SAHİH-İ MÜSLİM |
HAC |
(82) باب
تحريم مكة
وصيدها
وخلاها
وشجرها
ولقطتها، إلا
لمنشد، على
الدوام
82- MEKKE'NİN, MEKKE AVININ,
YAŞ OTUNUN, AĞACININ VE -SÜREKLİ OLARAK İLAN ETMEK MAKSADIYLA ALAN KİŞİ
MÜSTESNA- LUKATASININ HARAM KILINDIĞI BABI
445 - (1353) حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم
الحنظلي.
أخبرنا جرير
عن منصور، عن
مجاهد، عن
طاوس، عن ابن
عباس. قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يوم
الفتح فتح مكة
"لا هجرة. ولكن
جهاد ونية.
وإذا
اسننفرتم
فانفروا".
وقال يوم
الفتح فتح مكة
"إن هذا البلد
حرمه الله يوم
خلق السماوات
والأرض. فهو
حرام بحرمة
الله إلى يوم
القيامة. وإنه
لم يحل القتال
فيه لأحد
قبلي. ولم يحل
لي إلا
ساعة من نهار.
فهو حرام
بحرمة الله
إلى يوم
القيامة. لا
يعضد شوكه.
ولا
ينفر صيده.
ولا
يلتقط إلا من
عرفها. ولا يختلي
خلاها" فقال
العباس: يا
رسول الله !
إلا الإذخر.
فإنه لقينهم
ولبيوتهم.
فقال "إلا الإذخر".
3289-445/1- Bize İshak
b. İbrahim el-Hanzali tahdis etti, bize Cerir Mansur'dan haber verdi, o
Mücahid'den, o Tavus'dan, o İbn Abbas'dan şöyle dediğini rivayet etti:
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) fetih günü yani Mekke'nin fethedildiği
gün şöyle buyurdu: "(Artık) Hicret yoktur. Fakat cihad etmek ve niyet
vardır. Bununla birlikte savaşa çağırıldığınız zaman siz de savaşa gidin."
Yine fetih günü yani Mekke fethedildiği gün şöyle buyurdu: "Şüphesiz bu
şehri Allah gökleri ve yeri yarattığı gün haram kılmıştır. Bu sebeple Allah'ın
haram kılması ile kıyamet gününe kadar haramdır. Bu şehirde benden önce hiçbir
kimseye kıtal helal olmadığı gibi bana da ancak günün kısacık bir vaktinde
helal kılınmıştır. Bu sebeple o kıyamet gününe kadar Allah'ın haram kılması ile
haramdır. Bu beldenin dikeni koparılmaz. Av hayvanı ürkütülmez. Onu tanıtmak
maksadıyla alan kimseden başkası için de kayıp eşyası alınmaz ve yaş otu da
kesilmez." Bunun üzerine Abbas (r.a.): Ey Allah'ın Rasulü! İzhir müstesna
(olsun). Çünkü o demircilerine ve evlerine lazımdır deyince Allah Rasulü
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İzhir müstesnd" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,1349
-teliken-, 1587, 1834, 2783, 3077, 3189; Müslim, 4806 -muhtasar-; Ebu Davud,
2018 -buna yakın-, 2480; Tirmizi, 1590; Nesai, 2874, 2875, 4181
(1353) وحدثني
محمد بن رافع.
حدثنا يحيى بن
آدم. حدثنا
مفضل عن
منصور، في هذا
الإسناد،
بمثله. ولم يذكر
"يوم خلق
السماوات
والأرض"
وقال، بدل القتال
"القتل" وقال
"لا يلتقط
لقطته إلا من
عرفها".
3290- .. ./2- Bana
Muhammed b. Rafi'de tahdis etti, bize Yahya b. Adem tahdis etti, bize Mufaddal,
Mansur’DAN bu isnad ile aynısını tahdis etti fakat o rivayetinde: "Gökleri
ve yeri yarattığı gün" ibaresini zikretmedi ve "kıtal (savaş)"
yerine "katı: öldürmek" lafzını zikretmiş ve: "Bu beldenin
lukatasını (kayıp eşyasını) ancak onu tanıtacak kimse alabilir" demiştir.
AÇIKLAMA: "Fetih
günü" yani Mekke'nin fethedildiği gün: (Artık) Hicret yoktur ama cihad ve
niyet vardır" buyruğu ile ilgili olarak ilim adamları şunları
söylemektedir: Dar-ı harbden, dar-ı İslam'a Hicret kıyamet gününe kadar
kalıcıdır. Bu hadisin tevili ile ilgili iki görüş bulunmaktadır. Birincisine
göre Mekke fethedildikten sonra Mekke'den Hicret yoktur. Çünkü artık orası
dar-ı İslam olmuştur. Hicret ise dar-ı harbden olur. Bu ise Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem}'in Mekke'nin, oradan Hicret etmenin tasavvuru
sözkonusu olmayacak şekilde Dar-ı İslam olarak kalacağı şeklinde bir mucizesini
de ihtiva etmektedir.
