SAHİH-İ MÜSLİM

NİKAH

 

(13) باب الصداق وجواز كونه تعليم قرآن وخاتم حديد، وغير ذلك من قليل وكثير. واستحباب كونه خمسمائة درهم لمن لا يجحف به

13- MEHİR VE MEHRİN KUR'AN ÖGRETME, DEMİR BİR YÜZÜK, AZ YADA ÇOK DAHA BAŞKA BİR ŞEY OLMASININ CAİZ OLUŞU VE KENDİSİNE AĞIR GELMEYECEK KİMSELER İÇİN BEŞ YÜZ DİRHEM OLMASININ MÜSTEHAP OLDUĞU BABI

 

76 - (1425) حدثنا قتيبة بن سعيد الثقفي. حدثنا يعقوب (يعني ابن عبدالرحمن القاري) عن أبي حازم، عن سهل  بن سعد. ح وحدثناه قتيبة. حدثنا عبدالعزيز بن أبي حازم، عن أبيه، عن سهل بن سعد الساعدي. قال: جاءت امرأة إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم. فقالت:

 يا رسول الله ! أهب لك نفسى. فنظر إليها رسول صلى الله عليه وسلم. فصعد النظر فيها وصوبه. ثم طأطأ رسول الله صلى الله عليه وسلم رأسه. فلما رأت المرأة أنه لم يقض فيها شيئا، جلست. فقام رجل من أصحابه فقال: يا رسول الله ! إن لم يكن لك بها حاجة فزوجنيها. فقال:

"فهل عندك من شيء ؟ " فقال: لا. والله ! يا رسول الله ! فقال: "اذهب إلى أهلك فانظرهل تجد شيئا ؟" فذهب ثم رجع. فقال: لا. والله ! ماوجدت شيئا. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "انظر ولو خاتم من حديد"  فذهب ثم رجع. فقال: لا. والله ! يا رسول الله ! ولا  خاتم من حديد. ولكن  هذا إزاري. (قال سهل ما له رداء) فلها نصفه.  فقال رسول الله  "ما تصنع بإزارك إن لبسته لم يكن عليها منه شيء. وإن لبسته لم يكن عليك منه شيء" فجلس الرجل. حتى إذا طال مجلسه قام. فرآه رسول الله صلى الله عليه وسلم موليا. فأمر به فدعي. فلما جاء قال " ماذا معك من القرآن ؟" قال: معي سورة كذا وكذا. (عددها) فقال "تقرؤهن عن ظهر قلبك" ؟ قال: نعم. قال "اذهب فقد ملكتها بما معك من القرآن".

هذا حديث ابن أبي حازم. وحديث يعقوب يقاربه في اللفظ.

 

3472-76/1- Bize Kuteybe b. Said es-Sakafi tahdis etti, bize Yakub -yani b. Abdurrahman el-Kari- Ebu Hazim'den tahdis etti, o Sehl b. Sa'd'dan rivayet etti. (H). Bunu bize Kuteybe de tahdis etti, bize Abdulaziz b. Ebu Hazim babasından tahdis etti, o Sehl b. Sa'd es-Saidı'den şöyle dediğini rivayet etti:

 

Bir kadın Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi ve: Ey Allah'ın Rasulü. Kendimi sana hibe etmek üzere geldim, dedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O kadına baktı. Onu yukarıdan aşağıya süzdü. Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) başını önüne eğdi. Kadın Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hakkında bir hüküm vermediğini görünce oturdu. Bu sefer ashabından bir adam ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Rasulü! Eğer senin bu kadına bir ihtiyacın yoksa onu benimle evlendir, dedi.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Vanında bir şey var mı?" buyurdu. Adam: Allah'a yemin ederim ki hayır ey Allah'ın Rasulü dedi. Bu sefec Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Haydi ailene git, bak bakalım bir şey bulabilecek misin?" buyurdu. Adam gittikten sonra geri geldi ve: Allah'a yemin olsun ki: Hayır, hiçbir şey bulamadım dedi. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bir bak, demirden bir yüzük dahi olsa (bulamıyo'" musun)" buyurdu.

 

Adam gitti sonra geldi ve: Allah'a yemin olsun ki ey Allah'ın Rasulü demirden bir yüzük dahi bulamadım fakat işte benim bu izarım, dedi. -Sehl de: Ama ridası (üstü) yok dedi- Yarısı onun olsun. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu kadın senin izarını ne yapsın. Sen onu giyinecek olursan onun üzerinde o izarından bir şey olmaz. Eğer kendisi onu giyecek olursa bu sefer senin üzerine ondan bir şey olmaz" buyurdu.

