SAHİH-İ MÜSLİM |
ZEKAT |
باب ذكر
الخوارج
وصفاتهم
48- HARİCİLERİ VE
ONLARIN NİTELİKLERİNİ ZİKRE DAİR BİR BAB
142 - (1063) حدثنا
محمد بن رمح
بن المهاجر.
أخبرنا الليث
عن يحيى بن
سعيد، عن أبي
الزبير، عن
جابر بن عبدالله.
قال:
أتي
رجل رسول الله
صلى الله عليه
وسلم
بالجعرانة.
منصرفه من
حنين. وفي ثوب
بلال فضة.
ورسول الله
صلى الله عليه
وسلم يقبض
منها. يعطى
الناس. فقال:
يا محمد ! اعدل.
قال: "ويلك !
ومن يعدل إذا
لم أكن أعدل ؟
لقد خبت وخسرت
إن لم أكن
أعدل " فقال
عمر بن الخطاب
رضي الله عنه:
دعني. يا رسول
الله ! فأقتل
هذا المنافق.
فقال: "معاذ
الله ! أن
يتحدث الناس
أني أقتل
أصحابي. إن
هذا وأصحابه
يقرأون
القرآن. لا
يجاوز
حناجرهم.
يمرقون منه
كما يمرق
السهم من
الرمية".
2446-
Bize Muhammed b. Rumh b. el-Muhacir tahdis etti, bize Leys, Yahya b. Said'den
haber verdi, o Ebu'z-Zübeyr'den, o Cabir b. Abdullah'dan şöyle dediğini rivayet
etti: Bir adam Huneyn dönüşü sırasında Ci'rane de iken Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in yanına gelmişti. Bilal'in elbisesinde ise bir miktar gümüş vardı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O gümüşten avuçlayıp insanlara
veriyordu. Bu adam: Ey Muhammed adaletli ol! dedi. Allah Resulü: "Yazıklar
olsun sana. Eğer ben adalet yapmıyorsam kim adaletli olabilir? Eğer ben adil
olmazsam gerçekten zarar ettim, hüsrana uğradım demektir" buyurdu. Bunun
üzerine Ömer b. el-Hattab: Bırak beni ey Allah'ın Resulü şu münafığı öldüreyim
dedi. Allah Resulü: "İnsanların benim ashabımı öldürdüğümden söz
etmelerinden Allah'a sığınırım. Şüphesiz bu ve onun arkadaşları Kur'an'ı
okurlar ama onların hançerelerinden aşağıya inmez. Okun hedefini delip geçtiği
gibi bunlar da ondan (İslam'dan) çıkıp giderler" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
(1063) حدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
عبدالوهاب
الثقفي. قال:
سمعت يحيى بن
سعيد يقول:
أخبرني أبو الزبير
؛ أنه سمع
جابر بن
عبدالله. ح
وحدثنا أبو
بكر بن أبي
شيبة. حدثنا
زيد بن
الحباب. حدثني
قرة بن خالد.
حدثني أبو الزبير
عن جابر بن
عبدالله ؛ أن
النبي صلى الله
عليه وسلم كان
يقسم مغانم
وساق الحديث.
2447- Bize Muhammed b.
el-Müsenna tahdis etti, bize Abdülvehhab es-Sakafi tahdis edip dedi ki: Yahya
b. Said'i şöyle derken dinledim: Bana Ebu'z-Zübeyr'in haber verdiğine göre o
Cabir b. Abdullah'ı (şöyle derken) dinledi. (H.) Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe de
tahdis etti, bize Zeyd b. el-Hubab tahdis etti, bana Kurra b. Halid tahdis
etti, bana Ebu Zubeyr, Cabir b. Abdullah'dan tahdis ettiğine göre Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bazı ganimetleri paylaştırıyordu, deyip hadisin
geri kalan kısmını rivayet etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (2446)
"Eğer ben adalet yapmazsam kim adalet yapacak? O taktirde zarar ve hüsrana
uğrarım." Buradaki "hibtu ve hasirtu: zarara ve hüsrana uğrarım"
aynı zamanda te harfleri fethalı olarak da rivayet edilmiştir. (Fethalı
rivayetin anlamı: Sen zarar ve hüsrana uğradın şeklindedir). Ötreli okuyuşun
anlamı açıktır. Fethalı okuyuşun takdiri ise: Ey bana uyan kişi! Eğer ben
adalet yapmazsam sen zarar ve hüsrana uğradın demektir. Çünkü sen adaletli
olmayan bir kimseye uyuyor ve onun peşinden gidiyorsun. Fethalı okuyuş daha
meşhurdur. Allah en iyi bilendir.
"Ömer b. el-Hattab:
Ey Allah'ın Resulü! Beni bırak da şu münafığı öldüreyim" başka
rivayetlerde Halid b. el-Velid'in onu öldürmek için izin istediği
belirtilmektedir. Her iki hadis arasında ise bir çelişki yoktur. Aksine her
biri bu işi yapmak için izin istemiştir.
"Kur'an'ı okurlar
da hançerelerinden aşağıya inmez." Kadı lyaz dedi ki: Bu buyruk iki
şekilde açıklanmıştır. Birincisine göre kendileri onun anlamını, inceliklerini
bilmez. Dolayısı ile okudukları Kur'an'dan yararlanmazlar. Onların ağızlarıyla
hançere ve boğazlarıyla okumanın dışında Kur'an'dan bir payları yoktur. Çünkü
harfler buralardan çıkar. İkinci açıklamaya göre ise; onların hiçbir amelleri
ve Kur'an okumaları yükselmez ve kabul edilmez.
"Okun hedefinden
çıktığı gibi ondan çıkarlar" diğer rivayette (2448) "İslam'dan
çıkarlar" ötekinde (2449) "dinden çıkarlar" şeklindedir. Kadı
lyaz dedi ki: Bu da şu demektir: Onlar ok ağı bir taraftan delip öbür tarafından
çıktığı ve hedefinden oka hiçbir şey bulaşmadığı zaman nasıl çıkıyorsa ondan
öylece çıkarlar.
Hadisdeki
"ramiyye" kendisine ok atılan ağ demektir. Burada dinden kasıt ise
İslam'dır. Şanı yüce Allah'ın: "ŞüphesizAllah nezdinde din İslam'dır"
(Ali İmran, 19) buyurduğu gibi.
Hattabı ise dedi ki:
Burada dinden kasıt itaattir. Yani imama itaatin dışına öyle çıkarlar.
Bu hadislerde Haricileri
tekfir edenlerin lehine delil vardır.
Kadı lyaz -Yüce Allah'ın
rahmeti ona- dedi ki: el-Mazerı dedi ki: İlim adamları Haricileri tekfir
hususunda ihtilaf etmişlerdir. Hatta bu mesele neredeyse diğer meseleler
arasında içinden çıkılması en zor bir mesele haline gelmiş gibidir. Ben
Ebu'l-Meali'yi fakih Abdulhak -yüce Allah'ın rahmeti ikisine de olsun-
kendisini bu mesele hakkında bir şeyler söylemeye teşvik ettiği halde ona
bundan uzak durup çekinmesini söylediğini, bu hususta hata yapmanın ,pek ağır
olduğunu belirterek özür beyan ettiğini gördüm. Çünkü kafir bir kimseyi dine
sokmak ile müslüman birisini dinden çıkarmak gerçekten çok büyük bir iştir.
Ayrıca bu hususta Kadı Ebu Bekr el-Bakillani'nin sözleri arasında da
tutarsızlıklar bulunmaktadır. Usul ilminde onun ne kadar bilgili olduğunu da
ayrıca hatırlatalım. İbnu'l-Bakillani kendisi bu meselenin zor meselelerden
birisi olduğuna işaret etmiştir. Çünkü Hariciler açıkça kafir olduklarını ifade
etmemişlerdir. Onlar ancak küfre götürecek sözler söylemişlerdir. Şimdi ben
sana görüş ayrılığının inceliğini ve bu meselenin neden içinden çıkılması zor
bir mesele olduğunu açıklayayım. Çünkü mesela Mutezile.'ye:'mensub bir kimse
şüphesiz yüce Allah alimdir ama ilmi yoktur, Haydırfakat hayatı yoktur der ve
tekfir hususundan kanaat belirtecekleri içinden çıkılması zor birduruma
düşürür. Çünkü bizler ümmetin dininin kesin olarak şu hükmü ihtiva
ettiğinibiliyoruz: Yüce Allah'ın Hayolmadığını, alim olmadığını söyleyen bir
kimse kafir olur. Ayrıca alim bir kimsenin ilminin olmamasının imkansız
olduğuna dair delil de ortadadır. Peki durum bu iken biz Mutezileyi ilmi kabul
etmediği zaman Allah'ın da alim olmasını reddetmiş midir diyeceğiz. Böyle demek
icma ile küfürdür. Onun ilmin esasını kabul etmemekle birlikte alim olduğunu
kabul etmesinin kendisine bir faydası yoktur. Böyle mi diyeceğiz yoksa o yüce
Allah'ın alim olduğunu itiraf etmiştir, onun ilmi inkar etmesi kafir olmasını
gerektirmez. Sonuç itibari ile onun alim olmamasına götürse dahi böyle mi
diyeceğiz? İşte içinden çıkılması zor nokta burasıdır. el-Mazerı'nin
açıklamaları bunlardır.
Şafii'nin ve mezhebine
mensub ilim adamlarının büyük çoğunluğunun görüşüne göre Hariciler tekfir
edilmezler. Kaderiye, Mutezile'nin büyük çoğunluğu ve heva ehli diğer
taifelerin durumu da budur. Şafii -Yüce Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Ben
Hattabıye dışında bid'at ve heva ehli taifelerin şahitliğini kabul ederim.
Hattabıye ise mezhep itibari ile kendilerine muvafakat edenlerin lehine sadece
onların sözlerine dayanarak şahitlik yapan Rafızilerin bir taifesidir. Onların
şahitliklerini reddetmesinin sebebi ise bid'atlerinden dolayı değil bu kanaatlerinden
dolayıdır. Allah en iyi bilendir.
143 - (1064) حدثنا
هناد بن
السري. حدثنا
أبو الأحوص عن
سعيد بن
مسروق، عن
عبدالرحمن بن
أبي نعم، عن
أبي سعيد
الخدري ؛ قال:
بعث
علي رضي الله
عنه، وهو
باليمن،
بذهبة في تربتها،
إلى رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فقسمها
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم بين
أربعة نفر:
الأقرع بن
حابس
الحنظلي،
وعيينة بن بدر
الفزاري،
وعلقمة بن
علاثة
العاشمري، ثم
أحد بني كلاب،
وزيد الخير
الطائي، ثم
أحد بني
نبهان. قال:
فغضبت قريش.
فقالوا: أتعطي
صناديد نجد
وتدعنا ؟ فقال
رسول الله صلى
الله عليه وسلم:
"إني إنما
فعلت ذلك
لأتألفهم"
فجاء رجل كث اللحية.
مشرف
الوجنتين.
غائر العينين.
ناتئ الجبين
محلوق الرأس.
فقال: اتق
الله. يا محمد !
قال: فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: "فمن يطع
الله إن عصيته
! أيأمنني على
أهل الأرض
ولا
تأمنوني ؟"
قال: ثم أدبر
الرجل. فاستأذن
رجل من القوم
في قتله. (يرون
أنه خالد بن
الوليد) فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: "إن من
ضئضئ هذا قوما
يقرأون
القرآن لا
يجاوز حناجرهم.
يقتلون أهل
الإسلام.
ويدعون أهل
الأوثان.
يمرقون من
الإسلام كما
يمرق السهم من
الرمية. لئن
أدركتهم
لأقتلنهم قتل
عاد".
2448-
Bize Hennad b. es-Serri tahdis etti, bize Ebu'l-Ahvas, Said b. Mesruk'dan
tahdis etti, o Abdurrahman b. Ebu Nu'm'dan, o Ebu Said elHudri'den şöyle
dediğini rivayet etti: Ali (r.anh) Yemen de iken toprağı içerisinde bir miktar
albnı Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e göndermişti. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) de onu şu dört kişi arasında paylaştırmıştı:
Akra b. Habis
el-Hanzali, Uyeyne b. Bedr el-Fezari, Alkame b. Ulase el-Amiri -sonra da Kilab
oğullarından birisi- ve Zeyd el-Hayr et-Tai -sonra da Nebhan oğullarından
birisi- (Ebu Said) dedi ki: Bu sebeble Kureyş kızıp: Bizi bırakıp da
Necidlilerin ileri gelenlerine mi veriyor deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Ben bu yaptığımı ancak onların kalplerini ısındırmak için
yaptım" buyurdu. Derken gür sakallı, elmacık kemikleri çıkık, gözleri
çukur, alnı öne doğru tümsek, başı tıraşlı bir adam çıkageldi ve: Ey Muhammed!
Allah'tan kork dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Allah'a ben isyan edersem kim itaat edecek? O yer yüzündekiler hakkında
bana güveniyor da siz mi bana güvenmiyorsunuz?" buyurdu. Sonra o adam
arkasını dönüp gitti. Orada bulunanlardan birisi -onun Halid b. el-Velid
olduğunu zannediyorlardı- adamı öldürmek için izin isteyince Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şüphesiz bu adamın soyundan
Kur'an'ı okuyan ama hançerelerinden aşağı inmeyen bir kavim gelecektir. Bunlar
İslam ehlini öldürecekler, putperestleri bırakacaklar. Okun hedefini delip
çıktığı gibi İslam'dan öyle çıkarlar. Andolsun onlara yetişecek olursam Ad
kavminin öldürüldüğü gibi ben de onları öldüreceğim. "
Diğer tahric: Buhari,
3344, 4351, 4667, 7432, 4764; Nesai, 2577, 4112
AÇIKLAMA: "Ali (r.a.)
Yemen de iken toprağı içerisinde bir parça altın göndermişti." Bizim
diyarımızdaki bütün nüshalarda (bir parça altın anlamındaki lafız)
"bizehbetin" şeklinde zel harfi fethalı olarak kaydedilmiştir. Kadi
İyaz da Müslim'in el-Culudi'den diye nakleden bütün ravilerinden de böylece
zikretmiştir. Ama İbn Nahan'ın rivayetinde aynı lafzın küçültme ismi olarak
"bizuheybetin" diye kaydedilmiştir.
Bu rivayette
"Uyeyne b. Bedr el-Fezari" şeklindeki adlandırma ve bundan sonraki
Kuteybe yolu ile gelen rivayette de böyle olup orada da "Uyeyne b.
Bedr" demiştir ama bazı nüshalarda ikinci rivayette Uyeyne b. Hısn
şeklinde çoğunluğunda ise Uyeyne b. Bedr şeklindedir. Bununla birlikte bundan
önceki rivayette -ki o şiirin yer aldığı rivayettir- bütün nüshalarda Uyeyne b.
Hısn şeklindedir. Hepsi doğrudur. Çünkü Hısın onun babasıdır, Bedr ise onun
babasının dedesidir. Bu sebeble bazen babasına bazen da şöhreti dolayısı ile
babasının dedesine nisbet edilmiştir. Bundan dolayıdır ki şair: "O zaman
Bedir de yoktu Habis de yoktu" derken onun babasının dedesine nisbet
etmiştir.
Neseben adı: Uyeyne b.
Hısn b. Huzeyfe b. Bedr b. Amr b. Cuveyriye b. Levezan b. Sa'lebe b. Adiy b.
Fezare b. Dinar el-Fezari'dir.
Bu rivayette
"Zeydu'l-Hayr et-Tai" dediğini görüyoruz. Bütün nüshalarda
"el-Hayr" vasfı bu şekilde re harfi iledir. Bundan sonraki rivayette
ise lam harfi ile "Zeyd el-Hayr" dır. Her ikisi de doğrudur, her iki
şekil de söylenir. Cahiliye döneminde ona Zeyd el-Hayl deniliyordu, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona İslam'da "Zeyd el-Hayr" demiştir.
"Necid'in ileri
gelenlerine ... " sanadtd ileri gelenler, efendiler demektir. Tekili
"sındid" diye gelir.
"Gür sakallı,
elmacık kemikleri çıkık. .. " bir adam geldi. "Kessullihye: Gür
sakallı" ibaresinde kaf harfi fethalıdır, sakalının saçları pek çok
demektir. "Vecne" elmacık kemikleri vav harfi fethalı, ötreli ve
kesreli olarak da söylenir. Aynı şekilde ecne de denilir. Aslında yanak eti
anlamındadır.
"Alnı ileri doğru
çıkık" cebin aslında alnın yan tarafıdır. Her bir insanın alnın yanlarında
bulunan iki cebini (şakağı) olur.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Bunun sülalesinden öyle bir kavim gelecek
ki..." bu lafız (dıdı) bir şeyin aslı esası demektir. Bizim diyarımızdaki
bütün nüshalarda bu şekildedir. Kadi İyaz cumhurdan ve bazılarından bu lafzı
hem dad harfleri ile hem sad harfleri ile zaptettiklerini nakletmektedir ki dil
bakımından bu da doğrudur. Dilciler şöyle demişlerdir: Bir şeyin aslının çok
sayıda ismi vardır. Bunlar arasında dad ve sad harfleri ile olan bu lafız da
vardır. Dilciler bundan daha başka lafızlar da sıralamışlardır.
''Andolsun onlara
yetişecek olursam Ad kavminin öldürüldüğü gibi onları öldüreceğim. " Yani
onların kökünü kazıyacak şekilde tamamen öldüreceğim. Nitekim yüce Allah:
"Sen onlardan geriye kalan bir şey görüyor musun?" (Hakka, 8)
buyurmuştur.
Bu buyrukta onlarla
savaşmak teşvik edilmekte ve Ali (r.anh)'ın onlarla savaşması sebebi ile
fazileti dile getirilmektedir.
144 - (1064) حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
عبدالواحد عن
عمارة بن
القعقاع.
حدثنا
عبدالرحمن بن
أبي نعيم. قال:
سمعت أبا سعيد
الخدري يقول:
بعث
علي بن أبي
طالب إلى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم، من
اليمن، بذهبة
في أديم
مقروظ. لم تحصل
من ترابها.
قال: فقسمها
بين أربعة
نفر: بين
عيينة بن حصن،
والأقرع بن
حابس، وزيد
الخيل،
والرابع إما
علقمة بن
علاثة وإما
عامر بن الطفيل.
فقال رجل من
أصحابه: كنا
نحن أحق بهذا من
هؤلاء. قال:
فبلغ ذلك
النبي صلى
الله عليه وسلم
فقال: "ألا
تأمنوني ؟
وأنا أمين من
في السماء،
يأتيني خبر
السماء صباحا
ومساء" قال:
فقام رجل غائر
العينين. مشرف
الوجنتين.
ناشز الجبهة.
كث اللحية.
محلوق الرأس.
مشمر الإزار.
فقال: يا رسول
الله ! اتق
الله. فقال:
"ويلك ! أو لست
أحق أهل الأرض
أن يتقى الله"
قال: ثم ولي
الرجل. فقال
خالد بن
الوليد: يا رسول
الله ! ألا
أضرب عنقه ؟
فقال "لا. لعله
أن يكون يصلي".
قال خالد: وكم
من مصل يقول
بلسانه ما ليس
في قلبه. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: "إني لم
أومر أن أنقب
عن
قلوب الناس.
ولا
أشق بطونهم"
قال: ثم نظر
إليه وهو مقف
فقال: "إنه
يخرج من ضئضئ
هذا قوم يتلون
كتاب الله.
رطبا لا يجاوز
حناجرهم. يمرقون
من الدين كما
يمرق السهم من
الرمية". قال:
أظنه قال: "لئن
أدركتهم
لأقتلنهم قتل
ثمود".
2449-
Bize Kuteybe b. Said tahdis etti, bize Abdulvfıhid, Umfıre b. el-Ka'ka'dan
tahdis etti, bize Abdurrahman b. Ebu Nu'ın tahdis edip dedi ki: Ebu Said el-Hudri'yi
şöyle derken dinledim: Ali b. Ebu Talib Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e Yemen'den toprciğından arındırılmamış mazı ile tabaklanmış deri
parçası içerisinde bir parça altın göndermişti. O altın parçasını Uyeyne b.
Hısn, el-Akra b. Hfıbis, Zeyd el-Hayl ve dördüncüleri ya Alkame b. Ulfıse ya da
Amir b. et-Tufayl olan dört kişi arasında paylaştırdı. Ashabından bir adam: Biz
bunu bunlardan daha çok hak ediyorduk dedi. Onun bu sözü Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e ulaşınca şöyle buyurdu: "Ben göktekilerin emini iken,
sabah akşam semanın haberi bana geliyorken bana güvenmiyor musunuz?"
buyurdu.
Gözleri çukur, elmacık
kemikleri çıkık, alnı (şakağı) yüksek, sakalı gür, başı tıraşlı, izarını yukarı
doğru çekmiş bir adam kalkıp: Ey Allah'ın Resulü, Allah'tan kork! dedi. Allah
Resulü: "Yazık olsun sana! Yeryüzündekilerin hepsi arasında Allah'tan
korkmaya en layık olan ben değil miyim?" buyurdu. Sonra o adam arkasını
dönüp gidince Halid b. el-Velid: Ey Allah'ın Resulü! Boynunu vurayım mı? dedi.
Allah Resulü: "Hayır, belki o namaz kılan birisidir" buyurdu. Halid:
Ama nice namaz kılan vardır ki dili ile kalbinde olmayan şeyler söylüyor, dedi.
Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben insanların
kalplerini eşelemekle de onların karınlarını yarmakla da emrolunmadım"
buyurdu. Sonra Allah Resulü o adam arkasını dönüp gitmişken ona bakıp şöyle
buyurdu: "Bunun sülalesinden Allah'ın kitabını taptaze hali ile okuyacak
fakat gırtlaklarından aşağısına geçmeyecek, okun hedefini delip Çıktığı gibi
dinden öylece çıkacak kimseler gelecektir" buyurdu. (Ravi) dedi ki:
Zannederim: "Andolsun onlara yetişecek olursam Semud kavminin öldürüldüğü
gibi andolsun onları öldüreceğim" dedi.
AÇIKLAMA: "Mazı
ile tabaklanmış bir deri içinde" makruz, mazı ile tabaklanmış demektir.
"Toprağından
arındırılmamış" ayrılmamış demektir.
Bu rivayette
"dördüncüleri ya Alkame b. Ulase ya da Amir b. et-Tufeyl olan" sözü
ile ilgili olarak ilim adamları şöyle demişlerdir: Burada Amir'in sözkonusu
edilmesi açık bir yanlışlıktır. Çünkü Amir bu olaydan senelerce önce vefat
etmiştir. Doğrusu ise bu kişinin Alkame b. Ulase olduğunu kesin bir ifade ile
söylemektir. Nitekim diğer rivayetlerde bu kesin bir şekilde böylece ifade edilmiştir.
Allah en iyi bilendir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Ben insanların kalplerini deşmekle de karınlarını
yarmakla da emrolunmadım" buyruğu şu demektir. Ben zahire göre hükmetmekle
emrolundum. Gizli hallerin hesabını görmek Allah'a aittir. Nitekim Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onlar bunu söyledikleri taktirde kanlarını
ve mallarını benden korumuş olurlar. Onun hakkı ile olması hali müstesnadır.
Hesaplarını görmek ise Allah'a aittir" buyurmuştur. Yine hadisde: "Onun
kalbini açıp baksaydın ya" buyurmuştur.
"Arkasını dönüp
giderken" yani bize arkasını dönüp gidiyorken.
145 - (1064) حدثنا
عثمان بن أبي
شيبة. حدثنا
جرير عن عمارة
بن القعقاع،
بهذا الإسناد.
قال: وعلقمة
بن علاثة. ولم
يذكر عامر بن
الطفيل. وقال:
ناتيء
الجبهة. ولم
يقل: ناشز.
وزاد: فقام
إليه عمر بن
الخطاب رضي
الله عنه
فقال: يا رسول
الله ! ألا
أضرب عنقه ؟ قال
"لا". قال: ثم
أدبر فقام
إليه خالد،
سيف الله،
فقال: يا رسول
الله ! ألا
أضرب عنقه ؟
قال "لا"،
فقال "إنه
سيخرج من ضئضئ
هذا قوم يتلون
كتاب الله
لينا رطبا".
وقال: قال
عمارة: حسبته
قال "لئن
أدركتهم
لأقتلنهم قتل
ثمود".
2450-
Bunu bize Osman b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Cerir, Umare b. Ka'ka'dan bu
isnad ile tahdis etti ve: "Ve Alkame b. Ulase" deyip Amir b.
et-Tufayl'i zikretmedi. Ayrıca o: Şakağı çıkık derken (çıkık anlamındaki)
"nati" lafzını kullandı "naşiz" lafzını kullanmadı. Bir de
şunları ziyade eyledi: Bunun üzerine Ömer b. el-Hattab (r.anh) kalkıp: Ey
Allah'ın Resulü! Boynunu vurmayayım mı? dedi. Allah Resulü: "Hayır"
buyurdu. Sonra adam arkasını dönüp gidince Allah'ın kılıcı Halid ona doğru
kalkıp:
Ey Allah'ın Resulü
boynunu vurmayayım mı? cedi. Allah Resulü: "Hayır" dedi. Sonra:
"Şüphesiz Bunun sülalesinden Allah'ın kitabını yumuşak ve taze okuyacak
bir kavim çıkacaktır" buyurdu. (Ravi) dedi ki: Umare dedi ki:
Zannederim:
"Andolsun onlara yetişecek olursam Semud'un öldürüldüğü gibi onları
öldüreceğim" dedi.
146 - (1064) وحدثنا
ابن نمير.
حدثنا ابن
فضيل عن عمارة
بن القعقاع،
بهذا الإسناد.
وقال بين
أربعة نفر: زيد
الخير،
والأقرع ابن
حابس، وعيينة
بن حصن، وعلقمة
بن علاثة أو
عامر بن
الطفيل. وقال:
ناشز الجبهة. كرواية
عبدالواحد.
وقال:
إنه
سيخرج من ضئصئ
هذا قوم. ولم
يذكر "لئن
أدركتهم
لأقتلنهم قتل
ثمود".
2451-
Bize İbn Numeyr de tahdis etti, bize İbn Fudayl, Umare b. el-Ka'ka'dan bu isnad
ile tahdis etti ve şöyle dedi: Zeyd el-Hayr, el-Akra b. Habis, Uyeyne b. Hısn
ve Alkame b. Ulase yahut Amir b. et-Tufayl adındaki dört kişi arasında
(paylaştırdı) dedi. Bir de: Abdulvahid'in rivayetinde olduğu gibi (şakağı çıkık
anlamında): Naşizülcebhe dedi ve ayrıca: Bunun sülalesinden bir kavim çıkacak
demekle birlikte "andolsun onlara yetişecek olursam Semud'un öldürülüşü
gibi onları öldüreceğim" ibaresini zikretmedi.
AÇIKLAMA: (2450)
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Yüce Allah'ın kitabını yumuşak
ve taze okuyacaklar" bu ibare nüshaların bir çoğunda "leyyinen:
yumuşak" diye nun ile yani kolayca okuyacaklar şeklindedir. Pek çok
nüshada ise nun harfi zikredilmeden "leyyen" şeklindedir. Kadi İyaz
Bunun üstadlarının çoğunluğunun rivayeti olduğuna işaret ederek şöyle
demektedir: Bu onların hıfzlarının çokluğu sebebi ile kolaylıkla (okurlar)
demektir.
Ayrıca şunları
söylemektedir: Bunun, dillerini (Kur'an okurken) eğip bükeder anlamında olduğu
da söylenmiştir. Yani anlamlarını ve tevilini tahrif edip değiştirider. Bu
ifade şahitlikte lafı eğip bükmek anlamından gelme ihtimali vardır ki bu da
meyletmek, kaydırmak demektir. Bu açıklamayı da İbn Kuteybe yapmıştır.
147 - (1064) وحدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
عبدالوهاب.
قال: سمعت
يحيى بن سعيد
يقول: أخبرني
محمد بن
إبراهيم عن
أبي سلمة
وعطاء بن يسار
؛ أنهما أتيا
أبا سعيد
الخدري
فسألاه عن الحرورية
؟ هل سمعت
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
يذكرها
قال: لا أدري
من الحرورية.
ولكني سمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقول:
"يخرج
في هذه الأمّة
(ولم يقل: منها)
قوم تحقرون
صلاتكم مع
صلاتهم.
فيقرأون
القرآن. لا يجاوز
حلوقهم (أو
حناجرهم)
يمرقون من
الدين مروق
السهم من
الرمية. فينظر
الرامي إلى
سهمه. إلى
نصله. إلى
رصافه.
فيتمارى في
الفوقة. هل
علق بها من
الدم شيء".
2452-
Bize Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti, bize Abdülvehhab tahdis edip dedi
ki: Yahya b. Said'i şöyle derken dinledim: Bana Muhammed b. İbrahim, Ebu Seleme
ve Ata b. Yesar'dan haber verdiğine göre ikisi Ebu Said el-Hudri'nin yanına
giderek ona Haruralılar hakkında soru sordular. Sen Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in onlardan söz ettiğini hiç duydun mu? dediler. O: Ben
Haruralılar'ın kim olduklarını bilmiyorum ama Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'i şöyle buyururken dinledim dedi:
"Bu
ümmet arasında -bu ümmetten demedi- bir kavim çıkacak. Onların namazlarına
kıyasla kendi namazlarınızı azımsayacaksınız. Kur'an'ı okuyacaklar ama Kur'an
gırtlaklarını -yahut hançerelerini- aşmayacaktır. Okun hedefinden çıktığı gibi
dinden çıkacaklar. Boğazlarlarını yahut gırtlaklarını geçmeyecek. Okun hedefini
delip çıktığı vakit oku atan kişi okuna, demirine okun demirine geçtiği yere
bakar da acaba okun yayın kirişine yerleştirilen kısmına kan namına bir şey
yapışıp yapışmadığına baktığı zaman kandan bir şey yaplŞıp yapışmadığına
bakması halinde olduğu gibi dinden çıkarlar. "
Diğer tahric: Buhari,
3610, 5058, 6163, 6931, 6933; İbn Mace, 169
148 - (1064) حدثني
أبو الطاهر.
أخبرنا
عبدالله بن
وهب. أخبرني
يونس بن ابن
شهاب. أخبرني
أبو سلمة بن
عبدالرحمن عن
أبي سعيد
الخدري. ح
وحدثني حرملة
بن يحيى وأحمد
بن عبدالرحمن
الفهري. قالا:
أخبرني ابن
وهب. أخبرني
يونس عن ابن
شهاب. أخبرني
أبو سلمة بن
عبدالرحمن
والضحاك
الهمداني ؛ أن
أبا سعيد
الخدري قال:
بينا
نحن عند رسول
الله صلى الله
عليه وسلم وهو
يقسم قسما.
أتاه ذو
الخويصرة. وهو
رجل من بني تميم.
فقال: يا رسول
الله
اعدل. قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم:
"ويلك ! ومن
يعدل إن لم
أعدل ؟ قد خبت
وخسرت إن لم
أعدل". فقال
عمر بن الخطاب
رضي الله عنه:
يا رسول الله !
ائذن لي فيه
أضرب عنقه.
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم: "دعه.
فإن له أصحابا
يحقر أحدكم
صلاته مع صلاتهم.
وصيامه مع
صيامهم. يقرأون
القرآن. لا
يجاوز
تراقيهم.
يمرقون من اإسلام
كما يمرق
السهم من
الرمية. ينظر
إلى نصله فلا
يوجد فيه شيء.
ثم ينظر إلى
رصافه فلا
يوجد فيه شيء.
ثم ينظر إلى
نضيّه فلا
يوجد فيه شيء
(وهو القدح). ثم
ينظر إلى قذذه
فلا يوجد فيه
شيء. سبق
الفرث والدم.
آيتهم رجل أسود.
إحدى عضديه
مثل ثدي
المرأة. أو
مثل البضعة تدردر.
يخرجون على
حين فرقة من
الناس". قال
أبو سعيد:
فأشهد أني
سمعت هذا من
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. وأشهد
أن علي بن أبي
طالب رضي الله
عنه قاتلهم
وأنا معه.
فأمر ذلك
الرجل فالتمس.
فوجد. فأتي به.
حتى نظرت
إليه، على نعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم الذي نعت.
2453-
Bana Ebu't-Tahir tahdis etti, bize Abdullah b. Vehb haber verdi, bana Yunus,
İbn Şihab'dan haber verdi, bana Ebu Seleme b. Abdurrahman, Ebu Said
el-Hudri'den haber verdi (H.) Bana Harmele b. Yahya ve Ahmed b. Abdurrahman
el-Fihri de tahdis edip dedi ki: Bize İbn Vehb haber verdi, bana Yunus İbn
Şihab'dan haber verdi, bana Ebu Seleme b. Abdurrahman ve Dahhak el-Hemdani'nin
haber verdiğine göre Ebu Said el-Hudri dedi ki: Bizler Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in huzurunda iken kendisi de bir mal paylaştırıyor iken
Temimoğullarından bir adam olan Zulhuveysira denilen kişi yanına geldi ve: Ey
Allah'ın Resulü adil ol! dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
''Yazık sana! Eğer ben adil olmazsam kim adil olacak, eğer ben adil olmazsam
ben zarara ve hüsrana uğradım demektir." Bunun üzerine Ömer b. Hattab
(r.anh): Ey Allah'ın Resulü bana Bunun boynunu vurmama izin ver dedi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Bırak onu çünkü
onun öyle arkadaşları var ki sizden biriniz kendi namazını onlam: namazına,
orucunu onların oruçlarına kıyasla küçümser. Kur'an'ı okurlar ama
gırtlaklarından aşağıya inmez. Okun hedefini delipçıktığı gibi İslam'dan
çıkarlar. Öyle ki o okun demirine bakıldığı zaman yİn e onda bir şeyolmadığı
görülür. Sonra o okun düz orta kısmına bakılır, yine onda bir şey görülmez.
Sonra o okun tüy kısmına bakılır, yine bir şey bulunmaz halbuki ok ağın
işkembesini ve kanını delip geçmiştir. Onların alametleri pazularından birisi,
kadının memesi yahut sallanan bir et parçası gibi olan siyah bir adamdır. Onlar
insanların ayrılık içinde oldukları bir zamanda çıkacaklardır. "
Ebu Said dedi ki: Ben
bunu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den işit. tiğime şahitlik ederim.
Aynı zamanda Ali b. Ebu Talib (r.anh)'ın ben onunla birlikte olduğum halde
onlarla savaştığına şahitlik ederim. Bu adamın aranmasını emretmiş, adam
aranmış, bulunup getirilmişti. Öyle ki onun Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in nitelediği şekilde olduğunu gördüm.
149 - (1064) وحدثني
محمد بن
المثنى. حدثنا
ابن أبي عدي
عن سليمان، عن
أبي نضرة، عن
أبي سعيد ؛ أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم ذكر قوما
يكونون في
أمته. يخرجون
في فرقة من
الناس. سيماهم
التحالق. قال:
"هم
شر الخلق (أو
من أشر الخلق).
يقتلهم أدنى
الطائفتين
إلى الحق ".
قال: فضرب
النبي صلى
الله عليه
وسلم لهم
مثلا. أو قال
قولا " الرجل
يرمي الرمية
(أو قال الغرض)
فينظر في
النصل فلا يرى
بصيرة. وينظر
في النضي فلا
يرى بصيرة.
وينظر في الفوق
فلا يرى بصيرة
". قال: قال
أبو سعيد:
وأنتم
قتلتموهم. يا
أهل العراق
!
2454-
Bana Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti, bize İbn Ebu Ady Süleyman'dan
tahdis etti. O Ebu Nadra'dan, o Ebu Said'den rivayet ettiğine göre Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmeti arasında çıkacak bir kavimden söz etmişti.
Bunlar insanların tefrikaya düştüğü bir zamanda çıkacaklar. Bunların alametleri
başlarını tıraş etmek olacaktır. Allah Resulü şöyle buyurdu: "Bunlar
yaratılmışların şerıileridir -ya da yaratılmışların en şerlilerindendir- onları
iki taifenin hakka en yakın olanları öldürecektir." (Ebu Said devamla)
dedi ki: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara dair bir misal verdi -yahut
bir söz söyledi-: "Hani bir adam bir ava -yahut hedefe dedi- ok atar sonra
okun demirine bakar hiç bir kan izi göremez, sonra ağaç kısmına bakar yine kandan
bir eser göremez. Bu sefer okun yayın kirişine yerleştirilen kısmına bakar yine
kandan eser göremez. " Ebu Said dedi ki: İşte Ey Irak ahalisi onları siz
öldürdünüz.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (2452)
"Ona HarCıra'lılar hakkında soru sordular." Haruriyye (HarCıralılar)
Haricilerin kendileridir. Onlara Harulalı denilmesinin sebebi Harura denilen
yere konaklayıp orada adalet ehli olanlarla savaşmak üzere birbirleriyle
akitleşmelerindendir. HarCıra ise Kufe'ye yakın Irak' daki bir kasabanın adıdır.
Onlara Havaric (Hariciler) denilmesinin sebebi ise, cemaate karşı huruc
etmeleri (baş kaldırıp) karşı çıkmalarıdır. Cemaatin yolunun dışına çıktıkları
için bu ismin verildiği söylendiği gibi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
bu adamın sülalesinden öyle bir kavim çıkacaktır ki. .. buyruğundan dolayı bu
ismin verildiği de söylenmiştir.
"ResuluIlah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledim: Bu ümmet arasında
-bu ümmetten demedi- ... çıkacaktır." el-Mazer'ı dedi ki: Bu Ashab-ı
kiram'ın (r.anhum) geniş bilgi sahibi olduklarına, oldukça incelikli bir
bakışlarının olup lafızları olabildiğince tetkik ederek lafızların gizli saklı
medlulleri arasındaki farkı bildiklerine dair en açık delillerden birisidir.
Çünkü: "Min:'den" lafzı onların kafir değil bu ümmetten olmalarını
gerektirir. Halbuki "fi: de, da" böyle değildir. Bununla birlikte
bundan sonra Ali (r.anh)'ın zikredilecek olan rivayetinde (2464):
"Ümmetimden öyle bir kavim Çıkacak ki..." Ebu Zerr'in rivayetinde de
(2466): "Benden sonra benim ümmetimden ... yahut benim ümmetimden benden
sonra ... olacak"denilmektedir. Onların tekfir edilmeleri hususundaki
görüş ayrılıkları ile doğru olanın tekfir edilmeyecekleri olduğu açıklaması
daha önceden geçmiş bulunmaktadır.
ResuluIlah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Ok atan kimse oku n demirine, oku n demire giriş
kısmına bakar da acaba oka bir kan bulaştı mı diye şüpheye düşer", diğer
rivayette (2453) "Okun düz orta kısmına bakar. .. sonra da o okun tüy
kısmına bakar", diger rivayette (2454): "Okun düz kısmına bakar
kandan eser görmez yine okun yayın kirişine yerleştirilen kısmına bakar, yine
kandan bir eser görmez"denilmektedir. Bu rivayetlerde geçen
"risaf" okun demirinin giriş kısmıdır. Nasıl ise oku n demirine
denilir. "Kıyt" okun tahta kısmı, "kuzes" okun tüy kısmı,
fuvak ise okun yayın kirişine yerleştirilen kısmı, "nıdiy" okun düz
orta kısmı demektir. Bu lafızlar Müslim'in kitabında bu şekilde açıklanmıştır.
el-Asmai de bunu böylece açıklamıştır. "Basır" ise azıcık miktar kan
anlamındadir. Yani okunun hedefe isabet ettiğine delil kabul edeceği kandan bir
eser görmez.
"Eğer adil olmazsam
hüsrana ve zarara uğradım demektir." Buradaki (hüsrana ve zarara uğradım
anlamında ki) "hibtu ve hasirtu"daki te'lerinin fethalı olarak hibte
ve hasirte: sen hüsrana ve zarara uğradın" diye okunuşu nda ki ihtilafı
yine bu babda açıklamış bulunuyoruz.
"Sallanan bir et
parçası gibi." Ad'a et parçası demek olup "tüderdiru" de
sallanıp duran, gidip gelen demektir.
"İnsanların
tefrikaya düştükleri bir zamanda. " Bu lafızları sahihte iki şekilde
zaptetmişlerdir. Birincisine göre "hını furkatin" okuyuşu ki
insanların ayrılık içerisinde oldukları zaman demektir. Bu da müslümanlar
arasında görülecek ayrılık ve tefrika anlamındadır. Kasıt ise Ali ile Muaviye
(r.anhuma) arasındaki ayrılıktır. İkinci şekil ise "hayri firkatin"
şeklidir ki iki fırkanın en faziletli olanı, en hayırlı olanı demektir. Ama
birinci şekil daha meşhur ve daha çok rivayet edilmiştir. Bunu da bu rivayetten
sonra gelecek olan (2454) "İnsanların tefrika içinde oldukları bir zamanda
çıkacaklar" ifadesi desteklemektedir. Buradaki bu lafzın fe harfi ötreli
(tefrika anlamına gelen furka) şeklinde okunacağından görüş ayrılığı yoktur ve
bunun anlamı da açıktır.
Kadı Iyfu: dedi ki:
"Hayri firkatin" rivayetine göre kasıt nesillerin en hayırlısı olup
bunlar da ilk nesil (asr-ı saadet nesli)dir. Ya da kasıt Ali (r.anh) ve onun
taraftarları, arkadaşları olur. Çünkü onların gerçek anlamda hurucları (karşı
çıkışları) ona karşı olmuştur. Çünkü o zaman imam o idi.
Hadiste ehl-i sünnetin
Ali (r.anh) onlarla savaşında isabetli idi, diğerleri ise baği idi şeklindeki
görüşlerinin lehine delil bulunmaktadır. Özellikle de Bununla birlikte Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Onları iki taifeden hakka daha yakın
olanı öldürecektir" buyruğu ile birlikte onları öldürenlerin Ali (r.anh)
ve arkadaşları olduğunu hesaba katarsak Bunun böyle olduğu açıkça ortaya çıkar.
Bu hadis-i şerifte
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in açık bir takım mucizeleri
bulunmaktadır. Çünkü o bu hadis ile bunların olacağını haber vermiş, bunların
hepsi tıpkı sabah aydınlığı gibi öylece meydana gelmiştir. Ayrıca onun
ümmetinin ondan sonra kalacağı manasını, onların batıl peşinde olduklarının
aksine güç ve kuvvetlerinin bulunacağını, iki fırkaya bölüneceklerini, ona
doğrudan ayrılan bir tarafın çıkıp baş kaldıracağını, bu baş kaldıran fırkanın
yersiz ve gereksiz hallerde dinde işi çok sıkı tutacaklarını, namaz kılmak ve
Kur'an okumakta aşırıya kaçmakla birlikte İslam'ın hukukunu gereği gibi yerine
getirmeyip aksine ondan Çıkıp uzaklaşacaklarını, hak ehli ile savaşacaklarını,
hak ehlinin onları öldüreceklerini, aralarında bir kolunun niteliği şu şekilde
olan bir adamın bulunacağını da ihtiva etmektedir. İşte bunların hepsi de
meydana gelmiş türlü mucizelerdir. Hamd Allah'a mahsustur.
(2454) "Onların
alametleri saçlarını tıraş etmektir." Sima alamet demektir. Üç türlü
söyleyişi vardır. Daha fasih olanı sondaki elifin maksur olduğudur. Kur'an-ı
Kerim de de böyle kullanılmıştır. İkincisi med ile okunuştur (eliften sonra
hemze getirilmek suretiyle). Üçüncüsü ise med ile birlikte mim'den sonra ya
getirerek "essimi ya" söyleyişidir.
"Tehaluk" den
kasıt başlarını tıraş etmeleridir. Diğer rivayette ise (ha dan sonra elif
getirilerek) "tehalluk" denilmektedir.
Bazı kimseler bunu başı
tıraş etmenin mekruh olduğuna delil göstermişseler de bunda delil olacak bir
taraf yoktur. Bu sadece onlara ait bir alametten ibarettir. Alamet ise haram
bir husus ile de olabilir, mübah olan bir husus ile de olabilir. Nitekim Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onların alametleri pazularından birisi,
kadının memesi gibi olan siyahi bir adamdır" buyurmuştur. Bilindiği gibi
böyle bir alamet haram değildir. Ayrıca Ebu Davud'un Sünenin de Buhari ve Müslim'in
şartına uygun bir isnad ile Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Başındaki saçın bir kısmını tıraş etmiş bir küçük çocuk görünce Bunun ya
tamamını tıraş edin ya tamamen bırakın" buyurduğu sabittir. Bu ise tevil
edilme ihtimali olmayacak şekilde başı tıraş etmenin mübah olduğu hususunda
açık bir ifadedir. Mezhep alimlerimiz der ki: Her durumda başı (tamamen) tıraş
etmek caizdir ama eğer saçını yağlamak ve taramak suretiyle bakmak kendisine
zor gelecek olursa bu taktirde tıraş etmesi müstehab olur. Meşakkati yoksa o
zaman saçını bırakması müstehabtır.
"Onlar Allah'ın
yarattıklarının şerıileridir -yahut şerlilerindendir-." Bütün nüshalarda
bu şekilde (birinci şer kelimesi başında hemze bulunmaksızın ikincisi ise
hemzeli "eşer" şeklindedir. Bu da az kullanılan bir söyleyiştir.
Meşhur olan elifsiz kullanımdır. Bu ibarede onların kafir olduklarını
söyleyenlerin lehine bir delalet bulunmakla birlikte cumhur bunu müslümanların
şerlileri ve benzeri şekillerde tevil edip yorumlamışlardır.
150 - (1064) حدثنا
شيبان بن فروخ
حدثنا القاسم
(وهو ابن الفضل
الحداني)
حدثنا أبو
نضرة عن أبي
سعيد الخدري.
قال : قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم:
" تمرق
مارقة عند
فرقة من
المسلمين.
يقتلها أولى
الطائفتين
بالحق".
2455-
Bize Şeyban b. Ferruh tahdis etti, bize el-Kasım -ki o b. el-Fadıl el-Huddanin'
dir- tahdis etti, bize Ebu Nadra Ebu Said el-Hudri'den şöyle dediğini tahdis
etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Müslümanların ayrılık içinde oldukları bir zamanda (dinden) çıkan bir
taife ortaya çıkacak ve bunları iki taifenin hakka daha yakın olanı
öldürecektir. "
Diğer tahric: Ebu
Davud, 4667
151 - (1064) حدثنا
أبو الربيع
الزهراني
وقتيبة بن
سعيد. قال
قتيبة: حدثنا
أبو عوانة عن
قتادة، عن أبي
نضرة، عن أبي
سعيد الخدري ؛
قال: قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم:
"يكون
في أمتي
فرقتان. فيخرج
من بينهما
مارقة. يلي
قتلهم أولاهم
بالحق".
2456-
Bize Ebu'r-Rab!'ez-Zehranıve Kuteybe b. Said tahdis etti. Kuteybe dedi ki: Bize
Ebu Avane Katade'den tahdis etti, O Ebu Nadra'dan o Ebu Said el-Hudr!'den şöyle
dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
"Ümmetim arasında iki fırka olacaktır. İkisinin arasından (dinden) çıkan
bir taife çıkacak ki o iki fırkadan hakka daha yakın olanları bu çıkanları
öldürme işini üzerine alacaktır. "
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
152- (1064) حدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
عبدالأعلى.
حدثنا داود عن
أبي نضرة، عن
أبي سعيد
الخدري ؛ أن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم قال:
"تمرق
مارقة في فرقة
من الناس.
فيلي قتلهم أولى
الطائفتين
بالحق".
2457-
Bize Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti, bize Abdülala tahdis etti, bize Davud,
Ebu Nadra'dan tahdis etti. O Ebu Said el Hudr!'den rivayet ettiğine göre
ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İnsanlardan (dinden çıkan) bir
fırka çıkacak iki taife arasından hakka daha yakın olanları onları öldürmeyi
üstlenecektir" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
153 - (1064) حدثني
عبيدالله
القواريري.
حدثنا محمد بن
عبدالله بن
الزبير. حدثنا
سفيان عن حبيب
بن أبي ثابت،
عن الضحاك المشرقي،
عن أبي سعيد
الخدري، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم. في حديث
ذكر فيه قوما
يخرجون على فرقة
مختلفة.
يقتلهم أقرب
الطائفتين من
الحق.
2458- Bana Ubeydullah
el-Kavariri tahdis etti, bize Muhammed b. Abdullah b. ez-Zübeyr tahdis etti,
bize Süfyan Habib b. Ebu Sabit'ten tahdis etti. O Dahhak el-Mişraki'den, o Ebu
Said el-Hudri'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den diye rivayet ettiği
hadiste şunları da söylediğini zikretmektedir: "(Ümmetimin) ihtilafa düşüp
tefrika içinde oldukları bir zamanda çıkacak ve hakka en yakın olan iki
taifeden birisinin kendilerini öldüreceği bir kavim (topluluk)"den söz
etti.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) (2454) "Onları, iki taifeden hakka daha
yakın olanları öldürecektir." Bir diğer rivayette (2455) "İki
taifeden hakka daha yakın olanları." Öbür rivayette (2456) "Ümmetim
iki fırka olacak, ikisi arasında (dinden) çıkan bir taife çıkacak ve onları, bu
iki fırkadan hakka daha yakın olanları öldürecektir" buyurmaktadır. Bu
ifadeler Ali (r.anh)'ın haklı ve isabetli olduğu, diğer taife olan Muaviye
(r.a.)'ın taraftarlarının ise (yanlış) te'vil yapan baği kimseler oldukları
hususunda gayet açıktır. Aynı zamanda bu lafızlarda her iki taifenin de mü'min
oldukları ve bu savaşma sebebi ile imanın dışına çıkmayıp fas ık da olmadıkları
açıkça ifade edilmektedir. Hem bizim mezhebimizin görüşü hem bize muvafakat
edenlerin görüşü budur.
"Bize el-Kasım -ki
o b. el-Fadl el-Huddani'dir- tahdis etti" nisbeti ha harfi ötreli ve dal
harfi şeddeli olmak üzere el-Huddani' dir.
(2458), "ed-Dahhak
el-Mişraki" el-Mişraki nisbeti mim harfi kesreli, şin sakin, re fethalı ve
kaf kesrelidir. Bütün mu' telif ve mutelif ünvanlı eserler ile isimlere ve
(vefat) tarihlerine dair eser yazan bütün müelliflerin zikrettiği doğru nisbet
budur. Ama Kadı İyaz kimilerinden bu nisbeti mim harfi fethalı, re harfi
kesreli (el-Meşreki) şeklinde zapt ettiğini nakletmektedir. Kadı İyaz'ın
dediğine göre bu bir tashifdir dediği gibidir. Ayrıca onun Hemdan'ın bir kolu
olan "Mişrakıle mensup olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. O, bundan
önceki Harmele ve Ahmed b. Abdurrahman'ın rivayetinde (2453) adı geçen
ed-Dahhak el-Hemdani'nin kendisidir.
"İhtilaflı bir
ayrılık halinde çıkacak bir topluluktan söz ettiği bir hadiste" buradaki
"furka" kelimesi aynı zamanda fe harfi kesreli "firka"
şeklinde ve ötreli (furka) şeklinde zapt edilmiştir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
49- HARİCİLERİN
ÖLDÜRÜLMESİNE TEŞVİK BABI