SAHİH-İ MÜSLİM |
HAC |
(66) باب
ما يفعل
بالهدي إذا
عطب في الطريق
66- HEDİYELİK KURBANA
YOLDA SAKATLANMASI HALİNDE NE YAPılıR BABI
377 - (1325) حدثنا
يحيى بن يحيى.
أخبرنا
عبدالوارث بن
سعيد عن أبي
التياح
الضبعي. حدثني
موسى بن سلمة
الهذلي. قال:
انطلقت
أنا وسنان بن
سلمة معتمرين.
قال: وانطلق
سنان معه
ببدنة يسوقها.
فأزحفت عليه
بالطريق. فعي
بشأنها. إن هي
أبدعت كيف
يأتي بها.
فقال: لئن قدمت
البلد
لأستحفين عن
ذلك. قال:
فأضحيت. فلما
نزلنا
البطحاء قال:
انطلق إلى ابن
عباس نتحدث إليه.
قال: فذكر له
شأن بدنته.
فقال: على
الخبير سقطت.
بعث رسول الله
صلى الله عليه
وسلم بست عشرة
بدنة مع رجل
وأمره فيها.
قال: فمضى ثم
رجع. فقال: يا
رسول الله !
كيف أصنع بما
أبدع على منها
؟ قال "
انحرها. ثم
أصبغ نعليها
في دمها. ثم
اجعله على
صفحتها. ولا تأكل منها
أنت ولا
أحد من أهل
رفقتك ".
3203-377/1-
Bize Yahya b. Yahya tahdis etti, bize Abdülvaris b. Said, Ebu't-Teyyah
ed-Dubai'den haber verdi. Bana Musa b. Seleme el-Hüzeli tahdis edip dedi ki:
Sinan b. Seleme ile birlikte umre yapmak üzere yola çıktım. Sinan beraberinde
bir hediyelik kurbanı da sevk ederek yola koyulmuştu. Ancak devesi yolda
takatsiz ve bitkin düştü. O da onun durumu dolayısı ile eğer bu hayvan
yürüyemezse ben bunu nasıl götürebilirim diye çaresiz düştü ve: Şehre varırsam
mutlaka bunun hakkında iyiden iyiye soruşturacağım dedi.
(Musa) dedi ki: Kuşluk
vaktine erdim. Batha'ya indiğimiz vakit Sinan: Haydi İbn Abbas'ın yanına gidip
onunla konuşalım dedi. Ona devesinin halini zikretti. İbn Abbas: Tam da bilene
geldin dedi. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir adam ile birlikte
onaltı deve göndermiş ve develer hususunda ona vekalet vermişti. Adam yola
koyulduktan sonra geri dönerek: Ey Allah'ın Rasulü! Bu develerden yolda kalan
olursa ben ona ne yapayım? dedi. Allah Rasulü: "Onu boğazla, sonra
boynunda gerdanlık olarak takılmış bulunan ayakkabılarını kanına boya, sonra o
kanlı ayakkabıları hörgücünün yan tarafına bırak. Ondan sen de seninle beraber
yol arkadaşlarından herhangi bir kimse de yemesin. "
Diğer tahric: Ebu
Davud, 1763
AÇIKLAMA: "Ebu't-Teyyah
ed-Dubai" Ebu't-Teyyah'ın adı, Yezid b. Humeyd el-Basri olup Dubaya b.
Kays b. Salebe b. Ukabe b. Sa'b b. Ali b. Bekr b. Vail b Kasıt b. Heneb b. Aksa
b. Ra'mi b. Cedile b. Esed b. Rabia b. Nizar b. Ma'b b. Adnan oğullarına
mensuptur. es-Semani dedi ki: Bu kabilenin çoğunluğu Basra'ya yerleşmiştir.
Basra'da onlara nisbet olunan bir mahalle de vardı.
"Önüne katıp
sürdüğü bir deve ile yola koyuldu. Deve yolda takatsiz düştü." Buradaki
"ezhafe: takatsiz düştü" fiilinde hemze fethalı, ze harfi sakin, ha
harfi fethalıdır. Muhaddislerin rivayeti böyledir. Bu hususta aralarınde. bir
görüş ayrılığı yoktur. Hattabi dedi ki: Muhaddisler bunu böylece söylerler.
Doğrusu ve daha güzel
olanı hemzenin ötreli olarak "uzhifet" şeklinde söylenmesidir. Çünkü
deve ayağa kalktığı taktirde zehafe de ezhafe de denilir.. Böylelikle
Hattabi'nin aslında bunu kabul etmeyişinin kabul edilebilir olmadığı, her iki
söyleyişin de caiz olduğu anlaşılmaktadır. Ezhafe ise aşırı yorgunluktan,
bitkinlikten durdu anlamındadır.
"Eğer bu hayvan
yürüyemezse bunu nasıl götürürüm diye çaresiz kaldı." Burada (çaresiz
kaldı anlamı verilen) "feayyiye" fiili el-Meşarik ve el-Metali'
sahibinin zikrettiğine göre üç şekilde rivayet edilmiştir. Birincisi cumhurun
rivayeti olup aciz düşmek anlamında "i'ya" den iki yeli olarak
"ayyiye'' rivayetidir. Yani eğer bu hayvan yolda kalıp yürüyemeyecek
olursa buna nasıl bir uygulama yapacağı hususundaki hükmünü bilmekten acze
düştü demek olur. İkincisi şeddeli tek bir ye ile "ayye" şeklidir. Bu
da birincisi ile aynı anlamda bir söyleyiştir. Üçüncüsü ise ayn harfi ötreli,
nun harfi kesreli bir şeye itina göstermek ve onu önemsemek anlamında
"uniye" şeklidir.
"Yürüyemezse"
yani bitkin ve bitab düşüp yerinde durur, ileri gidemezse demektir. 'Ebu Ubeyd
dedi ki: Bedevilerden birisi, "ibda (bitkinlik, yürüyememek)" ancak
tökezlemekle ve topallamakla birlikte olur, demiştir.
"Eğer şehre varacak
olursam buna dair iyice soruşturma yaparım." Nüshaların birçoğunda
"kadimtülbeled: şehre varırsam" şeklinde bazılarında ise "kadimtülleylete:
bu gece varırsam" şeklindedir. Her ikisi de doğrudur. Bazı nüshalarda
"an zalik: buna dair" bazılarında ise lam harfi olmadan "an
Zake'' şeklindedir. "İyice soruşturacağım" yani bu hususta oldukça
ileri derecede soracağım, soruşturacağım demektir. Çünkü ısrarla bir şeyi sorup
onun hakkında çokça soruşturacak olursa "ehfa fi'l-mes'eleti"
denilir.
"Edhaytu: Kuşluk
vaktine erdim, eriştim." el-Metali sahibi "edhaytu: kuşluk vaktine
vardım, eriştim" demektir demiştir.
İbn Abbas'a soru
sorduklarında: "Tam bir bilene geldin" demesi insanın ihtiyaç olması
halinde kendinden bir dereceye kadar överek söz etmesinin caiz olduğuna
delildir. İbn Abbas'ın bunu sözkonusu etmesi ise dinleyenin vereceği habere
gerektiği gibi itina göstermesi, kendisini dinlemeye onu teşvik etmesi ve bu
bilginin kesin bir bilgi olduğunu ona anlatması içindir.
"Ey Allah'ın
Rasulü, Eğer bunlardan birisi yürüyemeyecek olursa ne yapayım ... " bu
buyruktan bir takım hükümler anlaşılmaktadır. Bazıları şunlardır:
1. Hediyelik kurban eğer
yoluna devam edemeyecek olursa kesilmesi ve yoksullar gelip ondan alsınlar diye
orada bırakılması kap eder. Kurbanlık sahibinin ve kafilede onunla birlikte
bulunanların ondan yemesi haramdır. Yol arkadaşının kurbanlıkta onunla ortak
olması ile ortak olmaksızın yolculuk yapanlar bulunması arasında bir fark
yoktur. Onların kurbanlıktan yemelerinin yasaklanış sebebi ise bazı kimselerin
vakti gelmeden önce onu boğazlamaya yahut da onu kusurlu bir hale getirmeye
kalkışmasının önünü kesmektir.
İlim adamları yola devam
edemeyecek hale geldiği için kestiği hediyelik kurbanlıktan yemek hususunda
farklı görüşlere sahiptirler. Şafii der ki: Şayet bu kurbanlık nafile ise ona
istediği gibi muamele yapabilir. İsterse satabilir, kesebilir, yiyebilir,
yedirebilir ve daha başka şekillerde de tasarrufta bulunabilir. Onu kendi
haline bırakma hakkı da vardır. Bütün bunlardan ötürü ona bir şey düşmez. Çünkü
bu onun mülküdür. Eğer adanmış bir hediyelik kurban ise onu kesmesi gerekir.
Şayet telef oluncaya kadar onu bırakırsa onun tazminatını verir. Tıpkı bir
emaneti korumakta ihmalkarlık gösterip telef olması halinde olduğu gibi. Eğer
bu kurbanlığı kesecek olursa ona gerdanlık olarak taktığı ayakkabıyı kanına
bulayıp hörgücünün yan tarafına koyar ve deveyi olduğu yerde bırakır.
Böylelikle oradan geçip giden kimseler onun bir hediyelik olduğunu anlayıp
ondan yesin. Bunu hediyelik olarak gönderenin de onu sürenin de yularından
çekip götürenin de ondan yemesi caiz değildir. Zenginlerin ise ondan yemesi
mutlak olarak caiz değildir. Çünkü hediyelik kurbanlıklar yoksulların hakkıdır.
Başkalarının ondan yemesi caiz değildir. Onların yol arkadaşlarından olmayan
fakirlerin yemesi caiz olmakla birlikte beraberlerindeki yol arkadaşı
fakirlerin yemesi caiz değildir.
Yol arkadaşlarından
kasıt nedir? Mezhep alimlerimizin bu hususta iki görüşü vardır:
a. Bunlar hediyelik
gönderen kimse ile yemekte ve başka hususlarda birlikte olan kimselerdir.
Kafilenin geri kalanları onun yol arkadaşı sayılmazlar.
b. Daha sahih olan görüş
olup hadisin zahirinin, Şafii'nin ifadesinin zahirinin ve mezhep alimlerimizin
çoğunluğunun sözlerinin gerektirdiği anlamdır. Buna göre yol arkadaşlarından
kasıt kafilenin tamamıdır. Çünkü yol arkadaşlarını alıkoyan sebep o hediyelik
kurbanlığın yoluna devam edemeyişidir. Bundan dolayı ise Mfilede bulunanların
hepsi etkilenir.
Eğer kafiledekilere
ondan yemeyi caiz görmeyip çölde bırakılmasını kabul edersek o taktirde yırtıcı
hayvanlara yem olur. Bu ise malı boşu boşuna zayi etmektir denilirse biz de
şöyle deriz: Hayır! Bu yolla mal zayi edilmiş olmaz. Aksine çoğunlukla görülen
adet şudur: Çöllerde yaşayanlar ve başkalar hacıların konakladıkları yerleri
düşürülen şeyleri ve benzerlerini almak için takip ederler. Hatta bazen bir
kafilenin arkasından bir başka kafile dahi gelebilmektedir. Allah en iyi
bilendir.
"Yol
arkadaşları" anlamındaki "rufka" re harfi kesreli olarak
"rifka" diye de söylenir. Bunlar iki meşhur söyleyiştir.
İbn Abbas (r.a.)'ın
rivayet ettiği hadiste "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) on altı
deve gönderdi" sonraki diğer rivayette: "on sekiz deve denilmesi ile
ilgili olarak her ikisinin iki ayrı vak'a olması mümkündür. Tek bir vak'a
olması da mümkün olabilir. Kasıt da on sekiz olabilir. Çünkü on altı demekle
fazlası nefyedilmiş olmaz. Çünkü böyle bir mana çıkarmak mefhumi adet ile
alakalıdır. Mefhumi adete göre ise uygulama yapılmaz. Allah en iyi bilendir.
(1325) وحدثناه
يحيى بن يحيى
وأبو بكر بن
أبي شيبة وعلي
بن حجر (قال
يحيى: أخبرنا.
وقال الآخران:
حدثنا
إسماعيل بن
علية) عن أبي
التياح، عن
موسى بن سلمة،
عن ابن عباس ؛
أن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم بعث
بثمان عشرة
بدنة مع رجل. ثم
ذكر بمثل حديث
عبدالوارث.
ولم يذكر أول
الحديث.
3204- .. ./2- Bunu bize
Yahya b. Yahya, Ebu Bekr b. Ebu Şeybe ve Ali b. Hucr da tahdis etti. Yahya:
Bize İsmail b. Uleyye, Ebu Teyyah'dan haber verdi, derken diğer ikisi, tahdis
etti, dedi. O Musa b. Seleme'den, o İbn Abbas'dan rivayet ettiğine göre
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir adam ile birlikte on sekiz deve gönderdi,
deyip sonra da hadisi Abdulvaris'in hadisi ile aynı şekilde zikretti ve hadisin
baş tarafını da zikretmedi.
378 - (1326) حدثني
أبو غسان
المسمعي.
حدثنا
عبدالأعلى. حدثنا
سعيد عن
قتادة، عن
سنان بن سلمة،
عن ابن عباس ؛
أن ذؤيبا أبا
قبيصة حدثه ؛
أن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم كان يبعث
معه بالبدن ثم
يقول:
"إن
عطب منها شيء،
فخشيت عليه
موتا،
فانحرها. ثم
اغمس نعلها في
دمها. ثم اضرب
به صفحتها.
ولا
تطعهما أنت
ولا
أحد من أهل
رفقتك".
3205-378/3-
Bize Ebu Gassan el-Mismaitahdis etti ... Sinan b. Seleme'nin İbn Abbas'dan
rivayet ettiğine göre Züeyb Ebu Kabisa kendisine şunu tahdis etti: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onunla birlikte develeri gönderir sonra da:
"Şayet aralarından herhangi birileri yoluna devam edemeyecek olup
öleceğinden korkarsan onu boğazla. Sonra onun (gerdanlık olarak takılmış olan)
ayakkabısını kanına bula, sonra da onu hörgücünün yan tarafına koy. Ondan sen
de yeme, yol arkadaşlarından herhangi birisi de yemesin" buyururdu.
Diğer tahric: İbn
Mace, 3105
Sonraki sayfa için aşağıdaki
link’i kullan:
67- VEDA TAVAFININ
VACİB OLMAKLA BİRLİKTE AY HALİ OLANDAN VÜCUBUNUN DÜŞTÜĞÜ BABI