SAHİH-İ MÜSLİM

NİKAH

 

(1) باب استحباب النكاح لمن تاقت نفسه إليه ووجد مؤنة، واشتغال من عجز عن المؤن بالصوم

NİKAH  -  1- CİMA ARZUSU GÜÇLÜ OLUP, NİKAH MASRAFLARINI KARŞILAYABİLECEK DURUMDA OLANLAR İÇİN NİKAHIN MÜSTEHAP OLUŞU VE ONUN MASRAFLARINI KARŞILAMAYACAK DURUMDA OLANLARIN, ORUÇLA MEŞGUL OLACAKLARI BABI

 

Nikah sözlükte katmak anlamındadır. Akid ve cinsel ilişki hakkında da kullanılır. İmam Ebu'l-Hasen, Ali b. Ahmed el-Vahidi en-Nasuburi dedi ki: elEzheri dedi ki: Nikahın Arap dilindeki asli anlamı cinsel ilişkidir. Evlenmeye de nikah denilmiştir. Çünkü evlilik cinsel ilişkinin sebebidir.

 

Bakış, arzı nikahladı; uyuklama gözünü nikahladı, denilir ki ona gelip isabet etti demektir. el-Vahidi (devamla) dedi ki: Ebu'l-Kasım ez-Zeccaci dedi ki: Arap dilinde nikah hem cinsel ilişki hem akit anlamında kullanılır. Nun,. kaf ve he harflerinin Arap dilinde bu şekilde sıralanışı bir şeyin bir diğer şeyin üstüne binmesi sureti ile ondan ayrılmaması anlamındadır. Arapların sahih dilindeki anlamı budur. Bu sebeple Araplar filan erkek filan kadını nikahladı veya nikahlar diyecek olurlarsa bununla, onunla evlendiğini anlatmak isterler. Ebu Ali el-Farisi dedi ki: Araplar kullanımda ince bir fark gözetirler. Bu sebeple o filanın kızı, filan kadını nikahladı yahut kızkardeşini nikahladı diyecek olurlarsa, ona nikah akdi yaptı demek isterler. Ama hanımını yahut zevcesini nikahladı derlerse cinsel ilişkiden başka bir mana kastetmezler. Çünkü karısı ve zevcesi lafzını zikretmekle ayrıca akdi sözkonusu etmeye ihtiyaç kalmaz.

 

el-Ferra dedi ki: Araplar: Nun harfi ötreli olarak nukiha el merretu denilecek olursa onun fercinden kinaye ile söz edilmiş olur. Şayet onu nikahladı diyecek olurlarsa fercinden onunla ilişki kurdu demek isterler. Arapların "nakeha" lafzını kullanmaları ise azdır. el-Vahidi'nin yaptığı nakiller burada sona ermektedir.

 

İbn Faris, el-Cevheri ve diğer lügat bilginlerinin dediklerine göre ise nikah, cinsel ilişki demektir. Akit anlamında da kullanılabilir. Ben o kadını nikahladım denilebildiği gibi, o kadın ile nikahlanıldı da denilebilir. Bu da evlendi anlamındadır. "Nakih" ise eşi olan evli kimse demektir. İstenkeha: nikahladı tabiri "tezevvece: evlendi" demektir. Bu da lügat bilginlerinin açıklamalarıdır.

 

Fukahaya göre nikahın hakikati ile ilgili olarak mezhep alimlerimizin üç görüşü vardır. Bunları mezhep alimlerimizden Kadı Hüseyen Talik'inde nakletmiş bulunmaktadır. Bu görüşlerin en sahih olanına göre bu lafız, akit hakkında gerçek anlamında kullanılır. Cinsel ilişki hakkında ise mecazi anlamı ile kullanılır. Kadı Ebu't-Tayyib'in sahih kabul ettiği ve lehine uzun uzadıya delil getirdiği görüş budur. el-Mütevelli ve başkaları da bunu kat'i olarak ifade ettiği gibi Kur'an-i Azimuşşan ve hadis-i şerifler de bu manayı esas almışlardır.

İkinci görüşe göre ise cinsel ilişki onun gerçek anlamıdır, akit hakkında ise mecazen kullanılır. Ebu Hanife de böyle demiştir. Üçüncü görüşe göre ise her ikisi hakkında müşterek bir lafız olarak hakikat anlamı olarak kullanılılır.

 

 

 

(1) باب استحباب النكاح لمن تاقت نفسه إليه ووجد مؤنة، واشتغال من عجز عن المؤن بالصوم

1- CİMA ARZUSU GÜÇLÜ OLUP, NİKAH MASRAFLARINI KARŞILAYABİLECEK DURUMDA OLANLAR İÇİN NİKAHIN MÜSTEHAP OLUŞU VE ONUN MASRAFLARINI KARŞILAMAYACAK DURUMDA OLANLARIN, ORUÇLA MEŞGUL OLACAKLARI BABI

 

1 - (1400) حدثنا يحيى بن يحيى التيمي وأبو بكر بن أبي شيبة ومحمد بن العلاء الهمداني. جميعا عن أبي معاوية (واللفظ ليحيى). أخبرنا أبو معاوية عن الأعمش، عن إبراهيم، عن علقمة، قال: كنت أمشي مع عبدالله بمنى. فلقيه عثمان. فقام معه يحدثه. فقال له عثمان: يا أبا عبدالرحمن ! ألا نزوجك جارية شابة. لععلها تذكرك بعض ما مضى من زمانك. قال فقال عبدالله: لئن قلت ذاك  لقد قال لنا رسول الله صلى الله عليه وسلم

 "يا معشر الشباب ! من استطاع منكم الباءة فليتزوج. فإنه أغض للبصر، وأحصن للفرج. ومن لم يستطع فعليه بالصوم. فإنه له وجاء".

 

3384-111- Bize Yahya b. Yahya et-Temimi, Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Muhammed b. el-A'la el-Hemdani birlikte Ebu Muaviye'den -lafız Yahya'ya ait olmak üzere- tahdis etti. Bize Ebu Muaviye, A'meş'den haber verdi. O İbrahim'den, o Alkame'den şöyle dediğini rivayet etti: Mina'da Abdullah ile birlikte yürüyordum. Osman (r.a.) onunla karşılaştı. Ayakta onunla konuşmaya koyuldu. Osman ona: Ey Abdurrahman'ın babası! Biz seni genç bir kızla evlendirmeyelim mi? Belki o, sana geçmiş zamanından bir kısmını hatırlatır dedi. Abdullah: Madem sen böyle diyorsun (ben de sana derim ki) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize şöyle demişti: "Ey gençler topluluğu! Sizden evlenebilecek gücü olanlar evleniversin. Çünkü o gözü daha çok korur, ferci daha çok muhafaza eder. Ama kimin de gücü yetmezse oruç tutmaya baksın. Çünkü oruç onu (şehveti) keser."

 

 

Diğer tahric: Buhari, 1905 -muhtasar-; 5065; Ebu Davud, 2046; Tirmizi, 1081 -muallak olarak-; Nesai, 2239, 2240, 2241, 3207, 3208, 3211; İbn Mace, 1845 -uzunca-

 

AÇIKLAMA:          Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Ey gençler topluluğu ... çünkü onu keser" buyruğu ile ilgili olarak dil bilginleri şunu söylemektedir: "Ma'şer (topluluk)" belli bir niteliğin kapsamına aldığı bir topluluk demektir. Buna göre gençler bir ma'şer, yaşlılar bir ma'şer, nebiler bir ma'şer, kadınlar bir ma'şerdir. Ve benzerleri de böyledir. Şebab: Gençler "Şab"ın çoğuludur. Şubban ve şebebe diye de çoğulu yapılır. Bizim mezhep alimlerimize göre şab (genç) büluğa ermiş olup otuz yaşını geçmemiş olan kimseye denilir.

 

"elbae" evlenmek lafzı ise dört şekilde söylenir. Bunları Kadı Iyaz nakletmektedir. Fasih ve meşhur olan söyleyiş sonu yuvarlak te ve be harfi medli olarak "elbae" söyleyişidir. Diğeri ise arada med olmaksızın "elbah" söyleyişi, üçüncüsü med ile fakat he'siz (yuvarlak te'siz) olarak "elba" söyleyişi, dördüncüsü ise he ve yuvarlak te ile birlikte "elbahetü" söyleyişidir. Bunun lügatiaki asıl anlamı cima demek olup konaklanılan yer demek olan "elmebae"den türemiştir. "Mebaetül ibil" de buradan gelmekte olup develerin kaldıkları yer anlamındadır. Sonraları nikah akdine de "baeh" denilir oldu. Çünkü bir kadın ile evlenen bir kimse, ona konaklayıp kalacağı bir yer verir.

 

İlim adamları burada sözü edilen "elbae" ile ne kastedildiği hususunda farklı iki görüş ileri sürmüşlerdir ki her ikisi de neticede aynı anlama gelir.

 

Bu iki görüşün daha sahih olanına göre burada kastedilen sözlük anlamı olan cima'nın kendisidir. Buna göre hadisin takdiri şöyle olur: Aranızdan her kim nikahın yükümlülükleri, külfet ve masraflarına güç yetirebilip cima yapabilecek durumda olanlar evlensinler. Ama nikahın masraflarını karşılamaktan aciz kaldığı için cima yapamayacak durumda olan kimseler ise oruç tutmaya baksın. Böylelikle şehvetini geriletsin ve burmanın meninin şerrini kestiği gibi o da bu yolla menisinin şerrini kessin. Bu görüşe göre hitap kadınları arzuladıkları ve çoğunlukla bundan kendilerini kurtaramadıkları kabul edilen gençlere hitap edilmiş olmaktadır.

 

İkinci görüşe göre ise burada elbae: evlenmekten kasıt nikahın masraf ve yükümlülükleridir. Ona, onun ayrılmazı olan şeyin adı verilmiş olmaktadır. Hadisin takdiri de şudur: Aranızdan nikahın masraf ve külfetlerini karşılayabilecek olan kimseler evleniversin. Buna gücü yetmeyen kimseler ise şehvetini geriletmek için oruç tutsun.

 

Bu kanaati savunanları bu görüşü ortaya koymaya iten onların şu açıklamalarıdır: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Gücü yetmeyen de oruç tutmaya baksın" buyruğu şu demektir: Cima etmekten aciz olan kimse ise şehvetini geriletmek için oruca gerek duymaz. O halde burada geçen elbae kelimesini evlenmenin masrafları şeklinde yorumlamak gerekir.

 

Birinci görüşü savunanlar ise az önce birinci görüşte açıkladığımız şekilde cevap verirler. O da şudur: Hadis cimaya ihtiyacı olmakla birlikte masraflarını karşılayamadığından dolayı cima edemeyecek durumda olanlar, oruç tutsunlar takdirindedir. Allah en iyi bilendir.

 

"Vica" vav harfi kesreli ve sonu medli olup husyeleri sıkıştırmak (ezmek) demektir. (Burmak). Burada kasıt ise orucun şehveti kestiği ve meninin şerrini tıpkı burmanın neticesinde olduğu gibi kesmesidir. Bu hadis ile gücü yeten ve cimayı arzulayan kimselere nikahlanma emri verilmektedir. Bu hususta icma vardır. Ama bize göre ve genel olarak bütün ilim adamlarına göre buradaki emir icap (vücub, farziyet) değil mendubluk ifade eden bir emirdir. Dolayısı ile ister zinaya düşmekten korksun ister korkmasın evlenmek de cariye edinmek de gerekli değildir. genel olarak ilim adamlarının kabul ettiği görüş budur. Davud ile ona muvafakat eden Zahiri mezhep bilginleri ile İmam Ahmed'den gelen bir rivayet dışında (bu durumdakiler için) evlenmeyi farz kılan kimse olduğunu bilmiyoruz. Bu muhalif kanaatte olanlar derler ki: Zinaya düşmekten korkan bir kimsenin evlenmesi ya da cariye edinmesi gerekir.

 

Yine bunlar derler ki: Böyle bir akit ona ömürde sadece bir defa gereklidir.

Hatta bazıları zinaya düşme korkusunu da şart koşmamışlardır.

Zahiri mezhebi bilginleri der ki: Ona lazım olan sadece evlenmektir. Cinsel ilişki kurmak yükümlülüğü yoktur. Onlar bu görüşlerini ortaya atarken bu hadisle birlikte daha başka hadisleri de Kur'an-ı Kerim'in buyruklarını da delil olarak gösterirler. Yüce Allah: "Sizin için helal olan kadınları ... nikahlayınız'' (Nisa, 3) buyurmaktadır. Ayrıca başka ayetler de buna delildir.

 

Cumhur ise yüce Allah'ın: "Size helal olan kadınlardan ... nikahlayınız. ya da cariyeleriniz ile yetinin" (Nisa, 3) buyruğunu delil göstermektedirler. Çünkü yüce Allah bu durumda olan bir kimseyi nikahlanmak ile cariye edinmek arasında serbest bırakmıştır.

 

İmam Mazeri dedi ki: Bu cumhurun lehine bir delildir. Çünkü şanı yüce Allah kişiyi ittifakla nikahlanmak veya cariye edinmek arasında serbest bırakmıştır. Şayet nikah vacip olsaydı kişiyi nikahlanmak ile cariye edinmekten birisini seçmekte serbest bırakmazdı. Zira usul bilginlerine göre vacip olanla olmayan arasında kişiyi istediğini seçmekte serbest bırakmak doğru değildir. Çünkü bu vacipin hakikatini ortadan kaldırma ve vacipi terk edenin günahkar olmaması sonucuna götürür.

 

Rasulullah {Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Sünnetimden yüz çeviren benden değildir" hadisi de şu demektir: Her kim benim sünnetimden onun gerçek durumundan farklı olduğuna inanarak yüz çevirecek olursa (benden değildir) anlamındadır. Allah en iyi bilendir.

 

Nikahlanmak mı nikahlanmamak mı daha faziletlidir meselesine gelince mezhep alimlerimiz der ki: İnsanlar bu hususta dört kısımdır: Bir kısmının canı bunu çokça arzular ve bunun için gerekli masraf ve imkanı da bulur. Bunların nikahlanmaları müstehaptır. İkinci bir kısmın nikahlanma arzusu da yoktur, bunun için gerekli imkanı da bulunmamaktadır. Böylesi için nikahlanmak mekruhtur. Üçüncü bir kısmın ise canı nikahı arzulamakla birlikte gerekli harcamayı bulamamaktadır. Böylelerinin nikahlanmaları mekruhtur. Bu gibi kimselerin arzularını geriletmeleri için oruç tutmaları emrolunur. Bir diğer kısmın ise masrafları karşılama imkanı da yoktur, canı da arzulamamaktadır. Şafii'nin ve mezhep alimlerimizin çoğunluğunun görüşüne göre böyle birisi için nikahlanmayıp kendisini ibadete vermesi daha faziletlidir. Ama nikahlanmasının mekruh olduğu söylenemez fakat onu terk etmesi daha faziletlidir.

 

Ebu Hanife, Şafii mezhebinin bazı alimleri ile Maliki mezhebine mensup bazı ilim adamlarının kanaatine göre böyle birisi için nikah daha faziletlidir. Allah en iyi bilendir.

 

"Osman b. Affan, Abdullah b. Mesud'a: Seni genç bir kızla evlendirmeyelim mi? Belki zamanının geçmiş bazı vakitlerini sana hatırlatır dedi." Bu ifadede böyle bir arkadaşın bu nitelikte bir eşi bulunmayan ve böyle bir eşle -az önce açıklandığı üzere- evlenebilecek durumdaki arkadaşına bu teklifi yapmasının müstehap olduğu anlaşılmaktadır. Yine buradan genç birisini nikahlamanın müstehap olduğu da anlaşılmaktadır. Çünkü nikahtan gözetilen maksatları gerçekleştirmenin vesilesi odur. Çünkü böyle bir zevce ile birlikte olmanın zevki daha çoktur, geçimi daha hoştur, nikahın maksadı olan yararlanma arzusu, isteği daha ileridir, onunla birliktelik daha güzeldir, konuşması daha tatlıdır, görünüşü daha güzel, dokunuşu daha yumuşaktır. Kocasının razı olacağı huylara böylesini alıştırmak daha kolaydır.

 

"Sana geçmiş zamanının bir kısmını hatırlatır" ifadesi de şu demektir: Sen onun vesile ile geçmişteki şevkini kısmen de olsa hatırlar, gençliğindeki gücünü anımsarsın. Bu ise bedene bir zindelik ve güç kazandırır.

 

 

 

2 - (1400) حدثنا عثمان بن أبي شيبة. حدثنا جرير عن الأعمش، عن إبراهيم، عن علقمة، قال: إني لأمشي مع عبدالله بن مسعود بمنى. إذ لقيه عثمان بن عفان. فقال:

هلم ! يا أبا عبدالرحمن ! قال: فاستخلاه. فلما رأى عبدالله أن ليست له حاجة قال: قال لي: تعالى يا علقمة. قال: فجئت. فقال له عثمان: ألا نزوجك، يا أبا عبدالرحمن ! جارية بكرا. لعله يرجع إليك من نفسك ما كنت تعهد ؟ فقال عبدالله: لئن قلت ذاك، فذكر بمثل حديث أبي معاوية.

 

3385-2/2- Bize Osman b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Cerir, A'meş'den tahdis etti, o İbrahim'den, o Alkame'den şöyle dediğini rivayet etti: Ben Abdullah b. Mesud ile Mina'da yürümekte iken Osman b. Affan onunla karşıleşıverdi. Ey Abdurrahman'ın babası haydi gel dedi. (Alkame) dedi ki: Sonra onunla başbaşa kaldı. Abdullah kendisinin bir ihtiyacı olmadığını görünce bana: Gel ey Alkame dedi. Ben de yanına gittim. Osman ona: Ey Ebu Abdurrahman! Seni bakire bir kızla evlendirmeyelim mi? Belki daha önce kendinden alışmış olduğun bazı hususlar geri döner dedi. Abdullah: Madem bunu söyledin deyip Ebu Muaviye'nin rivayet ettiği hadisin aynısını zikretti.

 

 

AÇIKLAMA:          "Osman (radıyallahu anh) İbn Mesud'u çağırıp onunla başbaşa kaldı ve ona dedi ki.,," Bu sözler bu gibi hususların gizlice konuşulmasının müstehap olduğuna delildir. Çünkü bu gibi hususlar insanlar arasında söylenip dile getirilmesi utanılacak hususlardandır. "Seni bakire bir kızla evlendirmeyelim mi?" sözü de bakire ile evlenmenin ve dula göre daha faziletli olduğunun delilidir. Nitekim az önce "genç bir kız" sözünü açıklarken söylediğimiz gibi mezhep alimlerimiz de böyle demişlerdir,

 

 

 

3 - (1400) حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة وأبو كريب. قالا: حدثنا أبو معاوية عن الأعمش، عن عمارة بن عمير، عن عبدالرحمن ابن يزيد، عن عبدالله. قال: قال لنا رسول الله صلى الله عليه وسلم

 "يا معشر الشباب ! من استطاع منكم الباءة فليتزوج. فإنه أغض للبصر، وأحصن للفرج. ومن لم يستطع فعليه بالصوم. فإنه له وجاء".

 

3386-3/3- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb tahdis edip dedi ki: Bize Ebu Muaviye, A'meş'den tahdis etti, o Umare b. Umeyr'den, o Abdurrahman b. Yezid'den, o Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize: "Ey gençler topluluğu! Sizlerden evlenebilecek olanlar evleniversin. Çünkü o gözü (haramdan) daha çok korur, fercin iffetini daha çok himaye eder. (Evlenmeye) güç yetiremeyen ise oruç tutmaya baksın. Çünkü o, onu kırar" buyurdu. 

 

Diğer tahric: Buhari, 5066; Tirmizi, 1081; Nesai, 2238, 2241, 3209, 3210

 

 

4 - (1400) حدثنا عثمان بن أبي شيبة. حدثنا جرير عن الأعمش، عن عمارة بن عمير، عن عبدالرحمن بن يزيد. قال:

 دخلت أنا وعمي علقمة والأسود، على عبدالله بن مسعود. قال: وأنا شاب يومئذ. فذكر حديثا رئيت أنه حدث به من أجلي. قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم. بمثل حديث أبي معاوية. وزاد: قال: فلم ألبث حتى تزوجت.

 

3387-4/4- Bize Osman b. Ebu Şeybe tahdis etti, bize Cerir, P;meş'den tahdis etti, o Umare b. Umeyy'den, o Abdurrahman b. Yezid'den şöyle dediğini rivayet etti: Ben ve amcam Alkame ile Esved Abdullah b. Mesud'un huzuruna girdik. (Abdurrahman) dedi ki: O gün ben genç bir delikanlı idim. (Abdullah b. Mesud) bir hadis zikretti. Kanaatimce onu benim için rivayet etti. Dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu deyip Ebu Muaviye'nin hadisinin aynısını rivayet etti. Ayrıca şunları da ekledi: (Abdurrahman) dedi ki: Bunun üzerine ben de vakit geçirmeden evlendim dedi.

 

 

AÇIKLAMA:          "Abdurrahman b. Yezid'den dedi ki: Ben amcam Alkame ve Esved, Abdullah b. Mesud'un huzuruna girdim." Hadis bütün nüshalarda bu şekildedir ve doğrusu da budur. Kadı Iyaz dedi ki: Bazı rivayetlerde ben ve iki amcam Alkame ile Esved şeklindedir. Oysa bu apaçık bir hatadır. Çünkü Esved, Abdurrahman b. Yezid'in kardeşidir, amcası değildir. Alkame ise her ikisinin de amcasıdır. Sözü geçen de Alkame b. Kays'dır.

 

"Bir hadis zikretti, kanaatimce onu benim için rivayet etti." Nüshaların bir çoğunda bu lafız "Bana öyle göründü ki" şeklindedir. Bazılarında da: "Gördü(ğü)m (kadarıyla)" şeklindedir. Her ikisi de doğrudur. Birincisi zan anlamındadır. İkincisi de bilgi anlamındadır.

 

 

 

(1400) حدثني عبدالله بن سعيد الأشج. حدثنا وكيع. حدثنا الأعمش عن عمارة بن عمير، عن عبدالرحمن بن يزيد، عن عبدالله، قال:

 دخلنا عليه وأنا أحدث القوم. بمثل حديثهم. ولم يذكر: فلم ألبث حتى تزوجت.

 

3388- .. ./5- Bana Abdullah b. Said el-Eşe c tahdis etti, bize Veki' tahdis etti, bize ,6;meş, Umare b. Umeyy'den tahdis etti, o Abdurrahman b. Yezid'den, o Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etti: Grubun en genci ben olduğum halde onun huzuruna girdik deyip öncekilerin hadisi ile aynı şekilde rivayet etti ama: "Ben de vakit geçirmeden evlendim" ibaresini zikretmedi.

 

 

5 - (1401) وحدثني أبو بكر بن نافع العبدي. حدثنا بهز. حدثنا حماد بن سلمة عن ثابت، عن أنس ؛ أن نفرا من أصحاب النبي صلى الله عليه وسلم عن عمله في السر ؟ فقال بعضهم:

 لا أتزوج النساء. وقال بعضهم لا آكل اللحم. وقال بعضهم: لا أنام على فراش. فحمد الله وأئنى عليه فقال: "ما بال أقوام قالوا كذا وكذا ؟ لكني أصلي وأنام. وأصوم وأفطر. وأتزوج النساء. فمن رغب عن سنتي فليس مني".

 

3389-5/6- Bana Ebu Bekr b. Nafi el-Abderi de tahdis etti, bize Behr tahdis etti, bize Hammad b. Seleme, Sabit'den tahdis etti, o Enes'den rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabından birkaç kişi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcelerine kimsenin görmediği zamandaki ameli hakkında soru sordular. Sonra onlardan biri: Ben kadınlarla evlenmeyeceğim dedi. Birileri: Ben et yemeyeceğim dedi. Birileri: Döşeğim üzerinde uyumayacağım dedi.

Sonra Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Allah'a hamd ve senada bulunduktan sonra şöyle buyurdu: "Bir takım kimselere ne oluyor ki şöyle şöyle demişler. Ama ben hem namaz kılarım hem uyurum, hem oruç tutarım hem tutmadığım zamanlar da var, kadınlarla da evlenirim. Benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir. "

 

 

Diğer tahric: Nesai, 3217

 

AÇIKLAMA:          "Sünnetimden yüz çeviren benden değildir" bunun açıklaması ve bunun: Sünnete olduğu gibi inanmadan ondan yüz çevirerek terk eden anlamında olduğu belirtilmiş idi. Nikahın müstehap olan şekli ile -geçtiği gibi- terk eden yahut da yatmaktan aciz olduğu için yahut da izin bulunan bir ibadetle meşgul olduğundan ya da benzeri bir sebep dolayısı ile yatak üzerinde uyumayan kimse ise bu husustaki yergi ve yasağın kapsamına girmez.

 

"Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Allah'a hamd ve senada bulunduktan sonra: "Bir takım kimselere ne oluyor ki şöyle şöyle demişler" bu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in benzeri bir halde verdiği bilinen hutbelere uygun bir ifadedir. O hoşlanmadığı bir hususu görüp bundan dolayı hutbe verecek olursa, ondan hoşlanmadığını sözkonusu eder ve bunu yapan kimseye yardımcı olmaz. Bu da onun üstün ahlakının bir göstergesidir. Çünkü bu işten kasıt hem o şahıstır hem de bütün hazır bulunanlardır hem de bunun kendisine ulaşacağı daha başkalarıdır. Bununla birlikte böyle bir konuşma ile bu kusurun sahibi de kalabalık arasında azarlanmamış olur.

 

 

 

6 - (1402) وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا عبدالله بن المبارك. ح وحدثنا أبو كريب محمد بن العلاء (واللفظ له). أخبرنا ابن المبارك عن معمر، عن الزهري، عن سعيد بن المسيب، عن سعد بن أبي وقاص، قال: رد رسول الله صلى الله عليه وسلم على عثمان بن مظعون التبتل. ولو أذن له، لاختصينا.

 

3390-6/7- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Abdullah b. el-Mübarek tahdis etti, (H.) Bize Ebu Kureyb, Muhammed b. el-A'la da -lafız ona ait olmak üzere- tahdis etti, bize İbnu'l-Mübarek Ma'mer'den haber verdi, o Zühn'den, o Said b. el-Müseyyeb'den, o Sa'd b. Ebi Vakkas'dan şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Osman b. Mazun'u kadınlardan uzaklaşıp kendisini ibadete verme isteğini geri çevirdi. Şayet ona izin vermiş olsaydı biz de hayalarımızı burardık."

 

 

Diğer tahric: Buhari, 5073, 5074; Tirmizi, 1083; Nesai, 3212; İbn Mace, 1848

 

AÇIKLAMA:          "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kadınlardan uzaklaşıp ibadete yönelme isteğini reddetti. Eğer ona izin vermiş olsaydı biz de hayalarımızı burardık." İlim adamları der ki: Tebettül, kadınlardan uzaklaşıp nikahı terk etmek ve tamamen kendisini Allah'a ibadete vermek demektir. Tebettül'ün asıl anlamı kesmek, koparmak demektir. Meryem el-Bellil ve Fatıma el-Betül ünvanları da buradan gelmektedir. Çünkü her ikisi de dinleri, faziletleri ve ahiretteki rağbet ve arzuları itibari ile çağdaşları olan kadınlardan uzak idiler. Bu yönden onlarla alakaları yoktu. "Malikinin tasarrufundan koparılmış sadaka" anlamı ile "sadakatün betletün" de buradan gelmektedir. Taberi dedi ki: Tebettül, dünya lezzetlerini ve arzularını terk edip her şeyi bırakıp yüce Allah'a ibadet etmeye kendisini vermek demektir.

 

"Onun isteğini kabul etmedi." Yani böyle bir şey yapmasını ona yasakIadı. Bu bizim mezhep alimlerimize göre nefsi, nikahı arzu etmekle birlikte. nikahın yükümlülüklerini karşılayabilecek olan -az önce geçtiği gibi- ile zor ve çok ibadet yapmak sureti ile tebettülden zarar gören kimseler hakkında yorumlanır. Nefsine zarar vermeden, zevcesinin olsun, başkasının olsun herhangi bir hakkını ihmal etmeden arzu ve zevklerden yüz çevirmeye gelince bunlardan uzak durmanın fazileti vardır, hatta bu emrolunan bir husustur.

 

"Eğer ona izin vermiş olsaydı biz de kendimizi burardık" sözü de şu demektir: Şayet kadınlardan ve kadınların dışında diğer dünya zevklerinden uzak durmaya dair ona izin olsaydı biz de tebettül imkanını bulabilmek için kadınlara duyulacak arzuyu önlemek maksadıyla kendimizi buracaktık. Bu sözler onların kendi içtihadlarına göre kendilerini burmanın caiz olduğu kanaatine sahip oldukları şeklinde yorumlanır. Ama onların bu kanaati uygur: bir kanaat değildi. Çünkü küçük ya da büyük olsun insanoğlunun burulmas: haramdır. Beğavi dedi ki: Aynı şekilde eti yenmeyen bütün hayvanların burulması da haramdır. Eti yenen hayvanların ise küçükken burulmaları caiz. yaşları büyüdükten sonra haram olur. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

7 - (1402) وحدثني أبو عمران محمد بن جعفر بن زياد. حدثنا إبراهيم بن سعد عن ابن شهاب الزهري، عن سعيد بن المسيب. قال: سمعت سعدا يقول: رد على عثمان بن مظعون التبتل. ولو أذن له لاختصينا.

 

3391-7/8- Bana Ebu İmran, Muhammed b. Cafer b. Ziyad da tahdis etti, bize İbrahim b. Sa'd, İbn Şihab ez-Zühri'den tahdis etti, o Said b. elMüseyyeb'den şöyle dediğini rivayet etti: Sa'd'ı şöyle derken dinledim: Osman b. Mazun'un kadınlardan uzak kalma isteği reddolundu. Eğer ona izin verilmiş olsaydı biz de hayalarımızı burardık.

 

 

8 - (1402) حدثنا محمد بن رافع. حدثنا حجين بن المثنى. حدثنا ليث عن عقيل، عن ابن شهاب ؛ أنه قال: أخبرني سعيد بن المسيب ؛ أنه سمع سعد بن أبي وقاص يقول:

 أراد عثمان بن مظعون أن يتبتل. فنهاه رسول الله صلى الله عليه وسلم. ولو أجاز له ذلك، لاختصينا.

 

3392-8/9- Bize Muhammed b. Nafi' tahdis etti, bize Huceyn b. el-Müsenna tahdis etti, bize Leys, Ukayl'den tahdis etti, o İbn Şihab'dan şöyle dediğini rivayet etti: Bana Said b. el-Müseyyeb'in haber verdiğine göre o Sa'd b. Ebi Vakkas'ı şöyle derken dinlemiştir: Osman b. Mazun kadınlardan uzak kalmak isteyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona bunu yasakladı. Eğer ona bunun için izin vermiş olsaydı şüphesiz biz de hayalanmızı burardık.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

2- BİR KADINI GÖRÜP DE ONDA AKLI KALAN KİMSEYİ HANIMINA YA DA CARİYESİNE GİDİP ONUNLA CİMA ETMEYE TEşVİK BABI