SAHİH-İ MÜSLİM |
LİAN |
LİAN
Erkeğin, hanımı ile
lanetleşmesine li'an denir. Te'a'ana ve iltaana: Birbirleri ile lanetleştiler;
laane'l-kadi beynehuma: Kadı aralarında lanetleşme icra etti, denilir.
Buna li'an adının
veriliş sebebi ise kocanın: Eğer ben yalancılardan isem Allah'ın laneti üzerime
olsun, demesidir.
Mezhebimize mensup ilim
adamları ve başkaları şöyle demiştir: Bu hukuki işleme lanetleşme denilmesi
gazab lafzını kullanmaya -her iki lafız da ayet-i kerimede ve lanetleşme
suretinde bulunmakla birlikte- tercih edilmiştir. Buna sebep ise lanet lafzının
hem ayet-i kerimede hem lanetleşme şeklinde öncelenmiş olmasıdır. Diğer
taraftan bu hususta erkeğin tarafı kadının tarafından daha ağır basar. Çünkü o
kadından önce li'ana başlayabilecek urumdadır ve çünkü o li'an etmekle birlikte
kadın li'an etmeyebilir. Halbuki bunun aksi söz konusu değildir.
Kovmak ve uzaklaştırmak
anlamındaki lanet'ten li'an adının verildiği de söylenmiştir. Çünkü onların her
biri diğerinden uzaklaşır ve ebediyen birbirlerine nikahları haram olur. Oysa
karısını boşayan ve başkasının durumu böyle değildir.
Li'an; bizim mezhep
alimlerimizin çoğunluğuna göre bir yemindir. Bir şahitlik olduğu da söylendiği
gibi şahitliğin sübutunun bulunduğu bir yemin olduğu da söylenmiş, aksi de
söylenmiştir.
İlim adamları der ki:
Li'an ve kasame dışında tekrarlanan hiçbir yemin yoktur. Yine müddai tarafından
yalnız bu ikisinde yemin etmesi sözkonusudür. Allah en iyi bilendir.
İlim adamları der ki: Li'an
nesebleri korumak ve kocalardan utancı uzaklaştırmak için caiz kılınmıştır.
İlim adamları genel olarak li'anın sahih olduğu üzerinde icma etmişlerdir.
Allan en iyi bilendir.
İlim adamları li'an
ayetini Uveymir el-Aclani sebebi ile mi yoksa Hilal b. Umeyye sebebi ile mi
indiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları Uveymir el-Aclani sebebi ile
indiğini söylemiş ve buna Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Müslim'in bu
babta ilk olarak Uveymir'den zikrettiği hadisteki: "Allah senin ve senin zevcen
hakkında buyruk indirmiştir" şeklindeki sözlerini delil göstermişlerdir.
İlim adamlarının cumhuru
ise ayetin nüzul sebebi Hilal b. Umeyye olayıdır demişlerdir ve yine Müslim'in
bundan sonra Hilal'in başından geçen olay ile ilgili zikrettiği hadisi delil
göstermiştir. Hilal de İslam tarihinde ilk li'an yapan adamdır. Mezhep
alimlerimizden el-Mave!di, el-Havi adlı kitabında şunları söylemektedir:
Çoğunluğun dediklerine göre Hilal b. Umeyye'nin olayı, el-Aclani'nin olayından öncedir.
Her ikisi ile ilgili naklin benzer tarafı da var, farklı tarafı da var. Mezhep
alimlerimizden es-Sabbağ, eş-Şamil adlı eserinde şunları söyler: Hilal'in
başından geçen olay ayet-i kerimenin öncelikle onun hakkında indiğini açıkça
ortaya koymaktadır. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Uveymir'e:
"Allah senin ve senin eşinin hakkında buyruk indirmiştir" demesi ise
Hilal'in başından geçen olay hakkında ineni, indirmiştir demektir. Çünkü bu
bütün insanlar için genel bir hükümdür.
Derim ki: Ayet-i
kerimenin her ikisi hakkında inmiş olma ihtimali de vardır. Belki de ikisi de
birbirine yakın iki farklı zamanda konuya dair soru sormuş, ayet-i kerime de
her ikisi hakkında inmiş, lanetleşme ise önce Hilal tarafından yapılmıştır.
Böylelikle ayet-i kerimenin bunun hakkında da öteki hakkında da indiği ve
Hilal'in ilk li'an yapan kişi olduğu hakkında doğru açıklama olur. Allah en iyi
bilendir.
Derler ki: Li'an olayı
Hicretin dokuzuncu yılı Şaban ayında olmuştur.
Bunu nakledenler
arasında İbn Cerir et-Taberi'den diye nakleden Kadı Iyaz da vardır.
3723-1/1- Bize Yahya b.
Yahya da tahdis edip dedi ki: Malik'e İbn Şihab'dan rivayetini okudum, buna
göre Sehl b. Sa'd es-Saidı kendisine sunu haber vermiştir: Uveymir el-Aclani,
Asım b. Adiyy el-Ensari'ye gelerek ona: Ey Asım! Ne dersin? Bir adam eşi ile
birlikte bir başka adam görse onu öldürse siz de onu öldürür müsünüz? Yahut ne
yapsın? Sen ey Asım bunu benim için Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
sor dedi.
Bunun üzerine Asım
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e sordu. Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) ise kendisine böyle sorular sorulmasından hoşlanmadı ve bunları
ayıpladı. Öyle ki Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den işittikleri
Asım'a ağır geldi. Asım ailesinin yanına geri dönünce Uveymir ona gelerek:
Ey Asım! Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) sana ne dedi? diye sordu. Asım, Uveymir'e: Senden
bana hayır gelmedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine hakkında
soru sorduğum meseleden hoşlanmadı dedi. Uveymir de: Allah'a yemin ederim ki bu
hususta ben ona soru sormadan vazgeçmeyeceğim dedi. Sonra Uveymir kalkıp
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına, insanlar arasında iken
gitti ve: Ey Allah'ın Rasulü! Ne dersin? Bir adam zevcesi ile birlikte bir
başka adamı bulsa onu öldürür mü? Bu sefer siz de onu öldürür müsünüz? Yoksa
adam nasıl yapsın dedi.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Senin ve zevcen hakkında vahiy inmiş bulunuyor. Haydi
git onu getir" buyurdu.
Sehl dedi ki: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda diğer insanlarla birlikte birbirleri
ile lanetleştiler. Lanetleşme işini bitirdikten sonra Uveymir: Ey Allah'ın
Rasulü! Eğer ben yine onu nikahımda tutmaya devam edersem ona yalan söylemiş
olurum dedi ve Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine emir vermeden
önce onu üç talak ile boşadı.
İbn Şihab dedi ki: İşte
bu lanetleşen kişilerin sünneti oldu.
