SAHİH-İ MÜSLİM

ZEKAT

 

باب ترك استعمال آل النبي على الصدقة

52- NEBİ (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'İN AL'İNİN ZEKAT TOPLAMAK İLE GÖREVLENDİRİLMELERİNİN TERK EDİLMESİ BABI

 

167 - (1072) حدثني عبدالله بن محمد بن أسماء الضبعي. حدثنا جويرية عن مالك، عن الزهري ؛ أن عبدالله بن نوفل بن الحارث ابن عبدالمطلب حدثه ؛ أن عبدالمطلب بن ربيعة بن الحارث حدثه قال:

 اجتمع ربيعة بن الحارث والعباس بن عبدالمطلب. فقالا: والله  ! لو بعثنا هذين الغلامين (قالا لي وللفضل بن عباس) إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم  فكلماه، فأمرهما على هذه الصدقات ، فأديا ما يؤدي الناس، وأصاب مما يصيب ؟ الناس قال: فبينما هما في ذلك جاء علي بن أبي طالب. فوقف عليهما. فذكرا له  ذلك. وقال علي بن أبي طالب: لاتفعلا. فوالله ؟  ما هو بفاعل. فانتحاه ربيعة ابن الحارث فقال: والله، ماتصنع هذا إلا نفاسة منك علينا. فوالله ؟ لقد نلت صهر رسول الله صلى الله عليه وسلم فما نفسناه عليك. قال علي أرسلوهما فانطلقا. وإضطجع علي. قال: فلما صلى رسول الله صلى الله عليه وسلم الظهر سبقناه إلى الحجرة. فقمنا عندها. حتى جاء فأخذ بآذاننا. ثم قال: "إخرجا ماتصرّران" ثم دخل ودخلنا عليه. وهو يومئذ عند زينب بنت جحش. قال: فتواكلنا الكلام. ثم تكلم أحدنا فقال: يا رسول الله: أنت أبر الناس وأوصل الناس وقد بلغنا النكاح. فجئنا لتؤمّرنا على بعض هذه الصدقات. فنؤدي إليك كما يؤدي الناس ونصيب كما يصيبون. قال: فسكت طويلا حتى أردنا أن نكلمه. قال: وجعلت زينب تلمع علينا من واء الحجاب أن لاتكلماه .قال: ثم قال : "إن الصدقة لاتنبغي لآل محمد. إنما هي أوساخ الناس . أدعوا لي محمية (وكان على الخمس) ونوفل بن الحارث بن عبدالمطلب". قال: فجاءاه. فقال لمحميه " أنكح هذا الغلام ابنتك" (للفضل بن عباس) فأنكحه. وقال لنوفل بن الحارث  " أنكح هذا الغلام ابنتك" (لي) فأنكحني وقال لمحمية " أصدق عنهما من الخمس  كذا وكذا ". قال الزهري ولم يسمه لي.

 

2478- Bana Abdullah b. Muhammed b. Esma ed-Dubai tahdis etti, bize Cuveyriye Malik'den tahdis etti, onun ez-Zühri'den rivayet ettiğine göre Abdullah b. Abdullah b. Nevfel b. el-Haris b. Abdulmuttalib tahdis ettiğine göre Abdullah b. Rabia b. el-Haris kendisine tahdis edip dedi ki: Rabia b. el-Haris ile el-Abbas b. el-Muttalib bir araya gelerek: Allah'a yemin olsun ki keşke şu iki oğlumuzu -(Rabia) dedi ki: Beni ve el-Fadl b. Abbas'ı kastederek- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e göndersek de onunla konuşsalar. O da onları bu zekatları toplamak üzere görevlendirse, insanların ödediklerini onlar da tastamam ödese, aynı şekilde insanların aldıkları ücreti bunlar da alsa, diye konuştular.

 

Onlar bunu konuşurlarken Ali b. Ebu Talib çıkageldi. Onların yanında durdu. Bu hususu ona da söylediler. Ali b. Ebu Talib: Hayır yapmayın. Allah'a yemin ederim ki o dediğinizi yapmayacaktır, dedi.

 

Bu sefer Rabia b. el-Haris ona karşı çıkarak: Allah'a yemin olsun ki bunu yapmanın sebebi senin bizi kıskanmandan başka bir sebeb değildir. Allah'a yemin olsun ki sen Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in damadı oldun. Ama biz seni kıskanmadık dedi.

 

Bu sefer Ali: Öyleyse gönderin dedi. İkisi kalkıp gittiler, Ali de uzanıp yattı. (Devamla) dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öğle namazını kılınca biz ondan önce odasının kapısına gittik ve kapının önünde durduk. Nihayet gelince kulaklarımızı tuttuktan sonra: "Haydi içinizde sakladıklarınızı çıkarın" buyurdu.

Cahş kızı Zeynep'in yanında kalacaktı. Bizler her birimiz sözü diğerine bıraktık. Sonra ikimizden birisi konuşarak: Ey Allah'ın Resulü! Şüphesiz sen insanların en iyisi akrabalık bağlarını en çok gözetenlerisin. Evlilik yaşına geldik, şu sadaka toplama görevlerinden birisine bizleri de tayin etmen için geldik. Böylelikle diğer insanların sana ödedikleri gibi biz de ödememiz gerekeni eksiksiz ödeyelim, onların aldıkları ücret gibi biz de ücretimizi alalım, dedi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uzunca sustu. Derken biz onunla konuşmak istedik. Zeynep ise perdenin arkasından bizlere ona bir şey söylemeyin, diye işaret ediyordu. Sonra Allah Resulü şöyle buyurdu: "Muhakkak sadaka Muhammed'in aile halkına yakışmaz. Çünkü o insanların (mallarının) kiridir. Bana -ganimetlerin beşte biri üzerinde görevli bulunan- Mahmiye'yi ve Nevfel b. el-Haris b. Abdulmuttalib'i çağırın" buyurdu.

 

İkisi de huzuruna gelince Mahmiye'ye el-Fadl b. Abbas'ı göstererek "bu gençle kızını nikahla" buyurdu. O da kızını ona nikahladı. Beni kast ederek Nevfel b. el-Haris'e de: "Bu gençle kızını nikahla" buyurdu. O da kızını benimle nikahladı. Sonra Mahmiye'ye: "Sen beşte birden bunların mehirlerini şu kadar şu kadar ver" buyurdu.

 

ez-Zühri dedi ki: (Abdullah b. Abdullah b. Nevfel) bana mehrin ne kadar olduğunu söylememişti.

 

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 2985; Nesai, 2608 -muhtasar-

 

AÇIKLAMA:          "Rabia b. el-Haris karşısına çıktı" ona yönelip ona doğru konuştu. "Senin böyle yapmanın tek sebebi... içinizde sakladıklarınızı çıkarın."

 

Dİyarımızdaki asıl nüshaların çoğunda bu şekilde "tusarrirani: sakladığınız" şeklindedir. el-Herevi'nin, el-Mazeri'nin ve zapt ehli diğerlerinin zikrettiği şekil budur. Yani te harfi ötreli, sad fethalı, kesreli bir ra ile ondan sonra bir diğer re iledir. Bu da kalplerinizde sakladığınız, bir araya getirdiğiniz sözler demektir. Toplayıp bir araya getirilen her şey için bu fiil kullanılır.

 

Bazı nüshalarda ise sin harfi ile "tuserrirani" şeklindedir ki bu da sırdan gelir. Yani bana sır olarak söyleyeceğiniz şeyleri söyleyin demek olur. Kadi İyaz bu hususta dört rivayet zikretmektedir. Bu iki rivayetten sonra üçüncü olarak sad harfi sakin ve ondan sonda dal harfi ile "tusdirani" şeklinde olup bu da bana neyi arz edecekseniz (söyleyin) demektir. Bu da es-Semerkandi'nin rivayetidir. Dördüncüsü ise sad ve kesreli vav ile "tusavvirani" şeklindedir. Kadi İyaz'ın dediği üzere el-Humeydi bu lafzı böylece zapt etmiştir. (Ne kurguladığınızı söyleyin demek olur) Kadi İyaz devamla dedi ki: Ama çoğu üstadımızdan naklettiğimiz rivayet sin iledir, dal ile rivayeti uzak bir ihtimal görmüştür.

 

Fakat sahih olan bizim bu diyarımızın nüshalarının bir çoğunda yer aldığını söylediğimiz şekildir. Aynı şekilde el-Metai sahibi de onu tercih ederek en doğrusu Bunun sad ve iki re harfi ile "tusarrirani" şeklidir.

 

"Evlenecek çağa geldik" bu da yüce Allah'ın: "Nihayet nikahlanacak yaşa geldiklerinde", (Nisa, 6) buyruğuna benzemektedir.

 

"Hicabın arkasından Zeynep bize işaret etmeye başladı" bir kimse elbisesi ya da eli ile işaret edecek olursa buradaki gibi "elmea ve lemea" fiili kullanılır.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Abdulmuttalib b. Rabia ile el-fadl b. Abbas'a sadaka (zekat) toplamak görevini ve ona verilen ücretin de kendilerine verilmesini isteyince: "Şüphesiz sadaka Muhammed aline yakışmaz" buyurması, zekatın ister üzerinde çalışmak sebebi ile ister fakirlik, yoksulluk ve bunun dışında kalan sekiz neden dolayısı ile olsun onlara haram olduğunun delilidir. Mezhep alimlerimize göre sahih olan' budur. Bazı mezhep alimlerimiz ise Haşim oğulları ile Muttalib oğullarının zekat toplamak üzerinde çalışan kimsenin (amil) payı karşılığında onların da toplamak için görevlendirilmelerinin caiz olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bu bir icare akdidir. Ancak bu görüş zayıf ya da batıldır. Bu görüşün reddi hususunda da bu hadis gayet açıktır.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "O ancak insanların kiridir" buyurması zekatın Haşim oğulları ile Mutt"llib oğullarına haram kılınmasındaki illete (sebeb ve gerekçeye) dikkat çekmektedir. Bu ise onların şeref ve haysiyetleri ve kirlerden uzak tutulmak istenmeleridir. "İnsanların kirleri" ise, zekat onların mallarını ve nefislerini temizleyici bir araçtır anlamındadır. Nitekim yüce Allah: "Onların mallarından bir sadaka al ki onunla kendilerini temizleyip arındırasın" (Tevbe, 103) buyurmaktadır. Buna göre zekat kirlerin kendisi ile yıkandığı su gibidir.

 

 

 

167 - (1072) حدثنا هارون بن معروف. حدثنا ابن وهب. أخبرني  يونس بن يزيد عن ابن شهاب، عن عبدالله بن الحارث بن نوفل الهاشمي ؛ أن عبدالمطلب بن ربيعة بن الحارث بن عبدالمطلب أخبره ؛ أن أباه ربيعة بن الحارث بن عبدالمطلب والعباس بن عبدالمطلب، قالا لعبدالمطلب بن ربيعة و للفضل بن عباس: ائتيا رسول الله صلى الله عليه وسلم. وساق الحديث بنحو حديث مالك . وقال فيه: فألقى علي رداءه ثم اضطجع عليه . وقال : أنا أبو حسن القرم. والله ! لا أريم مكاني حتى يرجع إليكما ابناكما، بحور مابعثتما به إلى رسول الله صلى الله عله وسلم. وقال في الحديث: ثم قال لنا

 "إن هذه الصدقات إنما هي أوساخ الناس. إنها لاتحل لمحمد ولا  لآل محمد". وقال: أيضا : ثم قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: " ادعوا لي محمة بن جزء" وهو رجل من بني أسد كان رسول الله صلى الله عليه وسلم استعمله على الأخماس.

 

2479- Bize Harun b. Martıf tahdis etti, bize İbn Vehb tahdis etti, bana Yunus b. Yezid İbn Şihab'dan haber verdi, o Abdullah b. el-Haris b. Nevfel el-Haşimi'den rivayet ettiğine göre Abdulmuttalib b. Rabia b. el-Haris b. Abdulmuttalib'in kendisine haber verdiği üzere babası Rabia b. el-Haris b. Abdulmuttalib ile el-Abbas b. Abdulmuttalib, Abdulmuttalib b. Rabia ile el-Fadl b. Abbas'a: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gidin dediler ve hadisi Malik'in hadisi rivayet ettiğine yakın olarak rivayet etti. Bu rivayetinde şunları da söyledi: Bunun üzerine Ali ridasını bıraktıktan sonra üzerine yattı ve: Ben kahraman Ebu Hasan Allah'a yemin olsun ki oğullarınız size onları Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gönderdiğiniz maksat ile ilgili cevabını alıp getirmedikleri sürece yerimden ayrılmayacağım dedi.

 

Yine bu hadiste (ravi) dedi ki: Sonra (Allah Resulü) bize: "Şüphesiz bu sadakalar ancak insanların kiridir ve şüphesiz bu sadaka Muhammed'e de Muhammed'in aline de helal değildir" buyurdu. Yine ravi şöyle dedi: Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bana Mahmiye b. Cez'i çağırın" buyurdu. Mahmiye ise Esed oğullarından bir adam idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisini ganimetlerin beşte biri üzerine görevlendirmişti.

 

 

AÇIKLAMA:          "Bize Harun b. Ma'ruf tahdis etti, bize İbn Vehb tahdis etti, bana Yunus b. Yezid İbn Şihab'dan haber verdi, o Abdullah b. el-Haris b. Nevfel el-Haşimi'den rivayet ettiğine göre Abdulmuttalib b. Rabia b. Haris b. elMuttalib kendisine haber verdi." Yunus'un İbn Şihab'dan rivayetinde Müslim de bu senet bu şekildedir. Ama bundan önceki "Cuveyriye'den o Malik'den o ez-Zühri'den" diye nakledilen rivayete göre "Abdullah b. Abdullah b. Nevfel" diye zikredilmektedir. Her ikisi de doğrudur ama asıl Malik'in rivayetidir. Yunus'un rivayetinde onu nesebini dedesine nisbet ederek söylemiştir. Fakat böyle bir söyleyiş reddedilen bir söyleyiş değildir. Nesai dedi ki: Bizler bu hadisiMalik'den Cuveyriye b. Esma'dan başka rivayet eden bir kimse olduğunu bilmiyoruz.

 

(2478) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Humusdan bunların mehirlerini ver" buyruğu ile humusta (ganimetlerin beşte birinde) ki akrabaların payını kastetmiş olma ihtimali vardır. Çünkü her ikisi de zevilkurba: akrabalar kapsamına giren Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in akrabalarıdır. Ayrıca Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in beşte birdeki payından mehirlerini öde, anlamına da gelebilir.

 

Ali (r.anh)'ın: "Ben yiğit Ebu Hasan'ım" lafzında "hasan" ismi tenvinli söylenir. (Yiğit anlamı verilen) "elkarm" ise, efendi demektir. Asıl anlamı ise erkek devedir.

 

Hattabi dedi ki: Bu işleri bilmekte ve doğru görüş sahibi olmakta -erkek deve gibi- önde olan kişi demektir. Bizim diyarımızda bilinen en sahih zapt şekli bu Iafızda böyle olmakIa birlikte Kadi İyaz'ın naklettiği ikinci şekil ise "Ebu'I-hasan el-kavm" şeklidir ki hasen ismi kavme izafe edilmiştir. Bu da kavmin bilgini ve sağlam görüş sahibi demektir. Yine Kadi İyaz'ın naklettiği üçüncü şekil ise: "Ebu Hasanılın tenvinli gelmesi "el-Kavm" lafzının ise merfu olmasıdır. Yani ben ey kavim, sağIam görüşü sahibi olduğunu bildiğiniz kişiyim. Bu ise zayıf bir şekildir. Çünkü nida harfleri "kavm" ve benzerlerine nida edilmesi halinde hazf edilmez.

 

"Allah'a yemin ederim ki... cevabını getirmedikçe yerimden ayrılmam" buradaki "havr" o hususa dair cevap demektir. el-Herevi bunu açıklarken şunları söyler: Ben onunla konuştum ama o da bana ne bir havr ne de bir huveyr (yani küçük büyük hiçbir cevap vermedi) denilir. Bunun hüsrana uğramak anlamına gelme ihtimali de vardır. Yani onlar elleri boş dönünceye kadar ... demek olur. Çünkü havrın asıl manası neticede eksik olmak, eksik kalmaktır. Kadi İyaz hadisin bağIamına daha uygun budur demektedir.

 

"İki oğlunuz" anlamındaki "ibnakuma" lafzını bu şekilde tesniye ile zapt ettik. Ama bazı asıl nüshalarda (oğullarınız anIamında) "ebnaüküma" şeklinde çoğuI olarak gelmiştir. Bunu da Kadi İyaz nakletmiş ve şöyle söylemiştir:

 

Ancak bu söyleyiş bir yanılmadır. Doğrusu birincisidir. Fakat BununIa birlikte ikincisi de her iki kişi hakkında da çoğuI kullananIarın görüşlerine göre sahih kabuI edilebilir.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: mana Mahmiye bin Cez'i -ki o Esed oğullarından bir adamdı- çağırın. " Mahmiye ismi fethalı bir mim, sakin bir ha, sonra kesreli bir başka mim, sonra da şeddesiz bir ya ile telaffuz edilir. "cez" ise fethalı cim, sakin ze ve arkasından hemze iledir. Daha sahih olan budur. Kadi İyaz dedi ki: Genel olarak hafızlar sağlam rivayet sahipleri ile ravilerin çoğunluğu bunu böyle söylerler. Abdulgani b. Said ise şöyle demektedir: Bu ye harfi ile "cezi" de söylenir, diyarımızdaki bir nüshada da bu şekildedir. Kadi İyaz dedi ki: Ebu Ubeyd dedi ki: Bu bize göre ze harfi şeddeli olmak üzere "cezz" şeklindedir.

 

"Ki o Esedoğullarından bir adamdır" hakkında da Kadi İyaz şunları söylemektedir: Bu şekilde kaydedilmiş olmakla birlikte mahfuz olan onun Esed oğullarından değil Zubeyd oğullarından olduğudur"

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

53- NEBi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'E HAŞİM OĞULLARI İLE MUTTALİB OĞULLARINA HEDİYENİN -HEDİYEYİ DAHA ÖNCE ALMIŞ OLAN KİŞİ SADAKA OLMAK ÜZERE ALMIŞ OLSA DAHİ. MÜBAH OLDUĞU VE SADAKAYI KENDİSİNE SADAKA VERİLEN KİŞİ KABZ EDECEK OLURSA ARTIK ONDAN SADAKA NİTELİĞİNİN KALKMIŞ OLUP KENDİSİNE SADAKA ALMASI HARAM OLANLARDAN HER BİR KİMSE İÇİN HELAL OLDUĞUNUN BEYANI BABI