SAHİH-İ MÜSLİM

SALAT

 

باب السهو في الصلاة والسجود له

72- NAMAZDA SEHV VE SEHV DOLAYISIYLA SECDE YAPMAK BABI

 

İmam Ebu Abdullah el-Mazeri dedi ki: Bu babta beş hadis vardır:

 

1- Ebu Hureyre (r.anh)'ın, şüphe ettiği için kaç rekat kıldığını bilmeyen kimse hakkındaki hadis-i şerif. Bu hadiste iki secde yapacağı zikredilmekle birlikte bu secdelerin nerede yapılacağı sözkonusu edilmemiştir.

 

2- Ebu Said (r.anh)'ın, şüphe eden kişinin selam vermeden önce iki secde yapacağına dair hadisi

 

3- İbn Mesud (r.anh)'ın, beşinci rekatta kalkıştan söz eden ve selamdan sonra secde ettiğini belirten hadisi

 

4- Zulyedeyn hadisi: Bu hadiste de iki rekatın sonunda selam verdiği, yürüdüğü, konuştuğu ve selamdan sonra secde ettiği sözkonusu edilmektedir.

 

5- İbn Buhayne hadisi: Bu hadiste de ikinci re kattan sonra kalkıp, secde etmek sözkonusu edilmiştir.

 

İlim adamları bu hadislerin ne şekilde delil alınacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Davud: Bu hadislere kıyas yapılmaz, aksine bu hadisler rivayetlerinde belirtilen şekilde aynı yerlerde kullanılır, demiştir. Ahmed -yüce Allah'ın rahmeti ona- de özel olarak bu namazlar ile ilgili olarak, Davud'un görüşü ile aynı kanaatte olmakla birlikte, diğerlerinde ona muhalefet etmiş ve: Bu namazların dışındakilerde ise her bir yanılma için selamdan önce secde yapar, demiştir.

 

Ahmed -yüce Allah'ın rahmeti ona- de özel olarak bu namazlar hakkında Davud'un görüşünü kabul etmiş fakat diğer namazlar hususunda ona muhalefet edip, bunların dışındaki hallerde ise her sehv için selamdan önce secde eder, demiştir.

Kıyası kabul edenlere gelince, bunlar arasında görüş ayrılıkları bulunup, bazıları şöyle demektedir: Namaz kılan kişi, her sehv hakkında serbesttir dilerse selamdan önce secde eder, dilerse fazlalık ve eksiklik halinde selamdan önce secde eder.

Ebu Hanife (r.anh) dedi ki: Sehv secdesinde asl olan selamdan sonra yapılmasıdır. O bazı hadisleri de buna göre yorumlamıştır.

 

Şafii -yüce Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Sehv secdesinde asl olan selamdan önce yapılmasıdır. Geri kalan hadisleri de buna göre açıklamıştır.

Malik -yüce Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Eğer sehv (yanılma) fazlalıkta olmuşsa selamdan sonra secde eder. Eğer namazda bir eksiklik yapmışsa o takdirde selamdan önce secde eder.

 

Şafii -yüce Allah'ın rahmeti ona- ise şöyle der: Ebu Said hadisinde: Eğer kıldığı fazla rekat beşinci re kat ise onu çift yapar demiş ve fazla kılmış olmak ihtimali ile birlikte selamdan önce sehiv secdesinin yapılacağını açıkça ifade etmiş bulunmaktadır. İhtimal ise mevcut gibidir. Beşinci rekate kalkıp selamdan sonra secde yapmak şeklindeki İbn Mesud'un rivayet ettiği hadisi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanıldığını ancak selamdan sonra öğrenmiş olması haline tevil edip, yorumlamaktadır. Eğer ondan önce yanıldığını bilmiş olsaydı, selamdan önce secde ederdi. Zülyedeyn hadisini de yanılmanın olduğu ve ondan sonra sehiv secdesini de yanılarak yapmadığı ve bundan sonra bunu telafi ettiği şeklinde yorumlamıştır. El-Mazeri'nin açıklamaları bundan ibarettir ve onun bu açıklamaları oldukça değerlidir.

Bu husustaki görüşlerin en kuvvetli olanı İmam Malik'in -Allah'ın rahmeti ona- görüşü, ondan sonra da İmam Şafii'nin görüşüdür. Şafii'nin -yüce Allah'ın rahmeti ona- Malik'in görüşü gibi -buna yapmakta muhayyer olduğu şeklinde bir görüşü 'de bulunmaktadır. İmam Malik'in -yüce Allah'ın rahmeti ona- görüşü kabul edilecek olursa bir namazda iki yanılma (sehv) olursa bu yanılmaların biri fazlalık yaparak, diğeri de eksik bırakarak olmuşsa selamdan önce secde eder.

 

Kadi İyaz -yüce Allah'ın rahmeti ona- ve bizim (Şafii) mezhebimiz alimlerinden bir topluluk dedi ki: Bu ihtilaf eden ilim adamları ile onlardan başka diğer ilim adamlarına göre de fazlalık ya da eksiklik sebebiyle ister selamdan önce, ister sonra secde etsin bunun onun için yeterli olacağı ve namazının bozulmayacağı hususunda görüş ayrılığı yoktur. Onların görüş ayrılığı sadece hangisinin daha faziletli olduğu ile. ilgilidir. Allah en iyi bilendir.

 

Cumhur dedi ki: İki ve daha fazla yanılacak olursa hepsi için iki secde yapması yeter. Şafii, Malik, Ebu Hanife ve Ahmed de -Allah hepsinden razı olsun- ve tabiinin cumhuru bu görüştedir. İbn Ebu Leyla -yüce Allah'ın rahmeti ona-'dan gelen rivayete göre ise her bir yanılma için iki secde yapar. Bu hususta zayıf bir hadis de vardır.

 

 

حدثنا يحيى بن يحيى. قال: قرأت على مالك عن ابن شهاب،عن أبي سلمة بن عبدالرحمن، عن أبي هريرة؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال:

 "إن أحدكم إذا قام يصلي جاءه الشيطان فلبس عليه.حتى لا يدري كم صلى. فإذا وجد ذلك أحدكم، فليسجد سجدتين وهو جالس".

 

1265- Bize Yahya b. Yahya da tahdis edip dedi ki: Ben İbn Şihab'dan naklen Malik'e okudum. O Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sizden biriniz namaz kılmak üzere kalktığı zaman şeytan ona gelerek onu şaşırtır, öyle ki kaç rekat kıldığını bilemez olur. Sizden biriniz bu hal ile karşılaşacak olursa otururken iki secde yapsın. "

 

Diğer tahric: Buhari, 1232; Ebu Davud, 1030

 

 

حدثني عمرو الناقد وزهير بن حرب. قالا: حدثنا سفيان (وهو ابن عيينة). ح قال: وحدثنا قتيبة بن سعيد. كلاهما عن الزهري، بهذا الإسناد، نحوه.

 

1266- Bana Amr en-Nakid ve Zuheyr b. Harb tahdis edip dedi ki: Bize Süfyan -ki o b. Uyeyne'dir- tahdis etti (H). Dedi ki: Bize Kuteybe b. Said ve Muhammed b. Rumh da Leys b. Sa'd'dan tahdis etti. İkisi Zühri'den bu isnat ile buna yakın olarak hadisi rivayet etti.

 

Diğer tahric: Amr en-Nakid ve Zuheyr b. Harb'ın rivayetini yalnız Müslim zikretmiştir

Kuteybe b. Said'in rivayetini Tirmizi, 397

 

 

حدثنا محمد  بن المثنى. حدثنا معاذ بن هشام. حدثني أبي عن يحيى بن أبي كثير. حدثنا أبو سلمة بن عبدالرحمن؛ أن أبا هريرة حدثهم؛

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: "إذا نودي بالأذان أدبر الشيطان. له ضراط حتى لا يسمع الأذان. فإذا قضي الأذان أقبل. فإذا ثوب بها أدبر. فإذا قضى التثويب أقبل يخطر بين المرء ونفسه. يقول: اذكر كذا، اذكر كذا. لما لم يكن يذكر. حتى يظل الرجل إن يدري كم صلى فإذا لم يدر أحدكم كم صلى فليسجد سجدتين. وهو جالس".

 

1267- Bize Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti ... Ebu Hureyre'nin tahdis ettiği üzere Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Eza n okunduğu zaman şeytan ezanı duymayacağı yere vanncaya kadar osurarak arkasını dönüp gider. Ezan bitince geri gelir. Namaz için kamet getirilince yine arkasını dönüp gider. Kamet bitti mi geri gelir ve kişi ile nefsi arasına girip vesvese verir ve şunu hatırla, bunu hatırla diye hatırına gelmeyecek şeyleri ona hatırlatır. Sonunda adam kaç rekat kıldığını bilemez olur. Sizden bir kimse kaç rekat kıldığını bilmezse oturduğu halde iki secde yapıversin. "

 

Diğer tahric: Buhari, 1231; Nesai, 1252

 

 

حدثني حرملة بن يحيى. حدثنا ابن وهب. أخبرني عمرو عن عبدربه بن سعيد، عن عبدالرحمن بن الأعرج، عن أبي هريرة؛

  أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: "إن الشيطان إذا ثوب بالصلاة ولي [ولى؟؟] وله ضراط". فذكر نحوه. وزاد" فهناه ومناه. وذكره من حاجاته ما لم يكن يذكر".

 

1268- Bana Harmele b. Yahya da tahdis etti... Ebu Hureyre'den rivayete göre, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Namaz için kamet getirilince şeytan osurarak arkasını dönüp gider" buyurdu deyip, hadisi bir öncekine yakın olarak zikretti. Ayrıca: "Şeytan onu hayal ve kuruntulara daldırır ve ona hatırına gelmeyecek türlü ihtiyaçlarını hatırlatır" buyurdu.

 

Yalnız Müs/im rivayet etmiştir

 

 

حدثنا يحيى بن يحيى. قال: قرأت على مالك عن ابن شهاب، عن عبدالرحمن الأعرج، عن عبد  الله بن بحينة؛ قال:

 صلى لنا رسول الله صلى الله عليه وسلم ركعتين من بعض الصلوات. ثم قام فلم يجلس. فقام الناس معه. فلما قضى صلاته ونظرنا تسليمه كبر. فسجد سجدتين وهو جالس. قبل التسليم. ثم سلم.

 

1269- Bize Yahya b. Yahya tahdis edip dedi ki: Malik b. Enes'e, İbn Şihab'dan naklen okudum. O Abdurrahman b. el-A'rec'den, o Abdullah b. Buhayne'den şöyle dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazlardan birisini bize iki rekat olarak kıldırdı. Sonra oturmadan kalktı, cemaat de onunla birlikte kalktı. Namazını bitirip, biz onun selam vermesini beklerken tekbir getirdi, selam vermeden önce oturduğu halde iki secde yaptı, sonra selam verdi.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 829, 830 -muhtasar-, 1224, 1225, 1230, 6670; Ebu Davud, 1034, 1035; Tirmizi, 391; Nesai, 1176, 1177, 1221, 1222, 1260 -buna yakın-; İbn Mace, 1206 ve 1207

 

AÇIKLAMA:          (1265) "Şeytan ona gelir ... " Aleyhine olmak üzere namazını karıştırır, ona çeşitli şeyleri arzulamasını telkin eder ve namazda onu şüpheye düşürür, demektir.

(1266) "Namaz için ezan okunduğunda şeytan arkasını dönüp gider ... " Bu hadisin şerhi ezan babında geçmiştir.

 

(1267) Ebu Hureyre'nin hadisinde: "Sizden biriniz kaç rekat kıldığını bilmezse ... " hadisine gelince, ilim adamları bununla ne kastedildiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Hasan-ı Basri ve seleften bir topluluk hadisin zahir anlamına göre kanaat belirtmiş ve şöyle demişlerdir: Namaz kılan kişi şüphe edip, fazla mı eksik mi kıldığını bilmezse ona düşen -bu hadisin Zahiri ile am el ederek- sadece iki secde yapmaktan ibarettir, derler. Şa'bi, Evzai ve seleften çok sayıda bir topluluk da şöyle demiştir: Kaç rekat kıldığını bilmeyecek olursa kesin olarak kaç rekat kıldığını bilinceye kadar ardı arkasına namaz kılmalıdır. Bazıları ise namazını üç defa iade eder, dördüncüsünde de şüphe ederse artık tekrar iade etme sorumluluğu yoktur demişlerdir.

 

Malik, Şafii ve Ahmed -Allah onlardan razı olsun- ve cumhur da şöyle demektedir: Mesela bir kimse üç mü yoksa dört rekat mı kıldığında şüphe ederse kesin olarak emin olduğu sayıyı esas alarak dördüncü rekatı da kılması gerekir ve sehv secdesi yapar. Bu da Ebu Said'in rivayet ettiği hadisin gereğidir. Bu hadiste Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:

 

"Sizden biriniz namazında şüphe edip üç mü yoksa dört rekat mı kıldığını bilemeyecek olursa şüphe ettiği kısmı atsın ve kesin olarak kıldığını bildiğini esas alsın. Sonra da selam vermeden önce iki secde yapsın. Eğer beş rekat kılmış ise bunlar namazının rekat sayısını çift yapar, eğer dört rekatı tamamlamış ise bu iki secde şeytana rağmen yapılmış olur."

Bu mezhep imamları ve cumhur (ulema) derler ki: İşte bu hadis kesin olarak kılındığı bilinen rekat sayısının esas alınması gerektiği hususunda açık bir delildir. Ayrıca bu hadis Ebu Hureyre (r.a.)'ın rivayet ettiği hadisi tefsir etmektedir. O halde Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadis ona göre yorumlanır. Bu da kaçınılmaz bir husustur. Bundan dolayı onu esas almak gerekir. Ayrıca Ebu Said'in rivayet ettiği hadis abdest bozmak, kaybolan (mefhum)ın mirası ve buna benzer şüpheli hususlarda şeriatın kurallarına da uygunluk arzetmektedir. Allah en iyi bilendir.

 

(1269) İbn Buhayne'nin rivayet ettiği hadiste: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize namaz kıldırdı. .. sonra selam verdi." Bu hadiste Şafii, Malik ve cumhurun lehine Ebu Hanife (r.anh)'a karşı delil vardır çünkü Ebu Hanife'ye göre namazı ister eksik kılmış olsun, ister fazla kılmış olsun sehv secdesi selamdan sonra yapılır.

 

 

 

وحدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا ليث. ح قال: وحدثنا ابن رمح. أخبرنا الليث عن ابن شهاب، عن الأعرج، عن عبدالله بن بحينة الأسدي، حليف بني عبدالمطلب؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قام في صلاة الظهر وعليه جلوس فلما أتم صلاته سجد سجدتين يكبر في كل سجدة وهو جالس. قبل أن يسلم. وسجدهما الناس معه. مكان ما نسي من الجلوس.

 

1270- Bize Kuteybe b. Said de tahdis etti. Bize Leys tahdis edip dedi ki (H): Bize İbn Rumh da tahdis etti, bize İbn Şihab'dan haber verdi. O el-A'rec'den, o Abdulmuttalib oğuılarının antlaşmalısı Abdullah b. Buhayne el-Esdi'den rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öğle namazında oturması gerekiyorken ayağa kalktı, namazını tamamladıktan sonra oturduğu yerde selam vermeden önce her bir secde için tekbir getirerek iki secde yaptı. Cemaat de o iki secdeyi onunla birlikte yaptı. O bu secdeleri unuttuğu oturmanın yerine yapmıştı.

 

 

وحدثنا أبو الربيع الزهراني. حدثنا حماد. حدثنا يحيى بن سعيد، عن عبدالرحمن الأعرج، عن عبدالله بن مالك ابن بحينة الأزدي؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قام في الشفع الذي يريد أن يجلس في صلاته. فمضى في صلاته. فلما كان في آخر الصلاة سجد قبل أن يسلم. ثم سلم.

 

1271- Bize Ebu'r-Rabi ez-Zehranı de tahdis etti. .. Abdullah b. Malik b. Buhayne el-Ezdi'den rivayete göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazında oturması gereken çift re kattan sonra ayağa kalktı ve namazına devam etti. Namazının sonuna gelince selam vermeden önce iki secde yaptıktan sonra selam verdi.

 

 

AÇIKLAMA:          (1270) "Abdulmuttalib oğullarının antlaşmalısı Abdullah b. Buhayne elEsdi" Sin harfi sakin olarak el-Esdi denilir. Diğer rivayette zikredildiği üzere nispeti el-Ezdi olarak da söylenir. Ezd ve sin harfi sakin esd aynı kabiledir. Bunlar bu kabilenin eş anlamlı iki adıdır, Ezdi Şenuelilerdir.

 

"Abdulmuttalib oğullarının antlaşmalısı" ifadesine gelince, Buhari ve Müslim'in nüshalarında bu şekildedir. İbn Sa'd ve daha başka siyer ve tarih bilginlerinin zikrettiklerine göre o Abdulmuttalib oğullarının antlaşmalısıdır. Onun dedesi Abdulmuttalib b. Abdi Menaf ile antlaşma yapmıştı.

 

(1271) "Abdullah b. Malik b. Buhayne'den" Burada doğru okuyuş Malik lafzının tenvinli ve İbn Buhayne'nin elifli yazılmasıdır çünkü Abdullah, İbn Malik ile İbn Buhayne'nin kendisidir. Malik onun babası, Buhayne annesidir.

 

Buhayne, Malik'in zevcesidir. Malik de Abdullah'ın babasıdır. Abdullah'ın annesi de Buhayne' dir. Dediğimiz şekilde okunacak olursa o takdirde doğru bir şekilde okunmuş olur. Eğer Malik lafzı İbn lafzına izafet edilerek okunursa mana bozulur ve Malik'in Buhayne'nin oğlu olması gerekir. Bu ise yanlıştır. Halbuki o Buhayne'nin kocasıdır. Bu hadis-i şerifte çok sayıda meseleye delil bulunmaktadır.

 

1- Sehv secdesi ya İmam Şafii'nin dediği gibi mutlak olarak selamdan önce yapılır yahut Malik'in dediği gibi eksik olan yerde yapılır.

 

2- Birinci teşehhüd ve o maksatla oturmak namazda rükün de değildir, vacip (farz) de değildir çünkü eğer vacip olsalardı rüku, sücud ve benzeri diğer ameller gibi sehv secdesiyle onları telafi etmek yoluna gitmezdi. Malik, Ebu Hanife ve Şafii -yüce Allah'ın rahmeti onlara- bu görüştedir.

 

İmam Ahmed de az sayıdaki bir topluluk ile birlikte: Her ikisi de vaciptir.

Yanılacak olursa hadis gereğince onları secde ile telafi eder, demişlerdir.

 

3- Sehv secdesi dolayısıyla tekbir almak meşrudur. Bu hususta icma bulunmaktadır. Ancak ilim adamları sehv secdelerini selamdan sonra yaptığı takdirde tekbir alıp, teşehhüdü okuyup mu selam verir yoksa böyle yapmaz mı diye farklı kanaatlere sahiptirler.

Mezhebimizde sahih olan kanaate göre o selam verir ama teşehhüdü okumaz. Tilavet secdesinde de bize göre sahih olan budur. Selam verir ama teşehhüd okumaz tıpkı cenaze namazında olduğu gibi. Malik ise selam verdikten sonra sehv secdesinde teşehhüd getirip, selam vereceğini söylemiştir.

 

Diğer namazlarda olduğu gibi sehv secdelerinin selamını yüksek sesle verir mi, vermez mi, her ikisi için tekbir alır mı almaz mı hususunda farklı görüşler vardır.

İbn Mesud'un rivayet ettiği hadis ile Zulyedeyn hadisinde selamdan sonra sehv secdesi yapılacak olursa bunlardan sonra selam verileceği de sabit olmuştur ama teşehhüdün okunması hususunda sabit bir hadis yoktur.

 

Şunu bilelim ki ilim adamlarının çoğunluğu kişinin farzda olduğu gibi, nafile namazda da yanılması halinde sehv secdesi yapacağını kabul etmişlerdir. İbn Sirin ve Katade ise nafilede sehv secdesi yoktur demişlerdir. Bu aynı zamanda Şafii -yüce Allah'ın rahmeti ona-'den gelen zayıf ve garip bir görüştür.

 

 

 

وحدثني محمد بن أحمد بن أبي خلف. حدثنا موسى بن داود. حدثنا سليمان بن بلال عن زيد بن أسلم، عن عطاء بن يسار، عن أبي سعيد الخدري؛ قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "إذا شك أحدكم في صلاته فلم يدر كم صلى؟ ثلاثا أم أربعا؟ فليطرح الشك وليبن على ما استيقن. ثم يسجد سجدتين قبل أن يسلم. فإن كان صلى خمسا، شفعن له صلاته. وإن كان صلى إتماما لأربع، كانت ترغيما للشيطان".

 

1272- Bana Muhammed b, Ahmed b. Halef de tahdis etti. .. Ebu Said el-Hudri dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Biriniz namazında şüphe edip, kaç rekat kıldığını üç mü, dört mü bilemezse şüphe ettiği kadarını bir kenara bıraksın, kesin kıldığından emin olduğunu esas alsın sOnra selam vermeden önce iki secde yapsın. Eğer beş rekat kılmış ise o secdeler onun namazını çift rekatlı yapar eğer dört rekatı tamamlamış olursa bu iki secdeyi şeytana rağmen yapmış olur. "

 

 

حدثني أحمد بن وهب. حدثني عمي عبدالله. حدثني داود بن قيس عن زيد بن أسلم، بهذا الإسناد. وفي معناه قال "يسجد سجدتين قبل السلام" كما قال سليمان بن بلال.

