SAHİH-İ MÜSLİM |
NİKAH |
(14) باب
فضيلة إعتاق
أمة ثم
يتزوجها
14- ERKEĞİN CARİYESİNE
HÜRRİYETİNİ VERDİKTEN SONRA ONUNLA EVLENMESİNİN FAZİLETİ BABI
84 - (1365) حدثني
زهير بن حرب.
حدثنا
إسماعيل (يعني
ابن علية) عن
عبدالعزيز،
عن أنس ؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم غزا
خيبر. قال:
فصلينا
عندها صلاة
الغداة بغلس.
فركب نبي الله
صلى الله
عليه
وسلم وركب
أبو طلحة وأنا
رديف أبي
طلحة. فأجرى
نبي الله صلى
الله عليه وسلم في
زقاق خيبر.
وإن ركبتي
لتمس فخذ
النبي صلى
الله عليه
وسلم. وانحسر
الإزار عن فخذ
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم. فإني
لأرى بياض فخذ
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم. فلما
دخل القرية
قال " الله
أكبر ! خربت
خيبر.إنا إذا
نزلنا بساحة
قوم. فساء
صباح
المنذرين" قالها
ثلاث مرات. قال:
وقد خرج القوم
إلى أعمالهم.
فقالوا: محمد
والله ! قال
عبدالعزيز:
وقال بعض
أصحابنا: فقالوا:
محمد،
والخميس.
قال:
وأصبناها
عنوة. وجمع
السبي. فجاءه
دحية فقال: يا
رسول الله !
أعطني جارية
من السبي.
فقال
"اذهب فخذ
جارية"
فأخذ
صفية بنت
حيي. فجاء رجل إلى نبي
الله صلى الله
عليه وسلم
فقال: يا
نبي الله !
أعطيت دحية، صفية
بنت حيي، سيد
قريظة والنضر
؟ ما تصلح إلا
لك. قال
" ادعوه بها" قال: فجاء
بها. فلما نظر
إليها
النبي صلى
الله عليه وسلم
قال " خذ جارية
من السبي
غيرها"
قال: وأعتقها
وتزوجهها.
فقال
له ثابت: يا
أبا حمزة ! ما
أصدقها ؟ قال:
نفسها. أعتقها
وتزوجها. حتى
إذا كان بالطريق
جهزتها له أم
سليم. فأهدتها
له من الليل.
فأصبح النبي
صلى الله عليه
وسلم عروسا.
فقال "من كان
عنده شيء فليجيء
به"
قال:وبسط
نطعا. قال:
فجعل الرجل يجيء
بالأقط. وجعل
الرجل يجيء
بالتمر. وجعل
الرجل يجيء
بالسمن.
فحاسوا حيسا.
فكانت وليمة
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم.
3482-84/1-
Bana Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize İsmail-yani b. Uleyye- Abdulaziz'den
tahdis etti, onun Enes'den rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) Hayber gazasına çıktı. (Enes devamla) dedi ki: Sabah namazını orada
alacakaranlıkta kıldık. Allah'ın Nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devesine
bindi. Ebu Talha da bindi. Ben de Ebu Talha'nın arkasına bindim. Allah'ın
Nebi'si bineğini Hayber yoluna sürdü. Benim dizkapağım da Allah'ın Nebi'sinin
uyluğuna değiyordu. Çünkü izarı Allah'ın Nebisi'nin uyluğu üzerinden
çekilmişti. Ben de Allah'ın Nebi'sinin uyluğunun beyazlığını görüyordum. Şehre
girince: ''Allahu ekber, harab oldu Hayber. Biz bir kavmin düzlüğüne inecek
olursak korkutulup uyarılanların sabahı ne kötü olur" buyurdu ve bunu üç
defa tekrarladı. O sırada Hayberliler de işlerini görmek üzere çıkmışlardı.
(Onu görünce): Allah'a andalsun ki bu Muhammed'dir, dediler.
(Ravi) Abdulaziz dedi
ki: Bazı arkadaşlarımız ise bu rivayette: Muhammed ve onun beş kol ordusu
demişlerdir.
(Enes devamla) dedi ki:
Biz orayı silah zoruyla fethettik. Esirler toplandı, Dihye ona gelip: Ey
Allah'ın Resulü! Kadın esirlerden bana bir cariye ver dedi. Allah Resulü:
"Git bir cariye al" buyurdu. O da gidip Huyey kızı Safiye'yi aldı.
Bir adam Allah'ın Nebi'sine (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelerek:
Ey Allah'ın Nebi'si! Sen
Dihye'ye Kurayza ve Nadir'in efendisi Huyey kızı Safiye'yi verdin. Bu ancak
sana yaraşır dedi. Allah Resulü: "Dihye'yi ve onu bana çağırın"
buyurdu. Dihye, Safiye ile geldi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona
bakınca "Esirler arasından bir başka cariye al" buyurdu. (Enes) dedi
ki: Allah Resulü ona hürriyetini verdikten sonra onunla evlendi.
Sabit ona: Ey Ebu Hamza!
Ona ne mehir verdi? dedi. Enes: Kendisine hürriyetini verdi ve onunla evlendi.
Nihayet yolun bir yerinde Um Suleym, Safiye'yi onun için hazırlayıp gece vakti
zifaf için ona takdim etti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de damat olarak
sabahı etti, dedi. Sonra Allah Resulü:
"Kimin yanında bir
şeyler varsa onu getirsin" buyurdu ve yere deriden bir yaygı serdi. Kimisi
bir miktar keş, bir diğeri bir miktar kuru hurma, bir başkası biraz yağ getirdi
ve bunları hays denilen bir yemek yaptılar. İşte Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in düğün yemeği bu idi.
