SAHİH-İ MÜSLİM |
MUSAKAT |
21 - باب
بيع البعير
واستثناء
ركوبه.
21/42- DEVEYİ SATIP ONA
BİNMEYİ İSTİSNA ETMEK BABI
109 - (715) حدثنا
محمد بن
عبدالله بن
نمير. حدثنا
أبي. حدثنا
زكرياء عن
عامر. حدثني
جابر بن
عبدالله؛
أنه
كان يسير على
جمل له قد
أعيا. فأراد
أن يسيبه. قال:
فلحقني النبي
صلى الله عليه
وسلم. فدعا لي
وضربه. فسار
سيرا لم يسر
مثله. قال
(بعنيه بوقية).
قلت: لا. ثم قال
(بعنيه). فبعته
بوقية.
واستثنيت
عليه حملانه
إلى أهلي.
فلما بلغت
أتيته بالجمل.
فنقدني ثمنه.
ثم رجعت.
فأرسل في
أثري. فقال
(أتراني ماكستك
لآخذ جملك؟ خذ
جملك ودراهمك.
فهو لك).
4074-109/1-
Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize
Zekeriyya, Amir'den tahdis etti, bana Cabir b. Abdullah'ın tahdis ettiğine göre
oldukça bitkin düşmüş, kendisine ait bir devesi üzerinde gidiyordu. Bu sebeple
onu başı boş bırakmak istemişti. Derken Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana
yetişti, bana dua etti ve deveye vurdu. Bu sefer daha önce benzeri yol almadığı
bir şekilde yürümeye başladı. Allah Rasulü: "Bunu bana bir ukiyyeye
sat" buyurdu. Ben: Hayır, dedim. Sonra: "Onu bana sat" buyurdu.
Ben de onu kendisine bir ukiyyeye sattı m ve üzerindeki yükü ailemin yanına
kadar taşıyıp götürmesini istisna ettim. Evime varınca deveyi alıp ona
götürdüm. Bana bedelini nakit olarak ödedi. Sonra geri döndüm. Arkamdan
birisini gönderdi ve: "Senin kanaatine göre senin deveni satın almak için
mi seninle pazarlık etmiştim? Deveni de paranı da al. O senindir" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
2385 -muhtasar- 2718, 2967; Ebu Davud, 3505 -muhtasar-; Tirmizi, 1253
-muhtasar-; Nesai, 4651, 4652
(715) - وحدثناه
علي بن خشرم.
أخبرنا عيسى
(يعني ابن يونس)
عن زكرياء، عن
عامر. حدثني
جابر بن عبدالله.
بمثل حديث ابن
نمير.
4075- .. ./2- Bunu bize
Ali b. Haşrem de tahdis etti, bize İsa -yani b. Yunus- Zekeriyya'dan haber
verdi, o Amir'den rivayet etti. Bana Cabir b. Abdullah tahdis etti deyip,
hadisi İbn Numeyr'in hadisi gibi rivayet etti.
110 - (715) حدثنا
عثمان بن أبي
شيبة وإسحاق
بن إبراهيم
(قال إسحاق:
أخبرنا. وقال
عثمان: حدثنا
جرير) عن
مغيرة، عن
الشعبي، عن
جابر بن عبدالله.
قال:
غزوت
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فتلاحق
بي. وتحتي
ناضح لي قد
أعيا ولا يكاد
يسير. قال:
فقال لي (ما
لبعيرك؟) قال
قلت: عليل. قال:
فتخلف رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
فزجره ودعا
له. فما زال
بين يدي الإبل
قدامها يسير.
قال: فقال لي
(كيف ترى بعيرك؟)
قال قلت: بخير.
قد أصابته
بركتك. قال:
(أفتبيعنيه؟)
فاستحييت. ولم
يكن لنا ناضح
غيره. قال فقلت:
نعم. فبعته
أياه. على أن
لي فقار ظهره
حتى أبلغ
المدينة. قال
فقلت له: يا
رسول الله!
إني عروس
فاستأذنته.
فأذن لي. فتقدمت
الناس إلى
المدينة. حتى
انتهيت.
فلقيني خالي
فسألني عن
البعير.
فأخبرته بما
صنعت فيه. فلامني
فيه. قال: وقد
كان رسول الله
صلى الله عليه
وسلم قال لي
حين استأذنته
(ما تزوجت؟
أبكرا أم
ثيبا؟) فقلت
له: تزوجت
ثيبا. قال
(أفلا تزوجت
بكرا تلاعبك
وتلاعبها؟)
فقلت له: يا
رسول الله!
توفي والدي
(أو استشهد)
ولي أخوات
صغار. فكرهت
أن أتزوج
إليهن مثلهن.
فلا تؤدبهن
ولا
تقوم عليهن.
فتزوجت ثيبا
لتقوم عليهن
وتؤدبهن. قال:
فلما قدم رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
المدينة،
غدوت إليه بالبعير،
فأعطاني
ثمنه، ورده
علي.
4076-110/3-
Bize Osman b. Ebi Şeybe ve İshak b. İbrahim -lafız Osman'a ait olmak üzere-
tahdis etti. İshak bize Cerir, Muğire'den haber verdi derken, Osman tahdis
etti, dedi. Muğire, Şa'bi'den, o Cabir b. Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet
etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte gazaya gittim.
Derken bana yetişti. Altımda ise hemen hemen yürüyemeyecek kadar bitkinleşmiş
su taşıyıcı bir devem vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana:
''Deve'nin nesi var'' buyurdu. Ben: Hastadır dedim. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) biraz geride kaldı, deveyi dürttü ve ona dua etti. Bundan
sonra deve hep diğer develerin önünde yürüyüp gitti. Bu sefer Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: "Deveni nasıl görüyorsun"
buyurdu. Ben, iyi görüyorum, bereketin ona isabet etti, dedim. Allah Rasulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu bana satar mısın" buyurdu. Ben
utandım. Bizim ondan başka su taşıyacak devemiz yoktu. (Cabir), dedi ki:
Evet satarım, dedim ve
deveyi ona Medine'ye ulaşıncaya kadar sırtında yükümü taşıması şartıyla sattım.
Ben ona: Ey Allah'ın Rasulü! Henüz yeni damadım deyip ondan izin istedim. O da
bana izin verdi. Ben de Medine yolunda insanların önünden gittim. Nihayet oraya
vardığımda dayımla karşılaştım ve bana devenin durumunu sordu. Ben de deve
hakkında ne yaptığımı ona haber verdim. Onu sattığım için beni kınadı. (Cabir),
dedi ki:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den izin istediğim zaman bana: "Evlendiğin bakire mi
yoksa dul mu" buyurdu. Ben: Dul birisi ile evlendim, dedim. Allah Rasulü:
"Birbirinizle oynaşacağınız bir bakire ile neden evlenmedin" buyurdu.
Ben de ona şu cevabı verdim: Ey Allah'ın Rasulü! Babam vefat etti -yahut şehid
oldu- benimse küçük yaşta kız kardeşlerim var. Onlar gibi birisi ile evlenip,
onların yanına onu da katmak hoşuma gitmedi. Çünkü böylesi onları eğitemez,
onların işlerini göremezdi. Onları görüp gözetsin ve onlara edep öğretsin diye
dul bir hanımla evlendim.
(Cabir), dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye gelince sabahleyin deveyi
ona götürdüm. O da bana devenin parasını verip deveyi bana iade etti.
111 - (715) حدثنا
عثمان بن أبي
شيبة. حدثنا
جرير عن الأعمش،
عن سالم بن
أبي الجعد، عن
جابر. قال : أقبلنا
من مكة إلى
المدينة مع
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فاعتل
جملي. وساق
الحديث بقصته.
وفيه: ثم قال
لي (بعني جملك
هذا). قال قلت:
لا. بل هو لك.
قال (لا. بل
بعنيه). قال قلت:
لا. بل هو لك. يا
رسول الله!
قال (لا. بل
بعنيه). قال
قلت: فإن لرجل
علي أوقية ذهب.
فهو
لك بها. قال (قد
أخذته. فتبلغ
عليه إلى
المدينة). قال:
فلما قدمت
المدينة، قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم لبلال (أعطه
أوقية من ذهب.
وزده). قال:
فأعطاني
أوقية من ذهب.
وزادني
قيراطا. قال
فقلت: لا
تفارقني زيادة
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. قال:
فكان في كيس
لي. فأخذه أهل
الشام يوم الحرة.
4077 -111/4- Bize Osman
b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Cerir, A'meş’den tahdis etti, o Salim b.
Ebu'l-Ca'd'den, o Cabir'den şöyle dediğini rivayet etti:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ile birlikte Mekke'den Medine'ye geldik. Devem hastalandı
deyip, hadisi olayı ile birlikte anlattı. Rivayetinde şunlar da vardır: Sonra
bana: "Bu deveni bana sat" buyurdu. Ben: Hayır, satmam, deveyi sana
bağışlıyorum, dedim. Allah Rasulü: "Hayır onu bana sat" buyurdu. Ben:
Hayır, o senindir ey Allah'ın Rasulü, dedim: O: "Hayır, onu bana sat"
buyurdu. Ben: Bir adamın bende bir ukiyye altın alacağı var, ona karşılık bu
deve senin olsun, dedim. Allah Rasulü: "Ben de onu aldım. Medine'ye kadar
ona binebilirsin" buyurdu. (Cabir), dedi ki: Medine'ye geldiğim zaman Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bilal'e: "Ona bir ukiyye altın ver ve ona
daha fazlasını da ver" buyurdu. (Cabir), dedi ki: Bana bir ukiyye altın
verdi ve bir kırat da fazla verdi. (Cabir), dedi ki: Ben de: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bana fazladan verdiği bu kırat benden
ayrılmayacaktır, dedim. Bundan dolayı bu para bir kesemde duruyordu. Sonra
harre vakası günü onu şamlılar aldı.
Diğer tahric: Buhari,
2718 -muallak olarak-; Nesai, 4653;
112 - (715) حدثنا
أبو كامل
الجحدري.
حدثنا عبدالواحد
بن زياد.
حدثني
الجريري عن
أبي نضرة، عن
جابر بن
عبدالله. قال:
كنا
مع النبي صلى
الله عليه
وسلم في سفر.
فتخلف ناصحي.
وساق الحديث.
وقال فيه:
فنخسه رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. ثم قال
لي (اركب باسم
الله) وزاد
أيضا: قال: فما
زال يزيدني
ويقول (والله
يغفر لك).
4078-112/5-
Bize Ebu Kamil el-Cahderi tahdis etti, bize Abdulvahid b. Ziyad tahdis etti,
bize el-Cureyrı, Ebu Nadra'dan tahdis etti, o Cabir b. Abdullah'tan şöyle
dediğini rivayet etti: Bir seferde Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte
idik. Benim su taşıyan deve m geri kaldı. Sonra hadisin geri kalan kısmını
zikretti ve rivayetinde şunları söyledi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) onu dürttükten sonra bana: "Allah'ın adı ile bin" buyurdu.
Yine rivayetinde şu fazlalığı da ekledi: Bana fazla ödemeye devam etti ve bu
arada: ''Allah da sana mağfiret buyursun" diyordu.
Diğer tahric: Hadisin
kaynakları daha önce 3627 numaralı hadiste gösterilmiştİ.
AÇIKLAMA: Bu babta Cabir
(radıyallahu anh)'ın hadisi yer almaktadır, Bu meşhur bir hadisdir. Ahmed ve
ona uygun kanaat belirtenler bineği satıcının kendi lehine ona binmeyi şart
koşmakla birlikte satmanın caiz olduğuna delil göstermişlerdir. Malik, dedi ki:
Eğer binilecek mesafe yakın ise bu caizdir. Böylelikle o bu hadisi, bu gibi
durum için yorumlamıştır.
Şafii, Ebu Hanife ve
başkaları ise mesafe ister az ister çok olsun böyle bir şart caiz değildir ve
bu durumda satış akdi gerçekleşmez demişlerdir. Bu görüşlerine de daha önce
geçen satışta istisna yapmanın yasak olduğuna dair hadis ile bir şartla
birlikte satışı yasaklayan diğer hadisi delil göstermişlerdir. Cabir'in bu
hadisi ile ilgili olarak da şu cevabı vermişlerdir: Bu muayyen bir olayolup,
bunun hakkında çeşitli ihtimaller sözkonusu olabilir. Çünkü Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in maksadı Cabir'e onun bedelini ödemekti. Gerçek anlamda bir
satış yapmak değildi. Yine onların açıklamalarına göre burada koşulan şartın
aynı akitte koşulmamış olma ihtimali vardır. Şart, akdin kendisinde sözkonusu
olursa zarar verir. Belki de şart daha önceden koşulmuş olmakla birlikte
rivayet edilmemiş, sonra da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) deve ye
binmesini bağışlamış olabilir.
"Onu bana bir
ukiyyeye sat." Burada ukiyye lafzı nüshalarda vav harfi ile
"vukiyye" şeklinde yazılmıştır. Bu da daha önce defalarca geçtiği
gibi doğru bir söyleyiştir. Ukiyye de denilir ve bu söyleyiş daha meşhurdur.
Hadiste bir mala sahip
olan kimse, o malını satışa arz etmese dahi satmasını istemekte bir sakınca
bulunmadığı hükmü anlaşılmaktadır.
"Senin görüşüne
göre ... pazarlık ettim." Dil bilginleri: "Mumakese: pazarlık"
bedelin eksiltilmesi hakkında konuşmak demektir. Asıl anlamı eksiltmektir.
Zalimin meksi (eksiltmesi) tabiri de buradan gelmektedir. Bu ise zalimin
insanların mallarını eksiltip, mallarından aldığı şeyler demektir.
"Deveyi ona bir
ukiyyeye sattım." Bir rivayette "beş ukiyyeye sattım ve fazladan bana
bir ukiyye verdi." Bazı rivayetlerde "iki ukiyye ve bir ya da iki
dirheme" bazılarında "bir ukiyye altın" bazılarında "dört
dinara sattım" denilmektedir. Yine Buhari'de rivayetler arasındaki
ihtilafı zikretmiş ve ayrıca "sekizyüz dirhem" bir diğer rivayette
"yirmi dinar" bir başka rivayette: "zannederim dört ukiyye"
rivayetlerini de eklemektedir. Buhari, dedi ki: Şa'bi'nin bir ukiyyeye sattım
rivayeti daha çoktur.
Kadı Iyaz, dedi ki: Bir
ukiyye altının miktarı bellidir. Gümüş ukiyyenin miktarı ise kırk dirhemdir. Bu
rivayetlerin farklılığının sebebi, ravilerin hadisi mana ile rivayet
etmeleridir. Böyle bir rivayette caizdir. Buna göre altın ukiyyeden kasıt,
Salim b. Ebu'l-Ca'd'in Cabir'den diye naklettiği rivayette açıkladığı
şekildedir. Mutlak olarak (altın kaydı zikredilmeksizin) rivayeti nakledenlerin
rivayeti de ona göre yorumlanır. Beş ukiyye diye gelen rivayette kastedilen ise
beş gümüş ukiyyedir. Bu da o zaman için bir ukiyye altının değeri idi.
Böylelikle akdin gerçekleştiği bedel olan altın ukiyye ile ödemenin
gerçekleştiği gümüş ukiyyelerin miktarı haber verilmiş olmaktadır. Bunun
neticesinde de hükümde bir değişiklik olmaz. Bütün bunların Cabir (r.a.}'ın
"bana fazlasını verip durdu" dediği gibi ona verdiği bir fazlalık
olma ihtimali de vardır. Dört dinar şeklindeki rivayete gelince o da uygundur.
Çünkü o zamanın bir ukiyye altınının dört dinar ağırlığında olma ihtimali
vardır. İki ukiyye rivayetine gelince bir ukiyyenin fiilen yapılan satışın
bedeli olması diğerinin ise "bana fazladan bir ukiyye de verdi"
dediği gibi fazladan verilen bir miktar olması ihtimali vardır.
(4081) "Bir ya da
iki dirhem" ibaresi de "ve bana fazladan bir kırat verdi"
açıklamasına uygundur. "Yirmi dinar" rivayeti ise o zaman için
kullandıkları küçük dinarlar hakkında yorumlanır. "Dört ukiyye"
rivayetine gelince bu rivayet hakkında ravinin şüphesi sözkonusudur. Dolayısı
ile buna itibar edilmez, Allah en iyi bilendir.
(4076) "Ona binmem
şarb ile" buradaki "fekar" lafzında fe harfi fethalı okunur.
(Fekara zahri: sırtının omurgası demektir). Fekar ise omurga eklemlerinin
hepsine denilir. Tekili "fekare" diye gelir.
(4076) "Ben: Ey
Allah'ın Rasulü, yeni evliyim, dedim." Yeni damada bu şekilde
"aruz" denilir. Nitekim geline de bu isim verilir. Her ikisinin de
lafzı aynıdır. Ama çoğulları farklı olur. Erkek için bir kişi olması halinde
"aruz" çoğul olmaları halinde ayn ve re harfleri ötreli olarak
"uruz" denilir. Gelin için tekil olarak "aruz" çoğul olarak
da araiz" denilir. "Neden baki re ile evlenmedin. Birbirinizle
oynaşlrdınız" Buna dair açıklama ve lafızlarının nasıl okunacağı (zaptı)
manası ile ilgili görüş ayrılıkları ve ilgili diğer şerhler nikah bölümünde
geçmiş bulunmaktadır. (Bk. 3627 numaralı hadisin şerhi)
(4077) "Bir adamın
benden bir ukiyye altın alacağı var. Ona karşılık olmak üzere deve senin olsun.
O da: Ben de ona karşılık olarak bu deveyi aldım buyurdu." Bizim (Şafii)
mezhebimiz alimleri bunu alışverişte kap ile kabulün şart olduğuna ve (lafzen
kap ve kabul olmadan) alınıp satılanların elden ele alınıp verilmesi ile
(muatat) akd olmayacağına delil gösterebilirler. Fakat daha sahih ve tercih
olunan kanaate göre bu şekilde alıp verme ile alım satım akdinin
gerçekleşeceğidir. Çünkü buradaki bu ifadeler alıp vermekle alım satım akdinin
gerçekleşmesine engel değildir. Çünkü bu hadiste böyle bir alım satım
yasaklanmamaktadır. Alıp vermekle satışın gerçekleşeceğini kabul edenler bunu
caiz görmektedir. Bu sebeple bu kanaat sahipleri reddolunmaz. Diğer taraftan
alıp verme ile gerçekleşen alışverişte her iki bedel de hazır bulunmaktadır.
Verip almış olur. Eğer her iki bedel ya da onların biri hazır bulunmuyorsa o
taktirde lafzen ifade zorunlu olur.
Bu hadiste mezhep
alimlerimiz tarafından ortaya atılmış iki görüşün daha sahih olanının lehine
delil bulunmaktadır. Bu görüş de kinaye yolu ile satış akdinin gerçekleşmesi
kanaatidir. Çünkü Cabir (r.a.)'ın: O senin olsun demekle birlikte Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de "ben de ona karşılık onu aldım"
buyurmuştur. Buradaki bu her iki lafız da kinaye (devenin ismi zikredilmeden
ona ait zamir ile) lafızlarıdır.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Bilal'e: "Ona bir ukiyye altın ver ve ona fazlasını
da ver" buyruğu da borçların ödenmesi ve hakların eda edilmesi hususunda
vekaletin caiz olduğu, aynı zamanda borcun fazlası ile ödenmesinin tartının da
ağır bastırılmasının müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır.
"Harre günü
vakıasında şamlılar onu ald!." Kastedilen Medine harresidir. Şamlılar
orada pek çok kişiyi öldürmüş ve malları talan etmişti. Bu hadise hicretin 60.
yılında olmuştu.
113 - (715) وحدثني
أبو الربيع
العتكي. حدثنا
حماد. حدثنا أيوب
عن أبي
الزبير، عن
جابر. قال:
لما
أتى على النبي
صلى الله عليه
وسلم، وقد أعيا
بعيري، قال:
فنخسه فوثب.
فكنت بعد ذلك
أحبس خطامه
لأسمع حديثه،
فما أقدر
عليه. فلحقني
النبي صلى
الله عليه
وسلم فقال
(بعنيه). فبعته
منه بخمس
أواق. قال قلت:
على أن لي
ظهره إلى
المدينة. قال
(ولك ظهره إلى
المدينة). قال:
فلما قدمت إلى
المدينة
أتيته به،
فزادني وقية،
ثم وهبه لي.
4079-113/6-
Bana Ebu Rabi' el-Ateki de tahdis etti, bize Hammad tahdisetti, bize Eyyub, Ebu
Zubeyr'den tahdis etti. O Cabir'den şöyle dediğini rivayet etti: Devemin bitkin
düşmüş olduğu bir sırada Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanıma gelince
devemi dürttü, o da hızlanıverdi. Bundan sonra ise onun sözlerini duymak için
devenin yularını kendime doğruçekiyor fakat bir türlü ona güç yetiremiyordum.
Sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana yetişti ve: "Bunu bana
sat" buyurdu. Ben de devemi ona beş ukiyyeye sattım. Sonra: Ama Medine'ye
kadar sırtına binmem şartı ile" dedim. Allah Rasulü:
"Medine'ye kadar
sırtına binmek hakkın olsun" buyurdu. Medine'ye geldiğimde devemi ona
götürdüm. Bana fazladan bir ukiyye verdi, sonra da onu bana hibe etti.
Diğer tahric: Buhari,
2718 -muailak olarak-
114 - (715) حدثنا
عقبة بن مكرم
العمى. حدثنا
يعقوب بن إسحاق.
حدثنا بشير بن
عقبة عن أبي
المتوكل
الناجي، عن
جابر بن
عبدالله. قال:
سافرت
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم في بعض
أسفاره. (أظنه
قال غازيا).
واقتص الحديث
وزاد فيه: قال
(يا جابر!
أتوفيت
الثمن؟) قلت:
نعم. قال (لك
الثمن ولك
الجمل. لك
الثمن ولك
الجمل).
4080-114/7-
Bize Ukbe b. Mukrem el-Amm! tahdis etti, bize Yakub b. İshak tahdis etti, bize
Beşir b. Ukbe, Ebu'l-Mütevekkil en-Naci’DEN tahdis etti, o Cabir b.
Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Seferlerinden birisinde -zannederim
o: gazi olarak bulunuyarken, dedi.- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ile birlikte yolculuk yaptım. Hadisi nakletti ve şunları da ekledi: Allah
Rasulü: "Ey Cabir! Bedelini tam olarak aldın mı?" buyurdu. Ben, evet,
dedim. Allah Rasulü: "Bedeli de senindir, deve de senindir. Bedel de
senindir, deve de senindir" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
2470, 2861 -uzunca-
115 - (715) حدثنا
عبيدالله بن
معاذ العنبري.
حدثنا أبي. حدثنا
شعبة عن
محارب؛ أنه
سمع جابر بن
عبدالله يقول
: اشترى
مني رسول الله
صلى الله عليه
وسلم بعيرا
بوقيتين
ودرهم أو درهمين.
قال: فلما قدم
صرارا أمر
ببقرة فذبحت.
فأكلوا منها.
فلما قدم
المدينة
أمرني أن آتي
المسجد فأصلي
ركعتين. ووزن
لي ثمن البعير
فأرجح لي.
4081-115/8- Bize
Ubeydullah b. Muaz el-Anberı de tahdis etti. Bize babam tahdis etti, bize
Şu'be'nin, Muharib'den tahdis ettiğine göre o Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken
dinledi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) benden iki ukiyye ile bir
dirhem yahut iki dirheme bir deve satın aldı. Sirar denilen yere gelince
verdiği bir emir ile bir inek kesildi. beraberindekiler ondan yediler.
Medine'ye geldiği zaman da bana mescide gelip iki rekat namaz kılmamı emir
buyurdu ve devenin bedelini bana tarttı ve benim lehime tartıyı ağır
bastırdı.
116 - (715) حدثني
يحيى بن حبيب
الحارثي.
حدثنا خالد بن
الحارث. حدثنا
شعبة. أخبرنا
محارب عن جابر،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم بهذه
القصة. غير أنه
قال: فاشتراه
مني بثمن قد
سماه. ولم
يذكر الوقيتين
والدرهم
والدرهمين.
وقال: أمر
ببقرة فنحرت،
ثم قسم لحمها.
4082-116/9-
Bana Yahya b. Habib el-Harisi tahdis etti, bana Halid b. elHaris tahdis etti,
bize Şu'be tahdis etti, bana Muharib Cabir’DEN haber verdi, o Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den bu olayı rivayet etti. Ancak o rivayetinde şöyle dedi:
Deveyi benden miktarını söylemiş olduğu bir bedel karşılığında satın aldı.
Ancak bu rivayetinde iki ukiyye ve bir dirhem ile iki dirhemi sözkonusu etmedi.
Bununla birlikte verdiği emir üzerine bir inek kesildi. Sonra etini
paylaştırdı, dedi.
117 - (715) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا ابن أبي
زائدة عن ابن
جريج، عن عطاء،
عن جابر؛
أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال له
(قد أخذت جملك
بأربعة
دنانير. ولك
ظهره إلى
المدينة).
4083-117/10-
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize İbn Ebu zaide, İbn Cureyc’DEN
tahdis etti, o Ata'dan, o Cabir’den rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ona: "Senin deveni dört dinara satın aldım. Medine'ye
kadar da sırtına binme hakkın vardır" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
2309 -uzunca-, 2718 -muallak olarak-
AÇIKLAMA: (4079)
"Devemi Ona beş ukiyyeye sattım" bu (Ona sattım anlamındaki ibare)
bütün nüshalarda "febi'tihu minhu" şeklindedir. Böyle bir tabir
Arapça bakımından sahih ve doğrudur. Bi'tuhu da denilir, bi'tuhu minhum da
denilir. Hadiste bunun benzerleri pek çoktur. Bunu Tehzibu'l-lugat adlı
eserimde açıklamış bulunuyorum.
(4080) "Bize Ukbe
b. Mukrem el-Amm! tahdis etti." Mukrem ismi mim harfi ötreli, kaf harfi
sakin, re harfi fethalıdır. Mim harfi şeddeli olarak elAmm! ise, Temim'den
el-Amm oğullarına mensuptur.
"Ebu'l-Mütevekkil
en-Nad" Naciye oğullarına mensuptur. Onlar da Üsame b. Luey
oğullarındandır. Ebu Ali el-Gassani: Onlar Üsame b. Lueyy'in karısı Naciye'nin
çocuklarıdır demiştir.
(4081) "Sirar
denilen yere gelince" Sad harfi fethalı "Sarar" de, kesreli
(Sirar) de okunmakla birlikte kesreli okuyuş daha fasih ve daha meşhurdur.
