SAHİH-İ MÜSLİM |
İSTİSKA |
باب
الدعاء في
الاستسقاء.
191- YAĞMUR DUASINDA DUA
ETMEK BABI
وحدثنا
يحيى بن يحيى
ويحيى بن أيوب
وقتيبة وابن
حجر (قال يحيى:
أخبرنا. وقال
الآخرون:
حدثنا إسماعل
بن جعفر) عن
شريك بن أبي
نمر، عن أنس
بن مالك ؛
أن
رجلا دخل
المسجد يوم
جمعة. من باب
كان نحو دار
القضاء. ورسول
الله صلى الله
عليه وسلم قائم
يخطب. فاستقبل
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قائما.
ثم قال: يا
رسول الله !
هلكت الأموال
وانقطعت
السبل. فادع
الله يغثنا.
قال: فرفع
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
يديه. ثم قال:
"اللهم !
أغثنا. اللهم !
أغثنا. اللهم !
أغثنا". قال
أنس: ولا
والله ! ما
نرى في السماء
من سحاب ولا قزعة.
وما بيننا وبين
سلع من بيت
ولا
دار. قال
فطلعت من
ورائه سحابة
مثل الترس.
فلما توسطت
السماء انتشرت.
ثم أمطرت. قال:
فلا والله ! ما
رأينا الشمس
سبتا. قال: ثم
دخل رجل من
ذلك الباب في
الجمعة
المقبلة.
ورسول الله
صلى الله عليه
وسلم قائم
يخطب.
فاستقبله
قائما. فقال:
يا رسول الله !
هلكت الأموال
وانقطعت
السبل. فادع
الله يمسكها
عنا. قال: فرفع
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يديه. ثم
قال: "اللهم !
حولنا ولا علينا.
اللهم ! على
الآكام
والظراب، وبطون
الأودية،
ومنابت
الشجر"
فانقلعت.
وخرجنا نمشى
في الشمس. قال
شريك: فسألت
أنس بن مالك: أهو
الرجل الأول ؟
قال: لا أدرى.
2075- Bize Yahya b. Yahya,
Yahya b. Eyyub, Kuteybe ve İbn Hucr tahdis etti. Yahya, bize İsmail b. Cafer,
Şerik b. Ebu Nemir'den haber verdi, derken diğerleri tahdis etti, dedi. O, Enes
b. Malik'den rivayet ettiğine göre bir adam bir cuma günü Daru'l-Kaza
tarafındaki bir kapıdan içeri girdi. ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
de ayakta hutbe veriyordu. Ayakta yüzünü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e çevirdikten sonra: Ey Allah'ın Resulü! Mallar helak oldu, çareler
tükendi. Bu sebeple Allah'a dua et de bize yağmur yağdırsın, dedi. Bunun
üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ellerini kaldırdıktan sonra:
"Allah'ım, bize yağmur yağdır, Allah'ım, bize yağmur yağdır, Allah'ım bize
yağmur yağdır" buyurdu.
Enes dedi ki: Hayır,
vallahi semada ne bir bulut ne bir bulut parçası vardı. Bizimle Sel' dağı
arasında ne bir ev ne de bir bina vardı. Sel'in arka tarafından kalkanı andıran
bir bulut çıkıverdi. Semanın ortasına gelince yayıldı, sonra yağmur yağdırdı.
Evet, vallahi bir hafta boyunca güneşi görmedik. Sonra ertesi cuma o kapıdan
yine bir adam içeri girdi. Resulullah da (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayakta
hutbe veriyordu. Adam ayakta yüzünü ona çevirerek:
Ey Allah'ın Resulü!
Mallar telef oldu, yollar kesildi, Allah'a dua et de artık onu üzerimize
yağdırmasın, dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ellerini kaldırdıktan sonra Allah'ım, civarımıza yağdır, üzerimize değil.
Allah'ım, dağlara, tepelere, vadilerin içlerine ve ağaç yetişen yerlere
(yağdır)" buyurdu. Hemen akabinde yağmur kesildi. Biz de dışan çıkıp
güneşte yürüdük (ve evlerimize böyle gittik).
Şerik dedi ki: Enes b.
Malik'e: O adam ilk gelen adam mıydı? diye sordum. Enes: Bilmiyorum, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
1013, 1014, 1016, 1017, 1019; Ebu Davud, 117S; Nesai, lS03, 1S14, lS17
AÇIKLAMA: (2075)
"Daru'l-Kaza" Kadı lyaz dedi ki: Buraya Daru'l-Kaza adının veriliş
sebebi, Ömer b. el-Hattab'ın kendi üzerine yazmış olduğu borcunun ödenmesi için
satılmış olmasından dolayıdır. Oğlu Abdullah'a borcunun ödenmesi için malının
satılmasını, şayet malı yetmeyecek olursa Adiyoğullarının yardımını sonra da
Kureyşlilerin yardımını istemesini vasiyet etmişti.
Abdullah da onun bu
evini Muaviye'ye sattığı gibi el-Gabe denilen yerdeki malını da satıp onun
borcunu ödemişti. Borcu yirmi sekiz bin idi. Buraya önceleri "Daru kazai
deyni Umer: Ömer'in borcunu ödemek üzere satılan ev" denilirken sonradan
ismini kısaltarak sadece Darulkaza demeye başladılar. Burası Mervan'ın evidir.
Kimisi buranın Darulimare (vilayet konağı) olduğunu söylemiş ise de
yanıimıştır. Çünkü bu kimse buranın Mervan'ın evi olduğu haberini almış,
kazadan kastın imaret (vilayet) olduğunu sanmıştır. Doğrusu ise bizim daha önce
aktardıklarımızdır. Kadı lyaz'ın ifadeleri burada sona ermektedir.
Kadı lyaz'ın "borcu
yirmi sekiz bin idi" ifadesi gariptir, hatta yanlıştır.
Sahih ve meşhur olan
onun borcunun seksen altı bin ya da buna yakın olduğudur. Buhari Sahih'inde
bunu böylece rivayet ettiği gibi hadisi siyer ve tarih bilginleri ile başkaları
da böylece rivayet etmişlerdir.
''Allah'ım, bize yağmur
yağdır." Bütün nüshalarda "eğismı" elif iledir.
Eğase- yuğısu'den (bir
harf ziyade edilmiş) rubaidir. Fakat lügat kitaplarında meşhur olan yağmur
hakkında: Gase-yağısu şeklinde kullanılacağıdır. (Eğisna), Bize yağmur yağdır,
demektir.
Kadı İyaz dedi ki:
Bazıları şöyle demiştir: Hadiste sözü geçen iğase; yardım etmek anlamındadır.
Yoksa yağmur yağmasını istemek anlamında değildir. Çünkü yağmur istemek
manasına "Allah Ümmü me ğisna" denilir. Bununla birlikte ğays
(denilen yağmur) istemek anlamında olma ihtimali de vardır ki, bize bir yağmur
bağışla yahut bir yağmur rızıklandır demek olur. Bu da sekahullah . ve eskahu
demeye benzer. Yani her iki kullanım arasında fark gözetenlere göre bu, Allah
ona içecek su, yağmur ihsan etti, demek olur.
"Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ellerini kaldırdı sonra: Allah'ım, bize yağmur yağdır,
dedi"
Buradan şu hükümler
anlaşılmaktadır:
1. Cuma hutbesi
esnasında yağmur duası (istiska) müstehaptır. Babın baş tarafında buna dair
açıklamalarda bulunmuştuk.
2. Yağmur duası için
özel namazdan ayrı olarak istiskada bulunmak (yağmur için dua etmek) caizdir.
Hanefiler bu şekle aldanarak: İşte meşru olan istiska sadece budur, başkası
yoktur, demişler ve sahraya çıkıp namaz kılmak sureti ile yapılan istiska
(yağmur duası)nın bid'at kabul etmişlerdir. Halbuki durum onların dedikleri
gibi değildir. Aksine daha önce geçen sahih hadisler sebebi ile bu bir
sünnettir. Babın başında da bizler istiskanın bir kaç tür olduğunu kaydetmiş
bulunuyoruz. Dolayısı ile bir türün sözkonusu edilmesi, sabit olmuş diğer bir
türün çürütülmesini gerektirmez. Allah en iyi bilendir.
''Allah'ım, bize yağmur
yağdır, Allah'ım, bize yağmur yağdır, Allah'ım, bize yağmur yağdır."
Burada görüldüğü gibi üç defa tekrar edilmiştir. Buradan da duanın üç defa
tekrar edilmesinin müstehap görüldüğü hükmü anlaşılmaktadır.
Enes b. Malik'in:
"Biz gökte ne bir bulut ne de bir bulut parçası görmüyorduk"
ifadesinde "kazaa" bulut parçası demektir. Çoğulu kuzu' olarak gelir.
Ebu Ubeyd dedi ki: Bu parça bulutlar çoğunlukla sonbaharda görülür.
"Bizlerle Sel'
tepesi arasında ne bir ev ne de bir bina vardı." Sel', Medin e
yakınlarında bir dağdır. Bu sözden kastı ise Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in mucizesini ve şanı yüce Rabbi nezdindeki değerini kesintisiz yedi
gün yağmur yağdırmasını dile getirerek haber vermektir. Bu yağmurlar ise daha
önce herhangi bir bulut hatta bulut parçası olmaksızın hemen onun duası ile
birlikte yağdırılmıştı. O yağmurun yağması için daha başka zahiri ya da batıni
sebeb dahi yoktur. İşte: "bizimle Sel' arasında her hangi bir bina, bir ev
yoktu" demesinin anlamı budur. Yani bizler onu da semayı da görüyorduk.
Yağmur yağması için kesinlikle ortada bir sebeb yoktu, demektir.
"Sonra (o bulut)
yağmur yağdırdı." Nüshalarda bu şekildedir. Buhari'de de elif ile
"emtarat: yağmur yağdırdı" şeklindedir. Bu da sahihtir. Ayrıca bu
çoğunluğun, muhakkik dil bilginlerinin kabul ettiği tercih edilen kanaatin
lehine bir delildir. Bu kanaate göre yağmur yağdığını anlatmak için
"matarat ve emtarat" diye iki söyleniş kullanılabilir. Bazı dil
bilginleri ise ancak azap halinde elif ile "emtarat" denilir,
demişlerdir. Yüce Allah'ın: "Biz onların üzerine taş yağdırdık"
(Hicr, 74) buyruğunda olduğu gibi. Ama meşhur olan birinci görüştür. Emtarat
lafzı hayır ve şer hakkında kullanılır, ne anlamda kullanıldığı da karine ile
bilinir. Nitekim yüce Allah: "Onlar bu bize yağmur yağdıracak bir
buluttur, dediler" (Ahkaf, 24) buyruğunda olduğu gibi. Buradan
"emtarat"dan türeyen şekil kullanılmıştır. Bundan maksat ise hayır
bir yağmurdur. Çünkü onlar bunun hayırlı olduğunu sanmışlardı. Şanı yüce Allah
da: "Hayır! O sizin çabuk gelmesini istediğiniz şey (olan azap) dır.
" (Ahkaf,24) buyurdu.
"Bir hafta güneşi
görmedik." Sebt aslında belli bir zaman dilimi demektir. Asıl anlamı da
kesmektir.
Gelenin, çokça yağmur
yağıp yolların kesilip yağmurun çokluğu dolayısı ile malların telef olmasından
şikayet etmesi üzerine Allah Resulü'nün: ''Allah'ım, etrafımıza yağdır"
ibaresinde bazı nüshalarda "havlena" bazılarında ise
"havaleyna" şeklindedir. Her ikisi de sahihtir.
"Üzerimize
yağdırma, Allah'ım, dağlara, tepelere, vadilerin iç taraflarına ... yağmur
kesiliverdi. Biz de çıkıp güneşte yürüyerek gittik."
Bu ibarelerden bir takım
hükümler anlaşılmaktadır Bazıları şunlardır:
1. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) 'in duasının arada bir kesinti olmaksızın derhal
kabul edilmesi ve çıkıp güneşte yürüyüp gitmeleri şeklindeki mucizesi.
2. Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in dua ederken oldukça edebli dua etmesi. Çünkü o yağmurun kökten
kaldırılmasını istemedi, aksine onun zararının kaldırılmasını, evlerden ve
yaşamak için gerekli alt yapılardan, yollardan, evlerde kalan bir kimsenin ya
da bir yolcunun zarar görmeyeceği şeklinde açılıp giderilmesini dilemiştir.
Aynı zamanda da faydası ve verimi kalacak şekilde ihtiyaç duyulan yerde de
devam etmesini dilemiştir ki, bunlar da vadilerin iç tarafları ile sözü edilen
diğer yerlerdir.
Dil bilginlerinin
dediklerine göre akam, ekeme'nin çoğuludur. Dağdan küçük, tümsek tepeden daha
yüksek yere denilir. Tepeden de daha alçak olduğu da söylenir. Zirab ise, küçük
tepeler anlamındadır. Tekili: Zarib'dir.
3. Bu hadisten yağmurun
çoğalması ve ondan dolayı zarar görülmesi halinde evlerin ve alt yapıların
üzerinden kesilmesini dilemenin müstehap olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Fakat bu
maksatla namaz kılmak da sahrada toplanmak da meşru kılınmamıştır.
"Hemen yağmur
kesildi ve biz de çıkıp yürüdük." Güvenilir bazı nüshalarda böyledir,
çoğunluk ise (inkata'at yerine) inkala'at şeklindedir. Her ikisi de aynı
manadadır.
"Enes b. Malik'e:
O, ilk gelen adam mıydı? diye sordum. Enes: Bilmiyorum, dedi" Buhari'nin
bir rivayetinde ve başka eserlerde bunun da ilk kişi olduğu belirtilmektedir.
وحدثنا
داود بن رشيد.
حدثنا الوليد
بن مسلم عن
الأوزاعي.
حدثني إسحاق
بن عبدالله بن
أبي طلحة عن
أنس بن مالك.
قال:
أصابت
الناس على عهد
رسول الله صلى
الله عليه وسلم.
فبينا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم يخطب
الناس على
المنبر يوم
الجمعة. إذ
قام أعرابي
فقال: يا رسول
الله ! هلك
المال وجاع
العيال. وساق
الحديث
بمعناه. وفيه
قال: "اللهم !
حوالينا ولا علينا"
قال: فما يشير
بيده إلى
ناحية إلا
تفرجت. حتى
رأيت المدينة
في مثل
الجوبة. وسال
وادى قناة
شهرا. ولم
يجيء أحدا من
ناحية إلا
أخبر بجود.
2076- Bize Davud b.
Ruşeyd de tahdis etti, bize Velid b. Müslim, elEvzai'den tahdis etti, bana
İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, Enes b. Malik'den şöyle dediğini tahdis etti:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında insanlar bir kıtlık
musibetine uğradı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cuma gününde minber
üzerinde insanlara hutbe verirken bir bedevi ayağa kalkıp: Ey Allah'ın Resulü!
Mal helak oldu, çoluk çocuk aç kaldı, dedi. Sonra hadisi yukarıdaki hadis ile
aynı manada rivayet etti. Bu rivayette Allah Resulü: ''Allah'ım, etrafımıza
(yağsın) üzerimize değil" buyurdu.
(Enes) dedi ki: Eli ile
hangi tarafa işaret etti ise mutlaka (orada bulutlar) dağıldı. Hatta Medine'yi
etrafı daire gibi çevirilmiş bir boşluk gibi gördüm. Kanat vadisi bir ay
boyunca sel aktı. Her hangi bir yerden her kim geldiyse mutlaka bol yağmur
yağdığını haber verdi.
Diğer tahric: Buhari,
933, 1033 -buna yakın-, 1018; Nesai, 1527
وحدثني
عبدالأعلى بن
حماد ومحمد بن
أبي بكر المقدمي.
قالا: حدثنا
معتمر. حدثنا
عبيدالله عن
ثابت
البناني، عن
أنس بن مالك.
قال:
كان
النبي صلى
الله عليه
وسلم يخطب يوم
الجمعة. فقام
إليه الناس
فصاحوا.
وقالوا: يا
نبي الله ! قحط
المطر، واحمر
الشجر، وهلكت
البهائم وساق
الحديث. وفيه
من رواية
عبدالأعلى:
فتقشعت عن
المدينة.
فجعلت تمطر
حواليها. وما
تمطر بالمدينة
قطرة. فنظرت
إلى المدينة
وإنها لفي
مثل الأكليل.
2077- Bana Abdu'l-Xla b.
Hammad ve Muhammed b. Ebu Bekr el-Mukaddemı tahdis edip dedi ki: Bize Mu'temir
tahdis etti, bize Ubeydullah, Sabit el-Bünani'den tahdis etti, o Enes b.
Malik'den şöyle dediğini rivayet etti: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cuma
gününde hutbe okurken insanlar önüne kalkıp yüksek sesle: Ey Allah'ın Nebisi!
Yağmur kesildi, ağaçlar kıpkızıl oldu, hayvanlar telef oldu, dediler. Sonra
hadisi rivayet etti. Hadisin Abdu'lXla tarafından nakledilen rivayetinde şunlar
da zikredilmektedir: Bulutlar Medine'nin üzerinden açıldı ve Medine etrafında
yağmur yağmaya başladı. Medine'de ise tek bir damla yağmıyordu. Medine'ye
baktım, o adeta etrafını çepeçevre kuşatmış bir tacın içerisinde gibiydi.
Diğer tahric: Buhari,
1021; Nesai, 1516
وحدثناه
أبو كريب.
حدثنا أبو
أسامة عن
سليمان بن
المغيرة، عن
ثابت، عن أنس،
بنحوه. وزاد:
فألف الله بين
السحاب. ومكثنا
حتى رأيت
الرجل الشديد
تهمه نفسه أن
يأتي أهله.
[ش
(تهمه نفسه)
ضبطناه
بوجهين: فتح
التاء مع ضم الهاء.
وضم التاء مع
كسر الهاء.
يقال: همه
الشيء وأهمه.
أي اهتم له].
2078- Bunu bize Ebu Kureyb
de tahdis etti, bize Ebu Usame, Süleyman b. el-Muğire'den tahdis etti. O
Sabit'ten, o Enes'den, hadisi buna yakın olarak rivayet etti ve şunları ekledi:
Allah bulutları bir araya getirdi. Biz de (öylece) kaldık. Hatta ben güçlü,
kuvvetli bir adamın, bütün gayretiyle ailesinin yanına gitmek için çaba
göstermediğini gördüm.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (2076-2078
numaralı hadisler) "Sene" kıtlık, kuraklık demektir.
"Eli ile nereye
işaret etse oradan bulutlar dağıldı." Bulutlar parçalanıp oradan
uzaklaştı.
"Öyle ki Medine'yi
bir daire içinde gibi gördüm." Cevbe, boşluk, açıklık demektir. Yani bulut
Medine etrafından parçalanıp dağıldı, etrafını bir daire gibi sardı fakat
Medine'nin üzerinde bulut yoktu.
"Kanat vadisi, bir
ay boyunca aktı." Kanat bir vadi adıdır. Orada ekinleri bulunmaktadır.
Burada vadi kendi kendisine izafe edilmiştir. Buhari' deki bir rivayette ise
"Kanat adındaki vadi aktı" şeklindedir ki bu da bedel olarak
sahihtir, birincisi de sahihtir. Kufelilere göre zahir anlamı üzeredir.
Basralılara göre ise böyle bir tanımlamada hazf edilmiş bir ifade takdir
edilir. Yine Buhari'deki bir rivayette: "Vadi, Kanat vadisi aktı"
denilmektedir.
"Bol yağmur haberi
getirdi" çokça yağmur yağdığını anlattı, demektir. (2077) "Yağmur yağmaz
oldu." Kahata yağmur yağmadı, kaf harfi de fethalı telaffuz edilir.
"İklil" dil
bilginlerinin dediklerine göre topluluk demektir. Bu ise bir şeyin etrafını
çepeçevre kuşatan her bir şey hakkında kullanılır.
(2078) "Allah
bulutları birbirine kaynaştırdı ... bekledik .. " Biz bu şekilde
"vemekesna: bekledik, kaldık" diye zaptettik Diyarımızdaki nüshalarda
da bu şekildedir. Manası açıktır. Kadi İyaz'ın zikrettiğine göre bu kelime
kendi ülkelerindeki nüshalarda üç şekilde rivayet edilmiş olup bu rivayet onlar
arasında yer almamaktadır. Onlardaki bir rivayette "ve belletna: bizi
ıslattı" yani bize yağmur yağdırdı, demektir. Ezheri dedi ki: Bu fiil
bulutun yağmur yağdırması için kullanılır, belel de yağmur demektir. Enhelet
fiili de aynı manada kullanılır.
Nüshalarındaki bir diğer
rivayet ise lam şeddesiz olmak üzere "ve meletna" şeklindedir. Kadi
İyaz'ın dediğine göre bu muhtemelen, bu hepimizi kuşatacak kadar yağmur
yağdırdı, anlamındadır. Bir rivayette ise "meleetna: bizi doldurdu" diye
hemzelidir.
"Tehummu ... "
fiilini birisi te fethalı, he dammeli olarak (tehummu şeklinde) diğeri te
dammeli, he kesreli (tuhimmu) diye iki şekilde zaptetmiş bulunuyoruz. Ona
ihtimam gösterdi, onu önemsedi anlamındadır. Kimisi ise hemme fiilini eritmek
anlamında, ehemme fiilini de üzmek, gederlendirmek diye açıklamıştır. (Hadisin
tercümesinde: ... gayret... anlamını tercih ettik)
وحدثنا
هارون بن سعيد
الأيلي. حدثنا
ابن وهب.حدثني
أسامة ؛ أن
حفص بن
عبيدالله بن
أنس بن مالك
حدثه ؛ أنه
سمع أنس بن
مالك يقول:
جاء
إعرابي إلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يوم
الجمعة، وهو
على المنبر
وإقتص الحديث.
وزاد: فرأيت
السحاب يتمزق
كأنه الملاء
حين تطوى.
2079- Bize Harun b. Said
el-Eyli de tahdis etti, bize İbn Vehb tahdis etti, bana Usame'nin tahslis
ettiğine göre Hafs b. Ubeydullah b. Enes b. Malik kendisine Enes b. Malik'i
şöyle derken dinlediğini tahdis etti: Bir bedevi Cuma gününde minber üzerinde
olduğu sırada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi, deyip
hadisingeri kalan kısmını anlattı ve: "Bulutun, katlanıp dürülen geniş bir
örtü gibi parçalanıp dağıldığını gördüm" ibaresini de ekledi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
وحدثنا
يحيى بن يحيى.
أخبرنا جعفر
بن سليمان عن
ثابت
البناني، عن
أنس. قال: قال
أنس:
أصابنا
ونحن مع رسول
الله صلى الله
عليه وسلم مطر.
قال: فحسر
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
ثوبه. حتى
أصابه من
المطر. فقلنا:
يا رسول الله !
لم صنعت هذا ؟
قال: "لأنه
حديث عهد بربه
تعالى".
2080- Bize Yahya b.
Yahya da tahdis etti, bize Cafer b. Süleyman, Sabit el-Bunani'den haber verdi, o
Enes'den şöyle dediğini rivayet etti: Enes dedi ki: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ile birlikte bulunduğumuz sırada üzerimize bir yağmur yağdı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da hemen elbisesini açtı ve yağmur ona
isabet etti. Bu sefer biz: Ey Allah'ın Resulü! Neden böyle yaptın, dedik. O:
"Çünkü o, yüce Rabbinin pek yakın bir zamanda yaratıp taktir
ettiğidir" buyurdu.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 5100
AÇIKLAMA: (2079)
"Bulutun, katlanıp dürülen geniş bir elbise gibi parçalanıp dağıldığını
gördüm." el-mula'ın tekili "mulae"dir. Kendisine sarılınan,
bürünülen elbise gibi bir örtüdür. Buradaki ifade bulutun kalmayışına dair bir
benzetmedir. Açılmış bir örtünün katlanıp dürülmesi halinde bir araya getirilip
toplanmasına benzetmiştir.
(2080) "Resuluilah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) elbisesini açtı ... " Yani bedeninin bir
kısmını açtı.
"Yüce Rabbinin pek
yakın bir zamanda yaratıp taktir ettiğidir" ifadesi ise, rabbi bunu pek
yakında var etmiştir, demektir. Bu da yağmurun rahmet olduğu ve yüce Allah'ın
onu yaratması üzerinden pek fazla bir zaman geçmediği, bundan dolayı bu
rahmetin bereketinden yararlanmak istediği anlamındadır.
Bu hadis-i şerifte
mezheb alimlerimizin şu görüşüne delil vardır: Yağmur ilk yağdığı sırada
yağmurun kendisine isabet etmesi için avreti dışındaki bir yerini açması
müstehaptır. Bu görüşlerine de bu hadisi delil göstermişlerdir.
Ayrıca fazileti daha
aşağıda olan bir kimse, fazilet sahibi bir zatın bilmediği bir işi yaptığını
görecek olursa kendisine öğretmesi için ona soru sorup gereğince amel edeceği
ve bunu başkasına öğreteceği hükmü de anlaşılmaktadır.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
192- RÜZGARI VE
BULUTU GÖRÜNCE ALLAH'A SIĞINMAK, YAĞMUR İLE SEVİNMEK BABI