Diğer tahric: Buhari,
371; Müslim, 4641; Ebu Davud, 3009; Nesai, 3380
85 - (1365) وحدثني
أبو الربيع
الزهراني.
حدثنا حماد
(يعني ابن زيد)
عن ثابت
وعبدالعزيز
بن صهيب، عن
أنس. ح
وحدثناه
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
حماد (يعني ابن
زيد) عن ثابت
وشعيب بن
حبحاب، عن
أنس. ح وحدثنا
قتيبة. حدثنا
أبو عوانة عن
قتادة
وعبدالعزيز،
عن أنس. ح وحدثنا
محمد بن عبيد
الغبري. حدثنا
أبو عوانة عن
أبي عثمان، عن
أنس. ح وحدثني
زهير بن حرب.
حدثنا معاذ
ابن هشام.
حدثني أبي عن
شعيب بن الحبحاب،
عن أنس. ح
وحدثني محمد
بن رافع.
حدثنا يحيى بن
آدم وعمر بن
سعد
وعبدالرزاق. جميعا
عن سفيان، عن
يونس بن عبيد.
عن شعيب بن الحبحاب،
عن
أنس. كلهم عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم ؛ أنه
أعتق صفية
وجعل عتقها
صداقها. وفي
حديث معاذ عن
أبيه: تزوج
صفية وأصدقها
عتقها.
3483-85/2- Bana Ebu
Rabi' ez-Zehrani de tahdis etti, bize Hammad -yani b. Zeyd- Sabit ve Abdulaziz
b. Suhayb'den tahdis etti, o Enes'den rivayet etti. (H.) Bunu bize Kuteybe b.
Said de tahdis etti, bize Hammad -yani b. Zeyd- Sabit ve Şuayb b. Habhab'dan
tahdis etti, o Enes'den rivayet etti. (H.) Bize Kuteybe de tahdis etti, bize
Ebu Avane, Katade ve Abdulaziz'den tahdis etti, o Enes'den rivayet etti. (H.)
Bize Muhammed b. Ubeyd el-Gubari de tahdis etti, bize Ebu Avane, Ebu Osman’DAN
tahdis etti, o Enes'den rivayet etti (H.) Bana Zuheyr b. Harb da tahdis etti,
bize Muaz b. Hişam tahdis etti, bana babam Şuayb b. el-Habhab'dan tahdis etti,
o Enes'den rivayet etti. (H.) Bana Muhammed b. Rafi'de tahdis etti, Yahya b.
Adem, Amr b. Sa'd ve Abdurrezzak birlikte Süfyan'dan tahdis etti, o Yunus b. Umeyd'den,
o Şuayb b, el-Habhab'dan o Enes'den hepsi Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den onun Safiyye'ye hürriyetini verdiğini ve onu hürriyetine
kavuşturmasını mehri yaptığını ifade etmişlerdir.
Muaz'ın babasından
rivayetinde ise: Safiyye ile evlendi ve ona hürriyetini vermesini mehri yaptı
şeklindedir.
Diğer tahric: Ebu Rabi
ez-Zehrani ile Kuteybe b. Said'in Hammad'dan rivayetini Kuteybe'nin Ebu
Avane'den rivayetini Buhari, 947 -uzunca- 5086'da; Ebu Davud, 2054; Tirmizi,
1115; Nesai, 3342; İbn Mace, 1957; Muhammed b. Ubeyd el-Gubari'nin rivayetini
yalnız Müslim rivayet etmiştir; Zuheyr b. Harb ile Muhammed b. Rafi'in
rivayetini Buhari, 5169; Nesai, 3343
86 - (154) وحدثنا
يحيى بن يحيى.
أخبرنا خالد
بن عبدالله عن
مطرف، عن
عامر، عن أبي
بردة، عن أبي موسى.
قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، في الذي
يعتق جاريته
ثم يتزوجها
"له أجران".
3484-86/3-
Bize Yahya b. Yahya da tahdis etti, bize Halid b. Abdullah, Mutarrif'den haber
verdi, o Amir'den, o Ebu Burde'den, o Ebu Musa'dan şöyle dediğini rivayet etti:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cariyesini hürriyetine kavuşturduktan
sonra onunla evlenen kimse hakkında: "Onun için iki ecir vardır"
buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
2544; Ebu Davud, 2053; Nesai, 3345
87
- (1365) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا عفان.
حدثنا حماد بن
سلمة. حدثنا
ثابت عن أنس. قال:
كنت
ردف أبي
طلحة يوم
خيبر. وقدمي
تمس قدم رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. قال: فأتيناهم
حين بزغت
الشمس. وقد
أخرجوا
مواشيهم وخرجوا
بفؤسهم
ومكاتلهم
ومرورهم.
فقالوا: محمد،
والخميس. قال:
وقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
"خربت خيبر !
إنا إذا نزلنا
بساحة قوم
فساء صباح
المنذرين" قال:
وهزمهم الله
عز وجل. ووقعت
في سهم دحية
جارية جميلة.
فاشتراها
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم
بسبعة أرؤس.
ثم دفعها إلى
أم
سليم تصنعها
له وتهيئها.
(قال: وأحسبه
قال) وتعتد في
بيتها. وهي
صفية بنت حيي.
قال:
وجعل رسول
الله صلى الله عليه
وسلم وليمتها
التمر والأقط والسمن.
فحصت الأرض
أفاحيص. وجيء
بالأنطاع . فوضعت
فيها. وجيء
بالأقط
والسمن فشبع
الناس. قال:
وقال الناس: لا ندري
أتزوجها أم اتخذها
أم ولد. قالوا:
إن حجبها فهي
امرأته. وإن
لم يحجبها فهي
أم ولد. فلما
أراد أن يركب
حجبها. فقعدت
على عجز
البعير
فعرفوا أنه قد
تزوجها. فلما
دنوا من
المدينة دفع
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. ودفعنا.
قال: فعثرت
الناقة
العضباء. وندر
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وندرت.
فقام فسترها.
وقد أشرفت
النساء. فقلن:
أبعد الله
اليهودية.
قال:
قلت: يا
أبا حمزة !
أوقع رسول
الله صلى الله
عليه وسلم ؟
قال: إي.
والله ! لقد وقع.
3485-87/4-
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Aftan tahdis etti, bize Hammad b. Seleme
tahdis etti, bize Sabit, Enes'den şöyle dediğini rivayet etti: Hayber gününde
Ebu Talha'nın arkasına binmiştim. Ayağım da Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in ayağına değiyordu. Güneş yeni doğduğunda onlara vardık. Onlar da
davarlarını dışarı salmış, kendileri de baltaları, kazmaları ve çapaları ile
çıkmışlardı. (Bizi görünce) Muhammed ve beş kollu ordusu dediler. Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Harab oldu Hayber, biz bir kavmin
düzlüğüne indik mi uyarılıp korkutulanların sabahı ne kötü olur" buyurdu.
Aziz ve celil Allah onları bozguna uğrattı. Dihye'nin payına da güzel bir
cariye düştü. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu beş başa mukabil
satın aldı. Sonra Safiyye'yi kendisine hazırlamak üzere Um Süleym'e verdi.
-Ravi dedi ki zannederim
Enes şunu da söyledi:- Ve evinde iddetini beklemek üzere ona teslim etti. Bu
ise Huyey kızı Safiyye idi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in onun
için verdiği düğün yemeği hurma, keş ve yağ idi. Yerin üzerindeki toprak alınıp
hafif çukurlar kazıldı. Deri yaygılar getirilip oraya yerleştirildi. Arkasından
keş ve yağ getirildi. İnsanların karnı doydu. Bu arada insanlar: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onunla evlendimi yoksa onu bir Um Veled (cariye)
olarak mı edindi bilemiyoruz dediler. Sonra dediler ki: Eğer onu hicabın
arkasına alırsa o zevcesi demektir, şayet onu hicabın arkasına almazsa o bir Um
Veled'dir.
Sonra Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) devesine binmek isteyince onu hicabın arkasına
aldı. Kendisi de devenin arka tarafına oturdu. Böylelikle Allah Rasulü'nün
onunla evlendiğini anladılar. Medine'ye yaklaştıkları vakit Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) de bineğini sürdü, biz de bineklerimizi sürdük.
Dişi devesi Adba tökezledi ve Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
düştü, Safiyye de düştü. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hemen kalkıp
Safiyye'yi örttü. Kadınlar da onu gördüklerinde: Allah bu yeni kadını ırak
etsin dediler.
(Ravi Sabit) dedi ki: Ey
Ebu Hamza! Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) düştü mü? dedin. O: Evet,
Allah'a yemin ederim ki düştü dedi.
AÇIKLAMA: (3482)
"Biz Hayber'in yakınında sabah namazını kıldık." Bu da sabah namazına
"ğadat" demenin mekruh olmadığına delildir. Ama bazı mezhep
alimlerimiz mekruh olduğunu söylemişseler de doğrusu birincisidir.
"Ben de Ebu
Talha'nın arkasında idim." Bu da eğer bineğin gücü yetiyorsa bineğin
arkasına başkasını almanın caiz olduğuna delildir. Bunun gibi sahih hadisler
pek çoktur.
"Allah'ın Nebi'si
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayber yoluna bineğini sÜrdü." Özellikle
savaş için yahut hayvanı eğitmek için ya da kişinin kendisini eğitmesi ve
kahramanlıkların yollarını deneyip onlara katlanması için ihtiyaç duyulması
halinde bu şekilde davranmanın caiz olduğuna, bunun mertliği azaltmayacağına ve
fazilet sahibi kimselerin mertebelerini sarsmayacağına delildir. "Ve benim
dizim Allah'ın Nebi'sinin uyluğuno değiyordu ... Allah'ın Nebi'sinin
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyluğunun beyazını görüyordum." Bu Maliki
mezhebi alimleri ile başkaları arasında uyluk avret değildir diyenlerin
gösterdikleri deliller arasındadır. Bizim mezhebimize göre ise uyluk avrettir.
Mezhebimize mensup ilim adamlarımız bu hadisi Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in izarının yukarı doğru çekilmesini, onun isteği ile olmadığı
kalabalıktan ve hayvanını koşturmaktan ötürü yukarı doğru çekildiği şeklinde
yorumlamışlardır. Enes'in uyluğunu görmesi ise kasten değil gayri ihtiyari ve
aniden olmuştu. Aynı şekilde dizinin onun uyluğuna değmesi de her ikisinin tercihinden
dolayı değil aksine izdihamdan ötürü olmuştu. Ayrıca o bunu kasti olarak
yaptığını söylemediği gibi izarını kendisinin yukarı doğru çektiğini de
söylememiş, aksine kendiliğinden çekildiğini ifade etmiştir.
