SAHİH-İ MÜSLİM |
MUSAKAT |
20/41- HELAL OLANI
ALMAK, ŞÜPHELİ OLANLARI TERK ETMEK BABI
4070-107/1- Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr
el-Hemdanl de tahdis etti,
bize babam tahdis etti, bize Zekeriyya,
Şa'bi'den tahdis etti, o Numan
b. Beşir'den rivayetle, dedi ki: Onu şöyle derken dinledim: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i
şöyle buyururken dinledim -bu arada Numan iki parmağını iki kulağına götürdü-
"Şüphesiz helal de açık seçik bellidir, haram da açık seçik bellidir.
İkisi arasında şüpheli olanlar vardır ki insanların pek çoğu onları bilmezler.
Şüpheli olanlardan sakınan kimse dini adına, şeref ve haysiyeti adına
(tehlikeden) kendini korumuş olur. Şüpheli olanların içine düşen bir kimse de
harama düşer. Tıpkı koruma altına alınmış bir yerin etrafında hayvanlarını
otlatan çobanın hayvanlarını oraya gidip otlamaktan -neredeyse- alıkoyamaması
gibi. Şunu bilin ki, her bir hükümdarın koruma altına aldığı bir bölgesi
vardır. Yine şunu bilin ki, Allah'ın koruma altına aldığı bölgesi haram kılmış
olduğu hususlardır. Dikkat edin! Vücutta bir çiğnemlik et parçası vardır ki, o
düzelirse vücudun tamamı düzelir, o bozulursa vücudun tamamı bozulur. Haberiniz
olsun ki o kalptir."
Diğer tahric: Buhari, 52, 2051; Ebu Davud, 3329, 3330 -buna
yakın-; Tirmizi, 1205; Nesai,
4465, 5726; İbn Mace, 3984
4071- ..
./2- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis
etti, bize Veki' tahdis
etti (H.) Bize İshak b. İbrahim de tahdis etti, bize
İsa b. Yunus haber verdi. (Veki' ile birlikte),
dediler ki: Bize Zekeriyya bu isnad
ile aynısını tahdis etti.
4072- ... /3- Bize İshak
b. İbrahim de tahdis etti, bize Cerir,
Mutarrif ve Ebu Ferva el-Hemdani'den haber verdi
(H.) Bize Kuteybe b. Said
de tahdis etti, bize Yakub
-yani b. Abdurrahman el-Karı- İbn
Aclan’dan tahdis etti, o Abdurrahman b. Said'den rivayet
etti, hepsi Şa'bi'den, oNuman
b. Beşir'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)’den bu hadisi rivayet etti. Ancak Zekeriyya'nın hadisi rivayeti bunların hadisi
rivayetlerinden daha tam ve daha çoktur.
4073-108/4- Bize Abdulmelik b. Şuayb b. Leys b. Sa'd tahdis
etti, bana babam dedemden tahdis etti, bana Halid b. Yezid tahdis etti, bana Said b. Ebu Hilal, Avn b. Abdullah'dan tahdis etti, o Amir
eş-Şa'bi'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabından Numan b. Beşir b. Sa'd'ı
Hıms'da insanlara hutbe verirken şunları söylerken
dinlemiştir:
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Helal de apaçık bellidir, haram da apaçık
bellidir" diye buyururken dinledim deyip, hadisi Zekeriyya'nın
Şa'bi'den rivayet ettiği şekilde "otlamaktan
-neredeyse- alıkoyamaması gibi" buyruğuna kadar rivayet etti.
AÇIKLAMA: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Helal de apaçık bellidir, haram da apaçık bellidir. Her ikisi arasında da
şüpheli hususlar vardır ... " İlim adamları bu hadisin büyük bir yerinin
bu hadisten çıkartılacak hükümleri n çok olup, İslam'ın etrafında döndüğü
hadislerden birisi olduğu üzerinde icma etmişlerdir.
