SAHİH-İ MÜSLİM

İTK

 

3- VELA HAKKI ANCAK HÜRRİYETİ VEREN KİMSEYE AİTTİR BABI

 

3755-5/1- Bize Yahya b. Yahya da tahdis edip dedi ki: Malik'e Nafi'den rivayetini okudum, o İbn Ömer'den, o Aişe (radıyallahu anha)'dan rivayet ettiğine göre bir cariye satın alıp ona hürriyetini vermek istedi. O cariye sahipleri: Biz bu cariyemizi sana, vela hakkı bize ait olmak üzere satarız dediler. Aişe (radıyallahu anha) bu hususu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e söyleyince o: "Bu sana engel değildir. Çünkü vela hakkı hürriyete kavuşturanadır" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 2169, 2562, 2757; Ebu Davud, 2915; Nesai, 4658

 

 

 

3756-6/2- Bize Kuteybe b. Said de tahdis etti, bize Leys, İbn Şihab'dan tahdis etti, o Urve’DEN rivayet ettiğine göre Aişe kendisine şunu haber verdi:

Berire, Aişe'ye gelerek kitabet (yazışma) bedelinde kendisine yardımcı olmasını istedi. Henüz yazışma bedelinden herhangi bir ödeme yapmamıştı. Bunun üzerine Aişe ona: Sahiplerine geri dön, arzu ederlerse senin adına yazışma bedelini öderim, senin velan da bana ait olur. Kabul ederlerse bunu yaparım, dedi.

 

Berire bunu sahiplerine söyledi, onlar kabul etmeyerek: Eğer ecrini Allah'tan bekleyerek vermek istiyorsa yapsın. Senin ve la hakkın da bize ait olur dediler.

 

Aişe bu durumu Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e söyleyince Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ona: "Sen satın al ve ona hürriyetini ver. Vela hakkı ancak hürriyete kavuşturana aittir" buyurdu. Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalkıp: "Bazı insanlara ne oluyor ki Allah'ın kitabında bulunmayan bir takım şartlar koşuyorlar. Her kim Allah'ın kitabında bulunmayan bir şart koşarsa onun lehine bu şart kabul edilmez. İsterse yüz defa şart koşsun. Çünkü Allah'ın şartı{m yerine getirmek) daha bir haktır ve daha sağlamdır" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 2561, 2717; Ebu Davud, 3929; Tirmizi, 2124; Nesai, 4669, 4670

 

 

 

3757-7/3- Bana Ebu't-Tahirtahdis etti... Urve b. ez-Zubeyr, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem}'in zevcesi Aişe'den şöyle dediğini rivayet etti: Berire yanıma geldi ve: Ey Aişe! Ben sahiplerim ile her sene bir ukiyye (gümüş) ödemek üzere bir kaç ukiyye üzere yazıştım dedi.

 

Bu hadiste Leys'in hadisi ile aynı mana bulunmakta olup şunları da eklemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Bu senin onu almana engel olmasın. Onu al ve ona hürriyetini ver" buyurdu. Yine hadiste şunları da söyledi: Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanlar arasında ayağa kalktı, Allah'a hamd ve senada bulunduktan sonra: "Emma ba'du: Şimdi..." buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 2560

 

 

 

3758-8/4- Bize Ebu Kureyb, Muhammed b. el-A'la el-Hemdanı de tahdis etti, bize Ebu Üsame tahdis etti, bize Hişam b. Urve tahdis etti, bana babam, Aişe'den şöyle dediğini haber verdi: Berire yanıma geldi ve: Benim sahiplerim benimle dokuz yılda ödenmek üzere her sene bir ukiyye ödeyecek şekilde dokuz ukiyye bedel ile benimle yazıştılar. Sen de bana yardımcı ol dedi. Ben de ona: Eğer senin sahiplerin kendilerine bunu bir defada sayıp vermemi, sana hürriyetini verip buna karşılık ve la hakkının da bana ait olmasını kabul ederlerse ben de bunu yaparım, dedim. o da gidip bunu sahiplerine söyledi. Onlar ise ve la hakkı kendilerine ait olmadıkça kabul etmeyeceklerini ifade ettiler. Sonra Berire yanıma gelip bunu söyledi. Aişe (radıyallahu anha) ben de ona kızdım, dedi. Berire: O halde Allah'a yemin olsun bu iş olmaz, dedi. Derken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) işitince bana (durumu) sordu. Ben de kendisine haber verdim. O:

"Sen onu satın al, ona hürriyetini ver, vela hakkının onlara ait olduğu şartını da koş. Fakat hiç şüphesiz vela hürriyete kavuşturana aittir" buyurdu. Ben de böyle yaptım.

