SAHİH-İ MÜSLİM

CENAZE

 

باب ما يقال عند دخول القبور والدعاء لأهلها.

35 KABİRLERE (KABRİSTANA) GİRİLDİĞİ ZAMAN NELER SÖYLENİR VE KABRİSTANDAKİLERE DUA BABI

 

حدثنا يحيى بن يحيى التيمي ويحيى بن أيوب وقتيبة بن سعيد (قال يحيى بن يحيى: أخبرنا. وقال الآخران: حدثنا اسماعيل بن جعفر) عن شريك (وهو ابن أبي نمر) عن عطاء بن يسار، عن عائشة ؛ أنها قالت: كان رسول الله صلى الله عليه وسلم (كلما كان ليلتها من رسول الله صلى الله عليه وسلم) يخرج من آخر الليل إلى البقيع. فيقول "السلام عليكم دار قوم مؤمنين. وأتاكم ما توعدون غدا. مؤجلون. وإنا، إن شاء الله،  بكم لاحقون. اللهم ! اغفر لأهل بقيع الغرقد" (ولم يقم قتيبة قوله "وأتاكم").

 

2252- Bize Yahya b. Yahya et-Temımı, Yahya b. Eyyub ve Kuteybe b. Said tahdis etti -Yahya b. Yahya, bize İsmail b. Cafer haber verdi dedi, diğer ikisi tahdis etti dedi. O Şerik'ten -ki İbn Ebu Nemir'dir- o Ata b. Yesar'dan, o Aişe'den şöyle dediğini rivayet etti: -Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında kaldığı her gece- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gecenin son vakitlerinde çıkıp Baki'e gider ve: "Esselamu aleykum ya dara kavmin müminin ve etakum ma tuadune gaden, mueccelun; ve inna inşaallahu bikum lahikun. Allahummağfir li ehli bakf'il-garkad: Ey müminler topluluğunun diyarı! Selam sizlere, size vaad olunduğunuz gelmiştir; siz (size va'd olunanlar için) bekletilmektesiniz. Fakat biz de -inşallah- size kavuşacağız. Allahım, Baki el-Garkad ehline mağfiret buyur" derdi.

Kuteybe rivayetinde: "Size gelmiştir" ibaresini zikretmedi.

 

 

Diğer tahric: Nesai, 2038

 

AÇIKLAMA:          "Ey müminler topluluğunun diyarı! Selam sizlere" buradaki "dara: diyar" lafzı nida olmak üzere nasb halindedir. Yani, ey bu diyarda bulunanlar, bu diyarın ehli kimseler, demektedir. Muzaf hazf edilerek muzafun ileyh onun yerine geçirilmiştir. İhtisas olmak üzere nasp edildiği de söylenmiştir. el-Metali' sahibi der ki: Bunun "aleykum: (selam) üzerinize"deki zamirden bedel olarak cer edilmesi de caizdir.

 

Hattabı dedi ki: Burada kabristana dar (yer, yurt, diyarı denilebileceği hükmü anlaşılmaktadır. Bu da doğrudur çünkü sözlükte dar; mesken olarak kalınan bir yeri anlatmak için de kullanılır. Kimsenin bulunmadığı ve yaşamadığı harabe yer hakkında da kullanılır. Ayrıca o, bu hususu, bir beyitle örnek göstermiştir.

 

"Ve inşallah biz de size kavuşacağız" ibaresinde Allah'ın meşieti ile kayıtlaması teberrük olmak üzeredir ve yüce Allah'ın: "İnşaallah demedikçe sakın yarın ben bu işi yapacağım demeyesin" (Kehf, 23) buyruğundaki emre uymak üzere söylenmiştir. Buradaki meşiet (İnşaallah Allah dilerse)'nin muayyen olarak o toprak hakkında olduğu söylendiği gibi daha başka açıklamalarda yapılmıştır.

 

Hadis-i şerifte kabir ziyaretinin kabirdekilere selam verip, onlara dua edip, rahmet okumanın müstehab olduğuna delil vardır.

 

"Gecenin son vakitlerinde çıkıp Baki'a giderdi." Buradan da Bak'ideki kabirleri ziyaretin faziletli olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Ey müminler topluluğunun diyarı, selam sizlere" buyruğu hakkında da Hattabi ve başkaları şunları söylemektedir: Buradan da ölülerle dirilere selam verirken aynı şekilde olmak üzere "es-selamu" lafzının aleykümden önce kullanılacağına delil vardır. Oysa cahiliye döneminin adeti bundan farklı idi. Şu beyitte görüldüğü gibi:

 

"Ey Kays b. Asım, aleyke selam (:üzerine olsunselam),

 

Ve bir de onun rahmeti; rahmet ihsan etmeyi her diledikçe."

 

''Allah'ım, Baki el-Ğerkad ahalisine (bu kabristanda yatanlara) mağfiret buyur" buradaki " Baki' " lafzında be harfi ile söylendiğinde görüş ayrılığı yoktur. Burası Medine'lilerin ölülerini gömdükleri kabristanın yeridir. Buraya Baki'el-Gerkad denilmesi bu kabristanda Gerkad ağaçlarının bulunmasından dolayı idi. Gerkad ise meyvesi olmayan, dikeni bol, büyük bir çeşit ağaçtır.

 

Burada ister ölü ister diri olsun bir mekanda bulunan kimseler hakkında "ehı: ahali, halk" lafzının kullanılabileceği hükmü anlaşılmaktadır.

 

 

 

وحدثني هارون بن سعيد الأيلي. حدثنا عبدالله بن وهب. أخبرنا ابن جريج عن عبدالله بن كثير بن المطلب ؛ أنه سمع محمد بن قيس يقول:

 سمعت عائشة تحدث فقالت: ألا أحدثكم عن النبي صلى الله عليه وسلم وعني ! قلنا: بلى. ح وحدثني من سمع حجاجا الأعور (واللفظ له) قال: حدثنا حجاج بن محمد. حدثنا ابن جريج. أخبرني عبدالله (رجل من قريش) عن محمد بن قيس بن مخرمة بن المطلب ؛ أنه قال يوما: ألا أحدثكم عني وعن أمي ! قال، فظننا أنه يريد أمه التي ولدته. قال: قالت عائشة: ألا أحدثكم عني وعن رسول الله صلى الله عليه وسلم ! قلنا: بلى. قال: قالت: لما كانت ليلتي التي كان النبي صلى الله عليه وسلم فيها عندي، انقلب فوضع رداءه، وخلع نعليه، فوضعهما عند رجليه، وبسط طرف إزاره على فراشه، فاضطجع. فلم يلبث إلا ريثما ظن أن قد رقدت  فأخذ رداءه رويدا، وانتعل رويدا، وفتح الباب فخرج. ثم أجافه رويدا. فجعلت درعي في رأسي، واختمرت، وتقنعت إزاري. ثم انطلقت على إثره. حتى جاء البقيع فقام. فأطال القيام. ثم رفع يديه ثلاث مرات. ثم انحرف فانحرفت. فأسرع فأسرعت. فهرول فهرولت. فأحضر فأحضرت. فسبقته فدخلت. فليس إلا أن اضطجعت فدخل. فقال "ما لك ؟ يا عائش ! حشيا رابية!" قالت: قلت: لا شيء. قال "لتخبريني أو ليخبرني اللطيف الخبير" قالت: قلت: يا رسول الله ! بأبي أنت وأمي ! فأخبرته. قال "فأنت السواد الذي رأيت أمامي ؟" قلت: نعم. فلهدني في صدري لهدة أوجعتني. ثم قال "أظننت أن يحيف الله عليك ورسوله ؟" قالت: مهما يكتم الناس يعلمه الله. نعم. قال "فإن جبريل أتاني حين رأيت. فناداني. فأخفاه منك. فأجبته. فأخفيته منك. ولم يكن يدخل عليك وقد وضعت ثيابك. وظننت أن قد رقدت. فكرهت أن أوقظك. وخشيت أن تستوحشي. فقال: إن ربك يأمرك أن تأتي أهل البقيع فتستغفر لهم". قالت: قلت: كيف أقول لهم ؟ يا رسول الله ! قال "قولي: السلام على أهل الديار من المؤمنين والمسلمين ويرحم الله المستقدمين منا والمستأخرين. وإنا، إن شاء الله، بكم للاحقون".

 

2253- Bana Harun b. Said el-Eyli de tahdis etti, Bize Abdullah b. Vehb tahdis etti, bize İbn Cüreyc Abdullah b. Kesir b. el-Muttallib'den haber verdiğine göre, O Muhammed b. Kays'ı şöyle derken dinlemiştir: Ben Aişe'yi tahdis edip şöyle derken dinledim: Size Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den ve kendimden söz edeyim mi? dedi. Biz, Evet dedik. (H.) Bana Haccac el-A'veri dinlemiş bir kimse -ki lafız ona aittir- tahdis edip dedi ki: Bize Haccac b. Muhammed tahdis etti, bize İbn Cüreyc tahdis etti, bana -Kureyş'den bir adam olan- Abdullah Muhammed b. Kays b. Mahreme b. el-Muttalib'den bir gün şöyle dediğini haber verdi: Ben size kendimden ve annemden söz etmeyeyim mi? (Abdullah) dedi ki: Biz kendisini doğurmuş olan annesini kasdettiğini zannettik (ama o) dedi ki: Aişe dedi ki: Ben size kendimden ve Resulüllah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den söz edeyim mi? dedi. Biz elbette dedik.

 

Aişe dedi ki: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in benim yanımda kaldığı bir gece idi. Gelip ridasını çıkarıp koydu, ayakkabılarını da çıkarıp onları ayaklarının yanı başına bıraktı. İzarının bir tarafını yatağına yayıp uzandı. Aradan fazla zaman geçmeden benim uyuduğumu sandığından yavaşca ridasını aldı, yine yavaşca ayakkabılarını giyindi. Kapıyı açıp çıktı. Sonra da yavaşca kapıyı kapadı. Ben de hemen entarimi alıp başımdan geçirdim, başımı örttüm ve üst örtüme de büründükten sonra arkasından gittim. Nihayet Baki'e geldi. Ayakta durup ayakta duruşunu uzattı, sonra üç defa ellerini kadırdı. Sonra o dönüp geri gitti, ben de dönüp arkasından gittim. O hızlandı ben hızlandım, o koşarcasına yürüdü ben de koşarcasına yürüdüm, daha hızlı koştu ben de daha hızlı koştum. Nihayet onu geçip içeri girdim. Ben henüz uzanmamıştım ki o da içeri girdi. "Ne oldu sana ey Aişe! Nefes nefese kalmışsın" buyurdu. Ben: Birşey yok dedim. O: Ya sen bana (ne olduğunu) haber verirsin yahut da Latif (ilmiyle her türlü inceliği kuşatmış) Habir (haberdar) olan rabbim bana haber verecektir" buyurdu. Bu sefer ben: Ey Allah'ın Resulü! Babam anam sana feda olsun deyip ona olanları bildirdim. Bu sefer: "Önümde gördüğüm o kararlı sen miydin?" buyurdu. Ben: Evet deyince göğsümü öyle bir dürttü ki canımı yaktı. Sonra: "Allah'ın ve Resulü'nün sana haksızlık yapacağını mı sandın?" dedi. (Aişe) dedi ki: İnsanlar her neyi gizlerse Allah onu bilir değil mi? Allah Resulü: "Evet. Şüphesiz Cebrail, senin (benim kalkıp gittiğimi) gördüğün zaman bana geldi, bana nida etti ama bu n idasın ı da senden gizledi. Ben de onun çağrısına uydum ve bunu senden gizledim. Çünkü sen elbiselerini çıkarmışken o senin bulunduğun yere girmez. Hem ben senin uyuduğunu sanmıştım, seni uyandırmaktan hoşlanmadım ve (yalnızlıktan) korkacağından çekindim. (Cebrail) dedi ki: Şüphesiz Rabbin sana Baki'dekilerin yanına gidip onlar için mağfiret dilemeni emrediyor, dedi."

 

Aişe dedi ki; Ben: Peki ey Allah'ın Resulü! Onlara (ziyaretlerine gidersem) ne diyeyim? dedim. O: "Esselamu ala ehliddiyari minelmu'minine vel muslimin ve yerhamullahu'l-mustakdimine minnd vel muste'hırfn ve inna inşaallahu bikum lahikun: Mürrıin ve müslümanların bulunduğu bu diyarın sakinlerine selam olsun. Allah bizden önden geçenlere de sonra geleceklere de rahmet buyursun ve muhakkak biz -inşaallah- size elbette kavuşacağız, de" buyurdu.

 

Diğer tahric: Nesai, 2036, 3973, 3974

 

 

حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة وزهير بن حرب. قالا: حدثنا محمد بن عبدالله الأسدي عن سفيان، عن علقمة بن مرثد، عن سليمان بن بريدة، عن أبيه ؛ قال:

 كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يعلمهم إذا خرجوا إلى المقابر. فكان قائلهم يقول (في رواية أبي بكر): السلام على أهل الديار. (وفي رواية زهير): السلام عليكم أهل الديار، من المؤمنين والمسلمين. وإنا، إن شاء الله، للاحقون. أسأل الله لنا ولكم العافية.

 

2254- Bıze Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Züheyr b. Harb tahdis edip dedi ki: Bize Muhammed b. Abdullah el-Esedi, Süfyan'dan tahdis etti. O Alkame b. Mersed'den, o Süleyman b. Bureyde'den, o babasından şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kabristana çıktıkları zaman (neler söyleyeceklerini) kendilerine öğretiyordu. Bu sebeple onlardan (kabir ziyaretine giden) -Ebu Bekr'in riveyetinde belirtildiğine göre- şöyle derdi:

 

Esselamu ala ehliddiyar -Züheyr'in rivayetine göre ise: Esselamu aleykum ehli'd-diyar minel muminine vel muslimin ve inna inşaallahu lelahikun eselullahe lena velekumul afiye: Ey bu diyarın mümin ve müslüman sakinleri! Selam sizlere ve muhakkak inşaallah bizler de sizlere kavuşacağız. Allah'tan kendimiz için ve sizin için afiyet dilerim. -Ebu Bekr'in rivayetinde "aleykum" demeksizin sadece- "esselamu: Selam bu diyarın sakinlerine şeklinde iken Züheyr'in rivayetinde"aleykum" ziyadesi de vardır-.

 

 

Diğer tahric: Nesai, 2039; İbn Mace, 1547

 

AÇIKLAMA:          "Bize Harun b. Said el-Eyli tahdis etti... Muhammed b. Kays b. Mahremeb. el-Muttalib bir gün: Size kendimden ve annemden söz etmeyeyim mi? dedi."

 

Kadi İyaz dedi ki: Müslim de: "Haccac, İbn Cüreyc'den diye naklettiği hadisdeki isnad bana Kureyş'den bir adam olan Abdullah haber verdi" şeklindedir. Ahmed b. Hanbel de bunu böylece rivayet etmiştir. Nesai, Ebu Nuaym el-Curcani, Ebu Bekr en-Neysaburi ve Abdullah el-Curcani hep birlikte dediler ki: Yusuf b. Said el-Mıssisi'den: Bize Haccac, İbn Cüreyc'den tahdis etti bana Abdullah b. Ebu Muleyke haber verdi demişlerdir. Darakutni dedi ki: Burada adı geçen zat Abdullah b. Kesir b. el-Muttalib b. Ebu Vedaa'dır. Ebu Ali el-Gassani el-Ceyyani de şöyle demektedir: Bu hadis Müslim'deki maktu hadislerden birisidir. Aynı zamanda bu, ravileri hususunda yanıldığı hadislerdendir. Bunu Abdurrezzak, Musennef' inde İbn Cüreyc'den rivayet ederek şöyle demektedir: Bana Muhammed b. Kays b. Mahreme haber verdiğine göre o Aişe'yi şöyle derken dinlemiştir ... Kadi İyaz dedi ki: Onun bu hadisin maktu olduğunu söylemesi kabul edilemez aksine hadis müsnettir. Sadece ravilerinin adını vermemiştir, bu da munkatı türünden hadis sayılmaz meçhul türündensayılır. Çünkü muı;katı, ravileri arasından tabiinden önce bir ravi düşmüş olan hadise denilir.

Kadi İyaz (devamla) dedi ki: Bu hadisin senedinde bir başka müşkil vardır. O da Müslimin: "Bana Haccac el-A'ver'den işiten bir kimse -ki lafız ona aittir- tahdis edip dedi ki: Bize Haccac b. Muhammed tahdis etti." Bu ifade Haccac el-A'ver'in bunu kendisine Haccac b. Muhammed adı verilen bir başka birisinden hadisi tahdis ettiği izlenimini vermektedir. Oysa durum böyle değildir. Aksine Haccac el-A'ver hiç şüphesiz Haccac b. Muhammed'in kendisidir. Müslim'in İfadesinin takdiri de şöyledir: Bana Haccac el-Aver'i dinlemiş olan kimse tahdis etti. Bu tahdis eden de dedi ki: Bana Haccac b. Muhammed tahdis etti. Böylelikle tahdisde bulunanın lafzını nakletmiş olmaktadır. Kadi İyaz'ın açıklamaları bunlardır.

 

Derim ki: Müslimin bu hadisi Haccac el-Aver'den dinlemiş olduğu bu meçhul kimseden nakletmesi herhangi bir tenkidi gerektirmez. Çünkü Müslim bu hadisi dayanak alıp asıl bir rivayet olarak değil mütebaat olmak üzere zikretmiştir. Aksine bu hususta dayanak olan rivayet ondan önceki sahih isnat ile gelen hadistir.

 

"Yavaşca ridasını aldı" yani onu uyandırmamak üzere bu şekilde hareket etti. "Sonra (kapıyı) kapattı." Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bunu bu şekilde çekinerek, korkarak yapması onu uyandırmadan yanından çıkıp gitmesidir. Çünkü bundan dolayı gece karanlıkta yalnız kalmaktan ötürü korkabilirdi.

 

"Ben de üzerime örtümü aldım." Asıl nüshalarda başına be harfi gelmeksizin "izarı: örtümü" şeklindedir. Bu da örtümü giyindim gibi bir anlamda kullanıldığından ötürü geçiş için ayrıca "be" harfine gerek görülmemiştir.

 

"Baki'e geldi, uzunca ayakta durduktan sonra üç defa ellerini kaldırdı."

 

Buradan duanın uzun tutulmasının, tekrar edilmesinin, dua ederken ellerin kaldırılmasının müstehab olduğu hükmü anlaşıldığı gibi ayakta duranın duasının kabirlerde oturanın duasından daha mükemmel olduğu hükmü de anlaşılmaktadır.

 

"O koştu ben koştum" fiilinin mastarı olan "ihdar" koşmak demektir. "Neyin var ey Aişe? Nefes nefese kalmışsın" buradaki (sonundaki te hazf edilerek) "Aiş" hitabında şin harfi fethalı da ötreli de okunabilir. Bunlar terhim yapılan (kendisine nida olunan kişinin isminin son harfin düşürülmesi demektir) bütün isimlerde geçerli olan iki şekildir. Ayrıca bu şekilde ismi terhim yapılarak kendisine seslenilen kimse bundan rahatsız olmayacaksa böyle bir şekilde ismin kullanımının caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır.

 

Buradaki "haşyen (nefes nefese kalmak)" lafzı şu anlamdadır: Sen nefes nefese kalmış bir durumdasın, yani hızlıca yürüyen bir kimsenin karşı karşıya kaldığı, aynı şekilde konuşurken hiddetlenip kızan bir kimsenin hızlı nefes alıp gerginleşmesi halini anlatır.

 

"Bir şeyim yok" bazı asıl nüshalarda "la bi şey" şeklinde kaydedilmiştir.

 

Bazılarında da (neden ki anlamında: "li eyyi şey" şeklindedir" bazılarında da hiç bir şey (anlamında): la şey şeklindedir. Bunları Kadi İyaz nakletmektedir. Bu üçÜncüsü en doğrusudur diye eklemiştir.

 

"O karartı" yani o gördüğüm kişi demektir.

 

"Lehede" fiili "leheze" diye de rivayet edilmiştir. Her ikisi de birbirine yakındır. Dil bilginlerinin söylediklerine göre lehede; itmek, leheze ise göğsüne yumruk vurmak anlamındadır. Lekeze ve vekeze fiilleri de bunlara yakın anlamdadır.

 

"(Evet zaten) insanlar her neyi gizlerlerse Allah'da onu bilir değil mi?"

 

Bütün asıl nüshalarda bu şekildedir ve doğrudur. Sanki o insanlar her neyi gizlerse Allah da onu bilir (değil mi, öyle mi) derken kendi kendisini tasdik edip: Evet öyledir demiş gibidir.

 

"Ben: Ey Allah'ın Resulül Ne diyeyim? dedim ... Ve biz de inşaallah size kavuşacağız de buyurdu". Buradan kabir ziyaretinde bulunan kimsenin bu sözleri söylemesinin müstehab olduğu anlaşılmaktadır. Buradan anlaşılan diğer hükümlere gelince: Bu ifadelerden selamun aleyküm dara kavmin müminin: Ey müminler topluluğunun yurdu selam sizlere demek, ey müminler topluluğunun diyarının sakinleri anlamındadır diyenlerin görüşlerine ağırlık kazandırmaktadır.

 

Müslüman ve mümin isimleri bazı hallerde aynı anlamda kullanılabilir.

 

Birinin diğerine atfedilmesi ise lafızlarının farklılığından dolayıdır. Bu aynı zamanda yüce Allah'ın: "Biz orada bulunan müminleri dışarı çıkardık, biz orada bir ev halkından başka müslüman kimse bulmadık" (Zariyat, 35-36) buyruğunu ihtiva ettiği anlam gibidir.

 

Bu hadiste müslüman ile müminden başka birisinin kastedilmiş olması mümkün değildir. Çünkü eğer mümin münafık ise ona selam verip ona rahmet okumak caiz olmaz. Hadisten kadınların kabir ziyareti yapmalarının caiz olduğunu söyleyenlerin lehine delil vardır. Ama bu mesel e hakkında ilim adamlarının farklı görüşleri bulunmaktadır. Bu görüşler aynı zamanda bizim mezhep alimlerimizin de ortaya attığı üç görüştür.

 

Birincisine göre "Allah kabirleri ziyaret eden kadınlara lanet etmiştir" hadisinden ötürü kadınlar için kabir ziyareti haramdır. İkinci görüşe göre mekruhtur, üçüncü görüşe göre mübahtır. Bu görüş lehine bu hadis ile: "Ben size daha önce kabir ziyaretini yasaklamıştım artık onları ziyaret edebilirsiniz" hadisi delil gösterilebilir. Buna ise "size yasaklamıştım" ibaresinde ki zamir erkeklere ait müzekker bir zamirdir. Usul ilminde tercih edilen sahih kanaate göre ise bu kapsama kadınlar girmez denilerek cevap verilebilir. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

36- NEBi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'İN ANNESİNİN KABRİNİ ZİYARET ETMEK İÇİN AZİZ VE CELİL RABBİ'NDEN İZİN İSTEMESİ BABI