 

Bunun üzerine adam oturdu. Nihayet oturması ona uzun gelince kalktı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun arkasını dönüp gittiğini görünce verdiği emir üzerine geri çağırıldı. Adam gelince ona: "Kur'an'dan ne biliyorsun?" buyurdu. Adam: Şu sure, şu sureleri biliyorum deyip bildiği sureleri sayınca, Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunları ezbere okuyabiliyor musun?" buyurdu. Adam, evet deyince Allah Rasulü: "Git ezberindeki Kur'an karşılığında o senin mülkiyetine verildi" buyurdu.

 

Bu İbn Ebu Hazim'in hadisi rivayetidir. Yakub'un bu hadisi rivayeti de lafız itibari ile buna yakındır.

 

 

Diğer tahric: Buharu, 5087, 5871

 

AÇIKLAMA:          "Bize Yakub -yani b. Abdurrahman el-Kari- tahdis etti." el-Kari'ye harfi şeddeli olup bilinen bir kabile olan "Kare"ye mensubtur. Daha önce de açıklanmıştı.

 

Kadının: "Kendimi sana hibe etmek üzere geldim" demesi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in buna ses çıkarmayışı ile birlikte bir kadının nikahını ona hibe etmesinin caiz olduğuna delildir. Nitekim yüce Allah: "Ve bir de kendisini peygambere hibe eden mü'min kadını -eğer peygamber onu nikah etmek isterse- diğer mü'minler bir yana yalnız sana has olmak üzere helal kıldık." (Ahzab, 50) buyurmaktadır.

 

Mezhep alimlerimiz der ki: Bu ayet-i kerime ile bu hadis bu hususa bir delildir. Dolayısıyla bir kadın kendisini Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e hibe etse Allah Resulü de o kadınla mehirsiz olarak evlense bu onun için helaldir ve artık bundan sonra zifafa girmek sebebi ile de vefat sebebi ile de başka bir sebeple de ona mehir ödemesi kap etmez. Halbuki başkası böyle değildir. Çünkü ondan başkasının nikahlaması halinde ya müsemma (miktarı tespit edilmiş) ya da mehri misilden birisi mutlaka vacip olur. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in nikahını hibe lafzı ile akd olup olmayacağı hususu ile ilgili olarak mezhep alimlerimizin de iki görüşü vardır. Bir görüşe göre nikah akdi gerçekleşir. İkinci görüşe göre ise hibe lafzı ile nikah akdi gerçekleşmez. Aksine nikah akdi ya evlendirmek yahut nikahlamak lafızları ile -onun dışındaki ümmetin diğer fertlerinde olduğu gibi- akd olabilir. Bize göre nikahın ancak bu iki lafızdan birisi ile akd edileceği hususunda görüş ayrılığı yoktur. Böyle diyenler de ayeti ve hadisi burada hibeden maksadın hibe lafzı ile akit yapıldığından ötürü mehrin olmayacağı şeklinde anlaşılır.

 

Ebu Hanife dedi ki: Herkesin nikahı ebedilik şartı ile mülk edinmeyi gerektiren her bir lafızIa akd olunabilir. Sevri, Ebu Sevr, Maliki fukahasının pek çoğu ve başkaları da bizim mezhebimiz ile aynı kanaattedir. Ayrıca bu Malik'den nakledilmiş iki rivayetten birisidir. Ondan gelen diğer rivayete göre ise nikah hibe, sadaka ve nikah kastedilmesi şartı ile bey lafızları ile dahi akd edilebilir. Mehrin zikredilip edilmemesi arasında da fark yoktur. Fakat rehin, icare ve vasiyet lafızları ile nikah akdi sahih olmaz. Maliki mezhebi alimleri arasında helal kılmak ve mübah kılmak lafızları ile nikah akdini sahih kabul edenler de vardır. Bunları Kadı Iyaz nakletmiş bulunuyor.

 

"Rasuluilah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O kadına baktı, onu tepeden tırnağa süzdü, sonra da başını önüne eğdi." Bunda bir kadın ile evlenmek isteyen bir kimsenin ona bakmasının ve onu dikkatlice süzmesinin caiz olduğuna delil vardır.