Aişe dedi ki: Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) akşama doğru hutbe verdi. Allah'a layık olduğu şekilde hamd ve senada bulunduktan sonra:

 

"Emma ba'du (bundan sonra, imdi). Bir takım kimselere ne oluyor ki Allah'ın kitabında bulunmayan bazı şartlar koşuyorlar. Aziz ve celil Allah'ın kitabında bulunmayan herhangi bir şart batıldır. İsterse bu yüz şart olsun. Allah'ın kitabı daha haktır, Allah'ın şartı daha sağlamdır. Sizden bir takım kimselere ne oluyor ki birisi kalkıyor (diğerine) sen filanı hürriyetine kavuştur, vefd hakkı da bana ait olsun, diyebiliyor? Vela hakkı, kim hürriyete kavuşturursa ancak ona aittir" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 2563

 

 

 

3759-9/5- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb tahdis edip dedi ki: Bize İbn Numeyr tahdis etti (H.) Bize Ebu Kureyb de tahdis etti, bize Veki' tahdis etti (H.) Bize Zuheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim de tahdis etti, birlikte Cerir'den rivayet etti, hepsi Hişam b. Urve'den bu isnad ile Ebu Üsame'nin hadisine yakın olarak hadisi rivayet etti.

Ancak hadisin Cerir tarafından rivayetinde o şöyle dedi: Onun kocası da bir köle idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu seçmekte serbest bıraktı. O da kendisini tercih etti. Eğer kocası hür olsaydı onu seçmekte serbest bırakmazdı. Fakat onların hadisi rivayetlerinde "em ma ba'du: imdi" yoktur.

 

Diğer tahric: Ebu Bekr b. Ebu Şeybe'nin rivayetini yalnız Müslim rivayet etmiştir; Ebu Kureyb'in rivayetini, İbn Mace, 2521; Zuheyr b. Harb'in rivayetini, Buhari, 2563; Ebu Davud, 2223 -muhtasar-; Tirmizi, 1154 -muhtasar-, Nesai, 3451

 

 

 

3760-10/6- Bana Zuheyr b. Harb ve Muhammed b. el-A'la da -lafız Zuheyr'e ait olmak üzere- tahdis edip dediler ki: Bize Ebu Muaviye tahdis etti, bize Hişam b. Urve, Abdurrahman b. el-Kasım'dan tahdis etti, o babasından, o Aişe’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Berire hakkında üç meselenin hükmü ortaya çıktı: Sahipleri onu satıp onun vela hakkının kendilerine ait olmasını şart koşmak istediler, ben bunu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e söylediğimde o: "Sen onu satın al ve ona hürriyetini ver. Şüphesiz vela hakkı hürriyete kavuşturana aittir" buyurdu.

(Aişe devamla) dedi ki: O hürriyetine kavuşunca Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisini seçmekte serbest bıraktı, o da kendisini seçti. (Devamla) dedi ki: "İnsanlar ona sadaka verir, kendisi de bize hediye verirdi. Bunu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e söyleyince o: "Ona sadakadır, o sizin için ise bir hediyedir. Bu sebeple onu yiyebilirsiniz" buyurdu.

 

 

 

3761-11/7- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Huseyn b. Ali, Zaide'den tahdis etti, o Simak'dan, o Abdurrahman b. el-Kasım'dan, o babasından, o Aişe’DEN rivayet ettiğine göre Aişe Berire'yi Ensar’DAN bazı kimselerden satın aldı. Onlar ve la hakkını (kendilerine ait olması için) şart koştular. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Vela o nimetin sahibi kim ise ona aittir" buyurdu. Ayrıca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Berire'yi seçmekte serbest bıraktı. Kocası ise bir köle idi. Aişe'ye bir miktar et hediye etmişti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bize şu eti pişirseniz" buyurdu. Aişe: Bu Berire'ye sadaka olarak verilmişti deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu ona sadaka, bize hediyedir" buyurdu.

 

 

 

3762-12/8- Bize Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti, bize Muhammed b. Cafer tahdis etti, bize Şu'be tahdis edip dedi ki: Abdurrahman b. elKasım'ı şöyle derken dinledim: Ben el-Kasım'ı Aişe'den diye tahdis ederken dinledim: O Berire'yi ona hürriyetini vermek için satın almak istemişti. Fakat sahipleri onun vela hakkının kendilerine ait olmasını şart koştular.

 

Aişe (r.anha) bu hususu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e söyleyince o: "Onu satın al ve ona hürriyetini ver. Şüphesiz vela hakkı hürriyete kavuşturana aittir" buyurdu. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bir miktar et hediye verildi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: Ama bu Berire'ye de sadaka olarak verilmişti, dediler. Allah Rasulü: "O onun için sadakadır ve o bizim için bir hediyedir" buyurdu. Ayrıca Berire seçmekte serbest bırakıldı.

Abdurrahman dedi ki: Kocası hür idi. Şu'be dedi ki: Sonra ben ona kocası hakkında soru sordum. O: Bilmiyorum, dedi.

 

 

 

3763- .. ./9- Bunu bize Ahmed b. Osman en-Nevfeli de tahdis etti, bize Ebu Davud tahdis etti, bize Şu'be bu isnad ile buna yakın olarak rivayet etti.