İkinci tevile göre ise,
fetihten önceki Hicret ile fetihten sonraki Hicretin fazileti bir olmaz.
Nitekim yüce Allah: ''Aranızdan fetihden önce infak edip savaşmış olanlarla
(diğerleri) eşit olmazlar" (Hadid, 10) buyruğu gibidir."
''Ama cihad ve niyet
vardır" yani sizin ise Hicret gibi faziletleri elde etme yolunuz vardır.
Bu ise cihad etmek ve her hususta hayırlı niyette bulunmaktır.
"Savaşa
çağırıldığınız zaman savaşa çıkın" yani yönetici sizi gazaya çağıracak
olursa siz de gazaya gidiniz. İleride cihadın ahkamı ile ilgili geniş
açıklamalar ve vacip (farz) olan cihadın beyanı yüce Allah'ın izni ile ilgili
babında gelecektir.
"Şüphesiz bu şehri
Allah, gökleri ve yeri yarattığı gün haram kılmıştır."
Bundan sonra Müslim'in
zikrettiği hadislerde ise bu husus: "Şüphesiz İbrahim Mekke'yi haram
kılmıştır" diye dile getirilmektedir. Bu hadislerin zahiri, aralarında
ihtilaf bulunduğunu göstermektedir. Bu mesele hakkında Mekke'nin haram kılınma
zamanı ile ilgili Maverdi'nin el-Ahkamu's-Sultaniye'de zikrettiği ve diğer ilim
adamlarının meşhur farklı görüşleri bulunmaktadır. Bir görüşe göre Mekke,
Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günden itibaren hep haram kılınmış bir
beldedir. Bir diğer görüşe göre Mekke İbrahim (aleyhisselam)'ın zamanına kadar
diğer başka şehirler gibi haram bir yer değildi. Sonra İbrahim
(aleyhisselam)'ın zamanında bu şehrin haram kılınması hükmü sabit olmuştur. Bu açıklama
ikinci hadise uygun; birinci görüş ise ilk hadise uygundur. Çoğunluk da bunu
kabul etmişlerdir. Bunlar ikinci hadiste Mekke'nin haram kılınışı Allah'ın
gökleri ve yeri yarattığı günden itibaren sabit idi. Sonra onun haram kılındığı
bilinmez oldu ve bu bilinmeyiş İbrahim (aleyhisselam) zamanına kadar devam
etti. İbrahim (aleyhisselam) ise bunu tekrar ortaya çıkarıp yaygınlaştırdı.
Yoksa onu baştan beri ilk olarak kendisi haram kılmış değildir. İkinci görüşü
benimseyenler de birinci hadis ile ilgili olarak anlamının şu olduğunu
söyleyerek cevap vermektedirler: Allah levh-i mahfuzda yahut da başka bir yerde
gökleri ve yeri yarattığı gün şüphesiz İbrahim Yüce Allah'ın emri ile Mekke'yi
haram kılacaktır diye yazmıştır diye açıklarlarlar. Allah en iyi bilendir.
"Bu sebeple bu
şehir kıyamet gününe kadar Allah'ın haram kılması ile haramdır... Bana da ancak
günün bir saatinde savaş (kıtal) haram kılındı... " Bir rivayette ise
(3290) kıtal yerine "kati" lafzı yer almaktadır. Bir başka rivayette de:
(3291) şöyle denilmektedir: ''Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimsenin
burada kan dökmesi bir ağacı kesmesi ona helal olmaz. Eğer herhangi bir kimse
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'in bu şehirde kıtal yaptığını ileri
sürerek ruhsat bulunduğunu söyleyecek olursa ona şöyle deyiniz Muhakkak Allah,
Rasulü'ne izin vermiştir ama size izin vermemiştir. Bana da ancak bir gündüzün
kısacık bir anında izin vermiştir ve artık bugünde hürmeti dünkü hürmetine
dönmüş bulunmaktadır. Hazır bulunan da bulunmayana tebliğ etsin. "
İşte bu hadis-i şerifler
Mekke'de savaşmanın haram kılındığı hususunda gayet açıktır. Bizim mezhep
alimlerimizden ve el-Havi adlı eserin sahibi İmam Ebu'l-Hasan el-Maverdi
el-Basri, el-Ahkamu's-Sultaniyye adlı eserinde şunları söylemektedir: Harem'in
özelliklerinden birisi de harem ehli ile savaşılmayacağıdır. Eğer adalet ehli
olan yöneticilere başkaldıracak olurlarsa ıukahaların bazıları onlarla savaşmak
haramdır. Bunun yerine itaate dönmelerini sağlayıncaya ve adalet ehlinin
hükümlerinin içine girinceye kadar orıları sıkıştırır. Fukahanın cumhuru ise
şunları söylemektedir: Eğer onların bağiyden (meşru olan itaatin dışına çıkarak
baş kaldırmalarından) geri çevrilmeleri ancak savaş ile mümkün olabilecekse bu
başkaldırmaları sebebi ile onlarla savaşılır. Çünkü bağilerle savaşmak zayi
edilmesi caiz olmayan Allah'ın haklarındandır. Harem bölgesinde dahi bu hakları
korumak onları zayi etmekten daha önceliklidir. Maverdi'nin açıklamaları
bunlardır.