Diğer tahric: Buhari,
5259, 5308, 5309, 423, 4745, 4746, 6854, 7165, 7304; Ebu Davud, 2245,
2247-2252; Nesai, 2402; İbn Mace, 2066; Tuhfetu'l-Eşraf, 4805
AÇIKLAMA: "Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise kendisine (bu türden) sorular sorulmasından
hoşlanmadı ve bunları ayıpladı." Kastedilen kendisine ihtiyaç duyulmayan
ve özellikle de Müslüman bir erkeğin yahut Müslüman bir kadının gizli halinin
açığa çıkartmak yahut bir hayasızlığı yaymak ya da Müslüman bir erkek ya da
kadın aleyhine yeni şeylerin ortaya çıkmasına sebep olan hususlar ile ilgili
sorulardan hoşlanmadığıdır.
ilim adamları der ki: Eğer
sorular dinin emirleri ile alakalı ihtiyaç duyulan hususlara dair olup meydana
gelmiş işler hakkında ise bunları sormakta bir kerahat yoktur. Bu hadis-i
şerifte de kastedilen bu gibi sorular değildir. Müslümanlar Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e meydana gelen olayların hükümleri hakkında soru
sorarlar, o da kendilerine cevap verir ve bunlardan hoşlanmadığını ifade
etmezdi. Aksine Asım'ın bu hadiste sözü geçen sorusu henüz meydana gelmemiş ve
ona gerek olmayan bir olay ile ilgili idi. Ayrıca böyle bir soru Müslüman erkek
ve kadınların aleyhine oldukça çirkinlik ihtiva eder. Yahudi ve münafıkların ve
benzerlerinin Müslümanların namus, şeref ve haysiyetlerine, islam'a dil
uzatmalarına sebep olacak türdendi. Ayrıca bir takım sorulara verilecek cevap
bazı darlıkların ortaya çıkmasını da gerektirebilir.
Başka bir hadiste de:
"En büyük savaş açan kişi haram kılınmamış bir hususa dair soru sorup da
kendisinin soru sorması sebebi ile haram kılınmasına sebep olan kişidir"
buyurulmuştur.
Hadisteki: "Ey Allah'ın
Rasulü! Ne dersin? Bir adam karısı ile birlikte bir başka adamı bulsa onu
öldürür, siz de onu öldürür müsünüz? Yoksa nasıl yapsın? Bunun üzerine
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): Senin ve zevcen hakkında vahiy inmiş
bulunuyor. Git onu getir. Sehl dedi ki: Bunun üzerine lanetleştiler." Bu
ifadelerde hasfedilmiş ibareler vardır. Şu demektir. Yani o soru sordu,
hanımının zina ettiğini söyledi, hanımı bunu kabul etmedi, her biri dediği
üzerine ısrar ettikten sonra lanetleştiler.
"Onu öldürse siz de
onu öldürür müsünüz?" Yani adam karısı ile birlikte bir başka adamı bulsa
ve karısı ile zina ettiğinden emin olsa onu öldürürse siz de onu (kısas olarak)
öldürürsünüz. Onu öldürmeyip bırakırsa oldukça büyük bir işe katlanmış olacak.
Peki bunun yolu nedir?
ilim adamları bir adamı
öldürüp de onu karısı ile zina ederken bulduğunu iddia eden kişi hakkında
farklı kanaatlere sahiptir. Çoğunluğun kanaatine göre, onun bu söylediği kabul
edilmez, aksine ona kısas uygulamak gerekir. Bu hususta beyyine (hukuki delil)
ortaya koyan yahut da maktulün mirasçılarının itiraf edip kabul etmeleri hali
müstesnadır. Beyyine ise o zinanın gerçekleştiğine şahitlik edecek adaletli
dört adamdır. Ayrıca öldürülenin muhsan olması kap eder. Katilin kendisi ile
yüce Allah arasındaki durumuna gelince, eğer doğru söylemişse ona bir
sorumluluk yoktur.
Bazı mezhep alimlerimiz
ise şöyle demektedir: Muhsan bir zinakarı öldüren herkese -sultan (yetkili
yönetici ya da hakim) öldürülmesini emretmediği sürece ona kısas gerekir. Ama
doğru olan birincisidir. Seleften bazı kimseleri den de karısı ile zina eden
bir kimseyi bu sebeple öldürdüğü şeklinde bunu doğrulayan rivayet de gelmiş
bulunmaktadır.
"Sehl dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda ben de insanlarla birlikte
iken birbirleri ile lanetleştiler." Buradan Ii'an (denilen) lanetleşmenin
imamın yahut hakimin huzurunda ve insanlardan bir topluluğun önünde
yapılacağına delil vardır. işte bu Ii'anın ağırlaştırılma türlerinden
birisidir. Çünkü böylesi zaman, mekan ve topluluk unsurları ile
ağırlaştırılmaktadır. Zaman ile ağırlaştırılması ikindiden sonra, mekan itibari
ile ağırlaştırılması bunun o şehirde en değer verilen yerde yapılmasıdır.
Kalabalık bakımından ağırlaştırılması ise en az dört kişi olan bir grup insan
huzurunda yapılmasıdır. Bu şekilde ağırlaştırılması vacip mi yoksa müstehap mı?
Bize göre bu hususta görüş ayrılığı vardır. Daha sahih olan müstehap olduğudur.
"Lanetleşmeyi
bitirdiklerinde Uveymir dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü! Eğer ben onu nikahımda tutarsam
ona yalan söylemiş olurum dedi ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
kendisine emir vermeden önce onu üç talak ile boşadı. İbn Şihab dedi ki: İşte
lanetleşenlerin sünneti bu oldu." (Bundan sonra gelecek) diğer rivayette
(3725) "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine emretmeden
karısını üç talak ile boşadı ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda
ondan ayrıldı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: İşte bu ayrılık
lanetleşen her karı koca arasında olur." Diğer rivayette (3726) önce
kendisi lanetleşti, sonra karısı lanetleşti, sonra onları birbirinden ayırdığı
belirtilirken, bir rivayette de (3727) "Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): (artık) senin onun aleyhine bir yolun yoktur buyurdu."
İlim adamları Ii'an
(lanetleşme) sebebi ile ayrılık hakkında farklı kanaatlere sahiptir. Malik,
Şafii ve cumhur bizzat lanetleşmenin kendisi ile eşler arasında ayrılık
gerçekleşir ve artık bu hadisler dolayısı ile ebediyen o kadını nikahlaması ona
haram olur demişlerdir. Fakat Şafii ve kimi Maliki mezhebi alimleri: Ayrılık
tek başına kocanın lanetleşmesi ile gerçekleşir. Zevcenin ayrıca lanetleşmesine
bağlı değildir. Maliki alimlerinden bir başka kesim ise kadının da
lanetleşmesine bağlıdır demişlerdir.
Ebu Hanife dedi ki:
Ayrılık ancak lanetleşmeden sonra hakimin bu hususta hüküm vermesi ile
gerçekleşir. Çünkü hadiste: "Sonra onları birbirinden ayırdı"
denilmektedir.
Cumhur ise hakimin
hükmüne ihtiyacı yoktur. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Senin
onun aleyhine bir yolun yok" buyurmuştur. Diğer rivayette de: "Ondan
ayrıldı" denilmektedir. Leys dedi ki: Li'anın ayrılıkda bir etkisi yoktur.
Kesinlikle li'an ile ayrılık hasıl olmaz.
Lanetleşmeden sonra
lanetleşilen kadını tekrar nikahlamanın ebediyen haram olduğunu kabul edenler,
karısına zina edip lanetleşen kimsenin daha sonra yalancı olduğunu söylemesi
halinde hükmün ne olacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Ebu Hanife, haram kılan
sebebin ortadan kalkması dolayısı ile ona helal olur derken Malik, Şafii ve
başkaları Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: ''Artık senin onun aleyhine
bir yolun yoktur" buyruğunun genel olması sebebi ile bir daha ebediyen ona
helal olmaz demişlerdir. Allah en iyi bilendir.
"(Uveymir'in) Ben
eğer onu nikahım altında tutarsam ey Allah'ın Resulü ona yalan söylemiş
olurum" sözü tam ve bağımsız bir sözdür. Sonra yeniden bir cümleye
başlayarak "o benden üç talak ile boştur" deyip böylelikle nikahı
altında tutmayacağı şeklindeki sözünü tasdik etti. Onu boşamasının sebebi ise
lanetleşmenin o kadını kendisine haram kılmayacağını sanmasından dolayı idi.