 

1273- Bana Ahmed b. Abdurrahman b. Vehb tahdis etti. .. Zeyd b. Eslem'den bu isnat ile ve bu manada hadisi rivayet etti ve Süleyman b. Bilal'in (bundan önceki hadiste) dediği gibi: "Selamdan önce iki secde yapar" dedi.

 

 

وحدثنا عثمان وأبو بكر ابنا أبي شيبة، وإسحاق بن إبراهيم. جميعا عن جرير. قال عثمان: حدثنا جرير عن منصور، عن إبراهيم، عن علقمة؛ قال:

 قال عبدالله: صلى رسول الله صلى الله عليه وسلم (قال إبراهيم: زاد أو نقص) فلما سلم قيل له: يا رسول الله! أحدث في الصلاة شيء؟ قال "وما ذاك؟" قالوا: صليت كذا وكذا. قال فثنى رجليه، واستقبل القبلة، فسجد سجدتين، ثم سلم. ثم أقبل علينا بوجهه فقال "إنه لو حدث في الصلاة شيء أنبأتكم به. ولكن إنما أنا بشر أنسى كما تنسون. فإذا نسيت فذكروني. وإذا شك أحدكم في صلاته فليتحر الصواب. فليتم عليه. ثم ليسجد سجدتين".

 

1274- Bize Osman b. Ebu Şeybe ile Ebu Bekr b. Ebi Şeybe veİshak b. İbrahim hepsi birlikte Cerir'den tahdis etti. Osman dedi ki: Bize Cerir, Mansur'dan tahdis etti. O İbrahim'den, o Alkame'den şöyle dediğini nakletti:

Abdullah dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaz kıldı. -İbrahim:

Fazla ya da eksik kıldı, dedi.- Selam verince ona: Ey Allah'ın Resulü, namaz hususunda yeni bir şey mi oldu, denildi.

O: "Bu ne demek" buyurdu. Ashab: Şöyle, şöyle namaz kıldın dediler. (Abdullah) dedi ki: Hemen bacaklarını büküp, kıbleye yöneldi, iki secde yaptıktan sonra selam verdi. Sonra yüzünü bizedönüp şöyle buyurdu: "Gerçek şu ki namaz hakkında yeni bir şeyolsa size onu haber veririm ama ben ancak bir beşerim, unuttuğunuz gibi ben de unuturum. Bu sebeple unutursam bana hatırlatın. Sizden bir kimse namazında şüphe edecek olursa doğru olanı araştırsın ve onun üzerine (namazını) tamamlasın, sonra da iki secde yapsın. "

 

Diğer tahric: Buhari, 401,6671; Ebu Davud, 1020; Nesai, 1240 -muhtasar-, 1241-1243; İbn Mace, 1211, 1212

 

 

حدثناه أبو كريب. حدثنا ابن بشر. ح قال وحدثني محمد بن حاتم. حدثنا وكيع. كلاهما عن مسعر، عن منصور، بهذا الإسناد.

وفي رواية ابن بشر "فلينظر أحرى ذلك للصواب". وفي رواية وكيع "فليتحر الصواب".

 

1275- Bunu bize Ebu Kureyb de tahdis etti. Bize İbn Bişr tahdis etti (H). Dedi ki: Bana Muhammed b. Hatim de tahdis etti, bize Vekı' tahdis etti. Her ikisi Mis'ar'dan, o Mansur'dan bu isnat ile hadisi rivayet etti.

İbn Bişr'in rivayetinde: "Bunlar arasında doğruya en yakın olanı hangisidir bir baksın." Vekı"in rivayetinde: "Doğruyu araştırsın" şeklindedir.

 

 

وحدثناه عبدالله بن عبدالرحمن الدارمي. أخبرنا يحيى بن حسان. حدثنا وهيب بن خالد. حدثنا منصور بهذا الإسناد. وقال منصور: "فلينظر أحرى ذلك للصواب".

 

1276- Bunu bize Abdullah b. Abdurrahman ed-Darimi de tahdis etti. .. Bize Mansur bu isnat ile tahdis etti. Mansur: "Bunlar arasında hangisinin doğruya en yakın olduğuna baksın" dedi.

 

 

حدثناه إسحاق بن إبراهيم. أخبرنا عبيد بن سعيد الأموي. حدثنا سفيان عن منصور، بهذا الإسناد. وقال "فليتحر الصواب".

 

1277- Bunu bize İshak b. İbrahim de tahdis etti. Bize Ubeyd b. Said el-Umevi haber verdi, bize Süfyan, Mansur'dan bu isnat ile tahdis etti ve: "Doğruyu araştırsın" dedi.

 

 

حدثناه محمد بن المثنى. حدثنا محمد بن جعفر. حدثنا شعبة عن منصور، بهذا الإسناد. وقال "فليتحر أقرب ذلك إلى الصواب".

 

1278- Bunu bize Muhammed b. el-Müsenna da tahdis etti. Bize Muhammed b. Cafer tahdis etti. Bize Şu'be, Mansur'dan bu isnat ile tahdis etti ve: "Bunlar arasında hangisinin doğruya daha yakın olduğunu araştırsın" dedi,

 

 

وحدثناه يحيى بن يحيى. أخبرنا فضيل بن عياض عن منصور، بهذا الإسناد. وقال "فليتحر الذي يرى أنه الصواب".

 

1279- Bunu bize Yahya b. Yahya da tahdis etti. Bize Fudayl b. Iyaz, Mansur'dan bu isnat ile haber verdi ve: "Kendisince hangisinin doğru görüldüğünü de araştırsın" dedi.

 

 

وحدثناه ابن أبي عمر. حدثنا عبدالعزيز بن عبدالصمد عن منصور، بإسناد هؤلاء. وقال "فليتحر الصواب".

 

1280- Bunu bize İbn Ebu Ömer de tahdis etti. Bize Abdulaziz b. Abdussamed, Mansur'dan bunların isnadı ile rivayet etti ve: "Doğru olanı araştırsın" dedi.

 

 

AÇIKLAMA:          (1272) Ebu Said'in rivayet ettiği hadiste: "Sonra selam vermeden önce iki secde yapar. " Daha önce de geçtiği gibi fazla kıldığı için de, eksik yaptığı takdirde de selamdan önce secde edeceği hususunda Şafii -yüce Allah'ın rahmeti ona-'nin mezhebinin delaleti gayet açıktır. el-Mazeri'nin açıklamalarında bu husus da kaydedilmiş bulunmaktadır. Malik'in arkadaşlarından bazılarının buna, Malik -yüce Allah'ın rahmeti ona- bu hadisi mürsel rivayet ettiğini söyleyerek itiraz etmiş iseler de bu itiraz iki sebepten ötürü geçersizdir:

 

1- Sika ve hafız ravilerin çoğunluğu bunu muttasıl olarak rivayet etmişlerdir. Dolayısıyla birilerinin mürsel rivayet ederek onlara muhalefet etmesinin bir zararı yoktur çünkü öbürleri onun bellemediğini bellemiş olup, ayrıca sika, zaptları kuvvetli, hafız ve sağlam belleyen ravilerdir.

 

2- Diğer taraftan mürsel hadis Malik -yüce Allah'ın rahmeti ona-'e göre de delildir. O halde durum ne olursa olsun bu delil onların aleyhinedir.

"(O iki secde) şeytana rağmen olur." Onu öfkelendirir, onu zelil eder.

 

Bu ifade toprak demek olan ruğam'dan alınmıştır. "Erğamellahu enfeh: Allah burnunu toprağa (yere) sürtsün" deyimi de buradan alınmıştır. Hadisteki ifadenin manası şudur: Şeytan namaz kılanın aleyhine namazını karıştırdı, onu ifsad edip bozmaya ve eksiitmeye kalkıştı, yüce Allah da namaz kılanın lehine namazını telafi etmenin ve onu karışıklığa düşürmenin, eksikliğini gidermenin yolunu göstermiş, şeytanın burnunu yere sürtüp, onu hor ve hakir ve maksadını gerçekleştirmekten uzak geri döndürmüştür. Ademoğlunun namazı böylelikle tamam olup ve İblisin secde etmeyerek Allah'a isyan etmesinin aksine o Allah'ın emrini yerine getirmiş olur. Allah en iyi bilendir.

 

(1274) İbn Mesud'un rivayet ettiği bu hadiste "bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ile Osman b. Ebu Şeybe ... tahdis etti." Senedi -Ebu Şeybe'nin oğullarının arkadaşı olan İshak b. Rahuye dışında- sonuna kadar hepsi Kufelidirler.

 

"İki secde yaptıktan sonra selam verdi." Bu da selam verdikten sonra sehv secdesi yapacak olursa selam verir diyenlerin lehine bir delildir. Bu husustaki görüş ayrılığı daha önce açıklanmıştı.

 

"Namazda yeni bir şey meydana gelse onu size haber veririm. " Bu ifadelerde beyanın ihtiyaç duyulan zamandan sonraya bırakılmayacağına delil vardır.

 

''Ama ben ancak bir beşerim. Unuttuğunuz gibi ben de unuturum. Bu sebeple unutursam bana hatırlatın." Bu buyruk şer'i hükümler hususunda Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in unutmasının mümkün olduğuna delildir. İlim adamlarının çoğunluğunun kanaati bu olduğu gibi, Kur'an ve hadisin zahirinden anlaşılan da budur. Bununla birlikte unuttuğu hal üzere bırakılmayacağını da, aksine yüce Allah'ın ona bu hususu (bir şekilde) bildireceğini de ittifakla kabul etmişlerdir. Diğer taraftan çoğunluğun kanaatine göre olay ile bitişik (araya fasıla girmeksizin) derhal dikkatinin çekilip, fark ettirilmesi şarttır. Bunda bir gecikme meydana gelmez.

 

Bir başka kesim, hayatı boyunca böyle bir gecikmenin mümkün olacağını kabul etmiştir. İmamu'I-Harameyn de bu görüşü tercih etmiştir. İlim adamlarından bir başka kesim ise tebliğ ve ibadetlere dair fiillerinde yanılmasını kabul etmezler. Aynı şekilde sözlü tebliğler hususunda yanılmanın sözkonusu olmayıp, imkansız olduğunu da ittifakla (icma ile) kabul etmişlerdir. Bu hususta varid olmuş delillerin zahirlerine de çeşitli cevaplar vermişlerdir.

Üstad Ebu İshak el-İsferayini de bu görüşe meyyaldir ama doğrusu birincisidir çünkü yanılmak nübüvvet ile çelişmez. Diğer taraftan yanıldığı hal üzere bırakılmadığına göre bundan dolayı da herhangi bir mefsedet sözkonusu değildir. Hatta bunun faydası da olur, o da unutan kimse ile ilgili hükümlerin ?içıklanması ve bu hususta uyulması gereken hükümleri n tespit edilmesidir.

 

Kadi İyaz der ki: Tebliğ ile ve şeriat hükümlerinin beyanı ile ilgisi bulunmayan davranışları, alışkanlıkları ve kalbi zikirleri ile ilgili hususlarda yanılmasının caiz (mümkün) olup olmadığı hususunda ilim adamları ihtilaf etmiş olmakla birlikte cumhur bunun mümkün olduğunu kabul etmiştir.

 

Tebliğ mahiyetindeki sözlerinde yanılmaya gelince bunun kasten yapılmasının imkansız olduğunu icma ile kabul ettikleri gibi sözkonusu olmayacağını da icma ile kabul etmişlerdir. Dünya ile ilgili sözlerde, ahkam ile kıyamete dair haberler ve onunla ilgili hususlar ile ilgisi olmayan, vahyin kapsamına dahil kabul edilmeyen ve tebliğ ile alakalı olmayan hususlardaki yanılmaları bazı kimseler caiz kabul etmişlerdir çünkü bunda bir mefsedet olmaz.

 

Kadi İyaz -yüce Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Şüphenin sözkonusu olmadığı gerçek de her türlü haberde nebiler hakkında bunun imkansız olduğunu söyleyenlerin görüşlerinin tercih edileceğidir. Tıpkı kasten de, yanılarak da bir haberde gerçeğe aykırı bir şey söylemeleri, sağlıklarında, hastalıklarında, hoşnut oldukları hallerde de, kızgınlık hallerinde de caiz değildir. Bu hususta nebimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sireti, söz ve fiillerinin çağlar boyunca itina ile bir araya getirilip, toplanmış olması ona muvafakat edenin de, muhalefet edenin de, müminin de, şüphe edenin de elden ele dolaştırmış olduğu bir bilgi olması yeterlidir. Bunların hiçbirisinde söylediği bir sözdeki yanlışın telafi edildiği, bir kelimedeki yanılmanın itiraf edildiğine dair hiçbir nakil gelmemiştir. Böyle bir şeyolsaydı namazda yanılması, uyuyup namazı geçirmesi, hurma ağaçlarının tozlaştırılması ile ilgili görüşünü düzeltmesi, Bedir'e yakın suyun yanında konaklaması şeklindeki kanaatini düzeltmesi nakledildiği gibi bunlar da nakledilirdi.

 

Aynı zamanda o: ''Allah'a yemin olsun ki bir hususa dair yemin edip de başkasının ondan hayırlı olduğunu görürsem mutlaka hayırlı olanı yapar ve yeminimin keffaretini yerine getiririm" buyruğu ve başkaları gibi bunlar da nakledilirdi. Dünya ile ilgili hususlarda inanılan hususlar hakkında yanılmanın caiz olması da mümkündür, imkansız görülemez. Allah en iyi bilendir.

 

"Unutursam bana hatırlatın." Bunda uyan kimseye kendisine uyulan kimsenin unuttuklarını hatırlatmasını emredebileceği hükmü anlaşılmaktadır.

"Sizden biriniz namazında şüphe ederse doğru olanı araştırsın ... " diğer rivayette (1275) "bunların hangisinin doğruya daha yakın olduğuna baksın" diğer rivayette (1278) "bunlar arasında doğruya en yakın olanı araştırsın" diğer rivayette (1279) "kendisine doğrugörüleni araştırsın" deni'ımektedir. Bu hadiste Ebu Hanife -yüce Allah'ın rahmeti ona-'nin, onun kanaatini paylaşan Kufelilerin ve diğer rey ehlinin görüşlerinin lehine delil vardır. Onlara göre bir kimse namazda kıldığı rekat sayısında şüphe ederse araştırır ve galip zannını esas alır. En azı esas almakla yetinmesi ve bundan sonra kalanlarını kılması zorunluluğu yoktur. Evet, bu hadisin zahiri onların lehine bir delildir ama bunlar kendi aralarında ihtilaf etmiş olup, Ebu Hanife ve Malik -yüce Allah'ın rahmeti onlara- bir kesim ile birlikte: Bu ardı arkasına şüpheye maruz kalan kimse hakkındadır. Böyle olmayan kimse ise kesin olarak kıldığından emin olduğu rekat sayısını esas alır demişlerdir. Başkaları ise bu hadisin genel ifadesi kabul edilmelidir demektedir.

 

Şafii ve cumhurun kanaatine göre bir kimse, mesela üç mü yoksa dört mü kıldığında şüphe edecek olursa kesin olarak kıldığından emin olduğu re kat sayısını esas almalıdır ki bu da en az kıldığından emin olduğu rekat sayısıdır. Bundan sonra kalan kadarını kılar ve sehv secdesi yapar. Görüşlerine de Ebu Said (r.anh)'ın rivayet ettiği: "Şüpheli olanı atsın ve kesin olarak kıldığından emin olduğu sayıyı esas aldıktan sonra selam vermeden önce iki secde yapsın. Eğer beş rekat kılmış olursa bu iki secde onun namazını çift rekatlı yapar ve eğer dördü tamamlamış olursa bu iki secde şeytana rağmen olur" hadisindeki buyruğunu delil göstermişlerdir. Bu buyruk da kesin olarak emin olduğu sayıyı esas almasının vacip olduğuna dair açık bir delildir.

 

İbn Mesud (r.a.)'ın rivayet ettiği hadisteki araştırmayı da kesin kanaati esas almak olarak yorumlamış ve şöyle demişlerdir: Taharri (araştırmak) kastetmek demektir. Yüce Allah'ın: "Doğru yolu taharri ettiler (kastedip, ona yöneldiler)" (Cin, 14) buyruğu da bu anlamdadır. O halde hadisin anlamı doğru olanı kastedip, onunla amel etsin şeklindedir. Doğruyu kastetmek ise Ebu Said'in ve başkalarının rivayet ettikleri hadiste açıkladığı gibidir.

 

Eğer Hanefiler Ebu Said'in rivayet ettiği hadis bizim dediğimize aykırı değildir çünkü şek (şüphe) hakkında, her iki tarafı birbirine eşit olandır denildiği varid olmuştur. Şek edip de iki taraftan birisini tercih edemeyen bir kimse icma ile asgari olanı esas alır ama galip zannı ile mesela dört rekat kıldığını kabul ediyorsa durum böyle değildir, derlerse;

 

Buna şu şekilde cevap verilir: Şek denilen şüphenin, her iki tarafın eşitliği diye açıklanması kanaati, usul alimlerine ait olup sonradan ortaya ÇıkmıŞ bir ıstılahtır. Dilde ise şek, bir şeyin varlığı ile büsbütün yokluğu arasında kararsız kalmaktır, buna şek denilir. Her iki tarafının eşit olması ile bir tarafının diğerine, diğerinin ötekine tercih edilebilir olmasının bir farkı yoktur. Hadis ise ortada şer'i ya da örfi bir hakikat olmadığı sürece dildeki manaya göre yorumlanır. Onu sonradan gelenlerin (müteahhirun) ıstılahlarında meydana gelen değişikliklere göre yorumlanması caiz değildir. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

حدثنا عبيدالله بن معاذ العنبري. حدثنا أبي. حدثنا شعبة عن الحكم، عن إبراهيم، عن علقمة، عن عبدالله؛ أن النبي صلى الله عليه وسلم صلى الظهر خمسا. فلما سلم قيل له:

 أريد في الصلاة؟ قال "وما ذاك؟" قالوا: صليت خمسا. فسجد سجدتين.

 

1281- Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberi de tahdis etti. .. Abdul,lah (b. Mesud)'dan rivayete göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öğle namazını : beş re kat olarak kıldı. Selam verince ona namaza ilave mi yapıldı, diye soruldu, o: "O ne demek" buyurdu, ashab: Beş rekat kıldın deyince, hemen iki secde yaptı.

 

Diğer tahric: Buhari, 404, 1226, 7249; Ebu Davud, 1019; Tirmizi, 392; Nesai, 1253, 1254; İbn Mace, 1205

 

 

وحدثنا ابن نمير. حدثنا ابن إدريس عن الحسن بن عبيدالله، عن إبراهيم، عن علقمة؛ أنه صلى بهم خمسا.

 

1282- Bize İbn Numeyr de tahdis etti. İbrahim'in Alkame'den rivayetine göre o kendilerine beş rekat namaz kıldırdı.

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 1022; Nesai, 1255, 1257

 

 

حدثنا عثمان بن أبي شيبة (واللفظ له) حدثنا جرير عن الحسن بن عبيدالله، عن إبراهيم بن سويد؛ قال:

 صلى بنا علقمة الظهر خمسا. فلما سلم قال القوم: يا أبا شبل! قد صليت خمسا. قال: كلا. ما فعلت. قالوا: بلى. قال وكنت في ناحية القوم. وأنا غلام. فقلت: بلى. قد صليت خمسا. قال لي: وأنت أيضا، يا أعور! تقول ذاك؟ قال قلت: نعم. قال فانفتل فسجد سجدتين ثم سلم. ثم قال: قال عبدالله: صلى بنا رسول الله صلى الله عليه وسلم خمسا. فلما انفتل توشوش القوم بينهم. فقال "ما شأنكم؟" قالوا: يا رسول الله! هل زيد في الصلاة؟ قال "لا" قالوا: فإنك قد صليت خمسا. فانفتل ثم سجد سجدتين. ثم سلم. ثم قال "إنما أنا بشر مثلكم. أنسى كما تنسون" وزاد ابن نمير في حديثه "فإذا نسي أحدكم فليسجد سجدتين".

 

1283- Bize -Iafız kendisinin olmak üzere- Osman b. Ebu Şeybe tahdis etti. .. İbrahim b. Suveyd dedi ki: Alkame bize öğle namazını beş rekat olarak kıldırdı. Selam verince cemaat: Ey Ebu Şibl, sen beş rekat kıldın, dediler. Alkame, asla böyle bir şey yapmadım, dedi. Cemaat: Hayır yaptın dedi.

 

(İbrahim) dedi ki: Ben henüz küçük bir çocuk idim, onların bir tarafında bulunuyordum. Evet, gerçekten beş rekat kıldın dedim. Bana, ey bir gözü kör sen de mi böyle söylüyorsun, dedi. Ben: Evet, dedim. Bunun üzerine Alkame döndü iki secde yaptı sonra selam verdi.