Onun fukahanın
cumhurundan diye yaptığı nakil de doğru olan görüştür.
Nitekim Şafii de
kitaplarından birisi olan İhtilafu'l-Hadis adlı eserinde bunu açıkça belirttiği
gibi el-Umm'deki kitaplardan birisi olan "Siyerü'l-Vakidi" adlı
kitabın son taraflarında da bunu açıkça ifade etmiş bulunmaktadır. Mezhep alimlerimizden
el-Kaffal el-Mervezi de Şerhu't-Tahliz adlı eserinin Nikah kitabının baş
taraflarında özellikleri sözkonusu ederken Mekke'de kıtal'ın caiz olmayacağını
zikretmekte ve şunları söylemektedir: Hatta kafirlerden bir topluluk oraya
sığınıp kendilerini koruma altına alacak olurlarsa Mekke'nin içinde bizim
onlarla savaşmamız caiz değildir. Ama el-Kaffal'ın bu söylediği yanlıştır. Bu
görüşe aldanılmaması için ona dikkat çekmiş bulunuyoruz.
Burada zikredilmiş
hadislere verilecek cevap ise Şafii'nin Siyerü'l-Vakidi adlı eserinde verdiği
cevaptır. Buna göre bu hadislerin anlamı onlara karşı savaşı başlatmak ve
mancınık ve buna benzer zararı genel vasıflı olan silahlarla onlarla savaşmanın
-bunlar olmaksızın durumun düzeltilmesi imkanı varsa- caiz olmadığıdır. Halbuki
kafirlerin bir başka şehre sığınmaları halinde durum böyle değildir. Her
şekilde ve her bir şey ile onlarla savaşmak caizdir. Allah en iyi bilendir.
"Dikeni koparılmaz,
yaş otu kesilmez." Diğer bir rivayette (3291) "Orada herhangi bir
ağaç koparılmaz." Başka bir rivayette (3292) "Onun dikeni
koparılmaz." Başka bir rivayette (3293) "Onun dikeni (dalından kopsun
diye) sopa ve benzerleri ile silkelenmez" denilmektedir.
Dil bilginlerinin
dediklerine göre "add: koparmak" demektir. Hala ise yaş ot
anlamındadır. Yine dil bilginlerinin söylediklerine göre hala ve uşb yaş ota
denilir. Haşiş ise kurumuş ota denilir. Kele' ise hem yaş hem kuru ot hakkında
kullanılır. İbn Mekki ve başkaları haşiş adını yaş ot hakkında kullanmalarını,
avamın yanlış konuşmaları arasında değerlendirir. Çünkü bu özel olarak kuru ot
hakkında kullanılır. "Yuhtela" alınması ve koparılması demektir.
"Habt" ise sopa ve benzerleri ile yapraklarının düşmesi için
vurulması {silkelenmesi} anlamındadır.
İlim adamları normal
şartlarda insanların kendileri tarafından yetiştirilmeyen Mekke'deki ağaç ve
bitkilerin koparılmasını haram olduğunu aynı şekilde otlarının koparılmasının
haram olduğunu ittifakla kabul etmiş iseler de insanların kendileri tarafından
yetiştirilenler hakkında ihtilaf etmişlerdir. Diğer taraftan ağacın (kesilmesi,
koparılması yasak olanın) koparılması halinde tazminatı hususunda da ihtilaf
etmişlerdir. Malik: Günahkar olmakla birlikte ona bir fidye düşmez derken Şafii
ve Ebu Hanife ona fidye düşer demişlerdi:
Fakat bu fidyenin ne
olacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Şafii: Büyük ağacın kesilmesi halinde
bir inek, küçüğün kesilmesi halinde de bir koyun fidye vardır demektedir.
Nitekim İbn Abbas ve İbn ez-Zubeyr'den de rivayet böyle gelmiştir. Ahmed de bu
görüştedir. Ama Ebu Hanife: Bütün bunlarda ödenmesi gereken fidye ağacın
değeridir demiştir. Şafii: Otun tazminatı taşıdığı değerdir demiştir. Yine
Şafii ve onun kanaatini benimseyenlere göre haremin otlaklarında davarları
otlatmak caizdir. Ebu Hanife, Ahmed ve Muhammed caiz değildir demişlerdir.
Harem bölgesinin avına
gelince ihramlı olana da olmayana da haram olduğu icma ile kabul edilmiştir.
Eğer kişi av hayvanını öldürecek olursa Davud dışında bütün ilim adamlarına
göre onun karşılığı fidyeyi ceza olarak vermesi gerekir. Davud ise böyle bir
kimse günahkar da olmaz ona bir ceza da tereddüb etmez demiştir.
Şayet helal bölgenin avı
harem bölgesine girecek olursa kişi onu kesip yiyebilir ve diğer şekillerde
onda tasarrufta bulunabilir. Bu bizim Malik'in ve Davud'un görüşüdür. Ebu
Hanife ve Ahmed ise onu kesmek de onda tasarrufta bulunmak da caiz değildir.
