SAHİH-İ MÜSLİM |
MUSAKAT |
1/22- MAHSÜLÜN VE EKİNİN
BİR BÖLÜMÜ KARŞILIĞINDA MÜSAKAT VE MUAMELE BABI
3939- 1/1- Bize Ahmed b.
Hanbel ve Zuheyr b. Harb -lafız Zuheyr'e ait olmak üzere- tahdis edip dedi ki:
Bize Yahya -ki o el-Kattan'dır- Ubeydullah’dan tahdis etti, bana Nafi'in, İbn
Ömer'den haber verdiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem}
Hayberlilerle oradan çıkacak hurma ya da ekin türü mahsullerin yarısı
karşılığında muamele akdi yaptı.
Diğer tahric: Buhari,
2329; Ebu Davud, 3408; Tirmizi, 1383; İbn Mace, 2467
3940-2/2- Bana Ali b.
Hucr es-Sa'dı de tahdis etti, bize Ali -ki o b. Müzhir'dir- haber verdi, bize
Ubeydullah, Nafi'den haber verdi, o İbn Ömer’DEN şöyle dediğini rivayet etti:
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayber'i, oradan çıkacak meyve yahut
ekinin yarısı karşılığında verdi. Her yıl zevcelerine seksen vesk hurma, yirmi
vesk arpa olmak üzere yüz vesk veriyordu. Ömer halife olunca Hayber'i
paylaştırdı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcelerini de onlara arazi
ve su bölmek yahut da onlara her yıl (daha önce kendilerine ayrılan) vesklerin
verileceğini teminat altına almaktan birisini seçmekten serbest bıraktı. Onlar
da farklı tercihlerde bulundular. Kimileri arazi ve suyu seçti, kimileri de her
yıl kendisine verilecek veskleri tercih etti. Aişe ve Hafsa da arazi ve suyu
tercih edenlerdendi.
3941-3/3- Bize Muhammed
b. Abdullah b. Numeyr de tahdis etti, bize babam tahdis etti, bize Ubeydullah
tahdis etti, bana Nafi', Abdullah b. Ömer’DEN tahdis ettiğine göre Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayberlilerle oradan alınacak ekin ya da meyvenin
yarısı karşılığında muamele yaptı.
Sonra hadisi Ali b.
Müshir'in hadisine yakın olarak rivayet etti. Ama rivayetinde "Aişe ve
Hafsa arazi ve suyu tercih edenlerdendi" ibaresini zikretmedi. Ama:
"Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcelerini kendilerine arazi
ayırıp vermeyi seçmekte muhayyer bıraktı" demekle birlikte, suyu sözkonusu
etmedi.
3942-4/4- Bana
Ebu't-Tahir de tahdis etti. .. Abdullah b. Ömer dedi ki: Hayber fethedilince
Yahudiler, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den orayı oradan elde
edilecek meyve ve ekinin yarısı karşılığında işlemek üzere kendilerini
Hayber'de bırakmasını istedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunun
üzerine: "Ben sizi burada biz dilediğimiz süre kalmanız şartı ile
bırakıyorum" buyurdu.
Sonra hadisi İbn Numeyr
ve İbn Mushir'in Ubeydullah'dan rivayetlerine yakın olarak zikretti.
Rivayetinde şunları da ekledi: Hayber'in alınan yarı mahsulü paylara göre
bölüştürülür, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de beşte biri alırdı.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 3008
3943-5/5- Bize İbn Rumh
da tahdis etti. .. Abdullah b. Ömer'in Rasulullah {Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den rivayetine göre o Hayber hurmalıklarını ve arazisini Yahudilere
orayı kendi mallarından işlemek ve mahsulünün yarısını Rasulullah {Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e vermeleri şartı ile ellerinde bıraktı.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 3409, 3939, 3940
3944-6/6- Bana Muhammed
b. Rafi' ve İshak b. Mansur da -lafız İbn Rafi'e ait olmak üzere- tahdis edip
dedi ki: Bize Abdurrezzak tahdis etti, bize İbn Cureyc haber verdi, bana Musa
b. Ukbe, Nafi'den tahdis etti, onun İbn Ömer'den rivayet ettiğine göre Ömer b.
el-Hattab, Hicaz topraklarından Yahudiler ile Hristiyanları sürdü. Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Hayber'i fethedince Yahudileri oradan çıkarmak
istedi. Hayber fethedildiği zaman Allah'a, Rasulü'ne ve Müslümanlara ait oldu.
Bu sebeple Yahudileri oradan çıkarmak istedi. Bunun üzerine Yahudiler Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den oranın işlerini yapmak ve mahsulün yarısını
almak üzere kendilerini Hayber'de bırakmasını istedi. Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de kendilerine: "Biz sizi bu şart üzere dilediğimiz
kadar bir süre burada bırakıyoruz" buyurdu. Onlar da bu şartı kabul
ettiler ve Ömer (radıyallahu anh) kendilerini Teyma ve Eriha'ya sürünceye kadar
orada kaldılar.
AÇIKLAMA: (3939)
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayberlilerle ... muamele akdi
yaplı." Bir diğer rivayette (3942) "kendi mallarından orayı işlemek
ve mahsulünün yarısını Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ait olmak
şartı ile" denilmektedir.
İşte bu hadis-i
şeritlerden müsakat akdinin caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Malik, Sevri,
Leys, Şafii, Ahmed, muhaddislerin bütün fukahası, Zahiri mezhebi alimleri, ilim
adamlarının büyük çoğunluğu bu görüştedir. Ebu Hanife ise caiz olmaz demiştir.
O bu hadisleri Hayber savaşla fetholundu diye ve oranın ahalisi Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kölesi idiler diye yorumlamışlır. Bu sebeple
onun oradan aldıkları da kendisine ait idi, almayıp bıraktığı da kendisinin
idi.
Cumhur ise bu hadislerin
zahir anlamları ile Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Allah'ın
sizi bıraktığı kadar ben de sizi bırakıyorum" buyruğunu delil
göstermişlerdir. Bu ise onların köle olmadıkları hususunda açık bir ifadedir.
[(3940) "Her yıl
zevcelerine seksen vesk hurma, yirmi vesk arpa olmak üzere yüz vesk
veriyordu."İlim adamları der ki: Bu, Hayber'de bulunan ve hurma ağacı
bulunmadığından ziraat için kullanılan çıplak arazinin ağaç dikili araziden
daha az olduğuna dedilildir.
"Ömer halife olunca
Hayber'i paylaştırdı." Yani orayı hak safıipleri arasında paylaştırdı,
Yahudileri oradan sürgüne gönderip orayı onlardanr alınca aynı araziyi o hak
sahiplerine tebilm etti.)
Kadı lyaz dedi ki: İlim
adamları Hayber'in savaşla mı yoksa barış ile mi yoksa savaş olmaksızın
ahalisinin oradan sürülmesi ile mi yoksa bir kısmı barış bir kısmı savaş ile mi
ele geçirildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. (Kadı lyaz) devamla dedi ki: Bu
ise (son görüş olan bazısı sulh bir kısmı savaşla) görüşlerin en sahih
alanıdır. Aynı zamanda bu Malik'in ve ona tabi olanların da rivayetidir. İbn
Uyeyne de böyle demiştir. Bu hususta nakledilmiş her bir rivayette ve Müslim'in
de bir rivayetinde belirtildiği üzere Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Hayber'i fethedip Yahudileri oradan çıkarmak isteyince orayı fethettiğinde
arazi Allah'a, Resulü'ne ve Müslümanlara ait idi.
Bu da Hayber'in savaşla
fethedildiğini söyleyenlerin görüşlerinin lehine bir delildir. Çünkü
Müslümanların hakkı ancak savaşla fethedilen yerlerdedir.
Hayber'in sulh ile
fethedildiğini söyleyenlerin sözlerinden açıkça anlaşıldığı üzere onlarla
arazinin Müslümanlara ait olması şartı üzere sulh yapıldığını kastettikleri
anlaşılmaktadır. Allah en iyi bilendir.
Fukaha hangi ağaçlar
hakkında musakat akdinin caiz olacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Davud özel
olarak (yalnızca) hurma ağaçları hakkında yapılması caizdir derken, Şafii özel
olarak hurma ağaçları ile üzüm bağları hakkında yapılır demiştir. Malik, bütün
ağaçlar için yapılması caizdir demektedir. Bu aynı zamanda Şafii'nin de bir
görüşüdür. Davud'un görüşüne göre ise bu bir ruhsattır. O bu hususta nasda
belirtilen sınırın dışına geçmez. Şafii ise bunun bir ruhsat olduğu hususunda
Davud ile aynı kanaatte olmakla birlikte birçok meselede üzümün hükmü ile
hurmalığın hükmü aynıdır demiştir. Malik ise bunun caiz olmasının sebebi
ihtiyaç ve maslahattır demiştir. Bu ise bütün ağaçları kapsar. Dolayısı ile
diğer ağaçlar bunlara kıyas edilir. Allah en iyi bilendir.
(3939) "Oradan
alınacak mahsulün yarısı karşılığında" burada yarı, dörtte bir ya da daha
başka bilinen nisbetler karşılığında ağaçları musakata verenin (musaki) aldığı
kısım açıklanmaktadır. Bu miktarın meçhul kalması caiz değildir. Mesela çıkacak
mahsulün bir bölümü karşılığında demesi buna örnektir. Musakat akdini caiz
görenler tarafların az ya da çok üzerinde ittifak ettiği miktarın caiz olacağım
da kabul etmişlerdir.
"Meyve yahut
ekin" Şafii ve ona uygun kanaat belirtenler -ki bunlar çoğunluktur-
müsakata bağlı olarak muzaraanın da caiz olduğuna bunu delil göstermişlerdir.
Her ne kadar kendilerine göre müzaraa başlı başına ayrı olarak caiz değilse de
müsakata tabi olarak caizdir. Bu durumda (mesela) hurma ağaçları hakkında
onunla müsakat akdi yapar, arazi üzerinde de müzaraa akdi yapar. Hayber'de
görüldüğü gibi.
Malik ise şöyle
demektedir: Müzaraa ne bağımsız olarak ne de başka bir akde bağlı olarak caiz
değildir. Bundan sadece ağaçlar arasında yer alan arazi hakkında yapılması hali
müstesnadır.
Ebu Hanife ve Züfer ise
ister bir arada yapsın ister ayrı ayrı yapılsın müzaraa ve müsakat akitleri
fasittir. Bu akitler yapılacak olursa feshedilirler demişlerdir.
İbn Ebu Leyle, Ebu
Yusuf, Muhammed, diğer Kufeliler, muhaddislerin fukahası, Ahmed, İbn Huzeyme,
İbn Şureyh ve başkaları ise müsakat ve müzaraa akitlerinin birlikte yapılması
caiz olduğu gibi bunların her birinin ayrı ayrı yapılması da caizdir.
Hayber hadisi dolayısı
ile açıkça anlaşılan güçlü ve tercihe değer olan görüş budur. Müzaraanın
Hayber'de ancak musakata tabi bir akit olarak caiz olduğunu söyleyenlerin
iddiası kabul edilemez. Aksine bağımsız olarak caiz olmuştur. Çünkü müsakatın
caiz olmasını gerektiren mana (illet) kıras aktine kıyas yolu ile müzaraa
aktinde de mevcuttur. Kıras aktinin caiz olduğu ise icma ile kabul edilmiştir.
Kiraz (mudarebe) akdi ise her hususta müzaraa gibidir. Çünkü Müslümanlar bütün
bölgelerde ve bütün zamanlarda müzaraa akdini yapagelmişlerdir.
Daha önce geçen ve
muhabere akdini yasaklayan hadislere gelince bunlara verilecek cevap ile bu
hadislerin akdi yapan tarafların her biri yerin belirli bir parçasının
mahsulünün kendilerine ait olmasını şart koşmaları hakkında yorumlanacağını da
belirtmiş idik. İbn Huzeyme müzaraanın caiz olduğu hususunda başlı başına bir
kitap tasnif etmiş, bu hususta oldukça etraflı bilgiler verip güzel
açıklamalarda bulunmuş, yasaklayan hadisler hakkında cevaplar vermiştir. Allah
en iyi bilendir.
(3942) Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Ben sizi burada bizim istediğimiz kadar
bırakıyorum" Muvatta'ın rivayetinde ise: "Allah'ın sizi kalmanızı
murad ettiği kadar bırakıyorum "şeklindedir. Bu hususta ilim adamları
şunları söylemektedir: Burada belirtilen ifade antlaşmanın süresi ile
alakalıdır. Maksat şudur: Biz size Hayber'de kalma imkanını, istediğimiz kadar
tanırız.
Sonra isteyecek olursak
sizi çıkartırız. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ömrünün sonlarında
emrettiği gibi kafirleri Arap yarımadasından çıkarmayı kararlaştırmış idi. Aynı
zamanda bu hadis ve başkaları da buna delildir. Zahiri mezhebi alimleri bu
hadisi müsakat akdinin belirsiz bir süreliğine yapılmasının caiz olduğuna delil
göstermişlerdir. Ama cumhur müsakat akdinin tıpkı icare gibi ancak belli bir
süre tayini ile caiz olacağını söylemişlerdir ve hadisi zikrettiğimiz şekilde
yorumlamışlardır.
Bunun İslam'ın ilk
zamanlarında Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e özel olarak caiz olduğu da
söylenmiştir. Ayrıca bu, biz tayin edilen sürenin bitiminden sonra sizi
çıkartabiliriz. Çünkü bir süre tayin edilmişti diye de açıklanmıştır. Bu
durumda kasıt müsakatın alış veriş ve nikah gibi süreklilik niteliğine sahip
bir akit olmadığı beyan edilmek istenmiştir. Aksine süre bittikten sonra
müsakat akdi de biter. Biz arzu edersek bir başka akit yaparız, istersek sizi
çıkartırız.
Ebu Sevr dedi ki: Şayet
akit tarafları müsakat akdini süre belirtmeksizin mutlak olarak yapacak olursak
bu akdin süresinin bir sene olmasını gerektirir. Allah en iyi bilendir.
(3943) "Kendi
mallarından orayı işlemek üzere" bu da müsakat akdinde çalışan (amil)
tarafın görevini beyan etmektedir. O da mahsülün ıslah edilmesi ve artırılması
için yapılması gereken ve her sene tekrarlanan işlerdir. Sulamak, su
yataklarını temizlemek, ağaçların yetiştiği yerleri düzeltip ağaçları aşılamak,
otları çubukları ayıklamak, mahsulü korumak, devşirmek ve benzeri işler. Asıl
mülkün korunması maksadı ile yapılıp her yıl tekrarlanmayan işler ise Malik'e
aittir. Duvarların bina edilmesi, suların getirilmesi gibi. Allah en iyi
bilendir.
(3940) Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) her sene zevcelerine seksen vesk hurma, yirmi
vesk de arpa olmak üzere yüz vesk verirdi." İlim adamları der ki: İşte bu
Hayber'de ekin ekmeye elverişli yerlerin ağaçlara oranla daha az olduğunun bir
delilidir.
Ayrıca bu hadislerde
Şafii mezhebi ile ona muvafakat edenlerin şu görüşüne delildir: Savaşla
fethedilen bir arazi orayı fetheden ganimet alanlar arasında paylaştırılır.
Tıpkı taşınır ganimet mallarının aralarında paylaştırılacağının icma ile kabul
edilmesi gibi. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayber'i fatihler
arasında paylaştırmıştır.
Malik ve mezhebine
mensup ilim adamları ise: İmam bu gibi yerleri Müslümanlara vakfeder. Nitekim
Ömer (radıyallahu anh)'in Irak Sevat topraklarına yaptığı uygulama budur .
Ebu Hanife ve
Kufelilerin görüşüne göre imam bu hususta maslahat olanı seçer. İster
paylaştırır, isterse de bunu daha önce arazi sahibi olanların elinde araziye tayin
edeceği belli bir harac karşılığında bırakır ve böyle bir arazi tıpkı sulh
arazisi gibi onların mülkü kalır demişlerdir.
(3942) "Hayber'in
mahsulünün yarısı paylara göre paylaştırılırdı.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) beşte birini alırdı." İşte bu da Hayber'in savaşla
fethedildiğine delildir. Çünkü paylar ganimet alanlara ait idi.
"RasuluIlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) beşte biri alırdı" ifadesi de onu hak
sahiplerine öderdi demektir. Bunlar ise yüce Allah'ın: "Bilin ki ganimet
olarak aldığınız her bir şeyin beşte biri Allah'ın Rasulünün ... dir."
(Enfal, 41) buyruğunda zikredilen sınıflardır. Bunun için o kendi adına bu
beşte birin, beşte birini alırdı. Geri kalan beşte dördü ise yine geri kalan
dört sınıfa harcardı. Şunu da belirtelim ki Hayberlilerle yapılan bu muamele
akdi ganimet sahiplerinin ve pay hak edenlerin rızası ile olmuştu. Pay
sahipleri de paylarını almış ve herkesin payı belli olmuştu.
"Ömer halife olunca
Hayber'i paylaştırdı." Hayber'i hak sahipleri arasında paylaştırdı ve
Yahudileri oradan sürdüğü zaman araziyi onlardan aldığında arazinin kendisini
sahiplerine teslim etti.
"Ömer onları Teyma
ve Eriha'ya sürdü." Teyma ve Eriha sonları mendub olan iki isimdir.
Bilinen iki kasabadır.
İşte bu da Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Yahudilerle Hristiyanları Arap yarımadasından
çıkarmaktan kastının onların bir bölümünden çıkarmak olduğu anlaşılmaktadır. Bu
da özel olarak Hicaz bölgesidir. Çünkü Teyma Arap yarımadasındandır fakat Hicaz
bölgeSinden değildir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
2/23- AĞAÇ
DİKMENİN, EKİN EKMENİN FAZİLETİ BABI