Bir topluluk, bu İslam'ın üçte biridir ve bunun "ameller, niyet (ler) iledir" ve "kişinin kendisini
ilgilendirmeyen hususları terk etmesi onun Müslümanlığının
güzelliğindendir" hadisleri ile birlikte, İslam'ın üçte biridir
demişlerdir.
Ebu Davud es-Sicistani,
dedi ki: İslam dört hadis etrafında döner. Bu üç hadis ile birlikte
"sizden biriniz kendisi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe iman
etmiş olmaz" hadisidir. Dördüncü hadisin "dünyaya rağbet etme, Allah
seni sever. İnsanların elinde bulunanlara rağbet etme, insanlar seni sever"
hadisidir. İlim adamları der ki: Bu hadisin önemli yerinin büyük olmasının
sebebi, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu hadiste yenilecek, içilecek, giyilecek şeyler
ile başkalarının düzeltilmesine, şüpheli olan hususların terk edilmesi
gerektiğine dikkat çekmesinden gelmektedir. Çünkü böyle bir dikkat kişinin
dinini, namus, şeref ve haysiyetini korumasına sebeptir. Ayrıca bu hadis,
şüpheli olan işlere düşmekten de sakındırmakta ve bunu koruma altındaki bölgeyi
misal göstererek açıklamaktadır. Sonra da en önemli iş olan kalbi kollayıp
gözetmeye açıklık getirerek "şunu da bilin ki, vücutta bir çiğnemlik et
parçası vardır ... " buyurarak kalbin düzelmesi sayesinde vücudun geri
kalan kısmının da düzeleceğini, bozulması halinde ise vücudun geri kalanının da
bozulacağını açıklamaktadır.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "helal olan da apaçıkdır,
haram da apaçıkdır" buyruğu şu demektir: Eşya üç
kısımdır. Bir kısmı apaçık helaldir ve helal olduğu da gizli saklı değildir.
Ekmek, meyveler, zeytinyağı, bal, tereyağı, süt, yenilebilir etler, yumurta ve
bunun dışında olan diğer yiyecekler. Aynı şekilde konuşmak, bakmak, yürümek ve
benzeri bir takım tasarrufların bir bölümü apaçık ve besbelli helaldir, helal
olduğunda şüphe yoktur.
Apaçık harama da şarap,
domuz, meyte (leş), sidik, akmış kan örnektir.
Zina, yalan söylemek,
gıybet, nemime (laf taşıyıcılık) yabancı kadına bakmak ve benzeri işler de
apaçık haramdır.
Şüpheli olan hususlar da
bunların helal oldukları da haram oldukları da açık seçik değildir demektir.
Bundan dolayı insanların bir çoğu bunların hangileri olduğunu bilmedikleri gibi
bunların hükümlerini de bilmezler. İlim adamları ise bunların hükmünü bir nas, kıyas, istihsab ya da başka
delillerle bilirler. Eğer herhangi bir husus helal ile haram arasında gidip geliyor
ise hakkında da herhangi bir nas ve bir icma bulunmuyorsa o hususta müçtehid
içtihat eder ve şer'i bir delil ile onu ikisinden birisinin kapsamına katar.
Eğer bunu helal bölümüne katarsa helal olur. Bazan
müçtehidin gösterdiği delil apaçık bir ihtimal de olabilir. Bu durumda vera o işi terk etmektir. Böylelikle bu Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Kim şüpheli hallerden sakınacak olursa dini, namus ve şerefi lehine
kendisini kötülükten uzak tutmuş olur" buyruğunun kapsamına girer.
Hakkında müçtehidin
hükmünün ne olduğu açıkça belli olmayıp, şüpheli olan hususların acaba helalmi olduğu yada harammı
olduğu kabul edilecek, yoksa hükmü hakkında kararsız mı kalınacaktır? Bu
hususta üç görüş vardır ki, bunları Kadı Iyaz ve
başkaları nakletmiş bulunmaktadır. Daha güçlü görülen bunların şeriatın (konu
ile ilgili hükmünün) gelişinden önce eşyanın hükmü hakkında sözkonusu
edilen görüş ayrılıklarına göre ele alınacaklarıdır. Bu hususta daha sahih olan
ise bu gibi şeylerin helal olduğuna da haram olduğuna da mübah
olduğuna da başka bir hükme sahip bulunduğuna da hüküm vermemektir. Çünkü hak
ehline göre teklif (yükümlü tutmak) ancak şeriat ile sabit olur.