Böylelikle onu boşayarak kendisine onu haram etmek için o üç talak ile benden
boştur dedi. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ona: ''Artık
onun aleyhine bir yolun yoktur" buyurdu. Yani sen artık herhangi bir
şekilde ona sahip değilsin, dolayısı ile senin bu talakın da geçerli değildir.
İşte bu da ayrılığın bizzat lanetleşmenin kendisi ile gerçekleştiğine delildir.
Bunu mezhep alimlerimiz
bir sözle üç talakı bir arada söylemenin haram olmadığına delil
göstermişlerdir. Bunun delil olan tarafı ise üç talak lafzını kullanması
dolayısı ile Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ona karşı
çıkmamasıdır. Buna itiraz olunarak onun bu sözüne karşı çıkmayışının sebebi
boşamanın esasen kendisinin yetkisinde ve nüfuzu altında bulunan bir yer ile
ilgili yapılmamasından dolayıdır denilebilir. Bu itiraza da eğer üç talakı bir
defada vermek haram olsaydı kesinlikle ona karşı çıkardı ve ona: Haram olduğu
halde nasıl olur da üç talak sözünü bu şekilde kullanırsın derdi. Allah en iyi
bilendir.
İmam Malik'in mezhebine
mensup İbn Nafi' dedi ki: Lanetleşmeden sonra onu üç talak ile boşaması bizzat
lanetleşme ile ayrılık gerçekleşmiş olmakla birlikte li'andan sonra talakın da
açıkça yapılmasının müstehap oluşundan dolayıdır. Ancak bu tutarsiZ bir
açıklamadır. Bir kimsenin kendisine yabancı olmuş bir kadını boşaması nasıl
müstehap olabilir ki? Yine Maliki mezhebi alimlerinden Muhammed b. Ebu Süfra
dedi ki: Bizzat lanetleşme ile ayrılık gerçekleşmez. Buna da Uveymir'in
boşamasını ve eğer nikahım altında tutarsam sözünü delil göstermiştir. Cumhur
ise az önce geçtiği şekilde bunu tevil etmişlerdir. Allah en iyi bilendir.
"İbn Şihab dedi ki:
Bu lanetleşenlerin sünneti oldu." Bunu da Maliki mezhebine mensup İbn
Nafi, daha önce geçtiği gibi lanetleşmeden sonra boşamanın müstehap olduğu
anlamında yorumlamış, cumhur ise: Bu lanetleşmenin kendisi ile ayrılığın
gerçekleşmesi anlamındadır demişlerdir.
3724-2/2- Bana Harmele
b. Yahya da tahdis etti, bize İbn Vehb haber verdi, bana Yunus, İbn Şihab’DAN
haber verdi, bana Sehl b. Sa'd el-Ensari'nin haber verdiğine göre Aclan
oğullarından Ensar'dan Uveymir, Asım b. Adiy'e geldi ve hadisi Malik'in hadisi
ile aynı şekilde rivayet etti. Hadisin arasına da şunları derc etti: Böylelikle
onun karısından ayrılması daha sonra lanetleşenlerin sünneti oldu.
Hadiste şunları da
ekledi: Sehl dedi ki: Kadın hamile idi. Bu sebeple oğlu annesine nisbet
edilerek çağırılırdı. Sonra sünnet o oğlun annesine, annesinin de ona yüce
Allah'ın kendisi için farz olarak tayin ettiği hisse ile mirasçı olması
şeklinde cereyan etti.
AÇIKLAMA: "Kadın
hamile idi. Bu sebeple oğlu annesine nisbet edilerek çağırılırdı. Sonra sünnet
o oğlun annesine, annesinin de ona yüce Allah'ın kendisi için farz olarak tayin
ettiği hisse ile mirasçı olması şeklinde cereyan etti." Buradan hamile
kadın ile lanetleşmenin caiz olduğu, eğer onunla lanetleşecek olup karnındaki
çocuğun kendisinden olmadığını söyleyecek olursa çocuğunun da kendisine nisbet
edilmeyeceği ama nesebinin annesinden sabit olacağı, onun annesine, annesinin
de kendisine Allah'ın anneye verdiği farz hisse nisbetinde mirasçı olacağı
hükmü anlaşılmaktadır. Bu ise şayet ölenin oğlu ya da oğlunun oğlu yoksa ve iki
kardeşi ya da kızkardeşleri yoksa üçte birdir. Eğer bunlardan herhangi birisi
varsa o taktirde annesinin alacağı miras altıda birdir.
İlim adamları lanetleşen
kadının çocuğu ile annesi arasında ve annesi cihetinden diğer farz hisse
sahipleri arasında mirasçılığın cereyan edeceği üzerinde icma etmişlerdir. Bu
farz hisse sahipleri ise onun annesinden erkek ve kızkardeşleri, annesinden
nineleridir. Diğer taraftan annesine yahut farz sahiplerine hisselerinin
ödenmesinden sonra geriye bir şey kalacak olursa şayet, annesinin vela
bağlantısı bulunup kendisinin vela bağlantısı da köleyi hürriyetine kavuşturma
müdahalesi de olmadığı xhalde geriye bir şey kalırsa, annesinin nevalisine
aittir. Eğer annesinin nevalisi yoksa o taktirde kalan beytül male aittir.
Şafii mezhebindeki tafsilat bu şekildedir. Zühri, Malik ve Ebu Sevr de böyle
demiştir.
el-Hakem ve Hammad ise:
Annesinin mirasçıları bu oğluna mirasçı olur, başkası ise annesinin asabesi ona
mirasçı olur demişlerdir. Bu görüş Ali, İbn Mesud, Ata ve Ahmed b. Hanbel’DEN
rivayet edilmiştir. Ahmed dedi ki: Şayet anne tek başına mirasçı ise onun bütün
malını asabe vasfı ile alır. Ebu Hanife dedi ki: Eğer tek mirasçı annesi olursa
mirasın tamamını alır. Ama üçte birini farz hissesi olarak geri kalanı ise onun
mezhebinde red işlemini kabul et mesi kaidesine uygun olarak red yolu ile alır.
Allah en iyi bilendir.
3725-3/3- Bize Muhammed
b. Rafi'de tahdis etti, bize Abdurrezzak tahdis etti, bize İbn Cureyc haber
verdi, bana İbn Şihab lanetleşenler ile onlar hakkındaki sünnet ile ilgili
olarak Saide oğullarına mensup Sehl b. Sa'd'ın hadisinden rivayet ettiğine göre
Ensar’DAN bir adam Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelerek dedi ki: Ey
Allah'ın Rasulü! Bir adam karısı ile birlikte bir başka adamı bulması hakkında
ne dersin deyip hadisi olayı ile birlikte zikretti ve şunları da ekledi: Ben
tanık olduğum halde mescitte lanetleştiler.
Yine hadiste şunları da
söyledi: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine emir vermeden önce onu üç
talak ile boşadı ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda ondan
ayrıldı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "İşte lanetleşen her iki
kişi arasında ayrılık böyle olur" buyurdu.
AÇIKLAMA: "İşte
lanetleşen her iki kişi arasında ayrılık böyle olur." Malik, Şafii ve
cumhura göre bu böyle bir ayrılık lanetleşen her iki kişinin lanetleşmesi ile
meydana gelir. Bir diğer görüşe göre bu ilim adamlarının çoğunlukla
söyledikleri şekilde kadının kocasına ebediyen haram olması demektir. Kadı Iyaz
dedi ki: Her bölgenin ilim adamının ittifak ettiklerine göre erkeğin zevcesine
zina isnadı başlı başına zevcesini kendisine haram etmez. Ancak Ebu Ubeyd
lanetleşmede olmaksızın bizzat zina isnadının kendisi ile karısı ona haram
olur.