Sonra dedi ki: Abdullah dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize beş re kat kıldırdı. O kıbleden dönünce cemaat, kendi aralarında -anlaşılmayacak şekilde- fısıldaşmaya koyuldu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Neyiniz var" dedi, ashab: Ey Allah'ın Resulü, acaba namaza ilave mi yapıldı, dediler, o: "Hayır" buyurdu. Ashab: O halde sen beş rekat kıldın, deyince, Allah Resulü hemen kıbleye döndü, arkasından iki secde yaptıktan sonra selam verdi sonra da: "Ben ancak sizin gibi bir beşerim, siz unuttuğunuz gibi ben de unuturum" buyurdu.

 

İbn Numeyr de hadish rivayetinde: "Bu sebeple biriniz unutacak olursa hemen iki secde yapsın" ibaresini ekledi.

 

 

وحدثناه عون بن سلام الكوفي. أخبرنا أبو بكر النهشلي عن عبدالرحمن بن الأسود، عن أبيه، عن عبدالله؛ قال:

 صلى بنا رسول الله صلى الله عليه وسلم خمسا. فقلنا: يا رسول الله! أزيد في الصلاة؟ قال "وما ذاك؟" قالوا: صليت خمسا. قال "إنما أنا بشر مثلكم. أذكر كما تذكرون. وأنسى كما تنسون". ثم سجد سجدتي السهو.

 

1284- Bunu biZe. Avn b. Sellam el-Kufi de tahdis etti. .. Abdullah dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize beş rekat kıldırdı. Biz: Ey Allah'ın Resulü namaza ilave mi yapıldı dedik. O: "Ne demek istiyorsunuz" . buyurdu, ashab:. Beş rekat kıldın da dedi, Allah Resulü: "Ben ancak sizin gibi bir beşerim, hatırladığınız gibi hatırlarım, unuttuğunuz gibi unuturum" buyurdu, sonra da iki sehv secdesini yaptı.

 

Diğer tahric: Nesai, 1258

 

 

وحدثنا منجاب بن الحارث التميمي. أخبرنا ابن مسهر الأعمش، عن إبراهيم، عن علقمة، عن عبدالله؛ قال:

 صلى رسول الله صلى الله عليه وسلم. فزاد أو نقص (قال إبراهيم: والوهم مني) فقيل: يا رسول الله! أزيد في الصلاة شيء؟ فقال "إنما أنا بشر مثلكم. أنسى كما تنسون. فإذا نسى أحدكم فليسجد سجدتين. وهو جالس". ثم تحول رسول الله صلى الله عليه وسلم فسجد سجدتين.

 

1285- Bize Mincab b. el-Haris et-Temimi de tahdis etti. Bize İbn Mushir, A'meş'den haber verdi, o İbrahim'den, o Alkame'den, o Abdullah'tan şöyle dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaz kıl(dır)dı, fazla ya da eksik kıldı. -İbrahim: Yanılma bendendir, dedi.: Ey Allah'ın Resulü, namaza bir şey mi ilave edildi diye sorulunca, o: "Ben ancak sizin gibi bir beşerim, unuttuğunuz gibi unuturum. Biriniz unutacak olursa oturuyor iken iki secde yapıversini' buyurdu, sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kıbleye dönüp iki secde yaptı.

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 1021 -muhtasar-; İbn Mace, 12013

 

 

وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة وأبو كريب. قالا: حدثنا أبو معاوية عن الأعمش، عن إبراهيم، عن علقمة، عن عبدالله؛ أن النبي صلى الله عليه وسلم سجد سجدتي السهو، بعد السلام والكلام.

 

1286- Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebu Kureyb tahdis edip dediler ki: Bize Ebu Muaviye tahdis etti (H). Dedi ki: Bize İbn Numeyr de tahdis etti, bize Hafs ve Ebu Muaviye, A'meş'ten tahdis etti. O İbrahim'den, o Alkame'den, o Abdullah'tan rivayet ettiğine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) selam verip konuştuktan sonra iki sehv secdesi yaptı dedi.

 

 

وحدثني القاسم بن زكرياء. حدثنا حسين بن علي الجعفي عن زائدة، عن سليمان، عن إبراهيم، عن علقمة، عن عبدالله؛ قال:

 صلينا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم. فإما زاد أو نقص. (قال إبراهيم: وأيم الله! ما جاء ذاك إلا من قبلي) قال فقلنا: يا رسول الله! أحدث في الصلاة شيء؟ فقال "لا" قال فقلنا له الذي صنع. فقال "إذا زاد الرجل أو نقص فليسجد سجدتين" قال ثم سجد سجدتين.

 

1287- Bana Kasım b. Zekeriya da tahdis etti. .. İbrahim, Alkame'den, o Abdullah'tan şöyle dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte namaz kıldık. Ya fazla kıldı ya da eksik -İbrahim: Allah'a yemin ederim ki bu tereddüt ancak bendendir- (Abdullah) dedi ki: Biz ey Allah'ın Resulü namaz hakkında yeni bir şey mi oldu, dedik. O: "Hayır" buyurdu., Bu sefer biz ona kaç rekat kıldığını söyledik, o da: "Bir kimse fazla yahut eksik kılarsa hemen iki secde yapıversin" buyurdu. (Abdullah) dedi ki: Sonra da iki secde yaptı.

 

 

Diğer tahric: Tirmizi, 353; Nesai, 1328 -bu anlamda muhtasar-

 

AÇIKLAMA:          (1281) "Abdullah (r.anh)'dan rivayete göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öğle namazını beş re kat kıldı. .. " Bu hadis Maliki, Şafii ve Ahmed'in selef ve haleften cumhurun görüşüne delildir. Buna göre unutaraknamaza bir rekat ilave eden bir kimsenin namazı batıl olmaz. Aksine selam verdikten sonra durumu öğrenirse namazı sahihtir. Eğer selam verdikten kısa bir süre sonra bunu hatırlarsa sehv secdesi yapar eğer uzun bir süre sonra hatırlarsa bize göre daha sahih olan secde yapmaz. Şayet selam vermeden önce hatırlarsa ister kıyamda, ister rüküda, ister secde ya da başka bir halde bulunsun derhal oturur, teşehhüd eder, sehv secdesi yapıp selam verir.

 

Sehv secdesini selamdan önce mi, sonra mı yapacağı hususunda ilim adamlarının az önce sözü edilen şekilde görüş ayrılıkları vardır. Cumhurun görüşü budur.

 

Ebu Hanife ve Ktifeli fukaha -Allah onlardan razı olsun- dedi ki: Unutarak fazladan bir re kat kılarsa namazı batıl olur ve namazını iade etmesi gerekir. Ebu Hanife -Allah ondan razı olsun- dedi ki: Eğer dördüncü re karta teşehhüd yapıp sonra beşinci rekatı fazladan kılarsa buna onu çift rekat yapacak bir rekat daha ekler. Bu iki rek2Ü ta onun için nafile olur bunu da, onun selam vermek vacip (farz) olmayıp, namaz kılan bir kimse namaza aykırı her bir yolla namazdan çıkabilir ve tek rekat diye bir namaz olmaz şeklindeki asıl kaidesine bina etmektedir. (Ebu Hanife) der ki: Eğer teşehhüd getirmemiş ise namazı batıl olur çünkü (namazın sonunda) teşehhüd kadar oturmak vacip (farz) dır. Bu oturuşu ise beşinci rekatı kılıncaya kadar yerine getirmemiştir.

 

Ancak bu hadis onların söylediklerini reddetmektedir çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beşinci reMrtan geri dönmediği gibi ona bir rekat daha ekleyip çift rekat da yapmadı. O selam verdikten sonra hatırladı (ve secde yaptı). İşte bu da onların kanaatlerini reddetmektedir. Cumhurun diğer taraftan Şafii mezhebinin ve Şafii'ye muvafakat edenlerin delili de şudur: Yanılarak fazla kılmak namazı az ya da çok olsun iptal etmez. El verir ki bu fazlalık namaz içindeki amellerin türünden olsun. İster fazladan bir rükü, bir sücud, bir rekat ya da çok sayıda rekatı yanılarak yapmış olsun. Namazı bütün bu hallerde sahihtir ve farz (vacip) olmayarak, müstehap olarak sehv secdesi yapar.

 

İmam Malik'e gelince Kadi İyaz şöyle demektedir: Onun mezhebine göre eğer namazın yarısından daha az kadarını fazladan kılacak olursa namazı batıl olmaz, aksine sahihtir, sehv secdesi yapar. Eğer yarısı ve yarısından fazlasını ekleyecek olursa onun arkadaşlarından namazı batıl kabul edenler vardır. Bu da Mutarrif ve İbnu'l-Kasım'ın görüşüdür. Kimileri de şöyle demektedir:

 

Şayet fazladan iki rekat kılarsa namazı batıl olur, tek bir rekat kılarsÇl batıl olmaz. Bu da Abdulmelik ve diğerlerinin görüşüdür. Kimileri de kayıtsız ve şartsız olarak batıl olmaz. Aynı zamanda bu görüş Malik -yüce Allah'ın rahmeti ona- 'den de rivayet edilmektedir. Allah en iyi bilendir.

 

(1282) "Bize İbn Numeyr tahdis etti. .. " Diğer isnatta ise, "bize Osman b. Ebu Şeybe tahdis etti..." denilmektedir. Bu iki senetteki bütün raviler de KMelidir.

(1283) "Sen de mi ey bir gözü kör" Bu ifadede bir kimsenin akrabasına, öğrencisine, kendisinin arkasından gelen kimseye rahatsız olmayacaksa böyle bir söz söylemenin caiz olduğuna delil vardır.

 

Kadi İyaz dedi ki: İbrahim b. Yezid en-Nehai el-Kufi ile İbrahim b. Suveyd en-Nehai el-A'ver başka kimselerdir. ed-Davudi'nin iddia ettiğine göre bu İbrahim b. Yezid et-Teymi'dir ama bu bir yanılmadır çünkü onun tek gözü kör değildir. Üçü de Kufeli, fazilet sahibi kimselerdir.

Buhari dedi ki: (İbrahim) b. Yezid en-Nehai el-A'ver el-Kufi, Alkame'den hadis dinlemiştir. el-Baci ise fakih İbrahim b. Yezid en-Nehai el-Kufi'yi zikredip, onun hakkında el-A'ver niteliğini kullanmış olmakla birlikte Buhari onu el-A'ver diye nitelendirmemiştir, onu bu sıfatla nitelendiren kişiyi de görmüş değilim.

 

İbn Kuteybe de A'ver (bir gözü kör olmak) bahsinde İbrahim en-Nehai' yi zikretmektedir. Muhtemelen o Buhari'nin dediği gibi İbn Suveyd olmalıdır. İbrahim b. Yezid olma ihtimali de vardır. Kadi İyaz'ın sözleri buraya kadardır.

 

Doğrusu burada adı geçen İbrahim'den kastın, İbrahim b. Suveyd elA'ver olup meşhur fakih İbrahim b. Yezid en-Nehai olmadığıdır.

 

Buradaki "teveşveşe: fısıldaştılar" fiilini biz şın harfi ile zaptettik. Kadi İyaz dedi ki: Bu kelime hem şın, hem sin (tevesvese şeklinde) ile rivayet edilmiştir. İkisi de sahihtir. (Tevesvese: Hareket etmeye koyuldular) demektir. Sin harfi ile vesvas ise (altın ve bilezik gibi) süs eşyasının hareket etmesi ile şeytan ın vesvesesi de bu kökten gelmektedir. Dilciler dedi ki: Şın harfi ile "veşveşe" birbirine karışan, anlaşılmayan sesler demektir. Esmai de: Veşvaş bir adam, hafif adam demektir demiştir.

 

(1285) "Bize Mincab b. el-Haris tahdis etti." Sonuna kadar bu senedin bütün ravileri Küfelidir.

"Fazla ya da eksik kıldı... Ey Allah'ın Resulü ... , denildi." Bu hadis zahiren müşkil (açıklanması zor) görülen hadislerdendir çünkü bu hadisin zahirine göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kendisine fazla ya da eksik kıldığı söylenip, sehv secdesini yapmadan önce onlara bu sözleri söylemiş ve bunları söyledikten sonra sehv secdesi yapmıştır. Ne zaman bu hali hatırlayacak olursa hüküm konuşmadan ve namaza aykırı bir iş yapmadan önce sehv secdesi yapacağı şeklindedir. Bu müşkil duruma şu şekilde cevap verilir:

 

1- Buradaki "sümme: sonra" gerçek manada yapılan işin sırasını (tertibini) açıklamak için değildir. Ancak bir cümleyi, diğer cümleye atfetmek içindir. Dolayısıyla bu onun sehv secdesi yapması, konuşmasından sonra olmuştur anlamında değildir. Secdeler konuşmadan önce olmuş demektir. Bu tevili destekleyen hususlardan birisi de, bu babta İmam Mesud (r.a.)'ın bu isnad ile rivayet ettiği hadisin birinci yolunda geçtiği üzere "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i kast ederek fazla ya da eksik kıldı, bunun üzerine kendisine: Ey Allah'ın Resulü namaz hususunda yeni bir şey mi oldu denilince, o: "Bu ne demek" dedi. Onlar: Şöyle şöyle kıldın demeleri üzerine bacaklarını büküp kıbleye döndü, iki secde yaptı sonra selam verdi sonra yüzünü bize doğru dönüp: "Namazda yeni bir şey meydana gelmiş olsaydı size elbette bunu haber verecektim ama ben bir insanım siz un uttuğun uz gibi unuturum, unutacak olursam bana hatırlatın. Sizden biriniz namazında şüphe edecek olursa doğru olanı araştırsın ve onu esas alarak tamamlasın sonra iki secde yapsın" buyruğudur.

 

İşte bu rivayet Allah Resulünün konuşmadan önce kıbleye yönelip,sehv secdesi yaptığı hususunda gayet açıktır. Bu bakımdan ikinci rivayet buna göre yorumlanır ve böylelikle her iki rivayet bir arada telif edilmiş olur. İkinci rivayetin birincisine göre yorumlanması ise aksini yapmaktan daha uygundur çünkü birincisi bu kaidelere uygundur.

 

2- İkinci cevap: Bu halin namazda konuşmanın haram kılınmasından önce olmasıdır.

 

3- Selam verdikten sonra kasten konuşsa dahi bunun ona bir zararı olmaz ve bu konuşmadan sonra sehv secdesi yapar. Bu da bizim mezhep alimlerimizin bu husustaki iki görüşünden birisine uygundur. Şöyle ki secde etmesi halinde o namaza dönmüş olmuyor hatta sehv secdesi esnasında abdesti bozulacak olsa dahi namazı batıl olmaz aksine namazı sahih olarak yerini bulmuştur. İkinci görüşe göre -ki bu mezhep alimlerimize göre daha sahihtir- sehv secdesi y.apmakla namaza dönmüş olur, abdestinin bozulması, konuşması ve namaza aykırı diğer işler sebebiyle de namazı batı! olur. Allah en iyi bilendir.

 

 

حدثني عمرو الناقد وزهير بن حرب. جميعا عن ابن عيينة. قال عمرو: حدثنا سفيان بن عيينة. حدثنا أيوب. قال: سمعت محمد بن سيرين يقول:

 سمعت أبا هريرة يقول: صلى بنا رسول الله صلى الله عليه وسلم إحدى صلاتي العشي. إما الظهر وإما العصر. فسلم في ركعتين. ثم أتى جذعا في قبلة المسجد فاستند إليها مغضبا. وفي القوم أبو بكر وعمر. فهابا أن يتكلما. وخرج سرعان الناس. قصرت الصلاة. فقام ذو اليدين فقال: يا رسول الله! أقصرت الصلاة أم نسيت؟ فنظر النبي صلى الله عليه وسلم يمينا وشمالا. فقال "ما يقول ذو اليدين؟" قالوا: صدق. لم تصل إلا ركعتين. فصلى ركعتين وسلم. ثم كبر ثم سجد. ثم كبر فرفع. ثم كبر وسجد. ثم كبر ورفع.

قال وأخبرت عن عمران بن حصين أنه قال: وسلم.

 

1288- Bana Amr en-Nakid ve Zuheyr b. Harb birlikte İbn Uyeyne'den tahdis etti. Amr dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne tahdis etti. Bize Eyyub tahdis edip dedi ki: Ben Muhammed b. Sirin'i şöyle derken dinledim: Ebu Hureyre'yi şöyle derken dinledim: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize öğleden sonra kılınan iki namazdan birisini ya öğle namazını, ya ikindi namazını kıldırdı. İki rekatın sonunda selam verdi. Sonra mescidin kıble tarafındaki bir ağaç kütüğünün yanına gitti ve kızmış olduğu halde o kütüğe yaslandı. Cemaat arasında Ebu Bekir ve Ömer de vardı. Huzurunda konuşmaktan çekindiler. İnsanlar da acele ederek dışarı çıktılar ve: Namaz kısaldı (galiba) dediler. Bunun üzerine Zulyedeyn ayağa kalkıp: Ey Allah'ın Resulü, namaz mı kısaldı, sen mi unuttun, dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sağa ve sola baktı ve: "Zulyedeyn ne diyor" buyurdu. Ashab: Doğru söylüyor, ancak iki rekat kıldırdın, dediler. Bunun üzerine iki rekat daha kıldıktan sonra tekbir alıp secdeye vardı sonra tekbir alıp başını kaldırdı sonra tekbir alıp bir daha secdeye vardı sonra tekbir alıp başını kaldırdı.

(Ravi) dedi ki: Bana İmran b. Husayn'dan onun: Ve selam verdi, dediği de haber verildi.

 

Diğer tahric: Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

حدثنا أبو الربيع الزهراني. حدثنا حماد. حدثنا أيوب عن محمد، عن أبي هريرة؛ قال:

 صلى بنا رسول الله صلى الله عليه وسلم إحدى صلاتي العشي. بمعنى حديث سفيان.

 

1289- Bize Ebu'r-Rabi ez-Zehranı de tahdis etti. .. Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize Öğle ya da ikindi namazlarından birisini kıldırdı deyip, hadisi Süfyan b. Uyeyne'nin hadisi ile aynı manada rivayet etti.

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 1008, 1011

 

 

حدثنا قتيبة بن سعيد عن مالك بن أنس، عن داود بن الحصين، عن أبي سفيان مولى ابن أبي أحمد؛ أنه قال: سمعت أبا هريرة يقول:

 صلى لنا رسول الله صلى الله عليه وسلم صلاة العصر. فسلم في ركعتين. فقام ذو اليدين فقال: أقصرت الصلاة يا رسول الله! أم نسيت؟ فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم "كل ذلك لم يكن" فقال: قد كان بعض ذلك، يا رسول الله! فأقبل رسول الله صلى الله عليه وسلم على الناس فقال "أصدق ذو اليدين؟" فقالوا: نعم. يا رسول الله! فأتم رسول الله صلى الله عليه وسلم ما بقي من الصلاة. ثم سجد سجدتين. وهو جالس. بعد التسليم.

[(كل ذلك لم يكن) فيه تأويلان: أحدهما قاله جماعة من أصحابنا في كتب المذهب: أن معناه لم يكن المجموع. فلا ينفي وجود أحدهما. والثاني، وهو الصواب، معناه لم يكن لا ذاك ولا ذا، في ظني. بل ظني أني أكملت الصلاة أربعا. ويدل على صحة هذا التأويل، وأنه لا يجوز غيره، أنه جاء في روايات البخاري في هذا الحديث: أن النبي صلى الله عليه وسلم قال: "لم تقصر ولم أنسى" فنفى الأمرين].

 

1290- Bize Kuteybe b. Said tahdis etti. .. Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize ikindi namazını kıldırdı ve iki rekatın sonunda selam verdi. Zulyedeyn kalkıp: Ey Allah'ın Resulü namaz mı kısaldı, sen mi unuttun, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bunların hiçbiri olmadı" buyurdu. Zulyedeyn: Ey Allah'ın Resulü, bunlardan biri oldu, dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanlara dönerek: "Zulyedeyn doğru mu söylüyor" buyurdu. Ashab: Evet, ey Allah'ın Resulü deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazın kalanını tamamladı, selam verdikten sonra oturduğu halde iki secde yaptı.

 

Diğer tahric: Nesai, 1225

 

 

وحدثني حجاج بن الشاعر. حدثنا هارون بن إسماعيل الخزاز. حدثنا علي (وهو ابن المبارك) حدثنا يحيى. حدثنا أبو سلمة. حدثنا أبو هريرة؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم صلى ركعتين من صلاة الظهر، ثم سلم. فأتاه رجل من بني سليم. فقال: يا رسول الله !أقصرت الصلاة أم نسيت؟ وساق الحديث.

 

1291- Bana Haccac eş-Şair de tahdis etti. .. Bize Ebu Hureyre'nin tahdis ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öğle namazının iki rekatını kıldıktan sonra selam verdi. Suleym oğullarından bir adam onun yanına gelip: Ey Allah'ın Resulü namaz mı kısaldı, sen mi unuttun dedi ve hadisin geri kalan kısmını rivayet etti. 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

وحدثني إسحاق بن منصور. أخبرنا عبيدالله بن موسى عن شيبان، عن يحيى بن أبي سلمة عن أبي هريرة؛ قال: بينا أنا أصلي مع النبي صلى الله عليه وسلم صلاة الظهر، سلم رسول الله صلى الله عليه وسلم من الركعتين. فقام رجل من بني سليم. واقتص الحديث.

