SAHİH-İ MÜSLİM

MUSAKAT

 

21/42- DEVEYİ SATIP ONA BİNMEYİ İSTİSNA ETMEK BABI

 

4074-109/1- Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize Zekeriyya, Amir'den tahdis etti, bana Cabir b. Abdullah'ın tahdis ettiğine göre oldukça bitkin düşmüş, kendisine ait bir devesi üzerinde gidiyordu. Bu sebeple onu başı boş bırakmak istemişti. Derken Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana yetişti, bana dua etti ve deveye vurdu. Bu sefer daha önce benzeri yol almadığı bir şekilde yürümeye başladı. Allah Rasulü: "Bunu bana bir ukiyyeye sat" buyurdu. Ben: Hayır, dedim. Sonra:

"Onu bana sat" buyurdu. Ben de onu kendisine bir ukiyyeye sattı m ve üzerindeki yükü ailemin yanına kadar taşıyıp götürmesini istisna ettim. Evime varınca deveyi alıp ona götürdüm. Bana bedelini nakit olarak ödedi. Sonra geri döndüm. Arkamdan birisini gönderdi ve: "Senin kanaatine göre senin deveni satın almak için mi seninle pazarlık etmiştim? Deveni de paranı da al. O senindir" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 2385 -muhtasar- 2718, 2967; Ebu Davud, 3505 -muhtasar-; Tirmizi, 1253 -muhtasar-; Nesai, 4651, 4652

 

 

 

4075- .. ./2- Bunu bize Ali b. Haşrem de tahdis etti, bize İsa -yani b. Yunus- Zekeriyya'dan haber verdi, o Amir'den rivayet etti. Bana Cabir b. Abdullah tahdis etti deyip, hadisi İbn Numeyr'in hadisi gibi rivayet etti.

 

 

 

4076-110/3- Bize Osman b. Ebi Şeybe ve İshak b. İbrahim -lafız Osman'a ait olmak üzere- tahdis etti. İshak bize Cerir, Muğire'den haber verdi derken, Osman tahdis etti, dedi. Muğire, Şa'bi'den, o Cabir b. Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte gazaya gittim. Derken bana yetişti. Altımda ise hemen hemen yürüyemeyecek kadar bitkinleşmiş su taşıyıcı bir devem vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: ''Deve'nin nesi var'' buyurdu. Ben: Hastadır dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biraz geride kaldı, deveyi dürttü ve ona dua etti. Bundan sonra deve hep diğer develerin önünde yürüyüp gitti. Bu sefer Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana: "Deveni nasıl görüyorsun" buyurdu. Ben, iyi görüyorum, bereketin ona isabet etti, dedim. Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu bana satar mısın" buyurdu. Ben utandım. Bizim ondan başka su taşıyacak devemiz yoktu. (Cabir), dedi ki:

 

Evet satarım, dedim ve deveyi ona Medine'ye ulaşıncaya kadar sırtında yükümü taşıması şartıyla sattım. Ben ona: Ey Allah'ın Rasulü! Henüz yeni damadım deyip ondan izin istedim. O da bana izin verdi. Ben de Medine yolunda insanların önünden gittim. Nihayet oraya vardığımda dayımla karşılaştım ve bana devenin durumunu sordu. Ben de deve hakkında ne yaptığımı ona haber verdim. Onu sattığım için beni kınadı. (Cabir), dedi ki:

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den izin istediğim zaman bana: "Evlendiğin bakire mi yoksa dul mu" buyurdu. Ben: Dul birisi ile evlendim, dedim. Allah Rasulü: "Birbirinizle oynaşacağınız bir bakire ile neden evlenmedin" buyurdu. Ben de ona şu cevabı verdim: Ey Allah'ın Rasulü! Babam vefat etti -yahut şehid oldu- benimse küçük yaşta kız kardeşlerim var. Onlar gibi birisi ile evlenip, onların yanına onu da katmak hoşuma gitmedi. Çünkü böylesi onları eğitemez, onların işlerini göremezdi. Onları görüp gözetsin ve onlara edep öğretsin diye dul bir hanımla evlendim.