"Şehre girince
Allahu ekber! Harab oldu Hayber ... dedi. Burada savaş esnasında Allah'ı
zikredip tekbir getirmenin m4stehap olduğuna delil bulunmaktadır. Bu aynı
zamanda yüce Allah'ın: "Ey iman edenler! Bir topluluk ile karşılaşırsanız
sebat edin, Allah'ı da çokça anın ... " (Enfal, 45) buyruğuna da uygundur.
Bunun için Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözü üç defa tekrar etmiştir.
Aynı zamanda buradan üçün çokluk ifade ettiği anlamı da çıkartılabilir.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Harab oldu Hayber"
buyurması ile ilgili olarak iki açıklama yapılmıştır. Buna göre Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözü şu taktirde bir dua olmak üzere
söylemiştir: Allah'tan harab olmasını dilerim, ikinci açıklamaya göre bu
kafirler aleyhine bu şehrin harab olacağını, müslümanlar tarafından da fetholacağını
haber vermektir.
"Muhammed ve beşli
ordusu" buradaki hamis (beşli) ordunun kendisidir. Ezheri ve başkaları der
ki ona hamis denilmesi ordunun öncüler, artçılar, sağ cenah, sol cenah ve
kalpgah olmak üzere beş kısım olmasından dolayıdır. Ganimetin beşte birlere
bölündüğü için bu ismin verildiği söylenmiştir. Ancak bu açıklamanın batıl
olduğu belirtilmiştir. Çünkü bu isim cahiliye döneminde de biliniyordu. Halbuki
cahiliye döneminde ganimetlerin beşte birlere bölünmesi de sözkonusu değildi.
"Onu (Hayber'i)
silah zoru ile fethettik." Anveten, barış yolu ile değil kahretmek ve
galip gelmek yolu ile fethetmek demektir. Bununla birlikte Hayber'in bazı
kaleleri sulh yolu ile fethedildi. Yüce Allah'ın izni ile bunu ilgili babında
açıklayacağız.
"Dihye ona geldi
... Huyey kızı Safiyye'yi aldı." Dihye isminde dal harfi fethalı (dahye)
ve kesreli (dihye) olarak söylenir. Safiyye ismi ise sahih olana gelince esir
alınmadan önceki adı idi. Adının Zeyneb olduğu ve esir alınıp ıstıfa {seçim)
den sonra ona Safiyye denildiği de söylenmiştir.
"Dihye'ye Kurayza
ve Nadir'in efendisi Huyey kızı Safiyye'yi verdin. Halbuki o ancak sana
yaraşır. .. Esirler arasından başka bir cariye aL." elMazeri ve başkaları
dedi ki: Dihye'nin başından geçen bu olayın iki ihtimali vardır: Birinci
ihtimale göre cariyeyi kendi rızası ile geri vermiş ve başkasının onu almasına
izin vermiştir. İkinci ihtimale göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona
esir kadınlar arasından en iyilerini almasına değil, ortalamalarından birisini almasına
izin vermişti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun en değerlilerini kavmi
arasında nesebi ve şerefi en üstün ve en güzel olanlarını aldığını görünce onu
geri vermesini istemiştir. Çünkü ona bunun için izin vermemişti. Ayrıca onun
Dihye'ye bırakılmasının olumsuz bir takım sonuçları olacağını da görmüştü.
Çünkü Dihye gibi birisi onun gibi bir cariyeyi almakla ordunun geri kalanlarına
göre bir ayrıcalık idi. Diğer taraftan Safiyye (r.anha) için de mertebesi bu
olmakla ve kavminin efendisinin kızı olduğu için bir çeşit aşağılanmak anlamına
gelirdi. Ayrıca mertebesinin yüksekliği dolayısı ile Dihye'ye karşı üstünlük
taslayacağından da korkulurdu. Muhtemelen bu birtakım ayrılıklara ya da başka
hususlara da sebebiyet verebilirdi. Bundan dolayı Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in Safiyye'yi kendisi için alması ortaya çıkmasından korkulan bütün bu
kötülüklerin önünü kesen bir yoldu. Bununla birlikte Dihye'ye onun yerine
başkasını da vermişti.
(3485) Diğer rivayette
"Safiyye Dihye'nin payına düşmüştü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) onu beş baş karşılığında aldı." Buradaki "onun payına
düştü" sözünden kasıt bir cariye alması için ona verilen izin sonucu
payına düştü olabilir. Böylelikle diğer rivayetlere uyum arzeder. "Onu satın
aldı" ifadesi ise gönlünü hoş etmek için onun yerine ona yedi esir verdi
demektir. Yoksa arada bir satış akdi olmuş değildir. Buna göre de rivayetler
birbirleriyle uyum arzetmiş olur. Dihye'ye bu şekilde yedi esir vermek ise
nefel olarak verilmesi şeklinde yorumlanır. Nefel vermek ganimetin aslından
yapılır diyenlerin görüşlerine göre bunun açıklanmayacak bir tarafı yoktur. Ama
nefel vermek beşte birin beşte birinden olur diyenlerin görüşüne göre ise bu
beşte birin beşte birinden verilmesi beşte birler ayrıldıktan sonra da olabilir,
ondan hesab edilmek üzere öncesinden de yapılabilir. Yaptığımız bu açıklama
sahih ve tercih olunan açıklamadır. Kadı Iyaz kısmen bu anlamı naklettikten
sonra şunları söylemektedir: Bana göre daha tercihe değer olan Safiyye'nin bir
fey olmasıdır. Çünkü kendisi Kinane b. er-Rabi'in zevcesi idi. Kinane ve ailesi
ise Ebu'l-Hukayk oğullarından idi. Bunlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile antlaşma yapmış, Allah Resulü de kendilerine hiçbir hazineyi
gizlememeleri şartını koşmuştu. Şayet gizleyecek olurlarsa onların zimmetleri
(himayeleri) kalmazdı. Kendilerine Huyey b. Ahtab'ın hazinesini sorunca onu
gizlediler ve türlü harcamalarla hazinesi bitip tükendi demişlerdi. Sonra
hazinesi onların yanında tespit edilince ahitleri bozuldu, bundan dolayı onları
esir aldı. Bunu ayrıca Ebu Ubeyd ve başkaları da zikretmiş bulunmaktadır. Buna
göre Safiyye de onların esirlerinden birisi idi. O halde Safiyye beşte birlere
ayrılmayan aksine imamın uygun gördüğü şekilde uygulama yaptığı feyden idi.
