SAHİH-İ MÜSLİM

CENAZE

 

باب في كفن الميت.

13- ÖLÜNÜN KEFENİ HAKKINDA BİR BAB

 

وحدثنا يحيى بن يحيى التميمي وأبو بكر بن أبي شيبة ومحمد بن عبدالله بن نمير وأبو كريب (واللفظ ليحيى) (قال يحيى: أخبرنا. وقال الآخرون: حدثنا أبو معاوية) عن الأعمش، عن شقيق، عن خباب بن الأرت. قال:

 هاجرنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم في سبيل الله. نبتغي وجه الله. فوجب أجرنا على الله. فمنا من مضى لم يأكل من أجره شيئا. منهم مصعب بن عمير. قتل يوم أحد. فلم يوجد له شيء يكفن فيه إلا نمرة. فكنا، إذا وضعناها على رأسه، خرجت رجلاه. وإذا وضعناها على رجليه، خرج رأسه. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم "ضعوها مما يلي رأسه. واجعلوا على رجليه الإذخر" ومنا من أينعت له ثمرته، فهو يهدبها.

 

2174- Bize Yahya b. Yahya et-Temımı, Ebu Bekr b. Ebi Şeybe, Muhammed b. Abdullah b. Numeyr ve Ebu Kureyb de tahdis etti. Lafız Yahya'ya ait olup Yahya: Bize Ebu Muaviye, A'meş'den haber verdi derken diğerleri tahdis etti, dedi. O Şakik'den, o Habbab b. el-Erett'den şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Allah'ın rızasını arayarak Allah yolunda hicret ettik. Bu sebeple ecrimizi vermek Allah'a aittir. Aramızdan kimi ecrinden hiç bir şey yemeyerek geçip gitti. Bunlardan birisi Mus'ab b. Umeyr'dir. Uhud günü öldürüldüğünde ona kefen olarak kullanılacak çizgili bir kumaştan başka hiçbirşey bulunamamıştı. Bu elbiseyi başının üzerinden itibaren koyduğumuz takdirde ayakları dışarıda kalırdı, ayakları üzerinden koyacak olursak başı dışarıda kalırdı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onunla baş tarafından itibaren onu örtün ve ayakları üzerine de izhir otu bırakın" buyurdu. Diğer bir kısmımızın ise mahsülleri yetişip olgunlaştı işte o da bu mahsüllerini (halihazırda) toplamaktadır.

 

Diğer tahric: Buhari, 1276,3897,3914,4047,4082,6432,6448; Ebu Davud, 2876; Tirmizi, 3853; Nesai, 1902

 

 

وحدثنا عثمان بن أبي شيبة حدثنا جرير. ح وحدثنا إسحاق بن إبراهيم. أخبرنا عيسى بن يونس. ح وحدثنا منجاب بن الحارث التميمي. أخبرنا على بن مسهر. ح وحدثنا إسحاق بن إبراهيم وابن أبي عمر. جميعا عن ابن عيينة، عن الأعمش، بهذا الإسناد، نحوه.

 

2175- Bize Osman b. Ebu Şeybe de tahdis etti, bize Cerir tahdis etti (H.) Bize İshak b. İbrahim de tahdis etti, İsa b. Yunus tahdis etti (H.) Bize Mincab b. el-Haris et-Temimi de tahdis etti Ali b. Mushir haber verdi (H.) Bize İshak b. İbrahim ve İbn Ebu Ömer de tahdis etti hepsi İbn Uyeyne'den, o A'meş'den bu isnad ile buna yakın olarak hadisi rivayet etti.

 

 

AÇIKLAMA:          "Ecrimizi vermekAllah'a aittir." Burada vücub (ecrin verilmesinin Allah'a ait olması) şer'i vaadin yerine getirilmesi anlamındadır. Yoksa bu Mutezilenin iddia ettiği gibi akli bir anlam ile vacip olması (böyle bir görev ve yükümlülüğün söz konusu ohdası) mevzubahis değildir. Hadis-i şerifdeki: "Kulların Allah'ın üzerindeki hakkına gelince ... " buyruğu da buna yakın bir anlam ifade eder. Buna dair açıklama da İman bölümünde geçmiş bulunmaktadır.

 

"Kimimiz ecrinden hiç bir şey yemeden geçip gitti" ifadesinin anlamı şudur: Dünyada ona genişlik nasip olmadı, amelinin mükafatından dünyada peşin olarak ona birşey verilmedi demektir.

 

"Ona kefen olacak çizgili bir kumaştan başka birşey bulunamadı" (çizgili kumaş anlamındaki) "nemire" bir elbise, bir örtüdür. Burada kefenin ölenin sermayesinden hazırlanacağına ve borçlara göre öncelikli olduğuna bir delil bulunmaktadır. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mus'ab'ın kendisine ait o çizgili elbise ile kefenlenmesini emir buyurmuş, borcunun malının tamamını kapsayıp kapsamayacak kadar fazla olduğunu sormamıştır. Bununla birlikte yanında böyle bir elbiseden başka bir şeyi bulunmayan bir kimsenin üzerinde bir borç olmayacağı haliyle anlaşılan bir durum da olabilir. Mezhep alimlerimiz malın ayni olarak. kendisi ile alakah olan borçları, borçlardan istisna ederek kefene göre bu borçlara öncelik tanımışlardır. Cinayet işlemiş, rehin bırakılmış bir köle, zekatı verilmesi gereken bir mal, yahut da iflas ve benzeri bir sebeple rücu ile satıcısının alma hakkı doğmuş mal buna örnektir.

 

"Onunla baş tarafından itibaren onu örtün, ayakları üzerine de izhir bırakın. " İzhir, hoş kokulu bilinen bir ottur. Bundan şuna delil vardır: Eğer kefen vücudun tamamını örtemeyecek kadar az olup başkası da bulunmayacak olursa mevcut kefeni ile cenaze baş tarafından itibaren örtülür, eksik kısmı da ayak tarafından bırakılarak baş kapatılır. Eğer başını örtmeyecek kadar az olursa avretin setredilmesine öncelik tanınır. Avretin örtülmesinden fazla kalan olursa avretin üst tarafından itibaren örtülür. Eğer avretini örtmeyecek kadar az ise bu sefer önü ve arkası setredilir, çünkü avretin bu kısımları daha önemlidir ve avrette de esası bunlar teşkil eder. Bu hadis ayrıca kefen ile ilgili olarak vacip olanın yalnızca avreti setretmek olduğu, mümkün olması halinde bile bedenin tamamını örtüp kapatmanın vacip olmadığı hükmüne de delil gösterilebilir.

 

Eğer Habbab (radıyalUıhu anh)'ın: "Ona ait o elbiseden başka bir şey bulunamamıştı" sözü dolayısı ile bedenin tamamını örtmek imkanını bulamamışlardı, denilecek olursa buna şöyle cevap verilir: Yani ölünün mülkiyeti altında olup sahip oldukları arasında ancak böyle bir elbise bulunabilmişti. Şayet bedenin tamamının örtülmesi vacip olsaydı hazır bulunan müslümanların -şayet nafakasını sağlamakla yükümlü yakın bir akrabası bulunmuyor ise eksik kalanı tamamlaması icap ederdi. Çünkü böyle bir akrabası bulunsaydı bu onlara vacib olurdu.

 

Eğer: onlar (hazır bulunan müslümanlar) bunu sağlayacak güce sahip değillerdi. Çünkü bu hadise Uhud günü meydana gelmiştir. Uhud gününde ise şehit düşmüş müslümanlar sayıca çoktu. Bir taraftan onlarla diğer taraftan düşman korkusu ve başka hususlarla meşgul olmuşlardı, denilecek olursa buna da: Malı mülkü olan mevcutların durumunun buna elverişli olmaması ve aralarından birisinin dahi bir parça elbise ve bunun gibi bir örtüye sahip olamama ihtimali çok uzaktır, diye cevap verilir. Allah en iyi bilendir.

 

"Bizden kimisinin meyvesi yetişip olgunlaştı" yani yetişen bu mahsülünden yararlandı.

 

"İşte o, o mahsülleri devşirmektedir. " Bu mahsüllerini toplamaktadır. Bu ise onlara fetih sonucu nasip olan dünyevi bolluğu anlatmak için kullanılmış bir istiareli anlatımdır.

 

 

 

حدثنا يحيى بن يحيى وأبو بكر بن أبي شيبة وأبو كريب (واللفظ ليحيى) (قال يحيى: أخبرنا. وقال الآخران: حدثنا أبو معاوية) عن هشام بن عروة، عن أبيه، عن عائشة. قالت:

 كفن رسول الله صلى الله عليه وسلم في ثلاث أثواب بيض سحولية، من كرسف. ليس فيها قميص ولا  عمامة. أما الحلة فإنما شبه على الناس فيها، أنها اشتريت له ليكفن فيها. فتركت الحلة. وكفن في ثلاثة أثواب بيض سحولية. فأخذها عبدالله بن أبي بكر. فقال: لأحبسنها حتى أكفن فيها نفسي. ثم قال: لو رضيها الله عز وجل لنبيه لكفنه فيها. فباعها وتصدق بثمنها.

 

2176- Bize Yahya b. Yahya, Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebu Kureyb de tahdis etti. Lafız Yahya'ya ait olmak üzere Yahya bize Ebu Muaviye, Hişam b. Urve'den haber verdi derken diğer ikisi tahdis etti, dedi. Hişam babasından, o Aişe'den şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) pamuktan Sehuli denilen beyaz üç parça kefen ile kefenlendi. Bunlar arasında ne üst gömlek ne de sarı k vardı. Hulle (denilen altlı üstlü takım örtü) ye gelince; insanlar bu hususta şüphe ve tereddüte düştüler. Aslında bu onlarla kefenlenmesi için satın alınmış, sonra hulle (denilen altlı üstlü örtüler) bırakılıp Sehuli türü beyaz üç elbise ile kefenlendi. Bunun üzerine Abdullah b. Ebu Bekr, bunlarla ben kefenleneyim, diye bunları alıp, and olsun saklayacağım demiş sonra da şunları eklemişti: Şayet aziz ve celil Allah bunları Nebi'si için uygun bulmuş olsaydı bunlarla kefenlenmesini sağlardı, sonra bunları satıp bedelini tasadduk etti.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

وحدثني علي بن حجر السعدي. أخبرنا علي بن مسهر. حدثنا هشام بن عروة عن أبيه، عن عائشة. قالت:

 أدرج رسول الله صلى الله عليه وسلم في حلة يمنيه كانت لعبدالله بن أبي بكر. ثم نزعت عنه. وكفن في ثلاثة أثواب سحول يمانية. ليس فيها عمامة ولا  قميص. فرفع عبدالله الحلة فقال: أكفن فيها. ثم قال: لم يكفن فيها رسول الله صلى الله عليه وسلم وأكفن فيها ! فتصدق بها.

 

2177- Bana Ali b. Hucr es-Sa'di de tahdis etti, bize Ali b. Mushir haber verdi, bize Hişam b. Urve babasından tahdis etti, o Aişe'den şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Abdullah b. Ebu Bekir'e ait Yemen işi bir hulle içinde kefenlendi. Sonra bu hulle üzerinden çıkarıldı ve Yemen işi Sehul türü (pamuktan) üç elbise ile kefenlendi. Bu kefen parçaları arasında sarıkta, gömlekte yoktu. Abdullah bu hulleyi kaldırıp Bununla kefenleneyim demiş sonra da; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunlarla kefenlenmemişken ben mi bunlarla kefenleneceğim, deyip bunları tasadduk etti.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

وحدثناه أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا حفص بن غياث وابن عيينة وابن إدريس وعبدة ووكيع. ح وحدثناه يحيى بن يحيى. أخبرنا عبدالعزيز بن محمد. كلهم عن هشام، بهذا الإسناد. وليس في حديثهم قصة عبدالله بن أبي بكر.

 

2178- Bunu bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe de tahdis etti. Bize Hafs b. Giyas, İbn Uyeyne, İbn İdris, Abde ve Veki'de tahdis etti. (H.) Bunu bize Yahya b. Yahya da tahdis etti, bize Abdulaziz b. Muhammed haber verdi. Hepsi Hişam'dan bu isnad ile hadisi rivayet etti ama bunların hadisi rivayetlerinde Abdullah b. Ebu Bekr kıssası yer almamaktadır.

 

Diğer tahric: İbn'i Uyeyne'nin ve diğerlerinin rivayetlerini yalnızca Müslim rivayet etmiştir

Hafz b. Riyaz yoluyla gelen rivayeti Ebu Davud, 3152; Tirmizi, 996; Nesai, 1898; İbn Mace, 1469

 

 

وحدثني ابن أبي عمر. حدثنا عبدالعزيز عن يزيد، عن محمد بن إبراهيم، عن أبي سلمة ؛ أنه قال:

 سألت عائشة زوج النبي صلى الله عليه وسلم. فقلت لها: في كم كفن رسول الله صلى الله عليه وسلم ؟ فقالت: في ثلاثة أثواب سحولية.

 

2179- Bana İbn Ebu Ömer de tahdis etti... Ebu Seleme dedi ki: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe'ye; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kefeni kaç parça idi? diye sordum. O Sehuli üç parça ile kefenlendi, dedi,

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          (2176) "Resuluilah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beyaz Sehulf üç elbise (parça) ile kefenlendi. Aralarında kamis (gömlek) de sarık da yoktu." Sehuli nisbeti sin harfi ötreli olarak Suhuli de okunmuş ise de fethalı olarak Sehuli söyleyişi hem daha meşhurdur hem çoğunluğun rivayetide bu şekildedir. İbnu'l-Arabi ve başkalarının dediklerine göre bunlar ancak pamuktan yapılan temiz beyaz elbiseler demektir. İbn Kuteybe ise yalnızca beyaz elbiselerdir demiş ve özel varak pamuktan dokunduğunu söylememiştir. Başkaları ise bunlar Yemen' deki Sehul adındaki kasabaya nisbet edilen ve orada dokunan elbiselerdir demişlerdir. Ezheri'nin dediğine göre Sehuli elbiseler Yemen'de bir şehir adı olan Sehul'e nisbet edilir. Bu ismi taşıyan elbiseler bu şehirden getirilir. Suhuli diye sin harfi ötreli söylenecek olursa beyaz elbiseler anlaşılır. Kasabanın adı sin harfi ötreli olarak "Suhuli" diye de söylenmiştir. Bunu da İbnu'l-Esir, en-Nihaye adlı eserinde bu hadisi açıklarken nakletmektedir.

 

Bundan önce geçen Mus'ab b. Umeyr'in hadisi ile diğer hadisler ölünün kefenlenmesinin vacip olduğunu göstermektedir. Bu müslümanların icmaı ile kabul ettikleri bir husustur. Kefenin ölenin malından karşılanması gerekir. Eğer onun bir malı yoksa nafakasını karşılamakla yükümlü olanların malından karşılanır. Bunlar yoksa beytülmalden, beytülmalde de yoksa müslümanlar tarafından karşılanması icap eder. İmam bu yükümlülüğü varlıklı ve uygun gördüğü kimselere dağıtarak paylaştırır.

 

Hadisten şu hüküm de anlaşılmaktadır: Kefende sünnet olan erkek için üç parça olmasıdır. Hem bizim hem büyük çoğunluğun kabul ettiği görüş budur. Vacip (farz) olan ise daha önce geçtiği gibi tek bir parçadır. Kadında müstehab olan kefenin beş parça olmasıdır. Erkeğin de beş parça ile kefenlenmesi caiz olmakla birlikte müstehab olan üç parçayı geçmemesidir. Beş parçadan fazla ise erkek ve kadın için de israf sayılır.

 

"Beyaz" lafzı kefenin beyaz olmasının müstehab olduğuna delildir. Bu da icma ile kabul edilmiş bir husustur. Beyaz elbiseler ile ilgili olarak sahih bir hadiste: "Onlarla ölülerinizi kefenleyiniz" buyurulmuştur. Süs için giyilen boyalı ve benzeri elbiselerden olması mekruhtur. Kefenin ipek kumaştan yapılmasına gelince; mezhep alimlerimiz erkeğin ipek kumaşla kefenlenmesi haramdır ama kadının kerahatle birlikte ipekle kefenlenmesi caizdir, demişleridir. Malik ve genel olarak ilim adamları kayıtsız ve şartsız olarak ipek kefen kullanmayı mekruh görmüşlerdir. İbnu'l-Münzir: Buna muhalif herhangi bir kanaat bellemiş değilim demektedir.

 

''Aralarında kamis (gömlek) ve sarık yoktu" ifadesinin anlamı Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kamis ve sarık ile kefenlenmediği anlamındadır. Ona ancak bu ikisi dışında üç parça kefen kullanıldı ve bu üç parça ile birlikte başkası da bulunmuyordu. Şafii ve ilim adamlarının çoğunluğu bunu böylece açıklamışlardır. Hadisin zahirinin gerektirdiği doğru açıklama da budur. Derler ki: Kefen parçaları arasında kamis (gömlek) ve sarık bulunmaması müstehabtır. Malik ve Ebu Hanife ise kamis (gömlek) ve sarık müstehabtır demişler, hadisi de kamis ve sarık bu üç parça arasında değildi, bunlar diğer üç parçadan ayrı ve onlara ilavedir diye açıklamışlardır. Halbuki bu zayıf bir açıklamadır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kefeni arasında kamis ve sarığın bulunduğu sabit değildir.

 

Ayrıca bu hadis Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yıkanırken ve kefenlenirken üzerindeki kamisin çıkarılmış olduğunu da ihtiva etmektedir. İşte başka türlü açıklamanın söz konusu olamayacağı doğru açıklama budur. Çünkü eğer yıkanırken üzerindeki kaftanı (kamisi, gömleği) ıslaklığı ile birlikte bırakılmış olsaydı şüphesiz diğer kefenleri bozardı.

 

Ebu Davud'un Sünen'inde yer alan İbn Abbas (r.anhuma)'ın rivayet ettiği: "Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üç parça ile kefenlendi, iki parçadan olan hulle ile vefat ederken üzerinde bulunan kamisi (kaftanı)" hadisi delil gösterilmesi doğru olmayan zayıf bir hadistir. Çünkü ravilerinden birisi olan Yezid b. Ebu Ziyad'ın zayıf bir ravi olduğu icma ile kabul edilmiştir. Özelliklede o bu rivayetiyle diğer sika ravilere muhalefet etmiştir.

 

"Kursuf' pamuk demektir. Kefenin pamuktan olmasının müstehab olduğuna delildir.

"Hulleye gelince bu hususta insanlar şüpheye düştüler" yani tereddüde düştüler. Din bilginlerinin dediklerine göre hulle ancak biri izar ve diğeri ri da olmak üzere iki parça elbiseden ibarettir.

 

"Abdullah b. Ebu Bekir'e ait Yemen işi bir hulle" ibaresindeki "Yemeniyye" lafzı Kadı lyaz'ın naklettiği üzere Müslim'de üç şekilde zaptedilmiştir. Aynı zamanda bu üç şekil nüshalarda da görülen şekildir. Bunlardan birisi Yemen'e nisbet anlamında "Yemeniyye" şeklidir. İkincisi yine Yemen'e nisbetle mim harfinden sonra elif ile "Yemaniyye" şeklindedir. Üçüncüsü ise ye harfi ötreli mim harfi sakin olmak üzere "yumne" şeklidir. Daha meşhur olan da budur. Kadı lyaz ve başkaları dedi ki: Bu lafız buna göre "yumne" işi bir hulle diye muzaf kabul edilir. Halil der ki: Bu da Yemen çizgili kumaşlarından bir çeşittir.

 

(2177) "Yemen işi üç suhul parça ile kefenlendi" bu lafız bütün asıl nüshalarda "suhul" diye zaptedilmiştir. Yemaniyye lafzında fasih ve meşhur söyleyişe göre ye harfi şeddesizdir. Sibeveyh, Cevheri ve başkaları ise şeddeli bir söyleyişini de nakletmektedirler. Birincisinin açıklaması ise elif nisbet ye'sinden bedel olduğundan ötürü bir arada kullanılmazlar. Aksine Bunun yerine "Yemeniyye" yahut ta "Yemaniye" diye ye harfi şeddesiz olarak söylenir.

 

"Suhul" lafzı ise sin harfi ötreli ve "sehul" şeklinde fethalı olarak da söylenmekle birlikte ötreli söyleyiş daha meşhurdur. Ötreli söyleyiş pamuk bir bez (elbise) olan "suhl"un çoğuludur.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

14- ÖLÜNÜN ÜZERİNİN ÖRTÜLMESİ BABI