İkinci görüşe göre bu
durumda eşyanın hükmü haram oluşudur. Üçüncü görüşe göre mübahlıktır,
dördüncü görüşe göre hüküm ve karar vermemek gerekir. Allah en iyi bilendir.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Dini, namus ve şerefi lehine itham
altında bulunmaktan uzak kalır" yani şer'i açıdan yerilmekten uzak durmak
sureti ile dini adına temiz kalmış olur, namus, şeref ve haysiyetini de
insanların hakkında ileri geri konuşmasına karşı korumuş olur.
"Her bir hükümdarın
koruma altına aldığı bir bölgesi vardır. Allah'ın koruma altındaki bölgesi ise
onun haramlandır" buyruğu şu demektir. Arap olan
ve olmayan hükümdarların her birisinin diğer insanlara karşı koruduğu ve içine
girmelerine engel olduğu koruma altında bir bölgesi vardır. Bu bölgeye giren
kimseyi cezalandırır. Kendi lehine ihtiyatlı hareket eden bir kimse ise o
koruma bölgesinin içine düşmek korkusuyla koruma altındaki bölgeye yaklaşmaz.
Yüce Allah'ın da aynı şekilde koruma altına aldığı bir bölgesi vardır. Bunlar
da onun haramlarıdır. Yani yüce Allah'ın haram kıldığı masiyetleri
işlemektir. Öldürmek, zina etmek, hırsızlık yapmak, zina iftirasında bulunmak,
içki içmek, yalan söylemek, gıybet, nemime (laf taşımak, jurnalcilik) batıl
yolla mal yemek ve benzeri hususlar. Bütün bunlar yüce Allah'ın koruma altına
aldığı bölgesidir. Herhangi bir masiyet işlemek
sureti ile koruma altına aldığı bölgeye giren bir kimse cezalandırılmayı hak
eder. O bölgeye yaklaşan bir kimsenin de içine girip düşme ihtimali çok
yakındır. Kendi adına ihtiyatlı hareket eden bir kişi o bölgeye yaklaşmaz.
Kendisini masiyet ve günaha yakınlaştıracak herhangi
bir şeye ilgi duyup bağlanmaz, şüpheli hiçbir hususa da girmez.
"Dikkat edin!
Vücutta bir çiğnemlik et parçası vardır. O düzelirse bütün vücut ıslah olur, o
bozulursa bütün vücut bozulur. Haberiniz olsun ki o kalptir." Dil
bilginleri der ki: "mudga" (tercümede: bir
çiğnemlik et) et parçası demektir. Ona böyle denilmesi küçüklüğünden ötürü
ağızda çiğnenebilecek kadar olmasından dolayıdır. İlim adamları der ki: Maksat
vücudun geri kalan kısmına nisbetle kalbin küçük
olduğuna, bununla birlikte vücudun düzelmesinin de bozulmasının da kalbe tabi
olduğuna dikkat çekmektir.
Bu hadis-i şerifte,
kalbi ıslah edip onu bozulmaya karşı korumak için çalıŞıP
gayret göstermek, özellikle vurgulanmaktadır.
Ayrıca bu hadis, aklın
başta değil kalpte olduğuna da delil gösterilmiştir.
Bu hususta ise meşhur
bir görüş ayrılığı bulunmaktadır. Mezhebimize mensup ilim adamları ile
kelamcıların çoğunluğunun kanaatine göre akıl kalptedir. Ebu
Hanife ise akıl dimağda (beyinde)dir demiştir. Başta
olduğu da söylenir. Birinci görüşü aynı şekilde filozoflardan, ikinci görüşü de
tabiblerden diye rivayet etmişlerdir.
el-Mazeri,
dedi ki: Aklın kalpte olduğunu söyleyenler yüce Allah'ın: "Onlar neden
yerde dolaşmazlar da kendileri ile akledecekleri
kalpleri olur." (Hacc, 46) buyruğu ile şüphesiz
bunda kalbi olan kimse için bir öğüt vardır." (Kaf, 37) buyruklarını ve bu
hadis-i şerifi delil gÖ:5termişlerdir. Çünkü bu
hadis-i şerif, vücudun düzelmesinin ve bozulmasının -beynin de vücudun bir
parçası olmasına rağmen- kalbe bağlı olduğunu tespit etmektedir. Böylelikle
beynin düzelmesi ve bozulması da kalbe bağlı olur. Bununla da beynin aklın yeri
olmadığı anlaşılmış olmaktadır.
Aklın beyinde olduğunu
söyleyenler de şunu delil gösterirler: Beyin sağlığı bozulacak olursa akıl da
bozulur. Ayrıca beynin bozulması neticesinde bunların kanaatlerine göre sara da
ortaya çıkar. Fakat bunda onların lehine bir delil yoktur. Çünkü şanı yüce
Allah, beynin bozulması halinde aklın da bozulmasını bir adeti (sünneti) olarak
icra ede gelmiştir. Halbuki akıl beyinde değildir. Bununla birlikte durumun
böyle olmasının önünde de bir engel yoktur. el-Mazerı,
dedi ki: Özellikle onların beyin ile kalp arasında sözkonusu
ettikleri ortaklık hakkındaki esas ilkelerine göre bu böyledir. Aynı zamanda
onlar, midenin baş tarafı ile beyin arasında da bir ortaklık olduğunu kabul
ederler. Allah en iyi bilendir.
"Numan b. Beşir,
dedi ki: Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim deyip,
iki parmağını kulaklarına götürdü." Bu Numan'ın Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den hadis dinlediğini ortaya koyan
açık bir ifadedir. Irak alimlerinin ve ilim adamlarının çoğunluğunun söylediği
doğru olan kanaat de budur. Kadı Iyaz, dedi ki: Yahya
b. Main, dedi ki: Medineliler Numan'ın Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den hadis dinlediğini doğru (sahih) kabul etmezler.
Ama bu zayıf ya da batıl nakildir. Allah en iyi bilendir.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Şüpheli olanların içine düşen bir kimse
harama düşer" buyruğunun iki anlama gelme ihtimali vardır. Birincisine
göre böyle bir kişi şüpheli olan hususları çokça yaptığı için haram işlemeyi
kastetmemekle birlikte harama rast gelebilir. Eğer bu hususta kusurlu
davranması sözkonusu olmuşsa, bundan dolayı günah da
kazanabilir.
İkinci açıklamaya göre
böyle bir kişi kolaycılığı alışkanlık haline getirir ve şüpheli bir işi yapma
cesaretini kazanır. Sonra ondan daha büyük bir şüphe, sonra ondan daha ağır bir
şüpheli hali işler ve bu böylece sürüp gider. Sonunda kasten harama düşer. Bu
ise selefin: Masiyetler küfrün postacısı (aracısı)dır
sözlerini andırır. Yani ona doğru sürüklerler. Şanı Yüce Allah bizi şerden
korusun, afiyet versin. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem}'in
"içine düşmesi yakın olur" buyruğunda "evşeke
yuşiku" fiili bunda acele eder ve ona yaklaşır
demektir.
(4072) "Onların
hadislerinden daha tam ve daha büyüktür." Burada "ekber:
daha büyük" larzı tek noktalı be iledir.
Nüshaların bir çoğunda ise üç noktalı (metinde olduğu gibi ekser: daha
çok)" şeklindedir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
21/42- DEVEYİ
SATIP ONA BİNMEYİ İSTİSNA ETMEK BABI