Aksine onu serbest bırakması gerekir demişlerdir. Yine Ebu Hanife ve Ahmed'in
dediklerine göre: Eğer helal bölgenin hayvanını kesilmiş olarak harem bölgesine
sokacak olursa onu yemek caizdir demişler ve bunu ihramlı kimsenin (böyle bir
hayvanı yemesini caiz oluşuna) kıyas etmişlerdir. Fakat mezhep alimlerimiz ve
cumhur ise: "Ey Ebu Umeyr! Ne yaptı muğayr (küçük kuş)" hadisini
delil gösterdikleri gibi haremin dışındaki bir yerden içine bir ağaç ya da yaş
ot sokmasına kıyası da delil göstermişlerdir. Ve ayrıca bunu harem bölgesinin
avı olmadığı da söylemişlerdir.
"Dikeni
koparılmaz" bu buyruk ağaç, ot, rahatsızlık verici diken olsun başkası
olsun arada bir fark olmaksızın harem bölgesindeki her türlü bitkinin haram
kılındığınİ kabul edenlerin görüşlerinin lehine bir delildir. Nitekim mezhep
alimlerimizden el-Mütevelli'nin tercih ettiği görüş de budur. Mezhep
alimlerimizin çoğunluğu ise rahatsızlık verici olduğundan ötürü diken haram
değildir. O bu yönüyle eziyet veren "beş fasık" diye adlandırılan
rahatsızlık verici haşerata ve hayvanata benzemektedir. Onlar hadisi kıyas ile
tahsis etmektedirler. Ama sahih olan el-Mütevelli'nin tercihidir. Allah en iyi
bilendir
"Ve şüphesiz bu
şehirde benden önce hiçbir kimseye kıtal helal olmamıştır. Bana da ancak
gündüzün kısacık bir anında helal olmuştur." İşte bu Mekke anveten
(savaşla) fethedilmiştir diyenlerin delillerinden birisidir. Bu ise Ebu
Hanife'nin ve çoğu kimsenin ya da çoğunluğun benimsediği kanaattir. Şafii ve
başkaları ise Mekke'nin barış ile fethedildiği kanaatinde olup onlar bu hadisi
Mekke'de kıtal'in Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) için caiz olduğu şeklinde
tevil etmişlerdir. Eğer savaşma ihtiyacını duysaydı fakat ona ihtiyaç duymadı.
Allah en iyi bilendir.
"Onun av hayvanı
ürkütülmez." Ürkütmenin haram olduğu hususunda açık bir ifadedir. Tenfir,
rahatsız etmek, ürkütmek ve onu bulunduğu yerden gitmek durumunda bırakmak
demektir. Eğer o av hayvanını ürkütecek olursa hayvan ister telef olsun ister
olmasın asi olur. Ama onu ürküttüğü esnada ve ürkütme hali bitmeden telef
olacak olursa onu ürküten kişi tazminatını öder. Aksi taktirde tazminat
yükümlülüğü yoktur. İlim adamları der ki: Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ürkütmek ile telef etme ve benzeri şeylere dikkat çekmektedir. Çünkü ürkütmek
haram olunca onu telef etmek öncelikle haramdır.
(3290) "Onun
lukatasını ancak onu tanıtacak kimse alabilir." Diğer bir rivayette (3292)
"Onun lukatası {orada bulunan eşyayı almak} ancak onu tanıtacak kimseye
helal olur" denilmektedir. Bu hadisteki münşit, tanıtan kimse demektir.
Kaybettiği eşyayı arayan kimseye ise "naşid" denilir. Neşd ve inşadın
asıl anlamı da sesi yükseltmektir. Hadisin manasına gelince: Diğer şehirlerde
olduğu gibi bu şehrin lukatasını bir sene tarif edip ilanını yaptıktan sonra
ona sahip olmak isteyen kimseye helal değildir. Aksine onun lukatasını almak
ancak her zaman onu tanıtacak ve hiçbir şekilde onu mülkiyetine almayacak
kimseye helaldir. Şafii, Abdurrahman b. Mehdi, Ebu Ubeyd ve başkaları böyle
demişlerdir. Malik ise: Diğer şehirlerde olduğu gibi Mekke'nin de lukatasını
bir sene boyunca tanıttıktan sonra mülk edinmek caizdir. Şafii mezhebine mensup
bazı ilim adamları da böyle demişlerdir. Onlar bu hadisi zayıf bir takım
yorumlarla tevil ederler.
Lukata meşhur olan
söyleyişe göre kaf harfi fethalıdır. Sakin olarak (lukta) diye de söyleneceği
ifade edilmiştir. Alınan şeye lukata denilir.
"İzhir
müstesna" hoş kokulu bilinen bir bitkidir.
Onların demircilerinin
ve evlerinin ona ihtiyacı var." Bir başka rivayette (3292): "Biz onu
kabirlerimize ve evlerimize koyarız"denilmektedir. Kayn aslında demirci ve
kuyumcu demektir. Yani demirci ve kuyumcuların ateşi yakmak için ona ihtiyaçları
olduğu gibi kabirlerde de lahit yapılırken kerpiçler arasındaki boşlukları
kapatmak için, evlerin tavanlarının yapımı esnasında da ahşabın üzerine
konulmak sureti ile ona ihtiyaç duyulur demektir.
"Bunun üzerine
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): İzhir müstesna buyurdu. Bu da derhal
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e izhirin istisna edilmesİ için yahut da
umumdan onun tahsis edilmesi için ona vahiy geldiği ya da bundan önce kendisine
eğer bir kimse herhangi bir şeyin istisna edilmesini isteyecek olursa sen de
onu istisna et diye vahiy geldiği ya da bütün bu hususlar hakkında onun
içtihadı ile bunları söylediği şeklinde yorumlanmıştır. Allah en iyi bilendir.
446 - (1354) حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
ليث عن سعيد
بن أبي سعيد،
عن أبي شريح
العدوي ؛ أنه
قال لعمرو بن
سعيد، وهو يبعث
البعوث إلى
مكة: ائذن لي.
أيها الأمير !
أحدثك قولا
قام به رسول
الله صلى الله
عليه وسلم، الغد
من يوم الفتح.
سمعته أذناي.
ووعاه قلبي.
وأبصرته عيناي
حين تكلم به.
أنه حمد الله
وأثنى عليه. ثم
قال "إن مكة
حرمها الله
ولم يحرمها
الناس. فلا
يحل لامرئ
يؤمن بالله واليوم
الآخر أن يسفك
بها دما ولا يعضد بها
شجرة. فإن أحد
ترخص بقتال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم فيها
فقولوا له:
إن
الله أذن
لرسوله ولم
يأذن لكم.
وإنما أذن لي
فيها ساعة من
نهار. وقد
عادت حرمتها
اليوم كحرمتها
بالأمس.
وليبلغ
الشاهد
الغائب" فقيل لأبي
شريح: ما قال
لك عمرو ؟ قال:
أنا أعلم بذلك
منك. يا أبا شريح
! إن الحرم لا
يعيذ عاصيا
ولا
فارا بدم
ولا
فارا بخربة.
3291-446/3- Bize Kuteybe
b. Said de tahdis etti, bize Leys, Said b. Ebi Said'den tahdis etti, o Ebu
Şureyh el-Adevi'den rivayet ettiğine göre Amr b. Said'e Mekke'ye askeri
birlikler göndermekte iken dedi ki: Ey emir! Bana izin ver de sana Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Mekke'nin fethedildiği günün ertesinde kalkıp
söylemiş olduğu ve söylerken de kulaklarımla işittiğim, kalbimle bellediğim,
gözlerimin de gördüğü sözleri sana anlatayım. O önce Allah'a hamd ve sena
ettikten sonra şöyle buyurdu: Şüphesiz Mekke'yi haram kılan Allah'tır. Onu
insanlar'haram kılmadı. Bu sebeple Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir
kimsenin Mekke'de kan dökmesi yahut bir ağaç kesmesi helal değildir. Eğer
herhangi bir kimse Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in o şehirde
savaştığını ileri sürüp ruhsatın bulunduğunu söyleyecek olursa siz de ona:
Şüphesiz Allah Rasulü'ne izin vermiş ama size izin vermemiştir, deyiniz. Ve
esasen bana da bu şehirde ancak günün kısacık bir vaktinde izin vermiştir.
Ondan sonra da dünkü hurmeti ne ise bugün o hürmetini geri kazanmıştır. Hazır
bulunan burada olmayana tebliğ etsin." Bunun üzerine Ebu Şüreyha: Peki Amr
sana ne dedi diye sordu. Şu cevabı verdi: Ey Ebu Şureyh! Ben bunu senden daha
iyi biliyorum ama şüphesiz Harem bölgesi ne isyankar olan birisini ne de ne
idamdan kaçanı ne de herhangi bir hiyanet yapmış olanı korur.
Diğer tahric: Buhari,
104, 1832,4295; Tirmizi, 809, 1416; Nesai, 2876 -muhtasar-
AÇIKLAMA: "Ebu
Şureyh el-Adevi" Buhari ve Müslim'in sahihlerinde bu hadiste nisbeti bu
şekilde "el-Adevi" olarak sabittir. Aynı zamanda ona el-Kabi ve
el-Huzai de denilir. Adı ise HuvEylid b. Amr'dır. Amr b. HuvEylid olduğu
söylendiği gibi Abdurrahman b. Amr olduğu da Hani b. Ömer olduğu da
söylenmiştir. Mekke fethedilmeden önce müslüman olmuş, Medine'de 68 yılında
vefat etmiştir.
"O Mekke'ye askeri
birlikleri göndermekte iken" kasıt İbn ez-Zubeyr ile savaşmak üzere
gönderdiği askeri birliklerdir.
"Kulaklarımla
dinlediğim, kalbimle bellediğim, gözlerimle gördüğüm."
Bütün bu ifadeleri ile
bu hadisi çok iyi ve kesin olarak belleyip zamanı, mekanı ve lafzı bakımından çok
emin olduğunu abartılı bir şekilde dikkat çekerek anlatmaktır.
"Mekke'yi haram
kılan Allah'tır. Onu insanlar haram kılmad!." Yani Mekke'nin haram
kılınması yüce Allah'tan gelen bir vahiy ile olmuştur. Allah'ın emri olmadan
insanların onu haram kılmak üzere anlaşıp ittifak etmeleri sonucu böyle bir
şeyolmuş değildir.
"Allah'a ve ahiret
gününe iman eden bir kimsenin o şehirde kan dökmesi ve bir ağacı kesmesi helal
değildir." İşte bu ibare kafirler İslam'ın fer'i hükümlerine muhatap
değildir diyen kimselerin delil gösterebileceği bir ifadedir. Ama hem bize göre
hem başkalarına göre sahih olan ise kafirlerin İslam'ın esaslarına muhatap
oldukları gibi fer'i hükümleri ile de muhatap olduklarıdır. Çünkü Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimseye
helal olmaz buyurmaktadır. Çünkü bizim hükümlerimize uyan şeriatımızın haram
kıldıklarından uzak kalan, onun hükümlerinin semerelerinden yararlanan kişi
mü'min kişi olduğu için o sözkonusu edilmiştir. Yoksa bu ifadelerde mü'min
olmayan kimsenin şeriatın fer'i hükümleri ile muhatap olmadığı ifadesi yoktur.
"Yesfike:
dökmesi" fiilinde meşhur olana göre fe harfi kesrelidir. Ötreli
söyleneceği (yesfuku) da nakledilmiştir. Kan akıtması, dökmesi demektir.
Eğer bir kimse
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in savaşması ruhsatını delil
gösterecek olursa ... " Yine bu ifadeler Mekke'nin anveten (savaşla)
fethedilmiş olduğu görüşünü kabul edenlerin görüşlerine delildir. Bu babta bu
husustaki görüş ayrılığı ve bu şehir sulh yolu ile fethedilmiştir diyenlerin
hadisi: Savaşa hazırlıklı olarak Mekke'ye girmiştir, eğer savaşa ihtiyacı
olsaydı o sırada savaşmanın onun için caiz olacağına delil vardır şeklindeki
yorumları da bu babta az önce geçmiş bulunmaktadır.
"Hazır olan
olmayana tebliğ etsin." Bu lafız birçok hadiste geçmektedir. Bunda ilmin
nakledilmesinin, sünnetlerin ve ahkamın yaygınlaştırılmasının vacip olduğu
hükmü de açıkça ifade edilmiş olmaktadır.
"Bir isyankim
korumaz." Onu koruma altına almaz.
"Hiyanet edip
kaçmış bir kimseyi de" buradaki "harbe: hiyanet" Iafzı hı
fethalı, re harfi sakin söylenir. Meşhur olan budur. Hı harfi ötreli olarak
"hurbe" diye de söylenir. Bunu da Kadı Iyaz ve el-Metali sahibi ve
başkaları nakletmiş bulunmaktadır. Asıl anlamı deve çalmak hakkında olmakla
birlikte her türlü hainlik anlamında da kullanılır. Buhari'nin Sahihi'nde bunun
beliyye (bela ve musibet) anlamında olduğu belirtilmektedir. Halil ise: Bu
el-harib denilen kişinin dinindeki bozukluğu anlamındadır. el-harib ise
yeryüzünde fesad çıkartan, hırsız demektir. Ayıp ve kusur anlamında olduğu da
söylenmiştir.
447 - (1355) حدثني
زهير بن حرب
وعبيدالله بن
سعيد. جميعا
عن الوليد.
قال زهير: حدثنا
الوليد بن
مسلم. حدثنا
الأوزاعي
حدثني يحيى بن
أبي كثير.
حدثني أبو
سلمة (هو ابن
عبدالرحمن).
حدثني أبو
هريرة قال:
لما فتح الله
عز وجل على
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم مكة. قام
في الناس فحمد
الله وأثنى
عليه. ثم قال:
"إن
الله حبس عن
مكة الفيل.
وسلط عليها
رسولها والمؤمنين.
وإنها لن تحل
لأحد كان
قبلي. وإنها
أحلت لي ساعة
من نهار.
وإنها لن تحل
لأحد بعدي. فلا
ينفر صيدها.
ولا
يختلي شوكها.
ولا
تحل ساقطتها
إلا لمنشد.
ومن قتل له
قتيل فهو بخير
النظرين. إما
أن يفدى وإما أن
يقتل" فقال
العباس: إلا
الإذخر. يا
رسول الله !
فإنا نجعله في
قبورنا
وبيوتنا. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم " إلا
الإذخر" فقام
أبو شاه، رجل
من أهل اليمن،
فقال: اكتبوا
لي يا رسول
الله ! فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: "اكتبوا
لأبي شاه".
قال
الوليد: فقلت
للأوزاعي: ما
قوله: اكتبوا
لي يا رسول الله
؟ قال: هذه
الخطبة التي
سمعها من رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
3292-447/4- Bana Zuheyr
b. Harb ve Ubeyd b. Said birlikte el-Velid'den tahdis etti. Zuheyr dedi ki:
Bize el-Velid b. Müslim tahdis etti, bize el-Evzai tahdis etti, bana Yahya b. Ebu
Kesir tahdis etti, bana Ebu Seleme -ki o b. Abdurrahman'dır- tahdis etti. Bana
Ebu Hureyre tahdis edip dedi ki: Aziz ve Celil Allah, Rasulü'ne Mekke fethini
nasip edince insanlar arasında ayağa kalktı, Allah'a hamd ve senada bulunduktan
sonra şöyle buyurdu: "Allah fili Mekke'den alıkoymakla birlikte ona
Resulü'nü ve mü'minleri musallat kıldı. Şüphesiz benden önce hiçbir kimseye
helal olmamıştı ve elbette bana da gündüzün kısacık bir anında helal kılındı.
Ve şüphesiz benden sonra da kimseye helal olmayacaktır. Bu sebeple bunun av
hayvanı ürkütülmez, dikeni koparılmaz, buranın kayıp eşyası (nı almak) ancak
ilan edecek kimseye helal olur. Her kimin bir yakını öldürülecek olursa o iki
işten hayırlı olan birisini yapmakta serbesttir. Ya fidye alır yahut da (katil)
öldürülecektir."
Bunun üzerine Abbas: Ey
Allah'ın Rasulü! İzhir müstesna (olsun). Çünkü biz onu kabirlerimize ve
evlerimize koyuyoruz dedi. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) de: "İzhir müstesna" buyurdu. Bunun üzerine Yemenlilerden bir
adam olan Ebu Şah ayağa kalkarak: Bana (bunu) yazın ey Allah'ın Rasulü dedi. Bu
sefer Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu Şah için (bunu)
yazın" buyurdu.
el-Velid dedi ki: Ben
Evzai'ye: "Ey Allah'ın Rasulü! Bana yazın, sözü ne demektir, dedim. O:
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den işitmiş olduğu bu hutbedir, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
2434; Ebu Davud, 2017, 3649, 3650, 4505; Tirmizi, 1405, 2667 -muhtasar-; Nesai,
4799, 4800, 4801 -muhtasar-; İbn Mace, 2624
AÇIKLAMA: "Her
kimin bir yakını öldürülürse o iki hayırlıdan birisini seçmekte serbesttir: Ya
fidye alır yahut da (katil) öldürülür." Anlamı şudur: Maktulün velisi
seçmekte serbesttir: Dilerse katilin öldürülmesini ister, dilerse fidye yani
diyet alır. Bu ise Şafii'nin ve ona muvafakat edenlerin, veli olan kimse diyet
almak ile maktulün öldürülmesinden birisini tercih etmekte serbesttir ve onun
caniyi (cinayeti işleyen suçluyu) maktulün velisi iki husustan hangisini
seçerse onu kabul etmeye mecbur etmek hakkına sahib olduğu şeklindeki
görüşlerinin lehine açıkça bir delil teşkil etmektedir. Said b. el-Müseyyeb,
İbn Sirin, Ahmed İshak ve Ebu Sevr de böyle demiştir.
Malik dedi ki: Velinin
öldürmek yahut af etmekten başka bir hakkı yoktur. Cinayeti işleyenin rızası olmaksızın
diyet isteme hakkı bulunmamaktadır.
Ama bu görüş hadisin
nassına aykırıdır.
Hadis aynı zamanda
kasten başkasını öldürene kısas yahut diyet şıklarından birisinin uygulanması
kap eder diyenlerin görüşlerinin lehine de delil teşkil etmektedir. Bu da
Şafii'nin iki görüşünden birisidir. İkinci görüşü ise vacip (farz) olan
kısastır, başkası sözkonusu değildir. Diyet ihtiyari olarak vacip olur
şeklindedir.
Bu husustaki görüş
ayrılığının faydası çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Bunlardan birisi şudur:
Eğer biz farz olan iki husustan birisidir görüşünü kabul edecek olup veli de
kısası af edecek olursa o taktirde kısas düşer, diyetin verilmesi vacip olur.
Şayet vacip olan muayyen olarak kısastır diyecek olursak bu durumda ne kısas ne
de diyet vacip olur.
Bu hadis de kasten
öldürme hakkında yorumlanır. Çünkü kasten öldürme halinde kısas kap etmez.
"Bunun üzerine Ebu
Şah kalkarak. .. " İster durak yapılarak okunsun ister durak yapılmadan
okunsun kelimenin sonu "he" iledir. Yuvarlak te ile söylenmez. Burada
geçen Ebu Şah'ın adının ne olduğu bilinmemektedir. O ancak künyesi ile
bilinmektedir.
Rasulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Ebu Şah'a yazınız" buyruğu Kur'an dışındaki ilmin
yazılmasının caiz olduğunu açıkça ifade etmektedir. Ali (r.a.)'ın: Kendisinin
yanında bu sahifeden başkasının bulunmadığına dair" hadisi, Ebu
Hureyre'nin: "Abdullah b. Amr yazardı ben ise yazmazdım" hadisi de
bunun gibidir. Bununla birlikte Kur'an dışındakilerin yazılrrzsını yasaklayan
hadisler de gelmiştir. Seleften ilmin yazılmasını yasaklayan kimseler vardır.
Ama selefin cumhuru caiz olduğunu söylemiştir. Onlardan sonraki ümmet ise ilmin
yazılmasının müstehap olduğunu icma ile kabul etmiş ve ilmin (özellikle
hadisin) yazılmasını yasaklayan hadislere iki şekilde cevap vermişlerdir:
1. Bu hadisler
neshedilmiştir. Yasak herkes için Kur'an-ı Kerim'in gerektiği şöhreti
kazanmasından önce idi. Kur'an'ın karışması ya da başka sözlere benzetilmesi
korkusu ile yazmak yasaklanmıştı. Kur'an gerektiği gibi yaygınlaşıp bu
mefsedetin kalktığından emin olununca yazmaya izin vermiştir.
2. Buradaki yasak,
ezberleyeceğinden emin olan ve yazmaya bel bağlayacağından korkulan kişi için
tenzihi bir yasaktır. Ezberinden emin olmayan kimse için ise izin verilmiştir.
Allah en iyi bilendir.
448 - (1355) حدثني
إسحاق بن
منصور. أخبرنا
عبيدالله بن
موسى عن
شيبان، عن
يحيى. أخبرني
أبو سلمة ؛
أنه سمع أبا
هريرة يقول:
إن خزاعة
قتلوا رجلا من
بني ليث. عام
فتح مكة.
بقتيل منهم
قتلوه. فأخبر
بذلك رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
فركب راحلته
فخطب فقال:
"إن
الله عز وجل
حبس عن مكة
الفيل. وسلط
عليها رسوله
والمؤمنين.
ألا وإنها لم
تحل لأحد قبلي
ولن تحل لأحد
بعدي. ألا
وإنها أحلت لي
ساعة من النهار.
ألا وإنها،
ساعتي هذه،
حرام. لا يخبط
شوكها ولا يعضد
شجرها. ولا يلتقط ساقطتها
إلا منشد. ومن
قتل له قتيل
فهو بخير النظرين.
إما أن يعطى
(يعني الدية)،
وإما أن يقاد
(أهل القتيل)"
قال: فجاء رجل
من أهل اليمن
يقال له أبو
شاه فقال:
اكتب لي. يا
رسول الله !
فقال "اكتبوا
لأبي شاه".
فقال رجل من
قريش: إلا
الإذخر. فإنا
نجعله في
بيوتنا
وقبورنا. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: "إلا
الإذخر".
3293-448/5- Bana İshak
b. Mansur tahdis etti, bize Ubeydullah b. Musa, Şeybfm'dan tahdis etti, o
Yahya'dan rivayet etti. Bana Ebu Seleme'nin haber verdiğine göre o Ebu
Hureyre'yi şöyle derken dinlemiştir: Mekke'nin fethe dildiği sene Huzaalılar
kendilerinden öldürdükleri bir adam karşılığında Leys oğullarından bir adamı
öldürdüler. Bu husus Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e haber verilince
o da devesine bindi ve hutbe verip şöyle buyurdu:
"Şüphesiz Aziz ve
Celil Allah fili Mekke'ye girmekten alıkoydu fakat Rasulüne ve mü'minlere orayı
fethetmelerini nasip etti. Şunu bilin ki, bu şehir benden önce hiçkimseye helal
olmadığı gibi benden sonra hiçkimseye de helal olmayacaktır. Şunu da bilin ki o
esasen bana da ancak gündüzün kısa bir vaktinde helal kılınmıştır. Şunu bilin
ki o kısacık vakit işte benim bu saatim idi ve bundan sonra artık haramdır.
Mekke'nin dikeni silkelenmez, ağacı kesilmez. O şehirde düşürülüp kaybedilmiş
olan bir şeyi ancak onu ilan edecek kimse alabilir. Her kimin bir yakını öldürülecek
olursa o iki hayırlı husustan birisini seçmekte serbesttir. Ya ona -yani diyet-
verilir yahut da -maktulün yakınları adına- kısas uygulanır. "
(Ebu Hureyre) dedi ki:
Yemen halkından kendisine Ebu Şah denilen bir adam gelerek: Ey Allah'ın Rasulü!
Bana yaz dedi. O: "Ebu Şah için yazın" buyurdu. Kureyşlilerden bir
adam da: İzhir müstesna. Çünkü biz onu evlerimizde ve kabirlerimizde kullanırız
deyince Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İzhir müstesna"
buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
112, 6880, 6880 -muallak olarak-
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
83- İHTiYAÇ
DUYULMADAN MEKKE'DE SİLAH TAŞIMANIN YASAK OLDUĞU BABI