SAHİH-İ MÜSLİM |
ORUÇ |
(14) باب
تغليظ تحريم
الجماع في
نهار رمضان
على الصائم،
ووجوب
الكفارة
الكبرى فيه
وبيانها، وأنها
تجب على
الموسر
والمعسر،
وتثبت في ذمة
المعسر حتى
يستطيع
14-
ORUÇ TUTAN KİMSENİN RAMAZAN'IN GÜNDÜZÜNDE CİMA ETMESİNİN AĞIR HARAM OLDUĞU, BU
DURUMDA BÜYÜK KEFFARETİN VACİB OLDUĞU, BU KEFFARETİN BEYANI VE HEM ZENGİNE HEM
YOKSULA VACİB OLUP YOKSULUN ZİMMETİNDE ÖDEYEBİLECEĞİ VAKTE KADAR BORÇ OLARAK
SABİT KALACAĞI BABI
81 - (1111) حدثنا
يحيى بن يحيى
وأبو بكر بن
أبي شيبة وزهير
بن حرب وابن
نمير. كلهم عن
ابن عيينة.
قال يحيى:
أخبرنا سفيان
ابن عيينة عن
الزهري، عن
حميد بن
عبدالرحمن،
عن أبي هريرة
رضي الله نه
قال: جاء رجل
إلى النبي صلى
الله عليه
وسلم. فقال:
هلكت. يا رسول
الله ! قال
"وما أهلكك ؟"
قال: وقعت على
امرأتي في
رمضان. قال:
"هل
تجد ما تعتق
رقبة ؟" قال:
لا. قال: "فهل
تستطيع أن
تصوم شهريين
متتابعين ؟"
قال: لا. قال:
"فهل تجد
ماتطعم ستين
مسكينا ؟" قال:
لا. قال: ثم جلس.
فأتي النبي
صلى الله عليه
وسلم بعرق فيه
تمر. فقال:
"تصدق بهذا"
قال: أفقر منا
؟ فما بين
لابتيها أهل
بيت أحوج إليه
منا. فضحك
النبي صلى
الله عليه
وسلم حتى بدت
أنيابه. ثم
قال "اذهب
فأطعمه أهلك".
2590- Bize Yahya b. Yahya,
Ebu Bekr b. Ebi Şeybe, Züheyr b. Harb ve İbn Numeyr tahdis etti. Hepsi İbn
Uyeyne'den rivayet etti. Yahya dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne ez-Zühri'den
haber verdi, o Umeyd b. Abdurrahman'dan, o Ebu Hureyre (r.anh)'dan şöyle
dediğini rivayet etti: Bir adam Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelerek
dedi ki: Helak oldum, ey Allah'ın Resulü! Allah Resulü: "Helak olmana
sebeb ne?" buyurdu. Adam: Ramazan ayında hanımım ile cima ettim, dedi.
Allah Resulü: "Bir
köleyi hürriyetine kavuşturacak kadar varlıklı mısın?" diye buyurdu. Adam:
Hayır, dedi. Allah Resulü: "Peki kesintisiz iki ay oruç tutabilir
misin?" buyurdu. Adam: Hayır dedi. Allah Resulü: "Peki altmış yoksula
yemek yedirecek kadar bir şeyler bulabilir misin?" buyurdu. Adam: Yine
hayır dedi.
İçinde hurma bulunan bir
zembil getirildi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunu
tasadduk'et" dedi. Adam: Bizden daha fakirine mi? Bu şehrin (Medine'nin)
iki kara taşlığı arasında böyle bir şeye bizden daha çok ihtiyacı bulunan hane
halkı yoktur dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) göz dişleri görününceye
kadar güldü sonra da: "Haydi git. Bunu ailene yedir" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
1936, 1937, 2600, 5368, 6087, 6164, 6709, 6711, 6821; Ebu Davud, 2390 2392;
Tirmizi, 724; İbn Mace, 1671
(1111) حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا جرير
عن منصور، عن
محمد بن مسلم
الزهري، بهذا
الإسناد. مثل
رواية ابن
عيينة. وقال:
بعرق فيه تمر.
وهو الزنبيل.
ولم يذكر:
فضحك النبي
صلى الله عليه
وسلم حتى بدت
أنيابه.
2591- Bize İshak b.
İbrahim de tahdis etti, bize Cerir, Mansur'dan haber verdi, o Muhammed b.
Müslim ez-Zühri'den bu isnad ile İbn Uyeyne'nin rivayeti ile aynen rivayet etti
ve: "İçinde bulunan bir arak -ki o zembildirgetirdi" dedi ve Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) göz dişleri görününceye kadar güldü ibaresini
zikretmedi.
82 - (1111) حدثنا
يحيى بن يحيى
ومحمد بن رمح.
قالا: أخبرنا
الليث. ح
وحدثنا قتيبة.
حدثنا ليث عن
ابن شهاب، عن
حميد ابن
عبدالرحمن بن
عوف، عن أبي
هريرة رضي
الله عنه ؛ أن
رجلا وقع
بامرأته في
رمضان.
فاستفتى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم عن
ذلك. فقال:
"هل
تجد رقبة ؟"
قال: لا.
قال:"وهل
تستطيع صيام شهرين
؟" قال: لا. قال:
"فأطعم ستين
مسكينا".
2592- Bize Yahya b.
Yahya ve Muhammed b. Rumh tahdis edip dediler ki: Bize Leys haber verdi (H.)
bize Kuteybe de tahdis etti, bize Leys İbn Şihab'dan tahdis etti, o Humeyd b.
Abdurrahman b. Avf'dan o Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet ettiğine göre bir adam
Ramazan ayında hanımı ile cima etti. Bu hususta Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'den fetva sorunca ona: "Bir köle bulabilir misin?"
buyurdu. Adam: Hayır, dedi. Allah Resulü: "İki ay oruç tutabilir
misin?" dedi. Adam: Hayır, dedi. Allah Resulü: "O halde altmış
yoksula yemek yedir" buyurdu.
83 - (1111) وحدثنا
محمد بن رافع.
حدثنا إسحاق
بن عيسى. أخبرنا
مالك عن
الزهري، بهذا
الإسناد ؛ أن
رجلا أفطر في رمضان.
فأمره رسول
الله صلى الله
عليه وسلم أن
يكفر بعتق
رقبة. ثم ذكر
بمثل حديث ابن
عيينة.
2593- Bize Muhammed b.
Rafi'de tahdis etti. Bize İshak b, İsa tahdis etti. Bize Malik'in, Zühri'den bu
isnad ile haber verdiğine göre bir adam Ramazan ayında oruç yedi. Resullullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona bir köle azat etmek suretiyle kefarette
bulunmasını emir buyurdu. Sonra da İbn Uyeyne'nin hadisini aynen zikretti.
84 - (1111) حدثني
محمد بن رافع.
حدثنا
عبدالرزاق.
أخبرنا ابن
جريج. حدثني
ابن شهاب عن
حميد بن
عبدالرحمن ؛
أن أبا هريرة
حدثه ؛ أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم أمر رجلا
أفطر في
رمضان، أن
يعتق رقبة، أو
يصوم شهرين،
أو يطعم ستين
مسكينا.
2594- Bana Muhammed b.
Rafi' tahdis etti, bize Abdürrezzak tahdis etti, bize İbn Cüreyc haber verdi,
bana İbn Şihab, Humeyd b. Abdurrahman'dan tahdis ettiğine göre Ebu Hureyre de
kendisine şunu tahdis etmiştir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ramazan
ayında oruç açmış birisine bir köleyi hürriyetine kavuşturmasını yahut iki ay
oruç tutmasını yahut altmış yoksula yemekyedirmesini emir buyurdu.
(1111) حدثنا
عبد بن حميد.
أخبرنا
عبدالرزاق ز
أخبرنا معمر
عن الزهري،
بهذا
الإسناد، نحو
حديث ابن
عيينة .
2595- Bize Abd b. Humeyd
tahdis etti, bize Abdürrezzak haber verdi, bize Ma'mer, ez-Zührt'den bu isnad
ile İbn Uyeyne'nin hadisine yakın olarak rivayet etti.
AÇIKLAMA: (2590) Bu
babta Ebu Hureyre (r.anh)'ın Ramazan ayında gündüzün hanımı ile cima eden kişi
ile ilgili hadis yer almaktadır. Gerek bizim gerek genel olarak ilim
adamlarının benimsedikleri görüş kasten orucunu bozacak şekilde Ramazan ayı gündüzün
karısı ile cima eden bir kimseye keffarette bulunmak icab eder. Keffaret ise
çalışmasına açıkça engel teşkil edecek kusurları bulunmayan mümin bir köleyi
hürriyetine kavuşturmaktır. Eğer bunu yapamazsa kesintisiz iki ay oruç tutar.
Eğer buna gücü yetmezse o vakit her birine bir mud buğdayolmak üzere altmış
yoksula yemek yedirir. Bir mud ise bir tam bir bölü üç Bağdat rıtlıdır. Eğer bu
üçünü de yapamayacak durumda ise Şafii'nin iki görüşü vardır;
1. Herhangi bir
yükümlülüğü yoktur. İsterse bundan sonra buna güç yetirsin yine bir şey yapması
gerekmez. Bu görüş lehine de şu cima eden kişi ile ilgili olan hadis delil
gösterilmiştir. Çünkü bunlara göre bu hadiste onun üzerinde herhangi bir
yükümlülük, bir borç sabit olmamıştır. Buna sebeb ise bunların herhangi
birisine gücünün yetmeyeceğini haber vermekle birlikte Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in ona keffaretin üzerinde bir borç olarak sabit olacağım
söylememiş aksine gelen hurmayı aile halkına yedirmesi için izin vermiştir.
2. Bu görüşe gelince
mezhep alimlerimiz nezdince sahih kabul edilen görüş olup aynı zamanda tercih
edilen de odur. Buna göre keffaret yükümlülüğü kalkmaz. Aksine imkanı oluncaya
kadar onun üzerinde borç kalır. Bu da diğer borçlara, haklara ve ihramlı iken
avlanmanın cezası ve benzeri sorumluluk neticesinde ortaya çıkan yükümlülüklere
kıyasen böyledir. Hadiste ise keffaretin borç olarak kalmadığını gösteren bir
taraf yoktur. Aksine keffaretin zimmetinde borç kaldığına bir delil vardır.
Çünkü o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e bu üç keffareti de yerine
getirmekten aciz olduğunu haber verdikten sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e bir zembil hurma getirildi. Bunun üzerine bunu hemen keffaret olarak
vermesini emir buyurdu. Eğer aciz olmak sebebi ile bu keffaret düşse idi onun
üzerinde bir yükümlülük kalmaz ve ona bunu sadaka olarak vermesini emretmezdi.
İşte bu keffaretin zimmetinde sabit olduğuna delildir. Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in ona bu hurmayı ailesine yesinler diye izin verdi ama keffaret
onun yükümlülüğü olarak kalmaya devam etti. Keffaret yükümlülüğünün zimmetinde
kaldığını ona beyan etmeyiş sebebi ise usul alimlerinin büyük çoğunluğuna göre
beyanın ihtiyaç zamanına kadar geciktirilmesinin caiz oluşundan dolayıdır. İşte
hadisin manası ile ilgili ve meselenin hükmü hakkında doğru olan budur.
Meselenin hükmü ile ilgili zayıf daha başka görüş ve açıklamalar da vardır.
Unuturak cima eden bir
kimsenin ise orucu da bozulmaz ona keffaret de düşmez. Mezhebimizin sahih olan
görüşü budur. İlim adamlarının cumhuru da böyle demişlerdir. Ama Maliki mezhebi
alimlerine göre bu hususta böyle bir kimseye keffaretin vacip olup olmadığı ile
ilgili i görüş ayrılıkları vardır. İmam Ahmed ise; orucu bozulur ve keffarette
bulunması icab eder derken Ata', Rabia, Evzai, Leys ve Sevri, orucunu kaza
etmesi icab eder ama keffaret yoktur demişlerdir. Bizim mezhebimizin delili,
unutan bir kimsenin yemek yemesi dolayısı ile orucunun bozulmayacağına dair
hadis sahih olarak gelmiştir. Cima da bu anlamdadır.
Cima ile ilgili
keffarette bulunmak hakkında varid olmuş hadisler ise ancak kasten cima eden
kişi ile ilgilidir. Bundan dolayı bu hadislerin bir kısmında: Helak oldum
derken, bir kısmında yandım, yandım demiştir. Böyle bir sözü ise ancak bu işi
kasten yapan kişi söyler. Çünkü unutan kişi için icma ile bir vebal yoktur.
"Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e bir zembil... getirildi." Arak (zembil) ayn ve ra
harfi fethalı söylenir. Gerek rivayette gerek lügat bakımından doğru ve meşhur
olan budur. Kadi İyaz da cumhurdan naklettiği rivayette böylece zikretmiş sonra
da şunları eklemiştir: Üstadlarımızdan bir çoğu ve daha başkaları ise bu
kelimeyi "ark" şeklinde ra harfi sakin olarak rivayet etmiştir. Ama
doğrusu bu harfin fethalı okunacağıdır. Araka arada nun harfi olmaksızın
"zebil" denildiği gibi nun ilavesi ve ze harfi kesreli olarak
"zimbil" de denilir. Aynı şekilde kaffe ve miktel ile sefife de
zembilin diğer isimleridir. Kadi İyaz dedi ki: İbn Dureyd dedi ki: Ona zimbil
(zembil) denilmesi içinde çöp taşındığından dolayıdır. Arak fukahaya göre onbeş
sa' alan bir kaptır. Onbeş sa' ise her bir yoksula birer mud olmak üzere altmış
yoksula altmış mud alır.
"Bizden daha
fakirine mi?" Buradaki "daha fakir" anlamındaki lafzı biz
"efkara" şeklinde re harfi nasb ile zaptetmiş bulunmaktayız. Kadi
İyaz da böylece nakletmiş olup bu lafzın, sen bizden daha fakir bir kimse
bulabilir misin ya da bizden daha fakir bir kimseye verebilir misin? takdirinde
bir hazfedilmiş fii! kabul edilir. Ayrıca bizden daha fakir kimse var mı?
takdirinde olmak üzere bu kelime merfu olarak da okunabilir. Nitekim bundan
sonra gelecek başka bir hadiste (2598) "bizden başkası mı?"
buyurmuştur, biz bunu ref ile zaptettik. Az önce geçen açıklamaya uygun olarak
nasb ile "eğayrane: bizden başkasına mı" diye telaffuzu da sahihtir.
Kadi İyaz'ın açıklaması bunlar olmakla birlikte biz bu ikinci kelimeyi de nasb
ile zaptetmiş bulunuyoruz. Ama az önce geçen açıklamalarımız da görüldüğü gibi
her ikisi de caizdir.
"İki kara taşlı
arasında" kasıt "iki harre"dir. Medine de iki harre arasında bir
şehirdir. Harre ise siyah taşları çok olan yer demektir. Böyle bir yere labe,
lube ve levbe de denilir. Bunları Ebu Ubeyd, el-Cevheri ve sayılamayacak kadar
çok sayıda dil bilgini nakletmiş bulunmaktadır. Onlar derler ki:
İşte bundan dolayı siyahi
olan kimseye llibi ve nlibi denilmiştir. Yabe (kara taşlı)'nın çoğulu ise hlb,
Iab ve labat diye gelir. Hemzeli bir lafız değildir.
(2591) "Ki o
zembil" demektir. Biz bu lafzı ze harfi kesreli "zimbil" diye
zaptetmiş bulunuyoruz ki az önce açıklaması geçti.
(2592) "Bir adam
karısı ile cima etti" karısı ile cima etti lafzı nüshaların bir çoğunda
"vakaa bimraatihi" şeklindedir, bazılarında ise "vekaha
imraetehu" şeklindedir. Her ikisi de doğrudur.
(2594) "Ramazan
ayında oruç açmış bir adama ... emretti." Burada kullanılan "ev"
yahut, veya lafzı muhayyer bırakmak için değil kısımları açıklamak içindir.
İfadenin takdiri de şöyledir: Bir köleyi hürriyetine kavuşturur. Köleyi
hürriyetine kavuşturmaktan aciz düşerse oruç tutar, her ikisini yapamayacak olursa
yemek yedirir. Diğer rivayetler zaten buna açıklık getirmektedir.
Bu rivayetlerde Ebu
Hanife ile cima ve zihar keffareti olarak kafir bir köleyi hürriyetine
kavuşturmak da yeterlidir diyenlerin görüşlerinin lehine delil bulunmaktadır.
Bunlar sadece mümin bir kimsenin öldürülmesi halinde verilecek keffarette
kölenin mümin olmasını şart koşarlar. Çünkü Kur'an-ı Kerim de böyle bir kölenin
iman ile vasıflı olması nass ile tesbit edilmiştir. Ama Şafii ve cumhur ise
mutlak ifadenin mukayyed ifadeye göre anlaşılması gereği bütün keffaretlerde
kölenin mümin olması şartını koşmuşlardır. Mesele buna bina edilmiştir. Çünkü
Şafii mutlakı mukayyede göre yorumlarken Ebu Hanife ona muhalefet etmektedir.
85 - (1112) حدثنا
محمد بن رمح
بن المهاجر.
أخبرنا الليث
عن يحيى بن
سعيد، عن
عبدالرحمن بن
القاسم، عن محمد
بن جعفر ابن
الزبير، عن
عباد بن
عبدالله بن
الزبير، عن
عائشة رضي
الله عنها ؛
أنها قالت:
جاء رجل إلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فقال: احترقت.
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم "لم ؟"
قال:
وطئت
امرأتي في
رمضان نهارا.
قال " تصدق.
تصدق". قال: ما
عندي شيء.
فأمره أن
يجلس. فجاءه
عرقان فيهما
طعام. فأمره
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
أن يتصدق به.
2596- Bize Muhammed b.
Rumh b. el-Muhacir tahdis etti... Aişe (r.anha) dedi ki: Bir adam Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellemı'e gelerek: Yandım dedi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Neden?" buyurdu. Adam: Ramazanda gündüzün karımla
cima ettim dedi. Allah Resulü: "Sadaka ver, sadaka ver" buyurdu. Adam,
yanımda hiç bir şey yok deyince ona oturmasını emretti. Sonra Allah Resulü'ne
içinde yiyecek bir şeyler bulunan iki zembil geldi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ona onu tasadduk etmesini emir buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
1935, 6822; Ebu Davud, 2394, 2395
AÇIKLAMA: "Yandım"
buradan mecazi ifadenin kullanılabileceği ve mecazi bir ifade kullanana tepki
gösterilmeyeceği hükmü anlaşılmaktadır.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Sadaka ver, sadaka ver" buyurmasındaki bu emir
mutlak olarak sadaka vermek demektir. Ama bundan önceki rivayetlerde altmış
yoksul yedirmek kaydı geçmiştir. Bu da altmış mud eder. Altmış mud da onbeş
sa'dır.
"Sonra ona içinde
yiyecek bir şeyler bulunan iki zembil getirildi. Onu sadaka olarak dağıtmasını emir
buyurdu." Bu da aynı şekilde daha önce geçtiği gibi mukayyed (kayıtlı)
lafızlara göre açıklanması gereken mutlak bir ifadedir.
(2590) Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Kesintisiz iki ay oruç tutabilir misin?"
buyruğunda hem bizim mezhebimizin hem cumhurun kanaatinin lehine delil
bulunmaktadır. Zaten sonraki asırlarda bu husus üzerinde de icma edilmiştir. Bu
da bu iki ayın peşpeşe oruç tutulmasının şart olduğudur. İbn Ebu Leyla'dan bunu
şart görmediği de nakledilmiş bulunmaktadır.
''Altmış yoksula yemek
yedir" buyruğu bizim ve cumhurun lehine bir delildir. Sonraki asırlarda da
zaten ilim adamları Bunun üzerine icma etmişlerdir. Bu da altmış yoksula yemek
yedirmenin şart olduğudur. Hasan-ı Basri'den Bunun kırk yoksula yirmi sa'
yiyecek vermek olduğunu söylediği nakledilmiş olmakla birlikte altmış yoksul
olmasını şart koşan cumhur her bir miskine (yoksula) birer mud verilir. Mud ise
bir sa'ın dörtte biridir. Ebu Hanife ve Sevri ise her bir yoksula yarımşar sa'
yedirir demişlerdir.
86 - (1112) وحدثنا
محمد بن
المثنى.
أخبرنا
عبدالوهاب الثقفي.
قال: سمعت
يحيى بن سعيد
يقول: أخبرني
عبدالرحمن بن
القاسم ؛ أن
محمد بن جعفر
بن الزبير
أخبره ؛ أن
عباد بن
عبدالله بن
الزبير حدثه ؛
أنه سمع عائشة
رضي الله عنها
تقول:
أتى
رجل إلى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
فذكر الحديث.
وليس في أول
الحديث "تصدق. تصدق".
ولا
قوله: نهارا.
2597- Bize Muhammed b.
el-Müsenna tahdis etti... Abbad b. Abdullah b. ez-Zübeyr'in tahdis ettiğine
göre o Aişe (r.anha)'yı şöyle derken dinlemiştir: Bir adam Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi. Sonra hadisi zikretti.
Ama hadisin baş taraflarında:
"Sadaka ver, sadaka ver" buyruğunda ravinin (gündüzün) ifadesi de
bulunmamaktadır.
87 - (1112) حدثني
أبو الطاهر.
أخبرنا ابن
وهب. أخبرني
عمرو بن
الحارث ؛ أن
عبدالرحمن بن
القاسم حدثه ؛
أن محمد بن
جعفر بن
الزبير حدثه ؛
أن عباد بن عبدالله
بن الزبير
حدثه ؛ أنه
سمع عائشة زوج
النبي صلى
الله عليه
وسلم تقول:
أتى
رجل إلى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم في المسجد
في رمضان.
فقال: يا رسول
الله ! احترقت.
احترقت. فسأله
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "ما شأنه
؟" فقال: أصبت
أهلي.
قال"تصدق"
فقال: والله !
يا نبي الله !
ما لي شيء. وما
أقدر عليه.
قال "اجلس"
فجلس. فبينا
هو على ذلك
أقبل رجل يسوق
حمارا، عليه
طعام. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: "أين
المحترق آنفا
؟" فقام الرجل.
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
"تصدق بهذا"
فقال: يا رسول
الله ! أغيرنا
؟ فوالله ! إنا لجياع.
مالنا شيء.
قال "فكلوه".
2598- Bana Ebu't-Tahir
tahdis etti... Abbad b. Abdullah b. ezZübeyr'in tahdis ettiğine göre o Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe (r.anha)'yı şöyle derken
dinlemiştir: Mescitte Ramazan ayında bir adam Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in yanına gelip: Ey Allah'ın Resulü! Yandım, yandım dedi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Durumun ne ki?" diye sordu. Adam:
Eşimle cima ettim, dedi. Allah Resulü: "Sadaka ver" buyurdu. Adam:
Allah'a yemin ederim ey Allah'ın Nebi'si hiçbir şeyim yok. Ona (sadaka vermeye)
gücüm de yok dedi. Allah Resulü: "Otur" buyurdu. Adam da oturdu. O bu
halde iken üzerinde yiyecek (buğday) bulunan bir eşeği sürmekte olan bir adam
çıkageldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Az önce yandığını
söyleyen kişi nerede?" buyurdu. Adam ayağa kalkınca Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bunu sadaka olarak dağıt" buyurdu. Adam: Ey Allah'ın
Resulü! Bizden başkasına mı? Allah'a yemin ederim biz hem açız hem bir şeyimiz
yok, deyince. Allah Resulü: "O halde onu siz yeyin" buyurdu.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: