SAHİH-İ MÜSLİM |
MUSAKAT |
20 - باب
أخذ الحلال
وترك الشبهات.
20/41- HELAL OLANI
ALMAK, ŞÜPHELİ OLANLARI TERK ETMEK BABI
107 - (1599) حدثنا
محمد بن
عبدالله بن
نمير
الهمداني. حدثنا
أبي. حدثنا
زكرياء عن
الشعبي، عن
النعمان بن
بشير. قال:
سمعته يقول
: سمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقول:
(وأهوى
النعمان
بإصبعيه إلى
أذنيه) (إن
الحلال بين
وإن الحرام
بين وبينهما
مشتبهات لا
يعلمهن كثير
من الناس. فمن
اتقى الشبهات
استبرأ لدينه
وعرضه. ومن
وقع في
الشبهات وقع
في الحرام.
كالراعي يرعى
حول الحمى.
يوشك أن يرتع
فيه. ألا وإن
لكل ملك حمى.
ألا وإن حمى
الله محارمه.
إلا وإن في
الجسد مضغة،
إذا صلحت صلح
الجسد كله وإذا
فسدت، فسد
الجسد كله.
ألا وهي القلب).
4070-107/1- Bize
Muhammed b. Abdullah b. Numeyr el-Hemdanl de tahdis etti, bize babam tahdis
etti, bize Zekeriyya, Şa'bi'den tahdis etti, o Numan b. Beşir'den rivayetle,
dedi ki: Onu şöyle derken dinledim: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i
şöyle buyururken dinledim -bu arada Numan iki parmağını iki kulağına götürdü-
"Şüphesiz helal de açık seçik bellidir, haram da açık seçik bellidir.
İkisi arasında şüpheli olanlar vardır ki insanların pek çoğu onları bilmezler.
Şüpheli olanlardan sakınan kimse dini adına, şeref ve haysiyeti adına
(tehlikeden) kendini korumuş olur. Şüpheli olanların içine düşen bir kimse de
harama düşer. Tıpkı koruma altına alınmış bir yerin etrafında hayvanlarını
otlatan çobanın hayvanlarını oraya gidip otlamaktan -neredeyse- alıkoyamaması
gibi. Şunu bilin ki, her bir hükümdarın koruma altına aldığı bir bölgesi
vardır. Yine şunu bilin ki, Allah'ın koruma altına aldığı bölgesi haram kılmış
olduğu hususlardır. Dikkat edin! Vücutta bir çiğnemlik et parçası vardır ki, o
düzelirse vücudun tamamı düzelir, o bozulursa vücudun tamamı bozulur. Haberiniz
olsun ki o kalptir."
Diğer tahric: Buhari,
52, 2051; Ebu Davud, 3329, 3330 -buna yakın-; Tirmizi, 1205; Nesai, 4465, 5726;
İbn Mace, 3984
(1599) - وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثناوكيع. ح
وحدثنا إسحاق
ابن إبراهيم.
أخبرنا عيسى
بن يونس. قالا:
حدثنا زكريا،
بهذا
الإسناد،
مثله.
4071- .. ./2- Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Veki' tahdis etti (H.) Bize İshak b.
İbrahim de tahdis etti, bize İsa b. Yunus haber verdi. (Veki' ile birlikte),
dediler ki: Bize Zekeriyya bu isnad ile aynısını tahdis etti.
2 م - (1599)
وحدثنا إسحاق
بن إبراهيم.
أخبرنا جرير
عن مطرف وأبي
فروة
الهمذاني.
وحدثنا قتيبة
بن سعيد.
حدثنا يعقوب
(يعني ابن
عبدالرحمن
القاري) عن
ابن عجلان، عن
عبدالرحمن
ابن سعيد. عن
النعمان بن
بشير، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم، بهذا
الحديث. غير
أن حديث
زكرياء أتم من
حديثهم،
وأكثر.
4072- ... /3- Bize İshak
b. İbrahim de tahdis etti, bize Cerir, Mutarrif ve Ebu Ferva el-Hemdani'den
haber verdi (H.) Bize Kuteybe b. Said de tahdis etti, bize Yakub -yani b.
Abdurrahman el-Karı- İbn Aclan’dan tahdis etti, o Abdurrahman b. Said'den
rivayet etti, hepsi Şa'bi'den, oNuman b. Beşir'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)’den bu hadisi rivayet etti. Ancak Zekeriyya'nın hadisi rivayeti
bunların hadisi rivayetlerinden daha tam ve daha çoktur.
108 - (1599) حدثنا
عبدالملك بن
شعيب بن الليث
بن سعد. حدثني
أبي عن جدي.
حدثني خالد بن
يزيد. حدثني
سعيد بن أبي
هلال عن عون
بن عبدالله،
عن عامر
الشعبي؛ أنه
سمع نعمان بن
بشير بن سعد،
صاحب رسول الله
صلى الله عليه
وسلم وهو يخطب
في الناس
بحمص. وهو
يقول : سمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقول
(الحلال بين
والحرام بين).
فذكر بمثل
حديث زكرياء عن
الشعبي. إلى
قوله: (يوشك أن
يقع فيه).
4073-108/4- Bize
Abdulmelik b. Şuayb b. Leys b. Sa'd tahdis etti, bana babam dedemden tahdis
etti, bana Halid b. Yezid tahdis etti, bana Said b. Ebu Hilal, Avn b.
Abdullah'dan tahdis etti, o Amir eş-Şa'bi'den rivayet ettiğine göre Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabından Numan b. Beşir b. Sa'd'ı Hıms'da
insanlara hutbe verirken şunları söylerken dinlemiştir:
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'i: "Helal de apaçık bellidir, haram da apaçık
bellidir" diye buyururken dinledim deyip, hadisi Zekeriyya'nın Şa'bi'den
rivayet ettiği şekilde "otlamaktan -neredeyse- alıkoyamaması gibi"
buyruğuna kadar rivayet etti.
AÇIKLAMA: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Helal de apaçık bellidir, haram da
apaçık bellidir. Her ikisi arasında da şüpheli hususlar vardır ... " İlim
adamları bu hadisin büyük bir yerinin bu hadisten çıkartılacak hükümleri n çok
olup, İslam'ın etrafında döndüğü hadislerden birisi olduğu üzerinde icma
etmişlerdir. Bir topluluk, bu İslam'ın üçte biridir ve bunun "ameller,
niyet (ler) iledir" ve "kişinin kendisini ilgilendirmeyen hususları
terk etmesi onun Müslümanlığının güzelliğindendir" hadisleri ile birlikte,
İslam'ın üçte biridir demişlerdir.
Ebu Davud es-Sicistani,
dedi ki: İslam dört hadis etrafında döner. Bu üç hadis ile birlikte
"sizden biriniz kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe iman
etmiş olmaz" hadisidir. Dördüncü hadisin "dünyaya rağbet etme, Allah
seni sever. İnsanların elinde bulunanlara rağbet etme, insanlar seni
sever" hadisidir. İlim adamları der ki: Bu hadisin önemli yerinin büyük
olmasının sebebi, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu hadiste yenilecek,
içilecek, giyilecek şeyler ile başkalarının düzeltilmesine, şüpheli olan
hususların terk edilmesi gerektiğine dikkat çekmesinden gelmektedir. Çünkü
böyle bir dikkat kişinin dinini, namus, şeref ve haysiyetini korumasına
sebeptir. Ayrıca bu hadis, şüpheli olan işlere düşmekten de sakındırmakta ve
bunu koruma altındaki bölgeyi misal göstererek açıklamaktadır. Sonra da en
önemli iş olan kalbi kollayıp gözetmeye açıklık getirerek "şunu da bilin
ki, vücutta bir çiğnemlik et parçası vardır ... " buyurarak kalbin
düzelmesi sayesinde vücudun geri kalan kısmının da düzeleceğini, bozulması
halinde ise vücudun geri kalanının da bozulacağını açıklamaktadır.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "helal olan da apaçıkdır, haram da apaçıkdır"
buyruğu şu demektir: Eşya üç kısımdır. Bir kısmı apaçık helaldir ve helal
olduğu da gizli saklı değildir. Ekmek, meyveler, zeytinyağı, bal, tereyağı,
süt, yenilebilir etler, yumurta ve bunun dışında olan diğer yiyecekler. Aynı
şekilde konuşmak, bakmak, yürümek ve benzeri bir takım tasarrufların bir bölümü
apaçık ve besbelli helaldir, helal olduğunda şüphe yoktur.
Apaçık harama da şarap,
domuz, meyte (leş), sidik, akmış kan örnektir.
Zina, yalan söylemek,
gıybet, nemime (laf taşıyıcılık) yabancı kadına bakmak ve benzeri işler de
apaçık haramdır.
Şüpheli olan hususlar da
bunların helal oldukları da haram oldukları da açık seçik değildir demektir.
Bundan dolayı insanların bir çoğu bunların hangileri olduğunu bilmedikleri gibi
bunların hükümlerini de bilmezler. İlim adamları ise bunların hükmünü bir nas,
kıyas, istihsab ya da başka delillerle bilirler. Eğer herhangi bir husus helal
ile haram arasında gidip geliyor ise hakkında da herhangi bir nas ve bir icma
bulunmuyorsa o hususta müçtehid içtihat eder ve şer'i bir delil ile onu
ikisinden birisinin kapsamına katar. Eğer bunu helal bölümüne katarsa helal
olur. Bazan müçtehidin gösterdiği delil apaçık bir ihtimal de olabilir. Bu
durumda vera o işi terk etmektir. Böylelikle bu Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in: "Kim şüpheli hallerden sakınacak olursa dini, namus ve
şerefi lehine kendisini kötülükten uzak tutmuş olur" buyruğunun kapsamına
girer.
Hakkında müçtehidin
hükmünün ne olduğu açıkça belli olmayıp, şüpheli olan hususların acaba helalmi
olduğu yada harammı olduğu kabul edilecek, yoksa hükmü hakkında kararsız mı
kalınacaktır? Bu hususta üç görüş vardır ki, bunları Kadı Iyaz ve başkaları
nakletmiş bulunmaktadır. Daha güçlü görülen bunların şeriatın (konu ile ilgili
hükmünün) gelişinden önce eşyanın hükmü hakkında sözkonusu edilen görüş
ayrılıklarına göre ele alınacaklarıdır. Bu hususta daha sahih olan ise bu gibi
şeylerin helal olduğuna da haram olduğuna da mübah olduğuna da başka bir hükme
sahip bulunduğuna da hüküm vermemektir. Çünkü hak ehline göre teklif (yükümlü tutmak)
ancak şeriat ile sabit olur.
İkinci görüşe göre bu
durumda eşyanın hükmü haram oluşudur. Üçüncü görüşe göre mübahlıktır, dördüncü
görüşe göre hüküm ve karar vermemek gerekir. Allah en iyi bilendir.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Dini, namus ve şerefi lehine itham altında
bulunmaktan uzak kalır" yani şer'i açıdan yerilmekten uzak durmak sureti
ile dini adına temiz kalmış olur, namus, şeref ve haysiyetini de insanların
hakkında ileri geri konuşmasına karşı korumuş olur.
"Her bir hükümdarın
koruma altına aldığı bir bölgesi vardır. Allah'ın koruma altındaki bölgesi ise
onun haramlandır" buyruğu şu demektir. Arap olan ve olmayan hükümdarların
her birisinin diğer insanlara karşı koruduğu ve içine girmelerine engel olduğu
koruma altında bir bölgesi vardır. Bu bölgeye giren kimseyi cezalandırır. Kendi
lehine ihtiyatlı hareket eden bir kimse ise o koruma bölgesinin içine düşmek
korkusuyla koruma altındaki bölgeye yaklaşmaz. Yüce Allah'ın da aynı şekilde
koruma altına aldığı bir bölgesi vardır. Bunlar da onun haramlarıdır. Yani yüce
Allah'ın haram kıldığı masiyetleri işlemektir. Öldürmek, zina etmek, hırsızlık
yapmak, zina iftirasında bulunmak, içki içmek, yalan söylemek, gıybet, nemime
(laf taşımak, jurnalcilik) batıl yolla mal yemek ve benzeri hususlar. Bütün
bunlar yüce Allah'ın koruma altına aldığı bölgesidir. Herhangi bir masiyet
işlemek sureti ile koruma altına aldığı bölgeye giren bir kimse
cezalandırılmayı hak eder. O bölgeye yaklaşan bir kimsenin de içine girip düşme
ihtimali çok yakındır. Kendi adına ihtiyatlı hareket eden bir kişi o bölgeye
yaklaşmaz. Kendisini masiyet ve günaha yakınlaştıracak herhangi bir şeye ilgi
duyup bağlanmaz, şüpheli hiçbir hususa da girmez.
"Dikkat edin!
Vücutta bir çiğnemlik et parçası vardır. O düzelirse bütün vücut ıslah olur, o
bozulursa bütün vücut bozulur. Haberiniz olsun ki o kalptir." Dil
bilginleri der ki: "mudga" (tercümede: bir çiğnemlik et) et parçası
demektir. Ona böyle denilmesi küçüklüğünden ötürü ağızda çiğnenebilecek kadar olmasından
dolayıdır. İlim adamları der ki: Maksat vücudun geri kalan kısmına nisbetle
kalbin küçük olduğuna, bununla birlikte vücudun düzelmesinin de bozulmasının da
kalbe tabi olduğuna dikkat çekmektir.
Bu hadis-i şerifte,
kalbi ıslah edip onu bozulmaya karşı korumak için çalıŞıP gayret göstermek,
özellikle vurgulanmaktadır.
Ayrıca bu hadis, aklın
başta değil kalpte olduğuna da delil gösterilmiştir.
Bu hususta ise meşhur
bir görüş ayrılığı bulunmaktadır. Mezhebimize mensup ilim adamları ile
kelamcıların çoğunluğunun kanaatine göre akıl kalptedir. Ebu Hanife ise akıl
dimağda (beyinde)dir demiştir. Başta olduğu da söylenir. Birinci görüşü aynı
şekilde filozoflardan, ikinci görüşü de tabiblerden diye rivayet etmişlerdir.
el-Mazeri, dedi ki:
Aklın kalpte olduğunu söyleyenler yüce Allah'ın: "Onlar neden yerde
dolaşmazlar da kendileri ile akledecekleri kalpleri olur." (Hacc, 46)
buyruğu ile şüphesiz bunda kalbi olan kimse için bir öğüt vardır." (Kaf,
37) buyruklarını ve bu hadis-i şerifi delil gÖ:5termişlerdir. Çünkü bu hadis-i
şerif, vücudun düzelmesinin ve bozulmasının -beynin de vücudun bir parçası
olmasına rağmen- kalbe bağlı olduğunu tespit etmektedir. Böylelikle beynin
düzelmesi ve bozulması da kalbe bağlı olur. Bununla da beynin aklın yeri
olmadığı anlaşılmış olmaktadır.
Aklın beyinde olduğunu
söyleyenler de şunu delil gösterirler: Beyin sağlığı bozulacak olursa akıl da
bozulur. Ayrıca beynin bozulması neticesinde bunların kanaatlerine göre sara da
ortaya çıkar. Fakat bunda onların lehine bir delil yoktur. Çünkü şanı yüce
Allah, beynin bozulması halinde aklın da bozulmasını bir adeti (sünneti) olarak
icra ede gelmiştir. Halbuki akıl beyinde değildir. Bununla birlikte durumun
böyle olmasının önünde de bir engel yoktur. el-Mazerı, dedi ki: Özellikle
onların beyin ile kalp arasında sözkonusu ettikleri ortaklık hakkındaki esas
ilkelerine göre bu böyledir. Aynı zamanda onlar, midenin baş tarafı ile beyin
arasında da bir ortaklık olduğunu kabul ederler. Allah en iyi bilendir.
"Numan b. Beşir,
dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim
deyip, iki parmağını kulaklarına götürdü." Bu Numan'ın Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den hadis dinlediğini ortaya koyan açık bir ifadedir. Irak
alimlerinin ve ilim adamlarının çoğunluğunun söylediği doğru olan kanaat de
budur. Kadı Iyaz, dedi ki: Yahya b. Main, dedi ki: Medineliler Numan'ın
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den hadis dinlediğini doğru (sahih)
kabul etmezler. Ama bu zayıf ya da batıl nakildir. Allah en iyi bilendir.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Şüpheli olanların içine düşen bir kimse harama
düşer" buyruğunun iki anlama gelme ihtimali vardır. Birincisine göre böyle
bir kişi şüpheli olan hususları çokça yaptığı için haram işlemeyi kastetmemekle
birlikte harama rast gelebilir. Eğer bu hususta kusurlu davranması sözkonusu
olmuşsa, bundan dolayı günah da kazanabilir.
İkinci açıklamaya göre
böyle bir kişi kolaycılığı alışkanlık haline getirir ve şüpheli bir işi yapma
cesaretini kazanır. Sonra ondan daha büyük bir şüphe, sonra ondan daha ağır bir
şüpheli hali işler ve bu böylece sürüp gider. Sonunda kasten harama düşer. Bu
ise selefin: Masiyetler küfrün postacısı (aracısı)dır sözlerini andırır. Yani
ona doğru sürüklerler. Şanı Yüce Allah bizi şerden korusun, afiyet versin.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem}'in "içine düşmesi yakın
olur" buyruğunda "evşeke yuşiku" fiili bunda acele eder ve ona
yaklaşır demektir.
(4072) "Onların
hadislerinden daha tam ve daha büyüktür." Burada "ekber: daha
büyük" larzı tek noktalı be iledir. Nüshaların bir çoğunda ise üç noktalı
(metinde olduğu gibi ekser: daha çok)" şeklindedir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
21/42- DEVEYİ SATIP
ONA BİNMEYİ İSTİSNA ETMEK BABI