 

1292- Bana İshak b. Mansur da haber verdi ... Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte öğle namazını kılarken Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki rekatın sonunda selam verdi. Suleym oğullarından bir adam ayağa kalktı deyip, hadisin geri kalanını rivayet etti.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

 

وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة وزهير بن حرب. جميعا عن ابن علية. قال زهير: حدثنا إسماعيل بن إبراهيم عن خالد، عن أبي قلابة، عن أبي المهلب، عن عمران بن حصين؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم صلى العصر فسلم في ثلاث ركعات. ثم دخل منزله. فقام إليه رجل يقال له الخرباق. وكان في يديه طول. فقال: يا رسول الله! فذكر له صنيعه. وخرج غضبان يجر رداءه حتى انتهى إلى الناس. فقال "أصدق هذا؟" قالوا: نعم. فصلى ركعة. ثم سلم. ثم سجد سجدتين. ثم سلم.

 

1293- Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Zuheyr b. Harb birlikte İbn Uleyye'den tahdis etti. Zuheyr dedi ki: Bize İsmail b. İbrahim, Halid'den tahdis etti. O Ebu Kilabe'den, o Ebu'l-Mühelleb'den, o İmran b. Husayn'dan rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ikindi namazını kıldırdı ve üç rekatın sonunda selam verdikten sonra evine girdi. Kendisine el-Hirbak denilen elleri bir parça uzun bir zat kalkıp onun yanına gitti ve: Ey Allah'ın Resulü deyip ona kaç rekat namaz kıldığını söyledi. Allah Resulü kızgın bir şekilde ridasını sürükleyerek çıktı ve nihayet insanların yanına varıp: "Bu doğru mu söyledi" dedi. Ashab, evet deyince, bir rekat namaz kıldıktan sonra selam verdi sonra iki secde yapıp sonra selam verdi.

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 18; Nesai, 1236, 1330; İbn Mace, 1215

 

 

وحدثنا إسحاق بن إبراهيم. أخبرنا عبدالوهاب الثقفي. حدثنا خالد، وهو الحذاء، عن أبي قلابة، عن أبي المهلب، عن عمران بن الحصين؛ قال:

 سلم رسول الله صلى الله عليه وسلم في ثلاث ركعات، من العصر. ثم قام فدخل الحجرة. فقام رجل بسيط اليدين. فقال: أقصرت الصلاة؟ يا رسول الله! فخرج مغضبا. فصلى الركعة التي كان ترك. ثم سلم. ثم سجد سجدتي السهو. ثم سلم.

 

1294- Bize İshak b. İbrahim de tahdis etti. Bize Abdulvehhab es-Sekafi tahdis etti. Bize Halid -ki el-Hazza' dır- Ebu Kilabe'den tahdis etti. O Ebu'l-Mühelleb'den, o İmran b. el-Husayn'dan şöyle dediğini nakletli: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ikindi namazında üçüncü rekatın sonunda selam verdi sonra kalkıp hücresine girdi. Elleri uzunca bir adam kalkarak: Namaz kısaldı mı ey Allah'ın Resulü dedi. Allah Resulü kızgın bir halde çıktı, kılmadığı bir rekatı kıldıktan sonra selam verdi, sonra iki sehv secdesini yapıp selam verdi,

 

 

AÇIKLAMA:          (1288) Zulyedeyn olayında Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadiste geçen:

"Öğleden sonraki iki namazdan öğle ya da ikindi namazlarının birisinde" ifadesinde geçen el-aşiy (öğleden sonra) Araplara göre güneşin zevali ile batışı arasındaki vakte denilir.

"Sonra mescidin kıblesindeki bir kütüğü n yanına gitti ve ona dayandı."

 

Bütün asıl yazmalarda "ona dayandı" denilmektedir. Aslında kütük anlamındaki "el-ciz'" müzekker olmakla birlikte müennes olan haşebe: ,ahşab'ı kastetmek suretiyle müennes olarak zikretmiştir. Nitekim Buhari'nin ve ondan başkalarının rivayetinde böylece "haşebe" diye gelmiştir.

 

"İnsanlar hızlıca çıktılar ... namaz kısaldı, dediler." Yani namaz kısaldı, diyerek çıktılar. Hızlıca çıkmak anlamındaki "serea" kelimesinde sin ve re harfleri fethalıdır. Hadis ve dil alimlerinin çoğunluğunun söyledikleri doğru söyleyiş bu olduğu gibi, sağlam raviler de bunu böylece zaptetmişlerdir ama Kadi İyaz bazı alimlerden re harfinin sakin olacağını nakletmekte, el-Asılı, Buhari'de sin harfi ötreli, re harfi sakin (sür'an diye) zaptetmiştir. Bu durumda lafız "seri': hızlı" kelimesinin çoğulu olur.

 

"Namaz kısaldı" ibaresindeki kısaldı anlamındaki kelime kusirat ve kasurat şeklinde okunmuştur, her ikisi de sahihtir ama birincisi daha meşhur ve daha sahihtir.

(1288, 1290) "Zulyedeyn" bir rivayette (1292) "Suleym oğullarından bir adam" başka bir rivayette (1293) "el-hirbak denilen elleri bir parça uzun bir adam" bir diğer rivayette (1294) "elleri uzunca bir adam" denilmektedir. Bütün bunlar aynı adam olup, el-Hirbak b. Amr'dır. Lakabı elleri uzunca olduğundan dolayı Zulyedeyn idi. (1294 numaralı hadisteki) "elleri uzunca: besiku'l-yedeyn" sözü ile aynı anlamdadır.

 

(1290) "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize ikindi namazını kıldırdı. .. " Bir diğer rivayette (1291) "öğle namazı" denilmektedir. Muhakkikler dedi ki:

 

Bunlar iki ayrı olaydır. İmran b. el-Husayn'ın rivayet ettiği (1293) hadiste Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in "ikindi namazının üçüncü rekatında selam verdi. .. kızgın bir şekilde ridasını sürükleyerek çıktı" yine onun diğer rivayetinde (1294) "ikindi namazının üçüncü rekatında selam verdi. .. namaz kısaldı mı dedi" denilmektedir. İmran'ın bu hadisi ise başka bir günde üçüncü bir hadisedir. Allah en iyi bilendir.

 

(1288) "Bana İmran b. el-Husayn'dan ... haber verildi." Bunu söyleyen kişi Muhammed b. Sirin'dir.

 

"Namaz mı kısaldı yoksa sen mi unuttun. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) "bunların hiçbiri olmadı" buyurdu." İki türlü açıklanmıştır:

 

1- Bu açıklamayı mezhep alimlerimizden bir topluluk Şafii mezhebine dair kitaplarda dile getirmiş olup, bunun anlamı bunların hepsi olmadı demek olup bunlardan birisinin olmadığı anlamına gelmez.

 

2- Doğru olan açıklama olup, bu da zannımca bu da olmadı, öteki de olmadı. Aksine namazı dört rekat olarak tamamladığımı zannediyorum demektir. Bu açıklamanın doğruluğuna ve başka bir açıklamanın sözkonusu olmayacağına delil ise bu hadisin Buhari' deki rivayetlerinde Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Ne kısaldı, ne de unuttum" buyurduğunun belirtilmesidir. Böylelikle her iki hususu da reddetmiş olur.

 

(1293) "Ebu'l-Mühelleb"in adı Abdurrahman b. Ömer'dir. Muaviye b. Ömer olduğu, Amr b. Muaviye olduğu da söylenmiştir. İsmi ile ilgili bu üç görüşü Tarih'inde Buhari, ve başkaları rivayet etmişlerdir. Adının en-Nadr b. Ömer el-Cermi el-Ezdi el-Basri olduğu da söylenmiştir, tabiinin büyüklerİndendir. Ömer b. el-Hattab, Osman b. Affan, Ubey b. Ka'b ve İmran b. Husayn -Allah hepsinden razı olsun- rivayet nakletmiştir. Burada kendisinden rivayet nakleden Ebu Kilabe'nin amcasıdır.

 

"Kızgın bir şekilde ridasını sürükleyerek çıktı." Yani namaz ile ileri derecede meşgul olduğundan dolayı ridasını sürükleyerek çıktı, onu giyecek kadar ağır davranmadı.

(1292) Babın sonunda İshak b. Mansur'un rivayet ettiği hadisteki "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki rekatın sonunda selam verdi ... " İtimat edilir bazı asıl nüshalarda bu şekilde "iki rekatın sonunda" denilmektedir. Zahir (güçlü) ve diğer rivayetlere uygun olan da budur. Bazılarında ise "iki rekat arasında" denilmektedir, bu da doğrudur. Bununla da ikinci ve üçüncü rekat arasında selam verdiği kastedilmiş olur.

 

Şunu bilelim ki, Zulyedeyn hadisi diye bilinen bu hadiste çok sayıda faydalı hükümler ve önemli ka ide ler vardır. Bunların bir kısmı şöyledir:

 

       1- Nebilerin -Allah'ın salat ve selamları hepsine- fiillerde ve ibadetlerde unutmaları mümkün olmakla birlikte bu halleri üzere bırakılmazlar. Bu babta bu kaide daha önce açıklanmıştı.

 

       2- Kalabalık insanların huzurunda meydana gelmiş ve onlar için gizli saklı olmayan bir iş hakkında bir kimse bir iddiada bulunacak olursa onlara bu iş hakkında soru sorulur ve soru sormaksızın onun söylediği ile amel edilmez.

 

       3- Sehv secdesi tespit edilmekte, iki secde olduğu, bu secdelerin her birisi için tekbir alındığı, sehv secdelerinin namaz secdesi gibi yapıldığı da tespit edilmektedir çünkü burada secde yapmak mutlak olarak zikredilmiştir. Eğer bilinen secdeden farklı olsaydı bunu açıklardı. Ayrıca sehv secdesi yapan selam verir ama sehv secdesi dolayısıyla teşehhütte bulunulmaz ve sehv secdesi fazla rekat kılmak halinde sözkonusu ise selamdan sonra yapılır. Şafii'nin -yüce Allah'ın rahmeti ona- bunu sehv secdesinin kasten değil de unutarak yapıldığı şeklinde yorumladığı daha önceden geçmiş idi.

 

       4- Cemaatin namaza dair konuşmaları ile namazda olmadığını düşünen kimselerin konuşmaları namazı iptal etmez. Selef ve haleften ilim adamlarının cumhuru bu görüştedir. Aynı zamanda İbn Abbas, Abdullah b. ez-Zubeyr, kardeşi Urve, Ata, Hasan, Şa'bi, Katade, Evzai, Malik, Şafii, Ahmed ve bütün muhaddisler -Allah onlardan razı olsun- de bu görüştedir.

