SAHİH-İ MÜSLİM

HAC

 

(5) باب الإهلال من حيث تنبعث الراحلة

5- İHRAMA BİNEĞİN KALKTIĞI YERDEN GİRİLİR BABI

 

25 - (1187) وحدثنا يحيى بن يحيى. قال: قرأت على مالك عن سعيد بن أبي سعيد المقبري، عن عبيد بن جريج ؛ أنه قال لعبدالله ابن عمر رضي الله عنهما:

 يا أبا عبدالرحمن ! رأيتك تصنع أربعا لم أر أحدا من أصحابك يصنعها. قال: ما هن ؟ يا ابن جريج ! قال: رأيتك لا تمس من الأركان إلا اليمانيين. ورأيتك تلبس النعال السبتية. ورأيتك تصبغ بالصفرة. ورأيتك، إذا كنت بمكة، أهل الناس إذا رأوا الهلال، ولم تهلل أنت حتى يكون يوم التروية. فقال عبدالله بن عمر. أما الأركان، فإني لم أر رسول الله صلى الله عليه وسلم يمس إلا اليمانيين. وأما النعال السبتية، فإني رأيت رسول الله صلى الله عليه وسلم يلبس النعال التي ليس فيها شعر. ويتوضأ فيها. فأنا أحب أن ألبسها. وأما الصفرة، فإني رأيت رسول الله صلى الله عليه وسلم يصبغ بها. فأنا أحب أن أصبغ بها. وأما الإهلال فإني لم أر رسول الله صلى الله عليه وسلم يهل حتى تنبعث به راحلته.

 

2810- Bize Yahya b. Yahya da tahdis etti. Ben Malik'e, Said b. Ebu Said el-Makburi'den rivayetini okudum. O Ubeydullah b. Cüreyc'den rivayet ettiğine göre Abdullah b. Ömer (r.anhuma)'ya: Abdurrahman'ın babası! Ben senin arkadaşlarından hiçkimsenin yaptığını görmediği m dört şeyi yaptığını gördüm dedi. (Abdullah) dedi ki: Onlar hangileridir ey İbn Cüreyc? dedi. İbn Cüreyc dedi ki: Senin Ka'be'nin rükünlerinden ancak iki yemani rükne dokunduğunu gördüm. Ayrıca senin sebtiye denilen ayakkabıları giydiğini gördüm. Saçlarını sarıya boyadığını gördüm. Mekke de bulunuyorsan insanların hilali gördükleri zaman onlar telbiye getirdikleri halde sen ise Terviye günü olmadan telbiye getirmediğini gördüm.

Abdullah b. Ömer şu cevabı verdi: Yalnızca iki rükne el değdirmem şundandır. Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in iki yemani rükünden başkasına dokunduğunu görmedim. Sebtiye denilen ayakkabıları giymemin sebebi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kılsız ayakkabıları giydiğini ve onlarla abdest aldığını görmemden dolayıdır. Bu sebeble ben de onları giymeyi seviyorum. Sarıya boyamaya gelince: Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Bununla boyadığını gördüm. Ben de sarıya boyamayı bundan dolayı seviyorum. Telbiye getirmeye gelince ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i devesinin sırtına binip devesi ayağa kalkmadıkça telbiye getirdiğini görmedim.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 166 -uzunca-, 5851 -uzunca-; Ebu Davud, 1772 -uzunca-; Nesai, 117, 2759, 2950,5258; İbn Mace, 3626

 

AÇIKLAMA:          Bu babta İbn Ömer (r.a.)'dan: "Çünkü ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i devesi üzerinde devesi ayağa kalkınadıkça yüksek sesle telbiye getirdiğini görmedim" dediğine dair hadis yer almaktadır. Daha önce geçen (2806) "Sonra Zülhuleyfe Mescidi yanında devesi sırtında olduğu halde devesi ayağa kalkınca telbiye getirdi" bundan önceki (2804) hadisde ise:

 

"Zülhuleyfe Mescidi yanında devesi sırtında olduğu halde devesi ayağa kalkınca" bir başka rivayette: Bindiği devesi ayağa kalkınca" bir diğerinde ise "devesi sırtında olduğu halde devesi ayağa kalktığı zaman telbiye getirirdi denilmektedir. Bütün bu rivayetler mana itibari ile birbiri ile uyumludur. Devenin ayağa kalkması çökmüş halde iken kalkıp doğrulması demektir. Burada Malik, Şafii ve cumhurun lehine faziletli olan devesi sırtında bulunduğu halde devesi ayağa kalkınca ihrama girmesidir şeklindeki görüşlerinin lehine bir delil vardır. Ebu Hanife ise: Namazın akabinde bineğine binmeden ve ayağa kalkmadan oturduğu halde ihrama girer demiştir. Aynı zamanda bu Şafii'nin zayıf bir görüşüdür. Diğer taraftan bu hususta İbn Abbas'dan gelmiş bir hadis de vardır ama zayıf bir hadistir. Bu hadiste de telbiyenin ihramdan önce getirilmeyeceği de belirtilmektedir.

 

İbn Cüreyc'in İbn Ömer'e sorduğu: "Arkadaşlarından görmediğim dört şeyi yaptığını gördüm" sözleri ile alakah olarak el-Mazerı şu açıklamayı yapmaktadır: Muhtemelen ben bunların bir kısmını bazıları yapsa dahi bunların hepsini bir arada senden başka yapan kimseyi görmedim şeklinde olabilir.

 

"Senin iki Yemanı rüknünden başkasına el değdirdiğini görmedim." Sonra İbn Ömer (r.a.) cevabında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i bu iki Yemani rüknünden başkasına el değdirdiğini görmediğini söylemektedir. İki Yemani rüknünden maksat ise rükni Yemani diye bilinen rükün ile Haceru'l Esvedin bulunduğu rükün (köşe)dir. Buna rüknü iraki de denilir. Çünkü bu rükün Irak cihetindedir. Ondan önceki rukne de Yemani denilir. Çünkü o da Yemen cihetindedir. Her ikisine birlikte iki isimden birisini galip getirmek (tağlıb) sureti ile "Yemaniyyani ve Yemaniyyeyni"denilir. Tıpkı anne ve babaya ebeveyn, güneş ve aya kamaran (kamereyn), Ebu Bekr ve Ömer'e "urneran, umereyn" denildiği gibi benzeri söyleyişler meşhurdur. Bazen ebeveynde olduğu gibi fazilet sebebi ile tağlıb yaparlar, bazen da Ömereyn'de olduğu gibi dile daha kolay gelmesi sebebi ile tağlib yaparlar bazen da daha başka bir sebebe bağlı olarak tağlıb yapılır. Ben bu hususu Tehzibu'l-Esma ve'l-lügat adlı eserimde genişçe açıkladım.

 

İlim adamları dedi ki: Hicr tarafındaki diğer iki rükne de Şamiyayn, Şamiyeyn denilir. Çünkü bu iki rükün de Şam cihetindedir. Derler ki: İki Yemani rükün, Şami rükünlerinin aksine İbrahim (aleyhisselam)'ın temelleri üzerinde bulunmaktadır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in iki Şam i rüknü istilam etmeyip Yemani rükünleri istilam etmesinin sebebi İbrahim (aleyhisselam)'ın temelleri üzerine kalmaya devam etmeleridir. Diğer taraftan iki Yemani rüknün İrakı olanının bir fazileti daha vardır ki o da Hacer-i Esved'in bulunmasıdır. Bu özelliği dolayısı ile o istilam ile birlikte bir de öpülmesi ve alnın üzere konulması özelliğine sahiptir. Yemani rüknün öyle bir özelliği yoktur. Allah en iyi bilendir.

 

Kadi İyaz dedi ki: Bütün imamlar ve fakihler günümüzde iki Şami rüknün istilam edilmeyeceği ni ittifakla kabul etmişlerdir. Bu husustaki görüş ayrılığı sadece ilk asırda bazı ashab-ı kiram ile bazı tabiin arasında görülen bir husustu, sonradan bu da ortadan kalktı.

 

"Senin sebtiye denilen ayakkabıları giydiğini gördüm." İbn Ömer de cevabında: "Sebtiye türü ayakkabıları giymeye gelince ... " Sebtiye türü ayakkabıların açıklamasına İbn Ömer: "Kılı olmayan" sözleri ile işaret etmektedir. Dil bilginleri ile garip lafızlar ve hadis bilginlerinin büyük çoğunluğu da aynı şekilde üzerinde kıl bulunmayan ayakkabılardır diye açıklamışlardır. Bunun tıraş etmek ve izale etmek demek olan "sebt"den türetilmiş olduğunu da söylemişlerdir. Başını tıraş etti anlamında "sebete ra'seu" buradan gelmektedir. el-Herevı dedi ki: Bu tür ayakkabılara bu ismin veriliş sebebinin tabaklanmak sureti ile sebtleştiği yani yumuşaması olduğu da söylenmiştir. Mesela ratibetül munsebite: Nemli, yaşlı ve yumuşak denilir. Ebu Amr eş-Şeybani dedi ki:

 

Tabaklanmış her bir deriye sebt denilir. Ebu Zeyd dedi ki: Sebt, ister tab aklanmış olsun ister tabaklanmamış olsun inek türünü n derilerine verilen addır. Bunun kılları izale eden bir tür tabaklama olduğu da söylenmiştir. İbn Vehb dedi ki: Sebtiye denilen ayakkabı türü o zamanlar üzerlerinde kıl bulunmayan siyah ayakkabılardı. Kadi İyaz dedi ki: İbn Ömer'in: "kılı bulunmayan ayakkabılar" sözünün zahirinden anlaşılan da budur. Ayrıca bu daha önce geçen açıklamalara aykırı değildir. Çünkü bu gibi ayakkabılar karas ile tabaklanmış kılsız ve siyah olabilirler. Çünkü tabaklanmış bazı derileri n üzerlerinde klIları kaldığı gibi bazılarının da kalmaz. Araplar ise ayakkabıları klIları ile tabaklamadan giymek adetinde idiler. Tabaklanmış derilerden yapılan ayakkabılar Taif de ve başka yerde yapılırdı. Bunları da bir şairlerinin dediği gibi refah içinde bulunanları giyinirdi:

 

"O sebtiye denilen (kılsız) ayakkabıları giyer ve ikizin biri de değildir." Kadı İyaz der ki: Bütün bu açıklamalara göre sin harfi kesrelidir. (Sibtiye şeklinde) Bana göre de daha sahih olan bu kelimenin iştikakının da izafesinin de tabaklanmış deri yahut tabaklamak anlamındaki "es-sibt"e olmasıdır. Çünkü bu lafzın nisbeti yapılırken sin harfi kesrelidir. Eğer el-Ezherı ve diğerlerinin dedikleri gibi tıraş etmek demek olan "sebt"ten gelmiş olsaydı ona sin harfi fethalı olarak "sebtiye" olması gerekirdi. Ama bildiğim kadarı ile bunu bu hadiste olsun başka hadislerde olsun şiirde olsun kesreden başka türlü rivayet eden kimse yoktur. Kadı İyaz'ın açıklamaları bunlardır.

 

"Onlarda abdest alırdı." Bu ise abdest alır ve ayakları yaş olduğu halde bunları giyerdi demektir.

 

"Senin sarı ile boyadığını görüyorum" hususuna İbn Ömer de: "Sarı ile boyamaya gelince çünkü ben ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i sarı ile boyarken gördüm. Bu sebeble ben de onunla boyamayı seviyorum" dediğini görüyoruz. el-İmam el-Mazeri dedi ki: denildiğine göre bu hadiste kastedilen saçların boyanmasıdır. Bir diğer görüşe göre kasıt, elbiseleri boyamaktır. Daha yüksek ihtimal elbiselerin boyanması olduğudur. Çünkü (Abdullah b. Ömer) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in boyadığını haber vermekle birlikte ondan saçlarını boyadığını nakletmemektedir. Kadı İyaz dedi ki: Bu, bu husustaki iki ihtimalden daha güçlü alanıdır. Ayrıca İbn Ömer (r.a.)'dan İbn Ömer'in sakalını sarıya boyadığına dair rivayetler nakledilmiş ve bu rivayetlere göre o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in alaçehre ve safran ile sakalını sarıya boyadığını delil göstermiştir. Bunu Ebu Davud rivayet etmiştir. Yine bir başka hadiste ise İbn Ömer'in Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sarığına varıncaya kadar elbiselerini sarı ile boyadığını delil gösterdiğini zikretmektedir.

 

"Bir de senin Mekke de iken insanlar hilali gördüklerinde yüksek sesle telbiye getirdiklerini gördüğüm halde sen Terviye günü olmadan ihrama girmedin." İbn Ömer ise buna cevabında: "Telbiye getirmeye gelince, ben ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in devesinin sırtında iken ayağa kalkmadan telbiye getirip ihrama girdiğini görmedim" demektedir.

 

Terviye günü, Zülhicce'nin sekizinci günüdür. Ona bu isim insanların bu günde su ihtiyaçlarını karşılamaları dolayısıyla verilmiştir. Yani Mekke'den beraberlerinde Arafata, orada su içmek ve başka maksatlar için kullanmak üzere su taşıyorIardı.

Meselenin fıkhi hükümlerine gelince:

 

el-Mazeri dedi ki: İbn Ömer bir tür kıyas ile cevap vermiştir. Çünkü Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in fiili aynı mesele hakkında delil getirme imkanını bulamadığından ötürü bu anlamda gelecek bir hususu delil göstermiştir. Kıyasının mahiyeti de şudur: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hacc fiilleri ne başlayıp hacca gittiği zaman ihrama girmiştir. Bu sebeble İbn Ömer de hacca başlayıp haccı yapmak üzere başlayacağı hale kadar ihrama girmeyi tehir etmiş olmaktadır ki bu da Terviye günüdür. Çünkü Mekkeliler o zaman Mekke'den Medine'ye çıkıyorlardı. Bu hususta İmam Şafii ve onun mezhep arkadaşları, İmam Malik mezhebine mensub bazıları ile daha başkaları da İbn Ömer'e muvafakat etmiş, diğer başkaları ise şöyle demişlerdir: En faziletlisi Zülhicce'nin başında ihrama girmektir. Kadi İyaz bunu ashabın ve ilim adamlarının çoğunluğundan nakletmiş bulunmaktadır. Görüş ayrılığı müstehablık hakkındadır. Bununla birlikte her birisinin caiz olduğu icma ile kabul edilmiştir. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

26 - (1187) حدثني هارون بن سعيد الأيلي. حدثنا ابن وهب. حدثني أبو صخر عن ابن قسيط، عن عبيد بن جريج. قال:

 حججت مع عبدالله بن عمر بن الخطاب رضي الله عنهما. بين حج وعمرة. ثنتين عشرة مرة. فقلت يا أبا عبدالرحمن ! لقد رأيت منك أربعة خصال. وساق الحديث، بهذا المعنى. إلا في قصة الإهلال فإنه خالف رواية المقبري. فذكره بمعنى سوى ذكره إياه.

 

2811- Bize Harun b. Said el-Eyli tahdis etti, bize İbn Vehb tahdis etti, bize Ebu Sahr, İbn Kusayt'dan tahdis etti, o Ubeyd b. Cüreyc'den şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. Ömer (r.a.) ile birlikte kimi hacc kimi umre olmak üzere oniki defa hacc yaptım. Kendisine: Ey Ebu Abdurrahman! Ben sende dört haslet gördüm, dedi ve hadisi bu manada rivayet etti. Yalnız ihrama girip telbiye getirme hususunda el-Makrubiri'nin rivayetine muhalefet ederek el-Makburi'nin zikrettiğinden farklı bir mana ile onu zikretti.

 

 

AÇIKLAMA:          "İbn Kusayt"ın adı Yezid b. Abdullah b. Kusayt' dır. Kaf harfi ötreli sin fethalı ve ye harfi sakindir.

 

 

 

27 - (1187) وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا علي بن مسهر عن عبيدالله، عن نافع، عن ابن عمر رضي الله عنهما. قال :  كان رسول الله صلى الله عليه وسلم إذا وضع رجله في الغرز، وانبعثت به راحلته قائمة، أهل من ذي الحليفة.

 

2812- Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe de tahdis etti, bize Ali b. Mushir, Ubeydullah'dan tahdis etti, o Nafi'den, o İbn Ömer (r.anhuma)'dan şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayağını üzengi- . ye koyup bindiği deve kalkıp ayağa dikilince Zülhuleyfe'de telbiye getirdi.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          "Ayağını üzengiye koyunca" üzengi anlamındaki "el-garz" kelimesinde gayn harfi fethalı olup re harfi sakindir. Deri yahut ahşaptan yapılmış ise devenin semerinin altında ayağının koyulduğu yere denilir. Her türlü semer için böyle denildiği de söylenmiştir.

 

 

 

28 - (1187) وحدثني هارون بن عبدالله. حدثنا حجاج بن محمد. قال: قال ابن جريج. أخبرني صالح بن كيسان عن نافع، عن ابن عمر رضي الله عنهما ؛ إنه كان يخبر ؛ أن النبي صلى الله عليه وسلم أهل حين استوت به ناقته قائمة.

 

2813- Bana Harun b. Abdullah da tahdis etti... Salih b. Keysan'ın Nafi'den rivayetine göre İbn Ömer (r.anhuma) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in devesinin üzerinde iken ayağa kalkıp doğrulunca Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in telbiye getirdiğini haber veriyordu.

 

Diğer tahric: Buhari, 1552; Nesai, 2758

 

 

29 - (1187) وحدثني حرملة بن يحيى. أخبرنا ابن وهب. أخبرني يونس عن ابن شهاب ؛ أن سالم بن عبدالله أخبره ؛ أن عبدالله بن عمر رضي الله عنهما قال:

 رأيت رسول الله صلى الله عليه وسلم ركب راحلته بذي الحليفة. ثم يهل حين تستوي به قائمة.

 

2814- Bana Harmele b. Yahya da tahdis etti. .. Salim b. Abdullah'ın haber verdiğine göre, Abdullah b. Ömer (r.anhuma): Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i Zülhuleyfe de devesine binip sonra da devesi onu ayağa kaldırıp doğrulduğunda telbiye getirdiğini gördüm dedi.

 

Diğer tahric: Buhari, 1514; Nesai, 2757

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

6- ZU'L-HULEYFE MESCİDİNDE NAMAZ KILMAK BABI