SAHİH-İ MÜSLİM

İSTİSKA

 

باب الدعاء في الاستسقاء.

191- YAĞMUR DUASINDA DUA ETMEK BABI

 

وحدثنا يحيى بن يحيى ويحيى بن أيوب وقتيبة وابن حجر (قال يحيى: أخبرنا. وقال الآخرون: حدثنا إسماعل بن جعفر) عن شريك بن أبي نمر، عن أنس بن مالك ؛

 أن رجلا دخل المسجد يوم جمعة. من باب كان نحو دار القضاء. ورسول الله صلى الله عليه وسلم قائم يخطب. فاستقبل رسول الله صلى الله عليه وسلم قائما. ثم قال: يا رسول الله ! هلكت الأموال وانقطعت السبل. فادع الله يغثنا. قال: فرفع رسول الله صلى الله عليه وسلم يديه. ثم قال: "اللهم ! أغثنا. اللهم ! أغثنا. اللهم ! أغثنا". قال أنس: ولا  والله ! ما نرى في السماء من سحاب ولا  قزعة. وما بيننا وبين سلع من بيت ولا  دار. قال فطلعت من ورائه سحابة مثل الترس. فلما توسطت السماء انتشرت. ثم أمطرت. قال: فلا والله ! ما رأينا الشمس سبتا. قال: ثم دخل رجل من ذلك الباب في الجمعة المقبلة. ورسول الله صلى الله عليه وسلم قائم يخطب. فاستقبله قائما. فقال: يا رسول الله ! هلكت الأموال وانقطعت السبل. فادع الله يمسكها عنا. قال: فرفع رسول الله صلى الله عليه وسلم يديه. ثم قال: "اللهم ! حولنا ولا  علينا. اللهم ! على الآكام والظراب، وبطون الأودية، ومنابت الشجر" فانقلعت. وخرجنا نمشى في الشمس. قال شريك: فسألت أنس بن مالك: أهو الرجل الأول ؟ قال: لا أدرى.

 

2075- Bize Yahya b. Yahya, Yahya b. Eyyub, Kuteybe ve İbn Hucr tahdis etti. Yahya, bize İsmail b. Cafer, Şerik b. Ebu Nemir'den haber verdi, derken diğerleri tahdis etti, dedi. O, Enes b. Malik'den rivayet ettiğine göre bir adam bir cuma günü Daru'l-Kaza tarafındaki bir kapıdan içeri girdi. ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ayakta hutbe veriyordu. Ayakta yüzünü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e çevirdikten sonra: Ey Allah'ın Resulü! Mallar helak oldu, çareler tükendi. Bu sebeple Allah'a dua et de bize yağmur yağdırsın, dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ellerini kaldırdıktan sonra: "Allah'ım, bize yağmur yağdır, Allah'ım, bize yağmur yağdır, Allah'ım bize yağmur yağdır" buyurdu.

 

Enes dedi ki: Hayır, vallahi semada ne bir bulut ne bir bulut parçası vardı. Bizimle Sel' dağı arasında ne bir ev ne de bir bina vardı. Sel'in arka tarafından kalkanı andıran bir bulut çıkıverdi. Semanın ortasına gelince yayıldı, sonra yağmur yağdırdı. Evet, vallahi bir hafta boyunca güneşi görmedik. Sonra ertesi cuma o kapıdan yine bir adam içeri girdi. Resulullah da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayakta hutbe veriyordu. Adam ayakta yüzünü ona çevirerek:

Ey Allah'ın Resulü! Mallar telef oldu, yollar kesildi, Allah'a dua et de artık onu üzerimize yağdırmasın, dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ellerini kaldırdıktan sonra Allah'ım, civarımıza yağdır, üzerimize değil. Allah'ım, dağlara, tepelere, vadilerin içlerine ve ağaç yetişen yerlere (yağdır)" buyurdu. Hemen akabinde yağmur kesildi. Biz de dışan çıkıp güneşte yürüdük (ve evlerimize böyle gittik).

 

Şerik dedi ki: Enes b. Malik'e: O adam ilk gelen adam mıydı? diye sordum. Enes: Bilmiyorum, dedi.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 1013, 1014, 1016, 1017, 1019; Ebu Davud, 117S; Nesai, lS03, 1S14, lS17

 

AÇIKLAMA:          (2075) "Daru'l-Kaza" Kadı lyaz dedi ki: Buraya Daru'l-Kaza adının veriliş sebebi, Ömer b. el-Hattab'ın kendi üzerine yazmış olduğu borcunun ödenmesi için satılmış olmasından dolayıdır. Oğlu Abdullah'a borcunun ödenmesi için malının satılmasını, şayet malı yetmeyecek olursa Adiyoğullarının yardımını sonra da Kureyşlilerin yardımını istemesini vasiyet etmişti.

 

Abdullah da onun bu evini Muaviye'ye sattığı gibi el-Gabe denilen yerdeki malını da satıp onun borcunu ödemişti. Borcu yirmi sekiz bin idi. Buraya önceleri "Daru kazai deyni Umer: Ömer'in borcunu ödemek üzere satılan ev" denilirken sonradan ismini kısaltarak sadece Darulkaza demeye başladılar. Burası Mervan'ın evidir. Kimisi buranın Darulimare (vilayet konağı) olduğunu söylemiş ise de yanıimıştır. Çünkü bu kimse buranın Mervan'ın evi olduğu haberini almış, kazadan kastın imaret (vilayet) olduğunu sanmıştır. Doğrusu ise bizim daha önce aktardıklarımızdır. Kadı lyaz'ın ifadeleri burada sona ermektedir.

 

Kadı lyaz'ın "borcu yirmi sekiz bin idi" ifadesi gariptir, hatta yanlıştır.

Sahih ve meşhur olan onun borcunun seksen altı bin ya da buna yakın olduğudur. Buhari Sahih'inde bunu böylece rivayet ettiği gibi hadisi siyer ve tarih bilginleri ile başkaları da böylece rivayet etmişlerdir.

 

''Allah'ım, bize yağmur yağdır." Bütün nüshalarda "eğismı" elif iledir.

Eğase- yuğısu'den (bir harf ziyade edilmiş) rubaidir. Fakat lügat kitaplarında meşhur olan yağmur hakkında: Gase-yağısu şeklinde kullanılacağıdır. (Eğisna), Bize yağmur yağdır, demektir.

 

Kadı İyaz dedi ki: Bazıları şöyle demiştir: Hadiste sözü geçen iğase; yardım etmek anlamındadır. Yoksa yağmur yağmasını istemek anlamında değildir. Çünkü yağmur istemek manasına "Allah Ümmü me ğisna" denilir. Bununla birlikte ğays (denilen yağmur) istemek anlamında olma ihtimali de vardır ki, bize bir yağmur bağışla yahut bir yağmur rızıklandır demek olur. Bu da sekahullah . ve eskahu demeye benzer. Yani her iki kullanım arasında fark gözetenlere göre bu, Allah ona içecek su, yağmur ihsan etti, demek olur.

 

"Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ellerini kaldırdı sonra: Allah'ım, bize yağmur yağdır, dedi"

 

Buradan şu hükümler anlaşılmaktadır:

 

1. Cuma hutbesi esnasında yağmur duası (istiska) müstehaptır. Babın baş tarafında buna dair açıklamalarda bulunmuştuk.

 

2. Yağmur duası için özel namazdan ayrı olarak istiskada bulunmak (yağmur için dua etmek) caizdir. Hanefiler bu şekle aldanarak: İşte meşru olan istiska sadece budur, başkası yoktur, demişler ve sahraya çıkıp namaz kılmak sureti ile yapılan istiska (yağmur duası)nın bid'at kabul etmişlerdir. Halbuki durum onların dedikleri gibi değildir. Aksine daha önce geçen sahih hadisler sebebi ile bu bir sünnettir. Babın başında da bizler istiskanın bir kaç tür olduğunu kaydetmiş bulunuyoruz. Dolayısı ile bir türün sözkonusu edilmesi, sabit olmuş diğer bir türün çürütülmesini gerektirmez. Allah en iyi bilendir.

 

''Allah'ım, bize yağmur yağdır, Allah'ım, bize yağmur yağdır, Allah'ım, bize yağmur yağdır." Burada görüldüğü gibi üç defa tekrar edilmiştir. Buradan da duanın üç defa tekrar edilmesinin müstehap görüldüğü hükmü anlaşılmaktadır.

 

Enes b. Malik'in: "Biz gökte ne bir bulut ne de bir bulut parçası görmüyorduk" ifadesinde "kazaa" bulut parçası demektir. Çoğulu kuzu' olarak gelir. Ebu Ubeyd dedi ki: Bu parça bulutlar çoğunlukla sonbaharda görülür.

 

"Bizlerle Sel' tepesi arasında ne bir ev ne de bir bina vardı." Sel', Medin e yakınlarında bir dağdır. Bu sözden kastı ise Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mucizesini ve şanı yüce Rabbi nezdindeki değerini kesintisiz yedi gün yağmur yağdırmasını dile getirerek haber vermektir. Bu yağmurlar ise daha önce herhangi bir bulut hatta bulut parçası olmaksızın hemen onun duası ile birlikte yağdırılmıştı. O yağmurun yağması için daha başka zahiri ya da batıni sebeb dahi yoktur. İşte: "bizimle Sel' arasında her hangi bir bina, bir ev yoktu" demesinin anlamı budur. Yani bizler onu da semayı da görüyorduk. Yağmur yağması için kesinlikle ortada bir sebeb yoktu, demektir.

 

"Sonra (o bulut) yağmur yağdırdı." Nüshalarda bu şekildedir. Buhari'de de elif ile "emtarat: yağmur yağdırdı" şeklindedir. Bu da sahihtir. Ayrıca bu çoğunluğun, muhakkik dil bilginlerinin kabul ettiği tercih edilen kanaatin lehine bir delildir. Bu kanaate göre yağmur yağdığını anlatmak için "matarat ve emtarat" diye iki söyleniş kullanılabilir. Bazı dil bilginleri ise ancak azap halinde elif ile "emtarat" denilir, demişlerdir. Yüce Allah'ın: "Biz onların üzerine taş yağdırdık" (Hicr, 74) buyruğunda olduğu gibi. Ama meşhur olan birinci görüştür. Emtarat lafzı hayır ve şer hakkında kullanılır, ne anlamda kullanıldığı da karine ile bilinir. Nitekim yüce Allah: "Onlar bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur, dediler" (Ahkaf, 24) buyruğunda olduğu gibi. Buradan "emtarat"dan türeyen şekil kullanılmıştır. Bundan maksat ise hayır bir yağmurdur. Çünkü onlar bunun hayırlı olduğunu sanmışlardı. Şanı yüce Allah da: "Hayır! O sizin çabuk gelmesini istediğiniz şey (olan azap) dır. " (Ahkaf,24) buyurdu.

 

"Bir hafta güneşi görmedik." Sebt aslında belli bir zaman dilimi demektir. Asıl anlamı da kesmektir.

 

Gelenin, çokça yağmur yağıp yolların kesilip yağmurun çokluğu dolayısı ile malların telef olmasından şikayet etmesi üzerine Allah Resulü'nün: ''Allah'ım, etrafımıza yağdır" ibaresinde bazı nüshalarda "havlena" bazılarında ise "havaleyna" şeklindedir. Her ikisi de sahihtir.

 

"Üzerimize yağdırma, Allah'ım, dağlara, tepelere, vadilerin iç taraflarına ... yağmur kesiliverdi. Biz de çıkıp güneşte yürüyerek gittik."

 

 

Bu ibarelerden bir takım hükümler anlaşılmaktadır Bazıları şunlardır:

 

1. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'in duasının arada bir kesinti olmaksızın derhal kabul edilmesi ve çıkıp güneşte yürüyüp gitmeleri şeklindeki mucizesi.

 

2. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in dua ederken oldukça edebli dua etmesi. Çünkü o yağmurun kökten kaldırılmasını istemedi, aksine onun zararının kaldırılmasını, evlerden ve yaşamak için gerekli alt yapılardan, yollardan, evlerde kalan bir kimsenin ya da bir yolcunun zarar görmeyeceği şeklinde açılıp giderilmesini dilemiştir. Aynı zamanda da faydası ve verimi kalacak şekilde ihtiyaç duyulan yerde de devam etmesini dilemiştir ki, bunlar da vadilerin iç tarafları ile sözü edilen diğer yerlerdir.

 

Dil bilginlerinin dediklerine göre akam, ekeme'nin çoğuludur. Dağdan küçük, tümsek tepeden daha yüksek yere denilir. Tepeden de daha alçak olduğu da söylenir. Zirab ise, küçük tepeler anlamındadır. Tekili: Zarib'dir.

 

3. Bu hadisten yağmurun çoğalması ve ondan dolayı zarar görülmesi halinde evlerin ve alt yapıların üzerinden kesilmesini dilemenin müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Fakat bu maksatla namaz kılmak da sahrada toplanmak da meşru kılınmamıştır.

 

"Hemen yağmur kesildi ve biz de çıkıp yürüdük." Güvenilir bazı nüshalarda böyledir, çoğunluk ise (inkata'at yerine) inkala'at şeklindedir. Her ikisi de aynı manadadır.

 

"Enes b. Malik'e: O, ilk gelen adam mıydı? diye sordum. Enes: Bilmiyorum, dedi" Buhari'nin bir rivayetinde ve başka eserlerde bunun da ilk kişi olduğu belirtilmektedir.

 

 

 

وحدثنا داود بن رشيد. حدثنا الوليد بن مسلم عن الأوزاعي. حدثني إسحاق بن عبدالله بن أبي طلحة عن أنس بن مالك. قال:

 أصابت الناس على عهد رسول الله صلى الله عليه وسلم. فبينا رسول الله صلى الله عليه وسلم يخطب الناس على المنبر يوم الجمعة. إذ قام أعرابي فقال: يا رسول الله ! هلك المال وجاع العيال. وساق الحديث بمعناه. وفيه قال: "اللهم ! حوالينا ولا  علينا" قال: فما يشير بيده إلى ناحية إلا تفرجت. حتى رأيت المدينة في مثل الجوبة. وسال وادى قناة شهرا. ولم يجيء أحدا من ناحية إلا أخبر بجود.

 

2076- Bize Davud b. Ruşeyd de tahdis etti, bize Velid b. Müslim, elEvzai'den tahdis etti, bana İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, Enes b. Malik'den şöyle dediğini tahdis etti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında insanlar bir kıtlık musibetine uğradı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cuma gününde minber üzerinde insanlara hutbe verirken bir bedevi ayağa kalkıp: Ey Allah'ın Resulü! Mal helak oldu, çoluk çocuk aç kaldı, dedi. Sonra hadisi yukarıdaki hadis ile aynı manada rivayet etti. Bu rivayette Allah Resulü: ''Allah'ım, etrafımıza (yağsın) üzerimize değil" buyurdu.

 

(Enes) dedi ki: Eli ile hangi tarafa işaret etti ise mutlaka (orada bulutlar) dağıldı. Hatta Medine'yi etrafı daire gibi çevirilmiş bir boşluk gibi gördüm. Kanat vadisi bir ay boyunca sel aktı. Her hangi bir yerden her kim geldiyse mutlaka bol yağmur yağdığını haber verdi.

 

Diğer tahric: Buhari, 933, 1033 -buna yakın-, 1018; Nesai, 1527

 

 

وحدثني عبدالأعلى بن حماد ومحمد بن أبي بكر المقدمي. قالا: حدثنا معتمر. حدثنا عبيدالله عن ثابت البناني، عن أنس بن مالك. قال:

 كان النبي صلى الله عليه وسلم يخطب يوم الجمعة. فقام إليه الناس فصاحوا. وقالوا: يا نبي الله ! قحط المطر، واحمر الشجر، وهلكت البهائم وساق الحديث. وفيه من رواية عبدالأعلى: فتقشعت عن المدينة. فجعلت تمطر حواليها. وما تمطر بالمدينة قطرة. فنظرت إلى المدينة وإنها لفي مثل الأكليل.

 

2077- Bana Abdu'l-Xla b. Hammad ve Muhammed b. Ebu Bekr el-Mukaddemı tahdis edip dedi ki: Bize Mu'temir tahdis etti, bize Ubeydullah, Sabit el-Bünani'den tahdis etti, o Enes b. Malik'den şöyle dediğini rivayet etti: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cuma gününde hutbe okurken insanlar önüne kalkıp yüksek sesle: Ey Allah'ın Nebisi! Yağmur kesildi, ağaçlar kıpkızıl oldu, hayvanlar telef oldu, dediler. Sonra hadisi rivayet etti. Hadisin Abdu'lXla tarafından nakledilen rivayetinde şunlar da zikredilmektedir: Bulutlar Medine'nin üzerinden açıldı ve Medine etrafında yağmur yağmaya başladı. Medine'de ise tek bir damla yağmıyordu. Medine'ye baktım, o adeta etrafını çepeçevre kuşatmış bir tacın içerisinde gibiydi.

 

Diğer tahric: Buhari, 1021; Nesai, 1516

 

 

وحدثناه أبو كريب. حدثنا أبو أسامة عن سليمان بن المغيرة، عن ثابت، عن أنس، بنحوه. وزاد: فألف الله بين السحاب. ومكثنا حتى رأيت الرجل الشديد تهمه نفسه أن يأتي أهله.

[ش (تهمه نفسه) ضبطناه بوجهين: فتح التاء مع ضم الهاء. وضم التاء مع كسر الهاء. يقال: همه الشيء وأهمه. أي اهتم له].

 

2078- Bunu bize Ebu Kureyb de tahdis etti, bize Ebu Usame, Süleyman b. el-Muğire'den tahdis etti. O Sabit'ten, o Enes'den, hadisi buna yakın olarak rivayet etti ve şunları ekledi: Allah bulutları bir araya getirdi. Biz de (öylece) kaldık. Hatta ben güçlü, kuvvetli bir adamın, bütün gayretiyle ailesinin yanına gitmek için çaba göstermediğini gördüm.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          (2076-2078 numaralı hadisler) "Sene" kıtlık, kuraklık demektir.

"Eli ile nereye işaret etse oradan bulutlar dağıldı." Bulutlar parçalanıp oradan uzaklaştı.

"Öyle ki Medine'yi bir daire içinde gibi gördüm." Cevbe, boşluk, açıklık demektir. Yani bulut Medine etrafından parçalanıp dağıldı, etrafını bir daire gibi sardı fakat Medine'nin üzerinde bulut yoktu.

 

"Kanat vadisi, bir ay boyunca aktı." Kanat bir vadi adıdır. Orada ekinleri bulunmaktadır. Burada vadi kendi kendisine izafe edilmiştir. Buhari' deki bir rivayette ise "Kanat adındaki vadi aktı" şeklindedir ki bu da bedel olarak sahihtir, birincisi de sahihtir. Kufelilere göre zahir anlamı üzeredir. Basralılara göre ise böyle bir tanımlamada hazf edilmiş bir ifade takdir edilir. Yine Buhari'deki bir rivayette: "Vadi, Kanat vadisi aktı" denilmektedir.

 

"Bol yağmur haberi getirdi" çokça yağmur yağdığını anlattı, demektir. (2077) "Yağmur yağmaz oldu." Kahata yağmur yağmadı, kaf harfi de fethalı telaffuz edilir.

"İklil" dil bilginlerinin dediklerine göre topluluk demektir. Bu ise bir şeyin etrafını çepeçevre kuşatan her bir şey hakkında kullanılır.

 

(2078) "Allah bulutları birbirine kaynaştırdı ... bekledik .. " Biz bu şekilde "vemekesna: bekledik, kaldık" diye zaptettik Diyarımızdaki nüshalarda da bu şekildedir. Manası açıktır. Kadi İyaz'ın zikrettiğine göre bu kelime kendi ülkelerindeki nüshalarda üç şekilde rivayet edilmiş olup bu rivayet onlar arasında yer almamaktadır. Onlardaki bir rivayette "ve belletna: bizi ıslattı" yani bize yağmur yağdırdı, demektir. Ezheri dedi ki: Bu fiil bulutun yağmur yağdırması için kullanılır, belel de yağmur demektir. Enhelet fiili de aynı manada kullanılır.

 

Nüshalarındaki bir diğer rivayet ise lam şeddesiz olmak üzere "ve meletna" şeklindedir. Kadi İyaz'ın dediğine göre bu muhtemelen, bu hepimizi kuşatacak kadar yağmur yağdırdı, anlamındadır. Bir rivayette ise "meleetna: bizi doldurdu" diye hemzelidir.

 

"Tehummu ... " fiilini birisi te fethalı, he dammeli olarak (tehummu şeklinde) diğeri te dammeli, he kesreli (tuhimmu) diye iki şekilde zaptetmiş bulunuyoruz. Ona ihtimam gösterdi, onu önemsedi anlamındadır. Kimisi ise hemme fiilini eritmek anlamında, ehemme fiilini de üzmek, gederlendirmek diye açıklamıştır. (Hadisin tercümesinde: ... gayret... anlamını tercih ettik)

 

 

 

وحدثنا هارون بن سعيد الأيلي. حدثنا ابن وهب.حدثني أسامة ؛ أن حفص بن عبيدالله بن أنس بن مالك حدثه ؛ أنه سمع أنس بن مالك يقول:

 جاء إعرابي إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم يوم الجمعة، وهو على المنبر وإقتص الحديث. وزاد: فرأيت السحاب يتمزق كأنه الملاء حين تطوى.

 

2079- Bize Harun b. Said el-Eyli de tahdis etti, bize İbn Vehb tahdis etti, bana Usame'nin tahslis ettiğine göre Hafs b. Ubeydullah b. Enes b. Malik kendisine Enes b. Malik'i şöyle derken dinlediğini tahdis etti: Bir bedevi Cuma gününde minber üzerinde olduğu sırada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi, deyip hadisingeri kalan kısmını anlattı ve: "Bulutun, katlanıp dürülen geniş bir örtü gibi parçalanıp dağıldığını gördüm" ibaresini de ekledi.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

وحدثنا يحيى بن يحيى. أخبرنا جعفر بن سليمان عن ثابت البناني، عن أنس. قال: قال أنس:

 أصابنا ونحن مع رسول الله صلى الله عليه وسلم مطر. قال: فحسر رسول الله صلى الله عليه وسلم ثوبه. حتى أصابه من المطر. فقلنا: يا رسول الله ! لم صنعت هذا ؟ قال: "لأنه حديث عهد بربه تعالى".

 

2080- Bize Yahya b. Yahya da tahdis etti, bize Cafer b. Süleyman, Sabit el-Bunani'den haber verdi, o Enes'den şöyle dediğini rivayet etti: Enes dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte bulunduğumuz sırada üzerimize bir yağmur yağdı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da hemen elbisesini açtı ve yağmur ona isabet etti. Bu sefer biz: Ey Allah'ın Resulü! Neden böyle yaptın, dedik. O: "Çünkü o, yüce Rabbinin pek yakın bir zamanda yaratıp taktir ettiğidir" buyurdu.

 

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 5100

 

AÇIKLAMA:          (2079) "Bulutun, katlanıp dürülen geniş bir elbise gibi parçalanıp dağıldığını gördüm." el-mula'ın tekili "mulae"dir. Kendisine sarılınan, bürünülen elbise gibi bir örtüdür. Buradaki ifade bulutun kalmayışına dair bir benzetmedir. Açılmış bir örtünün katlanıp dürülmesi halinde bir araya getirilip toplanmasına benzetmiştir.

 

(2080) "Resuluilah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elbisesini açtı ... " Yani bedeninin bir kısmını açtı.

 

"Yüce Rabbinin pek yakın bir zamanda yaratıp taktir ettiğidir" ifadesi ise, rabbi bunu pek yakında var etmiştir, demektir. Bu da yağmurun rahmet olduğu ve yüce Allah'ın onu yaratması üzerinden pek fazla bir zaman geçmediği, bundan dolayı bu rahmetin bereketinden yararlanmak istediği anlamındadır.

 

Bu hadis-i şerifte mezheb alimlerimizin şu görüşüne delil vardır: Yağmur ilk yağdığı sırada yağmurun kendisine isabet etmesi için avreti dışındaki bir yerini açması müstehaptır. Bu görüşlerine de bu hadisi delil göstermişlerdir.

 

Ayrıca fazileti daha aşağıda olan bir kimse, fazilet sahibi bir zatın bilmediği bir işi yaptığını görecek olursa kendisine öğretmesi için ona soru sorup gereğince amel edeceği ve bunu başkasına öğreteceği hükmü de anlaşılmaktadır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

192- RÜZGARI VE BULUTU GÖRÜNCE ALLAH'A SIĞINMAK, YAĞMUR İLE SEVİNMEK BABI