SAHİH-İ MÜSLİM |
NİKAH |
(13) باب
الصداق وجواز
كونه تعليم
قرآن وخاتم
حديد، وغير
ذلك من قليل
وكثير.
واستحباب
كونه خمسمائة
درهم لمن لا
يجحف به
13-
MEHİR VE MEHRİN KUR'AN ÖGRETME, DEMİR BİR YÜZÜK, AZ YADA ÇOK DAHA BAŞKA BİR ŞEY
OLMASININ CAİZ OLUŞU VE KENDİSİNE AĞIR GELMEYECEK KİMSELER İÇİN BEŞ YÜZ DİRHEM
OLMASININ MÜSTEHAP OLDUĞU BABI
76 - (1425) حدثنا
قتيبة بن سعيد
الثقفي. حدثنا
يعقوب (يعني
ابن
عبدالرحمن
القاري) عن
أبي حازم، عن
سهل بن
سعد. ح
وحدثناه قتيبة.
حدثنا
عبدالعزيز بن
أبي حازم، عن
أبيه، عن سهل
بن سعد
الساعدي. قال:
جاءت امرأة
إلى رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فقالت:
يا
رسول الله !
أهب لك نفسى.
فنظر إليها
رسول صلى الله
عليه وسلم.
فصعد النظر
فيها وصوبه.
ثم طأطأ رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
رأسه. فلما رأت
المرأة أنه لم
يقض فيها
شيئا، جلست.
فقام رجل من
أصحابه فقال:
يا رسول الله !
إن لم يكن لك بها
حاجة
فزوجنيها.
فقال:
"فهل
عندك من شيء ؟
" فقال: لا.
والله ! يا
رسول الله !
فقال: "اذهب
إلى أهلك
فانظرهل تجد
شيئا ؟" فذهب
ثم رجع. فقال:
لا. والله !
ماوجدت شيئا.
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم:
"انظر ولو
خاتم من
حديد"
فذهب ثم رجع.
فقال: لا.
والله ! يا
رسول الله !
ولا
خاتم من
حديد. ولكن هذا
إزاري. (قال
سهل ما له
رداء) فلها
نصفه.
فقال رسول
الله
"ما تصنع
بإزارك إن لبسته
لم يكن عليها
منه شيء. وإن
لبسته لم يكن
عليك منه شيء"
فجلس الرجل.
حتى إذا طال
مجلسه قام.
فرآه رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
موليا. فأمر
به فدعي. فلما
جاء قال "
ماذا
معك من القرآن
؟" قال: معي
سورة كذا
وكذا. (عددها)
فقال "تقرؤهن
عن ظهر قلبك" ؟
قال: نعم. قال
"اذهب فقد
ملكتها بما
معك من القرآن".
هذا
حديث ابن أبي
حازم. وحديث
يعقوب يقاربه
في اللفظ.
3472-76/1- Bize Kuteybe
b. Said es-Sakafi tahdis etti, bize Yakub -yani b. Abdurrahman el-Kari- Ebu
Hazim'den tahdis etti, o Sehl b. Sa'd'dan rivayet etti. (H). Bunu bize Kuteybe
de tahdis etti, bize Abdulaziz b. Ebu Hazim babasından tahdis etti, o Sehl b.
Sa'd es-Saidı'den şöyle dediğini rivayet etti:
Bir kadın Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e geldi ve: Ey Allah'ın Rasulü. Kendimi sana hibe
etmek üzere geldim, dedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O kadına
baktı. Onu yukarıdan aşağıya süzdü. Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) başını önüne eğdi. Kadın Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
hakkında bir hüküm vermediğini görünce oturdu. Bu sefer ashabından bir adam
ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Rasulü! Eğer senin bu kadına bir ihtiyacın yoksa
onu benimle evlendir, dedi.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Vanında bir şey var mı?" buyurdu. Adam: Allah'a
yemin ederim ki hayır ey Allah'ın Rasulü dedi. Bu sefec Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Haydi ailene git, bak bakalım bir şey bulabilecek
misin?" buyurdu. Adam gittikten sonra geri geldi ve: Allah'a yemin olsun
ki: Hayır, hiçbir şey bulamadım dedi. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bir bak, demirden bir yüzük dahi olsa (bulamıyo'"
musun)" buyurdu.
Adam gitti sonra geldi
ve: Allah'a yemin olsun ki ey Allah'ın Rasulü demirden bir yüzük dahi bulamadım
fakat işte benim bu izarım, dedi. -Sehl de: Ama ridası (üstü) yok dedi- Yarısı
onun olsun. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu
kadın senin izarını ne yapsın. Sen onu giyinecek olursan onun üzerinde o
izarından bir şey olmaz. Eğer kendisi onu giyecek olursa bu sefer senin üzerine
ondan bir şey olmaz" buyurdu.
Bunun üzerine adam
oturdu. Nihayet oturması ona uzun gelince kalktı. Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) onun arkasını dönüp gittiğini görünce verdiği emir üzerine geri
çağırıldı. Adam gelince ona: "Kur'an'dan ne biliyorsun?" buyurdu.
Adam: Şu sure, şu sureleri biliyorum deyip bildiği sureleri sayınca, Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunları ezbere okuyabiliyor musun?"
buyurdu. Adam, evet deyince Allah Rasulü: "Git ezberindeki Kur'an
karşılığında o senin mülkiyetine verildi" buyurdu.
Bu İbn Ebu Hazim'in
hadisi rivayetidir. Yakub'un bu hadisi rivayeti de lafız itibari ile buna
yakındır.
Diğer tahric: Buharu,
5087, 5871
AÇIKLAMA: "Bize
Yakub -yani b. Abdurrahman el-Kari- tahdis etti." el-Kari'ye harfi şeddeli
olup bilinen bir kabile olan "Kare"ye mensubtur. Daha önce de
açıklanmıştı.
Kadının: "Kendimi
sana hibe etmek üzere geldim" demesi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
buna ses çıkarmayışı ile birlikte bir kadının nikahını ona hibe etmesinin caiz
olduğuna delildir. Nitekim yüce Allah: "Ve bir de kendisini peygambere
hibe eden mü'min kadını -eğer peygamber onu nikah etmek isterse- diğer
mü'minler bir yana yalnız sana has olmak üzere helal kıldık." (Ahzab, 50)
buyurmaktadır.
Mezhep alimlerimiz der
ki: Bu ayet-i kerime ile bu hadis bu hususa bir delildir. Dolayısıyla bir kadın
kendisini Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e hibe etse Allah Resulü de o
kadınla mehirsiz olarak evlense bu onun için helaldir ve artık bundan sonra
zifafa girmek sebebi ile de vefat sebebi ile de başka bir sebeple de ona mehir
ödemesi kap etmez. Halbuki başkası böyle değildir. Çünkü ondan başkasının
nikahlaması halinde ya müsemma (miktarı tespit edilmiş) ya da mehri misilden
birisi mutlaka vacip olur. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in nikahını hibe
lafzı ile akd olup olmayacağı hususu ile ilgili olarak mezhep alimlerimizin de
iki görüşü vardır. Bir görüşe göre nikah akdi gerçekleşir. İkinci görüşe göre
ise hibe lafzı ile nikah akdi gerçekleşmez. Aksine nikah akdi ya evlendirmek
yahut nikahlamak lafızları ile -onun dışındaki ümmetin diğer fertlerinde olduğu
gibi- akd olabilir. Bize göre nikahın ancak bu iki lafızdan birisi ile akd
edileceği hususunda görüş ayrılığı yoktur. Böyle diyenler de ayeti ve hadisi
burada hibeden maksadın hibe lafzı ile akit yapıldığından ötürü mehrin
olmayacağı şeklinde anlaşılır.
Ebu Hanife dedi ki:
Herkesin nikahı ebedilik şartı ile mülk edinmeyi gerektiren her bir lafızIa akd
olunabilir. Sevri, Ebu Sevr, Maliki fukahasının pek çoğu ve başkaları da bizim
mezhebimiz ile aynı kanaattedir. Ayrıca bu Malik'den nakledilmiş iki rivayetten
birisidir. Ondan gelen diğer rivayete göre ise nikah hibe, sadaka ve nikah
kastedilmesi şartı ile bey lafızları ile dahi akd edilebilir. Mehrin zikredilip
edilmemesi arasında da fark yoktur. Fakat rehin, icare ve vasiyet lafızları ile
nikah akdi sahih olmaz. Maliki mezhebi alimleri arasında helal kılmak ve mübah
kılmak lafızları ile nikah akdini sahih kabul edenler de vardır. Bunları Kadı
Iyaz nakletmiş bulunuyor.
"Rasuluilah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) O kadına baktı, onu tepeden tırnağa süzdü, sonra
da başını önüne eğdi." Bunda bir kadın ile evlenmek isteyen bir kimsenin
ona bakmasının ve onu dikkatlice süzmesinin caiz olduğuna delil vardır.
Aynı zamanda kadının
kendisi ile evlenmesi için kendisini salih bir erkeğe teklif etmesinin müstehap
olduğu, diğer taraftan kendisinden gerçekleştirmesi imkanı bulunmayan bir
ihtiyaç istenen kişinin bunu yerine getiremeyeceğini soru soranın anlayacağı
bir şekilde susmakla geçiştirip olumsuz cevap vererek onu utandırmamasının
müstehap olduğu hükmü de anlaşılmaktadır. Ancak sadece bu işin olamayacağı açık
ifade ile anlaşılabilecekse o taktirde açıkça olumsuz cevap verir. Hattabi dedi
ki: Yine bu hadiste bir kadını ona iddet içerisinde olup olmadığını sormadan
-halin zahirine göre olayı yorumlayarak- nikahlamanın caiz olduğu hükmü
anlaşılır. Ama bununla birlikte hakimlerin adeti ihtiyaten bunu araştırmaktır.
Derim ki: Şafii dedi ki:
Kadı kendisinden kendisini evlendirmesi isteği ile gelen bir kadını bu kadının
özel bir velisinin bulunmadığına ve evli de iddet içerisinde de olmadığına
adaletli iki kişi şahitlik etmedikçe evlendiremez. Mezhep alimlerimiz arasında:
Bu vacip bir şarttır diyenler dahi vardır ama mezhep alimlerimize göre daha
sahih görülen bunun müstehap olduğu. ihtiyat olduğu ama şart olmadığıdır.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Bir bak, demirden bir yüzük dahi olsa" buyruğu
nüshalarda bu şekilde "hatim" lafzının sonunda elif yoktur. Bazı
nüshalarda ise elifli olarak "hatimen" şeklindedir. Bu açıkça
anlaşılan bir husustur. Birincisi de doğrudur. Yani, hiç olmazsa demirden bir
yüzük olsur. anlamındadır.
Bu buyrukta nikahın
mehir olmadan akd edilmemesinin müstehap olduğuna delildir. Çünkü böylesi
anlaşmazlıkların daha çok önünü keser ve eğer zifafa girmeden önce talak
gerçekleşip mehrin yarısının verilmesinin gerekeceği haline göre kadın için
daha faydalıdır. Hatta eğer nikahda mehir miktar olarak tespit edilmemişse
böyle bir durumda mehir gerekmez, aksine sadece mut'a (kadına yararlanabileceği
bir şeyler vermek) gerekir. O halde mehirsiz nikah akdi yapılırsa sahihtir.
Nitekim yüce Allah: "Kendileri ile temas etmediğiniz yahut kendilerine
mehir tayin etmemiş olduğunuz hanımları boşamanızda üzerinizde bir günah
yoktur." (Bakara, 236) buyurmaktadır. İşte bu buyruk mehir olmadan nikahın
da talakın da sahih olacağını ama daha sonra kadına mehrin verilmesinin vacip
olacağını açıkça ifade etmektedir. Peki mehir akit ile mi yoksa zifafa girmek
ile mi vacip olur. Bu hususta meşhur bir görüş ayrılığı vardır ve bunlar aynı
zamanda Şafii'nin iki görüşüdür. Daha sahih olanı gerdeğe girmekle vacip
olacağıdır. Bu ayetin zahirinden anlaşılan da budur.
Hadis-i şerifte mehrin
eşlerin karşılıklı rıza göstermeleri şartıyla mal edinilebilecek cinsten az ya
da çok olmasının caiz olduğuna delildir. Çünkü demir bir yüzük son derece az
bir değerdir. Şafii'nin mezhebi budur. Selef ve halefin ilim adamlarının büyük
çoğunluğunun kanaati de budur. Rabia, Ebu Zinad, İbn Ebu Zi'b, Yahya b. Said,
Leys b. Sa'd, Sevri, Evzai, Müslim b. Halid ez-Zinci, İbn Ebu Leyla ve Davud da
hadis ehli fukahası ile Maliki mezhebi alimlerinden İbn Vehb de böyle
demişlerdir. Kadı Iyaz dedi ki: Bu Hicazlı, Basralı, KMeli, Şam lı ve diğer
bütün ilim adamlarının görüşüdür. Bu görüşe göre az ya da çok, eşlerin
karşılıklı rıza ile kabul ettikleri her bir şey mehir olarak caizdir. Kamçı,
ayakkabı, demir yüzük ve benzeri gibi. Malik ise asgarisi hırsızlık nisabında
olduğu gibi çeyrek dinardır demiştir. Kadı Iyaz der ki: Bu Malik'in tek başına
kabul ettiği görüşlerden birisidir. Ebu Hanife ve Hanefi mezhebi fukahası:
Asgarisi on dirhemdir derken, İbn Şubrume, en azı beşdirhemdir. Her ikisi de bu
miktarı kendilerince hırsızlıkda el kesmek için aranan nisabı gözönünde
bulundurmuşlardır. Nehai ise kırk dirhemden daha azının mehir olmasını mekruh
görmüş ve bir defasında da on dirhemden az demiştir.
Ama cumhurun görüşü
dışında kalan bu görüşler sünnete muhaliftir ve onlara karşı bu sahih ve açık
hadis delil teşkil etmektedir.
Ayrıca bu hadiste
demirden yüzük edinmenin caiz olduğu hükmü de anlaşılmaktadır. Bu konuda Kadı
Iyaz'ın naklettiği üzere selefin farklı görüşleri bulunmaktadır. Bizim (Şafii)
mezhep alimlerimize göre demir yüzüğün mekruh olup olmaması ile ilgili iki
görüşü bulunmakta olup daha sahih olanına göre mekruh değildir. Çünkü demir
yüzük kullanmayı yasaklayan hadis zayıftır. Ben bu meseleyi el-Mühezzeb
şerhinde açıklamış bulunuyorum.
Yine bu hadisten mehrin
kadına peşin teslim edilmesinin müstehap olduğu hükmü de anlaşılmaktadır.
Adamın: Allah'a yemin
ederim ki ey Allah'ın Rasulü, demirden bir yüzüğüm dahi yok" ifadelerinde
de yemin ettirmeden ve zorunluluk da yokken yemin etmenin caiz olduğu hükmü
anlaşılmaktadır. Şu kadar var ki mezhep alimlerimiz ama ihtiyaç yoksa yemin
etmek mekruhtur demişlerdir. Bu adamın ise söylediğini pekiştirmeye ihtiyacı
vardı.
Yine bu ifadelerden eli
dar kimseyi evlendirmenin ve onun evlenmesinin caiz olduğu hükmü de
anlaşılmaktadır.
"Fakat benim şu
izarım var. .. " Bu da bir kavmin ileri geleninin onların maslahatına olan
hususları göz önünde bulundurması ve kendilerine onlar için daha uygun ve
yumuşak olan yolu göstermesinin gereğine bir delildir. Diğer taraftan erkeğin
razı olması halinde ya da razı olacağını ağırlıklı olarak düşünmesi halinde
hanımının elbisesini giyinmesinin caiz olduğu hükmü de anlaşılmaktadır. İşte bu
hadisin bu bölümünden kasıt da budur.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Git, Kur'an'dan ezbere bildiklerine karşılık o
mülkiyetine verildi" buyruğu nüshaların bir çoğunda bu şekildedir. Kadı Iyaz
da bunu çoğunluğun rivayeti olarak mim harfi ötreli, lam harfi kesreli, edilgen
bir fiil olarak "mullikteha: o mülkiyetine verildi" diye
nakletmiştir. Bazı nüshalarda ise iki kaf ile olmak üzere: "mellektükeha:
onu sana mülk verdim" şeklindedir. Buhari de bunu böylece rivayet
etmiştir. Başka bir rivayette ise: "Zevvectukeha: Onu seninle
evlendirdim" şeklindedir. Kadı Iyaz dedi ki: Darakutni dedi ki: Bunu
"o mülkiyetine verildi" şeklinde rivayet edenlerin rivayeti bir
yanılmadır. Doğrusu ise bunu: "onu seninle evlendirdim" diye rivayet
edenlerinkidir. Üstelik bunlar sayıca daha çok ve hıfzları daha ileridir.
Derim ki: Her iki lafzın
da doğru olma ihtimali vardır. Bu durumda önce evlendirme lafzı söylenmiş,
böylelikle ona malik olmuş, sonra da ona: Artık gidebilirsin, çünkü bundan
önceki evlendirme sureti ile o senin mülkiyetine verilmiş bulunuyor demiş olur.
Allah en iyi bilendir.
Bu hadiste Kur'an
öğretmenin mehir olmasının caiz olduğuna, Kur'an öğretme karşılığında ücret
almanın da caiz olduğuna delildir. Şafii mezhebine göre her ikisi de caizdir.
Ata, Hasan b. Salih, Malik, İshak ve başkaları da böyle demiştir.
Aralarında Zührı ve Ebu
Hanifenin bulunduğu bir topluluk ise bunu kabul etmemektedir.
Bu hadis ile birlikte:
"Şüphesiz karşılığında ücret almaya en çok hak kazandığınız şey Allah'ın
kitabıdır" şeklindeki sahih hadis bunu kabul etmeyenlerin görüşlerini
reddetmektedir.
Kadı Iyaz Kur'an
öğretmek için başkalarını ücretle tutmanın caiz olduğu kanaatini Ebu Hanife
dışında bütün alimlerden nakletmiş bulunmaktadır.
77 - (1425) وحدثناه
خلف بن هشام.
حدثنا حمادبن
زيد. ح وحدثنيه
زهير بن حرب.
حدثنا
سفيان بن
عيينة.
ح وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم عن
الدراوردي. ح
وحدثنا أبو
بكر بن أبي
شيبة. حدثنا
حسين بن علي
عن زائدة.
كلهم عن أبي
حازم، عن سهل
بن سعد، بهذا
الحديث. يزيد
بعضهم على
بعض. غير أن في
الحديث زائدة
قال (انطلق
فقد زوجتكها.
فعلمها من
القرآن).
3473-77/2- Bunu bize
Halef b. Hişam da tahdis etti, bize Hammad b. Zeyd tahdis etti (H.) Bunu bana
Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize Süfyan b. Uyeyne tahdis etti (H.) Bize
İshak b. İbrahim de ed-Deraverdi'den tahdis etti, (H.) Bize Ebu Bekr b. Ebu
Şeybe de tahdis etti, bize Huseyn b. Ali, Zaide'den, hepsi Ebu Hazim'den o Sehl
b. Sa'd'dan bu hadisi rivayet etti. Kimi diğerine göre fazla lafızlarla bu
rivayeti nakletti. Ancak Ebu Zaide'nin hadisi rivayetinde: "Haydi git, ben
onu seninle evlendirdim, Kur'on'dan (bildiklerini) ona öğret" buyurduğu
kaydedilmektedir.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
78 - (1426) حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا
عبدالعزيز بن
محمد. حدثني
يزيد بن
عبدالله بن
أسامة بن
الهاد. ح
وحدثني محمد ابن
أبي عمر المكي
(واللفظ له).
حدثنا
عبدالعزيز عن
يزيد، عن محمد
بن إبراهيم،
عن أبي سلمة بن
عبدالرحمن ؛
أنه قال: سألت
عائشة زوج
النبي صلى
الله عليه
وسلم:
كم
كان صداق رسول
الله صلى الله
عليه وسلم ؟ قالت:
كان صداقه
لأزواجه ثنتي
عشرة أوقية
ونشا. قالت:
أتدري ما النش
؟ قال: قلت: نصف
أوقية. قتلك
خمسمائة درهم.
فهذا صداق
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم لأزواجه.
3474-78/3- Bize İshak b.
İbrahim tahdis etti, bize Abdülaziz b. Muhammed haber verdi, bana Yezid b.
Abdullah b. Usame b. el-Had tahdis etti (H.) Bana Muhammed b. Ebi Ömer el-Mekki
-ki lafız ona attir- de tahdis etti, bize Abdülaziz Yezid'den tahdis etti, o
Muhammed b. İbrahim'den, o Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan şöyle dediğini rivayet
etti: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe'ye: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mehri ne kadardı? diye sordu. O: Onun
zevcelerine verdiği mehir onikibuçuk ukiye ve bir neş idi, dedi. Sonra Aişe:
Sen neş'in ne olduğunu biliyor musun? dedi: Ben hayır deyince o: Yarım ukiyedir
dedi. Böylelikle bunlar beş yüz dirhem eder. İşte Rasulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in zevcelerine verdiği mehir budur.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 2105; Nesai, 3347; İbn Mace, 1886
AÇIKLAMA: "Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcelerine verdiği mehir oniki buçuk ukiye
idi. .. " Ukiyeden kasıt Hicaz ukiyesi olup o da kırk dirhemdir.
Mezhebimiz alimleri bu hadisi mehrin beş yüz dirhem olmasının müstehap olduğuna
delil göstermişlerdir. Maksat ise buna gücü yeten kimseler hakkında böyle
olduğudur. Şayet Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Um Habibe'nin
mehri dört bin dirhem ve dört yüz dinar idi denilecek olursa cevap şudur: Bu
miktarı Necaşi, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e kendi malından ikram olmak
üzere bağışlamıştı. Yoksa bunu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) verdiği yahut
da bu miktar mehir ile akit yaptığı için böyle değildi. Allah en iyi bilendir.
79 - (1437) حدثنا
يحيى بن يحيى
التميمي وأبو
الربيع سليمان
بن داود
العتكي
وقتيبة بن
سعيد. واللفظ
ليحيى (قال
يحيى: أخبرنا وقال
الآخران:
حدثنا حماد بن
زيد) عن ثابت،
عن أنس بن
مالك ؛ أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم رأى على
عبدالرحمن بن
عوف أثر صفرة. فقال
" ما هذا ؟"
قال:
يا
رسول الله !
إني تزوجت
امرأة على وزن
نواة من ذهب.
قال " فبارك
الله لك. أولم
ولو بشاة " .
3475-79/4- Bize Yahya b.
Yahya et-Temimi, Ebu Rabi' Süleyman b. Davud el-Ateki ve Kuteybe b. Said -lafız
Yahya'ya ait olmak üzere- tahdis etti. Yahya bize Hammad b. Zeyd, Sabit'den
haber verdi derken diğer ikisi tahdis etti dedi. O Enes b. Malik'den rivayet
ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Abdurrahman b. Avf'ın üzerinde
zaferan ve benzeri hoş kokuların sarı izini gördü. "Bu nedir?"
buyurdu. Abdurrahman: Ey Allah'ın Rasulü! Ben hurma çekirdeği ağırlığında altın
mehir ile bir kadın ile evlendim dedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Allah senin için mübarek kılsın, bir koyun ile dahi olsa düğün
yemeği ver" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
5155, 6386; Tirmizi, 1094; Nesai, 3372; İbn Mace, 1907;
AÇIKLAMA: "Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Abdurrahman'ın üzerinde zaferan ve benzeri
kokuların sarı izini gördü, bu ne? dedi." Hadisin bu bölümü imamın ve
fazilet sahibi kimsenin arkadaşlarını iyice görüp gözetlemesi gerektiğini,
durumlarında gördüğü değişiklikleri sorup soruşturmasının müstehap olduğuna
delildir.
"Zaferan ve benzeri
kokuların sarı izi" Müslim'in kitabı dışındaki bir rivayette "onun
üzerinde bir sarılık gördü" bir diğer rivayette "zaferandan bir
kalıntı, biz iz" denilmektedir. Maksat ise sürülen hoş kokunun izidir. Bu
hadisin anlamı ile ilgili sahih olan açıklama onun üzerinde zaferan ve
damatların kullandıkları daha başka kokularının izlerinin kalmış olmasıdır.
Yoksa kendisi bizzat zaferanı kasten sürmüş değildi. Çünkü Sahih'de erkekler
için zaferan sürmenin yasak olduğu sabit olmuştur. Aynı şekilde erkeklere haluk
denilen hoş koku da yasaklanmıştır. Çünkü bunlar kadınlara ait kokulardır.
Erkeklere ise kadınlara benzemeleri yasaklanmıştır. İşte hadisin manası ile
ilgili doğru açıklama budur. Kadı lyaz'ın ve muhakkiklerin tercih ettiği de
budur.
Kadı Iyaz dedi ki: Bir
görüşe göre damada bu hususta ruhsat vardır.
Yine bu hususta Ebu
Ubeyd'in zikrettiği bir rivayet gelmiştir. Buna göre onlar genç kimseye düğün
günlerinde bunun için ruhsat veriyorlardı. Ayrıca belki de kullanılan bu miktar
tepki gösterilmeyecek kadar az da olabilir diye açıklanmıştır demektedir. Bir
diğer açıklamaya göre İslam'ın ilk dönemlerinde evlenen bir kimse sevincine ve
evliliğine alamet olmak üzere boyalı bir elbise giyerdi. Ancak bu bilinen bir
husus değildir. Bir diğer açıklamaya göre bu zaferan bedeninde değil de sadece
elbiselerinde kalmış olabilir. Malik ve mezhebine mensup ilim adamlarının
kanaatine göre zaferanlı elbise giyinmek caizdir. Aynı zamanda Malik bunu
Medine alimlerinden diye rivayet etmiştir. İbn Ömer'in ve başkalarının da
görüşü budur. Şafii ve Ebu Hanife ise erkek için bu caiz değildir demişlerdir.
"Bir hurma
çekirdeği ağırlığında altınmehir ile bir kadınla evlendim."
Kadı Iyaz dedi ki:
Hattabi dedi ki: Nevat (hurma çekirdeği) onlar tarafından bilinen bir miktarın
adıdır. Bunu beş dirhem altın diye açıklamışlardır. Kadı lyaz dedi ki: ilim
adamlarının çoğu bunu böylece açıklamışlardır. Ahmed b. Hanbel ise bu üç tam
bir bölü üç dirhemdir demiştir. Bundan maksadın hurma çekirdeği olduğu yani
onun ağırlığınca altın olduğu da söylenmiştir. Ama sahih olan birincisidir.
Bazı Maliki alimleri ise
nevat Medine'lilere göre dörtte bir dinardır. Ebu Ubeyd'in sözlerinin
zahirinden anlaşıldığı üzere o beş dirhem ödemiştir. Onun dediğine göre o zaman
altın yoktu. Bunlar ancak kırk dirheme ukiye denildiği gibi beş dirheme de
nevat (tercümede hurma çekirdeği) denilirdi.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Allah senin için mübarek kılsın" buyruğu
evlenen kimseye dua etmenin ve Allah sana mübarek kılsın ya da benzeri bir
sözle dua etmenin müstehap olduğuna delildir. Bundan önceki babta açıklaması
geçti.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Bir koyun ile dahi olsa bir ziyafet ver"
buyruğu ile ilgili olarak lugat alimleri, fakihler ve başkalarının dediklerine
göre velime düğün için yapılan yemeğin adıdır. Bu toplanmak anlamında olan
"velem"den türetilmiştir. Çünkü eşler bir araya gelip toplanırlar. Bu
açıklamayı el-Ezheri ve başkaları yapmıştır. el-Enbari dedi ki: Bunun asıl
anlamı bir şeyin tamam olup eksiksiz olmasıdır. Bu kökten fiil ise
"evleme" diye gelir.
Mezhep alimlerimiz ve
başkaları der ki: Ziyafetler sekiz türlüdür: Düğün velimesi, hı harfi ötreli
olarak sonu sin ve sad olabilen, doğan çocuk sebebi ile verilen yemek olan
"hurs", sünnet sebebi ile verilen yemek olan i'zar, bina yapmak
dolayısı ile verilen yemek olan "vekire", bir yolcunun gelişi
dolayısıyla verilen ve "nek'''den alınmış "nakia" aynı zamanda
gubar da denilir. Diğer taraftan yemeği yolculuktan dönenin yapacağı söylendiği
gibi başkası onun için yapar diye de söylenmiştir. Doğumun yedinci günü
"akika", musibet esnasında verilen yemek olan "vadime", her
hangi bir sebep olmadan verilen ziyafet olan "me'dube" veya "me'
debe". Allah en iyi bilendir.
İlim adamları düğün
yemeğinin (velime) vacip mi müstehap mı olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Mezhep alimlerimize göre daha sahih olan bunun müstehap bir sünnet olduğudur.
Onlar bu hadisteki emri mendubluk anlamında kabul ederler. Malik ve başkaları
da bu görüşte olmakla birlikte Davud ve başkaları ise vacip kabul etmişlerdir.
Yine ilim adamları
velimenin ne zaman verileceği hususunda farklı görüşlere sahiptir. Kadı lyaz'ın
nakletliğine göre, Malik'e ve başkalarına daha sahih olan görüş zifafa
girdikten sonra velime vermenin müstehap olduğudur. Malikilerden bir
topluluktan gelen rivayete göre ise akit esnasında velime müstehaptır. Maliki
mezhebine mensup İbn Habib'e göre ise akit zamanında ve zifafa girildiğinde
müstehaptır.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Bir koyun ile dahi olsa düğün yemeği ver"
buyruğu varlıklı olan kimsenin koyundan daha azı ile düğün yemeği vermemesinin
müstehap olduğuna delildir. Kadı lyaz yeterli miktarının belli bir sınırının
olmadığı aksine ne kadarı ile ve her ne yemek verirse velimenin gerçekleşmiş
olacağı üzerinde icma bulunduğunu nakletmektedir.
Müslim de bu hadisten
sonra Safiyye (radıyallahu anha)'nın düğün yemeğinin etsiz olduğunu
zikretmektedir. Zeynep {r.anha)'nın yemeğinde ise bizi ekmek ve et ile doyurdu
denilmektedir. O halde bütün bunlar caiz olup velime ziyafeti bunlarla
gerçekleşir fakat kocanın durumuna göre olması müstehaptır.
Kadı Iyaz dedi ki: Selef
velimenin iki günden fazla tekrarı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bir kesim
bunun mekruh olduğunu söylemiş, bir diğer kesim mekruh görmemiştir. Kadı Iyaz
dedi ki: Maliki mezhebi alimleri varlıklı olan kimse için bir hafta boyunca
devam etmesini müstehap görmüşlerdir.
80 - (1437) وحدثنا
محمد بن عبيد
الغبري. حدثنا
أبو عوانة عن
قتادة، عن أنس
بن مالك ؛ أن
عبدالرحمن بن
عوف تزوج على
عهد رسول الله
صلى الله عليه
وسلم، على وزن
نواة من ذهب.
فقال له رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
"أولم ولو
بشاة".
3476-80/5- Bize Muhammed
b. Ubeyd el-Gubari de tahdis etti... Enes b. Malik'den rivayete göre
Abdurrahman b. Avf Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hayatta iken bir
hurma çekirdeği ağırlığınca altın mehir ile evlendi. Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de kendisine: "Bir koyun ile dahi olsa ziyafet ver"
buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
81 - (1437) وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا وكيع.
حدثنا شعبة عن
قتادة وحميد،
عن أنس ؛ أن
عبدالرحمن بن
عوف تزوج
امرأة على وزن
نواة من ذهب.
وأن النبي صلى
الله عليه
وسلم قال له
"أولم ولو
بشاة".
3477-81/6- Bize İshak b.
İbrahim de tahdis etti, bize Veki' haber verdi, bize Şu'be, Katade ve Humey'den
tahdis etti, onların Enes'den rivayet ettiğine göre Abdurrahman b. Avf bir
kadın ile hurma çekirdeği ağırlığında altın mehir ile evlendi. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de ona: "Bir koyun ile dahi olsa ziyafet ver"
buyurdu.
Diğer tahric:
Şu'be'nin Humeyd'den rivayetini yalnız Müslim rivayet etmiştir; Şu'be'nin
Katade'den rivayetini ise Buhari, 5148
(1437) وحدثناه
محمد بن
المثنى. حدثنا
أبو داود. ح وحدثنا
محمد بن رافع
وهارون بن
عبدالله.
قالا: حدثنا
وهب بن جرير. ح
وحدثنا أحمد
بن خراش. حدثنا
شبابة. كلهم
عن شعبة، عن
حميد، بهذا
الإسناد. غير
أن في حديث وهب
قال: قال
عبدالرحمن:
تزوجت امرأة.
3478- .. ./7- Bunu bize
Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti, bize Ebu Davud tahdis etti (H.) Bize
Muhammed b. Rafi' ve Harun b. Abdullah da tahdis edip dedi ki: Bize Vehb b.
Cerir tahdis etti (H.) Bize Ahmed b. Hiraş da tahdis etti, bize Şebabe tahdis
etti, hepsi Şu'be'den, o Humeyd'den bu isnad ile rivayet etti. Ancak Vehb
hadisinde dedi ki: Abdurrahman: Bir kadın ile evlendim dedi.
82 - (1437) وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم
ومحمد بن
قدامة. قالا:
أخبرنا النضر
بن شميل.
حدثنا شعبة.
حدثنا عبدالعزيز
بن صهيب. قال:
سمعت أنسا
يقول: قال عبدالرحمن
بن عوف:
رآني
رسول
الله صلى
الله عليه
وسلم وعلي
بشاشة العرس.
فقلت:
تزوجت
امرأة
من الأنصار.
فقال "كم
أصدقتها ؟"
فقلت: نواة.
وفي حديث إسحاق:
من ذهب.
3479-82/8- Bize İshak b.
İbrahim ve Muhammed b. Kudame'de tahdis edip dediler ki: Bize en-Nadr b. Şumeyl
haber verdi, bize Şu'be tahdis etti, bize Abdulaziz b. Suhayl tahdis edip dedi
ki: Enes'i şöyle derken dinledim: Abdurrahman b. Avf dedi ki: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni gördü, üzerimde damatlık sevinci de vardı.
Bunun üzerine: Ensardan bir kadın ile evlendim dedim. Allah Rasulü: "Ona
ne kadar mehir verdin" buyurdu, ben: Bir hurma çekirdeği (nevat) dedim.
Hadisin İshak'dan gelen
rivayetinde: "Altından (bir hurma çekirdeği)" demektedir.
83 - (1427) وحدثنا
ابن المثنى.
حدثنا
أبو داود.
حدثنا
شعبة عن أبي
حمزة (قال
شعبة: واسمه
عبدالرحمن
بن أبي
عبدالله) عن
أنس بن مالك ؛
أن عبدالرحمن
تزوج امرأة
على وزن نواة
من ذهب.
3480-83/9- Bize
İbnu'l-Müsenna da tahdis etti, bize Ebu Davud tahdis etti, bize Şu'be Ebu
Hamza'dan tahdis etti, Şu'be dedi ki: Onun adı Abdurrahman b. Ebu Abdullah'dır.
(Ebu Hamza) Enes b. Malik'den rivayet ettiğine göre Abdurrahman bir hurma
çekirdeği ağırlığınca altın ile bir kadın ile evlendi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
(1427) وحدثنيه
محمد بن رافع.
حدثنا وهب.
أخبرنا شعبة،
بهذا الإسناد.
غير أنه قال:
فقال
رجل من ولد
عبدالرحمن بن
عوف: من ذهب.
3481- .. ./10- Bunu bana
Muhammed b. Rafi'de tahdis etti, bize Vehb tahdis etti, bize Şu'be bu isnad ile
tahdis etti ancak o şöyle dedi: Abdurrahman b. Avf'ın çocuklarından bir adam
"altından" dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
14- ERKEĞİN CARİYESİNE
HÜRRİYETİNİ VERDİKTEN SONRA ONUNLA EVLENMESİNİN FAZİLETİ BABI