"Mescitte
lanetleştiler." Buradan da lanetleşmenin mescitte yapılmasının müstehap
olduğu anlaşılmaktadır. Açıklaması daha önce geçmiş bulunmaktadır.
3726-4/4- Bize Muhammed
b. Abdullah b. Numeyr de tahdis etti, bize babam tahdis etti (H.) Bize Ebu Bekr
b. Ebu Şeybe de -lafız ona ait olmak üzere- de tahdis etti, bize Abdullah b.
Numeyr tahdis etti, bize Abdulmelik b. Ebu Süleyman, Said b. Cübeyr'den şöyle
dediğini tahdis etti: Musab'ın emirliği döneminde bana lanetleşen karı koca
hakkında bunlar birbirlerinden ayrılırlar mı, diye soru soruldu. Ne
söyleyeceğimi bilemedim. Mekke'de İbn Ömer'in evine gittim. Köleye: Benim için
izin iste, dedim.
O: Şu anda
İbn Cübeyr mi? dedi.
Ben: Evet dedim. O: Gir, Allah'a yemin ederim ki bu saatte ancak bir ihtiyaç
dolayısı ile gelmiş almalısın, dedi. Ben de içeri girdim. Bir de ne göreyim,
bir keçe üzerine uzanmış içi lif dolu bir yastığa da yaslanmış idi.
Ben: Ey Ebu Abdurrahman!
Lanetleşenler ayrılırlar mı? dedim. O: Subhanallah! Elbette dedi. Buna dair ilk
soru soran kişi filan oğlu filandır. Ey Allah'ın Rasulü, dedi ne dersin birimiz
eşinin fuhuş işlediğini görse nasıl yapsın? Eğer konuşacak olursa pek büyük bir
işten söz etmiş olur. Eğer susarsa aynen bunun gibi bir işe ses çıkarmamış,
susmuş olur, dedi.
(İbn Ömer) dedi ki: Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) sustu, ona cevap vermedi. Daha sonraları yine ona
gelip: Sana hakkında soru sorduğum o husus var ya işte ben ona müptela oldum,
dedi. Bunun üzerine aziz ve celil Allah, Nur Suresi'ndeki: "Zevcelerine
zina isnad edenler ... " (Nur, 6) ayetleri indirdi. Allah Rasulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu ayetleri ona okudu, ona öğüt verdi, ona
hatırlatmalarda bulundu. Ve ona dünya azabının ahiret azabından daha hafif
olduğunu bildirdi. O: Hayır! Seni hak ile gönderene yemin ederim ki ben ona
yalan atmadım, dedi.
Sonra (Allah Rasulü)
kadını çağırdı, ona öğüt verdi, hatırlattı. Ve kendisine dünya azabının ahiret
azabından daha hafif olduğunu haber verdi. Kadın da: Hayır, seni hak ile
gönderene yemin ederim ki o yalan söylüyor, dedi. Sonra adam başlayarak Allah
adına şüphesiz o (kendisi) doğru söyleyenlerdendir diye dört defa şahitlik etti
ve beşincisinde de eğer yalancılardan ise Allah'ın lanetinin üzerine olmasını
istedi. Sonra ikinci olarak kadından lanetleşmesini istedi. O da dört defa
Allah adına şüphesiz ki o yalan söyleyenlerdendir diye şahitlik etti
beşincisinde de eğer o doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının üzerine
olmasını istedi. Sonra (Allah Rasulü) onları birbirlerinden ayırdı.
Bu hadisi bana Ali b.
Hucr es-Sa'di de tahdis etti, bize İsa b. Yunus tahdis etti, bize Abdulmelik b.
Ebu Süleyman tahdis edip dedi ki: Said b. Cübeyr'i şöyle derken dinledim:
Mus'ab b. ez-Zubeyr zamanında lanetleşen karı koca hakkında bana bir soru
soruldu ben de ne söyleyeceğimi bilemedim. Bunun için Abdullah b. Ömer'in
yanına gittim. Ona: Lanetleşen karı koca hakkındaki görüşün nedir? Onlar
birbirlerinden ayrılırlar mı dedim. Sonra da hadisi İbn Numeyr'in hadisi gibi
zikretti.
Diğer tahric: Tirmizi,
1202,3178; Nesai, 3473; Tuhfetu'l-Eşraf, 7058
AÇIKLAMA: "Köleye:
Bana izin iste dedim ... İbn Cübeyr mi, dedi. Ben evet dedim." Burada
"kaail" kaylule'den gelmektedir. (Kaylule yapan demektir) Kaylule ise
günün ortasında uyumaktır. İbn Cübeyr lafzında "İbn" kelimesinin nun
.. arli merfudur. İfade, sen İbn Cubeyr misin takdirinde bir istifhamdır.
"Onun bir keçe
üzerine yatmış olduğunu gördüm." Buradan da İbn Omer'in zahid ve mütevazi
olduğu anlaşılmaktadır.
"Ona öğüt verdi,
ona hatırlattı ve kendisine dünya azabının ahiret azabından daha hafif olduğunu
haber verdi." Kadına da aynı şeyi söyledi. Buradan imamın lanetleşecek
kişilere öğüt vereceği, onları yalan yere yemin etmenin vebalinden korkutacağı,
dünya azabıolan haddin ahiret azabından daha hafif olacağını bildirmesi
gerektiği anlaşılmaktadır.
"Önce erkekten
başlayarak o da ... şahitlik etti." Buradan da lanetleşmeye önce erkeğin
başlayacağı anlaşılmaktadır. Çünkü yüce Allah önce onu sözkonusu etmiştir. Ve
ayrıca bu lanetleşme sureti ile kendisine uygulanması sözkonusu olabilecek
kazif haddini düşürür ve eğer ortada neseb varsa onu reddeder. Kadı Iyaz ve
başkaları lanetleşmeye erkeğin başlayacağı üzerinde Müslümanların icma
ettiklerini nakletmektedirler.
Ayrıca Şafii ve bir
diğer kesim şöyle demiştir: Şayet kadın erkekten önce lanetleşecek olursa onun
bu lanetleşmesi sahih olmaz demiştir. Ebu Hanife ve bir başka kesim ise bunun
sahih olacağını söylemişlerdir.
"Allah adına dört
defa kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair şahitlik etti ... "
Bunlar lanetleşme esnasında söylenecek lafızlar olup bunlar üzerinde icma
edilmiştir.
3727-5/5- Bize Yahya b.
Yahya, Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Zuheyr b.
Harb -lafız Yahya'ya ait
olmak üzere- tahdis etti. Yahya: Bize Süfyan b. Uyeyne haber verdi, derken
diğer ikisi tahdis etti, dedi. O Amr'dan, o Said b. Cübeyr'den, o İbn Ömer’DEN
şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
lanetleşen iki şahsa: "Hesabınızı görmek Allah'a aittir. Biriniz yalan
söylemektedir. (Kocaya dönerek): Senin de artık onun üzerinde bir yolun
kalmamıştır" buyurdu.
Adam: Ey Allah'ın
Resulü! Ya malım ne olacak, deyince Allah Resulü: ''Malın diye bir şey yok.
Çünkü eğer onun aleyhine söylediğinde doğru söylemiş isen o malın artık onun
fercinin sana helal olmasının bir karşılığıdır ve eğer ona yalan söylemiş isen
o taktirde bu senden daha da uzak olur" buyurdu.
Zuheyr rivayetinde şöyle
dedi: Bize Süfyan, Amr’DAN tahdis etti, o Said b. Cübeyr'i şöyle derken
dinlemiştir: O, İbn Ömer'i şöyle derken dinledi: Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) buyurdu ki ...
Diğer tahric: Buhari,
5312, 5350; Ebu Davud, 2257; Nesai, 3476; Tuhfetu'l-Eşraf, 7051
AÇIKLAMA: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in lanetleşenlere: "Hesabınızı görmek
Allah'a aittir. Biriniz yalan söylüyor" buyurması ile ilgili olarak Kadı
lyaz şunları söylemektedir: Bunun zahirinden anlaşıldığı üzere Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözlerini lanetleşmeyi tamamlamalarından sonra
söylemiştir. Maksat ise yalan söyleyenin tevbe etmesinin gerektiğini beyan
etmesidir. Kadı Iyaz, ed-Davudi'nin: O bu sözleri ancak onları bu işten
sakındırmak maksadı ile lanetleşmelerinden önce söylemiştir dediğini
naklettikten sonra birincisi daha açıktır ve ifadelerin bağlamına daha uygundur
demektedir. (Kadı Iyaz devamla) dedi ki: Burada nahivciler arasından:
"ehad: bir kimse, birisi, bir"in ancak nefi halinde kullanıldığını
söyleyenler ile yine aralarından bu ancak vasıf (sıfat) halinde kullanılır ve
"vahid: bir"in yerine kullanılmaz diyenlerin kanaatlerini
reddetmektedir. Bu hadis-i şerifte hem nefi olmayan hem sıfat olmayan bir halde
kullanılmış hem de vahidin yerini tutmaktadır.
El-Müberred ise bunun
olabileceğini kabul etmiştir. Bunu da yüce Allah'ın:
"Onlardan
birilerinin (ahad) şahitliği" (Nur, 6) buyruğu desteklemektedir.
Yine bu hadiste birbirlerine
yalan söyleyen iki hasmın eğer bizler ikisinden birisinin yalan söylediğini
bilip de hangisi olduğu bizim için müphem (belirsiz) ise onlardan herhangi
birisine ceza verilmeyeceği hükmü de anlaşılmaktadır.
"Ey Allah'ın
Resulü! Malım ne olacak. O: Senin malın yok. .. buyurdu."
Bu ibarelerde mehrin
zifafa girilmesi sureti ile hak olarak kesinleşeceği ve kendisi ile zifafa
girilmiş lanetleşilen kadının da mehrinin sabit olduğuna delildir. Bu iki
mesele üzerinde de icma edilmiştir. Yine bunda eğer kadın kocasının iddiasını
doğrulayıp zina ettiğini itiraf ederse mehrinin düşmeyeceğine delil vardır.
3728-6/6- Bana Ebu Rabi'
ez-Zehrani de tahdis etti. .. Said b. Cübeyr, İbn Ömer’DEN şöyle dediğini
rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Aclan oğullarından iki
kardeş {lanetleşen karı koca} birbirinden ayırdı ve: ''Allah muhakkak birinizin
yalan söylediğini biliyor. İkinizden tevbe edecek var mı?" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
5311, 5312, 5349; Ebu Davud, 2258; Nesai, 3475;
3729- .. ./7- Bunu bize
İbn Ebu Ömer de tahdis etti, bize Süfyan, Eyyub'dan tahdis etti, o Said b.
Cübeyr'i şöyle derken dinledi. İbn Ömer'e li'ana dair soru sordum. O da Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den aynısını zikretti.
3730-7/8- Bize Ebu Gassan
el-Mismai, Muhammed b. el-Müsenna ve İbn Beşşar -lafız el-Mismai ve
İbnu'l-Müsenna'ya ait olmak üzere- tahdis edip dediler ki: Bize Muaz -ki o b.
Hişam'dır- tahdis edip dedi ki: Bana babam, Katade’den tahdis etti, o Azre'den,
o Said b. Cubeyr’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Musab lanetleşen iki kişiyi
birbirinden ayırmadı. Said dedi ki: Bu husus Abdullah b. Ömer'e söylenince o:
Allah'ın Nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Aclan oğullarından iki kardeşi
(lanetleşen karı kocayı) ayırmıştı dedi.
Diğer tahric: Nesai,
3474; Tuhfetu'l-Eşraf, 7061
3731-8/9- Bize Said b.
Mansur ve Kuteybe b. Said de tahdis edip dediler ki: Bize Malik tahdis etti.
(H.) Bana Yahya b. Yahya da -lafız ona ait olmak üzere- tahdis edip dedi ki:
Malik'e dedim ki: Sana Nafi'in İbn Ömer'den tahdis ettiğine göre bir adam
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hayatta iken karısı ile lanetleşti de
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onları ayırdı, çocuğun nesebini de
annesine kattı. Malik de: Evet dedi.
Diğer tahric: Buhari,
5315, 6748; Ebu Davud, 2259; Tirmizi, 1203; Nesai, 3477; İbn Mace, 2069
3732-9/10- Bize Ebu Bekr
b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Ebu Üsame tahdis etti, (H.) Bize İbn Numeyr
de tahdis etti, bize babam (Ebu Üsame ile) tahdis edip dediler ki: Bize Ubeydullah,
NMi’DEN tahdis etti, o İbn Ömer’DEN şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ensar’dan bir adam ile hanımı arasında lanetleşme
yaptırdı ve onları birbirinden ayırdı.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
3733- .. ./11- Bunu bize
Muhammed b. el-Müsenna ve Ubeydullah b. 5aid de tahdis edip dedi ki: Bize Yahya
-ki o el-Kattan'dır- Ubeydullah'dan bu isnad ile tahdis etti.
Diğer tahric: Buhari,
5314
3734-10/12- Bize Zuheyr
b. Harb, Osman b. Ebu Şeybe ve İshak b. İbrahim -lafız Zuheyr'e ait olmak
üzere- tahdis etti. İshak, bize Cerir, P{meş'den haber verdi derken diğer ikisi
tahdis etti dedi. O İbrahim'den, o Alkame'den, o Abdullah'tan şöyle dediğini
rivayet etti: Biz bir Cuma gecesi mescitte iken EnsfU" dan bir adam
geliverdi ve dedi ki: Eğer bir adam karısı ile birlikte bir başka adamı görüp
de konuşacak olursa ona celde vurursunuz yahut öldürürse siz de onu
öldürürsünÜl. Eğer susarsa öfkesini yutarak susar. Allah'a yemin ederim ki ben
bunu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e soracağım, dedi.
Ertesi gün Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına gelip ona sorup dedi ki: Bir adam
karısı ile birlikte bir başka adamı bulsa ve konuşsa ona celde vurursunuz.
Yahut öldürse onu öldürürsünüz, yahut susarsa öfkesini yutarak susacak. Bunun
üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah'ım, bize hükmünü
beyan buyur" dedi ve dua etmeye koyuldu. Sonra li'an ayeti olan:
"Eşlerine zina isnad edip de kendilerinden başka şahitleri olmayanların her
birisinin şahitliği ... " (Nur, 6) diye başlayan bu ayetler nazil oldu.
İnsanlar arasından o adam bu hale müptela oldu. Sonra kendisi karısı ile
birlikte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna gelerek
lanetleştiler. Erkek de: Allah adına muhakkak o doğru söyleyenlerdendir, diye
dört defa şahitlikte bulunduktan sonra beşinci laneti de okuyarak: Eğer yalan
söyleyenlerden ise Allah'ın laneti üzerine olsun, dedi.
