SAHİH-İ MÜSLİM

HAC

 

(45) باب استحباب إدامة الحاج التلبية حتى يشرع في رمي جمرة العقبة يوم النحر

45- HACCEDENİN NAHR (KURBAN BAYRAMI BİRİNCİ) GÜNÜ AKABE CEMRESİNE TAŞ ATMAYA BAŞLAYINCAYA KADAR TELBİYE GETİRMEYİ SÜRDÜRMESİNİN MÜSTEHAP OLDUĞU BABI

 

266 - (1280) حدثنا يحيى بن أيوب قتيبة بن سعيد بن حجر. قالوا: حدثنا إسماعيل. ح وحدثنا يحيى بن يحيى (واللفظ له)  قال: أخبرنا إسماعيل بن جعفر عن محمد بن أبي حرملة، عن كريب، مولى ابن عباس، عن أسامة بن زيد. قال:

 ردفت رسول الله صلى الله عليه وسلم من عرفات. فلما بلغ رسول الله صلى الله عليه وسلم الشعب الأيسر، الذي دون المزدلفة، أناخ فبال. ثم جاء فصببت عليه الوضوء. فتوضأ وضوءا خفيفا. ثم قلت: الصلاة. يا رسول الله ! فقال : "الصلاة أمامك" فركب رسول الله صلى الله عليه وسلم حتى أتى المزدلفة. فصلى. ثم ردف الفضل رسول الله صلى الله عليه وسلم غداة جمع.

 

3076-276/1- Bize Yahya b. Eyyub, Kuteybe b. Said ve İbn Hucr tahdis edip dedi ki: Bize İsmail tahdis etti. (H.) Bize Yahya b. Yahya da - lafız ona ait olmak üzere- tahdis edip dedi ki: Bize İsmail b. Cafer, Muhammed b. Ebu Harmele'den haber verdi, o İbn Abbas'ın azadlısı Kureyb'den, o Üsame b. Zeyd'den şöyle dediğini rivayet etti: Arafat'tan itibaren Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bineğinin arkasına bindim. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Müzdelife'den beride bulunan sol taraftaki dağ yoluna ulaşınca devesini çöktürdü ve küçük abdest bozdu. Sonra geldi, ben de ona abdest suyunu döktüm. O da hafif bir abdest aldı. Sonra: Namaz, ey Allah'ın Resulü dedim: "Namaz önünde (ileride) gelecek" buyurdu. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bindi ve ta Müzdelife'ye kadar geldi. Orada namaz kıldı. Cem (Müzdelife) sabahında da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) el-Fadl'ı bineğinin üzerine alıp arkasına bindirdi.

 

 

(1281) قال كريب: فأخبرني عبدالله بن عباس عن الفضل ؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم لم يزل يلبي حتى بلغ الجمرة.

 

Kureyb dedi ki: Bana Abdullah b. Abbas, el-Fadl'dan haber verdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Akabe Cemresine ulaşıncaya kadar telbiye getirmeye devam etti.

 

Diğer tahric: Buhari, 1669

 

 

267 - (1281) وحدثنا إسحاق بن إبراهيم وعلى بن خشرم. كلاهما عن عيس بن يونس. قال ابن خشرم: أخبرنا عيس عن ابن جريج. أخبرني عطاء. أخبرني ابن عباس ؛

 أن النبي صلى الله عليه وسلم أردف الفضل من جمع. قال: فأخبرني ابن عباس ؛ أن  الفضل أخبره ؛ أن النبي صلى الله عليه وسلم لم يزل يلبي حتى رمى جمرة العقبة

 

3077-267/2- Bize İshak b. İbrahim ve Ali b. Haşrem de tahdis etti. İkisi İsa b. Yunus'dan rivayet etti, İbn Haşrem dedi ki: Bize İsa b. Yunus, İbn Cureyc'den haber verdi, bana Ata haber verdi, bana İbn Abbas'ın haber verdiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Cemh'den itibaren el-Fadl'ı bineğinin üzerine alıp arkasına bindirdi. (Ata) dedi ki: İbn Abbas'ın bana haber verdiğine göre el-Fadl kendisine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Akabe Cemresine taş atıncaya kadar telbiyeyi kesmedi.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 1685; Ebu Davud, 1815; Tirmizi, 918; Nesai, 3055

