SAHİH-İ MÜSLİM |
BAYRAM |
باب ذكر
إباحة خروج
النساء في
العيدين إلى
المصلى وشهود
الخطبة،
مفارقات
للرجال.
185- BAYRAMLARDA
KADINLARIN -ERKEKLERDEN AYRI OLARAK- NAMAZGAHA ÇIKMALARININ VE HUTBEDE HAZIR
BULUNMALARININ MÜBAH OLDUĞU BABI
حدثني
أبو الربيع الزهراني.
حدثنا حماد.
حدثنا أيوب عن
محمد، عن أم
عطية. قالت:
أمرنا
(تعني النبي
صلى الله عليه
وسلم) أن نخرج،
في العيدين،
العواتق
وذوات الخدور.
وأمر الحيض أن
يعتزلن مصلى
المسلمين.
2051-
Bana Ebu'r-Rabi ez-Zehrani tahdis etti, bize Hammad tahdis etti, bize Eyyub,
Muhammed'den tahdis etti, o Ümmü Atiyye'den şöyle dediğini rivayet etti: Bize
-yani Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)- bayramlarda ergen kızları ve evlerde
örtülerinin arkasında oturan hanımları (namazgaha) çıkarmamızı emir buyurdu.
Ayrıca ay hali olanların da müslümanların namazgahından ayrı bir yerde
durmalarını emretti.
Diğer tahric: Buhari,
974 -muhtasar-; Ebu Davud, 1136, 1137 -buna yakın uzunca-; Nesai, 1558; İbn
Mace, 1308
حدثنا
يحيى بن يحيى.
أخبرنا أبو
خيثمة عن عاصم
الأحول، عن
حفصة بنت سيرين،
عن أم عطية.
قالت:
كنا
نؤمر بالخروج
في العيدين.
والمخبأة
والبكر. قالت:
الحيض يخرجن
فيكن خلف
الناس. يكبرن
مع الناس.
2052-
Bize Yahya b. Yahya tahdis etti, bize Ebu Heyseme, Asım elAhvel'den haber verdi,
o Sirin kızı Hafsa'dan, o Ümmü Atiyye'den şöyle dediğini rivayet etti: Bayram
namazlarında evlerinde oturan hanımlar ve bakire kızlar ile birlikte
(namazgaha) çıkmamız emrolunurdu. Ay hali olanlar dahi dışarı çıkar, cemaatin
arkasında bulunur, insanlarla birlikte tekbir getirirlerdi.
Diğer tahric: Buhari,
971; Ebu Davud, 1138
وحدثنا
عمرو الناقد.
حدثنا عيسى بن
يونس. حدثنا
هشام عن حفصة
بنت سيرين، عن
أم عطية. قالت:
أمرنا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم، أن
نخرجهن في
الفطر
والأضحى.
العواتق
والحيض وذوات
الخدور. فأما
الحيض
فيعتزلن
الصلاة
ويشهدن الخير
ودعوة
المسلمين.
قلت: يا رسول
الله ! إحدانا
لا يكون لها
جلباب. قال:
"لتلبسها
أختها من جلبابها".
2053- Bize Amr en-Nakid
de tahdis etti, bize İsa b. Yunus tahdis etti, bize Hişam, Sirin kızı Hafsa'dan
tahdis etti, o Ümmü Atiyye'den şöyle dediğini rivayet etti: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizlere ramazan ve kurban bayramlarında onları
yani genç kızları, ay hali olanları, evlerinde perdeler arkasında kalan
hanımları (namazgaha) çıkarmamızı emretti. Ay hali olanlar namaza katılmazlar,
hayra ve müslümanların dualarına tanık olurlardı. Ben: Ey Allah'ın Resulü!
Birimizin dIbabı yoksa, dedim. Allah Resulü: "Ona (dinen) kızkardeşi kendi
cilbabını versin" buyurdu.
Diğer tahric: Tirmizi,
540; İbn Mace, 1307
AÇIKLAMA: (2051)
Ümmü Atiyye'nin: "Bayramlarda ergen kızları ... emrolunduk" sözleri
ile ilgili olarak dil bilginleri dedi ki: Avatik, ergen kız çocuğu demek olan
"atik"in çoğuludur. İbn Cureyc: Büluğa yaklaşmış kız çocuğu diye
açıklamış, İbn Sikkit ise büluğa ermesi ile olgunlaşması dönemi arasında
evlenmediği sürece kıza verilen addır, demştir. Ta'nis (bekarlık) ise, kızın
yaşı ilerleyinceye kadar kocasız, babasının evinde uzun süre kalması demektir.
Dil bilginlerinin dediklerine göre kıza "atık" deniliş sebebi, iş
görmek ve ihtiyaçları karşılamak için dışarı çıkmak gibi mihnetlerden
kurtulmasından dolayıdır. Bir diğer açıklamaya göre evlenmesi yaklaştığı için
anne-babasının ve ailesinin baskısından kurtulup kocasının evinde bağımsız olma
döneminin yaklaşması do'layısı ile bu ad verilmiştir. (Hidr'in çoğulu olan)
hudur ise evler anlamındadır. Hidr'in evin bir tarafındaki örtü, perde olduğu
da söylenmiştir.
(2052) Ümmü Atiyye'nin
diğer rivayette yer alan "muhabbee: perdeli, saklı" kelimesi de
örtülü, örtüleri arasındaki kadın anlamındadır. Mezheb alimlerimizin dedikleri
üzere bayramlarda alımlı görünüşü ve güzel olanlar dışındaki kadınların
namazgaha çıkartılmaları müstehaptır. Örtüleri arkasında bulunan, evlerinin
özel yerlerinde kalan hanımların çıkartılması ile ilgili olarak da, o zamanda
günümüzün aksine ortaya çıkacak kötülükten emin olunmasnı gerekçe göstererek
cevap vermişlerdir. Bundan dolayı Aişe (r.anha)'dan şöyle dediği sahih olarak
rivayet edilmiştir: "Eğer Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
kadınların yeni ortaya çıkardıklarını görmüş olsaydı, İsrail oğulları
kadınlarına engel olunduğu gibi mescitlere gitmelerini engellerdi."
Kadi İyaz dedi ki:
Selef, kadınların bayram namazları için çıkmaları hususunda ihtilaf
etmişlerdir. Bir topluluk bunun onlar üzerinde bir hak (görevleri) olduğu
görüşündedir ki Ebu Bekir, Ali, ibn Ömer ve daha başkaları (r.anhum) bunlar
arasındadır. Kimileri de bunu onlara yasaklamış bulunmaktadır. Urve, Kasım,
Yahya el-Ensari, Malik ve Ebu Yusuf da bunlar arasındadır. Ebu Hanife ise bir
defasında caiz görmüş, bir defasında caiz görmemiştir.
(2051) "Ay hali
olanların müslümanların namazgahından uzak durmalarını emretti."
Buradan da şu hükümler
anlaşılmaktadır:
1. Ay hali olan
kadınların namazgaha yaklaşmaları menedilmiştir. Ancak mezheb alimlerimiz bu
menedilişin mahiyeti hakkında ihtilaf etmişlerdir. Cumhur bu men (engelleme)
haram kılmak değil, tenzihi kerahet manasındadır, demişlerdir. Buna sebeb ise
herhangi bir ihtiyaç olmaksızın namaz da sözkonusu olmamakla birlikte
kadınların erkeklerle yakın yerde bulunmalarının önlenmesidir. Ama haram
olmayışı ise namazgahın mescit olmayışından ötürüdür.
Mezheb alimlerimizden
Ebu'I-Ferac ed-Darimi'nin mezhebimize mensup bir alimden naklettiği üzere o: Ay
hali olan bir kadının mescitte durması haram olduğu gibi, namazgahda durması da
haramdır. Çünkü namazgah da namaz için ayrılmış bir yerdir, bu yönü ile mescide
benzer, demiştir. Ama doğru olan birincisidir.
(2052) Ümmü Atiyye'nin
ay hali olanlar hakkında: "insanlarla birlikte tekbir getirirler"
ifadesinden ise;
2. Ay hali ve cünub
olanın yüce Allah'ı zikretmesinin caiz olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Ay hali
olan kadına ancak Kur'an okuması haramdır.
3. Ümmü Atiyye'nin:
"insanlarla birlikte tekbir alırlar" sözü de bayramlarda herkesin
tekbir getirmesinin müstehap olduğuna delildir. Bu hususda icma vardır. Mezheb
alimlerimiz der ki: iki bayram gecesinde ve namaza çıkarken tekbir getirmek
müstehaptır.
Kadi İyaz dedi ki:
Bayramlarda dört yerde tekbir getirilir: Namaza giderken, imam çıkıncaya kadar
namaz esnasında, hutbe sırasında ve namazdan sonra tekbir getirilir.
Birincisi hakkında ilim
adamları ihtilaf etmişlerdir. Ashabtan ve seleften bir topluluk bunu müstehap
gördüklerinden namaza çıktıkları zaman namazgaha varıncaya kadar seslerini
yükselterek tekbir getirirlerdi. Evzai, Malik ve Şafii de böyle demişlerdir.
Ayrıca Şafii bayram gecelerinde de tekbiri müstehap görmüş, Ebu Hanife ise
kurban bayramı namazına çıkarken tekbir getirir, ramazan bayramında getirmez
demiş ise de, arkadaşları ona muhalefet ederek cumhurun dediği gibi
demişlerdir.
Hutbe esnasında imam'ın
tekbiri ile tekbir getirmek de İmam Malik'in görüşü olup başkaları bunu kabul
etmemektedir.
Bayram namazının başında
meşru görülen tekbire gelince; Şafii bu iftitah tekbiri dışında birinci re
katta dedi, ayağa kalkmak için alınan tekbir dışında ikinci re katta da beştir.
Malik, Ahmed ve Ebu Sevr de böyle demiş olmakla birlikte bunlar biri iftitah
tekbiri olmak üzere birinci re katta yedi tekbirdir, demişlerdir. Sevri ve Ebu
Hanife ise iftitah tekbiri ile ayağa kalkma tekbiri ile birlikte birinci
rekatta beş, ikinci re katta dört tekbirdir. İlim adamlarının cumhurunun
kanaatine göre bu tekbirler ardı arkasına ve bitişik alınır. Ata, Şafii ve Ahmed
ise: Her iki tekbir arasında yüce Allah'ı zikretmek müstehaptır, demişlerdir.
Bu görüş aynı zamanda İbn Mes'ud (r.anh)'dan da rivayet edilmiştir.
Kurban bayramında
namazdan sonra tekbir almaya gelince; selef alimleri ile onlardan sonra
gelenler bu hususta yaklaşık on farklı görüşe sahiptir. Acaba bu tekbirin
zamanı Arefe günü sabahtan itibaren mi başlar yoksa o günün öğle vaktinden mi,
kurban bayramı birinci günü sabahından mı yoksa öğle vaktinden mi başlar?
Tekbirin son vakti ise kurban bayramı birinci günü öğle vakti mi yoksa Nahr
(kurban kesme) günlerinin birincisinin öğle vakti mi? Teşrik (kurban bayramının
iki, üç ve dördüncü günü) günlerinin sabahında mı, öğle vaktinde mi yoksa
ikindi vaktinde mi sona erer?
Malik, Şafii ve bir
topluluğun tercihine göre tekbir kurban bayramı birinci günü öğle vaktinde
başlar, teşrik günlerinin son gününün sabahında sona erer. Şafii'nin bir başka
görüşüne göre ise son teşrik günü ikindi vaktine kadar sürer. Bir diğer
görüşüne göre ise Arefe günü sabahtan başlayıp son teşrik günü ikindi vaktine
kadar devam eder. Mezheb alimlerimizden bir topluluğa göre de tercih edilen
görüş bu olup çeşitli yerlerde uygulama da buna göredir.
(2053) Ümmü Atiyye'nin
"hayra ve müslümanların duasına tanık olurlar" ifadesinden;
4. Hayır toplantılarında
ve müslümanların dualarında zikir ve ilim hal. kaları ile benzeri ortamlarda
hazır bulunmanın müstehap olduğu anlaşılmaktadır.
"Eğer dlbabı
yoksa" Nadr b. Şumeyl dedi ki: Cilbab, himar'dan daha kısa ve daha enli
bir elbisedir. Kadının kendisi ile başını örttüğü miknaa'ya (yerine göre peçe
gibi yüzün üzerine de itidirilen örtüye) denilir. Bunun rida'dan daha küçük,
kendisi ile sırtını ve göğsünü örttüğü bir örtü olduğu söylendiği gibi, çarşaf
gibi bir örtüdür ve cardır diyenler de olmuştur. Bunu izar (belden aşağısını
örten peştemal gibi bir örtü) olduğu da, başörtüsü olduğu da söylenmiştir.
"Kızkardeşi ona
dlbabını giydirsin." Bunun doğru manası kendisinin ihtiyacı olmayan bir
cilbabı giysin diye emanet olarak ona versin şeklindedir.
5. Burada da herkesin
bayramda hazır olması, birr ve takva üzerine yardımlaşıp birbirine destek olmak
teşvik edilmektedir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
186- NAMAZGAHDA BAYRAM
(NAMAZI)NDAN ÖNCE VE SONRA NAMAZ KILMAMA BABI