 

 

 

3764-13/10- Bize Muhammed b. el-Müsenna ve İbn Beşşar da birlikte Ebu Hişam'dan tahdis etti. İbnu'l-Müsenna dedi ki: Bize Muğire b. Seleme el-Mahzuni ve Ebu Hişam tahdis etti, bize Vuheyb tahdis etti, bize Ubeydullah, Yezid b. Ruman'dan tahdis etti, o Urve'den, o Aişe'den: Berire'nin kocası bir köle idi dediğini rivayet etti.

 

Diğer tahric: Nesai, 3452

 

 

 

3765-14/11- Bana Ebu't-Tahir de tahdis etti... el-Kasım b. Muhammed, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe'den şöyle dediğini rivayet etti: Berire hakkında üç sünnet ortaya çıktı: Ona hürriyeti verilince kocasını seçmekte serbest bırakıldı. Ona bir miktar et hediye edilmişti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanıma tencere ateş üzerinde olduğu halde girdi, yiyecek getirilmesini istedi. Ona, evde bir miktar sulu yemek getirilince: "Ben içinde et bulunan bir çanağı ateş üzerinde görmemiş miydim?" buyurdu. Onlar, doğrudur ey Allah'ın Rasulü! O Berire'ye sadaka olarak verilen bir etti. Ondan sana ikram etmek hoşumuza gitmedi, dediler.

Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O et ona bir sadakadır ve yine o et ondan bize bir hediyedir" buyurdu. Ayrıca Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun hakkında: "Vefa hakkı ancak hürriyete kavuşturana aittir" buyurdu.

 

 

 

3766-15/12- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Halid b. Mahled, Süleyman b. Bilarden tahdis etti, bize Suheyl b. Ebu Salih babasından tahdis etti, o Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet etti: Aişe bir cariye satın alıp ona hürriyetini vermek istemişti. Ancak sahipleri vela hakkı kendilerinin olmadıkça kabul etmediler. O da bunu Rasulullah {Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e söyleyince: "Bu seni alıkoymasın, çünkü vefa ancak hürriyete kavuşturanın hakkıdır" buyurdu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          Bu babta Aişe'nin Berire olayı ile ilgili rivayet ettiği hadis yer almaktadır.

 

Buna göre Berire sahipleri ile mükatebe akti yapmış, Aişe de onu satın alıp hürriyetine kavuşturmuş, buna karşılık sahipleri Berire'nin ve la hakkının kendilerine ait olmasını şart koşmuşlardı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise: "Vefa hakkı ancak hürriyete kavuşturana aittir" buyurmuştur.

 

Bu hadis pek büyük hüküm ve kaideleri çok olan bir hadisdir. Yine bu hadiste mezhep görüşlerinin dallanıp budaklandığı yerler de vardır.

 

1. Bunlardan biri Berire'nin mükatebe yapmış efendileri tarafından satılmış, Aişe (radıyallahu anha) tarafından satın alınmış, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun bu şekildeki satışını kabul etmiş olduğudur.

 

İlim adamlarından bir kesim ise bunu mükatebe akdi yapmış olan köle ve cariyenin satılmasının caiz olduğu hususunda delil göstermişlerdir. Bunu caiz kabul edenler arasında Ata, Nehai, Ahmed, kendisinden nakledilen bir rivayette Malik de vardır. İbn Mesud, Rabia, Ebu Hanife, Şafii, bazı Maliki alimleri ile Malik’den gelen bir diğer rivayete göre ise böyle bir kölenin satışı caiz değildir demişlerdir. Kimi ilim adamı da: Onu çalıştırmak için değil de ona hürriyetini vermek için satın alınması caizdir demiştir. Onun satışının batılalduğunu söyleyenler Berire hadisi ile ilgili olarak o kendi bedelini ödemekten aciz düştüğü için kitabet akdini fesh etmişlerdi diye cevap vermişlerdir. Allah en iyi bilendir.

 

2. İkinci husus Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Onu satın al, ona hürriyetini ver, vefa hakkının ona ait olduğu şartını da kabul et ama gerçekte vela hürriyete kavuşturana aittir" buyurmuş olmasıdır. Bu Aişe (r.anha) 'nın Berire'yi satın alıp vela hakkını da sahiplerine şart koşması bakımından açıklanması zor bir husustur. Çünkü bu satışı bozan bir şarttır. Diğer taraftan Aişe (r.anha) böyle yaparak satıcıları aldatmıştır. Onlara kendileri için sahih olmayan ve elde edemeyecekleri bir şartı kabul etmiştir. Peki bu durumda Aişe bunu nasıl yapmış olabilir? İşte bu açıklanması zor durum sebebi ile kimi ilim adamı bu hadisi büsbütün inkar etmişlerdir. Bu yaklaşım da Yahya b, Eksem'den nakledilmektedir. O buna rivayetlerin pek çoğunda bu lafzın yer almadığını söyleyerek delil göstermiştir. İlim adamlarının büyük çoğunluğu ise bu lafız sahihtir demişler fakat onu yorum lay ıp açıklamakta ihtilaf etmişlerdir. Bazılarının dediklerine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:

 

"Onlara (vela hakkının ait olduğu) şartını koş" demesi onların aleyhine şart koş demektir. Yüce Allah'ın: "Lanet onlaradır" (Ra'd, 25) buyruğunun onların üzerinedir anlamına gelmesi gibidir. Yine yüce Allah: "Eğer iyilik yaparsanız kendinize iyilik yapmış olursunuz ve eğer kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz" (İsra, 7) buyurmaktadır ki bu da (kötülüğü) aleyhine yapmış olursunuz demektir. Bu açıklama Şafii ve Müzeni’DEN nakledilmiştir. Yine onlardan başka ilim adamları da böyle demiştir. Ama bu zayıf bir açıklamadır. Çünkü Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların şart koşmalarına tepki göstermiştir. Eğer bu yorumun sahiplerinin açıkladıkları gibi olsaydı ona karşı çıkmazdı. Ama buna şöyle cevap verilebilir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) işin başında onların koşmak istedikleri şartı kabul etmemiştir.

 

Bir diğer açıklamaya göre: Ve la hakkının onlara ait olmasını şart koş, ifadesinin anlamı: Sen onlara velanın hükmünü açıkça göster demektir. Bundan kastın onları bu işten vazgeçirmek ve bundan dolayı onları azarlamak olduğu da söylenmiştir. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendilerine velanın hükmünü açıklamış ve böyle bir şart koşmanın helal olmadığını beyan buyurmuştu. Onlar bu şartı koşup emre aykırı davranmakta ısrar edince o da Aişe'ye: Sen aldırma, ister bu şartı koş ister koşma. Şüphesiz ki o batıl ve kabul edilmeyip red olunmuş bir şarttır anlamında bunu söylemiştir. Çünkü daha önceden bu husustaki açıklama onlara yapılmıştı. Buna göre burada "şart koş" lafzı mübahlık bildirmek için değildir.

Hadisin yorumu ile ilgili olarak en doğrusu bizim mezhep alimlerimizin fıkıh kitaplarındaki şu açıklamalardır: Bu şart Aişe kıssasında özel bir şarttır ve böyle bir izin ve bu iznin iptali özel olarak bu kıssaya ait olabilir. Bu ise muayyen bir meseledir, bunun genelliği de yoktur. Buna izin vermesindeki sonra da bu izni iptal etmesindeki hikmet ise bu husustaki adetlerinin kökünü kesmek ve benzeri bir iş yapmaktan onları nehy etmek hususunda daha beliğ ve etkileyici olması içindir. Nitekim Veda Haccında onlara hacc niyeti ile ihrama girmeleri için izin vermiş sonra kendilerine bu hacc ihramını fesh etmelerini emrederek hacc için ihrama girmişlerken daha sonra bunu umreye dönüştürmelerini emir buyurmuştur. Bunu yapmasının sebebi ise onların benzeri bir işi bir daha yapmaktan vazgeçirmekte ve alışageldikleri hacc aylarında umre yapılamayacağı kanaat ve alışkanlıklarını tamamen kesip sona erdirmekte daha beliğ ve etkileyici olması içindi. Bazan pek büyük bir masIahatın gerçekleştirilebilmesi için küçük bir mefsedete (kötülüğe) katlanılabilir. Allah en iyi bilendir.

 

3. Üçüncü husus Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Vela hakkı ancak hürriyete kavuşturana aittir" buyruğudur. İslam alimleri kölesini ya da cariyesini kendisi adına hürriyete kavuşturan kimse lehine vela hakkının sabit olduğu ve bu hak sebebi ile mirasçı olacağı üzerinde icma etmişlerdir. Fakat kendisine hürriyeti verilen kişi büyük çoğunluğa göre efendisine mirasçı olmaz. Tabiinden bir topluluk ise aksinde olduğu gibi efendisine de mirasçı olur demişlerdir.

 

Bu hadis-i şerifte şunlara da delil vardır: Kendisi vesilesi ile müslüman olan kimsenin, buluntu çocuğu bulup alanın, yardımlaşmak üzere bir başkası ile antlaşan (hilf) yapanın da vela hakkı yoktur. Malik, Evzai, Sevri, Şafii, Ahmed ve Davud ile ilim adamlarının büyük çoğunluğu böyle demiş ve bunlar:

 

Eğer sözü edilen bu kimselerden birisinin bir mirasçısı yoksa malı beytül male aittir demişlerdir ..

 

Rabia, Leys, Ebu Hanife ve arkadaşları ise bir kimsenin elleri üzere (onun vasıtası ile) bir kişi müslüman olursa onun vela hakkı da ona aittir demişlerdir. İshak b. Rahuye de: Buluntu çocuğu bulanın lehine bulduğu çocuğun vela hakkı sabit olur demiştir. Ebu Hanife ayrıca hilf (yardımlaşma antlaşması) ile vela sabit olur ve bundan dolayı taraflar birbirlerine mirasçı olur demiştir.

 

Cumhurun delili: "Vela ancak hürriyete kavuşturana ait bir haktır" buyruğudur.

 

Ayrıca bunda bir kimse kölesini saibe olarak yani onun üzerinde vela hakkı olmamak üzere hürriyete kavuşturacak olursa böyle bir şart geçersizdir ve onun hürriyetine kavuşturuduğu kimse üzerindeki vela hakkı sabit olduğuna delil bulunmaktadır. Şafii ve ona muvafakat edenlerin görüşü budur. Ayrıca belli bir mal karşılığında ona hürriyetini verse yahut da kölesini kendisine satsa yine onun üzerinde ve la hakkı sabit olur. Onunla mükatebe yapsa yahut cariyesinden çocuğu olup da ölümü sebebi ile hürriyetine kavuşacak olsa yine durum budur. Bütün bu şekillerde vela hakkı sabit olur.

 

Müslümanın kafir üzerinde vela hakkı sabit olduğu gibi aksi de sabit olur. Her ne kadar hadisin geneli sebebi ile hiçbir durumda birbirlerinden mirasçı olmasalar dahi.

 

4. Dördüncü husus ise Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Berire'yi nikahını fesh etmekte muhayyer bırakmış olmasıdır. Ümmetin icma ile kabul ettiğine göre cariye kocasının nikahı altında iken bütünü ile hürriyetine kavuşacak olursa kocası ise hala köle ise nikahı fesh etmekte serbest bırakılır. Eğer hür ise Malik, Şafii ve cumhura göre seçim hakkı yoktur. Ebu Hanife ise seçme hakkının olduğunu söylemiş ve: "Kocası hür idi"diyenlerin rivayetini delil göstermiştir. Bunu da Müslim, Şu'be b. Abdurrahman b. el-Kasım'ın rivayeti olarak zikretmiştir. (Sk. 3762) Fakat Şu'be şöyle demiştir: Sonra ona kocası hakkında sordum. O: Bilmiyorum demiştir.

 

Cumhur ise bunun tek bir olayolduğunu söyleyerek Müslim'in Sahihi'nde ve başka yerlerdeki meşhur rivayetlerin de kocasının köle olduğunun belirtildiğini ifade ederek delil göstermişlerdir. Hadis hafızları der ki: Kocasının hür olduğu rivayetini nakledenlerin bu rivayeti yanlıştır, şazdır ve sika ravilerin rivayetlerinde bilinen hususa aykırı olduğundan dolayı reddolunur. Ayrıca bunu Aişe'nin şu sözleri de desteklemektedir. O dedi ki: Kocası bir köle idi, eğer hür olsaydı onu muhayyer bırakmazdı. (bk. 3759) Bunu Müslim rivayet etmiştir.

 

Bu ibarede de iki hususa delil vardır: Birincisi Aişe (r.anha) kocasının köle olduğunu haber vermiştir, olayın başından geçtiği de kendisidir. İkincisi Aişe (r.anha)'nın eğer hür olsaydı Berire'yi (bu hususta) muhayyer bırakmazdı demiş olmasıdır. Böyle bir sözü ise bir kimse hemen hemen ancak tevkıfi olarak söyleyebilir. Çünkü nikahta asl olan bağlayıcılık olmasıdır. Ancak şer'i bir yolla onu fesh etmenin imkanı vardır. Köle hakkında bu husus sabit olduğuna göre hür hakkında da aslı üzere kalmıştır. Çünkü böyle kalmasında ona bir zarar yoktur, onun için utanılacak bir durum da sözkonusu değildir. Çünkü kendisi eğer hürriyetine kavuşmuş ise zaten hür bir kimsenin nikahı altında kalmaya devam edecektir. Fakat böyle bir seçme hakkı bir kölenin nikahı altında kalması halinde sözkonusu olur. Bundan dolayı şeriat hürün durumunun aksine karşı karşıya kalınacak zararı ortadan kaldırmak için kölenin nikahı altında olması halinde hürriyetini elde eden böyle bir cariyenin lehine seçme hakkını sabit kabul etmiştir. Bu kanaat sahipleri ayrıca derler ki: Diğer taraftan bu hadisin rivayeti Aişe ve İbn Abbas etrafında dönüp dolaşmaktadır. Abbas’DAN gelen bütün rivayetler ise ittifakla kocasının bir köle olduğunu dile getirmektedir. Aişe’DEN gelen rivayetlerin büyük çoğunluğu ise onun bir köle olduğunu söylemektedir. O halde bunların tercih edilmesi gerekir. Allah en iyi bilendir.

 

5. Beşinci husus Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Allah'ın kitabında olmayan her bir şart batıldır. İsterse yüz şart olsun" buyruğu yüce Allah'ın kitabında aslı bulunmayan bütün şartların batıl olduğu hususunda açık bir ifadedir. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "İsterse yüz şart olsun" ise yani bu şartı pekiştirmek için onu yüz defa dahi koşmuş olsa yine batıldır. Nitekim Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ilk rivayette (3756): "Her kim Allah'ın kitabında olmayan bir şart koşsa isterse yüz defa şart koşmuş olsun onun lehine böyle bir şart yoktur" buyurmaktadır.

 

İlim adamlarının dediklerine göre alış-veriş ve benzerlerinde koşulan şartlar bir kaç kısma ayrılır:

 

a. Bunlardan bir kısmı akdin mutlak olarak yapılmasının gereği olan şartlardır. Mesela satılan malın satın alana şart koşulması, mahsulün toplanacağı zamanlarda mahsulün ağaç üzerinde kalması ya da kusur sebebi ile malın geri çevrilmesini şart koşmak gibi.

 

b. Maslahatı bulunan ve ihtiyaç gereği olan şartlar. Rehin, kefil, muhayyerlik, semenin vadeli olması ve buna benzer şartlar.

Bu iki kısım şartlar caizdir, akdin sıhhatini etkilemeyecekleri hususunda görüş ayrılığı yoktur.

 

c. Satılan köle ya da cariye hakkında hürriyetlerine kavuşturulması şartını koşmak. Bu da Aişe (radıyallahu anha)'nın rivayet ettiği hadis ile köleyi hürriyete kavuşturmaya -güçlü olması ve faydasının başkalarına da ulaşması sebebi ile- cumhura göre caiz kabul edilmiştir.

 

d. Bunun dışında kalan şartlar bir menfaatin istisna edilmesini şart koşmak, kendisine başka bir şeyi satmayı şart koşmak, yahut evini kiralamasını şart koşmak ve benzeri şartlar buna örnektir. Böyle bir şartın kendisi de batıldır, akdi de iptal eder. Cumhur böyle demiştir. Ebu Hanife ise tek bir şart akdi iptal etmez, onu ancak iki şart iptal eder demiştir. Allah en iyi bilendir.

 

6. Altıncı husus Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Berire'ye sadaka olarak verilen et hakkında: "O, onun için bir sadakadır, bizim için bir hediyedir" buyurması. Bu buyruk niteliğin değişmesi halinde hükmünün de değişeceğine delildir. Bu durumda zenginin sadakayı fakirden satın alması, kendisine onu hediye olarak vermesi halinde onu yemesi caizdir. Bu Haşim oğullarından olan kimse için de baştan beri zekat olarak verilmesi kendisine helal olmayan diğerleri için de böyledir. Allah en iyi bilendir.

 

Bilelim ki Berire'nin bu hadisinde pek çok faydalı hüküm, pek çok kural yer almaktadır. Bu hususta İbn Huzeyme ve İbn Cerir iki büyük eser yazmışlardır. Bunların bir kısmını şöylece sıralayabiliriz:

 

1. Ve la hakkı, hürriyete kavuşturan kişi lehine sabittir.

2. Başkasının vela hakkı yoktur.

3. Müslümanın lehine kafirin üzerinde vela hakkı sabit olduğu gibi aksi de mümkündür.

4. Kitabet (köle ile hürriyetini belli bir mal karşılığında satın alması için yazışmak) caizdir.

 

5. Mükatebe yapan köle eğer bedelini ödemekten acze düşecek olursa kitabet akdini fesh etmek caizdir. Bazı kimseler bunu az önce geçtiği gibi mükatep kölenin satılmasının caiz oluşuna bunu delil göstermişlerdir.

 

6. Cariye ile yazışmak (kitabet) erkek köle ile yazışmak gibi caizdir.

 

7. Evli bulunan cariye ile yazışmak caizdir.

 

8. Mükatep bizzat kitabet akdi ile hür olmaz. Aksine Ebu Davud'un Süneninde ve başka kaynaklarda yer alan meşhur hadiste açıkça ifade edildiği üzere o "üzerinde ödeyecek bir dirhem kaldığı sürece köledir." Şafii, Malik ve ilim adamlarının çoğunluğu da böyle demiştir. Kadı Iyaz selefden bazılarından kitabet akdinin kendisi ile hürriyetini elde etmiş olacağını söylediklerini nakletmektedir. Ödemesi gereken mal ise zimmetinde sabit olur ve bir daha ebediyen köle olmaz. Bazılarından ise: Ödemekle yükümlü olduğu malın yarısını ödeyecek olursa hür olur, geri kalanı onun üzerine borç olur demişlerdir. Ömer, İbn Mesud ve Şüreyh'den ücretinin üçte birini ödemesi halinde böyle olacağı kanaati rivayet edildiği gibi Ata’DAN dörtte üçünü ödemesi halinde durumun böyle olacağını söylediği nakledilmektedir.

 

9. Kitabet taksitli olarak tespit edilir. Çünkü Müslim'de yer alan bu hadisin bazı rivayetlerinde: (3758) "Berire dedi ki: Sahipleri kendisi ile her sene bir ukiyye ödemek üzere dokuz yılda ödenecek dokuz ukiyye ödemesi şartı ile onunla yazıştılar" denilmektedir. Şafii'nin görüşüne göre tek bir taksitle yapılması da caizdir ama en az iki ve daha fazla taksit mutlaka gereklidir. Malik ve cumhur ise birkaç taksitle yapılması da caizdir, tek bir taksitle yapılması da caizdir demişlerdir.

 

10. Bir kölenin nikahı altında bulunan bir cariye hürriyetine kavuşursa seçmek hakkı sabit olur.

 

11. Şeriatın esaslarının delil olduğu şartlar sahih, bunların dışındakiler batıldır.

12. Kureyş'in mevalisine (azadlılarına) sadaka vermek caizdir.

13. Fakirin ve hürriyetini elde etmiş kimsenin hediyesini kabul etmek caizdir.

 

14. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e sadaka haramdır. Aişe (r.anha)'nın: "Sen ise sadaka yemezsin" buyurması bunu göstermektedir. (Bk. 3760,3761,3762,3765)

 

Bizim mezhebimizin görüşüne göre ise farz sadaka (zekat)ın ona haram olduğunda görüş ayrılığı yoktur. Aynı şekilde daha sahih kabul edilen kanaate göre nafile sadaka da ona haramdı.

 

15. Sadaka Haşimoğulları ile Muttalib oğulları dışında kalan Kureyşlilere haram değildir. Çünkü Aişe Kureyşli idi. Bu eti Berire’DEN sadaka hükmü taşıdığı hali ile kabul etmişti. Bu durumdaki bir et ona helaldi ama Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e helal değildi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onun bu kanaatine karşı çıkıp onu reddetmemişti.

 

16. Erkeğin evinde gördüklerine dair soru sorması caiz değildir. Ve bu Um Zer hadisi diye bilinen hadisteki: "O gördüğüne dair soru sormaz" ibaresine de aykırı değildir. Çünkü onun manası görüp de sonradan ortada görünmeyen bir şey hakkında nereye gitti diye soru sormaz şeklindedir. Burada ise çanak içinde et vardı ve her ikisi de ortada idiler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de kendilerine hükmünü beyan etmek için içinde ne olduğunu onlara sordu. Çünkü o kendisine karşı cimrilik ederek huzuruna getirip ona takdim etmemezlik yapmayacaklarını biliyordu. Aksine onların böyle yapmaları bunun ona haram olduğunu düşünmelerinden dolayı idi. Bu sebeple o da bu hususu beyan etmek istedi.

 

17. Eğer zorlanarak söylenmemişse seci' (nesir konuşmada cümle sonlarında ses benzerlikleri) caizdir. Yasak olan ancak kahinlerin ve buna benzer zorlanarak yapılan seci'lerdir.

 

18. Kitabet antlaşması yapmış olana bedelini temin etmekte yardım olunur.

 

19. Kadının kendi malında satın almak, köleyi hürriyetine kavuşturmak ve buna benzer tasarruflarda bulunması -reşid olduğu taktirde- caizdir.

 

20. Evli cariyeyi satmak bir talak da değildir, bununla nikah da fesh edilmiş olmaz. İlim adamlarının büyük çoğunluğu böyle demiştir. Said b. el-Müseyyeb ise o bir talakdır demiştir. İbn Abbas’DAN gelen rivayete göre ise bununla nikah fesh edilmiş olur. Berire'nin bu hadisi ise her iki görüşü de red etmektedir. Çünkü Berire kocası ile kalıp kalmamakta serbest bırakılmıştı.

 

21. Kitabet akdi yapmış olanın dilenerek kazanç elde etmesi caizdir.

 

22. Daha büyük bir kötülüğü önlemek için daha hafif olanına katlanmak ve büyük bir menfaat elde edebilmek için basit bir kötülüğe tahammül daha önce vela şartnın sahiplerine koşulması ile ilgili yorumda açıkladığımız gibi katlanılır bir husustur.

 

23. Hakimden lehine ya da aleyhine hüküm verilecek olana iltimasta bulunmak, kocası ile beraber kalması için de kadına iltimasta bulunmak caizdir.

 

24. Cariye hürriyetini elde etmekle birlikte nikahını fesh etmek hakkına sahiptir. İsterse kocasının onu fazla sevmesinden ötürü bundan dolayı zarar görecek olsun. Çünkü kocası Berire için ağlayıp duruyordu.

 

25. Hürriyetine kavuşturulmuş kimsenin kendi gönül rızası ile kendisini hürriyete kavuşturana hizmet etmesi caizdir.

 

26. Bir bid'atin ortaya çıkması ya da açıklanması gereken bir hususun meydana gelmesi halinde imamın insanlara bir hutbe vererek onlara bunun hükmünü beyan edip şeriate aykırı iş yapanların bu yaptıklarına karşı çıkması müstehaptır.

 

27. Edebe uygun hareket etmek, güzel geçim ve güzel şekilde öğüt vermek yolunu seçmek gerekir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: (3758) "Bir takım kimselere ne oluyor ki Allah'ın kitabında bulunmayan bir takım şartlar koşuyorlar" buyurması ve bu şartı koşan kimseye muayyen olarak karşı gelip konuşmaması buna örnektir. Çünkü bu şekilde maksat hem onun için hem başkası için hakkında kişiyi teşhir etmeden ve onun aleyhine kötü söz söylemeden gerçekleşebilmektedir.

 

28. Hutbeler yüce Allah'a layık olduğu şekli ile hamd ve sena ile başlar.

 

29. Hutbe esnasında yüce Allah'a hamd ve senada bulunup Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e salavat getirdikten sonra amma ba'du: imdi, bundan sonra demek müstehaptır. Bunu söylemek Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hutbelerinde defalarca tekerrür etmiştir, daha önce de birkaç yerde bunu açıklamış bulunuyoruz.

 

30. Münkerin ortadan kaldırılmasında işi sıkı tutmak ve münkerin çirkinliğini ifade etmek hususunda da işi ileriye götürmek uygundur. Allah en iyi bilendir.

(3756) Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Allah'ın şartı daha bir haktır" buyurmasından denildiğine göre kastettiği yüce Allah'ın: "O taktirde onlar dinde kardeşleriniz ve sizin azadlılarınız (mevaliniz)dir." (Ahzab, 5) buyruğu ile yüce Allah'ın: "Rasul size neyi verdiyse onu alın" (Haşr, 7) buyruklarıdır. Kadı Iyaz dedi ki: Bana göre kasıt Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Vela hakkı ancak hürriyete kavuşturana aittir" buyruğudur.

 

"Seni Allah için hürriyetine kavuşturmak isterse yapsın dediler" yani eğer o (Aişe -r.anha-) bununla Allah'tan sevap kazanmak istiyor ise ve vela hakkının da kendisine ait olmamasını kabul ediyorsa yapsın demektir.

 

(3758) "Her yıl bir ukiyye olmak üzere" ilk rivayetteki bazı nüshalarda başına hemze getirilmeksizin "vukiyye" diye bazılarında ise hemzeli olarak "ukiyye" diye kaydedilmiştir. İkinci rivayette ise nüshaların ittifakı ile elifsiz olarak "vukiyye" şeklindedir. Her ikisi de doğrudur. İki ayrı söyleyiştir ama hemzenin sabit olması daha fasihtir. Hicaz ukiyyesi ise kırk dirhemdir.

 

"Ben de ona kızdım. O da Allah'a yemin olsun ki başka türlü olmaz dedi." Burada Allah'a yemin olsun ki başka türlü olmaz" anlamındaki: (....) bazı nüshalarda: (.....): o halde Allah'a yemin olsun ki olmaz şeklindedir. Nüshalarda bu, bu şekilde olmakla birlikte muhaddislerin rivayetinde de (.....) bu şekilde (.....) med ile ve (....) elif ile yazılıdır.

 

el-Mazeri ve ondan başka dil bilginlerinin dediklerine göre bu iki şekil birer lahimdir. Doğrusu ise (....) denilmesi olup (...) kasr ile (I,! ) de ise elif'in hazfi iledir. Dil bilginleri: Bunun dışındaki şekiller hatadır demektedirler. Onların açıklamalarına göre de bu benim yeminim budur anlamındadır. Hattabı ve başkaları da aynı şekilde burada doğru şekil (.....) diye elifin hazf edilmesi iledir. Ebu Zeyd en-Nahvil ve başkaları ise (....) de kasr ve med caizdir, demektedir. Bununla birlikte hepsi ise (....) de elifin bulunmasını kabul etmezler ve doğrusu (.....) dır derler. Çünkü bu şekilde elifli söyleyiş Arapların kullanımında görülmemektedir diye açıklamışlardır. Ebu Hatim es-Sicistani dedi ki: Yemin olarak (.....) diye gelmiştir. Araplar bunu hemze ile söylerler. Kıyas ise bunu kullanmamayı gerektiriyor. Bu da: Allah'a yemin olsun ki hayır benim hakkında yemin ettiğim budur demektir. Böylelikle yüce Allah'ın adını (.....) arasında zikretmiş olmaktadır.

 

Berire'nin kocasının adı mim harfi ötreli olarak "Muğis"dir. Allah en iyi ilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

4- VELA HAKKININ SATILMASININ VE BAGIŞLANMASININ YASAK OLDUĞU BABI