 

AÇIKLAMA:          Üsame'nin rivayet ettiği hadiste (3076) "Arafat'tan itibaren Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in arkasına,. bineğin üzerine bindim." Bu hadis Arafat'tan ayrılırken binek üzerinde yol almanın müstehap olduğuna ve eğer bineğin gücü yetiyorsa bineğinin üzerine bir diğerini arkasına bindirmenin caiz olduğuna, fazilet ehli ile birlikte bineklerinin üzerinde arkalarına binmenin caiz olup bunun edebe aykırı olmadığına delildir.

 

"Üzerine abdest suyu döktüm, o da hafif bir abdest ald!." Üzerine abdest suyu döktüm derken "vedu'' ''  vav harfi fethalı olup kendisi ile abdest alınan su demektir. Daha önce bunun vav harfinin ötreli söyleneceğine dair bir görüş olduğunu da kaydetmiş ve bunun bir değerinin olmadığını söylemiştik.

 

"Hafif bir abdest aldı" yani namaz abdesti aldı ve bunu azaları birer defa yıkamak sureti ile yahud da çoğunlukla adetine nisbetle suyu daha az kullanarak abdest aldı. Diğer bir rivayetteki: "Abdest azalarını iyice yıkamadı'' sözünün anlamı budur. Yani adet edindiği şekilde abdest azalarını iyice yıkayarak bir abdest almadı demektir.

 

Bunda abdest alırken başkasından yardım almanın caiz olduğuna delil vardır. Mezhep alimlerimiz der ki: Abdest alırken başkasının yardımı üç türlüdür:

 

1. Suyun kuyudan, evden ve benzeri yerlerden getirilip kendisine takdim edilmesi hususunda başkasının yardımını almak. Bu caizdir, bunun evlaya aykırı olduğu da söylenemez.

 

2. Azalarını yıkayacak kimseden bu hususta yardım istemek, bu da hastalık ya da benzeri bir mazeretinin bulunması halinde tenzihen mekruhtur.

 

3. Üzerine su dökmek için başkasının yardımını alması eğer bir mazeret dolayısı ile olursa bunda bir sakınca yoktur. Yoksa evla olana aykırıdır. Buna mekruh denilir mi? Mezhep alimlerimizin bu hususta iki görüşü vardır. Daha sahih olanına göre mekruh değildir. Çünkü bu hususta herhangi bir nehiy sabit değildir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'in Üsame'nin Tebuk Gazvesi'nde el-Muğire b. Şu'be'nin Muavviz kızı er-Rubeyyi'nin yardımını almasına gelince bu caiz oluşu beyan etmek içindir. O durumda onun için bu daha faziletlidir.

Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beyanda bulunmakla emrolunmuştur. Allah en iyi bilendir.

 

"Ben: Ey Allah'ın Rasulü, namaz dedim. O: "Namaz önünde (ileride) gelecektir" buyurdu." Yani Üsame ona akşam namazını hatırlattı. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu namazı daha başka zamanlarda bilinen adetinden sonrasına bırakıp geciktirince unuttuğunu sanmıştı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ona bu namazın kılınması uygun olan meşru vaktinin önünde (yani ileride) Müzdelife'de kılınmasıdır, diye cevap vermiştir.

 

Burada tabi olanın uyduğu kimseye adetine muhalif olarak terk ettiği bir hususu yapsın yahut da bundan dolayı mazeretini söylesin ya da ona doğru şekli beyan etsin diye hatırlatmanın müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Çünkü alışılagelmiş adetine aykırı hareket etmesinin sebebi şudur, şudur.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Namaz önündedir" demesinden de şU anlaşılmaktadır. Bu gecede böyle bir yerde sünnet olan akşam namazını yatsının vaktine tehir edip her ikisini Müzdelife'de cem ile kılmaktır. Bunun böyle olduğu müslümanların icmaı ile kabul edilmiştir. Ama vacip değil bir sünnettir. Eğer her ikisini de yolda kılacak olursa yahut da bu namazların her birini kendi vaktinde kılarsa bu da caizdir. Maliki mezhebine mensup bazı fukaha: Akşam namazını vaktinde kılacak olursa onu iade etmesi gerekir demişlerse de bu şaz ve zayıf bir görüştür.

 

"Akabe Cemresine ulaşıncaya kadar telbiye getirmeye devam etti.'' Bu da Akabe Cemresine nahr (kurban bayramı birinci) günü sabahı taş atmaya başlayıncaya kadar telbiyeyi sürdürmesine bir delildir. Şafii, Süfyan-i Sevri, Ebu Hanife, Ebu Sevr, ashab ve tabiin ulemasının, değişik bölgelerdeki fukahanın ve onlardan sonrakilerin çoğunluğunun görüşü budur. Hasan-ı Basri ise: Arefe günü sabah namazını kılıncaya kadar telbiye getirir, sonra telbiyeyi keser demiştir. Ali, İbn Ömer, Aişe, Malik ve Medine fukahasının çoğunluğundan ise Arefe günü güneş zevale erinceye kadar telbiye getirir, Vakfeye başladıktan sonra ise telbiye getirmez dedikleri nakledilmiştir.

 

Ahmed, İshak ve seleften bazı kimseler ise Akabe Cemresine taş atmayı bitirinceye kadar telbiye getirir demişlerdir.

 

Şafii ve cumhurun delili bundan sonraki diğer hadislerle birlikte bu sahih hadisdir. Diğerlerinin lehine bu kanaate muhalefet etmelerinde herhangi bir delil bulunmadığından ötürü sünnete tabi olmak izlenecek muayyen yol olarak kalmaktadır.

 

(3077) Diğer rivayette: "Akabe Cemresine taş atıncaya kadar telbiyeye devam etti" sözünü Ahmed ve İshak kendi görüşlerine delil gösterebilirler.

 

Ama cumhur burada maksat taş atmaya başlayıncaya kadar telbiyeyi devam ettirdiğidir demiştir. Böylelikle her iki rivayet cem ve telif edilmiş olur,

 

 

 

268 - (1282) وحدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا ليث. ح وحدثنا ابن رمح. أخبرني الليث عن الزبير، عن أبي معبد، مولى ابن عباس، عن ابن عباس، عن الفضل بن عباس. وكان رديف رسول الله صلى الله عليه وسلم ؛ أنه قال، في عشية عرفة وغداة جمع، للناس حين دفعوا:

 "عليكم بالسكينة" وهو كافّ ناقته. حتى دخل محسّرا (وهو من منى)  قال: "عليكم بحصى الخذف الذي يرمى به الجمرة ". وقال: لم يزل رسول الله صلى الله عليه وسلم يلبي حتى رمى الجمرة.

 

3078-268/3- Bize Kuteybe b. Said de tahdis etti, bize Leys tahdis etti, (H.) Bize İbn Rumh da tahdis etti, bana Leys, Ebu Zubeyr'den haber verdi o İbn Abbas'ın azadlısı Ebu Ma'bed'den, o İbn Abbas'dan, o el-Fadl b. Abbas'dan rivayet ettiğine göre Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in arkasında bineğinin üzerine binmişti. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Arafat'tan ayrıldıkları akşam ile Cem' (Müzdelife) sabahında ayrıldıklarında insanlara: ''Sükuneti muhafaza ediniz" buyuruyordu. Bu arada devesinin yularını da kısıyordu. Nihayet -Mina'dan sayılan- Muhassir'e girdiği zaman: "Cemreye atılacak ufak çakıl taşları toplayın" buyurdu.

 

Ayrıca {el-Fadl} dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Akabe Cemresine taş atıncaya kadar telbiye getirmeye devam etti.

 

 

(1282) وحدثنيه زهير بن حرب. حدثني يحيى بن سعيد عن ابن جريج. أخبرني أبو الزبير، بهذا الإسناد. غير أنه لم يذكر في الحديث: ولم يزل رسول الله صلى الله عليه وسلم يلبي حتى رمى بالجمرة. وزاد في حديثه: والنبي صلى الله عليه وسلم يشير بيده كما يخذف الإنسان.

 

Bunu bana Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize Yahya b. Said, İbn Bec'den tahdis etti, bana Ebu Zubeyr bu isnad ile haber vermekle birlikte o hadiste: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Cemreye taş atıncaya kadar telbiye getirmeye devam etti ibaresini zikretmemekle birlikte hadisi rivayetinde: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir kimse eli ile küçük taşı atar gibi işaret yapıyordu, ibaresini ekledi.

 

 

Diğer tahric: Nesai, 3030, 3052, 3058

 

AÇIKLAMA:          "Cem'" bilindiği gibi Müzdelife demektir, daha önce açıklanmıştı. "Sükuneti muhafaza edin" bu o gece yol alışta uyulması gereken edep ve sünneti göstermektedir. Diğer kalabalık yerler de bu hükme dahildir, "Devesinin yularını kısıyordu." Yani hızlanmasına engel oluyordu. "Mina'dan sayılan Muhassir'e girdi..." Muhassir'in zaptı ve açıklaması daha önce geçen Cabir (r.a.)'ın Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in haccına dair hadiste geçmiş bulunmaktadır.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Küçük çakıl taşları toplayın" buyruğuna gelince ilim adamları der ki: Bu küçük taşlar bakla tanesine yakındır.

 

Mezhep alimlerimiz daha büyük taşları ya da daha küçük taşları atması halinde de caizdir ama mekruhtur demişlerdir.

 

"Elleri ile bir insanın küçük taşları atması gibi işaret yapıyordu." Bundan kasıt ise küçük taşlar ile ilgili açıklama yapmak, beyanı daha ileriye götürmektir, Yoksa kasıt Cemrelere parmak arasında küçük taş atılır gibi atılır, demek değildir. Her ne kadar bazı mezhep alimlerimiz bunun müstehap olduğunu söylese de bu bir yanlışlıktır, Doğrusu ise Cemrelere taş atmanın parmak arasında küçük taş atmak şeklinde olmayacağıdır. Çünkü Abdullah b. el-Muğaffel'in Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den bu şekilde parmak arasında küçük taş atmanın yasakladığına dair hadis sabittir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu şekilde işaret etmesinin anlamı az önce açıkladığımız gibi. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

269 - (1283) وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا أبو الأحوص عن حصين، عن كثير بن مدرك، عن عبدالرحمن بن يزيد. قال  قال عبدالله، ونحن بجمع: سمعت الذي أنزلت عليه سورة البقرة،، يقول في هذا المقام " لبيك. اللهم ! لبيك".

 

3079-269/4- Bize Ebu Bekr b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Ebu'l-Ahvas, Husayn'dan tahdis etti, o Kesir b. Mudrik'den, o Abdurrahman b. Yezid'den şöyle dediğini rivayet etti: Biz Cem'de (Müzdelife'de) iken Abdullah (b. Mesud): Ben üzerine Bakara Suresi'nin nazil olduğu o yüce zatı bu makamda ''Lebbeyk Allahumme lebbeyk" buyururken dinledim, dedi.

 

 

Diğer tahric: Nesai, 3046

 

AÇIKLAMA:          "Abdullah (b. Mesud): Biz Cem'de iken üzerine Bakara Suresi'nin nazil olduğu yüce zatı bu makamda lebbeyk Allahumme lebbeyk derken dinledim.'' Bu hadis Arafat'da vakfeden sonra da telbiye getirmeye devam etmenin müstehap olduğuna delildir. Bu daha önce geçtiği gibi cumhurun da benimsediği kanaattir.

 

Ayrıca bu hadiste Bakara Suresi, Nisa Suresi ve benzeri şekilde surelerin adını söylemenin caiz olduğuna da delil vardır. Öncekilerden kimisi bunu mekruh görmüş ve bunun yerine kendisinde Bakaranın sözkonusu edildiği sure, kendisinde Nisanın sözkonusu edildiği sure vb. ifadeler kullanılır demişlerdir. Doğrusu ise Bakara Suresi, Nisa Suresi, Maide Suresi ve buna benzer surelerin isimlerini söylemektir. Ashab, tabiin ve ondan sonra gelen ilim adamlarının büyük çoğunluğu da böyle demiştir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sözü olan hadisler ile ashab (radıyallahu anhum)'un sözleri de bu hususta birbirini desteklemektedir. Bir gecede Bakara Suresi'nden son iki ayeti okuyan kimseye o iki ayet yeter hadisi gibi. Allah en iyi bilendir.

 

Abdullah b. Mesud'un: "Üzerinde Bakara Suresi'nin nazil olduğu zat" diyerek özel olarak Bakara Suresi'ni zikretmesinin sebebine gelince hacc ibadeti ile ilgili hükümlerin büyük çoğunluğunun o surede bulunmasından dolayıdır. O sanki: İşte üzerine menasik (denilen) hacc ibadeti ile ilgili hükümlerin üzerine indirildiği, şeriatın kendisinden öğrenildiği hükümleri de beyan eden zqatın durduğu yer burasıdır. Bu sebeple siz de bunu dayanak alın, demek istemiş gibidir.

 

Bununla da Arafat'ta vakfe yaptığı andan itibaren telbiyeyi keser diyenlerin kanaatini de reddetmiş olmaktadır. İşte ikinci (3080) rivayetteki şu sözlerin manası da budur: Abdullah, Cem'den ayrılındığında telbiye getirince bu bir bedevi mi denilmiş, Abdullah b. Mesud da o sözlerini bu şekilde itiraz edenin itirazını reddetmek ve ona karşı durumu açıklamak sadedinde söylemişti. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

270 - (1283) وحدثنا سريج بن يونس. حدثنا هشيم. أخبرنا حصين عن كثير بن مدرك الأشجعي، عن عبدالرحمن بن يزيد ؛ أن عبدالله لبي حين أفاض من جمع. فقيل: أعرابي هذا ؟ فقال عبدالله: أنسي الناس أم ضلوا ؟ سمعت الذي أنزلت عليه سورة البقرة يقول، في هذا المكان " لبيك. اللهم ! لبيك".

 

3080-270/5- Bize Yunus b. Sureye de tahdis etti, bize Huşeym tahdis etti, bize Husayn, Kesir b. Mudrik el-Eşcaİ'den haber verdi, onun Abdurrahman b. Yezid'den rivayet ettiğine göre Abdullah (b. Mesud) Cem'den ayrıldığı zaman telbiye getirdi. Bu bir bedevi mi denilince Abdullah: İnsanlar unuttular mı yoksa saptılar mı? Ben üzerine Bakara Suresi'nin nazil olduğu zatı bu yerde "Lebbeyk Allahumme lebbeyk" derken dinlemişimdir dedi.

 

 

(1283) وحدثناه حسن الحلواني. حدثنا يحيى بن آدم. حدثنا سفيان عن حصين، بهذا الإسناد.

 

3081- .. ./6- Bunu bize Hasan el-Hulvani de tahdis etti, bize Yahya b. Adem tahdis etti, Süfyan, Husayn’DAN bu isnad ile tahdis etti. 

 

 

271 - (1283) وحدثنيه يوسف بن حماد المعني. حدثنا زياد (يعني البكائي) عن حصين، عن كثير بن مدرك الأشجعي، عن عبدالرحمن بن يزيد .والأسود بن يزيد. قالا: سمعنا عبدالله بن مسعود يقول، بجمع:

 سمعت الذي أنزلت عليه سورة البقرة، ههنا يقول "لبيك. اللهم ! لبيك" ثم لبى ولبينا معه.

 

3082-271/7- Bunu bana Yusuf b. Hammad el-Ma'ni de tahdis etti, bize Ziyad -yani el-Bekkai- Husayn'dan tahdis etti, o Kesir b. Mudrik el-Eşcai'den o Abdurrahman b. Yezid ve el-Esved b. Yezid'den şöyle dediklerini rivayet etti: Abdullah b. Mesud'u Cem'de şöyle derken dinledik: Ben üzerine Bakara Suresi'nin nazil olduğu zatı burada: "Lebbeyk Allahumme lebbeyk" buyururken dinledim dedikten sonra kendisi de telbiye getirdi, biz de onunla birlikte telbiye getirdik.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

46- AREFE GÜNÜNDE MİNA'DAN ARAFAT'A GİDERKEN TELBİYE VE TEKBİR GETİRME BABI