SAHİH-İ MÜSLİM

NİKAH

 

(14) باب فضيلة إعتاق أمة ثم يتزوجها

14- ERKEĞİN CARİYESİNE HÜRRİYETİNİ VERDİKTEN SONRA ONUNLA EVLENMESİNİN FAZİLETİ BABI

 

84 - (1365) حدثني زهير بن حرب. حدثنا إسماعيل (يعني ابن علية) عن عبدالعزيز، عن أنس ؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم غزا خيبر. قال:

فصلينا عندها صلاة الغداة بغلس. فركب نبي الله صلى الله عليه  وسلم وركب أبو طلحة وأنا رديف أبي طلحة. فأجرى نبي الله صلى الله عليه  وسلم في زقاق خيبر. وإن ركبتي لتمس فخذ النبي صلى الله عليه وسلم. وانحسر الإزار عن فخذ نبي الله صلى الله عليه وسلم. فإني لأرى بياض فخذ نبي الله صلى الله عليه وسلم. فلما دخل القرية قال " الله أكبر ! خربت خيبر.إنا إذا نزلنا بساحة قوم. فساء صباح المنذرين"  قالها ثلاث مرات. قال: وقد خرج القوم إلى أعمالهم. فقالوا: محمد والله ! قال عبدالعزيز: وقال بعض أصحابنا: فقالوا: محمد، والخميس.

قال: وأصبناها عنوة. وجمع السبي. فجاءه دحية فقال: يا رسول الله ! أعطني جارية من السبي.

فقال "اذهب فخذ جارية"  فأخذ  صفية بنت حيي. فجاء رجل  إلى نبي الله صلى الله عليه وسلم فقال: يا  نبي الله ! أعطيت دحية،  صفية بنت حيي، سيد قريظة والنضر ؟ ما تصلح إلا لك.  قال " ادعوه بها"  قال:  فجاء بها. فلما نظر إليها  النبي صلى الله عليه  وسلم قال " خذ جارية من السبي غيرها"  قال: وأعتقها وتزوجهها.

فقال له ثابت: يا أبا حمزة !  ما أصدقها ؟ قال: نفسها. أعتقها وتزوجها. حتى إذا كان بالطريق جهزتها له أم سليم. فأهدتها له من الليل. فأصبح النبي صلى الله عليه وسلم عروسا. فقال "من كان عنده شيء فليجيء به"  قال:وبسط نطعا. قال: فجعل الرجل يجيء بالأقط. وجعل الرجل يجيء بالتمر. وجعل الرجل يجيء بالسمن. فحاسوا حيسا. فكانت وليمة رسول الله صلى الله عليه وسلم.

 

3482-84/1- Bana Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize İsmail-yani b. Uleyye- Abdulaziz'den tahdis etti, onun Enes'den rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayber gazasına çıktı. (Enes devamla) dedi ki: Sabah namazını orada alacakaranlıkta kıldık. Allah'ın Nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devesine bindi. Ebu Talha da bindi. Ben de Ebu Talha'nın arkasına bindim. Allah'ın Nebi'si bineğini Hayber yoluna sürdü. Benim dizkapağım da Allah'ın Nebi'sinin uyluğuna değiyordu. Çünkü izarı Allah'ın Nebisi'nin uyluğu üzerinden çekilmişti. Ben de Allah'ın Nebi'sinin uyluğunun beyazlığını görüyordum. Şehre girince: ''Allahu ekber, harab oldu Hayber. Biz bir kavmin düzlüğüne inecek olursak korkutulup uyarılanların sabahı ne kötü olur" buyurdu ve bunu üç defa tekrarladı. O sırada Hayberliler de işlerini görmek üzere çıkmışlardı. (Onu görünce): Allah'a andalsun ki bu Muhammed'dir, dediler.

 

(Ravi) Abdulaziz dedi ki: Bazı arkadaşlarımız ise bu rivayette: Muhammed ve onun beş kol ordusu demişlerdir.

 

(Enes devamla) dedi ki: Biz orayı silah zoruyla fethettik. Esirler toplandı, Dihye ona gelip: Ey Allah'ın Resulü! Kadın esirlerden bana bir cariye ver dedi. Allah Resulü: "Git bir cariye al" buyurdu. O da gidip Huyey kızı Safiye'yi aldı. Bir adam Allah'ın Nebi'sine (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelerek:

 

Ey Allah'ın Nebi'si! Sen Dihye'ye Kurayza ve Nadir'in efendisi Huyey kızı Safiye'yi verdin. Bu ancak sana yaraşır dedi. Allah Resulü: "Dihye'yi ve onu bana çağırın" buyurdu. Dihye, Safiye ile geldi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona bakınca "Esirler arasından bir başka cariye al" buyurdu. (Enes) dedi ki: Allah Resulü ona hürriyetini verdikten sonra onunla evlendi.

 

Sabit ona: Ey Ebu Hamza! Ona ne mehir verdi? dedi. Enes: Kendisine hürriyetini verdi ve onunla evlendi. Nihayet yolun bir yerinde Um Suleym, Safiye'yi onun için hazırlayıp gece vakti zifaf için ona takdim etti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de damat olarak sabahı etti, dedi. Sonra Allah Resulü:

 

"Kimin yanında bir şeyler varsa onu getirsin" buyurdu ve yere deriden bir yaygı serdi. Kimisi bir miktar keş, bir diğeri bir miktar kuru hurma, bir başkası biraz yağ getirdi ve bunları hays denilen bir yemek yaptılar. İşte Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in düğün yemeği bu idi.

