SAHİH-İ MÜSLİM

ZEKAT

 

باب ما أنفق العبد من مال مولاه

27- KÖLENİN EFENDİSİNİN MALINDAN İNFAK ETTİĞİ ŞEYLER (İN HÜKMÜ) BABI

 

وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة وابن نمير وزهير بن حرب. جميعا عن حفص بن غياث. قال ابن نمير: حدثنا حفص عن محمد بن زيد، عن عمير مولى آبي اللحم. قال: كنت مملوكا. فسألت رسول الله صلى الله عليه وسلم: أأتصدق من مال موالي بشيء  قال:

 "نعم. والأجر بينكما نصفان".

 

2365- Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, İbn Numeyr ve Zuheyr b. Harb birlikte Havs b. Gıyas'dan tahdis etti. İbn Numeyr dedi ki: Bize Havs, Muhref b. Zeyd'den, o Abillahm'in azadlısı Vmeyr'den şöyle dediğini rivayet etti: Ben bir köle idim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: Efendilerimin malından herhangi bir şeyi sadaka olarak verebilir miyim? diye sordum. O: "Evet, ecir de aranızda yarı yarıyadır" buyurdu.

 

Diğer tahric: Nesai, 2536 -buna yakın-; İbn Mace, 2297

 

 

وحدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا حاتم (يعني ابن إسماعيل) عن يزيد (يعني ابن أبي عبيدة) قال: سمعت عميرا مولى آبي اللحم قال: أمرني مولاي أن أقدد لحماْ. فجاءني مسكين. فأطعمته منه. فعلم بذلك مولاي فضربني. فأتيت رسول الله صلى الله عليه وسلم فذكرت ذلك له. فدعاه فقال:

 "لم ضربته ؟ " فقال: يعطي طعامي بغير أن آمره. فقال: "الأجر بينكما".

 

2366- Bize Kuteybe b. Said de tahdis etti, bize Halim -yani b. İsmail- Yezid'den -yani b. Ebu Ubeyd'den- tahdis edip dedi ki: Ben Abillahm'in azadlısı Umeyr'i şöyle derken dinledim: Efendim bana bir eti kurutmamı emretti. Yanıma bir yoksul geldi, ben de yesin diye o etten ona biraz verdim. Efendim bunu öğrenince bana vurdu. Ben de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına giderek olanı ona anlattım. Allah Resulü efendimi çağırarak:

"Neden ona vurdun?" dedi. O: Bana ait yemeği kendisine emir vermeksizin başkasına veriyor, dedi. Allah Resulü: "Ecir ikinizin aranızda bölüşülür" buyurdu.

 

 

حدثنا محمد بن رافع. حدثنا عبدالرزاق. حدثنا معمر عن همام بن منبه. قال: هذا ما حدثنا أبو هريرة عن محمد رسول الله صلى الله عليه وسلم. فذكر أحاديث منها. وقال رسول الله صلى الله عليه وسلم:

 "لا تصم المرأة وبعلها شاهد إلا بإذنه. ولا  تأذن في بيته وهو شاهد إلا بإذنه. وما أنفقت من كسبه من غير أمره فإن نصف أجره له".

 

2367- Bize Muhammed b. Rafi' tahdis etti, bize Abdurrezzak tahdis etti, bize Ma'mer, Hemmam b. Münebbih'den tahdis edip dedi ki: Bu Ebu Hureyre'nin bize Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den naklen tahdis ettikleridir. Sonra bir takım hadisleri zikretti. Bunlardan birisi de şudur: Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Kocası evde iken kadın onun izni olmadan oruç tutmasın. Kendisi hazır iken onun izni olmadan evine başkası girsin diye izin vermesin. Onun emri olmadan onun kazancından bir şeyler infak edecek olursa şüphesiz o infakın ecrinin yarısı ona (kocasına) aittir. "

 

 

Diğer tahric: Buhari, 2066, 5360; Ebu Davud, 1687 -kısmen-, 2458 -muhtasar-

 

AÇIKLAMA:          (2360) Emrolunduğunu veren güvenilir hazinedar hakkında "sadaka veren iki kişiden biridir", diğer rivayette (2361) "kadın evindeki yemekten ... infak ederse ... biri diğerinin ecrini eksiltmez", başka bir rivayette (2362) "kocasının yemeğinden ... ", bir diğer rivayette efendilerinin malından infak eden köle hakkında: "Ecir ikinizin arasında yarı yarıyadır" buyruğu, öbür rivayette (2367) "kocası hazırken kadın kocasının iznini almadan oruç tutmasın ... o infakın ecrinin yarısı onun (kocasının)dır" rivayetleri yer almaktadır.

 

Bu hadislerin anlamı şudur: Bir iyiliğin işlenmesinde ortaklığı bulunan bir kimse edrde de ortaktır. Ortak olmanın anlamı ise diğer katılımcının ecri bulunduğu gibi onun da ecri vardır. Yoksa aynı ecri her ikisi aralarında paylaşırlar demek değildir. Çünkü maksat asıl olarak sevap verileceğinde ortak olduklarıdır. Bu durumda Bunun da sevabı olur, öbürünün de sevabı olur. Birinin sevabının diğerinden fazla olması sözkonusu olmakla birlikte her ikisinin sevap miktarlarının eşit olması gerekmez. Aksine bazen birinin sevabı daha çok olabilir. Aksi de olabilir. Mesela mülk sahibi bir kimse hazinedarına, hanımına ya da başka birisine yüz dirhem ya da buna benzer bir meblağ verse ve evinin kapısında bulunan sadaka alma hakkına sahip birisine ya da buna benzer bir şahsa ulaştırmasını isterse elbetteki mal sahibinin ecri daha çoktur. İsterse fazla değeri bulunmayan bir nar, bir ekmek ya da benzeri bir şey vermiş olsun ve bunu uzak bir yerdeki muhtaç birisine götürmesini istesin. Oraya gidenin yürüme ücreti eğer narın ve ekmeğin değerinden daha fazla ise bu durumda vekilin alacağı edr daha çok olur. Bazen onun harcadığı emek -mesela- ekmek kadar da olabilir. Bu durumda her ikisinin ecri birbirine eşit olur.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (2365) "ecir ikinizin arasında yarı yarıyadır" buyruğuna gelince iki kısımdır demektir. Birinin ecri diğerinden daha fazla olsa dahi. Nitekim şair şöyle demiştir:

 

"Ölürsem eğer insanlar aramızda iki yarıya bölünür"

 

Kadi İyaz, yine de her ikisinin ecrinin eşit olma ihtimalinin bulunduğuna işaret etmiştir. Çünkü edr yüce Allah'ın bir lütfudur, O da lütfunu dilediğine verir ve bu kıyas ile de anlaşılamaz, amellerin hesabı ile de bilinemez. Aksine bu tamamı ile Allah'ın lütfu olup onu dilediğine verir. Ama tercih edilen kanaat birincisidir.

 

(2365) ''Ecir ikiniz arasında (pay edilecek)tir" buyruğu ise onlardan birisine ait olan bir ecrin her ikisine paylaştırılacağı anlamında değildir. Aksine hazinedarın, kadının ya da kölenin ve benzeri durumdakilerin mülk sahibinin İzni ile çıkartıverdiği böyle bir nafaka ve sadaka dolayısı ile hepsi hakkında mal ve harcanan emek (amel) miktarına göre ecir verilir. Bu ecir aralarında paylaştırılır. Birisine malı sebebi ile ecirden bir pay verilir, ötekine de yaptığı iş sebebi ile bir pay verilir. Mal sahibi işi yapanın yaptığı işin payı hususunda ortak olmadığı gibi iş yapan kişi de mal sahibinin malı dolayısı ile hak ettiği paydan bir şeyalmaz.

 

Şunu da bilelim ki, görevli memur olan hazinedarın, zevcenin ve kölenin bu hususta mülk sahibinin iznini almış olmaları bir zorunluluktur. Eğer izin kesinlikle yoksa bunların üçünden hiçbirisinin ecri de yoktur. Aksine başkalarının malında izni olmaksızın tasarrufları sebebi ile vebal altındadırlar. İzin iki türlüdür. Birisi nafaka ve sadaka vermek hususunda açık izin, diğeri ise adeten görülegelen, örfen cereyan eden ve kocanın ya da mülk sahibinin razı olduğu örf yolu ile bilinen hususlardan birisi olan dilenciye bir parça ekmek ve benzerini vermek halinde olduğu gibi örf ve adetin sürekliliğinden anlaşılan izindir. Yetkilinin bu gibi hususlara izni, konuşmasa dahi var demektir. Elbetteki bu da örfün devamlılığı sebebi ile razı olduğunun bilinmesi halinde ve bu kişinin de ruhen böyle bir şeye müsamaha gösterip razı olması hususunda çoğu insanlar gibi olduğunun bilinmesi halinde sözkonusudur. Eğer bu hususta örfte çatışma varsa yetki sahibi kişinin rızasında şüphe bulunuyorsa yahut da bu gibi şeylerde dahi cimrilik eden bir kişi olup onun halinden bu husus bilinir ya da şüphe ye düşülecek olursa kadın için de başkası için de Bunun açık izni olmadan malından sadaka vermek caiz değildir.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (2367) "kadının kocasının emri olmaksızın kazancından yaptığı infakın ecrinin yarısı kocasına aittir" buyruğu da: O muayyen miktar hakkında özel emri olmamakla birlikte daha önce bu kadarını da başkasını da kapsayan genel bir izni bulunması halinde böyledir, anlamındadır. Bu ise az önce açıkladığımız türden bir izindir. Ya açık bir izindir ya da örf yolu ile bir izindir. Bu hadisin bu şekilde te'vil edilmesi bir zorunluluktur. Çünkü ecrin ikisi arasında olduğunu tesbit buyurmuştur. Ebu Davud'daki rivayette ise: "Onun ecrinin yarısı zevcesine aittir"denilmektedir. Bilindiği üzere kadın açık ya da örfen bilinen bir izin olmadan kocasının malından infakta bulunacak olursa onun için ecir yoktur. Aksine aleyhine vebal dahi olur. O halde hadisin te'vil edilmesi kaçınılmaz bir haldir.

 

Şunu da bilelim ki, bütün bunlar mülk sahibinin adeten razı olduğu bilinen az miktarlar hakkında düşünülmüştür. Eğer örfen kabul edilen miktarı aşacak olursa böyle bir uygulama caiz olmaz. İşte Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Kadın evinin yemeğinden, fesada sebeb olmayacak şekilde infak edecek olursa" buyruğunun anlamı budur. Böylelikle Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adeten kocanın razı olduğu bilinen bir miktara işaret buyurmuş, yemek tabiri ile de buna dikkat çekmiş bulunmaktadır. Çünkü çoğu kimse için pek çok durumda dirhem ve dinarların aksine adeten yemek vermeye müsamaha gösterilir. Şunu da bilelim ki kadının, kölenin ve hazinedarın nafakasından maksat mal sahibinin aile fertlerine, kölelerine, maslahatlarına, onun yanına gelen misafir, yolcu ve benzerlerine yapılan harcamadır. Açık ya da örfen izin verilmiş sadakalarının durumu da böyledir. Allah en iyi bilendir.

 

(2360) Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Müslüman güvenilir. .. hazinedar" bu nitelikler sevabın elde edilmesinin şartlarıdır. Dolayısı ile bunlara gerektiği gibi itina göstermeli, bunlara dikkat edilmelidir.

 

"Sadaka veren iki kişiden birisidir." Burada "el-mutesaddikan" kaf harfi tesniye olarak fethalıdır. Yani ona sadaka veren kimsenin ecri vardır. Konu ile ilgili tafsilatlı açıklama az önce geçtiği gibidir.

 

(2361) "Kadın evinin yemeğinden infak ederse." Bu da evinde bulunan kocasına ait yemekten demektir. Nitekim bu husus öbür rivayette açıkça ifade edilmiştir.

 

(2363) "Kadın kocasının evinden fesada sebeb olmaksızın infak ederse ... ve hiçbirisinin ecirlerinden bir şey eksiltilmez." Hadis bütün nüshalarda "şey'en" lafzı nasb ile gelmiştir. Bu durumda onu nasb edecek bir lafız takdir edilir. Bir ihtimal Bunun takdiri: Allah onların edrlerinden bir şey eksiltmeksizin, şeklinde olabilir. Bunun: Koca, kadının ve hazinedarın ecrinden bir şey eksiltmeksizin anlamında olma ihtimali de vardır. Bu durumda hadiste ikisine ait olması gereken zamirin çoğul zikredilmesi nahivcilerin çoğunluğunun görüşüne göre mecazi olur. Çünkü onlara göre cemin en azı üçtür. Ya da cemin en azı ikidir diyenlerin görüşüne göre de hakikat anlamı ile çoğul gelmiş olur.

 

(2366) "Abillahm'in azadlısı" denildiğine göre bu zat et yemezdi. Abillahm:

Ete iltifat etmeyen, ondan yüz çeviren anlamındadır; putlar adına kesilenlerden yemezdi diye de açıklanmıştır. Adı Abdullah'tır. Halef olduğu söylendiği gibi Huveyris el-Gifari olduğu da söylenmiştir. Sahabidir. Huneyn günü şehid düşmüştür. Ondan azadlısı Umeyr rivayet nakletmiştir.

 

(2365) "Ben bir köle idim ... Sordum ... Ecir ikinizin arasında yarı yarıyadır." Bu da az önce sadaka hususunda efendisinin razı olacağını bildiği miktar kadarı ile izin almış olduğu şeklinde yorumlanır.

 

(2366) "Efendim bana bir et kurutmamı emretmişti... Ecir ikinizin arasındadır, buyurdu." Bu da Umeyr'in efendisinin razı olacağını sandığı bir şeyler tasadduk ettiği ama gerçekte ise razı olmadığı şeklinde yorumlanır. Bu durumda Umeyr için ecir vardır. Çünkü o taat olduğuna inandığı bir işi yine itaat niyeti ile yapmıştır. Efendisi için de ecir vardır. Çünkü malı kendi aleyhine olmak üzere telef olmuştur. "Ecir ikinizin arasındadırılın anlamına gelince her biriniz için de ecir vardır. Yoksa maksat aynı malın ecrini her ikisinin paylaştıklarını anlatmak değildir. Az önce Bunun açıklaması geçti.

 

Yorum ile sözünü ettiğim bu açıklama şekli dayanak alınan, kabul edilen bir şekildir. Bazılarının açıklamalarında ise kabul edilemeyecek ifadeler de yer almaktadır.

(2367) "Kocası hazırken kadın onun izni olmadan oruç tutmasın" bu da belirli bir zamanı olmayan nafile ve mendub oruç hakkında yorumlanır. Buradaki nehyin haramlık ifade ettiğini mezhep alimlerimiz açıkça ifade etmişlerdir. Buna sebeb ise kocanın her gün hanımından yararlanmak hakkına sahip olmasıdır. Kocanın bu husustaki hakkı ise fevri olarak vaciptir. Tatavvu bir ibadet ile de muayyen zamanı olmayan herhangi bir zamanda yerine getirilebilecek vacip bir ibadet sebebi ile de bu hakkından yararlanması ortadan kaldırılamaz. Eğer kocasının izni olmadan oruç tutması caiz olmalıdır, Bununla birlikte ondan yararlanmak isterse böyle bir hakkı vardır ve bu durumda orucunu bozdurur denilecek olursa şu cevap verilir: Onun oruç tutması adeten kocasının ondan yararlanmasına engel olur. Çünkü kocası orucunu bozmak sureti ile orucun saygınlığını çiğnemekten çekinir.

 

"Kocası hazırken" yani bulundukları şehirde mukim iken eğer kocası yolcu ise kadın oruç tutabilir. Çünkü karısı onunla birlikte değilse kocasının ondan yararlanması sözkonusu olamaz.

 

"Kendisi hazır bulunuyorken onun izni olmaksızın evinde {başkasına) izin vermesin:" Bunda da evlere ve başka şeylere malik olan koca ve daha başka mülk sahibi kimselerin onların izni alınmadan mülklerinde tasarrufa müsaade edilmemesine bir işaret vardır. Bu da kocanın ve benzeri kimselerin razı oldukları bilinmeyen hususlar hakkında yorumlanır. Eğer kadın ve benzeri durumdaki bir kimse kocasının buna razı olduğunu biliyor ise -harcama ve infak ile ilgili az önce geçtiği gibi- caiz olur.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

28- SADAKA VE DİĞER İYİ AMELLERİ BİR ARADA YAPAN KİMSE BABI