 

(Cabir), dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye gelince sabahleyin deveyi ona götürdüm. O da bana devenin parasını verip deveyi bana iade etti. 

 

 

 

 

4077 -111/4- Bize Osman b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Cerir, A'meş’den tahdis etti, o Salim b. Ebu'l-Ca'd'den, o Cabir'den şöyle dediğini rivayet etti:

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Mekke'den Medine'ye geldik. Devem hastalandı deyip, hadisi olayı ile birlikte anlattı. Rivayetinde şunlar da vardır: Sonra bana: "Bu deveni bana sat" buyurdu. Ben: Hayır, satmam, deveyi sana bağışlıyorum, dedim. Allah Rasulü: "Hayır onu bana sat" buyurdu. Ben: Hayır, o senindir ey Allah'ın Rasulü, dedim: O: "Hayır, onu bana sat" buyurdu. Ben: Bir adamın bende bir ukiyye altın alacağı var, ona karşılık bu deve senin olsun, dedim. Allah Rasulü: "Ben de onu aldım. Medine'ye kadar ona binebilirsin" buyurdu. (Cabir), dedi ki: Medine'ye geldiğim zaman Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bilal'e: "Ona bir ukiyye altın ver ve ona daha fazlasını da ver" buyurdu. (Cabir), dedi ki: Bana bir ukiyye altın verdi ve bir kırat da fazla verdi. (Cabir), dedi ki: Ben de: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bana fazladan verdiği bu kırat benden ayrılmayacaktır, dedim. Bundan dolayı bu para bir kesemde duruyordu. Sonra harre vakası günü onu şamlılar aldı.

 

Diğer tahric: Buhari, 2718 -muallak olarak-; Nesai, 4653;

 

 

 

4078-112/5- Bize Ebu Kamil el-Cahderi tahdis etti, bize Abdulvahid b. Ziyad tahdis etti, bize el-Cureyrı, Ebu Nadra'dan tahdis etti, o Cabir b. Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Bir seferde Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte idik. Benim su taşıyan deve m geri kaldı. Sonra hadisin geri kalan kısmını zikretti ve rivayetinde şunları söyledi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu dürttükten sonra bana: "Allah'ın adı ile bin" buyurdu. Yine rivayetinde şu fazlalığı da ekledi: Bana fazla ödemeye devam etti ve bu arada: ''Allah da sana mağfiret buyursun" diyordu.

 

 

Diğer tahric: Hadisin kaynakları daha önce 3627 numaralı hadiste gösterilmiştİ.

 

AÇIKLAMA:          Bu babta Cabir (radıyallahu anh)'ın hadisi yer almaktadır, Bu meşhur bir hadisdir. Ahmed ve ona uygun kanaat belirtenler bineği satıcının kendi lehine ona binmeyi şart koşmakla birlikte satmanın caiz olduğuna delil göstermişlerdir. Malik, dedi ki: Eğer binilecek mesafe yakın ise bu caizdir. Böylelikle o bu hadisi, bu gibi durum için yorumlamıştır.

 

Şafii, Ebu Hanife ve başkaları ise mesafe ister az ister çok olsun böyle bir şart caiz değildir ve bu durumda satış akdi gerçekleşmez demişlerdir. Bu görüşlerine de daha önce geçen satışta istisna yapmanın yasak olduğuna dair hadis ile bir şartla birlikte satışı yasaklayan diğer hadisi delil göstermişlerdir. Cabir'in bu hadisi ile ilgili olarak da şu cevabı vermişlerdir: Bu muayyen bir olayolup, bunun hakkında çeşitli ihtimaller sözkonusu olabilir. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in maksadı Cabir'e onun bedelini ödemekti. Gerçek anlamda bir satış yapmak değildi. Yine onların açıklamalarına göre burada koşulan şartın aynı akitte koşulmamış olma ihtimali vardır. Şart, akdin kendisinde sözkonusu olursa zarar verir. Belki de şart daha önceden koşulmuş olmakla birlikte rivayet edilmemiş, sonra da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) deve ye binmesini bağışlamış olabilir.

 

"Onu bana bir ukiyyeye sat." Burada ukiyye lafzı nüshalarda vav harfi ile "vukiyye" şeklinde yazılmıştır. Bu da daha önce defalarca geçtiği gibi doğru bir söyleyiştir. Ukiyye de denilir ve bu söyleyiş daha meşhurdur.

 

Hadiste bir mala sahip olan kimse, o malını satışa arz etmese dahi satmasını istemekte bir sakınca bulunmadığı hükmü anlaşılmaktadır.

 

"Senin görüşüne göre ... pazarlık ettim." Dil bilginleri: "Mumakese: pazarlık" bedelin eksiltilmesi hakkında konuşmak demektir. Asıl anlamı eksiltmektir. Zalimin meksi (eksiltmesi) tabiri de buradan gelmektedir. Bu ise zalimin insanların mallarını eksiltip, mallarından aldığı şeyler demektir.

 

"Deveyi ona bir ukiyyeye sattım." Bir rivayette "beş ukiyyeye sattım ve fazladan bana bir ukiyye verdi." Bazı rivayetlerde "iki ukiyye ve bir ya da iki dirheme" bazılarında "bir ukiyye altın" bazılarında "dört dinara sattım" denilmektedir. Yine Buhari'de rivayetler arasındaki ihtilafı zikretmiş ve ayrıca "sekizyüz dirhem" bir diğer rivayette "yirmi dinar" bir başka rivayette: "zannederim dört ukiyye" rivayetlerini de eklemektedir. Buhari, dedi ki: Şa'bi'nin bir ukiyyeye sattım rivayeti daha çoktur.

 

Kadı Iyaz, dedi ki: Bir ukiyye altının miktarı bellidir. Gümüş ukiyyenin miktarı ise kırk dirhemdir. Bu rivayetlerin farklılığının sebebi, ravilerin hadisi mana ile rivayet etmeleridir. Böyle bir rivayette caizdir. Buna göre altın ukiyyeden kasıt, Salim b. Ebu'l-Ca'd'in Cabir'den diye naklettiği rivayette açıkladığı şekildedir. Mutlak olarak (altın kaydı zikredilmeksizin) rivayeti nakledenlerin rivayeti de ona göre yorumlanır. Beş ukiyye diye gelen rivayette kastedilen ise beş gümüş ukiyyedir. Bu da o zaman için bir ukiyye altının değeri idi. Böylelikle akdin gerçekleştiği bedel olan altın ukiyye ile ödemenin gerçekleştiği gümüş ukiyyelerin miktarı haber verilmiş olmaktadır. Bunun neticesinde de hükümde bir değişiklik olmaz. Bütün bunların Cabir (r.a.}'ın "bana fazlasını verip durdu" dediği gibi ona verdiği bir fazlalık olma ihtimali de vardır. Dört dinar şeklindeki rivayete gelince o da uygundur. Çünkü o zamanın bir ukiyye altınının dört dinar ağırlığında olma ihtimali vardır. İki ukiyye rivayetine gelince bir ukiyyenin fiilen yapılan satışın bedeli olması diğerinin ise "bana fazladan bir ukiyye de verdi" dediği gibi fazladan verilen bir miktar olması ihtimali vardır.

 

(4081) "Bir ya da iki dirhem" ibaresi de "ve bana fazladan bir kırat verdi" açıklamasına uygundur. "Yirmi dinar" rivayeti ise o zaman için kullandıkları küçük dinarlar hakkında yorumlanır. "Dört ukiyye" rivayetine gelince bu rivayet hakkında ravinin şüphesi sözkonusudur. Dolayısı ile buna itibar edilmez, Allah en iyi bilendir.

 

(4076) "Ona binmem şarb ile" buradaki "fekar" lafzında fe harfi fethalı okunur. (Fekara zahri: sırtının omurgası demektir). Fekar ise omurga eklemlerinin hepsine denilir. Tekili "fekare" diye gelir.

 

(4076) "Ben: Ey Allah'ın Rasulü, yeni evliyim, dedim." Yeni damada bu şekilde "aruz" denilir. Nitekim geline de bu isim verilir. Her ikisinin de lafzı aynıdır. Ama çoğulları farklı olur. Erkek için bir kişi olması halinde "aruz" çoğul olmaları halinde ayn ve re harfleri ötreli olarak "uruz" denilir. Gelin için tekil olarak "aruz" çoğul olarak da araiz" denilir. "Neden baki re ile evlenmedin. Birbirinizle oynaşlrdınız" Buna dair açıklama ve lafızlarının nasıl okunacağı (zaptı) manası ile ilgili görüş ayrılıkları ve ilgili diğer şerhler nikah bölümünde geçmiş bulunmaktadır. (Bk. 3627 numaralı hadisin şerhi)

 

(4077) "Bir adamın benden bir ukiyye altın alacağı var. Ona karşılık olmak üzere deve senin olsun. O da: Ben de ona karşılık olarak bu deveyi aldım buyurdu." Bizim (Şafii) mezhebimiz alimleri bunu alışverişte kap ile kabulün şart olduğuna ve (lafzen kap ve kabul olmadan) alınıp satılanların elden ele alınıp verilmesi ile (muatat) akd olmayacağına delil gösterebilirler. Fakat daha sahih ve tercih olunan kanaate göre bu şekilde alıp verme ile alım satım akdinin gerçekleşeceğidir. Çünkü buradaki bu ifadeler alıp vermekle alım satım akdinin gerçekleşmesine engel değildir. Çünkü bu hadiste böyle bir alım satım yasaklanmamaktadır. Alıp vermekle satışın gerçekleşeceğini kabul edenler bunu caiz görmektedir. Bu sebeple bu kanaat sahipleri reddolunmaz. Diğer taraftan alıp verme ile gerçekleşen alışverişte her iki bedel de hazır bulunmaktadır. Verip almış olur. Eğer her iki bedel ya da onların biri hazır bulunmuyorsa o taktirde lafzen ifade zorunlu olur.

 

Bu hadiste mezhep alimlerimiz tarafından ortaya atılmış iki görüşün daha sahih olanının lehine delil bulunmaktadır. Bu görüş de kinaye yolu ile satış akdinin gerçekleşmesi kanaatidir. Çünkü Cabir (r.a.)'ın: O senin olsun demekle birlikte Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de "ben de ona karşılık onu aldım" buyurmuştur. Buradaki bu her iki lafız da kinaye (devenin ismi zikredilmeden ona ait zamir ile) lafızlarıdır.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Bilal'e: "Ona bir ukiyye altın ver ve ona fazlasını da ver" buyruğu da borçların ödenmesi ve hakların eda edilmesi hususunda vekaletin caiz olduğu, aynı zamanda borcun fazlası ile ödenmesinin tartının da ağır bastırılmasının müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır.

 

"Harre günü vakıasında şamlılar onu ald!." Kastedilen Medine harresidir. Şamlılar orada pek çok kişiyi öldürmüş ve malları talan etmişti. Bu hadise hicretin 60. yılında olmuştu.

 

 

 

 

4079-113/6- Bana Ebu Rabi' el-Ateki de tahdis etti, bize Hammad tahdisetti, bize Eyyub, Ebu Zubeyr'den tahdis etti. O Cabir'den şöyle dediğini rivayet etti: Devemin bitkin düşmüş olduğu bir sırada Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanıma gelince devemi dürttü, o da hızlanıverdi. Bundan sonra ise onun sözlerini duymak için devenin yularını kendime doğruçekiyor fakat bir türlü ona güç yetiremiyordum. Sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana yetişti ve: "Bunu bana sat" buyurdu. Ben de devemi ona beş ukiyyeye sattım. Sonra: Ama Medine'ye kadar sırtına binmem şartı ile" dedim. Allah Rasulü:

 

"Medine'ye kadar sırtına binmek hakkın olsun" buyurdu. Medine'ye geldiğimde devemi ona götürdüm. Bana fazladan bir ukiyye verdi, sonra da onu bana hibe etti. 

 

Diğer tahric: Buhari, 2718 -muailak olarak-

 

 

 

4080-114/7- Bize Ukbe b. Mukrem el-Amm! tahdis etti, bize Yakub b.

İshak tahdis etti, bize Beşir b. Ukbe, Ebu'l-Mütevekkil en-Naci’DEN tahdis etti, o Cabir b. Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Seferlerinden birisinde -zannederim o: gazi olarak bulunuyarken, dedi.- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte yolculuk yaptım. Hadisi nakletti ve şunları da ekledi: Allah Rasulü: "Ey Cabir! Bedelini tam olarak aldın mı?" buyurdu. Ben, evet, dedim. Allah Rasulü: "Bedeli de senindir, deve de senindir. Bedel de senindir, deve de senindir" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 2470, 2861 -uzunca-

 

 

 

4081-115/8- Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberı de tahdis etti. Bize babam tahdis etti, bize Şu'be'nin, Muharib'den tahdis ettiğine göre o Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken dinledi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) benden iki ukiyye ile bir dirhem yahut iki dirheme bir deve satın aldı. Sirar denilen yere gelince verdiği bir emir ile bir inek kesildi. beraberindekiler ondan yediler. Medine'ye geldiği zaman da bana mescide gelip iki rekat namaz kılmamı emir buyurdu ve devenin bedelini bana tarttı ve benim lehime tartıyı ağır bastırdı. 

 

 

 

4082-116/9- Bana Yahya b. Habib el-Harisi tahdis etti, bana Halid b. elHaris tahdis etti, bize Şu'be tahdis etti, bana Muharib Cabir’DEN haber verdi, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den bu olayı rivayet etti. Ancak o rivayetinde şöyle dedi: Deveyi benden miktarını söylemiş olduğu bir bedel karşılığında satın aldı. Ancak bu rivayetinde iki ukiyye ve bir dirhem ile iki dirhemi sözkonusu etmedi. Bununla birlikte verdiği emir üzerine bir inek kesildi. Sonra etini paylaştırdı, dedi.

 

 

 

4083-117/10- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize İbn Ebu zaide, İbn Cureyc’DEN tahdis etti, o Ata'dan, o Cabir’den rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Senin deveni dört dinara satın aldım. Medine'ye kadar da sırtına binme hakkın vardır" buyurdu.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 2309 -uzunca-, 2718 -muallak olarak-

 

AÇIKLAMA:          (4079) "Devemi Ona beş ukiyyeye sattım" bu (Ona sattım anlamındaki ibare) bütün nüshalarda "febi'tihu minhu" şeklindedir. Böyle bir tabir Arapça bakımından sahih ve doğrudur. Bi'tuhu da denilir, bi'tuhu minhum da denilir. Hadiste bunun benzerleri pek çoktur. Bunu Tehzibu'l-lugat adlı eserimde açıklamış bulunuyorum.

 

(4080) "Bize Ukbe b. Mukrem el-Amm! tahdis etti." Mukrem ismi mim harfi ötreli, kaf harfi sakin, re harfi fethalıdır. Mim harfi şeddeli olarak elAmm! ise, Temim'den el-Amm oğullarına mensuptur.

 

"Ebu'l-Mütevekkil en-Nad" Naciye oğullarına mensuptur. Onlar da Üsame b. Luey oğullarındandır. Ebu Ali el-Gassani: Onlar Üsame b. Lueyy'in karısı Naciye'nin çocuklarıdır demiştir.

 

(4081) "Sirar denilen yere gelince" Sad harfi fethalı "Sarar" de, kesreli (Sirar) de okunmakla birlikte kesreli okuyuş daha fasih ve daha meşhurdur. Hatta çoğunluk başka söyleyişi de zikretmemektedir. Kadı Iyaz, dedi ki:

 

Darakutni, Hattabi ve diğerlerinde ayrıca üstadlarımızın pek çoğunda kesreli sad ve şeddesiz re ile "sirar" şeklinde olup burası Medine'ye yakın bir yerdir. Hattabi burası Irak yolu üzerinde Medine'den üç mil kadar uzaklıkta eski bir kuyudur demiştir. Kadı Iyaz, dedi ki: Bana göre daha doğrusu buranın bir kuyu değil bir yer ismi olduğudur. Bazı raviler Müslim'de ve bazıları da Buhari'de bu ismi kesreli dat harfi ile "dirar" diye zaptetmiş iseler de bu bir hatadır. Güvenilir bazı nüshalarda da bu şekilde kaydedilmiştir. Sirar ismi, gayr-ı munsarıf olmakla birlikte meşhur olan munsarıp olduğudur. (Hadisin metninde görüldüğü gibi).

 

"Verdiği bir emir ile bir inek kesildi." Buradan ineklerin nahr (boğazlanmak) sureti ile değil de kesilmelerinin sünnet olduğu anlaşılmaktadır. Aksini yapsa da caizdir. Diğer rivayette (4082) "verdiği bir emir ile bir inek kesildi" de nahr lafzı kullanılmış olup, iki rivayetin telif edilmesi için onunla da kastedilen zebh (kesmek)dir.

 

"Bana mescide gelip iki rekat namaz kılmamı emir buyurdu." Bu ifadelerden bir yolculuktan gelen bir kimsenin ilk iş olarak mescitte iki rekat namaz kılmasının müstehap olduğu ve gündüzün kılınan nafile namazın gece namazı gibi ikişer ikişer olarak kılınmasının da müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Bizim ve cumhurun kabul ettiği kanaat budur. Buna dair açıklamalar daha önce Namaz Kitabı'nda geçmiş bulunmaktadır.

 

Cabir (radıyallahu anh)'ın rivayet ettiği bu hadisten çıkartılan bazı hükümler

Şunu bilelim ki, Cabir (radıyallahu anh)'ın rivayet ettiği bu hadisten anlaşılacak faydalı pek çok husus bulunmaktadır.

 

1. Bitkin ve hasta iken Cabir'in bu devesinin birden canlanıp hızlan masında, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in açık bir mucizesi vardır.

 

2. Malını satışa arz etmeyen bir kimseye malını satmasını istemek caizdir.

 

3. Alışveriş esnasında mubakese (denilen pazarlık) caizdir.

 

4. Büyük olan zatın arkadaşlarının durumları hakkında soru sorması onlara maslahat ve faydalarına olan hususları göstermesi müstehaptır.

 

5. Bakireyi nikahlamak müstehaptır.

 

6. Eşlerin birbirleri ile oynaşması müstehaptır.

 

7. Bakire birisi ile nikahlanıp evlenmek şeklindeki kendi nefsine ait paydan vazgeçerek kızkardeşlerinin işlerini görüp, onları gözetecek dul bir hanımla evlenmek sureti ile onların maslahatlarını gözetmesi Cabir (r.a.)'ın faziletini göstermektedir.

 

8. Bir seferden gelindiği zaman ilk iş olarak mescitte iki rekat namaz kılmak sünnettir.

 

9. Hayırlı olanı göstermek müstehaptır.

 

16. Ödeme yapacağı zaman teraziyi ağır bastırmak müstehaptır.

 

11. Ödenecek bedelin tartı ücreti satıcıya aittir

 

12. "Bana fazladan verdiği bu kırat benden ayrılmayacaktır" sözü dolayısıyla salih zatların eserleri (geride bıraktıkları) ile teberrük etmek

 

13. Ordu dönüş yolunda iken bazı askerlerin komutanın izni ile önden gitmesi caizdir

 

14. Hakların ve benzeri hususların hak sahiplerine ödenmesinde vekalet caizdir.

 

Bunların dışında daha önce geçen diğer hükümler de anlaşılır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

22/43- BİR ŞEY BORÇ ALIP ONDAN DAHA HAYIRLISINI VEREREK BORCUNU ÖDEYEN KİMSE VE ''EN HAYIRLINIZ BORCUNU EN GÜZEL ŞEKİLDE ÖDEYENİNİZDİR'' BUYRUĞU BABI