 

Aynı zamanda kadının kendisi ile evlenmesi için kendisini salih bir erkeğe teklif etmesinin müstehap olduğu, diğer taraftan kendisinden gerçekleştirmesi imkanı bulunmayan bir ihtiyaç istenen kişinin bunu yerine getiremeyeceğini soru soranın anlayacağı bir şekilde susmakla geçiştirip olumsuz cevap vererek onu utandırmamasının müstehap olduğu hükmü de anlaşılmaktadır. Ancak sadece bu işin olamayacağı açık ifade ile anlaşılabilecekse o taktirde açıkça olumsuz cevap verir. Hattabi dedi ki: Yine bu hadiste bir kadını ona iddet içerisinde olup olmadığını sormadan -halin zahirine göre olayı yorumlayarak- nikahlamanın caiz olduğu hükmü anlaşılır. Ama bununla birlikte hakimlerin adeti ihtiyaten bunu araştırmaktır.

Derim ki: Şafii dedi ki: Kadı kendisinden kendisini evlendirmesi isteği ile gelen bir kadını bu kadının özel bir velisinin bulunmadığına ve evli de iddet içerisinde de olmadığına adaletli iki kişi şahitlik etmedikçe evlendiremez. Mezhep alimlerimiz arasında: Bu vacip bir şarttır diyenler dahi vardır ama mezhep alimlerimize göre daha sahih görülen bunun müstehap olduğu. ihtiyat olduğu ama şart olmadığıdır.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Bir bak, demirden bir yüzük dahi olsa" buyruğu nüshalarda bu şekilde "hatim" lafzının sonunda elif yoktur. Bazı nüshalarda ise elifli olarak "hatimen" şeklindedir. Bu açıkça anlaşılan bir husustur. Birincisi de doğrudur. Yani, hiç olmazsa demirden bir yüzük olsur. anlamındadır.

 

Bu buyrukta nikahın mehir olmadan akd edilmemesinin müstehap olduğuna delildir. Çünkü böylesi anlaşmazlıkların daha çok önünü keser ve eğer zifafa girmeden önce talak gerçekleşip mehrin yarısının verilmesinin gerekeceği haline göre kadın için daha faydalıdır. Hatta eğer nikahda mehir miktar olarak tespit edilmemişse böyle bir durumda mehir gerekmez, aksine sadece mut'a (kadına yararlanabileceği bir şeyler vermek) gerekir. O halde mehirsiz nikah akdi yapılırsa sahihtir. Nitekim yüce Allah: "Kendileri ile temas etmediğiniz yahut kendilerine mehir tayin etmemiş olduğunuz hanımları boşamanızda üzerinizde bir günah yoktur." (Bakara, 236) buyurmaktadır. İşte bu buyruk mehir olmadan nikahın da talakın da sahih olacağını ama daha sonra kadına mehrin verilmesinin vacip olacağını açıkça ifade etmektedir. Peki mehir akit ile mi yoksa zifafa girmek ile mi vacip olur. Bu hususta meşhur bir görüş ayrılığı vardır ve bunlar aynı zamanda Şafii'nin iki görüşüdür. Daha sahih olanı gerdeğe girmekle vacip olacağıdır. Bu ayetin zahirinden anlaşılan da budur.

 

Hadis-i şerifte mehrin eşlerin karşılıklı rıza göstermeleri şartıyla mal edinilebilecek cinsten az ya da çok olmasının caiz olduğuna delildir. Çünkü demir bir yüzük son derece az bir değerdir. Şafii'nin mezhebi budur. Selef ve halefin ilim adamlarının büyük çoğunluğunun kanaati de budur. Rabia, Ebu Zinad, İbn Ebu Zi'b, Yahya b. Said, Leys b. Sa'd, Sevri, Evzai, Müslim b. Halid ez-Zinci, İbn Ebu Leyla ve Davud da hadis ehli fukahası ile Maliki mezhebi alimlerinden İbn Vehb de böyle demişlerdir. Kadı Iyaz dedi ki: Bu Hicazlı, Basralı, KMeli, Şam lı ve diğer bütün ilim adamlarının görüşüdür. Bu görüşe göre az ya da çok, eşlerin karşılıklı rıza ile kabul ettikleri her bir şey mehir olarak caizdir. Kamçı, ayakkabı, demir yüzük ve benzeri gibi. Malik ise asgarisi hırsızlık nisabında olduğu gibi çeyrek dinardır demiştir. Kadı Iyaz der ki: Bu Malik'in tek başına kabul ettiği görüşlerden birisidir. Ebu Hanife ve Hanefi mezhebi fukahası: Asgarisi on dirhemdir derken, İbn Şubrume, en azı beşdirhemdir. Her ikisi de bu miktarı kendilerince hırsızlıkda el kesmek için aranan nisabı gözönünde bulundurmuşlardır. Nehai ise kırk dirhemden daha azının mehir olmasını mekruh görmüş ve bir defasında da on dirhemden az demiştir.

 

Ama cumhurun görüşü dışında kalan bu görüşler sünnete muhaliftir ve onlara karşı bu sahih ve açık hadis delil teşkil etmektedir.

 

Ayrıca bu hadiste demirden yüzük edinmenin caiz olduğu hükmü de anlaşılmaktadır. Bu konuda Kadı Iyaz'ın naklettiği üzere selefin farklı görüşleri bulunmaktadır. Bizim (Şafii) mezhep alimlerimize göre demir yüzüğün mekruh olup olmaması ile ilgili iki görüşü bulunmakta olup daha sahih olanına göre mekruh değildir. Çünkü demir yüzük kullanmayı yasaklayan hadis zayıftır. Ben bu meseleyi el-Mühezzeb şerhinde açıklamış bulunuyorum.

 

Yine bu hadisten mehrin kadına peşin teslim edilmesinin müstehap olduğu hükmü de anlaşılmaktadır.

 

Adamın: Allah'a yemin ederim ki ey Allah'ın Rasulü, demirden bir yüzüğüm dahi yok" ifadelerinde de yemin ettirmeden ve zorunluluk da yokken yemin etmenin caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Şu kadar var ki mezhep alimlerimiz ama ihtiyaç yoksa yemin etmek mekruhtur demişlerdir. Bu adamın ise söylediğini pekiştirmeye ihtiyacı vardı.

 

Yine bu ifadelerden eli dar kimseyi evlendirmenin ve onun evlenmesinin caiz olduğu hükmü de anlaşılmaktadır.

 

"Fakat benim şu izarım var. .. " Bu da bir kavmin ileri geleninin onların maslahatına olan hususları göz önünde bulundurması ve kendilerine onlar için daha uygun ve yumuşak olan yolu göstermesinin gereğine bir delildir. Diğer taraftan erkeğin razı olması halinde ya da razı olacağını ağırlıklı olarak düşünmesi halinde hanımının elbisesini giyinmesinin caiz olduğu hükmü de anlaşılmaktadır. İşte bu hadisin bu bölümünden kasıt da budur.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Git, Kur'an'dan ezbere bildiklerine karşılık o mülkiyetine verildi" buyruğu nüshaların bir çoğunda bu şekildedir. Kadı Iyaz da bunu çoğunluğun rivayeti olarak mim harfi ötreli, lam harfi kesreli, edilgen bir fiil olarak "mullikteha: o mülkiyetine verildi" diye nakletmiştir. Bazı nüshalarda ise iki kaf ile olmak üzere: "mellektükeha: onu sana mülk verdim" şeklindedir. Buhari de bunu böylece rivayet etmiştir. Başka bir rivayette ise: "Zevvectukeha: Onu seninle evlendirdim" şeklindedir. Kadı Iyaz dedi ki: Darakutni dedi ki: Bunu "o mülkiyetine verildi" şeklinde rivayet edenlerin rivayeti bir yanılmadır. Doğrusu ise bunu: "onu seninle evlendirdim" diye rivayet edenlerinkidir. Üstelik bunlar sayıca daha çok ve hıfzları daha ileridir. 

 

Derim ki: Her iki lafzın da doğru olma ihtimali vardır. Bu durumda önce evlendirme lafzı söylenmiş, böylelikle ona malik olmuş, sonra da ona: Artık gidebilirsin, çünkü bundan önceki evlendirme sureti ile o senin mülkiyetine verilmiş bulunuyor demiş olur. Allah en iyi bilendir.

 

Bu hadiste Kur'an öğretmenin mehir olmasının caiz olduğuna, Kur'an öğretme karşılığında ücret almanın da caiz olduğuna delildir. Şafii mezhebine göre her ikisi de caizdir. Ata, Hasan b. Salih, Malik, İshak ve başkaları da böyle demiştir.

 

Aralarında Zührı ve Ebu Hanifenin bulunduğu bir topluluk ise bunu kabul etmemektedir.

 

Bu hadis ile birlikte: "Şüphesiz karşılığında ücret almaya en çok hak kazandığınız şey Allah'ın kitabıdır" şeklindeki sahih hadis bunu kabul etmeyenlerin görüşlerini reddetmektedir.

Kadı Iyaz Kur'an öğretmek için başkalarını ücretle tutmanın caiz olduğu kanaatini Ebu Hanife dışında bütün alimlerden nakletmiş bulunmaktadır.

 

 

 

77 - (1425)  وحدثناه خلف بن هشام. حدثنا حمادبن زيد. ح وحدثنيه زهير بن حرب. حدثنا  سفيان بن عيينة.  ح وحدثنا إسحاق بن إبراهيم عن الدراوردي. ح وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا حسين بن علي عن زائدة. كلهم عن أبي حازم، عن سهل بن سعد، بهذا الحديث. يزيد بعضهم على بعض. غير أن في الحديث زائدة قال (انطلق فقد زوجتكها. فعلمها من القرآن).

 

3473-77/2- Bunu bize Halef b. Hişam da tahdis etti, bize Hammad b. Zeyd tahdis etti (H.) Bunu bana Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize Süfyan b. Uyeyne tahdis etti (H.) Bize İshak b. İbrahim de ed-Deraverdi'den tahdis etti, (H.) Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Huseyn b. Ali, Zaide'den, hepsi Ebu Hazim'den o Sehl b. Sa'd'dan bu hadisi rivayet etti. Kimi diğerine göre fazla lafızlarla bu rivayeti nakletti. Ancak Ebu Zaide'nin hadisi rivayetinde: "Haydi git, ben onu seninle evlendirdim, Kur'on'dan (bildiklerini) ona öğret" buyurduğu kaydedilmektedir.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

78 - (1426) حدثنا إسحاق بن إبراهيم. أخبرنا عبدالعزيز بن محمد. حدثني يزيد بن عبدالله بن أسامة بن الهاد. ح وحدثني محمد ابن أبي عمر المكي (واللفظ له). حدثنا عبدالعزيز عن يزيد، عن محمد بن إبراهيم، عن أبي سلمة بن عبدالرحمن ؛ أنه قال: سألت عائشة زوج النبي صلى الله عليه وسلم:

 كم كان صداق رسول الله صلى الله عليه وسلم ؟ قالت: كان صداقه لأزواجه ثنتي عشرة أوقية ونشا. قالت: أتدري ما النش ؟ قال: قلت: نصف أوقية. قتلك خمسمائة درهم. فهذا صداق رسول الله صلى الله عليه وسلم لأزواجه.

 

3474-78/3- Bize İshak b. İbrahim tahdis etti, bize Abdülaziz b. Muhammed haber verdi, bana Yezid b. Abdullah b. Usame b. el-Had tahdis etti (H.) Bana Muhammed b. Ebi Ömer el-Mekki -ki lafız ona attir- de tahdis etti, bize Abdülaziz Yezid'den tahdis etti, o Muhammed b. İbrahim'den, o Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan şöyle dediğini rivayet etti: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe'ye: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mehri ne kadardı? diye sordu. O: Onun zevcelerine verdiği mehir onikibuçuk ukiye ve bir neş idi, dedi. Sonra Aişe: Sen neş'in ne olduğunu biliyor musun? dedi: Ben hayır deyince o: Yarım ukiyedir dedi. Böylelikle bunlar beş yüz dirhem eder. İşte Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcelerine verdiği mehir budur.

 

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 2105; Nesai, 3347; İbn Mace, 1886

 

AÇIKLAMA:          "Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcelerine verdiği mehir oniki buçuk ukiye idi. .. " Ukiyeden kasıt Hicaz ukiyesi olup o da kırk dirhemdir. Mezhebimiz alimleri bu hadisi mehrin beş yüz dirhem olmasının müstehap olduğuna delil göstermişlerdir. Maksat ise buna gücü yeten kimseler hakkında böyle olduğudur. Şayet Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Um Habibe'nin mehri dört bin dirhem ve dört yüz dinar idi denilecek olursa cevap şudur: Bu miktarı Necaşi, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e kendi malından ikram olmak üzere bağışlamıştı. Yoksa bunu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) verdiği yahut da bu miktar mehir ile akit yaptığı için böyle değildi. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

79 - (1437) حدثنا يحيى بن يحيى التميمي وأبو الربيع سليمان بن داود العتكي وقتيبة بن سعيد. واللفظ ليحيى (قال يحيى: أخبرنا  وقال الآخران: حدثنا حماد بن زيد) عن ثابت، عن أنس بن مالك ؛ أن النبي صلى الله عليه وسلم رأى على عبدالرحمن بن عوف أثر صفرة. فقال " ما هذا ؟" قال:

 يا رسول الله ! إني تزوجت امرأة على وزن نواة من ذهب. قال " فبارك الله لك. أولم ولو بشاة " .

 

3475-79/4- Bize Yahya b. Yahya et-Temimi, Ebu Rabi' Süleyman b. Davud el-Ateki ve Kuteybe b. Said -lafız Yahya'ya ait olmak üzere- tahdis etti. Yahya bize Hammad b. Zeyd, Sabit'den haber verdi derken diğer ikisi tahdis etti dedi. O Enes b. Malik'den rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Abdurrahman b. Avf'ın üzerinde zaferan ve benzeri hoş kokuların sarı izini gördü. "Bu nedir?" buyurdu. Abdurrahman: Ey Allah'ın Rasulü! Ben hurma çekirdeği ağırlığında altın mehir ile bir kadın ile evlendim dedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Allah senin için mübarek kılsın, bir koyun ile dahi olsa düğün yemeği ver" buyurdu.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 5155, 6386; Tirmizi, 1094; Nesai, 3372; İbn Mace, 1907;

 

AÇIKLAMA:          "Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Abdurrahman'ın üzerinde zaferan ve benzeri kokuların sarı izini gördü, bu ne? dedi." Hadisin bu bölümü imamın ve fazilet sahibi kimsenin arkadaşlarını iyice görüp gözetlemesi gerektiğini, durumlarında gördüğü değişiklikleri sorup soruşturmasının müstehap olduğuna delildir.

 

"Zaferan ve benzeri kokuların sarı izi" Müslim'in kitabı dışındaki bir rivayette "onun üzerinde bir sarılık gördü" bir diğer rivayette "zaferandan bir kalıntı, biz iz" denilmektedir. Maksat ise sürülen hoş kokunun izidir. Bu hadisin anlamı ile ilgili sahih olan açıklama onun üzerinde zaferan ve damatların kullandıkları daha başka kokularının izlerinin kalmış olmasıdır. Yoksa kendisi bizzat zaferanı kasten sürmüş değildi. Çünkü Sahih'de erkekler için zaferan sürmenin yasak olduğu sabit olmuştur. Aynı şekilde erkeklere haluk denilen hoş koku da yasaklanmıştır. Çünkü bunlar kadınlara ait kokulardır. Erkeklere ise kadınlara benzemeleri yasaklanmıştır. İşte hadisin manası ile ilgili doğru açıklama budur. Kadı lyaz'ın ve muhakkiklerin tercih ettiği de budur.

 

Kadı Iyaz dedi ki: Bir görüşe göre damada bu hususta ruhsat vardır.

Yine bu hususta Ebu Ubeyd'in zikrettiği bir rivayet gelmiştir. Buna göre onlar genç kimseye düğün günlerinde bunun için ruhsat veriyorlardı. Ayrıca belki de kullanılan bu miktar tepki gösterilmeyecek kadar az da olabilir diye açıklanmıştır demektedir. Bir diğer açıklamaya göre İslam'ın ilk dönemlerinde evlenen bir kimse sevincine ve evliliğine alamet olmak üzere boyalı bir elbise giyerdi. Ancak bu bilinen bir husus değildir. Bir diğer açıklamaya göre bu zaferan bedeninde değil de sadece elbiselerinde kalmış olabilir. Malik ve mezhebine mensup ilim adamlarının kanaatine göre zaferanlı elbise giyinmek caizdir. Aynı zamanda Malik bunu Medine alimlerinden diye rivayet etmiştir. İbn Ömer'in ve başkalarının da görüşü budur. Şafii ve Ebu Hanife ise erkek için bu caiz değildir demişlerdir.

 

"Bir hurma çekirdeği ağırlığında altınmehir ile bir kadınla evlendim."

 

Kadı Iyaz dedi ki: Hattabi dedi ki: Nevat (hurma çekirdeği) onlar tarafından bilinen bir miktarın adıdır. Bunu beş dirhem altın diye açıklamışlardır. Kadı lyaz dedi ki: ilim adamlarının çoğu bunu böylece açıklamışlardır. Ahmed b. Hanbel ise bu üç tam bir bölü üç dirhemdir demiştir. Bundan maksadın hurma çekirdeği olduğu yani onun ağırlığınca altın olduğu da söylenmiştir. Ama sahih olan birincisidir.

 

Bazı Maliki alimleri ise nevat Medine'lilere göre dörtte bir dinardır. Ebu Ubeyd'in sözlerinin zahirinden anlaşıldığı üzere o beş dirhem ödemiştir. Onun dediğine göre o zaman altın yoktu. Bunlar ancak kırk dirheme ukiye denildiği gibi beş dirheme de nevat (tercümede hurma çekirdeği) denilirdi.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Allah senin için mübarek kılsın" buyruğu evlenen kimseye dua etmenin ve Allah sana mübarek kılsın ya da benzeri bir sözle dua etmenin müstehap olduğuna delildir. Bundan önceki babta açıklaması geçti.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Bir koyun ile dahi olsa bir ziyafet ver" buyruğu ile ilgili olarak lugat alimleri, fakihler ve başkalarının dediklerine göre velime düğün için yapılan yemeğin adıdır. Bu toplanmak anlamında olan "velem"den türetilmiştir. Çünkü eşler bir araya gelip toplanırlar. Bu açıklamayı el-Ezheri ve başkaları yapmıştır. el-Enbari dedi ki: Bunun asıl anlamı bir şeyin tamam olup eksiksiz olmasıdır. Bu kökten fiil ise "evleme" diye gelir.

 

Mezhep alimlerimiz ve başkaları der ki: Ziyafetler sekiz türlüdür: Düğün velimesi, hı harfi ötreli olarak sonu sin ve sad olabilen, doğan çocuk sebebi ile verilen yemek olan "hurs", sünnet sebebi ile verilen yemek olan i'zar, bina yapmak dolayısı ile verilen yemek olan "vekire", bir yolcunun gelişi dolayısıyla verilen ve "nek'''den alınmış "nakia" aynı zamanda gubar da denilir. Diğer taraftan yemeği yolculuktan dönenin yapacağı söylendiği gibi başkası onun için yapar diye de söylenmiştir. Doğumun yedinci günü "akika", musibet esnasında verilen yemek olan "vadime", her hangi bir sebep olmadan verilen ziyafet olan "me'dube" veya "me' debe". Allah en iyi bilendir.

 

İlim adamları düğün yemeğinin (velime) vacip mi müstehap mı olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Mezhep alimlerimize göre daha sahih olan bunun müstehap bir sünnet olduğudur. Onlar bu hadisteki emri mendubluk anlamında kabul ederler. Malik ve başkaları da bu görüşte olmakla birlikte Davud ve başkaları ise vacip kabul etmişlerdir.

 

Yine ilim adamları velimenin ne zaman verileceği hususunda farklı görüşlere sahiptir. Kadı lyaz'ın nakletliğine göre, Malik'e ve başkalarına daha sahih olan görüş zifafa girdikten sonra velime vermenin müstehap olduğudur. Malikilerden bir topluluktan gelen rivayete göre ise akit esnasında velime müstehaptır. Maliki mezhebine mensup İbn Habib'e göre ise akit zamanında ve zifafa girildiğinde müstehaptır.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Bir koyun ile dahi olsa düğün yemeği ver" buyruğu varlıklı olan kimsenin koyundan daha azı ile düğün yemeği vermemesinin müstehap olduğuna delildir. Kadı lyaz yeterli miktarının belli bir sınırının olmadığı aksine ne kadarı ile ve her ne yemek verirse velimenin gerçekleşmiş olacağı üzerinde icma bulunduğunu nakletmektedir.

 

Müslim de bu hadisten sonra Safiyye (radıyallahu anha)'nın düğün yemeğinin etsiz olduğunu zikretmektedir. Zeynep {r.anha)'nın yemeğinde ise bizi ekmek ve et ile doyurdu denilmektedir. O halde bütün bunlar caiz olup velime ziyafeti bunlarla gerçekleşir fakat kocanın durumuna göre olması müstehaptır.

 

Kadı Iyaz dedi ki: Selef velimenin iki günden fazla tekrarı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bir kesim bunun mekruh olduğunu söylemiş, bir diğer kesim mekruh görmemiştir. Kadı Iyaz dedi ki: Maliki mezhebi alimleri varlıklı olan kimse için bir hafta boyunca devam etmesini müstehap görmüşlerdir.

 

 

 

80 - (1437) وحدثنا محمد بن عبيد الغبري. حدثنا أبو عوانة عن قتادة، عن أنس بن مالك ؛ أن عبدالرحمن بن عوف تزوج على عهد رسول الله صلى الله عليه وسلم، على وزن نواة من ذهب. فقال له رسول الله صلى الله عليه وسلم "أولم ولو بشاة".

 

3476-80/5- Bize Muhammed b. Ubeyd el-Gubari de tahdis etti... Enes b. Malik'den rivayete göre Abdurrahman b. Avf Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hayatta iken bir hurma çekirdeği ağırlığınca altın mehir ile evlendi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de kendisine: "Bir koyun ile dahi olsa ziyafet ver" buyurdu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

81 - (1437) وحدثنا إسحاق بن إبراهيم. أخبرنا وكيع. حدثنا شعبة عن قتادة وحميد، عن أنس ؛ أن عبدالرحمن بن عوف تزوج امرأة على وزن نواة من ذهب. وأن النبي صلى الله عليه وسلم قال له "أولم ولو بشاة".

 

3477-81/6- Bize İshak b. İbrahim de tahdis etti, bize Veki' haber verdi, bize Şu'be, Katade ve Humey'den tahdis etti, onların Enes'den rivayet ettiğine göre Abdurrahman b. Avf bir kadın ile hurma çekirdeği ağırlığında altın mehir ile evlendi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ona: "Bir koyun ile dahi olsa ziyafet ver" buyurdu.

 

Diğer tahric: Şu'be'nin Humeyd'den rivayetini yalnız Müslim rivayet etmiştir; Şu'be'nin Katade'den rivayetini ise Buhari, 5148

 

 

(1437) وحدثناه محمد بن المثنى. حدثنا أبو داود. ح وحدثنا محمد بن رافع وهارون بن عبدالله. قالا: حدثنا وهب بن جرير. ح وحدثنا أحمد بن خراش. حدثنا شبابة. كلهم عن شعبة، عن حميد، بهذا الإسناد. غير أن في حديث وهب قال: قال عبدالرحمن: تزوجت امرأة.

 

3478- .. ./7- Bunu bize Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti, bize Ebu Davud tahdis etti (H.) Bize Muhammed b. Rafi' ve Harun b. Abdullah da tahdis edip dedi ki: Bize Vehb b. Cerir tahdis etti (H.) Bize Ahmed b. Hiraş da tahdis etti, bize Şebabe tahdis etti, hepsi Şu'be'den, o Humeyd'den bu isnad ile rivayet etti. Ancak Vehb hadisinde dedi ki: Abdurrahman: Bir kadın ile evlendim dedi.

 

 

82 - (1437) وحدثنا إسحاق بن إبراهيم ومحمد بن قدامة. قالا: أخبرنا النضر بن شميل. حدثنا شعبة. حدثنا عبدالعزيز بن صهيب. قال: سمعت أنسا يقول: قال عبدالرحمن بن عوف:

 رآني رسول  الله صلى الله عليه وسلم وعلي بشاشة العرس. فقلت:  تزوجت امرأة  من الأنصار. فقال "كم أصدقتها ؟" فقلت: نواة. وفي حديث  إسحاق: من ذهب.

 

3479-82/8- Bize İshak b. İbrahim ve Muhammed b. Kudame'de tahdis edip dediler ki: Bize en-Nadr b. Şumeyl haber verdi, bize Şu'be tahdis etti, bize Abdulaziz b. Suhayl tahdis edip dedi ki: Enes'i şöyle derken dinledim: Abdurrahman b. Avf dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni gördü, üzerimde damatlık sevinci de vardı. Bunun üzerine: Ensardan bir kadın ile evlendim dedim. Allah Rasulü: "Ona ne kadar mehir verdin" buyurdu, ben: Bir hurma çekirdeği (nevat) dedim.

Hadisin İshak'dan gelen rivayetinde: "Altından (bir hurma çekirdeği)" demektedir. 

 

 

83 - (1427) وحدثنا ابن المثنى. حدثنا  أبو داود. حدثنا  شعبة عن أبي حمزة (قال شعبة: واسمه  عبدالرحمن بن أبي عبدالله) عن أنس بن مالك ؛ أن عبدالرحمن تزوج امرأة على وزن نواة من ذهب.

 

3480-83/9- Bize İbnu'l-Müsenna da tahdis etti, bize Ebu Davud tahdis etti, bize Şu'be Ebu Hamza'dan tahdis etti, Şu'be dedi ki: Onun adı Abdurrahman b. Ebu Abdullah'dır. (Ebu Hamza) Enes b. Malik'den rivayet ettiğine göre Abdurrahman bir hurma çekirdeği ağırlığınca altın ile bir kadın ile evlendi.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

(1427) وحدثنيه محمد بن رافع. حدثنا وهب. أخبرنا شعبة، بهذا الإسناد. غير أنه قال:

 فقال رجل من ولد عبدالرحمن بن عوف: من ذهب.

 

3481- .. ./10- Bunu bana Muhammed b. Rafi'de tahdis etti, bize Vehb tahdis etti, bize Şu'be bu isnad ile tahdis etti ancak o şöyle dedi: Abdurrahman b. Avf'ın çocuklarından bir adam "altından" dedi.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

14- ERKEĞİN CARİYESİNE HÜRRİYETİNİ VERDİKTEN SONRA ONUNLA EVLENMESİNİN FAZİLETİ BABI