SAHİH-İ MÜSLİM |
SALAT |
باب ما
يتعلق
بالقراءات
157 KIRAATLER İLE
ALAKALI HUSUSLAR BABI
حدثنا
أحمد بن
عبدالله بن
يونس. حدثنا
زهير. حدثنا
أبو إسحاق.
قال:
رأيت
رجلا سأل
الأسود بن
يزيد، وهو
يعلم القرآن
في المسجد.
فقال: كيف
تقرأ هذه
الآية؟ فهل من
مدكر؟ أدالا
أم ذالا؟ قال:
بل دالا. سمعت
عبدالله بن
مسعود يقول:
سمعت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يقول "مدكر"
دالا.
1911- Bize Ahmed b. Abdullah
b. İbn Yunus tahdis etti, bize Zuheyr tahdis etti, bize Ebu İshak tahdis edip
dedi ki: Bir adamı mescitte Kur'an öğretmekte olan Esved b. Yezid'e soru
sorarken gördüm. Ona: Bu ayeti nasıl okursun. Fe hel min muddekir, diye dal ile
mi okursun yoksa (Fe hel min muzzekir şeklinde) zel ile mi? dedi. Esved: Hayır
dal diye okurum, çünkü ben Abdullah b. Mes'ud'u şöyle derken dinledim:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i -dal ile- "muddekir"
derken dinledim, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
4869, 4870, 4871, 4872, 4874, 4874, 3341, 3345; Ebu Davud, 3994; Tirmizi, 2937
وحدثنا
محمد بن
المثنى وابن
بشار. قال ابن
المثنى: حدثنا
محمد بن جعفر.
حدثنا شعبة عن
أبي إسحاق، عن
الأسود، عن
عبدالله، عن
النبي صلى الله
عليه وسلم؛
أنه كان يقرأ
هذا الحرف
"فهل من مدكر".
1912- Bize Muhammed b.
el-Müsenna ve İbn Beşşar da tahdis etti, İbnu'l-Müsenna dedi ki: Bize Muhammed
b. Cafer tahdis etti, bize Şu' be, Ebu İshak'dan tahdis etti, o Esved'den, o
Abdullah'dan, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den rivayet ettiğine göre şu
ayeti "fe helmil müddekir" diye (dal harfi ile) okurdu.
AÇIKLAMA: (1911)
"Dal ile müddekir diye okurdu." Müddekir kelimesinin aslı zel ile
"muztekir" şeklindedir. Te harfi be ile ibdal edildikten sonra te ile
dal birbirine idgam edilip her ikisi şeddeli dal ile söylenmiş olur.
وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة وأبو
كريب. (واللفظ
لأبي بكر)
قالا: حدثنا
أبو معاوية عن
الأعمش، عن
إبراهيم، عن
علقمة. قال:
قدمنا
الشام. فأتانا
أبو الدرداء فقال:
أفيكم أحد
يقرأ على
قراءة
عبدالله؟ فقلت:
نعم. أنا. قال:
فكيف سمعت
عبدالله يقرأ
هذه الآية؟
{والليل إذا
يغشى}. قال:
سمعته يقرأ:
والليل إذا
يغشى والذكر
والأنثى قال:
وأنا والله! هكذا
سمعت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يقرؤها. ولكن
هؤلاء يريدون
أن أقرأ: وما
خلق. فلا
أتابعهم.
1913- Bize Ebu Bekr b.
Ebi Şeybe ve Ebu Kureyb -lafız Ebu Bekir'e aittir- tahdis edip dediler ki: Bize
Ebu Muaviye, A'meş'den tahdis etti, o İbrahim'den, o Alkame'den şöyle dediğini
rivayet etti: Şam'a gelmiştik. Ebu'd-Derda yanımıza gelip: Aranızda Abdullah'ın
kıraati ile Kur'an okuyan kimse var mı? dedi. Ben: Evet, ben okurum, dedim. O:
Peki Abdullah'ı şu "velleyli iza yeğşa" ayetini nasıl okuduğunu
dinledin mi? dedi. (Alkame) dedi ki: Ben onu: "Velleyli iza yeğşa
ve'z-zekeri vel ünsa" diye okurken dinledim.
(Ebu'd-Derda) dedi ki:
Ben de Allah'a yemin ederim ki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i bunu
böyle okurken dinledim. Ama bunlar benim: "Ve ma haleka"yı ekleyerek
okumarnı istiyorlar. Ben onlara asla uymam, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
4943, 4944; Tirmizi, 2939
وحدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
جرير عن
المغيرة، عن
إبراهيم. قال:
أتى
علقمة الشام
فدخل مسجدا
فصلى فيه. ثم
قام إلى حلقة
فجلس فيها.
قال فجاء رجل
فعرفت فيه تحوش
القوم
وهيئتهم. قال:
فجلس إلى
جنبي. ثم قال: أتحفظ
كما كان
عبدالله يقرأ؟
فذكر بمثله.
1914- Bize Kuteybe b.
Said de tahdis etti, bize Cerir, Muğire'den tahdis etti, o İbrahim'den şöyle
dediğini rivayet etti: Alkame Şam'a geldi. Bir mescide girip içinde namaz
kıldı, sonra kalkıp bir halkanın yanına geldi. O halkanın içinde oturdu. Sonra
bir adam geldi, oradakilerin ondan çekindiklerini ve ondan dolayı (farklı)
takındıkları hallerini anladım. O da gelip yanıma oturdu, sonra: Abdullah'ın
okuduğu gibi hıfzetmiş misin, deyip hadisin geri kalan kısmını aynen zikretti.
وحدثنا
علي بن حجر
السعدي. حدثنا
إسماعيل بن إبراهيم
عن داود بن
أبي هند، عن
الشعبي، عن
علقمة؛ قال:
لقيت
أبا الدرداء.
فقال لي: ممن
أنت؟ قلت: من
أهل العراق.
قال: من أيهم؟
قلت: من أهل
الكوفة. قال:
هل تقرأ على
قراءة عبدالله
بن مسعود؟ قال
قلت: نعم. قال:
فاقرأ: والليل
إذا يغشى. قال
فقرأت: والليل
إذا يغشى
والنهار إذا
تجلى والذكر
والأنثى. قال
فضحك ثم قال:
هكذا سمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يقرؤها.
1915- Bize Ali b. Hucr
es-Sa'ditahdis etti, bize İsmail b. İbrahim, Davud b. Ebu Hind'den tahdis etti,
o Şa'bi'den, o Alkame'den şöyle dediğini rivayet etti: Ebu'd-Derda ile
karşılaştım bana: Kimlerdensin? dedi. Ben: Irak ahalisindenim, dedi. O:
Hangilerindensin? dedi. Ben: Kufe ahalisindenim, dedim. O: Peki Abdullah b.
Mes'ud'un kıraati gibi okumayı biliyor musun? dedi. Ben, evet dedim. O: O halde
"velleyli iza yeğşa"yı oku, dedi. Ben de "velleyli iza yeğşa
ve'n-nehari iza tecella ve'z-zekeri ve'l-unsa" diye okudum. Bunun üzerine
Ebu'd-Derda güldü sonra da: Ben bunu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i
da böyle okurken dinledim, dedi.
وحدثنا
محمد بن
المثنى. حدثني
عبدالأعلى.
حدثنا داود عن
عامر، عن
علقمة. قال:
أتيت
الشام فلقيت
أبا الدرداء.
فذكر بمثل حديث
ابن علية.
1916- Bize Muhammed b.
el-Müsenna da tahdis etti, bana Abdu'l ,A;la tahdis etti, bize Davud, Amir'den
tahdis etti, o Alkame'den şöyle dediğini nakletti: Şam'a gittim, Ebu'd-Derda
ile karşılaştım. Sonra da hadisi tıpkı İbn Uyeyne'nin hadisi gibi zikretti.
AÇIKLAMA: (1913)
Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebu Kureyb ... tahdis etti...
Alkame'den" Bu
bütün ravileri Küfe'li olan bir isnaddır. Ayrıca bu senette A'meş, İbrahim ve
Alkame olmak üzere tabiinden üç kişi vardır.
Abdullah b. Mes'ud ile
Ebu'd-Derda'nın her ikisinin de ayeti "vezzekeri ve'l-ünsa" diye
okumaları ile ilgili olarak Kadi İyaz şöyle diyor: el-Mazerı dedi ki: Bu haber
ve bu anlamdaki diğer haberler hakkında şu şekilde inanılması gerekir: Bu şekildeki
kıraat önceleri Kur'an'dı sonra nesh edildi. Buna muhalefet eden ise neshi
bilmediğinden ötürü nesh edilmiş kıraat üzere devam etti. İçinde nesh edilmiş
hiçbir şeyin bulunmadığı icma ile kabul edilmiş Osman'ın Mushafı kendilerine
ulaşmadan bunu yapmış olabilirler. Osman'ın Mushafının yaygınlık kazanmasından
sonra bunlardan herhangi birisinin bu hususta muhalefet ettiği düşünülemez. Ama
İbn Mes'ud'dan birçok rivayet nakledilmiş olmakla birlikte bunların bir kısmı
nakil alimlerine göre sabit değildir. Bunlar arasından sabit görülüp
söylediklerimize muhalif olanlara gelince bunlar da onun kendi mushafında,
kendisinin Kur'an olmadığından emin olduğu bazı hüküm ve tefsirleri (açıklayıcı
ifadeleri) de yazmış olduğu şekilde yorumlanır. Çünkü onun kanaatine göre bu gibi
şeyleri yazmak haram değildi. O bunu içine dilediği şeyleri yazabileceği bir
sahife gibi görüyordu. Ama Osman ve cemaat (r.anhum) ise bunun yasak olduğu
kanaat!nde idiler. Çünkü aradan uzayıp geçen zamanla bunlar Kur'an olarak
zannedilebilir.
El-Mazerı dedi ki: O
halde görüş ayrılığı fıkhi bir meseleden ibaret olmaktadır. Bu da şudur:
Mushafın arasına açıklayıcı bazı ifadeler yazmak caiz olur mu? Abdullah b.
Mes'ud'un mushafından Felak ve Nas surelerinin yazılı olmadığına dair rivayet
ile ilgili olarak da şu ihtimal sözkonusudur: O Kur'an'ın tamamını yazmak
zorunda olmadığına inanmış olup bunların dışındakilerin yazdığı halde hem
kendisi hem diğer insanlar nezdinde meşhur oldukları için bu iki sureyi
yazmamıştır. Allah en iyi bilendir.
(1914) "Oradakilerin
ondan çekindiklerini anladım." Yani ondan sıkıldıklarını, rahatsız
olduklarını hissettim. Kadi İyaz dedi ki: Bu ifadesi ile onun zeki ve
kavrayışlı olduğunu anlatmak istemiş olma ihtimali de vardır. Çünkü "kalbi
havşi bir adam", kalbi keskin (iyi kavrayışlı) demektir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
158- NAMAZ
KILMANIN NEHYEDİLDİĞİ VAKİTLER BABI