Kadın lanetleşmeye
kalkışınca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Dur, yapma"
dedi ise de kadın dinlemeyip lanetleşti. Her ikisi dönüp gidince Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Muhtemelen kara kıvırcık saçlı bir çocuk
doğuracak" buyurdu. Gerçekten de kara kıvırcık saçlı bir çocuk doğurdu.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 2253; İbn Mace, 6068
AÇIKLAMA: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: Allah'ım, bize hükmü beyan buyur. "
Demesi, bu hususta bize hükmün ne olduğunu açıkla, anlamındadır.
3735- .. ./13- Bunu bize
İshak b. İbrahim de tahdis etti, bize İsa b. Yunus haber verdi (H.) Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Abde b. Süleyman tahdis etti, birlikte
A'meş'den bu isnad ile buna yakın olarak rivayet etti.
3736-11/14- Bize
Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti, bize Abdu'l-A'la tahdis etti, bize Hişam,
Muhammed’DEN şöyle dediğini tahdis etti: Bu hususta kendisinde bir bilgi
bulunduğu düşüncesi ile Enes b. Malik'e sordum. O dedi ki: Hilal b. Umeyye -ki
el-Bera b. Malik'in anne bir kardeşi idi- karısının Şerik b. Sahma ile zina
ettiğini iddia etmişti. Kendisi İslam tarihinde lanetleşen ilk adamdır. Karısı
ile lanetleşti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Bu kadını
gözleyiniz. Eğer beyaz tenli, düz saçlı, gözlerinde kırmızılık bulunan bir
çocuk doğurursa bu Hilal b. Umeyye'nin çocuğudur. Eğer gözleri sürmeli,
kıvırcık saçlı, ince bacaklı bir çocuk doğurursa o da Şerik b.
Sahma'nındır" buyurdu.
Enes dedi ki: Bana onun
kıvırcık saçlı, ince bacaklı bir çocuk doğurduğu haberi verildi.
AÇIKLAMA: "Hilal
b. Umeyye karısının Şerik b. Sahma ile zina ettiği ithamında bulundu."
Burada adı geçen Şerik ashabdan olup Belli oğullarından Ensar'ın antlaşmalısı
idi. Kadı Iyaz dedi ki: Yahudi olduğunu söyleyenlerin bu sözü batıldır.
"İslam tarihinde
lanetleşen ilk adamdır." Buna dair açıklama babın baş tarafında geçti.
(3734) Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Muhtemelen kara kıvırcık saçlı bir çocuk
doğuracaktır" buyurmuşken bu rivayette (3736) "Eğer düz saçlı
gözlerinde kırmızılık ... o taktirde Şerik'dendir." Hadiste geçen
"el-Ca'd: kıvırcık saçlı" ile ilgili olarak el-Herevi şu açıklamaları
yapmaktadır: Ca'd, erkeklerin vasfı olarak övücü de olabilir, yergi de
olabilir. Eğer övücü özelliği ile zikredilmişse bunun iki anlamı vardır:
Birincisine göre bunun yapısı sağlam ve güçlü demek olur. İkinci anlamı ise
saçının düz olmaması (dalgalı, hafif kıvırcık) demektir. Çünkü düz saç,
çoğunlukla Arap olmayanların saçlarıdır.
Yermek anlamında
kullanılan ca'd'ın da iki anlamı vardır. Birisi kısa boylu diğeri cimri
demektir. Ca'du'l-esabi' ve ca'du'l-yedeyn: Parmakları kısa, elleri kısa
denilir ki bu da cimri anlamındadır.
Sebit ise düz saç
anlamındadır.
Hamşu's-sakayn: İnce
bacaklı demektir. Humuşet incelik anlamındadır.
"Kadiu'l-ayneyn:
(gözlerinde kırmiZılık olan)" ise gözleri çokça yaşaran yahut gözlerinde
kırmızılık olan ya da başka bir özelliği dolayısı ile gözleri bir parça bozuk
olan demektir.
3737-12/15- Bize ikisi
de Mısırlı olan Muhammed b. Rumh b. el-Muhacir ve İsa b. Hammad -ki lafız İbn
Rumh'a aittir- tahdis edip dediler ki: Bize Leys, Yahya b. Sa'd'dan haber
verdi, o Abdurrahman b. el-Kasım'dan, o el-Kasım b. Muhammed'den, o İbn
Abbas'dan şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in huzurunda lanetleşmek sözkonusu edildi. Bunun üzerine Asım b. Adiyy
bu hususta bir şeyler söyledikten sonra çekip gitti. Kavminden bir adam ona
gelerek kendisine karısı ile bir adam bulduğundan şikayette bulundu. Asım bunun
üzerine: Ancak o sözlerimi söylediğimden ötürü ben buna müptela oldum deyip onu
alıp Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e götürdü, üzerinde karısını
bulduğu adamı ona haber verdi. Bu adam (şikayette bulunan zat) sarı, eti az,
saçı düz birisi idi. Aleyhinde iddiada bulunarak karısının yanında bulduğunu
iddia ettiği adam ise bacakları dolgun, esmer, etine dolgun birisi idi. Bunun
üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Allah'ım, beyan buyur"
buyurdu. Kadın kocasının karısını kendisinin yanında bulduğunu söylediği o
adama benzeyen bir çocuk doğurdu.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) aralarında li'an yaptı.
Mecliste bulunan bir
adam İbn Abbas'a: Bu kadın Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
hakkında: "Şayet beyyinesiz bir kimseyi recm edecek olsaydım bu kadını
recm edecektim" dediği kadın mıdır? diye sordu. İbn Abbas:
Hayır, o İslam'da açıkça
kötülük işleyen bir kadındı, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
5310, 5316, 6856; Nesai, 3470, 3471
AÇIKLAMA: "Adam
bacakları dolgun birisi idi." Hı harfi fethalı, dal harfi sakin olarak
"hadI" bacakları dolgun anlamındadır.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Beyyine olmadan birisini recm edecek olsaydım bunu
recm edecektim" buyruğunu İbn Abbas: O, İslam'da kötülük izhar eden bir
kadındı diye açıklaması başka bir rivayette: O açıkça ilan eden bir kadındı demesine
göre hadisin anlamı şudur: O kadının fuhuş işlediği açıkça meşhur olmuş ve
yayılmıştı ama beyyine ile sabit olmadığı gibi itiraf da etmemişti.
İşte buradan yalnızca
şayianın yayılması ve karineler ile haddin uyguIanmayacağı, aksine beyyinenin
yahut itirafın mutlaka bulunması gerektiği anlaşılmaktadır.
3738- .. ./16- Bunu bana
Ahmed b. Yusuf el-Ezdi de tahdis etti, bize İsmail b. Ebu Uveys tahdis etti,
bana Süleyman -yani b. Bilal- Yahya'dan tahdis etti, o Abdurrahman b.
el-Kasım'dan, o el-Kasım b. Muhammed'den, o İbn Abbas’DAN şöyle dediğini
rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda lanetleşen
karı ve koca sözkonusu edildi deyip Leys'in hadisi ile hadisi aynen rivayet
etti ve rivayetinde etine dolgun sözünden sonra: "Kıvırcık saçlı, kısacık
boylu" ibarelerini de ekledi.
3739-12/17- Bize Amr
en-Nakid ve İbn Ebu Ömer de -lafız Amr'a ait olmak üzere- tahdis edip dediler
ki: Bize Süfyan b. Uyeyne, Ebu Zinad'dan tahdis etti. O, el-Kasım b.
Muhammed'den şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. Şeddad dedi ki: İbn
Abbas'ın yanında lanetleşen karı kocadan söz edildi. İbn Şeddad dedi ki: Bu
ikisi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Eğer ben bir kimseyi
beyyinesiz recm edecek olsaydım bu kadını recm ederdim" dediği kimseler
midir? diye sordu. İbn Abbas: Hayır, o açıkça ilan eden bir kadındı, dedi.
İbn Ebi Ömer de el-Kasım
b. Muhammed'den rivayetinde: Ben İbn Abbas'ı dinledim, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
3685, 7238; İbn Mace, 2560
3740-14/18- Bize Kuteybe
b. Said tahdis etti, bize Abdulaziz -yani ed-Deraverdi- Suheyl'den tahdis etti,
o babasından, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre Sa'd b. Ubade el-Ensari
(radıyallahu anh) dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü! Karısı ile birlikte bir adam
bulan kişi hakkında ne dersin? Onu öldürür mü? dedi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Hayır" buyurdu. Sa'd:
Seni hak ile
şereflendiren Allah'a yemin ederim ki öldürür dedi. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Efendinizin ne söylediğini iyi duyun"
buyurdu.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 5732; İbn Mace, 2605
AÇIKLAMA: "Sa'd
b. Ubade dedi ki: ... iyi duyun" (Bundan sonraki) diğer rivayette (3742)
"Asla, seni hak ile gönderene yemin ederim ki hiç gecikmeden ona kılıcımı
indiririm" dediği belirtilmektedir.
Maverdi ve başkaları
dedi ki: Onun söylediği bu sözler Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
söylediğini reddetmek için söylenmediği gibi Sa'd b. Ubade, Yüce Resulün
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) emrine muhalefet etmek için de söylemiş değildir.
Bu sözünün anlamı insanın karısı yanında birisini gördüğü taktirde halinin ne
olacağını gazab ve öfkenin onu tamamen istila edeceğini haber vermektir. İşte
kendisi böyle bir durumda hiç gecikmeden ona kılıcını -asi olacak dahi olsa-
indirecektir.
Seyyid ise,
İbnu'I-Enbari ve başkalarının dediklerine göre övünülecek hususlarda kavminden
ileri olan kimseye denilir. Aynı şekilde Seyyid halim (tahammülkar) kişi
demektir. Güzel ahlaklı ve başkan anlamlarına da gelir. Hadis, efendinizin bu
sözüne hayret ediniz anlamındadır.
3741-15/19- Bana Zuheyr
b. Harb da tahdis etti. .. Ebu Hureyre'den rivayete göre Sa'd b. Ubade: Ey
Allah'ın Rasulü! Karım ile birlikte bir adam bulacak olursam dört şahit
getirinceye kadar ona süre mi vereyim? dedi. Allah Rasulü: "Evet"
buyurdu.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 4533
3742-16/20- Bize Ebu
Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti. .. Ebu Hureyre dedi ki: Sa'd b. Ubade: Ey
Allah'ın Rasulü! Karım ile birlikte bir adam bulsam ben dört şahit getirinceye
kadar ona el sürmeyecek miyim? dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Evet" buyurdu. Sa'd (radıyallahu anh): Seni hak ile gönderene yemin
ederim ki asla yapamam. Bu durumda ben bundan çok daha önce elimi çabuk tutup
kılıç darbesi indiririm, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Efendinizin dediğine kulak verin. Şüphesiz ki o çok gayretli
{kıskanç)dır. Ben ondan da kıskancım. Allah benden de kıskançtır buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
3743-17/21- Bana
Ubeydullah b. Ömer el-Kavarırı ve Ebu Kamil Fudayl b. Huseyn el-Cahderi -lafız
Ebu Kamil'e ait olmak üzere- tahdis edip dediler ki: Bize Ebu Avane, Abdulmelik
b. Umeyr'den tahdis etti, bize Muğire'nin katibi Verrad, Muğire b. Şu'be'den
şöyle dediğini rivayet etti: Sa'd b. Ubade dedi ki: Karımla birlikte bir adam
görecek olursam andalsun ben ona kılıcımın enli olan tarafı ile olmamak üzere
bir darbe indiririm.
Bu söyledikleri
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ulaşınca şöyle buyurdu: "Siz
Sa'd'ın kıskançlığına şaşıyor musunuz? Elbette ben ondan daha kıskancım. Allah
benden de kıskançtır. İşte Allah kıskançlığından ötürü gizlisi ile açığı ile
her türlü hayasızlığı haram etmiştir. Allah'tan kıskanç bir kimse yoktur.
Allah'tan daha çok ileri sürülecek bir mazeret bırakmamayı seven kimse de
yoktur. Bundan dolayı Allah, rasulleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak
göndermiştir. Allah'tan daha çok övülmeyi seven kimse de yoktur. Bundan dolayı
Allah cenneti va'detmiştir."
Diğer tahric: Buhari,
6846 -muhtasar-, 7416
AÇIKLAMA: "Ona
kılıcın enli tarafı ile olmamak üzere bir darbe indiririm." Yani ben ona
kılıcın (enli olmayan) yan tarafı ile değil, aksine keskin tarafı ile ona
darbemi indiririm.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Şüphesiz ki o çok kıskançtır, ben ondan da
kıskancım"diğer rivayette (3743) "Allah benden de kıskançtır. Allah
kıskançlığından dolayı gizlisi ile açığı ile hayasızlıkları haram
kılmıştır."
İlim adamları der ki:
Gayret (kıskançlık) aslında alıkoymak, engel olmak demektir. Eşine karşı gayur
(gayretli, kıskanç) adam ise onları bakış, konuşma ya da başka bir suretle
yabancı birisi ile alaka kurmaktan engelleyen demektir. Gayret (kıskançlık) bir
kemal sıfatıdır. Bu sebeple Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Sa'd'ın
gayur (çok gayretli, namusuna çok düşkün) olduğunu kendisinin Sa'd'dan da
kıskanç olduğunu, Allah'ın ise kendisinden kıskanç olduğunu ve bundan dolayı
hayasızlıkları haram kıldığını haber verdi.
İşte bu, yüce Allah'ın
kıskançlığının ne anlama geldiğini açıklamaktadır.
Yani yüce Allah'ın
gayreti, onun insanlara hayasızlıkları yasaklamasıdır. Fakat insanlar hakkında
gayret (kıskançlık) ile birlikte insanın durumunun değişmesi, kızıp tepki
göstermesi de sözkonusu olur. Fakat bu hal yüce Allah'ın kıskançlığı hakkında
imkansız bir durumdur.
"Yüce Allah'tan
kıskanç kimse yoktur." Yani hiçbir kimse O'ndan kıskanç değildir. Burada
"şahıs" lafzı istiare olarak kullanılmıştır. Anlamının hiçbir
kimsenin yüce Allah'tan daha kıskanç olması mümkün değildir ve böyle bir şey
düşünülemez. Bu sebeple insanın şanı yüce Allah'ın kullarına yaptığı muamele
ile kendisini edeblendirmesi gerekir. Çünkü O, onları cezalandırmakta acele
etmez. Aksine onları sakındırmakta, uyarmakta, bunu onlara tekrar tekrar
hatırlatmakta, onlara mühlet vermektedir. O halde kulun da aynı şekilde yersiz
olarak başkasını öldürmekte ve başka işler yapmakta acele etmemelidir. Çünkü
yüce Allah eğer kullarını acilen cezalandıracak olsa dahi bu O'nun adaletli bir
uygulaması olmakla birlikte onları çabucak cezalandırmaz anlamında olduğu da
söylenmiştir.
"Hiç kimse de ileri
sürülecek bir mazeret bırakmamayı Allah'tan daha çok sevmez ... " Yani
yüce Allah'tan daha çok kimsenin mazeretinin kalmamasını seven yoktur. Burada
özür mazeret bırakmamak ve onları cezalandırmadan önce uyarıp korkutmak
anlamındadır. İşte bunun için rasuller göndermiştir. Nitekim yüce Allah:
"Biz bir rasul göndermedikçe azab ediciler değiliz" (İsra, 15)
buyurmaktadır.