Kadı Iyaz'ın açıklamaları bunlardır. Bu açıklamaları ise onun fey beşte birlere
ayrılmaz şeklindeki mezhebi görüşüne uygun bir açıklamadır. Bizim mezhebimize
göre ise fey de ganimet gibi beşte birlere ayrılır. Allah en iyi bilendir.
(3482) "Sabit ona:
Ey Ebu Hamza! Ona ne mehir verdi dedi ... " Bu ifadelerden bir kimsenin
cariyeyi hürriyetine kavuşturduktan sonra onunla evlenmesi müstehaptır. Bundan
sonraki hadiste de belirtildiği üzere böylesinin iki ecri vardır.
"Ona mehir olarak
kendisini verdi." Bunun anlamı hususunda farklı açıklamalar yapılmıştır.
Muhakkiklerin tercih ettiği doğru açıklama şudur:
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) herhangi bir karşılık almadan herhangi bir şar: koşmadan onu bir
bağış olmak üzere hürriyetine kavuşturdu. Sonra mehtvermeksizin onun rızası ile
onunla evlendi. Bu da onun özelliklerindendir. O ne acil, ne müeccel herhangi
bir şekilde mehir vermeden -başkasından farklı olarak- nikahlaması caizdir.
Bazı mezhep alimlerimizin dediklerine göre b" şu demektir: Ona kendisine
hürriyetini vermesini ve onunla evlenmeyi şar: koştu. O da kabul edince bu
şarta uyması icap etti. Bazı mezhep alimlerimL: ise ona hürriyetini verdi ve
sonra onun değeri karşılığında onunla evlendi Ama onun değeri ise belli
değildi. Fakat bu da bundan önceki hal de ondar. başkası için caiz olmaz.
Aksine her ikisi de birinci görüş sahiplerinin dedikleri gibi onun
özelliklerindendir.
İlim adamları cariyesini
onunla evlenmek şartı ile hürriyetine kavuşturan ve hürriyetine kavuşturmayı
mehri olarak kabul eden kimsenin durumu hakkında farklı görüşlere sahiptir.
Cumhur, cariye onunla evlenmekle yükümlü değildir, bu şart da sahih değildir
demiştir. Bu görüşü ifade edenler arasında Malik, Şafii, Ebu Hanife, Muhammed
b. el-Hasan ve Züfer de vardır. Şafii der ki: Eğer bu şartla ona hürriyetini
verse o da kabul etse cariye hürriyetine kavuşur ama onunla evlenmek zorunda
değildir. Aksine ona hürriyetini veren efendisinin cariyesinden kendi kıymeti
kadar alacaklı olur. Çünkü bedelsiz ona hürriyetini vermeye razı olmamıştır.
Şayet cariye onunla evlenmeyi kabul edip o da cariye ile üzerinde ittifak
ettikleri bir mehir üzere evlenirse yine onun eski cariyesinden kıymeti kadar
alacağı olur. Kadının da ondan az ya da çok miktarı tayin edilen mehir alacağı
olur. Eğer değeri karşılığında onunla evlenecek olursa şayet bu değer her ikisi
tarafından da bilinen bir miktar ise mehir olarak sahih olur. Böylelikle
kocasının ondan değerinden bir alacağı kalmadığı gibi onun da kocasından alacak
bir mehri olmaz. Şayet değeri belli değilse bu hususta mezhep alimlerimizin iki
görüşü vardır. Birisine ne göre tıpkı değerinin belli olması halinde olduğu
gibi mehir sahihtir. Çünkü bu gibi akitlerde bir tür müsamaha ve hafifletme
sözkonusudur. İki görüşün daha sahih olanına ve mezhep alimlerimizin cumhurunun
kabul ettiği görüşe göre mehir sahih olmaz. Aksine nikah sahih olur ve kadının
mehr-i misil alması kap eder.
Said b. el-Müseyyeb,
Hasan, Nehai, Zühri, Sevri, Evzai, Ebu Yusuf, Ahmed ve İshak ise kendisi ile
evlenmesi ve hürriyetine kavuşması mehri olması şartı ile ona hürriyetini
vermesi caizdir ve bu durumda eski cariyesinin bu şartı kabul etmesi gerekir.
Bu hadisin lafzının zahirine göre de bu şekilde mehir sahih olur.
Diğerleri ise az önce
geçtiği şekilde bunu tevil etmektedirler.
"Nihayet yolda
Safiyye'yi Um Suleym ona hazırladı..." Bundan sonraki rivayette (3485)
"Sonra onu (Safiyye'yi) Um Suleym'e verdi. .. " denilmektedir.
"İddet
beklemesi"nin anlamı istibra yapması (yani hamile olup olmadığının
anlaşılması için ay hali olmayı beklemesi) demektir. Çünkü Safiyye (r.anha)
esir alınmıştı. Dolayısıyla onun için istibra etmesi kap ederdi. Bu istibra
süresi içerisinde onu Um Suleym'in evinde bıraktı. Süre bittikten sonra Um
Suleym onu hazırladı, süsledi, gelinlerde adet olduğu üzere dövme, saç eklemek
ve buna benzer yasak olan diğer yasak herhangi bir husus ile olmamak üzere onu
süsleyip güzelleştirdi.
"Onu hediye
etti" yani zifafa soktu demektir. Gelin kocasına hediye edildi denilirken
onun için zifafa sokuldu demektir. Arapçada aruz hem damat hem gelin için
kullanılır. İfadede aslında şu anlamda bir takdim ve tehir vardır: Safiyye
(r.anha) iddet bekledi. Yani istibrada bulundu. Sonra Um Suleym onu hazırladı,
sonra onu zifafa soktu. Burada kullanılan "vav" sıralamayı gerektirmemektedir.
Hadiste geceleyin zifaf
olabileceği hükmü anlaşılmaktadır. Daha önce Aişe (r.anha) ile evlenmesi
hadisinde ise gündüzün zifafa girmek sözkonusu edilmişti. Orada her iki halin
de caiz olduğunu söylemiştik. Allah en iyi bilendir.
(3482) "Yanında bir
şeyler olan onu bana getirsin." Bazı nüshalarda "onu getirsin"
anlamındadır. Bunda da düğün ziyafetine (velime) ve bunun zifafa girdikten
sonra verildiğine delil vardır. Daha önce de, öncesinde de sonrasında da caiz
olduğu geçmiş idi. Aynı şekilde kavmi arasında büyük sayılan zatın
arkadaşlarından bu gibi durumlarda yiyeceklerini getirmelerini istemesi
mümkündür. Yine bundan kocanın arkadaşlarının ve komşularının vereceği düğün
ziyafetinde kendi yemeklerini götürerek yardımcı olmalarının müstehap olduğu da
anlaşılmaktadır.
"Ve bir deri yaygı
serdi." Buradaki deri yaygı anlamındaki lafız da dört meşhur söyleyiş
vardır. Nun harfi fethalı nath, kesreli olarak nıth, ayrıca tı harfi fethalı ve
sakin olarak da söylenebilir. Hepsinin en fasihi nun harfi kesreli olmakla
birlikte tı harfi fethalı olan (nita') söyleyişidir. Çoğulu ise nutu' ve enta'
diye gelir.
"Kimisi keş
getirmeye bir diğeri hurma getirmeye bir başkası yağ getirmeye koyuldu. Sonra
da hays denilen yemek yaptılar." Hays keş, hurma ve yağın karıştırılıp yoğurulması
demektir. Yani bu getirilenlerden hays yaptıktan sonra onu yediler.
Cariyesine hürriyetini
verdikten sonra onunla evlenen kimse hakkında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in: "Onun için iki ecir vardır" buyruğu ile ilgili açıklama
ve şerh İman Bölümü'nde Müslim'in bunu zikrettiği yerde geniş bir şekilde
açıklanmış bulunmaktadır. Burada onu yeniden zikretmesi Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in Safiyye'ye bunu uyguladığına dikkat çekmek içindir. Çünkü bunun
açık bir fazileti vardır.
"Güneş doğduğu
zaman" yani doğmaya başladığı zaman.
"Baltaları ile,
zembilleri ile, çapaları ile dışarı çıktılar." Baltalar (fuus)'in tekili
hemzeli olarak "fe's" ne olduğu bilinmektedir. Zembiller ise tekili
"miktel"dir. Burur (çapalar}ın tekili "mer" olup bu da bir
çeşit çapadır. Kadı Iyaz ise bunun ile ilgili olarak iki görüş nakletmektedir
ki bu iki görüşün birisi bu, diğerine göre ise burada bunlardan kastedilen
iplerdir. Onlar bu ipler ile hurma ağaçlarının üzerine çıkarlardı. Bunun tekili
ise hem mer hem ınİr olarak gelir.
"Sonra yerin
üstündeki toprak alınıp küçük çukurlar kazıldı." Yani üst tarafındaki
toprak açılıp, kazılan yerlere de deri örtülerin serilip içlerine yağın
dökülmesi için ve yağın orada kalıp yan taraflarından dışarı taşmaması için
hafif çukurlar kazıldı.
"Sonra el-Adba
adındaki devesi tökezledi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de düştü,
Safiyye (r.anha) da düştü. Allah Rasulü kalkıp onu örttü." Nedera fiili
asıl anlamı itibari ile çıkmak ve yalnız kalmak şeklinde olmakla birlikte
burada düştü anlamındadır. Nadir bir söz de buradan gelmektedir. Yani eşsiz ve
benzersiz bir söz demektir.
87 م - (1428)
قال أنس:
وشهدت وليمة
زينب. فأشبع
الناس خبزا
ولحما. وكان
يبعثني
فأدعوا الناس.
فلما فرغ قام
وتبعته. فتخلف
رجلان استأنس
بهما الحديث.
لم يخرجا.
