SAHİH-İ MÜSLİM |
HAC |
HACC'IN ANLAMI VE HÜKMÜ -
1- HAC YAHUT UMRE İÇİN İHRAMA GİRMİŞ OLAN KİMSEYE MÜBAH OLAN ŞEYLERLE MÜBAH
OLMAYAN ŞEYLER VE İHRAMLI KİMSEYE HOŞ KOKUNUN HARAM KILINDIĞININ BEYANI BABI
Haccın Anlamı ve Hükmü Hac "ha" fethalı olarak
mastardır. Hem fethalı ve hem kesreli (hic) ise bu mastardan isimdir. Asıl
anlamı kastetmektir. Aynı zamanda iş ve bir işi ardı arkasına yapmak anlamında
da kullanılır.
Umre'nin ise asıl anlamı
ziyaret etmektir.
Bilelim ki hac mükellef,
hür ve Müslüman olup gücü yeten herkes için bir farz-ı ayndır. İlim adamları
Umre'nin vacip olup olmadığı hususunda farklı görüşlere sahiptir. Vacip olduğu
söylendiği gibi müstehab olduğuda söylenmiştir. Şafii'nin bu hususta iki görüşü
olup ikisinden daha sahih olanı vacip olduğudur. ilim adamlarının icma
ettiklerine göre hac ve umre insanın ömrü boyunca ancak bir defa vacip (farz)
olur. Bunları yapmayı adaması hali müstesnadır. O taktirde şartına uygun olarak
adağını yerine getirmesi icap eder. Aksi taktirde Mekke'ye yahut Mekke'nin
Harem bölgesine ticaret, ziyaret ya da bunlara benzer tekerrür etmeyen bir
ihtiyacı sebebi ile girecek olursa hac yahut umre maksadıyla ihrama girmenin
vacip olup olmadığı hususunda ilim adamlarının görüş ayrılığı vardır. Aynı
zamanda bu Şafii'nin de bu hususta ki iki görüşüdür. Daha sahih olanına göre bu
müstehabtır. İkinci görüşe göre ise savaşmak için ve savaş-In baş göstermesi ve
ortaya çıkması korkusu ile girmemesi şartıyla vacip olur.
Haccın vücubunun fevren
(şartları) tamamlanır-tamamlanmaz mı, yoksa şartları tamamlandıktan sonraki zaman
içerisinde (terahi ile) yerine getirilmesinin mi vacip olduğu hususunda ilim
adamları ihtilaf etmişlerdir. Şafii, Ebu Yusuf ve bir kesim haccın vücubu
terahi üzeredir. Daha sonrasına erteleyecek olursa artık haccedemeyeceğini
zannedecek hale varmış olması durumu müstesnadır. Ebu Hanife, Malik ve
diğerleri ise hac fevren vaciptir, demişlerdir. Allah en iyi bilendir.
باب ما
يباح للمحرم
بحج أو عمرة،
وما لا يباح،
وبيان تحريم
الطيب عليه
1- HAC YAHUT UMRE İÇİN
İHRAMA GİRMİŞ OLAN KİMSEYE MÜBAH OLAN ŞEYLERLE MÜBAH OLMAYAN ŞEYLER VE İHRAMLI
KİMSEYE HOŞ KOKUNUN HARAM KILINDIĞININ BEYANI BABI
(1177) حدثنا
يحيى بن يحيى.
قال: قرأت على
مالك عن نافع،
عن ابن عمر
رضي الله
عنهما ؛ أن
رجلا سأل رسول
الله صلى الله
عليه وسلم: ما
يلبس المحرم من
الثياب ؟ فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم:
"لا
تلبسوا
القمص، ولا
العمائم،
ولا
السراويلات،
ولا
البرانس، ولا الخفاف.
إلا أحد لا
يجد النعلين،
فليلبس
الخفين. وليقطعهما
أسفل من
الكعبين. ولا تلبسوا
من الثياب
شيئا مسه
الزعفران
ولا الورس".
2783- Bize Yahya b.
Yahya da tahdis edip dedi ki: Malik'e Nafi"den rivayetini okudum. O İbn
Ömer (r.anhuma)'dan rivayet ettiğine göre bir adam ResuluIlah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e ihramb kimse hangi elbiseleri giyebilir diye sordu. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Gömlek, sarık, şalvar, bornoz ve mest
giyinmeyin. Ancak bir kimse ayakkabı bulamayacak olursa o taktirde mestleri
giyinsin ama onları (konçlarını) topukların aşağısından kessin. Bununla
birlikte safran ya da alaçehre değmiş hiçbir elbiseyi de giyinmeyin"
buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
1542, 5803; Ebu Davud, 1824; Nesai, 2673, 2668; İbn Mace, 2929, 2932
AÇIKLAMA: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ihramb bir kimse ne giyer sorusunun tevcih edilmesi
üzerine: "Gömlek, sarık ve şalvar, bornoz ve mestleri giyinmeyin. Ancak
ayakkabı bulamayan bir kimse mestleri topukların altından kesmek sureti ile
giyinsin, buna karşılık safran ve alaçehre değmiş herhangi bir elbiseyi
giymeyin" buyurmaktadır.
İlim adamları dedi ki:
Bu sözler harika ve son derece güçlü anlatımı olan sözlerdendir. Çünkü
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ihramb kimsenin neleri giyebileceği
hakkında soru soruldu. O, adı geçenleri giyinemeyeceğini söylemekle bunların
dışında kalanları giyebileceğini anlatmış olmaktadır. Giyilmesi yasak olanları
açıkça saymak, sayılabilecek kadar sınırlı olduklarından dolayı daha uygun ve
daha yerinde idi. ihramlının giymesi caiz olan giyecekleri ise belli bir sayı
ile tahdit edilemez. Bu bakımdan bunların hepsini: "Şunu şunu
giyinemez" diyerek tesbit etmiş olmaktadır ki bunların dışındakileri
giyinebilir demektir.
ilim adamlarının icma
ile kabul ettikleri üzere ihramlı olan kimse için sözü geçen bu giyeceklerden
hiçbirisini giymesi caiz değildir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
gömlek ve şalvar isimleri ile onlar gibi olan bütün elbiselere dikkat
çekmektedir. Bu ise bedenin ölçülerine ya da bedenin organlarından birisinin
ölçülerine göre dikilmiş ya da bunları kuşatan türden bir elbise türüdür. Zırh,
don, eldiven ve daha başkaları buna örnektir. Sarıklar ve bornozları sözkonusu
etmek sureti ile başı örten giyeceklere dikkat çekmiş olmaktadır. ister dikişli
olsun ister baş sargısına varıncaya kadar başka türlü olsun hepsi haramdır. Şayet
yara, baş ağrısı ya da daha başka sebeble başını sarmak için sargıya gerek
duyarsa sargı kullanabilir fakat fidyede bulunması gerekir. Mestler ise ayağı
örten kapalı terlikler, cumcum, çorap ve daha başka her bir şeye dikkat çekmiş
olmaktadır. Sözü geçen bütün bunlar erkekler ile alakalı hükümlerdir.
Kadının hükmüne gelince,
yüzünü örtmek dışında dikişli olsun olmasın örtme özelliği olan her bir şeyle
bedeninin tamamını örtmesi mübahtır. Yüzünü ise örtme özelliğine sahip her bir
şeyle örtmesi haramdır. Eldivenlerle ellerini örtmesi hususunda ilim
adamlarının görüş ayrılığı vardır. Aynı zamanda bunlar Şafii'nin iki görüşüdür.
Daha sahih olanlarına göre bu haramdır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de
hoş koku olan zaferan ve alaçehre ile bu manada buna dikkat çekmiş olmaktadır.
Bu sebeble ihram halinde erkek ve kadın için bütün koku çeşitleri haramdır.
Koku çeşitlerinden kas ıt ise koku maksadı ile kullanılanlardır. Portakal, elma
gibi meyveler şeyh, kaysun ve benzeri kara çiçekleri ise haram değildir. Çünkü
bunlar hoş koku maksadı ile kullanılmazlar. ilim adamları dedi ki: ihramlı olan
kimseye sözü geçen elbiseler ile ihramlı kimsenin izar ve rida giyinmesinin
haram kılınış hikmeti refah (rahat ve konfor)'dan uzak kalması, huşu sahibi ve
zelil bir kimsenin niteliklerini taşıması, her vakit ihramlı olduğunu
hatırlayarak daha çok zikretme ihtimalini yüksek tutulması, Allah'ın gözetimi
altında olduğunu daha ileri derecede hissederek ibadetlerine daha çok dikkat
etmesi, yasak kılınmış şeyleri işlemekten daha çok uzak durması, Bununla ölümü
ve kefeni hatırlaması, kıyamet gününde ölümden sonra insanların davetçiye boyun
eğerek çıplak ayaklı elbisesiz koşacaklarını hatırlamasıdır. Hoş koku
sürünmenin ve kadınların haram kılınmasındaki hikmet ise yine konfordan, dünya
zinet ve zevklerinden uzak durması bütün gaye ve maksadını uhrevi amaçlara
birlikte yönlendirmesidir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Ancak bir kimse eğer ayakkabı bulamıyorsa o
taktirde mestleri giyinsin ve onları topuklarının altından kessin." Müslim
bundan sonra İbn Abbas'ın (2786) ve Cabir'in (2789) rivayet ettiği
"ayakkabı bulamayan mest giyinsin" hadisini zikredecektir. Bu
hadislerde mestlerin kesilmesi sözkonusu edilmemiştir. İlim adamları bu iki
hadis hakkında farklı açıklamalar yapmışlardır. Ahmed: Mestleri oldukları
şekilde giyinmek caiz olup İbn Abbas ve Cabir'in rivayet ettikleri hadis sebebi
ile onları kesmek gerekmez. İmam Ahmed'in mezhep alimleri onların açıkça
kesileceklerini ifade eden İbn Ömer'in hadisinin nesh olduğunu ileri
sürüyorIardı. Ayrıca mestleri kesmenin malı boşu boşuna telef etmek olduğunu da
iddia etmişlerdir.
Malik, Ebu Hanife, Şafii
ve ilim adamlarının büyük çoğunluğu onları topukların altından kesmedikçe
giyinmek İbn Ömer'in hadisi dolayısı ile caiz değildir demişler ve İbn Abbas
ile Cabir'in rivayet ettikleri hadis mutlaktır. Dolayısı ile onların
hadislerini İbn Ömer'in hadisi dolayısı ile kesilmiş mestler ile ilgili hadise
göre yorumlamak icab eder demişlerdir. Çünkü mutlak mukayyede göre yorumlanır.
Ayrıca sika ravinin ziyadesi de makbuldur. Hanbeli alimlerinin kesmek malı
boşuna telef etmektir demeleri ise doğru olamaz. Çünkü malın telef edilmesi
ancak yasaklanmış hususlarda harcanması halinde sözkonusudur. Şeriatın
öngördüğü şekilde kullanılacak olursa o malı boşuna telef etmek değildir.
Aksine boyun eğilmesi gereken bir haktır. Allah en iyi bilendir.
İlim adamları ayakkabı
olmadığından ötürü mestleri giyen kimse için fidyenin gerekip gerekmediği
hususunda farklı görüşlere sahiptir. Malik ve Şafii ile onlara uygun kanaat
belirtenler bu durumdaki kimseye bir şey düşmez. Çünkü eğer ona fidye icab
etseydi mutlaka Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu açıklardı
demişlerdir. Ebu Hanife ve Hanefi mezhebi alimleri ise tıpkı başını tıraş etme
ihtiyacını duyan bir kimsenin başını tıraş edip fidye durumunda olduğu gibi
böyle bir kimsenin de fidye vermesi gerekir demişlerdir. Allah en iyi bilendir.
"Sahran yahut
alaçehre değmiş hiçbir elbiseyi de giymeyiniz." Ümmet bu ikisi hoş koku
olduğundan ötürü bunların değdiği elbiseleri giyinmenin de haram olduğunu icma
ile kabul ettikleri gibi hoş koku maksadı ile kullanılan başka bütün türleri de
bunlar gibi değerlendirmişlerdir. Hoş kokunun haram kılınış sebebi ise Bunun
cimayı çağrıştırmasıdır ve ayrıca haccın tezellülüne aykırıdır. Çünkü hacc eden
bir kimsenin saçı başı temiz olmaz, toz toprak içinde bulunur. Güzel kokunun
haramlığı bakımından erkek ile kadın arasında da bir fark yoktur. Daha önce
açıklandığı gibi elbise dışında ihram sebebi ile haram olan bütün hususlar da
aynı şekilde böyledir.
İhram sebebi ile haram
olan şeyler yedi tanedir:
1. Geçen tafsilatı ile
elbise giyinmek.
2. Hoş koku
3. Saçları ve tırnakları
kesmek, izale etmek
4. Saçı ve sakalı
yağlamak
5. Nikfıh akdi yapmak
6. Cimfı ve istimnaya
varıncaya kadar diğer cinsel yararlanmalar
7. Av hayvanını telef
etmek. Allah en iyi bilendir.
Eğer hoş koku sürünür
yahut da yasak olan bir elbiseyi giyinecek olursa eğer bunu kasten yapmışsa
icma ile fidye gerekir. Unutarak yapmışsa Sevri, Şafii, Ahmed ve İshak'a göre
fidye yoktur. Ebu Hanife ve Malik ise fidyeyi vacip kabul etmişlerdir. Malik ve
Şafii'ye göre usturlu elbise haram değildir. Sevri ve Ebu Hanife ise bunu haram
kabul ederek hoş koku olarak değerlendirmişler bundan dolayı fidyeyi gerekli
görmüşlerdir. İhramlı kimsenin hoş kokulu şeylerden başkası ile boyanmış elbise
giyinmesi haram olmamakla birlikte mekruhtur. Allah en iyi bilendir.
2 - (1177) وحدثنا
يحيى بن يحيى
وعمرو الناقد
وزهير بن حرب.
كلهم عن ابن
عيينة. قال
يحيى: أخبرنا
سفيان بن
عيينة عن
الزهري، عن
سالم، عن أبيه
رضي الله عنه.
قال: سئل
النبي صلى الله
عليه وسلم: ما
يلبس المحرم ؟
قال:
"لا
يلبس المحرم
القميص، ولا
العمامة،
ولا
البرنس،
ولا
السراويل،
ولا
ثوبا مسه ورس
ولا
زعفران ولا الخفين.
إلا أن يجد
نعلين
فليقطعهما، حتى
يكونا أسفل من
الكعبين".
2784- Bize Yahya b. Yahya,
Amr en-Nakit ve Züheyr b. Harb hepsi İbn Uyeyne'den tahdis etti. Yahya dedi ki:
Bize Süfyan b. Uyeyne, ez-Zühri'den haber verdi, o Salim'den, o babası
(r.anh)'dan şöyle dediğini rivayet etti: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
ihramlı kişi ne giyer diye soruldu. Allah Resulü: "İhramlı kimse gömlek
giyinmez, sarık sarmaz, bornoz ve şalvar da alaçehre ve safran değmiş elbise de
mest de giyinemez. Ancak ayakkabı bulamayacak olursa mestleri topuklardan
aşağıya inecek şekilde {konçlarından) keser" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
5806; Ebu Davud, 1823; Nesai, 2666
3 - (1177) وحدثنا
يحيى بن يحيى.
قال: قرأت على
مالك بن عبدالله
بن دينار، عن
ابن عمر رضي
الله عنهما ؛ أنه
قال:
نهى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم أن يلبس
المحرم ثوبا
مصبوغا
بزعفران أو
ورس. وقال "من
لم يجد نعلين
فليلبس
الخفين.
وليقطعهما
أسفل من الكعبين".
2785- Bize Yahya b.
Yahya da tahdis edip dedi ki: Ben Malik'e, Abdullah b. Dinar'dan rivayetini
okudum. O Abdullah b. Ömer (r.anhuma)'dan şöyle dediğini rivayet etti:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ihramlı bir kimsenin safran yahut
alaçehre ile boyalı bir elbise giyinmesini nehyetti ve: "Ayakkabı
bulamayan mest giyinsin ve mestleri topukların altından kessin" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
5852; Nesai, 2665; İbn Mace, 2932
4 - (1178) حدثنا
يحيى بن يحيى
وأبو الربيع
الزهراني وقتيبة
بن سعيد.
جميعا عن
حماد. قال
يحيى: أخبرنا
حماد بن زيد
عن عمرو، عن
جابر بن زيد،
عن ابن عباس
رضي الله
عنهما. قال:
سمعت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم وهو
يخطب يقول:
"السراويل،
لمن لم يجد
الإزار.
والخفان، لمن
لم يجد
النعلين"
يعني المحرم.
2786- Bize Yahya b.
Yahya, Ebu'r-Rab!'ez-Zehrani ve Kuteybe b. Said birlikte Hammad'dan tahdis
etti. Yahya dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd, Amr'dan haber verdi, o Cabir b.
Zeyd'den, o İbn Abbas (r.anhuma)'dan şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i hutbe verirken: "Şalvarlar izar bulamayan
kimse içindir. Mestler ise ayakkabı bulamayan kimse içindir" buyururken
dinledim. Bununla ihramlı kimseyi kastediyordu.
Diğer tahric: Buhari,
1841 -buna yakın-, 1843,5804 -buna yakın-, 5853; Tirmizi, 834 -buna yakın-; Ebu
Davud, 1829; Nesai, 2670, 2671 -buna yakın-, 2678 -buna yakın-, 5340 -buna
yakın-; İbn Mace, 2931
AÇIKLAMA: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şalvarlar izar bulamayanlar içindir. ..
ihramh olanları kastediyordu." Bu hadis izar bulamaması halinde ihramh bir
kimsenin şalvar giymesinin caiz olduğu hususunda Şafii ve cumhurun lehine
açıkça delalet etmektedir. Ama Malik az önce geçen İbn Ömer hadisinde sözkonusu
edilmediğinden bunu kabul etmemektedir. Doğrusu ise bundan sonra gelecek Cabir
tarafından rivayet edilecek hadis ile birlikte İbn Abbas'ın bu hadisi sebebi
ile mübah olduğudur. İbn Ömer'in hadisinde ise delil olacak bir taraf yoktur.
Çünkü hadis izarın bulunması halini sözkonusu etmektedir. İbn Abbas ile
Cabir'in rivayet ettikleri hadiste ise bulunmama hali zikredilmemiştir.
Dolayısı ile arada bir aykırılık yoktur. Allah en iyi bilendir.
(1178) حدثنا
محمد بن بشار.
حدثنا محمد
(يعني ابن جعفر)
ح وحدثني أبو
غسان الرازي.
حدثنا بهز.
قالا جميعا:
حدثنا شعبة عن
عمرو بن
دينار، بهذا
الإسناد ؛ أنه
سمع النبي صلى
الله عليه
وسلم يخطب بعرفات.
فذكر هذا
الحديث.
2787- Bize Muhammed b.
Beşşar da tahdis etti, bize Muhammed -yani b. Cafer- tahdis etti (H.) Bana Ebu
Hassan er-Razi de tahdis etti, bize Behr tahdis etti (İbn Cafer) ile birlikte
dediler ki: Bize Şu'be, Amr b. Dinar'dan bu isnad ile rivayet ettiklerine göre
o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i Arafatta hutbe verirken dinlemiştir
deyip hadisin geri kalan kısmını zikretti.
م (1177)
وحدثنا أبو
بكر بن أبي
شيبة. حدثنا
سفيان بن
عيينة. ح
وحدثنا يحيى
بن يحيى.
أخبرنا هشيم.
ح وحدثنا أبو
كريب. حدثنا
وكيع عن
سفيان. ح
وحدثنا علي بن
خشرم. أخبرنا
عيسى بن يونس
عن ابن جريج. ح
وحدثني علي بن
حجر. حدثنا
إسماعيل عن
أيوب. كل
هؤلاء عن عمرو
بن دينار،
بهذا الإسناد.
ولم يذكر أحد
منهم: يخطب
بعرفات، غير
شعبة وحده.
2788- Bize Ebu Bekr b.
Ebi Şeybe de tahdis etti, bize Süfyan b. Uyeyne tahdis etti. (H.) Bize Yahya b.
Yahya da tahdis etti, bize Huşeym haber verdi, (H.) Bize Ebu Kureyb de tahdis
etti, bize Veki', Süfyan'dan tahdis etti, (H.) Bize Ali b. Haşrem de tahdis
etti, bize İsa b. Yunus, İbn Cüreyc'den haber verdi (H.) Bana Ali b. Hucr da
tahdis etti, bize İsmail, Eyyub'dan tahdis etti, hepsi Amr b. Dinar'dan bu
isnad ile rivayet etti ve onlardan biri -yalnız başına Şu'be'den başka-
Arafatta hutbe verirken ibaresini zikretmedi.
5 - (1179) وحدثنا
أحمد بن
عبدالله بن
يونس. حدثنا
زهير. حدثنا
أبو الزبير عن
جابر رضي الله
عنه. قال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم:
"من
لم يجد نعلين
فليلبس خفين.
ومن لم يجد
إزارا فليلبس
سراويل".
2789- Bize Ahmed b.
Abdullah b. Yunus da tahdis etti, bize Züheyr tahdis etti, bize Ebu'z-Zübeyr,
Cabir (r.a.)'dan şöyle dediğini tahdis etti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Ayakkabı bulamayan mestleri giyinsin. İzar bulamayan da şalvar
giyinsin" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
6 - (1180) حدثنا
شيبان بن
فروخ. حدثنا
همام. حدثنا
عطاء بن أبي رباح
عن صفوان بن
يعلى بن أمية،
عن أبيه رضي الله
عنه
قال:
جاء
رجل إلى النبي
صلى الله عليه
وسلم وهو بالجعرانة.
عليه جبة
وعليها خلوق
(أو قال أثر
صفرة) فقال:
كيف تأمرني أن
أصنع في عمرتي
؟ قال: وأنزل
على النبي صلى
الله عليه
وسلم الوحي.
فستر بثوب.
وكان يعلى يقول:
وددت أني أرى
النبي صلى
الله عليه
وسلم وقد نزل
عليه الوحي.
قال فقال:
أيسرك أن تنظر
إلى النبي صلى
الله عليه
وسلم وقد نزل
عليه الوحي ؟ قال
فرفع عمر طرف
الثوب. فنظرت
إليه له غطيط.
(قال وأحسبه
قال) كغطيط
البكر. قال:
فلما سري عنه
قال " أين
السائل عن
العمرة ؟ اغسل
عنك أثر
الصفرة (أو
قال أثر
الخلوق) واخلع
عنك جبتك.
واصنع
في عمرتك ما
أنت صانع في
حجك".
(بالجعرانة)
فيها لغتان
مشهورتان:
إحداهما إسكان
العين وتخفيف
الراء.
والثانية كسر
العين وتشديد
الراء.
والأولى أفصح.
وهي ما بين
الطائف ومكة.
وهي إلى مكة
أقرب. (خلوق) نوع
من الطيب مركب
من الزعفران
وغيره. (فقال)
القائل هو عمر
بن الخطاب رضي
الله عنه.
(غطيط) هو كصوت
النائم الذي
يردده مع
نفسه. (البكر)
هو الفتى من
الإبل. (فلما
سري عنه) أي
أزيل ما به
وكشف عنه
(العمرة)
الزيادة. يقال:
اعتمر فهو
معتمر. أي زار
وقصد. وهو في
الشرع زيارة
البيت الحرام
بشروط مخصوصة.
مذكورة في الفقه].
2790- Bize Şeyban b.
Ferruh tahdis etti, bize Hemmam tahdis etti, bize Ata b. Ebu Reba, Safvan Ya'la
b. Umeyye'den tahdis etti, o babası (r.a.)'dan şöyle dediğini rivayet etti:
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ci'rane'de bulunuyor iken bir adam onun
yanına geldi. Adamın üzerinde bir cübbe vardı, cübbenin üzerinde de haluk
denilen hoş bir koku -veya (safran ve benzeri hoş kokulardan) sarılık izi-
vardı. Adam: Umremde neleri yapmamı emredersin, dedi. O sırada Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in üzerine vahiy indirildi. Ya'la da: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in üzerine vahiy indirilirken onu görmeyi çok arzu ederdim,
derdi. (Ömer) dedi ki: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e vahiy indirilirken
onu görmek seni memnun eder mi? dedi. Sonra Ömer örtünün bir ucunu kaldır"
dı. Ben ona baktığımda onun bir horultusu vardı. (Ravi) dedi ki: -Zannederim
genç deve horultusu gibi, dedi.-
Vahiy hali üzerinden
gidince Allah Resulü: "Umre hakkında soru soran nerede? Üzerindeki bu
sarılığın izini yıka -ya da haluk denilen kokunun izini, yıka.- Üzerindeki
cübbeni çıkart ve haccettiğin zaman yaptıklarının aynısını umre yapınca
yap" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
1536 -muallak olarak-, 1789, 4329, 4985, 1847; Ebu Davud, 1819, 1822; Tirmizi,
836 -muhtasar-; Nesai, 2667, 2708, 2709
AÇIKLAMA: "Ci'rfıne"
iki meşhur söyleyişi vardır. Birisi ayn harfi sakin, re harfi şe ddesiz öbürü
ayn harfi kesreli, re harfi şeddeli (ciirrfıne şeklinde)dir. Ama birincisi daha
fasihdir. Şafii ve lugat bilginlerinin çoğunluğu her ikisini de kabul
etmişlerdir. Bu şekilde bu iki söyleyiş Hudeybiye'nin şeddeli ve şeddesiz
söyleyişinde de geçerlidir. Ama şeddesiz daha fasih olandır. Şafii ve ona
muvafakat edenler bunu kabul etmişlerdir.
"Haluk" içine
zaferan (safran) katılan bir çeşit hoş kokudur.
"Gatit"
uyuyanın nefesi ile birlikte çıkardığı ses gibi bir ses demektir. Be harfi
fethalı olarak "bekr" genç deve demektir.
"Vahiy hali
geçince, açılınca" yani hali geçip o hal üzerinden gidince demektir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in umreye dair soru soran kimseye:
"Üzerindeki
sarılığın izlerini sil" buyruğundan çeşitli hükümler anlaşılmaktadır:
1. İhramlı olan bir
kimsenin ihrama başlarken de devam ederken de hoş koku sürmesi haram
kılınmıştır. Çünkü devamı haram kılındığına göre başlarken haram olması
öncelikle sözkonusudur.
2. Hacc için ihrama
girmiş bir kimse hakkında sözkonusu olan yedi haram hususun hepsi hoş koku
sürünmek, dikişli elbise ve diğerleri umre yapan hakkında da haramdır.
3. Unutarak ya da
bilmeyerek giyindiği ihramına hoş koku isabet etmiş olan bir kimseye keffaret
yoktur. Şafii'nin benimsediği görüş budur. Ata, Sevri, İshak ve Davud da böyle
demişlerdir. Malik, Ebu Hanife, Müzeni ve kendisinden gelen iki rivayetten daha
sahih olanına göre Ahmed'e göre ise fidye gerekir. Ama Maliki mezhebinin sahih
olan görüşü fidyenin hoş kokuyu unutarak ya da bilmeyerek sürünen kimseye ancak
bu hoş kokunun üzerinde uzun süre devam etmesi halinde icab eder.
"Üzerinden cübbeni
çıkart." Bu Malik, Ebu Hanife, Şafii ve cumhurun ihramlı bir kimsenin
üzerinde dikişli bir elbise bulunursa onu normal bir şekilde üzerinden
çıkartır, onu yarması gerekmez şeklindeki görüşlerine delildir. Şa'bi ve Nehai
ise başını örtmek durumunda kalmaması için onu normal bir şekilde çıkarması
caiz değildir aksine onu yararak çıkarması gerekir. Ama bu zayıf bir görüştür.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Haccında ne yapıyorsan Umre'nde de onu yap"
buyruğu haramlardan kaçınmak anlamındadır. Bununla birlikte tavafı, sa'yi,
nitelik ve şekliyle tıraşı, açıktan telbiye getirmeyi ve daha başka hacc ile
umre arasında ortak olan diğer hususları kastetme ihtimali de vardır. Bu genel
ifadenin arasından ise, hacc fiillerinden olup umre fiilleri arasında olmayan
hususlar tahsis edilir. Arafafta vakfe yapmak, Cemre'lere taş atmak Mina'da ve
Müzdelife'de gecelemek ve diğer hususlar gibi.
Bu hadis, bu soruyu
soran kişinin haccın niteliklerini bilen bir kişi olmakla birlikte umreyi
bilmediği hususunda açık bir delildir. Bundan dolayı Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Haccında yaptıklarının aynısını umrende yap"
buyurmuştur.
Yine hadis-i şerifte şu
meşhur kaideye bir delil vardır: Kadı ve müftü eğer meselenin hükmünü
bilmiyorsa onu bilinceye ya da böyle olduğu kanaatine sahip oluncaya kadar
-şartına uygun bir şekilde- cevap vermekten uzak kalabilir .. Yine bu hadisten
anlaşıldığı üzere Kur-an'ı Kerim de bulunmayan bir takım hükümler arasında
datilavet olunmayan vahiy ile gelmiş olanlar da vardır. Usul alimleri arasında
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in idihat hakkı yoktur diyen kimseler de
bunu delil gösterebilirler. Bunlara göre Allah Resulü ancak vahye göre hüküm
verirdi. Ama bu söylediklerin de bunda delil olacak bir taraf yoktur. Çünkü
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O meselenin hükmünü idihat ile tesbit
edememiş olabilir yahut ta ictihadını tamamlamadan ona vahiy gelmiş olabilir.
Allah en iyi bilendir.
"Ya'la: Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e vahiy indirilirken onu görmeyi çok arzu
ederdim, derdi. (Ömer): Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i görmek seni
sevindirir mi? dedi." Bütün nüshalarda bu şekildedir. "Seni
sevindirir mi, dedi" denilmekte ama bunu söyleyenin kim olduğunu beyan
etmemiş olduğu gibi, daha öncede onun adı zikredilmemiş bulunmaktadır. Bunu
söyleyen ise bundan sonraki rivayette açıkladığı gibi Ömer b. el-Hattab (r.anh)
dır.
7 - (1180) وحدثنا
ابن أبي عمر.
قال: حدثنا
سفيان عن عمرو،
عن عطاء، عن
صفوان بن
يعلى، عن
أبيه. قال:
أتى
النبي صلى
الله عليه
وسلم رجل وهو
بالجعرانة.
وأنا عند النبي
صلى الله عليه
وسلم. وعليه
مقطعات (يعني
جبة). وهو
متضمخ
بالخلوق.
فقال: إني
أحرمت بالعمرة
وعلي هذا.
وأنا متضمخ
بالخلوق. فقال
له النبي صلى
الله عليه
وسلم:
"ما
كنت صانعا في
حجك ؟ " قال:
أنزع عني هذه
الثياب. وأغسل
عني هذا
الخلوق. فقال
له النبي صلى
الله عليه
وسلم: "ما كنت
صانعا في حجك،
فاصنعه في
عمرتك".
2791- Bize İbn Ebu Ömer
de tahdis edip dedi ki: Bize Süfyan Amr'dan tahdis etti. O Ata'dan, o Safvan b.
Ya'la'dan, o babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ciğrane de iken bir adam
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi bende Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in huzurunda bulunurdum, adamın üzerinde parça parça biçilmiş
bir elbise -yani cübbe- vardı. Üstelik Haluk denilen kokuyu da bol bol
sürünmüştü. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona:
"Haccında ne yapıyor idiysen umrende de onu yap" buyurdu.
8 - (1180) حدثني
زهير بن حرب.
حدثنا
إسماعيل بن إبراهيم.
ح وحدثنا عبد
بن حميد.
أخبرنا محمد بن
بكر. قالا:
أخبرنا ابن
جريج. ح
وحدثنا علي بن
خرشم (واللفظ
له). أخبرنا
عيسى عن ابن
جريج. قال: أخبرني
عطاء ؛ أن
صفوان بن يعلى
بن أمية أخبره
؛ أن يعلى كان
يقول لعمر بن
الخطاب
رضي الله عنه:
ليتني أرى نبي
الله صلى الله
عليه وسلم حين
ينزل عليه.
فلما كان
النبي صلى
الله عليه
وسلم
بالجعرانة.
وعلى النبي
صلى الله عليه
وسلم ثوب قد
أظل به عليه.
معه ناس من أصحابه.
فيهم عمر. إذ
جاءه رجل عليه
جبة صوف. متضمخ
بطيب. فقال: يا
رسول ! كيف ترى
في رجل أحرم
بعمرة في جبة
بعد ما تضمخ
بطيب. فنظر
إليه النبي
صلى الله عليه
وسلم ساعة. ثم سكت.
فجاءه الوحي.
فأشار عمر
بيده إلى يعلى
بن أمية: تعال.
فجاء يعلى.
فأدخل رأسه.
فإذا النبي صلى
الله عليه
وسلم محمر
الوجه. يغط
ساعة. ثم سري
عنه. فقال: "
أين الذي
سألني عن
العمرة آنفا ؟"
فالتمس
الرجل، فجيء
به. فقال
النبي صلى
الله عليه
وسلم: " أما
الطيب الذي بك،
فاغسله ثلاث
مرات. وأما
الجبة،
فانزعها. ثم
اصنع في
عمرتك، ما
تصنع في حجك".
2792- Bana Züheyl b.
Harb tahdis etti, bize İsmail b. İbrahim tahdis etti (H.) Bize Abd b. Humeyd de
tahdis etti, bize Muhammed b. Bekr haber verdi. (İsmail ile) dediler ki: Bize
İbn Cüreyc haber verdi (H.) Bize Ali b. Haşrem de -ki lafız ona ait- tahdis
etti. Bize İsa, İbn Cüreyc'den şöyle dediğini haber verdi: Bana Ata'nın haber
verdiğine göre Safvan b. Ya'la b. Umeyye kendisine şunu haber verdi: Ya'la,
Ömer b. el-Hattab (r.anh)'a:
Keşke Allah'ın
Nebi'sinin üzerine vahiy nazil olurken görebilseydim diyordu. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Ci'rane'de iken Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
üzerinde de bir elbise ile gölge yapılmış beraberinde aralarında Ömer'in de
bulunduğu ashabından bir takım kimseler varken üzerinde bol bol koku sürünmüş
yün bir elbise bulunan bir adam çıkageldi ve: Ey Allah'ın Resulü bol bol koku
süründükten sonrabir cübbe giyip umre niyetiyle ihrama girmiş bir adam hakkında
neyi uygun görürsün? dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir süre ona
baktı sonra sustu. Derken ona vahiy geldi.
Ömer eliyle Ya'la b.
Umeyye'ye gel diye işaret etti. Ya'la geldi, başını (örtünün altına) sokuverdi.
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yüzünün kızarmış olduğunu ve bir süre
parladığını ondan sonra da bu halinin açılıp gittiğini gördüm. O vakit
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Az önce bana umre hakkında soru
soran adam nerede?" buyurdu.
Adam aranıp bulundu ve
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna getirilince Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Üzerinde ki hoş kokuyu üç defa yıka
cübbeyi ise üzerinden çıkar sonrada haccederken neyi yapıyorsan umrende de onu
yap" buyurdu.
AÇIKLAMA: (2791)
"Üzerinde parça parça biçilmiş" dikilmiş elbiseler demektir. Bunada
"yani cübbe" sözüyle açıklık getirmiş olmaktadır.
"Mutedammih"
bulanmış ondan çok çok sürünmüş demektir.
(2792) "Yüzü kızarmış
horluyordu" buna sebep ise vahyin oldukça ağır ve şiddetli bir hal
oluşudur. Nitekim Yüce Allah: "Biz senin üzerine pek ağır bir söz
bırakacağız" (Müzzemmil, 5) buyurmaktadır.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Üzerinde ki kokuyu üç defa yıka" buyruğu ile
üç defa yıkamasını emir buyurduğu renginin ve kokusunun giderilmesinde mübalağa
içindir. Çünkü vacip olan onu izale etmektir. Eğer bir defa ile bu
gerçekleşecek olursa bu yeterHdir, daha fazlası vacip değildir. Belki de o
adamın üzerinde ki oldukça fazla idi zaten "bol bol sürünmüş" ifadesi
bunu desteklemektedir.
Kadı lyaz dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in "Üç defa onu yıka"
buyurması "onu yıka" sözünü üç defa tekrarlamış olması anlamına gelme
ihitimali de vardır ama doğru olan az önce geçendir. Allah en iyi bilendir.
9 - (1180) وحدثنا
عقبة بن مكرم
العمي ومحمد
بن رافع (واللفظ
لابن رافع)
قالا: حدثنا
وهب بن جرير
بن حازم.
حدثنا أبي.
قال: سمعت
قيسا يحدث عن
عطاء، عن صفوان
بن يعلى بن
أمية، عن أبيه
رضي الله عنه
؛ أن رجلا أتى النبي
صلى الله عليه
وسلم وهو
بالجعرانة. قد
أهل بالعمرة.
وهو مصفر
لحيته ورأسه.
وعليه جبة. فقال:
يا رسول الله !
إني أحرمت
بعمرة. وأنا
كما ترى. فقال
"انزع عنك
الجبة. واغسل
عنك الصفرة. وما
كنت صانعا في
حجك، فاصنعه في
عمرتك".
2793- Bize Ukbe b.
Mukrem el-Amm! ve Muhammed b. Rafi' -lafız İbn Rafi'e ait- tahdis edip dediler
ki: Bize Vehb b. Cerir b. Hazim tahdis etti bize babam tahdis edip dedi ki: Ben
Kays'ı Ata'dan diye tahdis ederken dinledim. O, Safvan b: Ya'la b. Umeyye'den o
babası (r.anh)'dan rivayet ettiğine göre: Bir adam Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Ci'rane'de iken yanına geldi. Umre niyetiyle ihrama girmiş; başını ve
sakalını da sarıya boyamıştı. Üzerinde bir cübbe vardı. Adam: Umre niyetiyle
ihrama girdim ve ben şu gördüğün haldeyim, dedi. Allah Resulü: "Üzerinden
cübbeni çıkar, üzerindeki sarı boyayı yıka ve haccederken ne yapıyor idiysen
umrende de onu yap" buyurdu.
10 - (1180) وحدثني
إسحاق بن
منصور. أخبرنا
أبو علي عبيدالله
بن عبدالمجيد.
حدثنا رباح بن
أبي معروف.
قال: سمعت
عطاء قال:
أخبرني صفوان
بن يعلى عن
أبيه رضي الله
عنه. قال:
كنا
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فأتاه رجل
عليه جبة. بها
أثر من خلوق.
فقال: يا رسول
الله ! إني
أحرمت بعمرة.
فكيف أفعل ؟
فسكت عنه. فلم
يرجع إليه.
وكان عمر
يستره إذا
أنزل عليه
الوحي، يظله.
فقلت لعمر رضي
الله عنه: إني
أحب، إذا أنزل
عليه الوحي،
أن أدخل رأسي
معه في الثوب.
فلما نزل عليه،
خمرة عمر رضي
الله عنه
بالثوب. فجئته
فأدخلت رأسي
معه في الثوب.
فنظرت إليه.
فلما سري عنه
قال: "أين
السائل آنفا
عن العمرة ؟"
فقام إليه
الرجل. فقال
"انزع عنك
جبتك. واغسل
أثر الخلوق
الذي بك.
وافعل في
عمرتك، ما كنت
فاعلا في حجك".
2794- Bize İshak b.
Mansur da tahdis etti, bize Ebu Ali Ubeydullah b. Abdülmecid haber verdi, bize
Rebah b. Ebu Ma'ruf tahdis edip dedi ki: Ben Ata'yı şöyle derken dinledim: Bana
Safvan b. Ya'la, babası (r.anh)'tan şöyle dediğini haber verdi: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikteydik. Üzerinde Halak'un
kalıntılarının bulunduğu bir cübbe bulunan bir adam yanına gelerek: Ey Allah'ın
Resulü, ben bir umre niyetiyle ihrama girdim nasıl yapayım dedi. Sustu ona bir
cevap vermedi. Üzerine bir vahiy nazil olduğu zaman Ömer onu örtüp gölgelendiriyordu.
Ömer (r.anh)'a: Ben üzerine vahiy nazil olduğu zaman örtünün altına onunla
birlikte başımı sokmayı arzu ediyorum dedim. Üzerine vahiy nazil olunca
Ömer(r.anh): Elbise ile onu örttüm, ben de onun yanına gelip onunla birlikte
başımı örtünün altına soktum ve ona baktım. Vahiy hali üzerinden açılınca:
"Az önce Umre hakkında soru soran kişi nerede?" buyurdu. O adam
huzuruna kalktı. Allah Resulü: "Üzerinden cübbeni çıkart üzerindeki
Haluk'un etkilerini yıka ve haccında neyi yapıyorsan umrende de onu yap"
buyurdu.
AÇIKLAMA: "Bize
Rebah tahdis etti" b harfi iledir (y ile ReySh değildir). "Sustu ona
bir karşılık vermedi". Yani ona cevap vermedi.
"Ömer onu elbise
ile örttü." Ya'la'nın başını örtünün altına sokup o halde Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'i görmesi Ömer'in de bu hususta ona izin vermesi gibi bütün
hususlar Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den O zamanda ve bu durumda
kendisini görmelerini hoş karşılamamasının söz konusu olmadığını bizzat
kendisinden bilip öğrenmiş oldukları şeklinde kabul edilir. Çünkü o şerefli
vahiy haline tanık olmakla iman daha da güçlenir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
2- HAC VE UMRE'NİN
MİKATLARI BABI