Ebu Hanife, -Allah ondan razı olsun- onun arkadaşları, kendisinden gelen iki rivayetten daha sahih olanına göre Sevri ise, ister unutarak, ister bilmeyerek konuşmak sebebiyle namaz kılanın namazı batıl olur, demişlerdir. Buna sebep de İbn Mesud'un ve Zeyd b. Erkam'ın -Allah ikisinden de razı olsun- rivayet ettikleri hadistir. Bu görüşte olanların iddia ettiklerine göre Zulyedeyn kıssası İbn Mesud'un ve Zeyd b. Erkam'ın rivayet ettikleri hadis ile nesh edilmiştir. Bunlar der ki: Ayrıca bunlar Zühri'den Zulyedeyn'in Bedir günü öldürüldüğünü belirten rivayetini ve namaz ile ilgili başından geçen olayın Bedir'den önce meydana gelmiş olduğunu da nakletmektedirler. Derler ki: Bedir'den sonra Müslüman olmuş olan Ebu Hureyre'nin bu hadisi rivayet etmiş olması gerçeğin böyle olmasına engel değildir çünkü sahabi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den ya da bir başka sahabıden duymak suretiyle bizzat hazır bulunmadığı hususları da rivayet edebilir.

 

Bizim mezhep alimlerimiz ile diğer ilim adamları buna doğru, güzel ve meşhur çeşitli şekillerde cevaplar vermişlerdir. Bu cevapların en güzeli ve sağlam olanı Ebu Ömer b. Abdilberr'in et-Temhid adlı eserinde sözünü ettiği cevaptır. O şöyle diyor: Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadisin İbn Mesud'un rivayet ettiği hadis ile neshedildiğine dair iddiaları doğru değildir çünkü hadis ve siyer bilginleri arasında İbn Mesud'un rivayet ettiği hadisteki olayın hicretten önce Habeşistan'dan döndüğü zaman Mekke'de cereyan ettiği, Ebu Hureyre'nin Zulyedeyn ile ilgili olayı anlatan hadisinin de Medine'deki bir olayı anlattığı, Ebu Hureyre'nin de hicretten sonra yedinci yılda Müslüman olduğunun ihtilafsız olarak kabul edildiği hususunda görüş ayrılığı yoktur.

 

Zeyd b. Erkam (r.anh)'ın rivayet ettiği hadise gelince, onda Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadisten önce ya da sonra olduğuna dair herhangi bir açıklama yoktur. Akli düşünme ise onun bu hadisinin Ebu Hureyre'nin hadisinde anlatılanlardan önce olduğuna tanıklık etmektedir. Ebu Hureyre (r.anh)'ın bu olaya tanık olmadığına dair söyledikleri ise doğru değildir. Aksine hafız ve sika raviler tarafından onun bu olaya tanık olduğu mahfuz bir hadisedir. Sonra (İbn Abdilberr) kendi isnadı ile Buhari ile Müslim'in Sahihlerinde ve başka kaynaklarda yer alan ikinci rivayeti zikrederek Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini nakletmektedir: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize öğleden sonraki (öğle ve ikindi) namazlardan birisini bize kıldırdı ve ikinci rekatın sonunda selam verdi." Sonra da hadisi zikretmektedir. Zulyedeyn kıssasında ve: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize namaz kıldırdı" ibaresinin yer aldığı rivayetlerde Müslim ve başkalarındaki rivayetlerde: "Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte namaz kılarken" denilmektedir, deyip, hadisin kalanını zikretmektedir. Müslim'den başka kaynaklardaki rivayette ise: "Biz Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte namaz kılarken" şeklindedir. (İbn Abdilberr devamla) dedi ki: Zulyedeyn kıssasını Abdullah b. Ömer, Muaviye b. Fudeyk, İmran b. Husayn ve ashab-ı kiramdan bir adam olan İbn Mes'ade -Allah hepsinden razı olsun- rivayet etmişlerdir. Bunların hepsi de Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den hadisi ve onunla arkadaşlıkları (sahabilikleri) ancak Medine'de ve son zamanlarda gerçekleşmiştir. Sonra İbn Abdilberr bunların rivayet ettikleri hadisleri çeşitli yollarıyla zikretmekte ve şunları eklemektedir: Burada adı geçen İbn Mes'ade ashab-ı kiram'dan bir adam olup Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den rivayet nakletmiştir.

 

Zulyedeyn'in Bedir günü öldürüldüğüne dair söyledikleri ise yanlıştır.

Bedir günü öldürülen kişi Zuşşimaleyn'dir. Bizler Zuşşimaleyn'in Bedir günü öldürüldüğü hususunda onlarla tartışmıyoruz çünkü İbn İshak ve ondan başka siyer bilginleri Zuşşimaleyn'i Bedir günü öldürülen kimseler arasında sözkonusu etmişlerdir. İbn İshak dedi ki: Zuşşimaleyn'in adı Umeyr b. Amr b. Zişan olup, Zühre oğullarının bir antlaşmalısı olarak Huzaalılardandır. Ebu Ömer b. Abdilberr devamla dedi ki: O halde Zulyedeyn ile Bedir'de öldürülen Zuşşimaleyn ayrı kimselerdir. Buna delil ise Ebu Hureyre ile sözünü ettiğimiz diğer sahabilerin Zulyedeyn ile ilgili olayda hazır bulunmuş olmaları ve konuşan zatın Müslim'in Sahihinde zikrettiği gibi Suleym oğullarından bir adam olmasıdır. İmran b. Husayn (r.a.)'ın rivayetinde ise adı elHirbak'tır. Bunu da Müslim zikretmiştir. O halde namazda yanılma olayına tanık olan Zulyedeyn es-Sulemi Bedir'de öldürülmüş bulunan Zuşşimaleyn ise Huzaalıdır. İsmi ve nesebi ondan farklıdır. Diğer taraftan her birisine Zulyedeyn ve Zuşşimaleyn adları verilmiş bir ya da üç adamın olması da mümkündür ama Bedir'de öldürülen kişi, sehv (yanılma) ile ilgili hadiste sözü edilenden farklı birisidir. İşte bu, hadis ve fıkıh ehli arasında maharetli ve kavrayışlı kimselerin kabul ettiği görüştür. Sonra (İbn Abdilberr) bunu kendi isnadıyla Müsedded'den diye rivayet etmektedir.

 

Zühri'nin yanılma hadisinde: Konuşan kişi Zuşşimaleyn idi şeklindeki hadisine kimse mutabaatta bulunmamıştır. Zühri zaten Zulyedeyn ile ilgili hadisin rivayetinde çok ızdıraba düşmüş ve nakil ilmini bilen kimseler özel olarak onun bu rivayetini terk etmeyi gerekli görmüşlerdir. Sonra İbn Abdilberr bu hadisin rivayet yollarını sözkonusu edip, metin ve senet itibariyle ızdıraplarını açıkça göstermiş ve Müslim b. el-Haccac'ın da Zühri'yi hadisi rivayetinde yanlışlığa düşmek ile değerlendirdiğini zikretmiştir.

 

Ebu Ömer -yüce Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Ben hadis ilminde ehliyetli ve bu alanda insaflı kimseler arasında herhangi bir kimsenin Zulyedeyn kıssasında Zühri'nin hadisine itibar eden bir kişi olduğunu bilmiyorum. Hepsi bu rivayetindeki ızdırabı dolayısıyla ve bu alanda büyük bir imam olmakla birlikte bu hadisi ne senedi, ne de metni itibariyle tamam olarak rivayet edebilmiştir. Şüphesiz ki hiçbir kimse hatadan kurtulamaz, kemal de yüce Allah'a mahsustur. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dışındaki herkesin de sözlerinin bir kısmı alınır, bir kısmı bırakılır. Buna göre Zühri'nin onun Bedir günü öldürüldüğüne dair görüşü bu hususta yanıldığı kesinlik kazandığından dolayı terkedilmiş bir görüştür.

 

Ebu Ömer b. Abdilberr'in kısaca sözleri bunlardır. O -yüce Allah'ın rahmeti ona- bu hadisi başka hiçbir kimsenin geniş bir şekilde şerhetmediği kadar şerh etmiş ve bunu sağlam bir tahkik ve itkan ile birlikte ayrıca oldukça faydalı pek çok hususu da bir arada zikrederek gerçekleştirmiştir. Allah ondan razı olsun.

 

Eğer: Zulyedeyn ve diğer cemaat henüz namazda oldukları halde nasıl oldu da konuştular denilecek olursa buna iki şekilde cevap verilir:

 

1- Onlar hala namazda olduklarından kesin olarak emin değillerdi çünkü namazın dört rekattan iki rekata nesh edilerek indirilmesini mümkün kabul ediyorlardı. Bundan dolayı namaz mı kısaldı sen mi unuttun, demiştir.

 

2- Bu konuşma Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e hitap olarak yapılmış ve cevap verilip alınmıştır. Böyle bir hal ise bize göre de, başkalarına göre de namazı iptal etmez, bu hususta mesele böylece meşhur olmuştur. Ebu Davud'daki sahih senet ile gelen rivayete göre cemaat evet anlamında işaret etmişlerdir. Bu rivayete göre sözlü olarak konuşmamışlardır.

Size göre namaz kılan bir kimsenin kaç rekat namaz kıldığı hususunda -ister imam olsun ister tek başına namaz kılsın- başkasının sözüne müracaat etmesi caiz olmayıp ancak kendisinin kesin kanaatine göre amel edebileceğine göre, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nasıl cemaatin sözüne müracaat etmiştir, diye sorulacak bir soruya şu şekilde cevap verilebilir:

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in onlara hatırlamak için soru sordu. Onlar kendisine hatırlatınca o da hatırladı ve yanıldığını anladıktan sonra onu esas alıp namazını tamamladı. Yoksa yalnızca onlara müraat etmekle yetinmedi. Eğer kendisinin kesin kanaatini terk edip başkasının sözüne müracaat etmesi caiz olsaydı, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ne namaz kısaldı ne de ben unuttum" deyince Zülyedeyn'in itirazından vazgeçmesi gerekirdi.

 

       5- Namazda sehven (yanılarak) birkaç adım atacak ya da amel-i kesir yapacak olursa bunların namazı bozmayacağına delil bulunmaktadır; tıpkı sehven konuşmanın namazı bozmadığı gibi.

 

Bu mesele ile ilgili olarak mezhep alimlerimizin iki görüşü bulunmaktadır. el-Mütevelli'ye göre bu iki görüşün daha sahih olanı namazı iptal etmeyeceğidir. Buna delil ise bu hadistir çünkü Müslim'de sabit olduğu üzere Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kütüğe kadar yürümüş, hızlıca çıkmış, bir rivayette odaya girip sonra çıkmış, cemaate dönmüş ve namazının ilk kısmını esas alarak tamamlamıştır, denilmektedir.

 

İkinci görüş ise, mezhepte meşhur olan görüş olup, namaz bununla batıl olur. Ancak bu açıklanması zor bir görüştür, bu durumda namazı batıl kabul edenlere göre bu hadisi tevil etmek de oldukça zordur.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

73- TİLAVET SECDESİ BABI