tahdis etti. Bize babam tahdis etti, bize
Şu'be'nin, Muharib'den tahdis ettiğine göre o Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken
dinledi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) benden iki ukiyye ile bir
dirhem yahut iki dirheme bir deve satın aldı. Sirar denilen yere gelince
verdiği bir emir ile bir inek kesildi. beraberindekiler ondan yediler.
Medine'ye geldiği zaman da bana mescide gelip iki rekat namaz kılmamı emir
buyurdu ve devenin bedelini bana tarttı ve benim lehime tartıyı ağır
bastırdı.
4082-116/9- Bana Yahya
b. Habib el-Harisi tahdis etti, bana Halid b. elHaris tahdis etti, bize Şu'be
tahdis etti, bana Muharib Cabir’DEN haber verdi, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den bu olayı rivayet etti. Ancak o rivayetinde şöyle dedi: Deveyi
benden miktarını söylemiş olduğu bir bedel karşılığında satın aldı. Ancak bu
rivayetinde iki ukiyye ve bir dirhem ile iki dirhemi sözkonusu etmedi. Bununla
birlikte verdiği emir üzerine bir inek kesildi. Sonra etini paylaştırdı, dedi.
4083-117/10- Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize İbn Ebu zaide, İbn Cureyc’DEN tahdis etti,
o Ata'dan, o Cabir’den rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ona: "Senin deveni dört dinara satın aldım. Medine'ye kadar da sırtına
binme hakkın vardır" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
2309 -uzunca-, 2718 -muallak olarak-
AÇIKLAMA: (4079)
"Devemi Ona beş ukiyyeye sattım" bu (Ona sattım anlamındaki ibare)
bütün nüshalarda "febi'tihu minhu" şeklindedir. Böyle bir tabir
Arapça bakımından sahih ve doğrudur. Bi'tuhu da denilir, bi'tuhu minhum da denilir.
Hadiste bunun benzerleri pek çoktur. Bunu Tehzibu'l-lugat adlı eserimde
açıklamış bulunuyorum.
(4080) "Bize Ukbe
b. Mukrem el-Amm! tahdis etti." Mukrem ismi mim harfi ötreli, kaf harfi
sakin, re harfi fethalıdır. Mim harfi şeddeli olarak elAmm! ise, Temim'den
el-Amm oğullarına mensuptur.
"Ebu'l-Mütevekkil
en-Nad" Naciye oğullarına mensuptur. Onlar da Üsame b. Luey
oğullarındandır. Ebu Ali el-Gassani: Onlar Üsame b. Lueyy'in karısı Naciye'nin
çocuklarıdır demiştir.
(4081) "Sirar
denilen yere gelince" Sad harfi fethalı "Sarar" de, kesreli
(Sirar) de okunmakla birlikte kesreli okuyuş daha fasih ve daha meşhurdur.
Hatta çoğunluk başka söyleyişi de zikretmemektedir. Kadı Iyaz, dedi ki:
Darakutni, Hattabi ve
diğerlerinde ayrıca üstadlarımızın pek çoğunda kesreli sad ve şeddesiz re ile
"sirar" şeklinde olup burası Medine'ye yakın bir yerdir. Hattabi
burası Irak yolu üzerinde Medine'den üç mil kadar uzaklıkta eski bir kuyudur
demiştir. Kadı Iyaz, dedi ki: Bana göre daha doğrusu buranın bir kuyu değil bir
yer ismi olduğudur. Bazı raviler Müslim'de ve bazıları da Buhari'de bu ismi
kesreli dat harfi ile "dirar" diye zaptetmiş iseler de bu bir
hatadır. Güvenilir bazı nüshalarda da bu şekilde kaydedilmiştir. Sirar ismi,
gayr-ı munsarıf olmakla birlikte meşhur olan munsarıp olduğudur. (Hadisin
metninde görüldüğü gibi).
"Verdiği bir emir
ile bir inek kesildi." Buradan ineklerin nahr (boğazlanmak) sureti ile
değil de kesilmelerinin sünnet olduğu anlaşılmaktadır. Aksini yapsa da caizdir.
Diğer rivayette (4082) "verdiği bir emir ile bir inek kesildi" de
nahr lafzı kullanılmış olup, iki rivayetin telif edilmesi için onunla da
kastedilen zebh (kesmek)dir.
"Bana mescide gelip
iki rekat namaz kılmamı emir buyurdu." Bu ifadelerden bir yolculuktan
gelen bir kimsenin ilk iş olarak mescitte iki rekat namaz kılmasının müstehap
olduğu ve gündüzün kılınan nafile namazın
Cabir (radıyallahu
anh)'ın rivayet ettiği bu hadisten çıkartılan bazı hükümler
Şunu bilelim ki, Cabir
(radıyallahu anh)'ın rivayet ettiği bu hadisten anlaşılacak faydalı pek çok
husus bulunmaktadır.
1. Bitkin ve hasta iken
Cabir'in bu devesinin birden canlanıp hızlan masında, Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in açık bir mucizesi vardır.
2. Malını satışa arz
etmeyen bir kimseye malını satmasını istemek caizdir.
3. Alışveriş esnasında
mubakese (denilen pazarlık) caizdir.
4. Büyük olan zatın
arkadaşlarının durumları hakkında soru sorması onlara maslahat ve faydalarına
olan hususları göstermesi müstehaptır.
5. Bakireyi nikahlamak
müstehaptır.
6. Eşlerin birbirleri
ile oynaşması müstehaptır.
7. Bakire birisi ile
nikahlanıp evlenmek şeklindeki kendi nefsine ait paydan vazgeçerek
kızkardeşlerinin işlerini görüp, onları gözetecek dul bir hanımla evlenmek
sureti ile onların maslahatlarını gözetmesi Cabir (r.a.)'ın faziletini
göstermektedir.
8. Bir seferden
gelindiği zaman ilk iş olarak mescitte iki rekat namaz kılmak sünnettir.
9. Hayırlı olanı
göstermek müstehaptır.
16. Ödeme yapacağı zaman
teraziyi ağır bastırmak müstehaptır.
11. Ödenecek bedelin
tartı ücreti satıcıya aittir
12. "Bana fazladan
verdiği bu kırat benden ayrılmayacaktır" sözü dolayısıyla salih zatların
eserleri (geride bıraktıkları) ile teberrük etmek
13. Ordu dönüş yolunda
iken bazı askerlerin komutanın izni ile önden gitmesi caizdir
14. Hakların ve benzeri
hususların hak sahiplerine ödenmesinde vekalet caizdir.
Bunların dışında daha
önce geçen diğer hükümler de anlaşılır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: