SAHİH-İ MÜSLİM

HAC

 

(86) باب الترغيب في سكن المدينة، والصبر على لأوائها

86- MEDİNE'DE YERLEŞMEYE, ONUN SIKINTILARINA KATLANMAYA TEŞVİK BABI

 

475 - (1374) حدثنا حماد بن إسماعيل بن علية. حدثنا أبي عن وهب، عن يحيى بن أبي إسحاق ؛ أنه حدث عن أبي سعيد مولى المهري ؛ أنه أصابهم بالمدينة جهد وشدة. وأنه أتى أبا سعيد الخدري. فقال له:

 إني كثير العيال. وقد أصابتنا شدة. فأردت أن أنقل عيالي إلى بعض الريف. فقال أبو سعيد: لا تفعل. الزم المدينة. فإنا خرجنا مع نبي الله صلى الله عليه وسلم (أظن أنه قال) حتى قدمنا عسفان. فأقام بها ليالي. فقال الناس: والله ! ما نحن ههنا في شيء. وإن عيالنا لخلوف. ما نأمن عليهم. فبلغ ذلك النبي صلى الله عليه وسلم فقال: "ما هذا الذي بلغني من حديثكم ؟ (ما أدري كيف قال) والذي أحلف به، أو والذي نفسي بيده ! لقد هممت أو إن شئتم (لا أدري أيتهما قال) لآمرن بناقتي ترحل. ثم لا أحل لها عقدة حتى أقدم المدينة". وقال: "اللهم ! إن إبراهيم حرم مكة فجعلها حرما. وإني حرمت المدينة حراما ما بين مأزميها. أن لا يهراق فيها دم. ولا  يحمل فيها سلاح لقتال، ولا  يخبط فيها شجرة إلا لعلف. اللهم ! بارك لنا في مدينتنا. اللهم ! بارك لنا في صاعنا. اللهم ! اجعل لنا في مدنا. اللهم ! بارك لنا في صاعنا. اللهم ! بارك لنا في مدنا. اللهم ! بارك لنا في مدينتنا. اللهم ! اجعل مع البركة بركتين والذي نفسي بيده ! ما من المدينة شعب ولا  نقب إلا عليه ملكان يحرسانها حتى تقدموا إليها". (ثم قال للناس) "ارتحلوا" فارتحلنا. فأقبلنا إلى المدينة. فو الذي نحلف به أو يحلف به ! (الشك من حماد) ما وضعنا رحالنا حين دخلنا المدينة حتى أغار علينا بنو عبدالله بن غطفان. وما يهيجهم قبل ذلك شيء.

 

3323-475/1- Bize Hammad b. İsmail b. Uleyye de tahdis etti. Bize babam, Vüheyb'den tahdis etti, o Yahya b. Ebi İshak'dan rivayet ettiğine göre kendisi el-Mehri'nin azadlısı Ebu Said'den tahdis ettiği üzere Medine'de darlık ve sıkıntı ile karşı karşıya kalmışlardı. Onun için Ebu Said el-Hudri'nin yanına giderek: Ben aile halkı çok olan birisiyim. Biz darlık ve sıkıntı içindeyiz. Bundan dolayı ailemi köylerden birisine taşımak istedim dedi.

 

Bunun üzerine Ebu Said: Bunu yapma. Medine'den ayrılma. Çünkü biz Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte çıktık -zannederim: Usfan'a kadar geldik dedi- orada birkaç gece kaldıktan sonra insanlar: Allah'a yemin olsun ki bizim burada bir işimiz yok. Üstelik aile halkımızı da geride himayesiz bıraktık. Onlar adına güven duyamıyoruz dedi. Bu sözler Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem}'e ulaşınca şöyle buyurdu: "Bana bu ulaşan sözleriniz neyin nesidir? -(tam olarak) nasıl dediğini bilmiyorum- adına yemin ettiğim yahut da nefsim elinde olan zata andederim ki ben şunu içimden geçirdim. Yahut dilerseniz yaparım -hangisini söylediğini bilmiyorum- emreder devem yola çıkmak üzere hazırlanır. Sonra da Medine'ye varıncaya kadar onun bir düğümünü dahi çözmem." Ayrıca şöyle buyurdu: "Allah'ımf Şüphesiz İbrahim Mekke'yi haram kıldı, orayı haram belde yaptı. Ben de Medine'yi haram kıldım. Onun iki dağının arasını haram kılıyorum. Orada kan dökülmeyecek, orada savaşmak maksadıyla silah taşınmayacak, orada sadece hayvanlara yem verilecek olanlar dışında hiçbir ağacın yaprağı silkelenmeyecek. Allah'ım! Bizim için Medinemizi mübarek kıl; Allah'ım! Bizim için sa'ımızı mübarek kıl. Allah'ım! Bizim için müddümüze bereket ihsan et. Allah'ım! Bizim için sa'ımızı mübarek kıl. Allah'ım! Bizim için müddümüzü mübarek eyle. Allah'ım! Medinemizi bizim için bereketli kıl. Allah'ım! Her bir bereket ile iki bereket kıl. Nefsim olana yemin olsun ki Medine'de ne kadar bir dağ yolu ve ne kadar geçit varsa mutlaka onun üzerinde iki melek vardır. Siz ona (Medine'ye) varıncaya kadar o iki melek onu korurlar." Sonra da insanlara: "Hayvanlarınıza bininiz" buyurdu. Biz de binip yola koyulduk. Medine'ye geldik. Adını anarak yemin ettiğimiz ya da adı anılarak yemin olunan hakkı için -şüphe eden Hammfıd'dır- Medine'ye girdiğimiz sırada henüz yüklerimizi bırakmamıştık ki Abdullah b. Gatafan oğulları üzerimize bir baskın yaptılar. Halbuki bundan önce onları harekete geçirecek hiçbir sebep de yoktu.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          "Çocuklarımı köylerden birisine taşımak istedim." Dil bilginlerinin dediklerine göre "rif" ekin ekilen ve bol mahsul alınan verimli araziye denilir. Çoğulu eryaf gelir. "Eryafne rife" (köye gittik) demektir. "Erafetil arz" yer verimini bol verdi demektir. Bu şekilde verimli araziye de "rifeh" denilir.

 

"Geride aile halkımız! himayesiz bıraktık." Yani yanlarında erkekler ve onları koruyacak kimseler yok.

 

"Bineğimin hazırlanmasını emrederim." Yani onun üzerine yükleri eğerleri bağlanır (yola koyulmak üzere hazırlanır).

 

"Sonra da Medine'ye varıncaya kadar bir düğümünü dahi çözmem.'' Yani Medine'ye ulaşıncaya kadar devemin üzerinden yükünün ve eğerinin semerinin bir düğümünü dahi çözmem. Buna sebep ise Medine'ye çabuk varmak isteğim olacaktır.

 

"Ben de Medine'nin iki dağı arasını haram kıldım." Me'zim mim harfinden sonra bir hemze ve ze harfi kesreli olarak dağ demektir. İki dağ arasındaki dar geçit ve benzeri şeyler olduğu da söylenmiştir. Ama burada doğrusu birinci anlamdır. Yani daha önce Enes'in rivayet ettiği hadiste ve diğerlerinde geçtiği gibi Medine'nin iki dağının arasını haram kıldım anlamındadır.

 

"Hayvana yem vermek maksadı dışında onun hiçbir ağacının yaprağı silkelenmez." Hayvan yemi anlamındaki "aif" lafzı lam harfi sakindir. Lam harfi fethalı okunursa hayvana yem olarak vedlen ot, saman, arpa ve benzerlerine denilir. Buradan yem yapmak üzere ağaç yapraklarının alınmasının caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Burada kastedilen de budur. Ve bu ise dalların yapraklarının (gereksiz yere) silkelenip koparılmasından farklı bir durumdur. Çünkü bu haramdır.

 

"Medine'deki her bir dağ yolu ve her bir geçitin üzerinde mutlaka onu koruyan iki melek vardır ... " Bu ifadeler Medine'nin faziletini, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında korunduğunu, Medine'yi koruyanların çokluğunu bunları Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e daha çok ikram olmak üzere dağ yollarını dahi kapsayacak kadar çok olduğunu göstermektedir.

 

Dil bilginlerinin açıklamalarına göre şin harfi kesreli olarak "şi'b" iki dağ arasında giriş ve çıkışı olan aralık (geçit) demektir. İbnü's-Sikkit ise bu dağdaki yoldur diye açıklamıştır. Meşhur söyleyişe göre nun harfi fethalı olarak ''nakb" -ki Kadı Iyaz ötreli söyleyişi de (nuk şeklinde) nakletmektedilr- bu da aslında şi'b gibidir. Dağdaki yol olduğu da söylenmiştir. Ahfeş der ki: Medine'nin enkabı (nakbları) yolları ve dağları arasındaki geçitleridir.

 

"Medine'de daha yüklerimizi koymadan Abdullah b. Gatafan oğulları bize baskın yaptı. Halbuki bundan önce onları harekete geçirecek bir şey olmamıştı." Yani onlar Medine'de yokken Medine himaye altında idi ve korunuyordu. Tıpkı Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in haber verdiği gibi. Nihayet Abdullah b. Gatafan oğulları biz oraya geldiğimizde Medine'ye baskın yaptılar. Halbuki bundan önce Medine'ye baskın yapmalarını engelleyen açık bir engel yoktu. Ayrıca onları bu şekilde harekete geçirecek ve onunla uğraşacakları bir düşmanları da yoktu. Aksine bizim Medine'ye gelmeden önce onların buna kalkışmayışlarının sebebi meleklerin -Nebi {Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in haber verdiği şekilde- Medine'yi korumalarıdır.

 

Dil bilginleri der ki: Haceşşer, hacetilharb ve haceennas demeleri yani şer harekete geçti, savaş hareketlendi, insanlar onu hareketlendirdiler demektir. Hictuzeyden: Bu iş için onu harekete geçirdim demektir.

 

Abdullah oğullarına gelince bu bazı nüshalarda bu şekilde ayn harfi fethalı olarak Abdullah diye zikredilmiştir. Birçoğunda ise küçültme ismi olarak "Ubeydullah" diye geçmektedir. Doğrusu birincisidir. Bu ilmin erbabı arasında bunda görüş ayrılığı yoktur.

 

Kadı Iyaz dedi ki: Bize bunun Abdullah olduğunu, Ebu Muhammed elHuşeni, Taberi'den, o el-Farisi'den diye Abdullah oğulları şeklinde doğruya uygun olarak tahdis etti. Fakat Müslim'in nüshalarında üstadlarımız nezdinde İbn Mahhan ile el-Culudi'nin rivayet yollarından küçültme ismi olarak "Ubeydullah oğulları" diye gelmiştir. Ama bu bir hatadır. Cahiliye döneminde bunlara Abdıluzza oğulları deniyordu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara Abdullah oğulları adını verdi. Bu sebebten dolayı Araplar da onlara isimleri tahvil edildiğinden (değiştirildiğinden) Muhavile oğulları demiştir. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

476 - (1374) وحدثنا زهير بن حرب. حدثنا إسماعيل بن علية عن علي بن المبارك. حدثنا يحيى بن أبي كثير. حدثنا أبو سعيد مولى المهري عن أبي سعيد الخدري ؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال:

 "اللهم ! بارك لنا في صاعنا ومدنا. واجعل مع البركة بركتين".

 

3324-476/2- Bize Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize el-Mehri'nin azadlısı Ebu Said, Ebu Said el-Hudri'den tahdis ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah'ım, bizim için sa'ımızı ve müddümüzü bereketli kıl ve bereket ile birlikte iki bereket ihsan buyur" buyurdu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

(1374) وحدثناه أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا عبيدالله بن موسى. أخبرنا شيبان. ح وحدثني إسحاق بن منصور. أخبرنا عبدالصمد. حدثنا حرب (يعني ابن شداد) كلاهما عن يحيى بن أبي كثير، بهذا الإسناد، مثله.

 

3325- .. ./3- Bunu bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Ubeydullah b. Musa tahdis etti, bize Şeyban haber verdi. (H.) Bana İshak b. Mansur da tahdis etti, bize Abdüssamed haber verdi, bize Harb -yani b. Şeddad- tahdis etti, her ikisi Yahya b. Ebu Kesir'den bu isnad ile aynısını rivayet etti,

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

477 - (1374) وحدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا ليث عن سعيد بن أبي سعيد، عن أبي سعيد مولى المهري ؛ أنه جاء أبا سعيد الخدري، ليالي الحرة، فاستشاره في الجلاء من المدينة. وشكا إليه أسعارها وكثرة عياله. وأخبره أن لا صبر له على جهد المدينة ولأوائها فقال له: ويحك ؛ لا أمرك بذلك. إني سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول:

 "لا يصبر أحدا على لأوائها فيموت، إلا كنت له شفيعا أو شهيدا يوم القيامة، إذا كان مسلما".

 

3326-477/4- Bize Kuteybe b. Said de tahdis etti, bize Leys, Said b. Ebi Said'den tahdis etti, o el-Mehri'nin azadlısı Said'den rivayet ettiğine göre el-Harre gecelerinde Ebu Said el-Hudri'nin yanına gelerek Medine'den çekıp gitmek hususunda ona danışb ve ona Medine'deki fiyatlardan, çocuklarının çokluğundan şikayet ederek artık Medine'nin darlık ve sıkıntılarına katlanamayacağını kendisine haber verince Ebu Said ona: Ne oluyor sana? Ben sana böyle bir şeyi yapmanı emretmem. Çünkü ben Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim dedi: "Bir kimse Medine'nin sıkıntılarına sabredip de ölürse mutlaka kıyamet gününde ben o kimseye -eğer müslüman idiyse- şefaatçi yahut şahit olurum. "

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          "Harre gecelerinde Ebu Said el-Hudri'nin yanına geldi." Medine'nin altmış üç gün süreyle talan edildiği meşhur fitne zamanlarıdır.

 

"Oradan gitmek hususunda onunla istişare etti." Buradaki el-cela, bir şehirden kaçıp başka bir yere gitmek demektir.

 

 

 

478 - (1374) حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة ومحمد بن عبدالله بن نمير وأبو كريب. جميعا عن أبي أسامة (واللفظ لأبي بكر وابن نمير) قالا: حدثنا أبو أسامة عن الوليد بن سعيد. حدثني سعيد بن عبدالرحمن بن أبي سعيد الخدري ؛ أن عبدالرحمن حدثه عن أبيه أبي سعيد ؛ أنه سمع رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول:

 "إني حرمت ما بين لابتي المدينة. كما حرم إبراهيم مكة" قال: ثم كان أبو سعيد يأخذ (وقال أبو بكر: يجد) أحدنا في يده الطير، فيفكه من يده، ثم يرسله.

 

3327-478/5- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, Muhammed D. Abdullah b. Numeyr ve Ebu Kureyb birlikte Ebu Üsame'den -ki lafız Ebu Bekr ile İbn Numeyr'e aittir- tahdis etti. İkisi dedi ki: Bize Ebu Üsame, el-Veliğ b. Kesir'den tahdis etti, bana Said b. Abdurrahman b. Ebu Said el-Hudri'nin tahdis ettiğine göre Abdurrahman kendisine babası Ebu Said'den şunu tahdis etmiştir: O Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinlemiştir: "İbrahim (aleyhisselam) Mekke'yi haram kıldığı gibi ben de Medine'nin iki karataşlığı arasını haram kılıyorum. " (Said) dedi ki: Sonra Ebu Said birimizin elinde bir kuş -Ebu Bekir bulur dedi- alıp sonra da salıveriyordu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

479 - (1375) وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا علي بن مسهر عن الشيباني، عن يسير بن عمرو، عن سهل بن حنيف، قال:

 أهوى رسول الله صلى الله عليه وسلم بيده إلى المدينة فقال: "إنها حرم أمنا".

 

3328-479/6- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti... Sehl b. Huney dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) eli ile Medine'yi göstererek: "Şüphesiz ki o güven altında bir haremdir" buyurdu.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Medine hakkında: "Şüphesiz ki o güvenli bir haremdir" buyruğunda Medine'nin avının ve ağacının haram oluşu hususunda cumhurun görüşünün lehine bir delil vardır. Mesele daha önceden geçmiş idi.

 

 

 

480 - (1376) وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا عبدة عن هشام، عن أبيه، عن عائشة. قالت:

 قدمنا المدينة وهي وبيئة. فاشتكى أبو بكر واشتكى بلال. فلما رأى رسول الله صلى الله عليه وسلم شكوى أصحابه قال: "اللهم! حبب إلينا المدينة كما حببت مكة أو أشد. وصححها. وبارك لنا في صاعها ومدها. وحول حماها إلى الجحفة".

 

3329-48017- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Abde Hişam'dan tahdis etti, o babasından, o Aişe'den şöyle dediğini rivayet etti:

 

Medine'ye geldiğimizde oldukça ağır bir havası olduğunu gördük. Ebu Bekir de rahatsızlandı, Bila! de rahatsızlandı. Rasulullah {-sa-) ashabının hastalandığını görünce: "Allah'ım! Bize Mekke'yi sevdirdiğin gibi veya daha fazla Medine'yi sevdir ve havasını sağlıklı bir hava haline dönüştür. Bizim için sa'ını da, müddünü de bereketli kıl. Onun sıtmasını da Cuhfe'ye yönlendir" buyurdu.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          "Medine'ye geldiğimizde oldukça ağır bir havası vardı." Buradaki "vebie: ağır hava" vebalı demektir. Veba ise kırıp geçiren ölüm demektir. Asıl anlamı bu olmakla birlikte özellikle orayı yurt edinmemiş yabancılar için çokça hastalıklara sebep olan ağır ve sıkıntı veren bir havası olan yer hakkında da kullanılır. Şayet başka sahih bir hadiste vebanın bulunduğu yere gitmek yasaklandığı halde vebanın olduğu yere nasıl gittiler diye sorulacak olursa buna Kadı Iyaz'ın da zikrettiği iki şekilde cevap verilir: Birincisi: Bu iş yasaktan önce idi. Çünkü bu yasak Medine'nin yurt edinilmesinden sonra Medine'de sözkonusu olmuştu. İkincisi ise yasaklanan, kırıp geçiren ölüm ile neticelenen veba ve benzeri salgın hastalıkların bulunduğu yere gitmektir. Medine'de bulunduğu söylenen bu hastalık sebebi ise yabancıların bir çoğunun kendisinden dolayı hastalandıkları ağır ve vahim bir hava idi. Allah en iyi bilendir.

 

"Onun sıtmasını Cuhfe'ye taşı." Hattabi ve başkaları dedi ki: O zaman da Cuhfe'de yerleşik bulunanlar Yahudilerdi. Bu hadiste kafirlere hastalanmaları, rahatsızlanmaları, ölmeleri için beddua edilebileceğine delil vardır.

 

Aynı zamanda müslümanların sağlıklı olmaları, yaşadıkları yerlerin iyi olması, oraya bereket ihsan edilmesi, zorluk ve sıkıntılarının giderilmesi için müslümanlara dua edileceği de anlaşılmaktadır. Genellikle bütün ilim adamlarının kanaati budur. Kadı Iyaz dedi ki: Bu ise bir takım sufilerin dua etmek, tevekkül ve rızaya aykırıdır ve duanın terk edilmesi gerekir şeklindeki görüşlerine de; kader ezelden beri hükmü sabit olduğuna göre dua etmenin bir faydası yoktur diyen mu'tezilenin görüşüne de aykırıdır. Bütün ilim adamlarının benimsediği kanaate göre dua başlı başına bir ibadettir. Duanın da ancak kaderde tespit ve tayin edilmiş olan kadarı ile kabul edilir.

 

Bu hadis-i şerifte Yüce Nebi'mizin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nübüvvet belgelerinden bir belge vardır. Çünkü burası o günden sonra uzak durulan bir yer oldu. Onun suyundan her kim içerse mutlaka sıtmaya yakalanır.

 

 

 

(1376) وحدثنا أبو كريب. حدثنا أبو أسامة وابن أسامة وابن نمير عن هشام بن عروة، بهذا الإسناد، نحوه.

 

3330- .. ./8- Bize Ebu Kureyb de tahdis etti, bize Ebu Üsame ve İbn Numeyr, Hişam b. Urve'den bu isnad ile buna yakın olarak tahdis etti.

 

Diğer tahric: Buhari, 1889

 

 

481 - (1377) حدثني زهير بن حرب. حدثنا عثمان بن عمر. أخبرنا عيسى بن حفص بن عاصم. حدثنا نافع عن ابن عمر. قال: سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول:

 "من صبر على لأوائها، كنت له شفيعا أوشهيدا يوم القيامة".

 

3331-481/9- Bana Zuheyr b. Harb tahdis etti ... İbn Ömer dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Medine'nin zorluk ve sıkıntılarına dayanan kimseye kıyamet gününde şefaatçi yahut şahit olurum" buyururken dinledim.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

482 - (1377) حدثنا يحيى بن يحيى. قال: قرأت على مالك عن قطن بن وهب بن عويمر بن الأجدع، عن يحنس مولى الزبير، أخبره ؛ أنه كان جالسا عند عبدالله بن عمر في الفتنة. فأتته مولاة له تسلم عليه. فقالت:

إني أردت الخروج، يا أبا عبدالرحمن ! اشتد علينا الزمان. فقال لها عبدالله: اقعدى. لكاع ! فإني سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول: "لا يصبر على لأوائها وشدتها أحد، إلا كنت له شهيدا أو شفيعا يوم القيامة".

 

3332-482/10- Bize Yahya b. Yahya da tahdis edip dedi ki: Ben Malik'e, Katan b. Vehb b. Uveymir el-Ecda'dan rivayetini okudum, o Zubeyr'in azad!ısı Yuhannis'den kendisine şunu haber verdiğini rivayet etti: Kendisi fitne zamanında Abdullah b. Ömer'in yanında otururken onun azad!ı bir cariyesi yanına gelip ona selam verdi ve: Ey Ebu Abdurrahman! Ben {Medine'den} çıkmak istedim. Çünkü zaman bizim aleyhimize oldukça şiddetlendi dedi. Abdullah ona: Otur be kadın! Çünkü ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Bir kimse Medine'nin zorluk ve sıkıntısına katlanacak olursa şüphesiz ona kıyamet gününde bir şahit yahut bir şefaatçi olurum" buyururken dinledim dedi.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          "ez-Zubeyr'in azadlısı Yuhannis" ye ötreli, ha harfi fethalı, nun harfi ise kesreli ve fethalı telaffuz edilebilir (Yuhannis ve Yuhannes şekillerinde) Bunlar meşhur iki söyleyiştir. Diğer rivayette ise Musab b. ez-Zubeyr'in azadlısı Yuhannis denilmektedir. Bu ise onlardan birisinin gerçek anlamda azadlısı, diğeri için mecazi manada azadlısı olduğu anlamına gelir.

 

İbn Ömer azadlı cariyesine, otur be kadın dedi." Burada (be kadın diye tercüme ettiğimiz): "leka'" lam harfi fethalı olup ayn harfi ise kesre üzere (leka'i) mebnidir. Dil bilginlerinin dediklerine göre kadın için kaf harfi uzatılarak "lekaa" erkek için ise lam harfi ötreli, kaf fethalı olarak "luka'" denilir. Bu lafız adi kimse, bayağı kimse, başkası ile doğru dürüst konuşamayan aptal ve küçük kişi hakkında kullanılır. İbn Ömer'in bu sözüne karşı çıkarak ona bu şekilde hitap edişi kendisine müntesip olan ve kendisi ile alakası bulunan birisi olduğundan ötürü ona nazının geçmesinden dolayıdır. Ayrıca o bu azadlı cariyesini Medine'de kalmanın fazileti dolayısı ile orada ikamete teşvik etmiştir.

 

İlim adamları der ki: Bu babta geçen diğer hadisler ile bundan sonra gelecek hadislerin hepsi Medine'de ikamet etmenin, Medine'nin sıkıntılarına, Medine'deki geçim darlığına sabredip katlanmanın faziletli olduğuna açıkça delalet etmektedir. Ayrıca bu faziletin kıyamet gününe kadar devam edeceğini de göstermektedir.

 

İlim adamları Mekke ile Medine'de mücavirlik yapmanın hükmü hakkında farklı kanaatlere sahiptir. Ebu Hanife ve bir kesimin dediğine göre Mekke'de mücavirlik mekruhtur. Ahmed b. Hanbel ve bir başka kesim ise Mekke'de mücavirlik mekruh değil hatta müstehaptır demişlerdir. Mekke'de mücavirliği mekruh görenler çeşitli sebeplerden dolayı bunu mekruh görmüşlerdir: Usanma ve orada fazla kalmanın vereceği alışkanlık dolayısı ile saygının azalacağı korkusu ve Mekke'de günah işleme korkusu bunlardandır. Çünkü Mekke'de günah işlemek başka yerlere göre daha çirkindir. Nitekim orada işlenen bir iyilik de başka yerlerdekine göre daha büyüktür. Mekke'de mücavirlik yapmayı müstehap kabul edenler orada yapılabilen itaatlerin başka yerde yapılamaması, oradaki namazların hasenatının ve başka hususların mükafaatının kat kat verilmesini hesaba katarlar.

 

Tercih olunan kanaate gelince her ikisinde de mücavirlik müstehaptır. Ancak kişinin sözü geçen sakıncalı durumlara ve başka hallere düşme kanaatinin daha ağır basması hali müstesnadır. Mekke'de de Medine'de de ümmetin geçmişlerinden de, sonrakilerinden de kendilerine uyulan sayılamayacak kadar zat mücavirlik yapmıştır. Ama mücavirlik yapacak kimsenin sakıncalı hususlardan ve onların sebeplerinden de korunması ve çekinmesi gerekir. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

483 - (1377) وحدثنا محمد بن رافع. حدثنا ابن أبي فديك. أخبرنا الضحاك عن قطن الخزاعي، عن يحنس مولى مصعب، عن عبدالله بن عمر قال: سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول:

 "من صبر على لأوائها وشدتها، كنت له شهيدا أو شفيعا يوم القيامة (يعني المدينة).

 

3333-483/11- Bize Muhammed b. Rafi'de tahdis etti ... Musab'ın azadlısı Yuhannis, Abdullah b. Ömer'den şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "-Medine'yi kastederek- kim onun zorluk ve sıkıntılarına katlanırsa kıyamet gününde ben de ona bir şahit yahut bir tanık olurum" buyururken dinledim.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

484 - (1378) وحدثنا يحيى بن أيوب وقتيبة ابن حجر. جميعا عن إسماعيل بن جعفر، عن العلاء بن عبدالرحمن، عن أبيه، عن أبي هريرة ؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال:

 "لا يصبر على لأواء المدينة وشدتها أحد من أمتي، إلا كنت له شفيعا يوم القيامة أو شهيدا".

 

3334-484/12- Bize Yahya b. Eyyub, Kuteybe ve İbn Hucur da birlikte İsmail b. Cafer'den tahdis etti, o el-A'la b. Abdurrahman'dan, o babasından, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Ümmetimden Medine'nin zorluk ve sıkıntılarına kim sabrederse mutlaka kıyamet gününde ona bir şefaatçi yahut bir şahit olurum."

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

(1378) وحدثنا ابن أبي عمر. حدثنا سفيان عن أبي هارون موسى بن أبي عيسى ؛ أنه سمع أبا عبدالله القراظ يقول: سمعت أبا هريرة يقول: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم، بمثله.

 

3335- .. ./3- Bize İbn Ebu Ömer de tahdis etti, bize Süfyan, Ebu Harun Musa b. Ebu İsa'dan tahdis ettiğine göre o Ebu Abdullah el-Karraz'ı şöyle derken dinledim: Ebu Hureyre'yi şöyle derken dinledim: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu deyip aynısını rivayet etti.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

(1378) وحدثنا يوسف بن عيسى. حدثنا الفضل بن موسى. أخبرنا هشام بن عروة عن صالح بن أبي صالح، عن أبيه، عن أبي هريرة، قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم:

 "لا يصبر أحد على لأواء المدينة" بمثله.

 

3336- .. ./14- Bize Yusuf b. İsa da tahdis etti, bize el-Fadl b. Musa tahdis etti, bize Hişam b. Urve, Salih b. Ebu Salih'den haber verdi, o babasından, o Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bir kimse Medine'nin zorluk ve sıkıntılarına katlanacak olursa ... " diye hadisi aynen rivayet etti. 

 

Diğer tahric: Tirmizi, 3924

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

87- MEDİNE'NİN TAUN'UN VE DECCAL'İN ORAYA GİRMESİNE KARŞI KORUNDUĞU BABI