SAHİH-İ MÜSLİM

HAC

 

(82) باب تحريم مكة وصيدها وخلاها وشجرها ولقطتها، إلا لمنشد، على الدوام

82- MEKKE'NİN, MEKKE AVININ, YAŞ OTUNUN, AĞACININ VE -SÜREKLİ OLARAK İLAN ETMEK MAKSADIYLA ALAN KİŞİ MÜSTESNA- LUKATASININ HARAM KILINDIĞI BABI

 

445 - (1353) حدثنا إسحاق بن إبراهيم الحنظلي. أخبرنا جرير عن منصور، عن مجاهد، عن طاوس، عن ابن عباس. قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم يوم الفتح فتح مكة "لا هجرة. ولكن جهاد ونية. وإذا اسننفرتم فانفروا". وقال يوم الفتح فتح مكة "إن هذا البلد حرمه الله يوم خلق السماوات والأرض. فهو حرام بحرمة الله إلى يوم القيامة. وإنه لم يحل القتال فيه لأحد قبلي. ولم يحل لي إلا ساعة من نهار. فهو حرام بحرمة الله إلى يوم القيامة. لا يعضد شوكه. ولا  ينفر صيده. ولا  يلتقط إلا من عرفها. ولا  يختلي خلاها" فقال العباس: يا رسول الله ! إلا الإذخر. فإنه لقينهم ولبيوتهم. فقال "إلا الإذخر".

 

3289-445/1- Bize İshak b. İbrahim el-Hanzali tahdis etti, bize Cerir Mansur'dan haber verdi, o Mücahid'den, o Tavus'dan, o İbn Abbas'dan şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) fetih günü yani Mekke'nin fethedildiği gün şöyle buyurdu: "(Artık) Hicret yoktur. Fakat cihad etmek ve niyet vardır. Bununla birlikte savaşa çağırıldığınız zaman siz de savaşa gidin." Yine fetih günü yani Mekke fethedildiği gün şöyle buyurdu: "Şüphesiz bu şehri Allah gökleri ve yeri yarattığı gün haram kılmıştır. Bu sebeple Allah'ın haram kılması ile kıyamet gününe kadar haramdır. Bu şehirde benden önce hiçbir kimseye kıtal helal olmadığı gibi bana da ancak günün kısacık bir vaktinde helal kılınmıştır. Bu sebeple o kıyamet gününe kadar Allah'ın haram kılması ile haramdır. Bu beldenin dikeni koparılmaz. Av hayvanı ürkütülmez. Onu tanıtmak maksadıyla alan kimseden başkası için de kayıp eşyası alınmaz ve yaş otu da kesilmez." Bunun üzerine Abbas (r.a.): Ey Allah'ın Rasulü! İzhir müstesna (olsun). Çünkü o demircilerine ve evlerine lazımdır deyince Allah Rasulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İzhir müstesnd" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari,1349 -teliken-, 1587, 1834, 2783, 3077, 3189; Müslim, 4806 -muhtasar-; Ebu Davud, 2018 -buna yakın-, 2480; Tirmizi, 1590; Nesai, 2874, 2875, 4181

 

 

(1353) وحدثني محمد بن رافع. حدثنا يحيى بن آدم. حدثنا مفضل عن منصور، في هذا الإسناد، بمثله. ولم يذكر "يوم خلق السماوات والأرض" وقال، بدل القتال "القتل" وقال "لا يلتقط لقطته إلا من عرفها".

 

3290- .. ./2- Bana Muhammed b. Rafi'de tahdis etti, bize Yahya b. Adem tahdis etti, bize Mufaddal, Mansur’DAN bu isnad ile aynısını tahdis etti fakat o rivayetinde: "Gökleri ve yeri yarattığı gün" ibaresini zikretmedi ve "kıtal (savaş)" yerine "katı: öldürmek" lafzını zikretmiş ve: "Bu beldenin lukatasını (kayıp eşyasını) ancak onu tanıtacak kimse alabilir" demiştir.

 

 

AÇIKLAMA:          "Fetih günü" yani Mekke'nin fethedildiği gün: (Artık) Hicret yoktur ama cihad ve niyet vardır" buyruğu ile ilgili olarak ilim adamları şunları söylemektedir: Dar-ı harbden, dar-ı İslam'a Hicret kıyamet gününe kadar kalıcıdır. Bu hadisin tevili ile ilgili iki görüş bulunmaktadır. Birincisine göre Mekke fethedildikten sonra Mekke'den Hicret yoktur. Çünkü artık orası dar-ı İslam olmuştur. Hicret ise dar-ı harbden olur. Bu ise Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem}'in Mekke'nin, oradan Hicret etmenin tasavvuru sözkonusu olmayacak şekilde Dar-ı İslam olarak kalacağı şeklinde bir mucizesini de ihtiva etmektedir.

 

İkinci tevile göre ise, fetihten önceki Hicret ile fetihten sonraki Hicretin fazileti bir olmaz. Nitekim yüce Allah: ''Aranızdan fetihden önce infak edip savaşmış olanlarla (diğerleri) eşit olmazlar" (Hadid, 10) buyruğu gibidir."

 

''Ama cihad ve niyet vardır" yani sizin ise Hicret gibi faziletleri elde etme yolunuz vardır. Bu ise cihad etmek ve her hususta hayırlı niyette bulunmaktır.

 

"Savaşa çağırıldığınız zaman savaşa çıkın" yani yönetici sizi gazaya çağıracak olursa siz de gazaya gidiniz. İleride cihadın ahkamı ile ilgili geniş açıklamalar ve vacip (farz) olan cihadın beyanı yüce Allah'ın izni ile ilgili babında gelecektir.

 

"Şüphesiz bu şehri Allah, gökleri ve yeri yarattığı gün haram kılmıştır."

 

Bundan sonra Müslim'in zikrettiği hadislerde ise bu husus: "Şüphesiz İbrahim Mekke'yi haram kılmıştır" diye dile getirilmektedir. Bu hadislerin zahiri, aralarında ihtilaf bulunduğunu göstermektedir. Bu mesele hakkında Mekke'nin haram kılınma zamanı ile ilgili Maverdi'nin el-Ahkamu's-Sultaniye'de zikrettiği ve diğer ilim adamlarının meşhur farklı görüşleri bulunmaktadır. Bir görüşe göre Mekke, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günden itibaren hep haram kılınmış bir beldedir. Bir diğer görüşe göre Mekke İbrahim (aleyhisselam)'ın zamanına kadar diğer başka şehirler gibi haram bir yer değildi. Sonra İbrahim (aleyhisselam)'ın zamanında bu şehrin haram kılınması hükmü sabit olmuştur. Bu açıklama ikinci hadise uygun; birinci görüş ise ilk hadise uygundur. Çoğunluk da bunu kabul etmişlerdir. Bunlar ikinci hadiste Mekke'nin haram kılınışı Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günden itibaren sabit idi. Sonra onun haram kılındığı bilinmez oldu ve bu bilinmeyiş İbrahim (aleyhisselam) zamanına kadar devam etti. İbrahim (aleyhisselam) ise bunu tekrar ortaya çıkarıp yaygınlaştırdı. Yoksa onu baştan beri ilk olarak kendisi haram kılmış değildir. İkinci görüşü benimseyenler de birinci hadis ile ilgili olarak anlamının şu olduğunu söyleyerek cevap vermektedirler: Allah levh-i mahfuzda yahut da başka bir yerde gökleri ve yeri yarattığı gün şüphesiz İbrahim Yüce Allah'ın emri ile Mekke'yi haram kılacaktır diye yazmıştır diye açıklarlarlar. Allah en iyi bilendir.

 

"Bu sebeple bu şehir kıyamet gününe kadar Allah'ın haram kılması ile haramdır... Bana da ancak günün bir saatinde savaş (kıtal) haram kılındı... " Bir rivayette ise (3290) kıtal yerine "kati" lafzı yer almaktadır. Bir başka rivayette de: (3291) şöyle denilmektedir: ''Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimsenin burada kan dökmesi bir ağacı kesmesi ona helal olmaz. Eğer herhangi bir kimse Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'in bu şehirde kıtal yaptığını ileri sürerek ruhsat bulunduğunu söyleyecek olursa ona şöyle deyiniz Muhakkak Allah, Rasulü'ne izin vermiştir ama size izin vermemiştir. Bana da ancak bir gündüzün kısacık bir anında izin vermiştir ve artık bugünde hürmeti dünkü hürmetine dönmüş bulunmaktadır. Hazır bulunan da bulunmayana tebliğ etsin. "

 

İşte bu hadis-i şerifler Mekke'de savaşmanın haram kılındığı hususunda gayet açıktır. Bizim mezhep alimlerimizden ve el-Havi adlı eserin sahibi İmam Ebu'l-Hasan el-Maverdi el-Basri, el-Ahkamu's-Sultaniyye adlı eserinde şunları söylemektedir: Harem'in özelliklerinden birisi de harem ehli ile savaşılmayacağıdır. Eğer adalet ehli olan yöneticilere başkaldıracak olurlarsa ıukahaların bazıları onlarla savaşmak haramdır. Bunun yerine itaate dönmelerini sağlayıncaya ve adalet ehlinin hükümlerinin içine girinceye kadar orıları sıkıştırır. Fukahanın cumhuru ise şunları söylemektedir: Eğer onların bağiyden (meşru olan itaatin dışına çıkarak baş kaldırmalarından) geri çevrilmeleri ancak savaş ile mümkün olabilecekse bu başkaldırmaları sebebi ile onlarla savaşılır. Çünkü bağilerle savaşmak zayi edilmesi caiz olmayan Allah'ın haklarındandır. Harem bölgesinde dahi bu hakları korumak onları zayi etmekten daha önceliklidir. Maverdi'nin açıklamaları bunlardır.

 

Onun fukahanın cumhurundan diye yaptığı nakil de doğru olan görüştür.

Nitekim Şafii de kitaplarından birisi olan İhtilafu'l-Hadis adlı eserinde bunu açıkça belirttiği gibi el-Umm'deki kitaplardan birisi olan "Siyerü'l-Vakidi" adlı kitabın son taraflarında da bunu açıkça ifade etmiş bulunmaktadır. Mezhep alimlerimizden el-Kaffal el-Mervezi de Şerhu't-Tahliz adlı eserinin Nikah kitabının baş taraflarında özellikleri sözkonusu ederken Mekke'de kıtal'ın caiz olmayacağını zikretmekte ve şunları söylemektedir: Hatta kafirlerden bir topluluk oraya sığınıp kendilerini koruma altına alacak olurlarsa Mekke'nin içinde bizim onlarla savaşmamız caiz değildir. Ama el-Kaffal'ın bu söylediği yanlıştır. Bu görüşe aldanılmaması için ona dikkat çekmiş bulunuyoruz.

 

Burada zikredilmiş hadislere verilecek cevap ise Şafii'nin Siyerü'l-Vakidi adlı eserinde verdiği cevaptır. Buna göre bu hadislerin anlamı onlara karşı savaşı başlatmak ve mancınık ve buna benzer zararı genel vasıflı olan silahlarla onlarla savaşmanın -bunlar olmaksızın durumun düzeltilmesi imkanı varsa- caiz olmadığıdır. Halbuki kafirlerin bir başka şehre sığınmaları halinde durum böyle değildir. Her şekilde ve her bir şey ile onlarla savaşmak caizdir. Allah en iyi bilendir.

 

"Dikeni koparılmaz, yaş otu kesilmez." Diğer bir rivayette (3291) "Orada herhangi bir ağaç koparılmaz." Başka bir rivayette (3292) "Onun dikeni koparılmaz." Başka bir rivayette (3293) "Onun dikeni (dalından kopsun diye) sopa ve benzerleri ile silkelenmez" denilmektedir.

 

Dil bilginlerinin dediklerine göre "add: koparmak" demektir. Hala ise yaş ot anlamındadır. Yine dil bilginlerinin söylediklerine göre hala ve uşb yaş ota denilir. Haşiş ise kurumuş ota denilir. Kele' ise hem yaş hem kuru ot hakkında kullanılır. İbn Mekki ve başkaları haşiş adını yaş ot hakkında kullanmalarını, avamın yanlış konuşmaları arasında değerlendirir. Çünkü bu özel olarak kuru ot hakkında kullanılır. "Yuhtela" alınması ve koparılması demektir. "Habt" ise sopa ve benzerleri ile yapraklarının düşmesi için vurulması {silkelenmesi} anlamındadır.

 

İlim adamları normal şartlarda insanların kendileri tarafından yetiştirilmeyen Mekke'deki ağaç ve bitkilerin koparılmasını haram olduğunu aynı şekilde otlarının koparılmasının haram olduğunu ittifakla kabul etmiş iseler de insanların kendileri tarafından yetiştirilenler hakkında ihtilaf etmişlerdir. Diğer taraftan ağacın (kesilmesi, koparılması yasak olanın) koparılması halinde tazminatı hususunda da ihtilaf etmişlerdir. Malik: Günahkar olmakla birlikte ona bir fidye düşmez derken Şafii ve Ebu Hanife ona fidye düşer demişlerdi:

 

Fakat bu fidyenin ne olacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Şafii: Büyük ağacın kesilmesi halinde bir inek, küçüğün kesilmesi halinde de bir koyun fidye vardır demektedir. Nitekim İbn Abbas ve İbn ez-Zubeyr'den de rivayet böyle gelmiştir. Ahmed de bu görüştedir. Ama Ebu Hanife: Bütün bunlarda ödenmesi gereken fidye ağacın değeridir demiştir. Şafii: Otun tazminatı taşıdığı değerdir demiştir. Yine Şafii ve onun kanaatini benimseyenlere göre haremin otlaklarında davarları otlatmak caizdir. Ebu Hanife, Ahmed ve Muhammed caiz değildir demişlerdir.

 

Harem bölgesinin avına gelince ihramlı olana da olmayana da haram olduğu icma ile kabul edilmiştir. Eğer kişi av hayvanını öldürecek olursa Davud dışında bütün ilim adamlarına göre onun karşılığı fidyeyi ceza olarak vermesi gerekir. Davud ise böyle bir kimse günahkar da olmaz ona bir ceza da tereddüb etmez demiştir.

 

Şayet helal bölgenin avı harem bölgesine girecek olursa kişi onu kesip yiyebilir ve diğer şekillerde onda tasarrufta bulunabilir. Bu bizim Malik'in ve Davud'un görüşüdür. Ebu Hanife ve Ahmed ise onu kesmek de onda tasarrufta bulunmak da caiz değildir. Aksine onu serbest bırakması gerekir demişlerdir. Yine Ebu Hanife ve Ahmed'in dediklerine göre: Eğer helal bölgenin hayvanını kesilmiş olarak harem bölgesine sokacak olursa onu yemek caizdir demişler ve bunu ihramlı kimsenin (böyle bir hayvanı yemesini caiz oluşuna) kıyas etmişlerdir. Fakat mezhep alimlerimiz ve cumhur ise: "Ey Ebu Umeyr! Ne yaptı muğayr (küçük kuş)" hadisini delil gösterdikleri gibi haremin dışındaki bir yerden içine bir ağaç ya da yaş ot sokmasına kıyası da delil göstermişlerdir. Ve ayrıca bunu harem bölgesinin avı olmadığı da söylemişlerdir.

 

"Dikeni koparılmaz" bu buyruk ağaç, ot, rahatsızlık verici diken olsun başkası olsun arada bir fark olmaksızın harem bölgesindeki her türlü bitkinin haram kılındığınİ kabul edenlerin görüşlerinin lehine bir delildir. Nitekim mezhep alimlerimizden el-Mütevelli'nin tercih ettiği görüş de budur. Mezhep alimlerimizin çoğunluğu ise rahatsızlık verici olduğundan ötürü diken haram değildir. O bu yönüyle eziyet veren "beş fasık" diye adlandırılan rahatsızlık verici haşerata ve hayvanata benzemektedir. Onlar hadisi kıyas ile tahsis etmektedirler. Ama sahih olan el-Mütevelli'nin tercihidir. Allah en iyi bilendir

 

"Ve şüphesiz bu şehirde benden önce hiçbir kimseye kıtal helal olmamıştır. Bana da ancak gündüzün kısacık bir anında helal olmuştur." İşte bu Mekke anveten (savaşla) fethedilmiştir diyenlerin delillerinden birisidir. Bu ise Ebu Hanife'nin ve çoğu kimsenin ya da çoğunluğun benimsediği kanaattir. Şafii ve başkaları ise Mekke'nin barış ile fethedildiği kanaatinde olup onlar bu hadisi Mekke'de kıtal'in Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) için caiz olduğu şeklinde tevil etmişlerdir. Eğer savaşma ihtiyacını duysaydı fakat ona ihtiyaç duymadı. Allah en iyi bilendir.

 

"Onun av hayvanı ürkütülmez." Ürkütmenin haram olduğu hususunda açık bir ifadedir. Tenfir, rahatsız etmek, ürkütmek ve onu bulunduğu yerden gitmek durumunda bırakmak demektir. Eğer o av hayvanını ürkütecek olursa hayvan ister telef olsun ister olmasın asi olur. Ama onu ürküttüğü esnada ve ürkütme hali bitmeden telef olacak olursa onu ürküten kişi tazminatını öder. Aksi taktirde tazminat yükümlülüğü yoktur. İlim adamları der ki: Nebi Sallallahu aleyhi ve Sellem) ürkütmek ile telef etme ve benzeri şeylere dikkat çekmektedir. Çünkü ürkütmek haram olunca onu telef etmek öncelikle haramdır.

 

(3290) "Onun lukatasını ancak onu tanıtacak kimse alabilir." Diğer bir rivayette (3292) "Onun lukatası {orada bulunan eşyayı almak} ancak onu tanıtacak kimseye helal olur" denilmektedir. Bu hadisteki münşit, tanıtan kimse demektir. Kaybettiği eşyayı arayan kimseye ise "naşid" denilir. Neşd ve inşadın asıl anlamı da sesi yükseltmektir. Hadisin manasına gelince: Diğer şehirlerde olduğu gibi bu şehrin lukatasını bir sene tarif edip ilanını yaptıktan sonra ona sahip olmak isteyen kimseye helal değildir. Aksine onun lukatasını almak ancak her zaman onu tanıtacak ve hiçbir şekilde onu mülkiyetine almayacak kimseye helaldir. Şafii, Abdurrahman b. Mehdi, Ebu Ubeyd ve başkaları böyle demişlerdir. Malik ise: Diğer şehirlerde olduğu gibi Mekke'nin de lukatasını bir sene boyunca tanıttıktan sonra mülk edinmek caizdir. Şafii mezhebine mensup bazı ilim adamları da böyle demişlerdir. Onlar bu hadisi zayıf bir takım yorumlarla tevil ederler.

 

Lukata meşhur olan söyleyişe göre kaf harfi fethalıdır. Sakin olarak (lukta) diye de söyleneceği ifade edilmiştir. Alınan şeye lukata denilir.

 

"İzhir müstesna" hoş kokulu bilinen bir bitkidir.

 

Onların demircilerinin ve evlerinin ona ihtiyacı var." Bir başka rivayette (3292): "Biz onu kabirlerimize ve evlerimize koyarız"denilmektedir. Kayn aslında demirci ve kuyumcu demektir. Yani demirci ve kuyumcuların ateşi yakmak için ona ihtiyaçları olduğu gibi kabirlerde de lahit yapılırken kerpiçler arasındaki boşlukları kapatmak için, evlerin tavanlarının yapımı esnasında da ahşabın üzerine konulmak sureti ile ona ihtiyaç duyulur demektir.

 

"Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): İzhir müstesna buyurdu. Bu da derhal Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e izhirin istisna edilmesİ için yahut da umumdan onun tahsis edilmesi için ona vahiy geldiği ya da bundan önce kendisine eğer bir kimse herhangi bir şeyin istisna edilmesini isteyecek olursa sen de onu istisna et diye vahiy geldiği ya da bütün bu hususlar hakkında onun içtihadı ile bunları söylediği şeklinde yorumlanmıştır. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

446 - (1354) حدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا ليث عن سعيد بن أبي سعيد، عن أبي شريح العدوي ؛ أنه قال لعمرو بن سعيد، وهو يبعث البعوث إلى مكة: ائذن لي. أيها الأمير ! أحدثك قولا قام به رسول الله صلى الله عليه وسلم، الغد من يوم الفتح. سمعته أذناي. ووعاه قلبي. وأبصرته عيناي حين تكلم به. أنه حمد الله وأثنى عليه. ثم قال "إن مكة حرمها الله ولم يحرمها الناس. فلا يحل لامرئ يؤمن بالله واليوم الآخر أن يسفك بها دما ولا  يعضد بها شجرة. فإن أحد ترخص بقتال رسول الله صلى الله عليه وسلم فيها فقولوا له:

 إن الله أذن لرسوله ولم يأذن لكم. وإنما أذن لي فيها ساعة من نهار. وقد عادت حرمتها اليوم كحرمتها بالأمس. وليبلغ الشاهد الغائب" فقيل لأبي شريح: ما قال لك عمرو ؟ قال: أنا أعلم بذلك منك. يا أبا شريح ! إن الحرم لا يعيذ عاصيا ولا  فارا بدم ولا  فارا بخربة.

 

3291-446/3- Bize Kuteybe b. Said de tahdis etti, bize Leys, Said b. Ebi Said'den tahdis etti, o Ebu Şureyh el-Adevi'den rivayet ettiğine göre Amr b. Said'e Mekke'ye askeri birlikler göndermekte iken dedi ki: Ey emir! Bana izin ver de sana Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Mekke'nin fethedildiği günün ertesinde kalkıp söylemiş olduğu ve söylerken de kulaklarımla işittiğim, kalbimle bellediğim, gözlerimin de gördüğü sözleri sana anlatayım. O önce Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu: Şüphesiz Mekke'yi haram kılan Allah'tır. Onu insanlar'haram kılmadı. Bu sebeple Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimsenin Mekke'de kan dökmesi yahut bir ağaç kesmesi helal değildir. Eğer herhangi bir kimse Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in o şehirde savaştığını ileri sürüp ruhsatın bulunduğunu söyleyecek olursa siz de ona: Şüphesiz Allah Rasulü'ne izin vermiş ama size izin vermemiştir, deyiniz. Ve esasen bana da bu şehirde ancak günün kısacık bir vaktinde izin vermiştir. Ondan sonra da dünkü hurmeti ne ise bugün o hürmetini geri kazanmıştır. Hazır bulunan burada olmayana tebliğ etsin." Bunun üzerine Ebu Şüreyha: Peki Amr sana ne dedi diye sordu. Şu cevabı verdi: Ey Ebu Şureyh! Ben bunu senden daha iyi biliyorum ama şüphesiz Harem bölgesi ne isyankar olan birisini ne de ne idamdan kaçanı ne de herhangi bir hiyanet yapmış olanı korur.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 104, 1832,4295; Tirmizi, 809, 1416; Nesai, 2876 -muhtasar-

 

AÇIKLAMA:          "Ebu Şureyh el-Adevi" Buhari ve Müslim'in sahihlerinde bu hadiste nisbeti bu şekilde "el-Adevi" olarak sabittir. Aynı zamanda ona el-Kabi ve el-Huzai de denilir. Adı ise HuvEylid b. Amr'dır. Amr b. HuvEylid olduğu söylendiği gibi Abdurrahman b. Amr olduğu da Hani b. Ömer olduğu da söylenmiştir. Mekke fethedilmeden önce müslüman olmuş, Medine'de 68 yılında vefat etmiştir.

 

"O Mekke'ye askeri birlikleri göndermekte iken" kasıt İbn ez-Zubeyr ile savaşmak üzere gönderdiği askeri birliklerdir.

 

"Kulaklarımla dinlediğim, kalbimle bellediğim, gözlerimle gördüğüm."

 

Bütün bu ifadeleri ile bu hadisi çok iyi ve kesin olarak belleyip zamanı, mekanı ve lafzı bakımından çok emin olduğunu abartılı bir şekilde dikkat çekerek anlatmaktır.

 

"Mekke'yi haram kılan Allah'tır. Onu insanlar haram kılmad!." Yani Mekke'nin haram kılınması yüce Allah'tan gelen bir vahiy ile olmuştur. Allah'ın emri olmadan insanların onu haram kılmak üzere anlaşıp ittifak etmeleri sonucu böyle bir şeyolmuş değildir. 

 

"Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimsenin o şehirde kan dökmesi ve bir ağacı kesmesi helal değildir." İşte bu ibare kafirler İslam'ın fer'i hükümlerine muhatap değildir diyen kimselerin delil gösterebileceği bir ifadedir. Ama hem bize göre hem başkalarına göre sahih olan ise kafirlerin İslam'ın esaslarına muhatap oldukları gibi fer'i hükümleri ile de muhatap olduklarıdır. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimseye helal olmaz buyurmaktadır. Çünkü bizim hükümlerimize uyan şeriatımızın haram kıldıklarından uzak kalan, onun hükümlerinin semerelerinden yararlanan kişi mü'min kişi olduğu için o sözkonusu edilmiştir. Yoksa bu ifadelerde mü'min olmayan kimsenin şeriatın fer'i hükümleri ile muhatap olmadığı ifadesi yoktur.

 

"Yesfike: dökmesi" fiilinde meşhur olana göre fe harfi kesrelidir. Ötreli söyleneceği (yesfuku) da nakledilmiştir. Kan akıtması, dökmesi demektir.

 

Eğer bir kimse Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in savaşması ruhsatını delil gösterecek olursa ... " Yine bu ifadeler Mekke'nin anveten (savaşla) fethedilmiş olduğu görüşünü kabul edenlerin görüşlerine delildir. Bu babta bu husustaki görüş ayrılığı ve bu şehir sulh yolu ile fethedilmiştir diyenlerin hadisi: Savaşa hazırlıklı olarak Mekke'ye girmiştir, eğer savaşa ihtiyacı olsaydı o sırada savaşmanın onun için caiz olacağına delil vardır şeklindeki yorumları da bu babta az önce geçmiş bulunmaktadır.

 

"Hazır olan olmayana tebliğ etsin." Bu lafız birçok hadiste geçmektedir. Bunda ilmin nakledilmesinin, sünnetlerin ve ahkamın yaygınlaştırılmasının vacip olduğu hükmü de açıkça ifade edilmiş olmaktadır.

 

"Bir isyankim korumaz." Onu koruma altına almaz.

 

"Hiyanet edip kaçmış bir kimseyi de" buradaki "harbe: hiyanet" Iafzı hı fethalı, re harfi sakin söylenir. Meşhur olan budur. Hı harfi ötreli olarak "hurbe" diye de söylenir. Bunu da Kadı Iyaz ve el-Metali sahibi ve başkaları nakletmiş bulunmaktadır. Asıl anlamı deve çalmak hakkında olmakla birlikte her türlü hainlik anlamında da kullanılır. Buhari'nin Sahihi'nde bunun beliyye (bela ve musibet) anlamında olduğu belirtilmektedir. Halil ise: Bu el-harib denilen kişinin dinindeki bozukluğu anlamındadır. el-harib ise yeryüzünde fesad çıkartan, hırsız demektir. Ayıp ve kusur anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

 

 

447 - (1355) حدثني زهير بن حرب وعبيدالله بن سعيد. جميعا عن الوليد. قال زهير: حدثنا الوليد بن مسلم. حدثنا الأوزاعي حدثني يحيى بن أبي كثير. حدثني أبو سلمة (هو ابن عبدالرحمن). حدثني أبو هريرة قال: لما فتح الله عز وجل على رسول الله صلى الله عليه وسلم مكة. قام في الناس فحمد الله وأثنى عليه. ثم قال:

 "إن الله حبس عن مكة الفيل. وسلط عليها رسولها والمؤمنين. وإنها لن تحل لأحد كان قبلي. وإنها أحلت لي ساعة من نهار. وإنها لن تحل لأحد بعدي. فلا ينفر صيدها. ولا  يختلي شوكها. ولا  تحل ساقطتها إلا لمنشد. ومن قتل له قتيل فهو بخير النظرين. إما أن يفدى وإما أن يقتل" فقال العباس: إلا الإذخر. يا رسول الله ! فإنا نجعله في قبورنا وبيوتنا. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم " إلا الإذخر" فقام أبو شاه، رجل من أهل اليمن، فقال: اكتبوا لي يا رسول الله ! فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "اكتبوا لأبي شاه".

قال الوليد: فقلت للأوزاعي: ما قوله: اكتبوا لي يا رسول الله ؟ قال: هذه الخطبة التي سمعها من رسول الله صلى الله عليه وسلم.

 

3292-447/4- Bana Zuheyr b. Harb ve Ubeyd b. Said birlikte el-Velid'den tahdis etti. Zuheyr dedi ki: Bize el-Velid b. Müslim tahdis etti, bize el-Evzai tahdis etti, bana Yahya b. Ebu Kesir tahdis etti, bana Ebu Seleme -ki o b. Abdurrahman'dır- tahdis etti. Bana Ebu Hureyre tahdis edip dedi ki: Aziz ve Celil Allah, Rasulü'ne Mekke fethini nasip edince insanlar arasında ayağa kalktı, Allah'a hamd ve senada bulunduktan sonra şöyle buyurdu: "Allah fili Mekke'den alıkoymakla birlikte ona Resulü'nü ve mü'minleri musallat kıldı. Şüphesiz benden önce hiçbir kimseye helal olmamıştı ve elbette bana da gündüzün kısacık bir anında helal kılındı. Ve şüphesiz benden sonra da kimseye helal olmayacaktır. Bu sebeple bunun av hayvanı ürkütülmez, dikeni koparılmaz, buranın kayıp eşyası (nı almak) ancak ilan edecek kimseye helal olur. Her kimin bir yakını öldürülecek olursa o iki işten hayırlı olan birisini yapmakta serbesttir. Ya fidye alır yahut da (katil) öldürülecektir."

 

Bunun üzerine Abbas: Ey Allah'ın Rasulü! İzhir müstesna (olsun). Çünkü biz onu kabirlerimize ve evlerimize koyuyoruz dedi. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "İzhir müstesna" buyurdu. Bunun üzerine Yemenlilerden bir adam olan Ebu Şah ayağa kalkarak: Bana (bunu) yazın ey Allah'ın Rasulü dedi. Bu sefer Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu Şah için (bunu) yazın" buyurdu.

 

el-Velid dedi ki: Ben Evzai'ye: "Ey Allah'ın Rasulü! Bana yazın, sözü ne demektir, dedim. O: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den işitmiş olduğu bu hutbedir, dedi.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 2434; Ebu Davud, 2017, 3649, 3650, 4505; Tirmizi, 1405, 2667 -muhtasar-; Nesai, 4799, 4800, 4801 -muhtasar-; İbn Mace, 2624

 

AÇIKLAMA:          "Her kimin bir yakını öldürülürse o iki hayırlıdan birisini seçmekte serbesttir: Ya fidye alır yahut da (katil) öldürülür." Anlamı şudur: Maktulün velisi seçmekte serbesttir: Dilerse katilin öldürülmesini ister, dilerse fidye yani diyet alır. Bu ise Şafii'nin ve ona muvafakat edenlerin, veli olan kimse diyet almak ile maktulün öldürülmesinden birisini tercih etmekte serbesttir ve onun caniyi (cinayeti işleyen suçluyu) maktulün velisi iki husustan hangisini seçerse onu kabul etmeye mecbur etmek hakkına sahib olduğu şeklindeki görüşlerinin lehine açıkça bir delil teşkil etmektedir. Said b. el-Müseyyeb, İbn Sirin, Ahmed İshak ve Ebu Sevr de böyle demiştir.

 

Malik dedi ki: Velinin öldürmek yahut af etmekten başka bir hakkı yoktur. Cinayeti işleyenin rızası olmaksızın diyet isteme hakkı bulunmamaktadır.

 

Ama bu görüş hadisin nassına aykırıdır.

 

Hadis aynı zamanda kasten başkasını öldürene kısas yahut diyet şıklarından birisinin uygulanması kap eder diyenlerin görüşlerinin lehine de delil teşkil etmektedir. Bu da Şafii'nin iki görüşünden birisidir. İkinci görüşü ise vacip (farz) olan kısastır, başkası sözkonusu değildir. Diyet ihtiyari olarak vacip olur şeklindedir.

 

Bu husustaki görüş ayrılığının faydası çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Bunlardan birisi şudur: Eğer biz farz olan iki husustan birisidir görüşünü kabul edecek olup veli de kısası af edecek olursa o taktirde kısas düşer, diyetin verilmesi vacip olur. Şayet vacip olan muayyen olarak kısastır diyecek olursak bu durumda ne kısas ne de diyet vacip olur.

 

Bu hadis de kasten öldürme hakkında yorumlanır. Çünkü kasten öldürme halinde kısas kap etmez.

 

"Bunun üzerine Ebu Şah kalkarak. .. " İster durak yapılarak okunsun ister durak yapılmadan okunsun kelimenin sonu "he" iledir. Yuvarlak te ile söylenmez. Burada geçen Ebu Şah'ın adının ne olduğu bilinmemektedir. O ancak künyesi ile bilinmektedir.

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu Şah'a yazınız" buyruğu Kur'an dışındaki ilmin yazılmasının caiz olduğunu açıkça ifade etmektedir. Ali (r.a.)'ın: Kendisinin yanında bu sahifeden başkasının bulunmadığına dair" hadisi, Ebu Hureyre'nin: "Abdullah b. Amr yazardı ben ise yazmazdım" hadisi de bunun gibidir. Bununla birlikte Kur'an dışındakilerin yazılrrzsını yasaklayan hadisler de gelmiştir. Seleften ilmin yazılmasını yasaklayan kimseler vardır. Ama selefin cumhuru caiz olduğunu söylemiştir. Onlardan sonraki ümmet ise ilmin yazılmasının müstehap olduğunu icma ile kabul etmiş ve ilmin (özellikle hadisin) yazılmasını yasaklayan hadislere iki şekilde cevap vermişlerdir:

 

1. Bu hadisler neshedilmiştir. Yasak herkes için Kur'an-ı Kerim'in gerektiği şöhreti kazanmasından önce idi. Kur'an'ın karışması ya da başka sözlere benzetilmesi korkusu ile yazmak yasaklanmıştı. Kur'an gerektiği gibi yaygınlaşıp bu mefsedetin kalktığından emin olununca yazmaya izin vermiştir.

 

2. Buradaki yasak, ezberleyeceğinden emin olan ve yazmaya bel bağlayacağından korkulan kişi için tenzihi bir yasaktır. Ezberinden emin olmayan kimse için ise izin verilmiştir. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

448 - (1355) حدثني إسحاق بن منصور. أخبرنا عبيدالله بن موسى عن شيبان، عن يحيى. أخبرني أبو سلمة ؛ أنه سمع أبا هريرة يقول: إن خزاعة قتلوا رجلا من بني ليث. عام فتح مكة. بقتيل منهم قتلوه. فأخبر بذلك رسول الله صلى الله عليه وسلم. فركب راحلته فخطب فقال:

 "إن الله عز وجل حبس عن مكة الفيل. وسلط عليها رسوله والمؤمنين. ألا وإنها لم تحل لأحد قبلي ولن تحل لأحد بعدي. ألا وإنها أحلت لي ساعة من النهار. ألا وإنها، ساعتي هذه، حرام. لا يخبط شوكها ولا  يعضد شجرها. ولا  يلتقط ساقطتها إلا منشد. ومن قتل له قتيل فهو بخير النظرين. إما أن يعطى (يعني الدية)، وإما أن يقاد (أهل القتيل)" قال: فجاء رجل من أهل اليمن يقال له أبو شاه فقال: اكتب لي. يا رسول الله ! فقال "اكتبوا لأبي شاه". فقال رجل من قريش: إلا الإذخر. فإنا نجعله في بيوتنا وقبورنا. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "إلا الإذخر".

 

3293-448/5- Bana İshak b. Mansur tahdis etti, bize Ubeydullah b. Musa, Şeybfm'dan tahdis etti, o Yahya'dan rivayet etti. Bana Ebu Seleme'nin haber verdiğine göre o Ebu Hureyre'yi şöyle derken dinlemiştir: Mekke'nin fethe dildiği sene Huzaalılar kendilerinden öldürdükleri bir adam karşılığında Leys oğullarından bir adamı öldürdüler. Bu husus Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e haber verilince o da devesine bindi ve hutbe verip şöyle buyurdu:

 

"Şüphesiz Aziz ve Celil Allah fili Mekke'ye girmekten alıkoydu fakat Rasulüne ve mü'minlere orayı fethetmelerini nasip etti. Şunu bilin ki, bu şehir benden önce hiçkimseye helal olmadığı gibi benden sonra hiçkimseye de helal olmayacaktır. Şunu da bilin ki o esasen bana da ancak gündüzün kısa bir vaktinde helal kılınmıştır. Şunu bilin ki o kısacık vakit işte benim bu saatim idi ve bundan sonra artık haramdır. Mekke'nin dikeni silkelenmez, ağacı kesilmez. O şehirde düşürülüp kaybedilmiş olan bir şeyi ancak onu ilan edecek kimse alabilir. Her kimin bir yakını öldürülecek olursa o iki hayırlı husustan birisini seçmekte serbesttir. Ya ona -yani diyet- verilir yahut da -maktulün yakınları adına- kısas uygulanır. "

 

(Ebu Hureyre) dedi ki: Yemen halkından kendisine Ebu Şah denilen bir adam gelerek: Ey Allah'ın Rasulü! Bana yaz dedi. O: "Ebu Şah için yazın" buyurdu. Kureyşlilerden bir adam da: İzhir müstesna. Çünkü biz onu evlerimizde ve kabirlerimizde kullanırız deyince Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İzhir müstesna" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 112, 6880, 6880 -muallak olarak-

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

83- İHTiYAÇ DUYULMADAN MEKKE'DE SİLAH TAŞIMANIN YASAK OLDUĞU BABI