Hatta çoğunluk başka söyleyişi de zikretmemektedir. Kadı Iyaz, dedi ki:
Darakutni, Hattabi ve
diğerlerinde ayrıca üstadlarımızın pek çoğunda kesreli sad ve şeddesiz re ile
"sirar" şeklinde olup burası Medine'ye yakın bir yerdir. Hattabi
burası Irak yolu üzerinde Medine'den üç mil kadar uzaklıkta eski bir kuyudur
demiştir. Kadı Iyaz, dedi ki: Bana göre daha doğrusu buranın bir kuyu değil bir
yer ismi olduğudur. Bazı raviler Müslim'de ve bazıları da Buhari'de bu ismi
kesreli dat harfi ile "dirar" diye zaptetmiş iseler de bu bir
hatadır. Güvenilir bazı nüshalarda da bu şekilde kaydedilmiştir. Sirar ismi,
gayr-ı munsarıf olmakla birlikte meşhur olan munsarıp olduğudur. (Hadisin metninde
görüldüğü gibi).
"Verdiği bir emir
ile bir inek kesildi." Buradan ineklerin nahr (boğazlanmak) sureti ile
değil de kesilmelerinin sünnet olduğu anlaşılmaktadır. Aksini yapsa da caizdir.
Diğer rivayette (4082) "verdiği bir emir ile bir inek kesildi" de
nahr lafzı kullanılmış olup, iki rivayetin telif edilmesi için onunla da
kastedilen zebh (kesmek)dir.
"Bana mescide gelip
iki rekat namaz kılmamı emir buyurdu." Bu ifadelerden bir yolculuktan
gelen bir kimsenin ilk iş olarak mescitte iki rekat namaz kılmasının müstehap
olduğu ve gündüzün kılınan nafile namazın gece namazı gibi ikişer ikişer olarak
kılınmasının da müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Bizim ve cumhurun kabul
ettiği kanaat budur. Buna dair açıklamalar daha önce Namaz Kitabı'nda geçmiş
bulunmaktadır.
Cabir (radıyallahu
anh)'ın rivayet ettiği bu hadisten çıkartılan bazı hükümler
Şunu bilelim ki, Cabir
(radıyallahu anh)'ın rivayet ettiği bu hadisten anlaşılacak faydalı pek çok
husus bulunmaktadır.
1. Bitkin ve hasta iken Cabir'in
bu devesinin birden canlanıp hızlan masında, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in açık bir mucizesi vardır.
2. Malını satışa arz
etmeyen bir kimseye malını satmasını istemek caizdir.
3. Alışveriş esnasında
mubakese (denilen pazarlık) caizdir.
4. Büyük olan zatın
arkadaşlarının durumları hakkında soru sorması onlara maslahat ve faydalarına
olan hususları göstermesi müstehaptır.
5. Bakireyi nikahlamak
müstehaptır.
6. Eşlerin birbirleri
ile oynaşması müstehaptır.
7. Bakire birisi ile
nikahlanıp evlenmek şeklindeki kendi nefsine ait paydan vazgeçerek
kızkardeşlerinin işlerini görüp, onları gözetecek dul bir hanımla evlenmek
sureti ile onların maslahatlarını gözetmesi Cabir (r.a.)'ın faziletini
göstermektedir.
8. Bir seferden gelindiği
zaman ilk iş olarak mescitte iki rekat namaz kılmak sünnettir.
9. Hayırlı olanı
göstermek müstehaptır.
16. Ödeme yapacağı zaman
teraziyi ağır bastırmak müstehaptır.
11. Ödenecek bedelin
tartı ücreti satıcıya aittir
12. "Bana fazladan
verdiği bu kırat benden ayrılmayacaktır" sözü dolayısıyla salih zatların
eserleri (geride bıraktıkları) ile teberrük etmek
13. Ordu dönüş yolunda
iken bazı askerlerin komutanın izni ile önden gitmesi caizdir
14. Hakların ve benzeri
hususların hak sahiplerine ödenmesinde vekalet caizdir.
Bunların dışında daha
önce geçen diğer hükümler de anlaşılır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: