SAHİH-İ MÜSLİM |
MUSAKAT |
14/35- RİBA (FAİZ) BABI
Riba'nın sonundaki elif
maksur bir elifdir. "raba-yerbo." kökünden gelir ve (mazi kipinin)
sonu elif ile yazılır. Bunun tesniyesi (ikili) "ribevani" diye gelir.
Kufeliler ise baş tarafındaki kesre sebebi ile ye ile yazılmasını da tesniye
yapılmasını da caiz kabul etmiş olmakla birlikte Basra'lılar onların hatalı
olduğunu söylemişlerdir.
İlim adamları ise,
Mushaf'da bu kelimeyi vav ile yazmışlardır, demişlerdir. Ferra, dedi ki: Bu
kelimeyi vav ile yazmalarının sebebi Hicazlıların hattı Hire'lilerden öğrenmiş
olmalarıdır. Onların söyleyişlerinde ise bu kelime vav ile yazılır. Böylelikle
kendi söyleyişlerine göre Hicazlılara yazma şekillerini öğretmişlerdir. Nitekim
Ebu Simak el-Adev! de bunu vav ile okumuş, Hamza ve Kisa! ise re harfi kesreli
olduğundan ötürü imaleli, diğerleri ise ye harfi fethalı olduğundan ötürü
tefhim ile okumuşlardır. Bununla birlikte bunu elif, vav ve ye ile yazmak
caizdir.
Dil bilginleri der ki:
Mim harfi ile ve medli olarak "rima" de "riba" ile aynı
şeydir. Re harfi ötreli olarak "rubye" de aynı şeydir. Şeddesiz
olarak "rubye" bu kelimenin bir söyleyiş çeşididir.
"Riba"nın asıl
anlamı artıştır. Bir şeyin artışını anlatmak üzere "raba yerbu"
denilir. Erba ve erma ise riba işlemi (faizli işlem) yaptı, demektir.
Müslümanlar ribanın
tarifi ve fer'i meselelerinin hükmü hususunda farklı kanaatlere sahip olsalar
bile genel olarak riba'nın (faizin) haram olduğunu icma ile kabul etmişlerdir.
Yüce Allah da: "Allah alışverişi helal faizi haram kılmıştır"
buyurmaktadır.
Bu husustaki hadis-i
şerifler de pek çoktur ve meşhurdur. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu
babta yer alan hadislerde ribanın şu altı şeyde haram olduğunu açıkça ifade
etmiştir: Altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuz.
Zahiri mezhebi alimleri
kıyası kabul etmemek şeklindeki asıl ilkelerine binaen, bu altı hususun dışında
faizin sözkonusu olmadığını söylemişlerdir.
Onların dışındaki bütün ilim
adamları ise faizin bu altı türe özel olmadığını aksine onlar ile aynı ortak
anlama sahip diğer hususlar hakkında da sözkonusu olduğunu söylemişlerdir. Bu
ortak husus ise bunlar ile diğerleri arasındaki ortak illettir. Bununla
birlikte bu altı türde faizin haram kılınma sebebini teşkil eden illetin ne
olduğu hususunda da ihtilaf etmişlerdir.
Şafii, dedi ki: Altın ve
gümüşte illet her ikisinin değer türü olmalarından dolayıdır. Dolayısı ile bu
ikisi hakkında sözkonusu olan faiz illeti bunların dışında kalan, tartılarak
alınıp satılan şeylere ve daha başka türlere aralarında illet ortaklığı
bulunmadığından dolayı geçmez. Geri kalan diğer dört türde illet ise bunların
yenilebilir olmasıdır. Bu sebeple faiz hükmü bunları aşarak yenilebilir her bir
şeyi kapsar.
İmam Malik altın ve
gümüş hakkında Şafii (radıyallahu anh) gibi demiştir. Diğer dört tür hakkında
ise bunların illeti gıda olarak kullanılmak üzere saklanabilmeleri ve gıda
olmaya elverişli oluşlarıdır demiştir. Bu sebeple o bu hükmün kuru üzüm hakkında
da geçerli olduğunu kabul etmiştir. Çünkü kuru üzüm de temr (denilen kuru
hurma) gibidir. Ayrıca buğday ve arpaya benzer kabul ettiğinden ötürü fasulye
ve mercimek gibi yiyeceklere de bu hükmü şamil kabul etmiştir.
Ebu Hanife ise şöyle
demektedir: Altın ve gümüşte illet vezn (tartı) diğer dördünde illet ise keyl
(ölçek ve kile) dir. Bu sebeple bu haramlık hükmü bakır, demir ve bunların
dışında tartı ile satılan her bir şeyi, kireç ve darı gibi ölçek ile satılan
ölçülebilir her bir şeyi kapsar.
Said b. el-Müseyyeb,
Ahmed, ve kadim (eski) görüşünde Şafii, illet bu dört türde yenilebilir ve
tartılabilir yahut yenilebilir ve kile ile ölçülebilir şeklinde iki şartın bir
arada bulunmasıdır demişlerdir. Buna göre karpuz, ayva ve buna benzer kile ile
ölçülmeyen ve tartılmayan yiyeceklerde faiz olmaz.
İlim adamları illetleri
itibari ile ortak olmayan ribevi denilen faizin cereyan ettiği bir malı bir
başka ribevi mal ile fazlalıklı ve vadeli olarak satmanın caiz olduğunu icma
ile kabul etmişlerdir. Altının buğday ile, gümüşü n arpa ve daha başka kile ile
ölçülen bir tür ile satılması buna örnektir.
Diğer taraftan ribevi
olan bir malın kendi türünden bir başka mal ile bedellerden birisinin vadeli
olması şartı ile satılmasının caiz olmadığını, aynı şekilde kendi türü ile
peşin fakat bedellerden birisinin diğerinden fazla olmasının da satılmasının
caiz olmayacağını icma ile kabul etmişlerdir. Altının altın la bu şekilde
satılması gibi. Ayrıca ribevi bir malı kendi türü ile yahut da altın ve gümüşte
buğday ve arpada olduğu gibi illetleri ortak olan kendi türünden başkası ile
satması halinde herkes satın aldığını kabzetmeden önce ayrılmanın da caiz
olmadığını, cinslerin (türlerin) farklı olması halinde elden ele (peşin)
olmakla birlikte fazlalık da caiz değildir. Bir kile buğdayın iki kile arpaya
satılması gibi.
Bütün bu hususlar
hakkında yüce Allah'ın izni ile İbn Abbas'dan zikredeceğimiz faizin nesie faizi
(denilen vadeli faiz işlemi) hakkında olduğunu söylediği görüşü dışında, hiçbir
görüş ayrılığı bulunmamaktadır.
İlim adamları der ki:
Altın, altın ile yahut gümüş, gümüş ile satılacak olursa buna
"muratala" denilir. Altın gümüş ile satılacak olursa buna da sarf adı
verilir. Çünkü böylelikle fazlalığın caiz olduğu, kabzetmeden önce ayrılmanın
ve vadenin caiz olması gibi satışların gerekleri olan hükümlerin dışına
çıkartılması (sarf edilmesi) dolayısı ile bu isim verilmiştir. Altın ve gümüşün
tartılırken çıkardıkları ses (sarif)den dolayı bu işleme bu ismin verildiği de
söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.
4030-75/1- Bize Yahya b.
Yahya tahdis edip, dedi ki: Malik'e, Nafi'den rivayetini okudum. O, Ebu Said
el-Hudri'den rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
''Altın'ı ancak onun misli olan altın ile satın. Bunların birini diğerine ziyade
etmeyin. Gümüşü de ancak kendi ile misli ile gümüşe satın. Bunların birini
diğerine ziyade etmeyin. Bunların halihazırda var olanlarını hazır olmayana
satmayın'' buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
2177; Tirmizi, 1241; Nesai, 4584, 4585
4031-76/2- Bize Kuteybe
b. Said tahdis etti, bize Leys tahdis etti (H.) Bize Muhammed b. Rumh da tahdis
etti, bize Leys, Nafi'den tahdis ettiğine göre İbn Ömer'e Leys oğullarından bir
adam, dedi ki: EbuSaid el-Hudrı bunu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)’den rivayet ediyor, dedi. Kuteybe'nin rivayetinde: Bunun üzerine
Abdullah ve Nafi' onunla birlikte gitti denilirken İbn Rumh'un hadisi
rivayetinde şöyle denilmektedir: Nafi', dedi ki: Abdullah onunla birlikte ben
ve Leys'li adam gittik ve nihayet Abdullah, Ebu Said elHudrı'nin huzuruna girdi
ve, dedi ki: Bu adamın bana haber verdiğine göre sen, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in misli misline olmadıkça gümüşün gümüş karşılığında yine
misli misli ile olmadıkça altının altın karşılığında satılmasım yasakladığını
haber veriyormuşsun.
Ebu Said iki parmağı ile
gözlerine ve kulaklarına işaret edip, dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'i şöyle buyururken gözlerim gördü, kulaklarım dinledi: "Misli
misline olmadıkça altını altın ile gümüşü gümüş ile satmayın. Onun bir kısmını
diğerine ziyade etmeyin ve bunlardan mevcut olmayan bir şeyi peşin ile -elden
ele olmadıkça- satmayın. "
4032- .. ./3- Bize
Şeyban b. Ferruh tahdis etti, bize Cerir -yani b. Hazim tahdis etti (H.) Bize
Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti, bize Abdülvehhab tahdis edip, dedi ki:
Yahya b. Said'i dinledim (H.) Bize Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti, bize
İbn Ebu Adiy, İbn Avn’DAN tahdis etti, hepsi Nafi'den, Leys'in Nafi'den, onun
Ebu Said el-Hudrı'den, onun Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den rivayet
ettiği hadise yakın olarak hadisi rivayet etti.
4033-77/4- Bize Kuteybe
b. Said de tahdis etti, bize Yakub -b. Abdurrahman el-Kari- Suheyl'den tahdis
etti, o babasından, o Ebu Said el-Hudri'den rivayet ettiğine göre Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Aynı tartıda misli misline ve her ikisi de
birbirine eşit olmadıkça altını altın karşılığında, gümüşü gümüş karşılığında
satmayın" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
4034-78/5- Bana
Ebu't-Tahir ve Harun b. Said el-Eyli ile Ahmed b. İsa tahdis edip, dediler ki:
Bize İbn Vehb tahdis etti, bana Mahreme b. Bukeyr, babasından şöyle dediğini
haber verdi: Süleyman b. Yesar'ı şöyle derken dinledim: O Malik b. Ebu Amir'i,
Osman b. Affan'dacı diye tahdis ederken dinlemiştir: Buna göre Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bir dinarı iki dinara, bir dirhemi iki
dirheme satmayın" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Birbirlerine eşit olmadıkça altını altın
ile gümüşü gümüş ile satmayın" buyruğu ile ilgili ilim adamları şöyle
demişlerdir: Bu kaliteli kalitesiz, sağlam kırık, süs eşyası ve işlenmemiş
olsun başka türden olsun bütün altın ve gümüş türlerini ister katıksız olsun
ister başka şeylerle karışmış olsun hepsini kapsar. Bu icma ile kabul olunmuş
bir hükümdür.
"Bunların birini
diğerine ziyade etmeyin" kullanılan ibare aynı zamanda birini diğerinden
eksik etmeyin anlamına da gelir. Çünkü "tuşiffu" fiilinin kökünü
teşkil eden "eş-şiff" fazlalık ve eksiklik anlamına gelen zıt anlamlı
kelimelerdendir. Nitekim "şeffeddirhem" dirhemin hem artması hem
eksilmesi anlamında kullanılır.
"Bunların hazır
olmayanını hazır olan karşılığında satmayın." Hazır olandan kasıt peşin,
hazır olmayandan kasıt ise veresiyedir. İlim adamları altının altın ile ya da
gümüş ile vadeli satılmasının haram olduğu üzerinde icma etmişlerdir. Buğdayın
buğday ile ya da arpa ile satılmasının hükmü de böyledir. Aynı şekilde riba
(faiz) illeti ortak olan iki şeyin hükmü de böyledir.
Ama her ikisi de
veresiye olmak üzere bir dinarı bir dinar karşılığında sattıktan sonra onların
her biri dinarını çıkartsa yahut da evinden kendisine bir dinar getirmek üzere
birisini gönderse ve aynı mecliste her ikisi de kabzetse bizim (Şafii)
mezhebimiz alimlerine göre caiz olduğunda görüş ayrılığı yoktur. Çünkü şart,
herkes alacağını kabzetmeden tarafların ayrılmamasıdır. Bu da gerçekleşmiş
olmaktadır. Bundan dolayı bu rivayetten sonraki rivayette Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunun hazır olmayanını peşin olana mukabil
elden ele olmadıkça satmayın" buyurmuştur.
Kadı lyaz'ın: Eğer iki
bedelden birisi vadeli olmak üzere diğerine karşılık satılsa yahut da biri
mecliste bulunmuyorsa, bu alışverişin caiz olmayacağı hususunda ilim adamları
ittifak etmiştir şeklindeki hükmü onun, dediği gibi değildir. Çünkü Şafii,
Şafii mezhebine mensup ilim adamları ve başkaları sözünü ettiğim şekillerin
caiz olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Birbirine eşit misli misline ve aynı tartıda"
buyruğunda bu lafızları bir arada zikretmesi anlamı pekiştirmek ve açıklamayı
ileriye götürmek için olma ihtimali vardır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
15/36- SARF VE
PEŞİN OLARAK ALTININ GÜMÜŞ İLE SATILMASI BABI