فجعل يمر على
نسائه. فيسلم
على كل واحدة
منهن "سلام
عليكم. كيف
أنتم يا أهل
البيت؟"
فيقولون:
بخير. يا رسول
الله ! كيف وجدت
أهلك ؟ فيقول
"بخير" فلما
فرغ رجع ورجعت
معه. فلما بلغ
الباب إذا هو
بالرجلين قد
استأنس بهما
الحديث. فلما
رأياه قد رجع
قاما فخرجا.
فوالله ! ما
أدري أنا
أخبرته أم أنزل
عليه الوحي
بأنهما قد
خرجا. فرجع
ورجعت معه.
فلما وضع رجله
في أسكفة
الباب أرخى
الحجاب بيني
وبينه. وأنزل
الله تعالى
هذه الآية: {لا
تدخلوا بيوت
النبي إلا أن
يؤذن لكم} [33
/الأحزاب/ الآية
53] الآية.
3486-87m./ ... Enes dedi
ki: Ben Zeyneb'in düğün yemeğinde de bulundum. İnsanları ete ve ekmeğe
doyurmuştu. Beni insanları davet edeyim diye gönderiyordu. (Yemek) bitince
ayağa kalktı. Ben de arkasından gittim. İki adam geri kaldı ve uzun uzun
konuşmaya daldılar. Dışarı çıkmadılar. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
hanımlarının yanına gitmeye ve onların her birisine ayrı ayrı
"selamunaleykum ey hane halkı nasılsınız" demeye başladı. Onlar da:
İyiyiz ey Allah'ın Rasulü. Eşini nasıl buldun diyorlar. Kendisi: "Hayır
ile" diye cevap veriyordu .
.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bitirince döndü. Ben de onunla
birlikte döndüm. Kapıya geldiğinde o iki adamın hala konuşmalarının devam
ettiğini gördü. Onlar onun geri döndüğünü görünce bu sefer kalkıp dışarı
çıktılar. Allah'a yemin ederim ki bilemiyorum, ben mi ona çıktıklarını haber
verdim yoksa çıktıklarına dair ona vahiy mi inmişti? Bunun üzerine kendisi de
geri döndü. Ben de onunla birlikte döndüm. Ayağını kapının eşiğine koyunca
benimle kendisi arasına perdeyi indirdi. Sonra: "Peygamberin evine sizin
için yemeğe izin verilmeden girmeyin ... " (Ahzab, 53) ayeti nazil oldu.
AÇIKLAMA: "Hanımlarının
yanına gitmeye ve onların her birisine selam vermeye ... " Hadisin bu
bölümünden çıkartılacak çeşitli hükümler bulunmaktadır. Bazıları şunlardır:
1. Bir kimsenin evine
geldiği zaman hanımına, aile halkına selam vermesi müstehaptır. Bu ise
kendisini üstün tutan bir çok cahilin büyüklüklerine yediremedikleri
hususlardan birisidir.
2. Bir kimseye selam
verecek ölursa çoğul kipi ile ya selamun aleykum yahut esselamun aleykum
demelidir. İlim adamlarının dediklerine göre böylelikle verdiği selam hem selam
verdiği şahsı hem beraberindeki melekleri kapsar. o:.
3. Bir kimse aile
halkına hallerini sormalıdır. Çünkü eşinin açıklamaktan haya ettiği bir
ihtiyacı bulunabilir. Ona ihtiyacını sorunca bu sefer o da ihtiyacını
rahatlıkla söyleyebilir.
4. Erkeğe eve girdikten
sonra nasılsın ve benzeri ifadelerle halini sormak müstehaptır.
88 - (1365) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة. حدثنا
شبابة. حدثنا
سليمان عن
ثابت، عن أنس.
ح وحدثني به
عبدالله بن
هاشم ابن حيان
(واللفظ له).
حدثنا بهز.
حدثنا سليمان
بن المغيرة عن
ثابت. حدثنا
أنس. قال:
صارت
صفية لدحية في
مقسمه. وجعلوا
يمدحونها عند
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. قال:
ويقولون: ما
رأينا في السبي
مثلها
قال: فبعث
إلى دحية
فأعطاه بها ما
أراد. ثم
دفعها إلى أمي
فقال " أصلحيها
" قال: ثم خرج
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم من خيبر.
حتى إذا جعلها
في ظهره
نزل. ثم ضرب
عليها القبة.
فلما أصبح قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "من كان
عنده فضل زاد
فليأتنا به"
قال: فجعل
الرجل يجيء
بفضل التمر
وفضل السويق.
حتى جعلوا من
ذلك سوادا
حيسا. فجعلوا
يأكلون من ذلك
الحيس.
ويشربون من
حياض إلى
جنبهم من ماء
السماء. قال:
فقال أنس:
فكانت تلك
وليمة رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
عليها
قال:
فانطلقنا،
حتى إذا رأينا
جدر المدينة
هششنا إليها.
فرفعنا مطينا.
ورفع رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
مطيته. قال:
وصفية خلفه قد
أردفها رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
قال: فعثرت مطية
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم.
فصرع وصرعت.
قال: فليس أحد
من الناس ينظر
إليه ولا إليها.
حتى قام رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
فسترها. قال:
فأتيناه فقال
" لم نضر" قال:
فدخلنا
المدينة. فخرج
جواري نسائه
يتراءينها
ويشمتن
بصرعتها.
3487-88/5-
Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Şebabe tahdis etti, bize Süleyman,
Sabifden tahdis etti, o Enes'den rivayet etti. (H.) Bunu bana Abdullah b. Haşim
b. Hayyam da -ki lafız ona aittir- tahdis etti, bize Behz tahdis etti, bize
Süleyman b. el-Muğire, Sabiften tahdis etti, bize Enes tahdis edip dedi ki:
Safiyye ganimet paylaştırılırken Dihye'nin payına düşmüştü. Ashab, Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda ondan övgü ile söz etmeye ve biz
esirler arasında onun gibisini görmedik demeye koyuldular. Bunun üzerine
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Dihye'ye haber gönderdi. Ona karşılık
istediğini verdi. Sonra Safiyye'yi anneme teslim edip:
"Onun üstünü başını
düzenle" buyurdu. Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Hayber'den çıktı. Nihayet Hayber arkasında kalınca konakladı, sonra da onun (Safiyye'nin)
üzerine çadır kurdu. Sabah olunca Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Her kimde azık fazlası varsa onu bize getirsin" buyurdu. Bu sefer
kimisi fazla hurmasını, kimisi fazla seviki getirmeye başladı. Nihayet bu
getirdiklerinden bir yığın birikti ve onu da hays yaptılar. Bu yaptıkları
haysdan yemeğe ve yanlarından yağmur suyundan meydana gelmiş havuz
birikintilerinden içmeye koyuldular.
Enes dedi ki: İşte
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Safiyye dolayısıyla verdiği düğün
yemeği bu olmuştu.
Sonra yola koyulduk.
Medbe'nin duvarlarını görünce ona şevkimiz arttı.
Bu sebeple de
bineklerimizi daha da hızlandırdık. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
bineğini hızlandırdı. Safiyye'yi de Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bineğinin arkasına bindirmiştİ. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
bineği tökezleyince o da Safiyye de düştü. Hiçbir kimse ne ona ne Safiyye'ye
baktı. Nihayet Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalkıp onu örttü. Onun
yanına gittiğimizde o: "Bir zarar görmedik" buyurdu. Sonra Medine'ye
girdik. Hanımlarının küçük kızları dışarı Çıkıp onu birbirlerine gösteriyor ve
düşmesine seviniyorlardı.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Kimisi
artan hurmasını kimisi artan seviki getiriyor ve nihayet bundan bir yığın
birikti ve onu hays yaptılar." Sin harfi fethalı olarak
"sevad"ın asıl anlamı şahıstır. İsra hadisinde geçen: "Adem'in
sağ tarafında sevadlar, sol tarafında da sevadlar gördü" ibaresi şahıslar
gördü demektir. Burada kastedilen ise bu toplanan yiyeceklerden açıkça görülen
yüksek bir yığın oldu ve bunu karıştırıp hays yaptılar demektir.
"Nihayet Medine'nin
duvarlarını görünce ona olan özlemimiz arttı." Buradaki
"heşşena" lafzı nüshalarda bu şekilde he harfi fethalı, şin de
şeddeli ondan sonra da nun harfi iledir. Bazı nüshalarda ise birincisi kesreli
ve şeddesiz olmak üzere iki şin ile "heşişna" şeklindedir. Her
ikisinin de manası şevkimiz arttı, hafifledik ve ona olan özlemimizle ona doğru
gittik şeklindedir. Kadı Iyaz sözü geçen iki rivayeti zikrettikten sonra
şunları söylemektedir: Birinci rivayet birbirinin misli olan iki harfin arka
arkaya gelmesi dolayısıyla idğam edilmiştir. Bu da Bekr b. Vail kabilesinin
söyleyişidir. Kadı Iyaz dedi ki: Bazıları da bunu he harfi ve şin harfi sakin
olarak "hişna" diye rivayet etmişlerdir ki bu da "heşşe"
ile aynı anlamda "haşe-yehişu" den gelir.
"Hanımlarının küçük
kızları dışarı çıktı." Hanımları arasından yaşları küçük olanlar çıktı
demektir.
Bundan önce ise:
"Eğer onu örterse o onun hanımıdır" ibaresini ilan edilmesi halinde
nikah şahitsiz de sahihtir diyen Malikiler ile onlara bu hususta muvafakat
edenler delil göstermişlerdir. Çünkü eğer (ayrıca) şahit tutulmuş olsaydı bu
husus ashaba gizli kalmazdı. Bu aynı zamanda ashab ve tabiinden bir topluluğun
görüşü olduğu gibi Zühri ve Malik de bu kanaattedir. Medineliler ise şahitliği
değil de ilanı şart koşmuşlardır. Ashab-ı kiramdan ve onlardan sonra gelenler
arasından bir topluluk ise şart olan şahit tutmaktır. İlan değildir
demişlerdir. Bu da Evzai, Sevri, Şafii, Ebu Hanife, Ahmed ve başkalarının
görüşüdür. Bütün bunlar adaletli iki kişinin şahit olmasını şart koşarlarken
Ebu Hanife istisna olarak iki fasık kişinin şahitliği ile de nikah akdi olur
demiştir.
Ümmet, eğer şahit
bulundurmadan gizlice nikah akdi yapılacak olursa bu akdin gerçekleşmeyeceği
üzerinde icma etmişlerdir. Şayet adaletli iki kişinin şahitliği ile gizlice
akit yapılacak olursa büyük çoğunluk nazarında sahihtir. Malik ise sahih
değildir demiştir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
15- CAHŞ KIZI
ZEYNEB'İN EVLENMESİ, HİCAB EMRİNİN İNMESİ VE DÜĞÜN ZİYAFETİ (VELİME) NİN İSBATI
BABI