Midha, övgü demektir.
Sonunda te harfi getirilecek olursa mim harfi kesreli olur, te harfi getirilmez
ise fethalı "medh" olur.
"Bundan dolayı
cenneti va'd etmiştir" sözü de şu demektir. Yani yüce Allah cenneti
va'detti ve onu çokça teşvik etti. Bunun için de kullar cenneti O'ndan çokça
isterler ve bundan dolayı O'nu bol bol överler. Allah en iy: bilendir.
3744- .. ./22- Bunu bize
Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Huseyn b. Ali, Zaide'den tahdis
etti, o Abdulmelik b. Umeyr'den bu isnad ile aynısını rivayet etti ve:
"Enli kısmı ile değil" derken "anhu: ondan" lafzını
söylemedi.
3745-18/23- Bunu bize
Kuteybe b. Said, Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, Amr en-Nakid ve Zuheyr b. Harb da
-lafız Kuteybe'ye ait olmak üzere- tahdis edip dediler ki: Bize Süfyan b.
Uyeyne, ez-Zühri'den tahdis etti, o Said b. el-Müseyyeb'den, o Ebu Hureyre'den
şöyle dediğini rivayet etti: Fezare oğullrından bir adam Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e gelerek benim karım siyah bir çocuk doğurdu, dedi.
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Senin deven var mı?" buyurdu. Soru soran: Evet dedi.
Allah Rasulü: "Renkleri ne?" buyurdu. Adam: Kırmızı dedi. Allah
Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Peki aralarında boz renklileri var
mı?" dedi. Adam: Gerçekten aralarında boz renklileri de vardır, dedi.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Peki bu renk onlara nereden
geldi?" buyurdu. Adam: Olur ki bir damar çekmiştir dedi. Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): Bunu da bir damar çekmiş olabilir" buyurdu.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 2260; Tirmizi, 2128; Nesai, 3478; İbn Mace, 2002
AÇIKLAMA: "Benim
karım siyah bir çocuk doğurdu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): develerin
var mı? diye sordu ... " Evrak (boz renkli) siyahlığı saf olmayandır.
Bundan dolayı küle de evrak, güvercine de verka denilmiştir. Çoğulu vav harfi
ötreli, re harfi sakin "vurk" diye gelir. Tıpkı ahmer (kırmızı)nın
çoğulunun "humr" diye gelmesi gibi.
Burada "damar"
ile, nesebden gelen bir asıl (soya çekim) kastedilmektedir. Böylelikle meyvenin
damarına benzetme yapılmıştır. Arapların: Filan kişinin nesebi, hasebi yahut
adiliği, cömertliği oldukça arikdir demeleri de buradan gelmektedir. "Çekmiştir"
ifadesi ise ona benzemiş, ona çekmiş ve böylelikle onun rengini üstüne almış
demektir. Çünkü nez', aslında cezb etmek, çekmek demektir. Benzerliği dolayısı
ile kendisi ona çekmiş gibi olur. Çocuk babasına çekti, babasına benzedi,
derken bu fiil kullanılır.
Bu hadisten anlaşıldığı
üzere çocuk neseb itibari ile kocaya katılır. Çocuğun rengi babasının renginden
farklı olsa dahi. Hatta baba beyaz tenli, çocuk siyah tenli ya da onun aksi
dahi olsa nesebi ona katılır. Sırf renk farklılığından dolayı çocuğun nesebini
terk etmek helal değildir. Aynı şekilde karı koca beyaz olup çocuk siyah olsa
ya da bunun aksi olsa muhtemelen geçmişteki atalardan birisinin damarına çekmiş
olabilir.
Bu hadis-i şerifte üstü
kapalı (tariz) ile çocuğun kendisinden olmadığını söylemenin gerçek anlamda bir
red etmek olmadığına ve aynı zamanda üstü kapalı (tariz) yolu ile zina itham
etmenin kasb sayılmayacağına delil vardır. Bu da Şafii'nin ve ona muvafakat
edenlerin görüşüdür.
Yine hadiste kıyas ve
benzerliklerin itibara alınacağı misaller vermek sureti ile anlatım ve açıklama
yapılacağı da görülmektedir. Ayrıca hadis nesebler hususunda ihtiyatlı olmayı
ve sadece mümkün olması sureti ile nesebin ilhak edilmesinin sözkonusu olacağı
belirtilmektedir.
3746-19/24- Bize İshak
b. İbrahim, Muhammed b. Rafi' ve Abd b. Humeyd de tahdis etti. İbn Rafi' bize
Abdurrezzak tahdis etti derken diğer ikisi haber verdi dedi. Bize Ma'mer haber
verdi, (H.) Bize İbn Rafi'de tahdis etti, bize İbn Ebu Fudeyk tahdis etti, bize
İbn Ebu Zi'b haber verdi, hepsi ez-Zühri'den bu isnad ile İbn Uyeyne'nin
hadisine yakın olarak bu hadisi rivayet etti.
Ancak Ma'merin hadisinde
şöyle denilmektedir: Adam: Ey Allah'ın Rasulü! Benim karım siyah bir çocuk
doğurdu dedi. O zaman bu sözleri ile çocuğunun kendisinden olmadığını üstü
kapalı anlatmak istiyordu. Hadisin sonunda da şunları ekledi: (Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona çocuğun kendisinden olmadığını söylemesine
ruhsat vermedi.
Diğer tahric: İshak b.
İbrahim'in rivayetini, Ebu Davud, 2261; Nesai, 3479; İbn Rafi'in hadisini
yalnız Müslim rivayet etmiştir
3747-20/25- Bana
Ebu't-Tahir ve Harmele b. Yahya da -lafız Harmele'ye ait olmak üzere- tahdis
edip dedi ki: Bize İbn Vehb haber verdi, bana Yunus, İbn Şihab'dan haber verdi,
o Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan, o Ebu Hureyre’den rivayet ettiğine göre bir
bedevi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelip dedi ki: Ey Allah'ın
Rasulü! Benim karım siyah bir çocuk doğurdu ve ben bunu (kendimden) kabul
edemedim.
Bunun üzerine Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Senin hiç deven var i?" buyurdu.
Adam: Evet dedi. Allah Rasulü: "Renkleri ne?" buyurdu. Adam: Kırmızı
dedi. Allah Rasulü: "Peki aralarında boz renklileri var mı?" dedi.
Adam evet dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "O nereden
geldi?" buyurdu. Adam: Belki de ey Allah'ın Rasulü, bir damar onu çekmiş
olabilir, dedi. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona:
"İşte belki bunu da bir damar kendisine çekmiş olabilir" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
7314; Ebu Davud, 2262
AÇIKLAMA: "Benim
karım siyah bir çocuk doğurdu ve ben onu kendimden kabul edemedim." Yani
kalbimde onun benden olmasını garip karşıladım. Yoksa sözlü olarak çocuğun
kendisinden olmadığını söylemiş değildir.
3748- .. ./26- Bana Muhammed
b. Rafi'de tahdis etti, bize Huceyn tahdis etti, bize Leys, Ukeyl'den tahdis
etti, o İbn Şihab'dan şöyle dediğini rivayet etti: Bize ulaştığına göre Ebu
Hureyre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den onların naklettikleri
hadise yakın bir hadis rivayet ederdi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
KÖLE AZADI - 1- BİR
KÖLEDEKİ ORTAK PAYINA HÜRRİYETİNİ VEREN KİMSE BABI