 

Diğer tahric: Buhari, 371; Müslim, 4641; Ebu Davud, 3009; Nesai, 3380

 

 

85 - (1365) وحدثني أبو الربيع الزهراني. حدثنا حماد (يعني ابن زيد) عن ثابت وعبدالعزيز بن صهيب، عن أنس. ح وحدثناه قتيبة بن سعيد. حدثنا حماد (يعني ابن زيد) عن ثابت وشعيب بن حبحاب، عن أنس. ح وحدثنا قتيبة. حدثنا أبو عوانة عن قتادة وعبدالعزيز، عن أنس. ح وحدثنا محمد بن عبيد الغبري. حدثنا أبو عوانة عن أبي عثمان، عن أنس. ح وحدثني زهير بن حرب. حدثنا معاذ ابن هشام. حدثني أبي عن شعيب بن الحبحاب، عن أنس. ح وحدثني محمد بن رافع. حدثنا يحيى بن آدم وعمر بن سعد وعبدالرزاق. جميعا عن سفيان، عن يونس بن عبيد. عن شعيب بن الحبحاب، عن أنس. كلهم عن النبي صلى الله عليه وسلم ؛ أنه أعتق صفية وجعل عتقها صداقها. وفي حديث معاذ عن أبيه: تزوج صفية وأصدقها عتقها.

 

3483-85/2- Bana Ebu Rabi' ez-Zehrani de tahdis etti, bize Hammad -yani b. Zeyd- Sabit ve Abdulaziz b. Suhayb'den tahdis etti, o Enes'den rivayet etti. (H.) Bunu bize Kuteybe b. Said de tahdis etti, bize Hammad -yani b. Zeyd- Sabit ve Şuayb b. Habhab'dan tahdis etti, o Enes'den rivayet etti. (H.) Bize Kuteybe de tahdis etti, bize Ebu Avane, Katade ve Abdulaziz'den tahdis etti, o Enes'den rivayet etti. (H.) Bize Muhammed b. Ubeyd el-Gubari de tahdis etti, bize Ebu Avane, Ebu Osman’DAN tahdis etti, o Enes'den rivayet etti (H.) Bana Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize Muaz b. Hişam tahdis etti, bana babam Şuayb b. el-Habhab'dan tahdis etti, o Enes'den rivayet etti. (H.) Bana Muhammed b. Rafi'de tahdis etti, Yahya b. Adem, Amr b. Sa'd ve Abdurrezzak birlikte Süfyan'dan tahdis etti, o Yunus b. Umeyd'den, o Şuayb b, el-Habhab'dan o Enes'den hepsi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den onun Safiyye'ye hürriyetini verdiğini ve onu hürriyetine kavuşturmasını mehri yaptığını ifade etmişlerdir.

 

Muaz'ın babasından rivayetinde ise: Safiyye ile evlendi ve ona hürriyetini vermesini mehri yaptı şeklindedir.

 

Diğer tahric: Ebu Rabi ez-Zehrani ile Kuteybe b. Said'in Hammad'dan rivayetini Kuteybe'nin Ebu Avane'den rivayetini Buhari, 947 -uzunca- 5086'da; Ebu Davud, 2054; Tirmizi, 1115; Nesai, 3342; İbn Mace, 1957; Muhammed b. Ubeyd el-Gubari'nin rivayetini yalnız Müslim rivayet etmiştir; Zuheyr b. Harb ile Muhammed b. Rafi'in rivayetini Buhari, 5169; Nesai, 3343

 

 

86 - (154) وحدثنا يحيى بن يحيى. أخبرنا خالد بن عبدالله عن مطرف، عن عامر، عن أبي بردة، عن  أبي موسى. قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم، في الذي يعتق جاريته ثم يتزوجها "له أجران".

 

3484-86/3- Bize Yahya b. Yahya da tahdis etti, bize Halid b. Abdullah, Mutarrif'den haber verdi, o Amir'den, o Ebu Burde'den, o Ebu Musa'dan şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cariyesini hürriyetine kavuşturduktan sonra onunla evlenen kimse hakkında: "Onun için iki ecir vardır" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 2544; Ebu Davud, 2053; Nesai, 3345

 

 

87  - (1365) حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا عفان. حدثنا حماد بن سلمة. حدثنا ثابت عن أنس. قال:

 كنت ردف أبي  طلحة يوم خيبر. وقدمي تمس قدم رسول  الله صلى الله عليه وسلم. قال: فأتيناهم حين بزغت الشمس. وقد أخرجوا مواشيهم وخرجوا بفؤسهم ومكاتلهم ومرورهم. فقالوا: محمد، والخميس. قال: وقال رسول الله صلى الله عليه وسلم "خربت خيبر ! إنا إذا نزلنا بساحة قوم فساء صباح المنذرين"  قال: وهزمهم الله عز وجل. ووقعت في سهم دحية جارية جميلة. فاشتراها رسول الله صلى الله عليه وسلم  بسبعة أرؤس. ثم دفعها إلى أم  سليم تصنعها له وتهيئها. (قال: وأحسبه قال) وتعتد في بيتها. وهي صفية بنت حيي. قال:  وجعل رسول الله صلى الله  عليه وسلم وليمتها التمر والأقط والسمن. فحصت الأرض أفاحيص. وجيء بالأنطاع . فوضعت فيها. وجيء بالأقط  والسمن فشبع الناس. قال: وقال الناس:  لا ندري أتزوجها أم  اتخذها أم ولد. قالوا: إن حجبها فهي امرأته. وإن لم يحجبها فهي أم ولد. فلما أراد أن يركب حجبها.  فقعدت على عجز البعير فعرفوا أنه قد تزوجها. فلما دنوا من المدينة دفع رسول الله صلى الله عليه وسلم. ودفعنا. قال: فعثرت الناقة العضباء. وندر رسول الله صلى الله عليه وسلم وندرت. فقام فسترها. وقد أشرفت النساء. فقلن: أبعد الله اليهودية.

قال: قلت:  يا أبا حمزة ! أوقع رسول الله صلى الله عليه وسلم ؟ قال:  إي. والله ! لقد وقع.

 

3485-87/4- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Aftan tahdis etti, bize Hammad b. Seleme tahdis etti, bize Sabit, Enes'den şöyle dediğini rivayet etti: Hayber gününde Ebu Talha'nın arkasına binmiştim. Ayağım da Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ayağına değiyordu. Güneş yeni doğduğunda onlara vardık. Onlar da davarlarını dışarı salmış, kendileri de baltaları, kazmaları ve çapaları ile çıkmışlardı. (Bizi görünce) Muhammed ve beş kollu ordusu dediler. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Harab oldu Hayber, biz bir kavmin düzlüğüne indik mi uyarılıp korkutulanların sabahı ne kötü olur" buyurdu. Aziz ve celil Allah onları bozguna uğrattı. Dihye'nin payına da güzel bir cariye düştü. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu beş başa mukabil satın aldı. Sonra Safiyye'yi kendisine hazırlamak üzere Um Süleym'e verdi.

 

-Ravi dedi ki zannederim Enes şunu da söyledi:- Ve evinde iddetini beklemek üzere ona teslim etti. Bu ise Huyey kızı Safiyye idi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in onun için verdiği düğün yemeği hurma, keş ve yağ idi. Yerin üzerindeki toprak alınıp hafif çukurlar kazıldı. Deri yaygılar getirilip oraya yerleştirildi. Arkasından keş ve yağ getirildi. İnsanların karnı doydu. Bu arada insanlar: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onunla evlendimi yoksa onu bir Um Veled (cariye) olarak mı edindi bilemiyoruz dediler. Sonra dediler ki: Eğer onu hicabın arkasına alırsa o zevcesi demektir, şayet onu hicabın arkasına almazsa o bir Um Veled'dir.

 

Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) devesine binmek isteyince onu hicabın arkasına aldı. Kendisi de devenin arka tarafına oturdu. Böylelikle Allah Rasulü'nün onunla evlendiğini anladılar. Medine'ye yaklaştıkları vakit Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de bineğini sürdü, biz de bineklerimizi sürdük. Dişi devesi Adba tökezledi ve Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de düştü, Safiyye de düştü. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hemen kalkıp Safiyye'yi örttü. Kadınlar da onu gördüklerinde: Allah bu yeni kadını ırak etsin dediler.

 

(Ravi Sabit) dedi ki: Ey Ebu Hamza! Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) düştü mü? dedin. O: Evet, Allah'a yemin ederim ki düştü dedi. 

 

 

AÇIKLAMA:          (3482) "Biz Hayber'in yakınında sabah namazını kıldık." Bu da sabah namazına "ğadat" demenin mekruh olmadığına delildir. Ama bazı mezhep alimlerimiz mekruh olduğunu söylemişseler de doğrusu birincisidir.

 

"Ben de Ebu Talha'nın arkasında idim." Bu da eğer bineğin gücü yetiyorsa bineğin arkasına başkasını almanın caiz olduğuna delildir. Bunun gibi sahih hadisler pek çoktur.

 

"Allah'ın Nebi'si (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayber yoluna bineğini sÜrdü." Özellikle savaş için yahut hayvanı eğitmek için ya da kişinin kendisini eğitmesi ve kahramanlıkların yollarını deneyip onlara katlanması için ihtiyaç duyulması halinde bu şekilde davranmanın caiz olduğuna, bunun mertliği azaltmayacağına ve fazilet sahibi kimselerin mertebelerini sarsmayacağına delildir. "Ve benim dizim Allah'ın Nebi'sinin uyluğuno değiyordu ... Allah'ın Nebi'sinin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyluğunun beyazını görüyordum." Bu Maliki mezhebi alimleri ile başkaları arasında uyluk avret değildir diyenlerin gösterdikleri deliller arasındadır. Bizim mezhebimize göre ise uyluk avrettir. Mezhebimize mensup ilim adamlarımız bu hadisi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in izarının yukarı doğru çekilmesini, onun isteği ile olmadığı kalabalıktan ve hayvanını koşturmaktan ötürü yukarı doğru çekildiği şeklinde yorumlamışlardır. Enes'in uyluğunu görmesi ise kasten değil gayri ihtiyari ve aniden olmuştu. Aynı şekilde dizinin onun uyluğuna değmesi de her ikisinin tercihinden dolayı değil aksine izdihamdan ötürü olmuştu. Ayrıca o bunu kasti olarak yaptığını söylemediği gibi izarını kendisinin yukarı doğru çektiğini de söylememiş, aksine kendiliğinden çekildiğini ifade etmiştir.

 

"Şehre girince Allahu ekber! Harab oldu Hayber ... dedi. Burada savaş esnasında Allah'ı zikredip tekbir getirmenin m4stehap olduğuna delil bulunmaktadır. Bu aynı zamanda yüce Allah'ın: "Ey iman edenler! Bir topluluk ile karşılaşırsanız sebat edin, Allah'ı da çokça anın ... " (Enfal, 45) buyruğuna da uygundur. Bunun için Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözü üç defa tekrar etmiştir. Aynı zamanda buradan üçün çokluk ifade ettiği anlamı da çıkartılabilir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Harab oldu Hayber" buyurması ile ilgili olarak iki açıklama yapılmıştır. Buna göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözü şu taktirde bir dua olmak üzere söylemiştir: Allah'tan harab olmasını dilerim, ikinci açıklamaya göre bu kafirler aleyhine bu şehrin harab olacağını, müslümanlar tarafından da fetholacağını haber vermektir.

 

"Muhammed ve beşli ordusu" buradaki hamis (beşli) ordunun kendisidir. Ezheri ve başkaları der ki ona hamis denilmesi ordunun öncüler, artçılar, sağ cenah, sol cenah ve kalpgah olmak üzere beş kısım olmasından dolayıdır. Ganimetin beşte birlere bölündüğü için bu ismin verildiği söylenmiştir. Ancak bu açıklamanın batıl olduğu belirtilmiştir. Çünkü bu isim cahiliye döneminde de biliniyordu. Halbuki cahiliye döneminde ganimetlerin beşte birlere bölünmesi de sözkonusu değildi.

 

"Onu (Hayber'i) silah zoru ile fethettik." Anveten, barış yolu ile değil kahretmek ve galip gelmek yolu ile fethetmek demektir. Bununla birlikte Hayber'in bazı kaleleri sulh yolu ile fethedildi. Yüce Allah'ın izni ile bunu ilgili babında açıklayacağız.

 

"Dihye ona geldi ... Huyey kızı Safiyye'yi aldı." Dihye isminde dal harfi fethalı (dahye) ve kesreli (dihye) olarak söylenir. Safiyye ismi ise sahih olana gelince esir alınmadan önceki adı idi. Adının Zeyneb olduğu ve esir alınıp ıstıfa {seçim) den sonra ona Safiyye denildiği de söylenmiştir.

 

"Dihye'ye Kurayza ve Nadir'in efendisi Huyey kızı Safiyye'yi verdin. Halbuki o ancak sana yaraşır. .. Esirler arasından başka bir cariye aL." elMazeri ve başkaları dedi ki: Dihye'nin başından geçen bu olayın iki ihtimali vardır: Birinci ihtimale göre cariyeyi kendi rızası ile geri vermiş ve başkasının onu almasına izin vermiştir. İkinci ihtimale göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona esir kadınlar arasından en iyilerini almasına değil, ortalamalarından birisini almasına izin vermişti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun en değerlilerini kavmi arasında nesebi ve şerefi en üstün ve en güzel olanlarını aldığını görünce onu geri vermesini istemiştir. Çünkü ona bunun için izin vermemişti. Ayrıca onun Dihye'ye bırakılmasının olumsuz bir takım sonuçları olacağını da görmüştü. Çünkü Dihye gibi birisi onun gibi bir cariyeyi almakla ordunun geri kalanlarına göre bir ayrıcalık idi. Diğer taraftan Safiyye (r.anha) için de mertebesi bu olmakla ve kavminin efendisinin kızı olduğu için bir çeşit aşağılanmak anlamına gelirdi. Ayrıca mertebesinin yüksekliği dolayısı ile Dihye'ye karşı üstünlük taslayacağından da korkulurdu. Muhtemelen bu birtakım ayrılıklara ya da başka hususlara da sebebiyet verebilirdi. Bundan dolayı Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Safiyye'yi kendisi için alması ortaya çıkmasından korkulan bütün bu kötülüklerin önünü kesen bir yoldu. Bununla birlikte Dihye'ye onun yerine başkasını da vermişti.

 

(3485) Diğer rivayette "Safiyye Dihye'nin payına düşmüştü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu beş baş karşılığında aldı." Buradaki "onun payına düştü" sözünden kasıt bir cariye alması için ona verilen izin sonucu payına düştü olabilir. Böylelikle diğer rivayetlere uyum arzeder. "Onu satın aldı" ifadesi ise gönlünü hoş etmek için onun yerine ona yedi esir verdi demektir. Yoksa arada bir satış akdi olmuş değildir. Buna göre de rivayetler birbirleriyle uyum arzetmiş olur. Dihye'ye bu şekilde yedi esir vermek ise nefel olarak verilmesi şeklinde yorumlanır. Nefel vermek ganimetin aslından yapılır diyenlerin görüşlerine göre bunun açıklanmayacak bir tarafı yoktur. Ama nefel vermek beşte birin beşte birinden olur diyenlerin görüşüne göre ise bu beşte birin beşte birinden verilmesi beşte birler ayrıldıktan sonra da olabilir, ondan hesab edilmek üzere öncesinden de yapılabilir. Yaptığımız bu açıklama sahih ve tercih olunan açıklamadır. Kadı Iyaz kısmen bu anlamı naklettikten sonra şunları söylemektedir: Bana göre daha tercihe değer olan Safiyye'nin bir fey olmasıdır. Çünkü kendisi Kinane b. er-Rabi'in zevcesi idi. Kinane ve ailesi ise Ebu'l-Hukayk oğullarından idi. Bunlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile antlaşma yapmış, Allah Resulü de kendilerine hiçbir hazineyi gizlememeleri şartını koşmuştu. Şayet gizleyecek olurlarsa onların zimmetleri (himayeleri) kalmazdı. Kendilerine Huyey b. Ahtab'ın hazinesini sorunca onu gizlediler ve türlü harcamalarla hazinesi bitip tükendi demişlerdi. Sonra hazinesi onların yanında tespit edilince ahitleri bozuldu, bundan dolayı onları esir aldı. Bunu ayrıca Ebu Ubeyd ve başkaları da zikretmiş bulunmaktadır. Buna göre Safiyye de onların esirlerinden birisi idi. O halde Safiyye beşte birlere ayrılmayan aksine imamın uygun gördüğü şekilde uygulama yaptığı feyden idi. Kadı Iyaz'ın açıklamaları bunlardır. Bu açıklamaları ise onun fey beşte birlere ayrılmaz şeklindeki mezhebi görüşüne uygun bir açıklamadır. Bizim mezhebimize göre ise fey de ganimet gibi beşte birlere ayrılır. Allah en iyi bilendir.

 

(3482) "Sabit ona: Ey Ebu Hamza! Ona ne mehir verdi dedi ... " Bu ifadelerden bir kimsenin cariyeyi hürriyetine kavuşturduktan sonra onunla evlenmesi müstehaptır. Bundan sonraki hadiste de belirtildiği üzere böylesinin iki ecri vardır.

 

"Ona mehir olarak kendisini verdi." Bunun anlamı hususunda farklı açıklamalar yapılmıştır. Muhakkiklerin tercih ettiği doğru açıklama şudur:

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) herhangi bir karşılık almadan herhangi bir şar: koşmadan onu bir bağış olmak üzere hürriyetine kavuşturdu. Sonra mehtvermeksizin onun rızası ile onunla evlendi. Bu da onun özelliklerindendir. O ne acil, ne müeccel herhangi bir şekilde mehir vermeden -başkasından farklı olarak- nikahlaması caizdir. Bazı mezhep alimlerimizin dediklerine göre b" şu demektir: Ona kendisine hürriyetini vermesini ve onunla evlenmeyi şar: koştu. O da kabul edince bu şarta uyması icap etti. Bazı mezhep alimlerimL: ise ona hürriyetini verdi ve sonra onun değeri karşılığında onunla evlendi Ama onun değeri ise belli değildi. Fakat bu da bundan önceki hal de ondar. başkası için caiz olmaz. Aksine her ikisi de birinci görüş sahiplerinin dedikleri gibi onun özelliklerindendir.

 

İlim adamları cariyesini onunla evlenmek şartı ile hürriyetine kavuşturan ve hürriyetine kavuşturmayı mehri olarak kabul eden kimsenin durumu hakkında farklı görüşlere sahiptir. Cumhur, cariye onunla evlenmekle yükümlü değildir, bu şart da sahih değildir demiştir. Bu görüşü ifade edenler arasında Malik, Şafii, Ebu Hanife, Muhammed b. el-Hasan ve Züfer de vardır. Şafii der ki: Eğer bu şartla ona hürriyetini verse o da kabul etse cariye hürriyetine kavuşur ama onunla evlenmek zorunda değildir. Aksine ona hürriyetini veren efendisinin cariyesinden kendi kıymeti kadar alacaklı olur. Çünkü bedelsiz ona hürriyetini vermeye razı olmamıştır. Şayet cariye onunla evlenmeyi kabul edip o da cariye ile üzerinde ittifak ettikleri bir mehir üzere evlenirse yine onun eski cariyesinden kıymeti kadar alacağı olur. Kadının da ondan az ya da çok miktarı tayin edilen mehir alacağı olur. Eğer değeri karşılığında onunla evlenecek olursa şayet bu değer her ikisi tarafından da bilinen bir miktar ise mehir olarak sahih olur. Böylelikle kocasının ondan değerinden bir alacağı kalmadığı gibi onun da kocasından alacak bir mehri olmaz. Şayet değeri belli değilse bu hususta mezhep alimlerimizin iki görüşü vardır. Birisine ne göre tıpkı değerinin belli olması halinde olduğu gibi mehir sahihtir. Çünkü bu gibi akitlerde bir tür müsamaha ve hafifletme sözkonusudur. İki görüşün daha sahih olanına ve mezhep alimlerimizin cumhurunun kabul ettiği görüşe göre mehir sahih olmaz. Aksine nikah sahih olur ve kadının mehr-i misil alması kap eder.

 

Said b. el-Müseyyeb, Hasan, Nehai, Zühri, Sevri, Evzai, Ebu Yusuf, Ahmed ve İshak ise kendisi ile evlenmesi ve hürriyetine kavuşması mehri olması şartı ile ona hürriyetini vermesi caizdir ve bu durumda eski cariyesinin bu şartı kabul etmesi gerekir. Bu hadisin lafzının zahirine göre de bu şekilde mehir sahih olur.

 

Diğerleri ise az önce geçtiği şekilde bunu tevil etmektedirler.

"Nihayet yolda Safiyye'yi Um Suleym ona hazırladı..." Bundan sonraki rivayette (3485) "Sonra onu (Safiyye'yi) Um Suleym'e verdi. .. " denilmektedir.

 

"İddet beklemesi"nin anlamı istibra yapması (yani hamile olup olmadığının anlaşılması için ay hali olmayı beklemesi) demektir. Çünkü Safiyye (r.anha) esir alınmıştı. Dolayısıyla onun için istibra etmesi kap ederdi. Bu istibra süresi içerisinde onu Um Suleym'in evinde bıraktı. Süre bittikten sonra Um Suleym onu hazırladı, süsledi, gelinlerde adet olduğu üzere dövme, saç eklemek ve buna benzer yasak olan diğer yasak herhangi bir husus ile olmamak üzere onu süsleyip güzelleştirdi.

 

"Onu hediye etti" yani zifafa soktu demektir. Gelin kocasına hediye edildi denilirken onun için zifafa sokuldu demektir. Arapçada aruz hem damat hem gelin için kullanılır. İfadede aslında şu anlamda bir takdim ve tehir vardır: Safiyye (r.anha) iddet bekledi. Yani istibrada bulundu. Sonra Um Suleym onu hazırladı, sonra onu zifafa soktu. Burada kullanılan "vav" sıralamayı gerektirmemektedir.

 

Hadiste geceleyin zifaf olabileceği hükmü anlaşılmaktadır. Daha önce Aişe (r.anha) ile evlenmesi hadisinde ise gündüzün zifafa girmek sözkonusu edilmişti. Orada her iki halin de caiz olduğunu söylemiştik. Allah en iyi bilendir.

 

(3482) "Yanında bir şeyler olan onu bana getirsin." Bazı nüshalarda "onu getirsin" anlamındadır. Bunda da düğün ziyafetine (velime) ve bunun zifafa girdikten sonra verildiğine delil vardır. Daha önce de, öncesinde de sonrasında da caiz olduğu geçmiş idi. Aynı şekilde kavmi arasında büyük sayılan zatın arkadaşlarından bu gibi durumlarda yiyeceklerini getirmelerini istemesi mümkündür. Yine bundan kocanın arkadaşlarının ve komşularının vereceği düğün ziyafetinde kendi yemeklerini götürerek yardımcı olmalarının müstehap olduğu da anlaşılmaktadır.

 

"Ve bir deri yaygı serdi." Buradaki deri yaygı anlamındaki lafız da dört meşhur söyleyiş vardır. Nun harfi fethalı nath, kesreli olarak nıth, ayrıca tı harfi fethalı ve sakin olarak da söylenebilir. Hepsinin en fasihi nun harfi kesreli olmakla birlikte tı harfi fethalı olan (nita') söyleyişidir. Çoğulu ise nutu' ve enta' diye gelir.

 

"Kimisi keş getirmeye bir diğeri hurma getirmeye bir başkası yağ getirmeye koyuldu. Sonra da hays denilen yemek yaptılar." Hays keş, hurma ve yağın karıştırılıp yoğurulması demektir. Yani bu getirilenlerden hays yaptıktan sonra onu yediler.

 

Cariyesine hürriyetini verdikten sonra onunla evlenen kimse hakkında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Onun için iki ecir vardır" buyruğu ile ilgili açıklama ve şerh İman Bölümü'nde Müslim'in bunu zikrettiği yerde geniş bir şekilde açıklanmış bulunmaktadır. Burada onu yeniden zikretmesi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Safiyye'ye bunu uyguladığına dikkat çekmek içindir. Çünkü bunun açık bir fazileti vardır.

 

"Güneş doğduğu zaman" yani doğmaya başladığı zaman.

"Baltaları ile, zembilleri ile, çapaları ile dışarı çıktılar." Baltalar (fuus)'in tekili hemzeli olarak "fe's" ne olduğu bilinmektedir. Zembiller ise tekili "miktel"dir. Burur (çapalar}ın tekili "mer" olup bu da bir çeşit çapadır. Kadı Iyaz ise bunun ile ilgili olarak iki görüş nakletmektedir ki bu iki görüşün birisi bu, diğerine göre ise burada bunlardan kastedilen iplerdir. Onlar bu ipler ile hurma ağaçlarının üzerine çıkarlardı. Bunun tekili ise hem mer hem ınİr olarak gelir.

 

"Sonra yerin üstündeki toprak alınıp küçük çukurlar kazıldı." Yani üst tarafındaki toprak açılıp, kazılan yerlere de deri örtülerin serilip içlerine yağın dökülmesi için ve yağın orada kalıp yan taraflarından dışarı taşmaması için hafif çukurlar kazıldı. 

"Sonra el-Adba adındaki devesi tökezledi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de düştü, Safiyye (r.anha) da düştü. Allah Rasulü kalkıp onu örttü." Nedera fiili asıl anlamı itibari ile çıkmak ve yalnız kalmak şeklinde olmakla birlikte burada düştü anlamındadır. Nadir bir söz de buradan gelmektedir. Yani eşsiz ve benzersiz bir söz demektir.

 

 

 

87 م - (1428) قال أنس: وشهدت وليمة زينب. فأشبع الناس خبزا ولحما. وكان يبعثني فأدعوا الناس. فلما فرغ قام وتبعته. فتخلف رجلان استأنس بهما الحديث. لم يخرجا. فجعل يمر على نسائه. فيسلم على كل واحدة منهن "سلام عليكم. كيف أنتم يا أهل البيت؟" فيقولون: بخير. يا رسول الله ! كيف وجدت أهلك ؟ فيقول "بخير" فلما فرغ رجع ورجعت معه. فلما بلغ الباب إذا هو بالرجلين قد استأنس بهما الحديث. فلما رأياه قد رجع قاما فخرجا. فوالله ! ما أدري أنا أخبرته أم أنزل عليه الوحي بأنهما قد خرجا. فرجع ورجعت معه. فلما وضع رجله في أسكفة الباب أرخى الحجاب بيني وبينه. وأنزل الله تعالى هذه الآية: {لا تدخلوا بيوت النبي إلا أن يؤذن لكم} [33 /الأحزاب/ الآية 53] الآية.

 

3486-87m./ ... Enes dedi ki: Ben Zeyneb'in düğün yemeğinde de bulundum. İnsanları ete ve ekmeğe doyurmuştu. Beni insanları davet edeyim diye gönderiyordu. (Yemek) bitince ayağa kalktı. Ben de arkasından gittim. İki adam geri kaldı ve uzun uzun konuşmaya daldılar. Dışarı çıkmadılar. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hanımlarının yanına gitmeye ve onların her birisine ayrı ayrı "selamunaleykum ey hane halkı nasılsınız" demeye başladı. Onlar da: İyiyiz ey Allah'ın Rasulü. Eşini nasıl buldun diyorlar. Kendisi: "Hayır ile" diye cevap veriyordu .

. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bitirince döndü. Ben de onunla birlikte döndüm. Kapıya geldiğinde o iki adamın hala konuşmalarının devam ettiğini gördü. Onlar onun geri döndüğünü görünce bu sefer kalkıp dışarı çıktılar. Allah'a yemin ederim ki bilemiyorum, ben mi ona çıktıklarını haber verdim yoksa çıktıklarına dair ona vahiy mi inmişti? Bunun üzerine kendisi de geri döndü. Ben de onunla birlikte döndüm. Ayağını kapının eşiğine koyunca benimle kendisi arasına perdeyi indirdi. Sonra: "Peygamberin evine sizin için yemeğe izin verilmeden girmeyin ... " (Ahzab, 53) ayeti nazil oldu.

 

 

AÇIKLAMA:          "Hanımlarının yanına gitmeye ve onların her birisine selam vermeye ... " Hadisin bu bölümünden çıkartılacak çeşitli hükümler bulunmaktadır. Bazıları şunlardır:

 

1. Bir kimsenin evine geldiği zaman hanımına, aile halkına selam vermesi müstehaptır. Bu ise kendisini üstün tutan bir çok cahilin büyüklüklerine yediremedikleri hususlardan birisidir.

 

2. Bir kimseye selam verecek ölursa çoğul kipi ile ya selamun aleykum yahut esselamun aleykum demelidir. İlim adamlarının dediklerine göre böylelikle verdiği selam hem selam verdiği şahsı hem beraberindeki melekleri kapsar. o:.

 

3. Bir kimse aile halkına hallerini sormalıdır. Çünkü eşinin açıklamaktan haya ettiği bir ihtiyacı bulunabilir. Ona ihtiyacını sorunca bu sefer o da ihtiyacını rahatlıkla söyleyebilir.

 

4. Erkeğe eve girdikten sonra nasılsın ve benzeri ifadelerle halini sormak müstehaptır.

 

 

 

88 - (1365) وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا شبابة. حدثنا سليمان عن ثابت، عن أنس. ح وحدثني به عبدالله بن هاشم ابن حيان (واللفظ له). حدثنا بهز. حدثنا سليمان بن المغيرة عن ثابت. حدثنا أنس. قال:

 صارت صفية لدحية في مقسمه. وجعلوا يمدحونها عند رسول الله صلى الله عليه وسلم. قال: ويقولون: ما رأينا في السبي مثلها  قال: فبعث إلى دحية فأعطاه بها ما أراد. ثم دفعها إلى أمي فقال " أصلحيها " قال: ثم خرج رسول الله صلى الله عليه وسلم من خيبر. حتى إذا جعلها في ظهره نزل. ثم ضرب عليها القبة. فلما أصبح قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "من كان عنده فضل زاد فليأتنا به" قال: فجعل الرجل يجيء بفضل التمر وفضل السويق. حتى جعلوا من ذلك سوادا حيسا. فجعلوا يأكلون من ذلك الحيس. ويشربون من حياض إلى جنبهم من ماء السماء. قال: فقال أنس: فكانت تلك وليمة رسول الله صلى الله عليه وسلم عليها  قال: فانطلقنا، حتى إذا رأينا جدر المدينة هششنا إليها. فرفعنا مطينا. ورفع رسول الله صلى الله عليه وسلم مطيته. قال: وصفية خلفه قد أردفها رسول الله صلى الله عليه وسلم. قال: فعثرت مطية رسول الله صلى الله عليه وسلم.  فصرع وصرعت. قال: فليس أحد من الناس ينظر إليه ولا  إليها. حتى قام رسول الله صلى الله عليه وسلم فسترها. قال: فأتيناه فقال " لم نضر" قال: فدخلنا المدينة. فخرج جواري نسائه يتراءينها ويشمتن بصرعتها.

 

3487-88/5- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Şebabe tahdis etti, bize Süleyman, Sabifden tahdis etti, o Enes'den rivayet etti. (H.) Bunu bana Abdullah b. Haşim b. Hayyam da -ki lafız ona aittir- tahdis etti, bize Behz tahdis etti, bize Süleyman b. el-Muğire, Sabiften tahdis etti, bize Enes tahdis edip dedi ki: Safiyye ganimet paylaştırılırken Dihye'nin payına düşmüştü. Ashab, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzurunda ondan övgü ile söz etmeye ve biz esirler arasında onun gibisini görmedik demeye koyuldular. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Dihye'ye haber gönderdi. Ona karşılık istediğini verdi. Sonra Safiyye'yi anneme teslim edip:

 

"Onun üstünü başını düzenle" buyurdu. Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayber'den çıktı. Nihayet Hayber arkasında kalınca konakladı, sonra da onun (Safiyye'nin) üzerine çadır kurdu. Sabah olunca Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Her kimde azık fazlası varsa onu bize getirsin" buyurdu. Bu sefer kimisi fazla hurmasını, kimisi fazla seviki getirmeye başladı. Nihayet bu getirdiklerinden bir yığın birikti ve onu da hays yaptılar. Bu yaptıkları haysdan yemeğe ve yanlarından yağmur suyundan meydana gelmiş havuz birikintilerinden içmeye koyuldular.

Enes dedi ki: İşte Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Safiyye dolayısıyla verdiği düğün yemeği bu olmuştu.

 

Sonra yola koyulduk. Medbe'nin duvarlarını görünce ona şevkimiz arttı.

Bu sebeple de bineklerimizi daha da hızlandırdık. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de bineğini hızlandırdı. Safiyye'yi de Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bineğinin arkasına bindirmiştİ. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bineği tökezleyince o da Safiyye de düştü. Hiçbir kimse ne ona ne Safiyye'ye baktı. Nihayet Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kalkıp onu örttü. Onun yanına gittiğimizde o: "Bir zarar görmedik" buyurdu. Sonra Medine'ye girdik. Hanımlarının küçük kızları dışarı Çıkıp onu birbirlerine gösteriyor ve düşmesine seviniyorlardı.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          "Kimisi artan hurmasını kimisi artan seviki getiriyor ve nihayet bundan bir yığın birikti ve onu hays yaptılar." Sin harfi fethalı olarak "sevad"ın asıl anlamı şahıstır. İsra hadisinde geçen: "Adem'in sağ tarafında sevadlar, sol tarafında da sevadlar gördü" ibaresi şahıslar gördü demektir. Burada kastedilen ise bu toplanan yiyeceklerden açıkça görülen yüksek bir yığın oldu ve bunu karıştırıp hays yaptılar demektir.

 

"Nihayet Medine'nin duvarlarını görünce ona olan özlemimiz arttı." Buradaki "heşşena" lafzı nüshalarda bu şekilde he harfi fethalı, şin de şeddeli ondan sonra da nun harfi iledir. Bazı nüshalarda ise birincisi kesreli ve şeddesiz olmak üzere iki şin ile "heşişna" şeklindedir. Her ikisinin de manası şevkimiz arttı, hafifledik ve ona olan özlemimizle ona doğru gittik şeklindedir. Kadı Iyaz sözü geçen iki rivayeti zikrettikten sonra şunları söylemektedir: Birinci rivayet birbirinin misli olan iki harfin arka arkaya gelmesi dolayısıyla idğam edilmiştir. Bu da Bekr b. Vail kabilesinin söyleyişidir. Kadı Iyaz dedi ki: Bazıları da bunu he harfi ve şin harfi sakin olarak "hişna" diye rivayet etmişlerdir ki bu da "heşşe" ile aynı anlamda "haşe-yehişu" den gelir.

 

"Hanımlarının küçük kızları dışarı çıktı." Hanımları arasından yaşları küçük olanlar çıktı demektir.

 

Bundan önce ise: "Eğer onu örterse o onun hanımıdır" ibaresini ilan edilmesi halinde nikah şahitsiz de sahihtir diyen Malikiler ile onlara bu hususta muvafakat edenler delil göstermişlerdir. Çünkü eğer (ayrıca) şahit tutulmuş olsaydı bu husus ashaba gizli kalmazdı. Bu aynı zamanda ashab ve tabiinden bir topluluğun görüşü olduğu gibi Zühri ve Malik de bu kanaattedir. Medineliler ise şahitliği değil de ilanı şart koşmuşlardır. Ashab-ı kiramdan ve onlardan sonra gelenler arasından bir topluluk ise şart olan şahit tutmaktır. İlan değildir demişlerdir. Bu da Evzai, Sevri, Şafii, Ebu Hanife, Ahmed ve başkalarının görüşüdür. Bütün bunlar adaletli iki kişinin şahit olmasını şart koşarlarken Ebu Hanife istisna olarak iki fasık kişinin şahitliği ile de nikah akdi olur demiştir.

 

Ümmet, eğer şahit bulundurmadan gizlice nikah akdi yapılacak olursa bu akdin gerçekleşmeyeceği üzerinde icma etmişlerdir. Şayet adaletli iki kişinin şahitliği ile gizlice akit yapılacak olursa büyük çoğunluk nazarında sahihtir. Malik ise sahih değildir demiştir. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

15- CAHŞ KIZI ZEYNEB'İN EVLENMESİ, HİCAB EMRİNİN İNMESİ VE DÜĞÜN ZİYAFETİ (VELİME) NİN İSBATI BABI