SAHİH-İ MÜSLİM |
HAC |
(69) باب نقض
الكعبة
وبنائها
69- KABE'NİN YIKILMASI
VE BİNA EDİLMESİ BABI
398 - (1333) حدثنا
يحيى بن يحيى.
أخبرنا أبو
معاوية عن هشام
بن عروة، عن
أبيه، عن
عائشة. قالت:
قال لي رسول
الله صلى الله
عليه وسلم:
"لولا
حداثة عهد
قومك بالكفر،
لنقضت
الكعبة، ولجعلتها
على أساس
إبراهيم. فإن
قريشا، حين بنت
البيت، استقصرت.
ولجعلت لها
خلفا".
3227-39811- Bana Yahya b.
Yahya da tahdis etti, bize Ebu Muaviye, Hişam b. Urve'den haber verdi, o
babasından, o Aişe'den şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bana: "Eğer kavmin henüz küfürden yeni çıkmamış olsaydı
şüphesiz Kdbe'yi yıkar ve onu İbrahim'in temelleri üzerine bina ederdim. Çünkü
Kureyş, Beyt'i bina ettiklerinde onu tamamlayacak gücü bulamadılar ve ben ona
bir de arkadan bir kapı yapardım. "
Diğer tahric: Buhari,
1585 -muallak olarak-; Nesai, 2901
(1333) وحدثناه
أبو بكر بن
أبي شيبة وأبو
كريب. قالا: حدثنا
ابن نمير عن
هشام، بهذا
الإسناد.
3228- .. ./2- Bunu bize
Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb de tahdis edip dediler ki: Bize İbn Numeyr,
Hişam’DAN bu isnad ile tahdis etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
399 - (1333) حدثنا
يحيى بن يحيى.
قال: قرأت على
مالك عن ابن شهاب،
عن سالم بن
عبدالله ؛ أن
عبدالله بن
محمد بن أبي
بكر الصديق
أخبر عبدالله
بن عمر، عن عائشة
زوج النبي صلى
الله عليه
وسلم ؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال:
"ألم
ترى أن قومك،
حين بنوا الكعبة،
اقتصروا عن
قواعد
إبراهيم ؟"
قالت: فقلت: يا
رسول الله !
أفلا تردها
على قواعد
إبراهيم! فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "لولا
حدثان قومك
بالكفر لفعلت".
فقال
عبدالله بن
عمر: لئن كانت
عائشة سمعت
هذا من رسول
الله صلى الله
عليه وسلم، ما
أرى رسول الله
صلى الله عليه
وسلم ترك
استلام
الركننين
اللذين يليان
الحجر، إلا أن
البيت لم يتمم
على قواعد إبراهيم.
3229-399/3- Bize Yahya
b. Yahya tahdis edip dedi ki: Malik'e İbn Şihab'dan rivayetini okudum. O Salim
b. Abdullah'tan rivayet ettiğine göre Abdullah b. Muhammed b. Ebu Bekr b.
Sıddık, Abdullah b. Ömer'e Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi
Aişe'den haber verdiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu: "Sen kavminin Kdbe'yi inşa ettiklerinde İbrahim'in temellerine
göre daha eksik bina ettiklerini görmedin mi?"
(Aişe) dedi ki: Ben: Ey
Allah'ın Rasulü! Onu yeniden İbrahim'in temelleri üzerine bina etsen ya dedim.
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Eğer kavmin küfürden yeni kurtulmamış
olsaydı bunu şüphesiz yapardım" buyurdu.
Abdullah b. Ömer dedi
ki: Andolsun Aişe bunu Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den işittiyse
ben de Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Hicre bitişik iki rüknü
istilam etmeyi terk etmesinin ancak Beyt'in İbrahim'in temelleri üzerine
tamamlanmaması sebebi ile olduğu kanaatindeyim.
Diğer tahric: Buhari,
1583, 3368, 4484; Nesai, 2900
400 - (1333) حدثني
أبو الطاهر.
أخبرنا
عبدالله بن
وهب عن مخرمة.
ح وحدثني
هارون بن سعيد
الأيلي. حدثنا
ابن وهب.
أخبرني مخرمة
بن بكير عن
أبيه، قال: سمعت
نافعا مولى
ابن عمر يقول:
سمعت عبدالله
بن أبي بكر بن
أبي قحافة،
يحدث عبدالله
ابن عمر عن
عائشة زوج
النبي صلى
الله عليه
وسلم ؛ أنها
قالت: سمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقول:
"لولا
أن قومك حديثو
عهد بجاهلية
(أو قال بكفر) لأنفقت
كنز الكعبة في
سبيل الله،
ولجعلت بابها
بالأرض،
ولأدخلت فيها
من الحجر".
3230-400/4- Bana
Ebu't-Tahir de tahdis etti. .. Bize İbn Vehb tahdis etti, bana Mahreme b.
Bukeyr babasından şöyle dediğini haber verdi: İbn Ömer'in azadlısı Nafi'i şöyle
derken dinledim: Abdullah b. Ebu Bekr b. Ebu Kuhafe'yi Abdullah b. Ömer'den
tahdis ederken dinledim. O Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe
(radıyallahu anha)'dan şöyle dediğini rivayet etti:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim: "Eğer kavmin cahiliye
döneminde -yahut küfürden dedi- yeni kurtulmuş olmasalardı Kdbe'nin hazinesini
Allah yolunda harcar, onun kapısını yere kadar indirir ve Hicrin bir bölümünü
de ona katardım. "
401 - (1333) وحدثني
محمد بن حاتم.
حدثني ابن
مهدي. حدثنا سليم
بن حيان عن
سعيد (يعني
ابن ميناء)
قال: سمعت عبدالله
بن الزبير
يقول: حدثتني
خالتي (يعني عائشة)
قالت: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم:
"يا
عائشة ! لولا
أن قومك حديثو
عهد بشرك،
لهدمت الكعبة.
فألزقتها
بالأرض. وجعلت
لها بابين
بابا شرقيا
وبابا غربيا.
وزدت فيها ستة
أذرع من
الحجر. فإن
قريشا
اقتصرتها حيث
بنت الكعبة".
3231-40115- Bana
Muhammed b. Hatim de tahdis etti... Abdullah b. ez-Zubeyr dedi ki: Teyzem -yani
Aişe- bana tahdis edip dedi ki: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu: "Ey Aişe! Şayet kavmin şirkten yeni kurtulmuş olmasalardı,
Kdbe'yi yıkar onu yere kadar indirir, ona biri doğu tarafında bir kapı, diğeri
batı tarafında bir kapı olmak üzere iki kapı yapar ve ona Hicr'den altı
arşınlık bir yer katardım. Çünkü Kureyşliler Kdbe'yi bina ettiklerinde onu
küçültmüşlerdi.''
Diğer tahric: Nesai,
2910
402 - (1333) حدثنا
هناد بن
السري. حدثنا
ابن أبي
زائدة. أخبرني
ابن أبي
سليمان عن
عطاء. قال:
لما
احترق البيت
زمن زيد بن
معاوية، حين
غزاها أهل
الشام، فكان
من أمره ما
كان، تركه ابن
الزبير.حتى
قدم الناس
الموسم. يريد
أن يجرئهم (أو
يحر بهم) على
أهل الشام.
فلما صدر
الناس قال: يا
أيها الناس !
أشيروا على في
الكعبة.
أنقضها ثم
أبني بناءها.
أو أصلح ما هو
منها ؟ قال
ابن عباس:
فإني قد فرق
لي رأي فيها.
أرى أن تصلح
ما وهي منها.
وتدع بيتا
أسلم الناس
عليه. وأحجارا
أسلم الناس عليها
وبعث عليها
النبي صلى
الله عليه
وسلم. فقال
ابن الزبير:
لو كان أحدكم احترق
بيته. ما رضي
حتى يجده.
فكيف بيت ربكم
؟ إني مستخير
ربي ثلاثا. ثم
عازم على
أمري. فلما مضى
الثلاث أجمع
رأيه على أن
ينقضها.
فتحاماه الناس
أن ينزل، بأول
الناس يصعد
فيه، أمر من
السماء. حتى
صعد رجل فألقى
منه حجارة.
فلما لم يره
الناس أصابه
شيء تتابعوه.
فنقضوه حتى
بلغوا به
الأرض. فجعل
ابن الزبير
أعمدة. فستر
عليها الستور.
حتى ارتفع
بناؤه. وقال
ابن الزبير:
إني سمعت
عائشة تقول:
إن النبي صلى
الله عليه
وسلم قال
"لولا أن
الناس حديث
عهدهم بكفر،
وليس عندي من
النفقة ما
يقوى على
بنائه. لكنت
أدخلت فيه من
الحجر خمس
أذرع، ولجعلت
لها بابا يدخل
الناس منه،
وبابا يخرجون
منه". قال فأنا
اليوم أجد ما
أنفق. ولست
أخاف الناس.
قال: فزاد فيه
خمس أذرع من
الحجر. حتى أبدى
أسا نظر الناس
إليه. فبنى
عليه البناء.
وكان طول
الكعبة ثماني
عشرة ذراعا.
فلما زاد فيه
استقصره. فزاد
في طوله عشر
أذرع. وجعل له
بابين: أحدهما
يدخل منه،
والآخر يخرج منه.
فلما قتل ابن
الزبير كتب
الحجاج إلى
عبدالملك بن
مروان يخبره
بذلك. ويخبره
أن ابن الزبير
قد وضع البناء
على أس نظر
إليه العدول
من أهل مكة.
فكتب إليه
عبدالملك: إنا
لسنا من تلطيخ
ابن الزبير في
شيء. أما ما
زاد في طوله
فأقره. وأما
ما زاد فيه من
الحجر فرده
إلى بنائه.
وسد الباب
الذي فتحه.
فنقضه وأعاده
إلى بنائه.
[ش
(يجرئهم أو
يحر بهم) من
الجراءة أي
يشجعهم على
قتالهم،
بإظهار قبح
فعالهم. هذا
هو المشهور في
ضبطه. قال
القاضي: ورواه
العذري
يجربهم ومعناه
يختبرهم
وينظر ما
عندهم في ذلك
من حمية وغضب
لله تعالى
ولبيته. ومعنى
يحر بهم، أي
يغيظهم بما
يرونه قد فعل
بالبيت. من
قولهم: حربت
الأسد، إذا
أغضبته. قال
القاضي: وقد
يكون معناه
يحملهم على
الحرب
ويحرضهم عليها
ويؤكد
عزائمهم لذلك.
قال: ورواه
آخرون: يحز
بهم أي يشد
قوتهم
ويميلهم إليه
ويجعلهم حزبا
له وناصرين له
على مخالفيه.
وحزب الرجل من
مال إليه.
وتحازب القوم
تمالؤا. (قد
فرق لي رأي فيها) أي
كشف وبين. قال
الله تعالى:
وقرآنا فرقناه،
أي فصلناه
وبيناه. هذا
هو الصواب في
ضبط هذه
اللفظة
ومعناها.
وهكذا ضبطها
القاضي والمحققون.
(يجده) أي
يجعله جديدا.
(تتابعوا)
هكذا هو في
جميع نسخ
بلادنا، وكذا ذكره
القاضي عن
رواية
الأكثرين. وعن
أبي بحر: تتابعوا.
وهو بمعناه.
إلا أن أكثر
ما يستعمل، تتابعوا،
في الشر خاصة.
وليس هذا
موضعه. (فجعل ابن
الزبير أعمدة
فستر عليا
الستور)
المقصود بهذه
الأعمدة
والستور أن
يستقبلها المصلون
في تلك الأيام
ويعرفوا موضع
الكعبة. ولم
تزل تلك
الستور حتى
ارتفع البناء
وصار مشاهدا
للناس
فأزالها.
لحصول
المقصود
بالبناء المرتفع
من الكعبة.
(حتى أبدى أسا)
أي حفر من أرض الحجر
ذلك المقدار
إلى أن بلغ
أساس البيت
الذي أسس عليه
إبراهيم عليه
السلام حتى
أرى الناس
أساسه. فنظروا
إليه فبنى
البناء عليه. (إنا
لسنا من تلطيخ
ابن الزبير)
يريد بذلك سبه
وعيب فعل.
يقال: لطختهه،
أي رميته بأمر
قبيح. يعني
إنا براء مما
لوثه بما
اعتمده من هدم
الكعبة].
3232-402/6- Bize Hennad
b. es-Serrı tahdis etti, bize İbn Ebu Zaide tahdis etti, bize İbn Ebu Süleyman,
Ata'dan şöyle dediğini haber verdi. Yezid b. Muaviye zamanında Şam ahalisi
oraya gaza yaptıkları sırasında Beyt yandığı vakit Beyt ile alakalı olanlar
oldu. İnsanlar da hacca gelinceye kadar İbn ez-Zubeyr de Beyt'i kendi haline
bıraktı. (Bununla) onları Şam'lılara karşı yüreklendirmek -yahut onlara karşı
savaştırmak- istiyordu. İnsanlar haccdan döndüklerinde İbn ez-Zubeyr: Ey
insanlar! Bana Kabe hususunda görüşünüzü belirtin. Onu yıkıp sonra yeniden mi
bina edeyim, yoksa harab olan yerlerini tamir mi edeyim? dedi. İbn Abbas dedi
ki: Onun hakkında benim hatırıma bir görüş geliyor. Benim görüşüme göre
Kabe'nin harab olan yerlerini tamir et ve Beyt'i insanların müslüman olarak
buldukları hal üzere, taşları(nı) da insanların müslüman olduklarında ve Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in de Peygamber olarak gönderildiğinde buldukları
hal üzere bırak.
İbn ez-Zubeyr şöyle
dedi: Sizden birinizin evi yansa onu yenilemedikçe gönlü rahat etmez. Peki ya
Rabbinizin Beyt'i için bunu nasıl kabul edebilirsiniz? Ben üç gün Rabbim'den
hayırlısını dileyip istihare yapacağım. Sonra ne yapacağıma kesin karar
vereceğim, dedi.
Aradan üç gün geçtikten
sonra onu yıkmaya karar verdi. Ancak ahali onun Kabe'nin üzerine çıkacak ilk
insanın üzerine semadan bir bela ineceği korkusuyla bu işten vazgeçmesini
istediler. Nihayet bir adam Beyt'in üzerine çıktı ve ondan birkaç taş aşağı
attı. İnsanlar ona bir şey isabet etmediğini görünce birbiri arkasına giderek
yere varıncaya kadar taşlarını söktüler. İbn zz-Zubeyr direkler dikip üzerine
perdeler koyarak kapattı ve nihayet Beyt'in binası (duvarları) yükseldi.
İbn ez-Zubeyr dedi ki:
Ben Aişe'yi şöyle derken dinledim: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu
ki: "Eğer insanlar küfürden yeni kurtulmamış olsalardı ve eğer bende
Kdbe'yi yeniden bina edecek masraf bulunmuş olsaydı şüphesiz Kdbe'nin içine
Hicr'den beş arşınlık bir yer katar ona insanların gireceği bir kapı ile
çıkacakları bir kapı yapardım. "
İbn ez-Zubeyr devamla
dedi ki: Bugün ise ben yapacağım harcamayı bulabiliyorum. İnsanlardan da
korkmuyorum. (Said b. Meyna) dedi ki: Bunun üzerine Beyt'e Hicr'den beş arşın
ekledi. Hatta insanların göreceği kadar bir temeli ortaya çıkardı ve binayı
onun üzerine kurdu. Kabe'nin uzunluğu on sekiz arşın idi. Ona ilaveyi yapınca
bu uzunluğu az buldu, bu sefer ona on arşın daha kattı. Biri ahalinin girdiği,
diğeri çıktığı iki kapı da yaptı. İbn ez-Zubeyr öldürülünce Haccac, Abdulmelik
b. Mervan'a bunu haber verdiği bir mektup yazdı. Ayrıca ona İbn ez-Zubeyr'in
Kabe'nin binasını Mekke ahalisinden adaletli kimselerin gördükleri bir temel
üzerine bina ettiğini de bildirdi. Abdulmelik ona şu mektubu yazdı: Bizim İbn ez-Zubeyr'in
bulaştırdıkları ile hiçbir ilgimiz olamaz. Kabe'nin uzunluğuna yaptığı ilaveyi
olduğu gibi bırak. Ama Hicr'den kattığını eski haline geri çevir. Açtığı yeni
kapıyı de kapat, dedi. O da onu yıktı ve eski haline geri çevirdi.
403 - (1333) حدثني
محمد بن حاتم.
حدثنا محمد بن
بكر. أخبرنا
ابن جريج. قال:
سمعت عبدالله
بن عبيد بن
عمير والوليد
بن عطاء
يحدثان عن
الحارث بن
عبدالله بن
أبي ربيعة. قال
عبدالله ابن
عبيد: وفد
الحارث بن
عبدالله على
عبدالملك بن
مروان في
خلافته. فقال
عبدالملك: ما
أظن أبا خبيب
(يعني ابن
الزبير) سمع
من عائشة ما
كان يزعم أنه
سمعه منها. قال
الحارث: بلى !
أنا سمعته
منها. قال:
سمعتها تقول
ماذا ؟ قال:
قالت: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم
"إن
قومك
استقصروا من
بنيان البيت.
ولولا حداثة
عهدهم بالشرك
أعدت ما تركوا
منه. فإن بدا
لقومك، من
بعدي، أن
يبنوه فهلمي
لأريك ما
تركوا منه".
فأراها قريبا
من سبعة أذرع.
هذا حديث
عبدالله بن
عبيد. وزاد
عليه الوليد
بن عطاء: قال
النبي صلى
الله عليه وسلم
"ولجعلت
لها بابين
موضوعين في
الأرض شرقيا
وغربيا. وهل
تدرين لم كان
قومك رفعوا
بابها ؟" قالت:
قلت: لا. قال "
تعززا أن لا
يدخلها إلا من
أرادوا. فكان
الرجل إذا هو
أراد أن
يدخلها
يدعونه يرتقي.
حتى إذا كاد
أن يدخل دفعوه
فسقط". قال
عبدالملك
للحارث: أنت
سمعتها تقول
هذا ؟ قال: نعم.
قال: فنكت
ساعة بعصاه ثم
قال: وددت أني
تركته وما
تحمل.
3233-403/7 - Bana
Muhammed b. Hatim tahdis etti, bize Muhammed b. Bekr tahdis etti, bize İbn
Cureyc haber verip dedi ki: Ben Abdullah b. Umeyr ve el-Velid b. Ata'yı,
el-Haris b. Abdullah b. Ebu Rabia'dan tahdis ederken dinledim: Abdullah b.
Ubeyd dedi ki: el-Haris b. Abdullah, halifeliği döneminde Abdulmelik b.
Mervan'ın yanına gitti. Abdulmelik: -İbn Zubeyr'i kastederek- Ebu Hubeyb'in
Aişe'den dinlediğini ileri sürdüğü rivayeti dinlemiş olduğunu zannetmiyorum
dedi. el-Haris: Hayır (dinlemiştir). Hem onu ben de kendisinden dinlemişimdir.
Abdulmelik: Sen onun neler söylediğini dinledin ki, dedi. Haris: Dedi ki: Aişe
dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Senin
kavmin Beyt'in yapısını eksik bıraktılar. Eğer onlar şirkten yeni kurtulmuş
olmasalardı Beyt'ten bıraktıkları kısmı yeniden bina ederdim. Şayet kavmin
benden sonra onu bina etmek isteyecek olurlarsa haydi kalk da sana ondan
dışarıda bıraktıkları kısmı göstereyim. " Sonra da ona yaklaşık yedi
arşınlık bir yer gösterdi.
Bu, Abdullah b. Ubeyd'in
hadisi rivayetidir.
el-Velid b. Ata onun
rivayetine şunları da eklemiştir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu
ki: "Ve ben ona biri doğuda biri batıda yere kadar alçaltıImış iki kapı
açardım. Hem sen kavminin kapısını neden yüksek tuttuklarını biliyor
musun?" Aişe dedi ki: Hayır dedim. O şöyle buyurdu: "İstediklerinden
başka oraya kimsenin girmesine karşı onu korumak için böyle yaptılar. Bir kişi
kendiliğinden oraya girmek istese onun yukarı çıkmasına müsaade ederler.
Nihayet tam girecek noktaya gelince onu iterler, o da aşağı düşerdi. "
Abdulmelik, Haris'e: Sen
Aişe'nin bu sözleri söylediğini gerçekten dinledin mi? dedi. O, evet dedi. Bir
süre asasını yere vurduktan sonra: Keşke onu (İbn ez-Zubeyr'i) yüklendiği
sorumluluğu ile başbaşa bırakmış olsaydım dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
(1333) وحدثناه
محمد بن عمرو
بن جبلة.
حدثنا أبو
عاصم. ح
وحدثنا عبد بن
حميد. أخبرنا
عبدالرزاق.
كلاههما عن
ابن جريج،
بهذا
الإسناد، مثل
حديث ابن بكر.
3234- .. ./8- Bunu bize
Muhammed b. Amr b. Cebele de tahdis etti, bize Ebu Asım tahdis etti. (H.) Bize
Abd b. Humeyd de tahdis etti, bize Abdurrezzak haber verdi. (Ebu Asım ile)
ikisi İbn Cureyc'den bu isnad ile İbn Bekr'in Hadisi gibi hadisi rivayet
etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
404 - (1333) وحدثني
محمد بن حاتم.
حدثنا
عبدالله بن
بكر السهمي.
حدثنا حاتم بن
أبي صغيرة عن
أبي قزعة ؛ أن
عبدالملك ابن
مروان، بينما
هو يطوف
بالبيت إذ
قال: قاتل
الله ابن
الزبير ! حيث
يكذب على أم المؤمنين.
يقول: سمعتها
تقول: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم
" يا
عائشة ! لولا
حدثان قومك
بالكفر لنقضت
البيت حتى
أزيد فيه من
الحجر. فإن
قومك قصروا في
البناء "
فقال
الحارث بن
عبدالله ابن
أبي ربيعة: لا
تقل هذا. يا
أمير
المؤمنين !
فأنا سمعت أم
المؤمنين
تحدث هذا. قال:
لو كنت سمعته
قبل أن أهدمه،
لتركته على ما
بنى ابن الزبير.
3235-404/9- Bana
Muhammed b. Hatim de tahdis etti, bize Abdullah b. Bekr es-Sehmi tahdis etti,
bize Hatim b. Ebu Sağira, Ebu Kazaa’dan tahdis ettiğine göre Abdulmelik b.
Mervan Beyt'i tavaf etmekte iken, Allah İbn ez-Zubeyr'i kahretsin. Çünkü o
mü'minlerin annesine yalan isnad ederek, ben onu şöyle derken dinledim, diyor:
(Güya) Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurmuş ki: "Ey Aişe,
Eğer kavmin küfürden yeni kurtulmuş olmasaydı Beyt'i yıkar sonra da ona
Hicr'den bir miktar ilave ederdim. Çünkü kavmin binayı eksik yapmışlardır.
"
Bunun üzerine el-Haris
b, Abdullah ebi Rabia: Böyle deme ey müminlerin emiri! Ben mü'minlerin annesini
bunu tahdis ederken dinledim, dedi.
(Abdulmelik) dedi ki:
Eğer onu yıkmadan önce bu hadisi işitmiş olsaydım onu İbn ez-Zubeyr'in bina
ettiği hal üzere bırakacaktım, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (3227)
"Eğer kavmin küfürden yeni kurtulmuş olmasalardı şüphesiz Kabe'yi yıkardım
... " diğer rivayette (3229) "kavmin İbrahim'in temellerinden daha
eksik bina ettiler" öbür rivayette (3231) "şüphesiz Kureyş onu daha
kısa yaptı" diğer rivayette (3233) "Beyt'in yapısından azalttılar
{kısalttılar)'' diğer rivayette (3235) "binayı eksik yaptılar" öbür
rivayette (3236) "nafakaları yetmedi (az geldi)" denilmektedir,
İlim adamları der ki:
Bütün bu rivayetlerin manası birdir. Azalttılar demesinin manası yani yapısını
tamamlayamadılar. Harcamaları onu tamamlamaya yetmediği için bu kadarı ile
yetindiler demektir.
Bu hadis-i şerifte bir
takım ahkam kaidelerine delil vardır:
1. MasIahatlar
birbirleri ile çatışacak yahut da masIahat ile mefsedet çatışacak olup ikisini
bir arada bulundurmaya imkan olmazsa maslahat yapılır, mefsedet terk edilir ve
daha önemli olan ile başlanır. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kabe'yi
yıkıp onu ilk hali olan İbrahim (aleyhisselam)'ın temelleri üzere bina etmenin
bir masIahat olduğunu fakat bundan daha büyük bir mefsedet ile çatıştığını
haber vermiştir. Bu ise yeni müslüman olmuş bazı kimselerin fitneye düşmeleri
korkusudur. Buna sebep ise Kabe'nin faziletine inanarak onu değiştirmenin pek
büyük bir iş olduğuna kanaat getirmeleri idi. Bundan dolayı Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu yapmamıştır.
2. Yönetici
yönettiklerinin maslahatını düşünmeli ve din ya da dünyalarında onlara zarar
doğuracağından korkulan hususlardan uzak kalmalıdır. Zekatın alınması, hadlerin
uygulanması ve buna benzer şer'i hususlar müstesnadır.
3. Yönetilenlerin
kalplerini ısındırmak ve onları güzel bir şekilde yönetip onlar adına ihtiyatlı
olanı göz önünde bulundurmak, nefret edip uzaklaşmamalarını ve nefret edip
uzaklaşmalarına sebep olacağından korkulan hususlara kalkışmaması gerekir.
Elverir ki bundan dolayı az önce geçtiği gibi şer'i herhangi bir emri terk
etmeye gerek kalmasın.
ilim adamlarının
dediklerine göre Kabe beş defa bina edilmiştir. Önce onu melekler, sonra
İbrahim (aleyhisselam), sonra cahiliye döneminde Kureyşliler onu bina etmişti.
Bu bina sırasında da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) otuz beş yaşında iken
buna katılmıştır. Yirmi beş yaşında olduğu da söylenmiştir. Bu inşaat
yapılırken üzerinden izarı düşmüş, o da zaman (bayılıp) yere düşmüştü.
Sonra Beyt'i İbn
ez-Zubeyr bina etti, sonra Haccac b. Yusuf bina etti ve şu ana kadar Haccac'ın
bina ettiği şekil üzere kalmaya devam etmektedir.
Denildiğine göre, bundan
başka iki ya da üç defa daha bina edilmiştir.
Ben bu hususları İdahü'l-Menasik
el-Kebir adlı kitabımda açıklamış bulunuyorum.
ilim adamları der ki: Bu
(mevcut) bina edilmiş halinde bir değişiklik yapılmaz. Zikrettiklerine göre
Harun Reşid, Malik b. Enes'e Kabe'yi yıkıp onu İbn ez-Zubeyr'in bina ettiği
şekle -bu babta zikrolunmuş hadisler sebebi ilegeri iade etmeye dair soru
sormuş, imam Malik ona şu cevabı vermiştir:
Allah aşkına ey
mü'minlerin emiri! Sakın bu Beyt'i hükümdarların elinde bir oyuncağa
çevirmeyesin. Canı isteyen herkes onu yıkıp yeniden bina etmeye kalkışmasın. O
taktirde insanların kalplerindeki heybeti kaybolup gider.
Başarı Allah'tandır.
(3227) "Ona arkadan
bir kapı yapardım." Burada (arkadan bir kapı anlamını verdiğimiz)
"half" kelimesi hı fethalı lam sakindir. Sahih ve meşhur olan budur.
Maksat arka tarafından ona bir kapı açmaktır. Nitekim bu diğer rivayette:
(3231) "ve ona doğu tarafında bir kapı batı tarafında bir kapı
yapardım" diye açıklanmış bulunmaktadır. Sahih-i Buhari'de de:
"Hişam: Arkadan -yani bir kapı- demiştir" denilmektedir.
Müslim'de yer alan diğer
rivayette (3232) "Birisinden girilecek bir kapı diğerinden de çıkılacak
bir başka kapı" denilirken Buhari'de: "Ona iki kapı yapardım"
denilmektedir.
Kadı Iyaz dedi ki:
el-Harbı bu hadisi bu şekilde zikretmiş ve hı harfi kesreli olarak
"hilfeyn: iki kapı" diye zaptetmiştir. Halife ise evin arka
tarafındaki bir direğe denilir. el-Herevi dedi ki: Hı harfi fethalı olarak
halfeyen denilir. Kadı Iyaz dedi ki: Biz bunu üstadımız Ebu'l-Hüseyn'den bu
şekilde zaptettik. el-Herevi'nin de İbnu'I-Arabi'den zikrettiğine göre
"half" arka demektir. İşte bu da kastın diğer hadislerin de
açıkladığı gibi kapı olduğuna açıklık getirmektedir. Allah en iyi bilendir.
(3229) Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Kavmin yeni. .. olmasaydı ibaresindeki
"hidsan" hı harfi kesreli, dal harfi sakin olup yakın bir zamana
kadar kafir olmaları anlamındadır. Allah en iyi bilendir.
"Abdullah b. Ömer
dedi ki: Eğer Aişe bunu işitmişse ... " Kadı Iyaz dedi ki: İbn Ömer'in bu
sözleri Aişe'nin rivayetinin zayıf olduğunu söylemek kastı ile onun doğruluğu
ve hadisi bellemesi hakkında şüphe uyandırmak amacıyla söylenmiş değildir.
Çünkü Aişe (radıyallahu anha) ne rivayet ettiği hadislerin de ne de
naklettiklerinde en ufak bir şüphe duyulmayacak seviyede hıfzı ve zaptı sağlam
idi. Fakat Araplarda çoğunlukla şekil itibari ile şüphe ve takrir şeklinde söz
söylenmekle birlikte onunla kastedilen yakın (kesin bilgi)'dir.
Yüce Allah'ın:
"Bilmiyorum belki de o sizin için bir imtihandır, bir süreye kadar bir
faydalanmadır" (Enbiya, 111) "De ki, eğer ben sapmışsam ancak kendi
aleyhime sapmış olurum. Şayet hidayet bulmuşsam ... " (Sebe, 50)
buyruklarında olduğu gibi.
(3230) "Eğer kavmin
cahiliyeden -ya da küfürden dedi- yeni kurtulmuş olmasalardı Kabe'nin
hazinesini Allah yolunda harcayacaktım." Bu ifadeler şuna delildir:
Maslahatların hepsini bir arada gerçekleştirme imkanı yoksa en önemlileri öne
alınır. Hadisin (şerhinin) baş taraflarında açıklandığı gibi.
Ayrıca Kabe'nin
hazinesini ve ona yapılan adaklardan maslahatlarına harcananların artakalanını
Allah yolunda infak etmenin caiz oluşuna delil vardır. Fakat bir rivayette:
"Kabe hazinesini onu bina etmek için harcardım" denilmektedir.
Kabe'nin bina edilmesi de Allah yolundaki harcama şekillerinden birisidir.
Belki de birinci rivayetteki "Allah yolunda" sözünden kasıt budur.
Bizim görüşümüze göre
mescit ya da başka şeylerin vakfından artan mallar bir başka mescidin ya da
başka bir yerin maslahatlarına harcanamaz. Aksine her zaman için o vakıftan
artan yine kendisi için vakfedilen yer adına muhafaza edilir. Çünkü ona her
zaman ihtiyaç duyulabilir. Allah en iyi bilendir.
"Hicr'den bir kısmı
da ona katardım." Bir rivayette (3231) "ona Hicr'den altı arşın
katardım. Çünkü Kureyşliler Kabe'yi bina ettiklerinde onu azalttılar"
başka bir rivayette (3232) "Beş arşın" diğer bir rivayette (3233)
"yedi arşına yakın" bir diğer rivayette (3236) "Aişe dedi ki:
Rasulullah {Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Hicr Beyt'ten midir? diye sordum. O:
"Evet" dedi. "Eğer kavmin cahiliye döneminden yeni kurtulmuş
olmasaydı ve ben de kalplerinin bunu kabul edemeyeceklerinden korkmasaydım
Hicri Beyt'in içine katmaya bakardım" şeklindedir.
Mezhep alimlerimiz der
ki: Beyt'e bitişik tarafından Hicr'den altı arşın görüş ayrılığı sözkonusu
olmaksızın Beyt'in içinden sayılır. Ama fazlasında görüş ayrılığı vardır. Buna
göre Hicrin içerisinde kendisi ile Beyt arasında eğer altı arşından fazla bir
uzaklık bulunduğu halde tavaf edecek olursa mezhep alimlerimizin bu hususta iki
görüşleri vardır:
Bir görüşe göre bu hadislerin
zahir anlamları sebebi ile caizdir. Horasanlı mezhep alimlerimizden bir çok
kimsenin tercih ettiği görüş de budur.
İkincisi ise Hicrin
içinden hatta duvarının üzerinden dahi hiçbir yerinde tavaf sahih olmaz. Hicrin
tamamının dışından tavaf etmedikçe tavafı sahih değildir. İşte sahih olan hüküm
budur. Şafii'nin açıkça ifade ettiği ve Iraklı mezhep alimlerimizin büyük
çoğunluğunun kesinlikle dile getirdiği mezhep alimlerimizin çoğunluğunun da
tercih ettiği budur. Ebu Hanife dışında bütün İslam alimleri de böyle demiştir.
Ebu Hanife ise: Şayet Hicrin içinden tavaf edip Mekke'nin içinde kalmışsa
tavafını iade eder. Eğer Mekke'den bir daha dönmemek üzere ayrılmışsa bir
kurban keser ve yaptığı tavaf onun için yeterli olur.
Cumhur ise Nebi
{Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Hicrin arkasından tavaf etmiş olduğunu ve:
"Hacc ibadetlerinizi (menasikinizi) öğreniniz" buyurmuş olmasını
delil gösterirler.
Diğer taraftan Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zamanından itibaren şu ana kadar bütün
müslümanlar Hicrin tamamı ya da bir kısmı Beyt'ten sayılsa dahi tavaf Nebi
{Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yaptığı şekilde Hicr'in arkasından yapılır.
Allah en iyi bilendir.
"Altı zira"
bir rivayette altı lafzı yuvarlak te ile bir rivayette sonu yuvarlak te
olmaksızın "beş" denilmiştir. Bir diğer rivayette de sonunda yine
yuvarlak te olmaksızın yedi (arşın)'a yakın denilmektedir. Her iki şekil de
sahihtir. Çünkü zira (arşın)'ın müennes ve müzekker olmak üzere meşhur iki
söyleyişi vardır. Ama müennes daha fasihtir.
(3232) "Yezid b.
Muaviye zamanında Şamlılar gaza yaptıkları zaman Beyt yandığında İbn ez-Zubeyr
hacc mevsimine kadar Beyt'i olduğu hali ile bıraktı. Bununla onları (hacıları)
Şamlılara karşı yüreklendirmek yahut savaştırmak istiyordu."
Birinci kelime "onları
yüreklendirmek" lafzı cim ve sonrasında hemze harfi ile cüretten gelen bir
lafız olup onların yaptıkları çirkin işlerini açığa çıkarmak sureti ile onlara
karşı savaşmak üzere hacıları yüreklendirmek istiyordu demektir. Lafzın
zaptında meşhur olan budur. Kadı Iyaz dedi ki: el-Muzri bunu cim ve re
harfinden sonra be ile "yücerribihun" diye rivayet etmiştir ki bu da
onları deniyor ve bu hususta onlarda yüce Allah için, Beyt'i için ne kadar
hamiyet ve öfke olduğunu görmek istiyordu demektir.
Üzerinde duracağım ız
ikinci lafız: "yahut onları savaşa teşvik ediyordu anlamındaki lafızdır.
Bu da Beyt'e yaptıklarını gördükleri sebebi ile onları öfkelendirmek istiyordu
demek olur. Arapların aslanı kızdırmak, öfkelendirmek halini anlatmak için
kullandıkları: "harramtül esed: aslanı kızdırdım" ifadelerinden
alınmış olur. Kadı Iyaz dedi ki: Bu onları savaşmaya itiyor, bunun için teşvik
ediyor, bu maksatla azim ve gayretlerini pekiştiriyordu anlamında da olabilir.
Başkaları ise bunu "yuhazzibuhum" yani onların güçlerini
pekiştiriyor, bu işe meyillerini artırıyor, onları kendilerine taraftar ve
kendi muhaliflerine karşı yardımcılar haline getirmek istiyordu demek olur.
Çünkü adamın hizbi, kendisine meyledenler, taraftar olanlar demektir. Kavim
hizipleşti de birbirleri ile anlaşıp bir araya geldiler demektir.
"Ey insanlar! Kabe
hakkında bana görüşlerinizi belirtiniz." Burada imamın önemli işler
hakkında fazilet ve bilgi sahibi kimselerle istişare etmesinin müstehap
olduğuna delil vardır.
"İbn Abbas dedi ki:
Benim onunla ilgili açık bir görüşüm var dedi." Bu hususta benim için bir
görüş açıklık ve netlik kazandı demektir. Yüce Allah'ın: "Bölüm bölüm ayırdığımız bir
Kur'an" (İsra, 106) buyruğunda da bu lafız kullanılmıştır ki biz onu geniş
geniş açıklayıp beyan ettik demektir. Bu lafzın zaptı ve manası ile ilgili
doğru olan budur. Kadı Iyaz ve muhakkikler de bunu ''fulka" şeklinde
zaptetmişlerdir. el-Cem Beyne Sahihayn adlı eserin sahibi el-Humeydi ise
Garibu'l-Sahihayn adlı eserinde fe harfini fethalı olarak "feraka'' diye
zikretmiştir. O zaman korktu ve onun bu görüşünü reddettiler anlamında olur.
Ancak el-Humeydi bu lafzın zaptında da tefsirinde de hata etmiştir.
"İbn ez-Zubeyr dedi
ki: Eğer birinizin evi yanmış olsaydı onu yenilemeden razı olmazdı."
Nüshaların bir çoğunda bu şekilde ya harfi ötreli ve tek bir dal ile
"yüciddehu" şeklindedir. Bir çoğunda ise iki dal ile
"yüceddidehu" diye kaydedilmiştir. Her ikisinin de anlamı aynıdır.
"Arka arkasına onu
yıktılar." Biz bu lafzı ayndan önce be harfi olmak üzere "tetabehu"
diye zaptettik. Diyarımızdaki nüshaların çoğunda da bu şekildedir. Kadı Iyaz
ise bunu çoğunluktan gelen rivayet olarak zikretmiştir. Ebu Bahr’DAN ise
"tetayehu" şeklindedir ki bu da aynı anlamdadır. Şu kadar var ki daha
çok tetayehu özellikle şer olan hususlarda kullanılır. Burası ona uygun bir yer
değildir.
"İbn ez-Zubeyr
direkler koyup onlar üzerine perdeler örttü ... " Bu direklerle
perdelerden kasıt o günlerde namaz kılanların ona dönmesi ve Kabe'nin yerini
bilmeleri idi. Bu perdeler bina yükselinceye kadar devam etti. İnsanlar onu
görüp durdular. Kabe'nin yükseltilen binası ile maksat hasıl olunca perdeleri
kaldırdı.
Kadı Iyaz bunu Maliki
mezhebindeki: Kıbleye yönelmekten maksat yer değil binanın kendisinedir
şeklindeki görüşlerine delil göstermiş ve şunları söylemiştir: Zaten Ibn Abbas
da Ibn ez-Zubeyr'e buna yakın bir görüş belirtmiş ve ona şöyle demişti: 'Eğer
sen onu yıkacaksan insanları kıblesiz bırakma.' Bunun üzerine Cabir ona: 'Onun
yerine doğru namaz kılınız, çünkü kıble arasıdır demiştir.' Şafii ve
diğerlerinin kanaatine göre ise Kabe'nin bulunduğu yere doğru namaz kılmak
caizdir ve bu ister Kabe'den görünen bir şey kalsın, ister kalmasın herhangi
bir ihtilaf sözkonusu olmaksızın onun için yeterlidir demiştir. Allah en iyi
bilendir.
"Bizim İbn
ez-Zubeyr'in bulaştırmalarına ihtiyacım yok." Bu sözleri ile İbn
ez-Zubeyr'e hakaret etmek, onun yaphklarını ayıplamak istemişti. Çünkü
''letaha" fiili bir kimseyi çirkin bir işle itham etmek demektir.
(3233) "el-Haris b.
Abdullah, Abdulmelik b. Mervan'a halifeliği döneminde gelmişti." Bütün
nüshalarda bu şekilde "el-Haris b. Abdullah" diye kaydedilmiş olup bu
nüshaların hiçbirisinde bundan farklı değildir. Diyarımızdaki nüshalar ise
Abdulgaffar el-Harisi'nin rivayetidir. Kadı Iyaz'ın iddia ettiğine göre bütün
raviler bunu bu şekilde zikretmişlerdir. Tek istisna el-Farisi'dir. Onun
rivayeti el-Haris b. Abdu'l-Ala şeklindedir. Kadı Iyaz bu bir hatadır, aksine
doğrusu el-Haris b. Abdullah olduğudur. Onun el-Farisi rivayetinden yaptığı bu
nakil kabul edilemez. Aksine doğrusu onun rivayetinin de başkasının rivayetinde
olduğu gibi el-Haris b. Abdullah şeklindedir. Belki de Kadı Iyaz'ın eline
el-Farisi'den bu kelimenin Farisi tarafından değil de Farisi adına tashif
edilmiş bir nüsha geçmiş olabilir. Allah en iyi bilendir.
"Ebu Hubeyb'in ...
zannetmiyorum." Hubeyb isminde hı harfi ötrelidir. Daha önce defalarca
açıklanmıştı.
"Eğer senin kavmin
... isterse" Bir iş hakkında bir görüşe sahip olmayı anlatmak üzere
"beda" denilir. Sonuna hemze getirilerek mastarı "beda'' olarak
da söylenebilir. Yani o hususta yeni bir görüşü olduğu anlamına gelir.
"Zuu bedavat" ise görüşü değişip duran kimse demektir. Yüce Allah
hakkında ise neshden farklı olarak "beda (bir mesele hakkında önceden sahip
olmadığı yeni bir kanaate sahip olmak)" imkansızdır.
"Kalk, sana
göstereyim." Bu "helumme" fiili ile ilgili iki farklı
söyleyişten birisine uygundur. el-Cevheri dedi ki: "Helumma ya recul"
gel anlamındadır. el-Halili'nin dediğine göre bunun aslı "lemme"den
olup "lemmellah" şa'sehu: Allah onun dağınıklıklarını bir araya
getirsin" ibarelerinden alınmıştır. Bu sözleri ile sanki sen dikkatini
bizimle beraber topla denilmek istenmiş gibidir. Başa getirilen he ise dikkat
çekmek ve uyarmak içindir. Çokça kullanımdan ötürü sonundaki elif hazfedilmiş
ve fiil ile birlikte tek bir isim haline getirilmiştir. Bu fiilin tekil, ikil
ve çoğul için müennes için kullanımı arasında bir fark yoktur. Çoğul hakkında
da aynı şekilde "helumme" denilir. Hicazlıların söyleyişi bu şekildedir.
Yüce Allah da: "Ve kardeşlerine bize gelin {helumme ileyna} diyenler"
(Ahzab, 18) buyurmaktadır. Necidliler ise bu fiilin çekimini yaparak iki kişiye
"helumma" çoğul için de: "helummu" kadına da
"helummi" çoğul kadınlara da "helummunne" derler. Ama
birincisi daha fasihtir. Cevheri'nin açıklamaları bunlardır.
"Nihayet tam
girecekken" nüshalarda bu şekildedir. Hepsinde de "kade en
yedhule" diye kaydedilmiştir. Burada "kade"den sonra
"duhul" fiilinin gelmesinin caiz olduğuna delil vardır. Bu da çokça
kullanılmıştır ve bu fasih bir kullanımdır. Ama daha meşhur olan bunun
kullanılmamasıdır.
"Bir süre asasını
yere vurdu." Yani ucunu yere sokup karıştırdı. Önemli bir iş hakkında
konuşan kişinin adetİ budur.
(3235) "el-Haris b.
Abdullah b. Ebu Rebia dedi ki: Ey mü'minlerin emiri!
Böyle deme. Çünkü ben
mü'minlerin annesini... tahdis ederken dinledim.'' Bu sözler mazlumu savunmak,
gıybeti reddetmek, bir kimsenin yalanlaması halinde doğru söyleyeni tasdik
etmektir. Burada adı geçen el-Haris tabiinden birisi olup el-Haris b. Abdullah
b. Ayyaş b. Ebu Rabia'dır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
70- KABE'NİN
CEDRİİ (HİCR'İ) VE KAPISI BABI